loading
close
SON DAKİKALAR

Mazoşist bir randevu alma hikâyesi

Can Ataklı
Tarih: 03.06.2012
Köşe: Günlük Yazılar

Her gün “sağlık alanında şöyle ileri gittik, hastalara ilgide şöyle başarılıyız” diyen Sağlık Bakanlığı yetkililerine ithaf etmek isterim...

Okurlarımdan Mehmet Ali Örgen önce kendisi için diş sonra da eşi için göz muayenesi randevusu almak için geçirdiği macerayı esprili bir dille anlatmış. Her gün “sağlık alanında şöyle ileri gittik, hastalara ilgide şöyle başarılıyız” diyen Sağlık Bakanlığı yetkililerine ithaf etmek isterim.

Buyrun birlikte okuyalım:

Sayın Can Ataklı;

Yakın bir zamanda hastaneden randevu alabildim.

Zira yılbaşından beri uğraşıyordum.

Öncelikle bu randevu sistemi dövülebilir.

Bakırköy Lepra Hastanesi’ndeki diş hekimine gittim.

Röntgen istedi.

Bunun için bir daha randevu savaşına girdim.

Aradan bir zaman geçti ve röntgeni çektirdim.

Bakmak için randevu istemedi Allah’tan.

“Bu beni aşar, daha büyük yerlere gitmelisin” dedi.

Tekrar randevu aldım.

Bir zaman daha geçti.

Meğerse Türkiye diş sorunu yaşıyormuş.

Bakırköy Diş Merkezi’nden de bu bizi aşar yanıtı aldım.

Tekrar randevu aldım.

Bir zaman daha geçti.

Okmeydanı Diş Hastanesi’ne gittim.

Tekrar röntgen istediler, CD şeklinde olana bakamıyorlarmış.

75 kişiyi bekledikten sonra çektirdim.

Cerrahi müdahale gerekirmiş.

Hasan Bey diye sandalyesinde oturup ukalalık yapan bir zata göründükten sonra bir ay ileri bir tarihe randevu aldım.

O da dövülebilir.

Bu randevu işi mazoistçe bir duygu yarattı bende.

Eşim için Bakırköy Şadi Konuk Hastanesi’nde göz için randevu aldım.

Bir zaman geçti ve gün gelip çattı.

Doktordan önce göz ölçümü yapılıyor.

Yapan şahıs oldukça sinirli bir bayan.

Yüzlerce kişinin yüzünü koyduğu aleti temizlemek gerektiğini söylediğimizde çok kızdı.

Onu ilgilendirmiyormuş.

Neyse bir şeyler bulup temizledik.

Tişörtlü bir genç gelip bizim hanımla ilgilenmeye başladı.

Biz doktor ararken kendisinin doktor olduğunu söyledi.

Önlük alacak kadar kazanmamış henüz herhalde.

Onun doktor olduğuna güvenip muayenemizi olduk.

Eski yakın gözlüğünü kullanmayı daha uygun buldu eşim.

Buradakiler de dövülebilir.

Oto parktakiler, müracattakiler hepsi dövülebilir.

Bir kere, herkese cahil ve fukara olarak bakılıyor.

Saygı yok sevgi zaten olamaz.

Lanet olsun diye kalkılıp işe gelinmiş.

Alet edevat var, bina var ama insan yok.

Herkes “Küçük Tayyip” olmuş.

En çok dövülmeyi o hakediyor ama birileri birilerini dövüyorsa çok da boşuna değil hani.

İşin dövme kısmı tabii ki abartı ama lütfen eskiden olduğu gibi halk şeklinde tebdili kıyafet edinmiş bir gazeteci buralara girerse neler olduğunu çok daha iyi yazar.

Saygılarımla.

*****


İşte haftanın fıkraları

Bu hafta Yıldırım Tuna’dan gelen yeni fıkralarla hepinize keyifli pazarlar dilerim:

Telefona önlem..

Temel, “Yahu Allah korusun, ‘Ya sevgilim bizim hatun evdeyken telefon ortalıktaysa ve beni ararsa’ ne yaparım?” korkusuyla tutuşan arkadaşına “Sana benden bir tavsiye” demiş “Ben sevgilimin adını cebime ‘DÜŞÜK PİL UYARISI’ diye kaydettim. Ben yokken ne zaman o arasa bizim hanım telefonu kapatır ve koşa koşa gidip şarja takar.”

Yaşlı avcı

İki genç muhabir efsanevi kaplan avcısını kalmakta olduğu huzurevinde ziyaret ederek röportaj yapmak istemişler. “Bir gün Hindistan ormanlarında Bengal kaplanı avlamak için elimde emektar tüfeğimle daracık bir patikada yürürken o dev hayvan birden önüme atladı ve ‘ROARRRR’ dedi” demiş. Bir müddet suskun kalmış ve bir süre sonra üzgün bir yüz ifadesiyle devam ederek, “Çocuklar, inanır mısınız altıma ettim” diye tekrar hüzünlenmiş. “Böyle bir tehlikeyle karşılaşan herkes tabii ki aynı şeyi yapardı efendim” demiş muhabirler nazikçe. “Hayır, hayır çocuklar anlamadınız” demiş yaşlı avcı, “Tam size biraz evvel ‘ROARRRR‘ diye hayvanın sesini çıkartmaya çalışırken oldu.. Şimdi!”

Veda yemeği

Yaşlı rahip emekli olunca politikacı onun adına şehirdeki bütün ileri gelen aileleri davet ederek büyük bir veda yemeği vermiş. Kendi davete gecikince sıkılan kalabalığı oyalamak için yaşlı rahip mecburen kürsüye çıkmış, “Bu şehre ilk geldiğimde burası berbat bir yerdi” diye söze başlamış, “Bana ilk günah çıkartmaya gelen şahıs hırsızlık yaptığını, polise yalan söyleyerek hapisten kurtulduğunu, ailesini ve iş yerini dolandırdığını, patronunun eşiyle aşk yaşadığını itiraf etmişti. Çalışma ve çabalarımız sonucunda burası hayır dolu bir şehre dönüştü..” Rahip konuşmasını bitirir bitirmez politikacı koşarak içeri girip kürsüye fırlamış, “Geciktiğim için özür dilerim” demiş telaşla, “Sevgili rahibimizin bu şehre ilk geldiği günü dün gibi hatırlarım.. Aranızda ona ilk günah çıkaran kişi olma onurunu ben taşıyorum.”

Teklif

Karımla 5 yıldızlı tatil köyünün havuz başında güneşlenirken canımız sigara çekti. Odamıza paketi almaya gittim. İçeride görevli orta yaşlı bir kadın yatakları topluyordu.. Sigara paketini dolaptan aldım. Mini bardan da iki adet soğuk bira kaptım. Tam odadan çıkarken otelin kurallarını bilmediğim için sordum “Havuz kenarında bu biraları içebilir miyiz?” diye. “Tabii neden olmasın?” dedi kadın yerden doğrulurken, “Ama biraz müsaade et yakışıklı, önce şuraları bir toparlayayım.”

Bronz heykel

Adamın biri bir mağazanın vitrininde ‘Bronz fare heykeli’ görmüş. Beğenip fiyatını sormuş. “20 lira” demiş tezgahtar, “Hikâyesini de öğrenmek isterseniz ayrıca 100 lira daha vereceksiniz..” Adam “Hikâyesini boş ver” demiş, 20 lirayı verip heykeli satın almış ve ayrılmış dükkândan. Elindeki bronz fare heykeliyle yürürken birden arkasında onu takip eden, her geçen saniye sayıları artan gerçek fareleri fark etmiş. Hızlı adımlarla sokaktan caddeye çıkınca farelerin sayıları binlere ulaşmış bile.. Korkuyla adımlarını daha da hızlandırınca fareler de çığlıklar atarak hızlanmışlar. Adam koşmaya başlayınca milyonlarca fare de koşarak çığlıklarla onu takip etmiş. Adam korkusundan bronz heykeli olanca gücüyle denize fırlatmış. Milyonlarca fare heykelin arkasından denize atlamış ve hepsi boğulmuş. Adam büyük bir heyecanla heykeli satın aldığı dükkâna geri dönmüş. “Evet..” demiş tezgahtar. “Hikâyesini de öğrenmeye geldiniz değil mi?” Adam “Hayır! Hayır!” diye cevap vermiş titreyerek, “Sizde bronz politikacı heykeli de var mı?”

*****


Gani Yıldız’dan

Demir coplar geliyormuş. Başbakan da durmadan, “Nükleer zararsız” diyor. Galiba bu gidişle göstericilere nükleer bombayla müdahale edecekler.

***


Gündemin değişim hızı baş döndürüyor: Başbakan, “Bu ülkede artık Kürt sorunu yoktur, kürtaj sorunu vardır.”

***


Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, “İhracat yüzümüzü ağarttı” demiş. Başımızı ağrıtan ithalatı da düşünmezsek harika durumdayız.

***


Küçük heyecanların değil, büyük projelerin peşinde bir Türkiye var: Taksim’e cami fikri gerilerde kaldı. Vizyonumuz genişledi; ufkumuz açıldı. Artık, “Çamlıca Tepesi’nde, İstanbul’un her yerinden görülecek bir cami”yi tartışıyoruz.

***


RTÜK üyelerinin “Evlilik dışı ilişkiyi meşrulaştırıyor” eleştirileri nedeniyle dizilerde beraber yaşayan çiftler senaryo değişiklikleriyle evlendiriliyormuş. Böylece, “Herkesin yaşam tarzı güvencemiz altındadır” sözünün “senaryodan ibaret olduğu” ortaya çıktı.

***


İsteyen vatandaş icra borcunu kredi kartıyla taksitlendirerek ödeyebilecekmiş. Pardon ama zaten icraların büyük çoğunluğu kredi kartı taksitleri yüzünden gelmiyor mu?


Vatan

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları