loading
close
SON DAKİKALAR

Suriyeliye vatandaşlık

Çiğdem Toker
Tarih: 04.07.2016

Çiğdem Toker; İç savaş nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kalan bir Ortadoğulunun, Paris’te karın tokluğuna çalışırken, gündelik bir jesti nasıl karşıladığını sarsıcı bir sıfatla aktarır Amin Maalouf: 'Taşkın bir minnettarlık.'

İç savaş nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kalan bir Ortadoğulunun, Paris’te karın tokluğuna çalışırken, gündelik bir jesti nasıl karşıladığını sarsıcı bir sıfatla aktarır Amin Maalouf: “Taşkın bir minnettarlık.”
Olağan koşullarda, “iyilik” sayılamayacak bir insani davranışın, abartılı bir şükran duygusu yaratmasından, Maalouf da derin bir rahatsızlık duyar ve “Ölümcül Kimlikler” adlı kitabında -özellikle bizim coğrafyadan Avrupa’ya doğru yönelenmülteciliğin, yalnızca psiko-sosyal konumunu değil, ekonomik ve siyasi temellerini de “uyandırıcı” tespitlerle irdeler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Suriyelilere vatandaşlık verileceği açıklamasıyla sosyal medyada başlayan son tartışma, sığınmacılara yönelik bakış açısının, Türkiye’de de meselenin kendisi kadar sorunlu, kaygı verici olduğunu haber veriyor.
“Ülkemde Suriyeli İstemiyorum” başlığı altında yayılan nefret söylemine baktığımızda, belki net ve tutarlı bir bakış açısından ziyade, hafife alınmayacak yaygınlıktaki düşmanlık duygusundan söz etmek daha isabetli olacak.

***

Solculuğu geçtim.
İşsizliği artıracağı, “pasta”yı küçülteceği varsayımıyla yayılan düşmanca dilin, görece sorgulayıcı olmasını beklediğimiz “klavyeler”den körüklenmesi, insanı uzun uzun düşündürüyor. Mesele, şaşırıp şaşırmama tercihinden ibaret olsaydı aslında, kaygının zemini de oluşmayacaktı.
Fakat, rejimin burun üstü çakılan dış politikasını pas geçen bir “Ülkemde Suriyeli İstemiyorum” kampanyası, sadece ırkçı kibri temsil etmekle kalmıyor.
O kampanyaya katılanı, yaptırdığı anketlerde oy açığını gördükçe çark üstüne çark eden, nihai hedefine ulaşmak için nüfus tasarımcılığına kalkışan büyük hesap sahipleriyle aynı hizada birleştiriyor da.
“Neden ülkenizin ‘cihatçı otobanı’ olmasına itiraz etmiyorsunuz, sığınmacıları Avrupa’da ayrı, ülke içinde ayrı bir ‘sopa’ diye kullanma taktiğini neden görmezlikten geliyorsunuz” sorularını sormamak da öyle...

***

Türkiye, “açık kapı” politikası gereği, Suriyeli sığınmacıları kabul ettiği 2011’den itibaren insani mülahazalarla kamplar kurdu. İlk üç yıl yönetici kadroların ortak söylemi, “Bir gün savaşın bitip onların da ülkelerine geri döneceği” yolundaydı.
Aradan beş yıl geçti. Bugün 3 milyon Suriyeli’in, Türkiye’de nasıl ve hangi koşullarda yaşayacağı, doğru kavramla “entegrasyonu” meselesi; eğitimden sağlığa, çalışma hayatından üretime kadar, “Hadi vatandaş olsunlar, ben yaptım oldu” denemeyecek kadar çok boyutlu devasa bir sorun. Bu ölçekteki sorunun ciddi ve kapsamlı biçimde tartışılıp hatta “millete sorulmasından” daha tabii bir şey de olamaz. Gerçekten bu konuda söz söyleme derdimiz varsa, Suriyeli sığınmacıların bu ülkedeki kronik işsizliğin, 10 bin dolarda sabitlenen orta gelir tuzağının, vakıflar üzerinden perdelenen yoksulluğun sorumlusu olmadığını bilmemiz gerekiyor.
Kayda geçsin ki, 17-25 Aralık yolsuzluklarının, çalınan kamu kaynaklarının, iş cinayetlerinin, dini duyguları sömürerek çocuklarımızın istismarının sorumluları Suriyeli sığınmacılar değil.
Biata itiraz ederken, yabancı düşmanlığının kıyılarında “taşkın minnettarlık” talebi insanlığa sığmaz.

Çiğdem Toker - Cumhuriyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları