loading
close
SON DAKİKALAR

Hızlı trenlerin yolcusu azaldı ama garantisi devam ediyor

Can Ataklı
Tarih: 24.09.2020
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; İktidar biliyorsunuz “Beş kuruş bile harcamadan yaptık” dediği otoyol, köprü, tünellerin müteahhitlerine “geçiş garantisi” adı altında para ödüyor. Aynı garanti yüksek hızlı tren için de var. Devlet hızlı tren için Limak-Kolin-Cengiz ortaklığına yılda üç milyon yolcu garantisi vermişti.

ÖNERİ

Kılıçdaroğlu ilk kez damardan girdi Kahvelerde oyuna izin verilmeli artık

Kemal Kılıçdaroğlu önceki gün şaşırtıcı bir açıklama yaptı.

Kahvehanelerde iskambil oynanmasına izin verilmemesini eleştiren CHP Genel Başkanı “Gerekli tedbirler alınır, iskambil kağıtları her oyundan sonra değiştirilir” dedi.

Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerine AKP’liler tepki gösterdi.

“Adamın derdine bak” türü başlıklar attı yandaş tetikçi medya.

İşin tuhafı kimi CHP’liler de tepki gösterdi. Sanki hiçbiri kahveye gitmez, oyun oynamazmış gibi “Şimdi sırası mı?” diye sordular.

Oysa bana göre Kılıçdaroğlu, son zamanlardaki en önemli ve etkili çıkışını yaptı. Üstelik bu çıkış CHP’ye oy bile kazandırabilir. Şimdi ben de sormak istiyorum; Kahvehanelerde iskambil, tavla, okey oynamak neden hâlâ yasak?

Kahveye girmek, bir masada 4 kişi oturmak, çay kahve içmek serbest.

Ama oyun yasak. Bana göre Kılıçdaroğlu, ilk kez çok büyük bir kitleyi ilgilendiren konuda damardan girdi. Bugün ülke çapında 700 bin kahve var.

Bunların neredeyse tamamında iskambil, okey, tavla oynanıyor.

Daha doğrusu oynanıyordu.

İşi olsun olmasın milyonlarca insanın uğrak yeridir kahveler.

Zaten toplam sayısından da bu görülüyor. Milyonlarca insan can sıkıntısını gidermek için iki kişilik tavladan başlayıp, okeyin çeşitli versiyonlarını, iskambil kağıdı oyunlarını çok seviyor. Korona bahanesiyle milyonların en keyif aldığı şey yasak durumda. Oysa 4 kişinin bir masada oturup kağıt veya okey oynamasının virüsün yayılmasına etkisi bir AVM’nin yemek katındaki kalabalıktan daha fazla değildir.

Yine kahvede okey oynayanların uğrayacağı tehlike, metro ya da otobüse binenlerin riskinden daha fazla değildir.

O halde belli kurallara uyulması çerçevesinde kahvelerde artık oyunlara izin verilmesinde sakınca yoktur.

Tabii Kemal Kılıçdaroğlu’nun kahveyle, kağıtla, okeyle pek ilgisi olmadığı anlaşılıyor bu nedenle “Her oyundan sonra kağıtlar değişebilir” diyor.

Her oyundan sonra değil ama oyuna başlayan her yeni grupla birlikte yeni bir deste açılabilir.

İskambil kağıtları fiyatlarına baktım. Kahvelerde kullanılan nitelikteki kağıtların fiyatları ortalama 15 lira. Kahveci yeni deste açarken oyuna oturanlardan bunun parasını talep edebilir ki sanıyorum herkes vermeye razı gelir.

Okey ve tavla takımları da her grup değişikliğinde dezenfekte edilir.

Bir noktaya daha dikkat çekmek isterim.

Kahvelerde oyun oynayanlar genellikle kendi aralarında gruplar oluşturmuşlardır ve aşağı yukarı her gün aynı ekip oyun oynar.

Yani oyun oynayanlar büyük bir kalabalık oluşturmazlar. Herkes kendi masasında ve her zamanki arkadaşlarıyla birlikte olur.

Kısacası koronanın ilk günlerinde konan iskambil, tavla, okey yasağının aslında bir anlamı yok.

Bu yasak kaldırılmalıdır.

Ama şöyle bir sorun da var: İktidar belki kahvecilerin talebiyle bu yasağı kaldıracaktı. Ancak talep Kılıçdaroğlu’ndan gelince “O söyledi diye yapmayız” kompleksine girebilirler hatta girerler.

Bence CHP’liler kahvelerde oyun yasağına burun kıvırmak yerine AKP tabanının çok büyük çoğunluğunun kullandığı kahvehanelere ve buralarda oyun oynanmasına sahip çıkmalı. Basit bir hesap; 700 bin kahvenin 10’ar müşterisi olsun, toplamı 7 milyon eder.

Hani hep seçmen düşünülür ya, alın size minimum 7 milyon seçmen.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Bir Hindistan eksikti onu da düşman hanesine yazdırdılar

Keşmir’in adını bilmeyen yoktur herhalde. İçeriğini bilmemekle birlikte pek çoğumuz Keşmir nedeniyle Hindistan ve Pakistan arasında bir çekişme olduğundan haberdardır.

Çünkü bu konu çok eskilerden bu yana var ve hemen her yaş grubu mutlaka Keşmir sorunu lafını duymuştur.

1947’den beri sürüyor bu sorun.

Hindistan, Pakistan ve Çin arasında yer alan Keşmir, İngiltere’nin 1947’de Hindistan’dan çekilmesinin ardından prenslik olan Keşmir yönetimi Hindistan’la birleşmek isterken, bölge halkı Pakistan’a katılmak için çağrıda bulununca gerilim çıktı. Pakistan ve Hindistan’ın da ordularıyla duruma müdahale etmesiyle birlikte taraflar ilk olarak 1947’de savaştı. Daha sonra taraflar 1965 ve 1999’da da karşı karşıya geldi. Son yıllarda çatışma olmuyor ama sanki her an çatışma çıkacakmış gibi yürekler ağıza geliyor yine de.

İşte böyle bir ortamda Erdoğan sanki çok gerekliymiş gibi Birleşmiş Milletler konuşmasında Keşmir’i de andı.

Erdoğan “Keşmir sorunu halen çözüm bekliyor. Cammu-Keşmir’in özel statüsünün ilgasının ardından atılan adımlar sorunu daha da karmaşıklaştırdı” dedikten sonra “Bu meselenin, diyalog yoluyla, Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde ve özellikle Keşmir halkının beklentileri doğrultusunda çözülmesinden yanayız” dedi.

Hindistan buna anında tepki gösterdi

Ülkenin Birlemiş Milletler daimi temsilcisi nüfuslarının 1.3 milyar olduğunu da hatırlatarak “Bu açıklamalar kesinlikle kabul edilemez. Türkiye Cumhurbaşkanı Hindistan’ın iç işlerine karışıyor. Türkiye diğer ülkelerin egemenlik haklarına saygı göstermeli ve kendi siyasetleriyle ilgilenmeliler” dedi.

AKP iktidarı, bütün komşuları ve yakın komşuları bitirdi şimdi de uzaklardakilerle düşmanlık tesis ediyor.

Bravo vallahi.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Siz bilmiyorsunuz danışmanlarınız da bilmiyorlar

Yunanistan Cumhurbaşkanı geçen hafta Güney Kıbrıs’a gitmişti. Burada yaptığı konuşmada “Türk askeri adada işgalcidir” demişti.

Türkiye’nin cevabını Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay verdi.

Dedi ki “Irkçı ve faşist hayaller uğruna 1959-60 anlaşmaları ile kurulan Kıbrıs’taki ortaklık devletini yıkan ülke Yunanistan’dır. 15 Temmuz 1974’te Albaylar Cuntası’nın maşası Nikos Sampson’u Ada’ya yollayıp darbe yaptıran, üstüne ‘Helen cumhuriyeti’ ilan ettiren ve ırkçı bir yaklaşımla Kıbrıs Türk halkını yok etmek, siyasi iradesini ortadan kaldırmak için her türlü silahlı saldırıyı destekleyen Yunanistan’dır.”

Yakın tarihi bilmeyenler için bu cümlenin yanlış bir tarafı yok.

Oysa içinde yanlış var.

Çünkü Sampson, Yunanistan tarafından Kıbrıs’a gönderilmedi.

Bir Kıbrıs Rum’u olan Sampson zaten Kıbrıs’ta yaşıyordu.Kıbrıs’ı Yunanistan’a katmak için çalışan EOKA örgütünün lideriydi. Yunanistan’daki Albaylar cuntası 1967’den 1974’e kadar Kıbrıs’a gizlice Yunan subaylarını göndermişti. Fuat Oktay bu konuları bilmeyebilir. Ama bir başka ülke cumhurbaşkanına cevap verilecekse bunun önceden düşünülmesi ve en azından içinde maddi hata olmamasına dikkat edilmelidir.

Keşke danışmanları biraz çalışıp ayrıntılı bilgi toplasalar ve Yunan Cumhurbaşkanı’na cevap verilirken şu bilginin kullanılmasını sağlasalardı.

Sampson darbesinden sonra devrilen Makarios “Bunun bir darbe olduğunu ve Yunanistan’ın adayı işgal etmeye çalıştığını” söylemişti. Bu bir.

İkincisi  “Yunan Temyiz Mahkemesi 21 Mart 1979’da aldığı 2658 / 79 sayılı kararda ve Avrupa Konseyinin aldığı 29 Temmuz 1974 tarihli 573 sayılı kararda, Türk müdahalesinin Yunan darbesi sonucu garanti anlaşması gereğince gerçekleştiğini ve işgal olmadığını kabul etmişti.

Koskoca saraydan Türkiye’yi yönetmek iyi de o koca saraydan bilgisizlik fışkırınca insan kötü oluyor.

Hatırlattığı için Kıbrıs’lı gazeteci Sabahattin İsmail’e teşekkürler.

YENİ ÖĞRENDİM

Doğru Parti’den büyük İstanbul hamlesi

Doğru Parti kuruldu biliyorsunuz.

Başkanı bir dönem milletvekilliği de yapan Rıfat Serdaroğlu.

Ancak Serdaroğlu “Ben kurucu başkan olarak kalmak istiyorum en kısa zamanda partinin genç ve ileriye yönelik yönetimi belirlenmeli” diyormuş. Önceki akşam Doğru Parti’nin İstanbul örgütünü kurmak için kolları sıvayan Hakan Ertaş’la yemek yedik. Dedim ki “Bir gazeteci olarak ben bile partinin kuruluşunu geç öğrendim. Nasıl gelişmeyi, büyümeyi düşünüyorsunuz?”

Hakan Ertaş “Daha bir ay oldu kurulalı. Ama nereye gitsem büyük heyecan olduğunu görüyorum” dedikten sonra “Siz de biliyorsunuz muhalefete karşı müthiş bir medya ambargosu var, biz bunu da kıracağımıza inanıyoruz” diye ekledi. Cumartesi günü İstanbul il örgütü kurulacakmış. Hakan Ertaş “Çok genç, çok yetenekli ve dinamik bir ekip kuruluyor. Hiç aklınıza gelmeyen isimler bizimle birlikte. Ama siyasetin kurtları yok. Sırf adı biliniyor diye kimseye teklif götürmüyoruz. Ama genç ve özellikle kadınlardan yoğun ilgi gördüğümüzü söyleyebilirim” dedi.

Türkiye’nin mutlaka yeni bir siyasi harekete ihtiyacı olduğunu söyleyen hakan Ertaş “Anayasanın ilk 6 maddesi ile sorunu olmayan, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, dini siyasete etmeyen herkesle birlikteyiz. Partimizi sağ sol diye tanımlamıyorum, biz merkezi temsil ediyoruz” diye konuştu. Ertaş seçime katılmak için gerekli olan örgütlenmeyi tamamlamak üzere olduklarını da sözlerine ekledi.

Bakalım, göreceğiz.

BUNU YAZMAK GEREK

Hızlı trenlerin yolcusu azaldı ama garantisi devam ediyor

İktidar biliyorsunuz “Beş kuruş bile harcamadan yaptık” dediği otoyol, köprü, tünellerin müteahhitlerine “geçiş garantisi” adı altında para ödüyor.

Aynı garanti yüksek hızlı tren için de var. Devlet hızlı tren için Limak-Kolin-Cengiz ortaklığına yılda üç milyon yolcu garantisi vermişti.

Bu durumda 21 yıl süre ile yolcu sayısı 3 milyonun altında kaldıkça yolcu başına 1.5 dolar artı KDV ödenecek.

Korona nedeniyle ulaşımda ciddi azalma olunca hızlı tren yolcu sayısı da 500 bine düşmüş.

Yani devlet şirkete 2 milyon 500 bin yolcu için garanti parası ödeyecek.

Konuyla ilgili Hukukun Egemenliği Derneği Onursal Genel Başkanı Avukat Erdem Akyüz’den bir mesaj aldım.

Akyüz, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının sözleşmeye, mücbir sebep ve beklenmeyen durumlar için bir düzenleme yapılacağı yolunda hüküm koymadığını belirterek En basit kira kontratlarına bile konulan ‘mücbir sebep’ maddesinin, böylesine önemli bir sözleşmeye konmamış olması büyük bir kusurdur ve bu kusuru işleyenler sonucuna katlanmalıdırlar” diyor ve bu garanti parasının ödenmemesi gerektiğini belirtiyor.

Akyüz bunun gerekçesini de şöyle açıklıyor; “Büyük ve yaygın bir hastalığın ülkemizde ve uluslararası alanda baş göstermiş olması tam bir mücbir sebeptir ve sözleşmeye konmamış olsa bile temel hukuk kurallarına göre uygulanması zorunlu bir kuraldır. Yasalarımızda mücbir sebep ve beklenmeyen, olağanüstü hal durumlarında sözleşmenin buna göre düzenleneceğini öngören amir hükümler vardır. Buna ilişkin çok sayıda yargı kararları da bulunmaktadır. Bu itibarla, sözleşmeye “mücbir sebep-beklenmeyen olağanüstü hal’ ibaresini koymayı unutmuşuz, geçmeyen ve trene binmeyen milyonlarca yolcu parasını da dolar üzerinden ödeyeceğiz diyebilmenin geçerli ve yasal hiçbir temeli yoktur. Mücbir sebep uygulanarak, yolu ve treni kullanmayan yolcu parası ödenmemeli ve sorumlular hakkında işlem yapılmalıdır.”

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları