loading
close
SON DAKİKALAR

Farkında mısınız, dilimiz tik’lendi

Can Ataklı
Tarih: 25.12.2022
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Hepimiz ne kadar “yerli” ve “milli”yiz değil mi?

BUNU YAZMAK GEREK

Hepimiz ne kadar “yerli” ve “milli”yiz değil mi?

İktidarın ağzından düşürmediği bir slogan var biliyorsunuz.

Ne yaparlarsa yapsınlar “yerli ve milli” demekten geri durmuyorlar.

Yüzde 49’u yabancı parçalardan üretilen otomobil için bile çekinmeden “ilk yerli ve milli otomobil” bile diyebiliyorlar.

Yerli ve millilik kavramı aslında artık çok gerilerde kaldı.

Herkes milliyetçi, herkes yerli malı kullanmak istediğini söylüyor ama gerçek bambaşka.

Şimdi aşağıdaki yazıyı sindire sindire okuyun ve bakın bakalım ne kadar yerli ve milliyiz görelim;

Ahmet Bey, sabah saat 07.00’de;

IPHONE telefonunun alarmıyla gözlerini açtı.

MADAME COCO yorganını kaldırdı.

HUGO BOSS pijamalarını çıkarıp

ADIDAS terliklerini giydi.

WC’ye uğradıktan sonra banyoya geçti.

CLEAR şampuan ve

PROTEX sabunuyla duşunu aldı.

COLGATE ile dişlerini fırçaladı.

BRAUN ile saçlarını kuruttu.

BILL’S gömleğini ve

PIERRE CARDIN takımını giydi.

LIPTON çayını içti.

SONY televizyonda medya özetlerini izledi.

Aile fertlerine

‘BYE’ deyip

CHEVROLET otomobiline bindi.

PHILIPS radyosunu açarak,

ROCK müziği buldu. Ağzına bir

MENTOS şeker attı.

Şehrin göbeğindeki

OCEAN TOWER’daki ofisine varınca,

SAMSUNG bilgisayarını çalıştırdı.

MICROSOFT EXCEL’e girdi.

OFISBOY’dan

NESCAFE’sini istedi.

Saat 10.00’a doğru açlığını yatıştırmak için

GRISSINI yedi. Öğlen

MC DONALDS’a gitti ayaküstü,

COCA COLA ve HAMBURGER’ini mideye indirdi.

MARLBORO sigarasını yakıp gazetesini karıştırdı.

Akşam üzeri iş çıkışı

IMAGE BAR’a uğrayıp

CARLBERG birasını yudumladı, sonra köşedeki

CARREFOUR ‘a uğradı.

Eşinin sipariş ettiği

ARIEL deterjan,

DOMESTOS çamaşır suyu,

PALMOLIVE şampuan,

NESTLE çikolata,

SPRITE gazoz ve

DORİTOS cips alarak kasaya yanaştı.

AMERİKAN EXPRESS kartıyla ödemeyi yaptı.

Hafta sonu eşi Meltem’le

WATER GARDEN’a giden Ahmet Bey,

SHOWROOM’ları dolaşıp

NIKE ayakkabı,

LEVI’S blue jean satın aldı.

Akşam evde

ZAPPİNG yaparak,

NETFLİX, BEİN CONNECT, DİSNEY, PRİME gibi PLATFORMLARDA gezindi, aynı anda

OUTDOOR dergisini karıştırdı.

Ve bu kadar yorgunluğun ardından uykusu gelen Ahmet Bey, televizyonu kapatıp yatak odasına geçerken, mutlu mutlu gülümsedi. ‘Ne mutlu Türk’üm diyene!’ diyerek gerindi …

Oysa satılmıştı tüm fabrikalar, ırmağının akışına ‘ölürüm’ dediği yerde ırmak kurumuş HES kurulmuştu.

Yakılmıştı Türkiye’nin ciğeri ormanlar, öldürülmüştü kadınlar tecavüze uğramıştı çocuklar bir kereden bir şey olmaz denilmişti, asıl buydu yürek yakan…

CARRİER klimasını açtı ve yurt dışından özel olarak getirdiği mobilyalara bir göz attı, mutluluktan ağzı kulaklarındaydı ve İsveç’den getirttiği HASTENS VİVİDUS yatağına uzandı, bankadaki dolarları ve Euroları geldi gözünün önüne onları sayarken hayalinde, uyudu…

Hâlâ da uyuyor…!

Ve ne zaman uyanacağı da maalesef belli değil.

Bu yazı yeni bir yazı değil. Kimin yazdığını bilmiyorum, ne bileyim belki yıllar önce bir gazetede yayınlanmıştı.

Ama uzun yıllar geçmesine rağmen hala ve hatta gerçekliği daha da sertleşerek sürmüyor mu?

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Farkında mısınız, dilimiz tik’lendi

Bu köşenin okurları, Erhan Tığlı ismini genellikle “taşlamalar”ından tanır.

Ancak Erhan Tığlı bu kez eğlenceli olduğu kadar düşündürücü bir yazı göndermiş sizler için.

Gelin birlikte okuyalım;

Eskiden dilimiz bu kadar tikli değildi.

Bebeklere giydirilen patikte vardı tik.

Çok “asortik” giyinen kişilere “sosyetik” denirdi sadece.

Bu tür insanlar hizmetçilerine “domestik” diye seslenirlerdi.

Aydın çevrelerde estetik, fantastik, ekzotik, betik gibi sözler kullanılırdı, duygusal kişiler “romantik”ti.

Derken medyatikleştik ve tikler akın etti. Güzelleşme sevdalısı kadınlarımız, kızlarımız estetik ameliyatlar olunca estetik sözü yaygınlaştı. Estetik nedir bilmeyen, kullanmayan kalmadı.

Sonra “butik”ler ortaya çıktı; terzilerin pabuçları dama atıldı.

Sentetik kumaşlar kullanıldı, insanlar da sentetikleşti!

Tıraş olan erkekler ustura, jilet yerine “permatik” kullanır oldular.

Yıldızlarımız “erotik” pozlar verdiler, erotik filmler çevirdiler.

Bankalarımız bankamatik kartları çıkardılar, insanları bu kartlara alıştırdılar.

Temizleme tozlarımız da “matik”lendi!

Atılan “madik”ler yetmedi; temiz sözcüğü yerine “hijyenik” denildi, olaya “otomatik” bir kültürel giriş yapıldı; doğru yol varken eğri yollara sapıldı.

“Hijyenik” sözcüğünde hem bir derinlik, serinlik, hem de “akustik” bir özellik vardı. Temiz sözcüğü onun yanında pek basit kalıyordu!

Reklamlarla bu söz kulaklarda yer edindi. Bilmeyenler daha başka bir şey sandı. Bu pek “etik” olmadı ama kimse önemsemedi, tepki göstermedi. Zaten “etik” sözcüğünü ahlak değil de başka bir şey, “sosyal içerik”li bir söz olarak algılayanlar vardı…

Bunlar yetmemiş gibi, Türkçe dokunmak sözcüğünden “dokunmatik” türetildi(!)

Bakalım bu üretme ve türetmeler daha ne kadar sürecek?

Orası belli değil ama bilinen bir şey var.

O da şu: Dilimiz kirlendi, tiklendi; tikleri arttıkça Türkçe kilitlendi.

Kapımızı yabancı hayranlığına, yabancı sözcüklere ardına dek açtık; başkalarına özenip onları gökyüzüne yükseltirken, özümüzü yerlere saçtık, ayaklar altına aldık.

Durumumuz “kritik”, işimiz “bitik”tir.

Türkçemize kıyanlar bizden daha atiktir!

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Bu fotoğraf 1991 yılında Voyager1 isimli insansız uzay aracı tarafından çekilmişti.
Astrobiyolojinin öncülerinden olan ABD’li Gökbilimci ve Astrobiyolog Carl Sagan bu fotoğrafı “Soluk Mavi Nokta” başlığı kullanarak şu yazı ile paylaşmıştı.
“Bu noktaya bakın. Bu nokta bizim evimiz. O biziz. Sevdiğiniz, tanıdığınız, adını duyduğunuz herkes, yaşayan ve ölmüş her insan onun içinde bulunuyor. Tüm neşe ve kederlerimizin toplamı, kendinden emin binlerce din, ideoloji ve ekonomi doktrini, insan türü tarihi boyunca yaşayan her avcı ve toplayıcı, her kahraman ve ödlek, her uygarlık kurucu ve yıkıcı, her kral ve köylü, birbirine aşık çift, her anne baba, umut dolu her çocuk, her mucit ve kaşif, her ahlak öğütçüsü, her yozlaşmış politikacı, her süper star, her yüce önder, her aziz ve günahkar işte burada yaşadı, bir güneş ışığında asılı duran toz zerreciğinde.”

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Haftanın üç fıkrası

Bu hafta Yıldırım Tuna’dan üç fıkra geldi.

Haydi gelin birlikte okuyalım;

Bitemedi şu korona

Eşimle restorana yemeğe gittik, servis yapan güzel kız bana asılmaya başladı, bu benim de hoşuma gitti doğrusu, kızcağıza ayıp olmasın diye ilgisiz de kalamadım tabii. Olayı fark eden eşim, kız duymasın diye dişlerinin arasından “Dikkat et ve uzak dur, bu kız korona” dedi..
“Ciddi misin?.. Nasıl anladın ki?…”
“Baksana, tat alma duygusu sıfır salağın…!”

Maliyeti kurtarmaz

Adamı “Oğlunuzun başı fena halde dertte.” diyerek acele okuluna çağırmışlar babayı müdürün karşısına, oğlunun hemen yanına oturtmuşlar, “Oğlunuzu okulda arkadaşlarına tanesi 15 dolara uyuşturucu hap satarken yakaladık…!” demiş Müdür, “Kalıcı olarak okuldan uzaklaştırıldı, polise haber vermediğimiz için şanslısınız…!”
Baba, oğluna tiksinerek bakmış, hızla ayağa kalkmış ve hışımla oğlunu otomobiline sürüklemiş, ikisi de içeri girince “Seni pislik…!” demiş bağırarak, “Ulan elli sefer sana 20 doların altına vermeyeceksin demedim mi?… Bize gelişi kaça biliyor musun lan bunların?…”

Ohoo… Biz onu çiviledik bile

Dünyalı astronot, bir uzaylı ile sohbet ederken konu dine gelmiş. “İsa’yı hiç duydun mu?..” diye sormuş dünyalı.
“Aa?.. Bilmez miyiz?.. Yılda iki-üç kez bizim gezegene uğrar.” diye cevap vermiş uzaylı.
“Yılda iki-üç kez mi?.. Yahu biz iki bin yılı aşkın bir süredir onun geri dönmesini bekliyoruz?”
“Belki de verdiğiniz hediyeleri beğenmemiştir.”
“Hediyeler?.. Siz ona hediye falan mı veriyorsunuz?..
“Evet?.. Her gelişinde ona bol bol hediyeler, yiyecekler veriyoruz. Kutlamalar yapıyoruz”
 demiş uzaylı, “Yoksa size en son geldiğinde ona ters bir şey mi yaptınız??..”

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları