loading
close
SON DAKİKALAR

Lozan ve Kürtler

Sinan Meydan
Tarih: 28.05.2025
Kaynak: Sinan Meydan - Cumhuriyet

Sinan Meydan; Peki ama Lozan’da Kürtler ne istedi? Lozan’da reddedilen neydi? Lozan’da Kürtler dışlandı mı?

“Kürtler küçük lokmanın pek kolay yutulacağını vaktinden çok evvel anlamışlardır. Türk birliğinden ayrılmak zihniyetinde bulunanları Kürtler kendi milletlerinden addetmezler. Kürtlerin mukadderatı Türk’ün mukadderatıyla eştir. (…) TBMM Hükümeti dâhilinde Kürtlüğün ayrı bir unsur olarak telakkisini hiçbir zaman işitmek istemediğimizi arz ederiz.” (Bazı Kürt aşiretlerinin TBMM’de okunan telgrafı, 17 Mart 1921)

PKK terör örgütünün “fesih kararını” açıklarken 1923 Lozan Antlaşması’nı hedef alması üzerine “Lozan’da, Türkiye’deki Kürtlerin isteklerinin dikkate alınmadığı, dışlandıkları, hukuki olarak eşit kabul edilmedikleri…” şeklinde değerlendirmeler yapılarak Lozan’ın eleştirildiğini görüyoruz.

Peki ama Lozan’da Kürtler ne istedi? Lozan’da reddedilen neydi? Lozan’da Kürtler dışlandı mı?

SEVR KÜRDİSTAN'I

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ayrılıkçı Kürtçüler, Kürdistan Teali Cemiyeti’ni kurmuş; Seyit Abdülkadir ve Kürt Şerif Paşa gibi bazı Kürtçüler, İngilizlere başvurarak Güneydoğu Anadolu’da “bağımsız” veya İngiliz mandasında bir “Kürdistan” kurulmasını istemişlerdi. (Sinan Meydan, Lozan: Onurlu Barış, İstanbul, 2024, s. 213)

Uzun görüşmelerin sonunda 1920 Sevr Antlaşması’nda, Doğu Anadolu’da bir “Ermenistan”, onun hemen güneyinde de bir “Kürdistan” kurulmasına karar verilmişti. (Sevr Antlaşması, madde 62,63,64)

Ayrıca Sevr Antlaşması’nın 145-148.maddelerinde “ırk ve dil azınlıkları” kavramı kabul edilerek gayrimüslimlerin yanında Kürtlerin de “azınlık haklarına sahip olmaları” amaçlanmıştı.

Türkiye, Lozan Antlaşması’nda, Anadolu’nun toprak bütünlüğünün parçalanması ve TürklerleKürtlerin bölünmesi anlamına gelen “Kürdistan” projesinin gündeme getirilmesine izin vermedi. Atatürk’ün Nutuk’taki ifadesiyle bu konu Lozan’da “elbette söz konusu ettirilmemiştir.”

Ayrıca Lozan’da, “Müslüman azınlık” ile “ırk ve dil azınlıkları” kavramları da kabul edilmemiş, sadece Müslüman olmayanlar “azınlık” kabul edilmişti. Böylece Türkiye’deki Kürtlerin “azınlık” olarak adlandırılması söz konusu edilmemişti. Türkiye Lozan’da, Kürtlerin “azınlık” değil, “yurttaş” olduklarını belirtmişti.

O günlerde Türklerle birlikte Kurtuluş Savaşı’na katılmış, TBMM’de temsil edilmiş, kaderini Türklerle birleştirmiş Kürtler değil; emperyalizmle işbirliği halinde Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkmış, Kürdistan Teali Cemiyeti’ni kurmuş, 1921 yılı başlarındaki “Koçgiri İsyanı”nı örgütlemiş ayrılıkçı Kürtçüler “Bağımsız Kürdistan” istemişti. Dönemin “ayrılıkçı Kürtçülerinin” bu isteğini, tüm Kürtlerin isteğiymiş gibi yansıtmak, tarihi gerçeği çarpıtmaktır.

TÜRK-KÜRT BİRLİKTELİĞİNİ GÜÇLENDİRMEK

Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Anadolu’ya çıkıp ulusal direnişi örgütlerken, Kürdistan Teali Cemiyeti gibi ayrılıkçı gruplara ve Koçgiri İsyanı gibi ayrılıkçı hareketlere karşı Anadolu’daki Türk-Kürt dayanışmasına ve Türk-Kürt birlikteliğine büyük önem vermişti. Bu bağlamda Kürt aşiretleriyle diyalog kurmuş, aşiret liderlerine mektuplar yazarak ve heyetler göndererek vatanının işgaline karşı birlikte hareket etmek gerektiğini belirtmişti. Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı yıllarında Türk-Kürt dayanışmasını güçlendirmeye çalışırken, son derece akılcı biçimde, ortak tarihsel hafızayı hatırlatmış, emperyalist işgali ve Ermeni tehlikesini gerekçe göstererek “anasır-ı İslam” (Müslüman unsurlar) vurgusu yapmıştı.

Birinci TBMM’de Kürtlerin de temsil edilmesi, Kurtuluş Savaşı’nda Türk-Kürt dayanışması ve birlikteliğinin sağlanması bakımından çok önemliydi.

1921 yılı başlarındaki Koçgiri İsyanı’nın Nurettin Paşa tarafından aşırı güç kullanılarak bastırılması Mecliste tartışma konusu olmuş, bunun üzerine TBMM’de “Koçgiri hadisesinin amilleri hakkında 176 sayılı karar” alınmış; “Tekâlifi Milliye Ambarlarındaki zahirenin halka dağıtılması” hakkında hükümet kararnamesi yayınlanmış ve TBMM, isyanı incelemek için bölge illerine bir heyet göndermişti. Ayrıca 28 Şubat 1922 tarihli, “Koçgiri hadisesinde duçarı sefalet olanlara verilecek tohumluk ve yemeklik hakkında 196 sayılı kanun” çıkarılmıştı. (Rıdvan Akın, “Birinci Mecliste Kürtlerin Temsili Meselesi, (1920-1923) https://12punto.com.tr/ 2 Şubat 2025)

Bu kararlar, o günlerde TBMM’nin, Türk-Kürt birlikteliğinin bozulmaması için çok çaba harcadığını göstermektedir.

KÜRT AŞİRETLERİNİN TBMM'YE BAĞLILIK TELGRAFLARI

23 Şubat-12 Mart 1921 tarihleri arasında Londra Konferansı toplandı. Bu konferansta, İngiliz Lord Curzon, Kürtlerin yoğun olduğu illerin özerkliğini savundu. Lord Curzon’un, “Türkiye’de Kürtlere siyasi özerklik verilip verilmeyeceğini” sorması üzerine Bekir Sami Bey, “Kürtlerin istedikleri şey, asırlardan beri olduğu gibi Türklerle kardeş gibi yaşamaktan başka bir şey değildir” demişti.

Evet, Kürtler Türklerden ayrılmak istemiyordu. Londra Konferansı sürecinde 1, 19, 24 Mart 1921 tarihlerinde TBMM’de yapılan gizli ve açık oturumlarda, Meclis Başkanı, Kürt aşiretlerinden gelen telgrafları okutmuştu. Bu telgraflarda, “Kürdistan meselesi olmadığı”, Kürtlerin TBMM’den başka kurtarıcı beklemedikleri ve Türk birliğinden ayrılmak istemedikleri belirtilmişti.

TBMM Zabıt Ceridesi, C.9, 17 Mart 1337 (1921) s.132-133

Örneğin, Kürt aşiretleri, 17 Mart 1921’de TBMM’de okunan bir telgrafta şöyle demişlerdi:

“Kürtler küçük lokmanın pek kolay yutulacağını vaktinden çok evvel anlamışlardır. Türk birliğinden ayrılmak zihniyetinde bulunanları Kürtler kendi milletlerinden addetmezler. Kürtlerin mukadderatı Türk’ün mukadderatıyla tevemdir. Biz Kürtler TBMM Hükümetinden başka halaskar beklemediğimiz gibi Düveli İtilafiyeden merhamet dilenmeye tenezzül etmiyoruz. Misakı Milli dâhilinde sulh akdedilmesini teminen bütün varlığımızla hükümetimize müzaheret edeceğimizi TBMM Hükümeti dâhilinde Kürtlüğün ayrı bir unsur olarak telakkisini hiçbir zaman işitmek istemediğimizi arz (…) ederiz.” (TBMM Zabıt Ceridesi, C.9, 17 Mart 1337 (1921), s.132- 133)

 

LOZAN KONFERANSI ÖNCESİ TÜRK-KÜRT BİRLİKTELİĞİ

Lozan Konferansı öncesinde İngiliz emperyalizmi ve bazı ayrılıkçı Kürtçüler, Türklerle Kürtleri ayırma girişimlerini sürdürürken, TBMM’de, aralarında Kürt kökenlilerin de olduğu çok sayıda milletvekili, Türklerle Kürtleri ayırma çabalarına açıkça karşı çıktılar.

Örneğin, Erzurum Milletvekili Süleyman Necati (Güneri) Bey, kendisini seçenlerin büyük bölümünün Kürt olduğunu belirterek “vatan kardeşi” olduklarını belirtti; Türklerin ve Kürtlerin tarih boyunca bir olduklarını, Türkiye’de “ırk azınlıkları” olmadığını söyledi.

Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya Bey ise şunları söyledi:

“Avrupalılar diyorlar ki, ‘Türkiye’de yaşayan azınlıkların en büyüğü, en yoğunu Kürtlerdir.’ Bendeniz Kürdoğlu Kürt’üm. Binaenaleyh bir Kürt mebus olmak suretiyle sizleri temin ederim ki Kürtler hiçbir şey istemiyorlar. Yalnız büyük ağabeyleri olan Türklerin saadet ve selametlerini istiyorlar. (Alkışlar) Biz Kürtler vaktiyle Avrupa’nın Sevr paçavrası ile verdiği bütün hakları, hukukları ayaklarımız altında çiğnedik ve bütün manasıyla bize hak vermek isteyenlere iade ettik. Nasıl ki Elcezire cephesinde çarpıştık, nasıl ki Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık ve ayrılmak istemedik ve istemeyiz. (…) Delege heyetimizden rica ederim ki (Lozan’da) azınlıklar söz konusu edildiği zaman Kürtlerin hiçbir talebi olmadığını ve Kürtlerin kanaatine tercüman olarak burada söylediklerimi (Lozan’da) söylesinler…”

Dersim Miletvekili Diyab Ağa da şunları söyledi: “Efendiler kusura bakmayınız, ben ihtiyarım. Hepimiz biliyoruz ve söylüyoruz ki, dinimiz, diyanetimiz, aslımız, neslimiz hep birdir. Bizim içimizde ayrılık, gayrılık yoktur; ismimiz de dinimiz de Allah’ımız da birdir. (…) Hepimiz biriz. Ne Türklük ne Kürtlük davası vardır. Hep biriz, kardeşiz. (…) Ama düşmanlar bizi birbirimize sardırmak için tuzaklar kuruyorlar…” (Alkışlar, bravo sesleri)

TBMM’de daha birçok milletvekili benzer şeyler söyleyerek, Türk-Kürt birlikteliğine, kardeşliğine vurgu yaptılar. (Bkz. TBMM Zabıt Ceridesi, C.23, 3 Kasım 1922)

LOZAN'DA LORD CURZON'A TEPKİ

Lozan’da İsmet (İnönü), bir taraftan Türklerle Kürtlerin kardeş olduklarını, birbirinden ayrılmayacaklarını savunarak Musul’u isterken, diğer taraftan özellikle Türkiye’deki Kürtleri “azınlık” yapmak amacıyla ileri sürülen “Müslüman azınlık” ile “Irk (soy) ve dil azınlıkları” kavramını reddetti.

İsmet (İnönü), Türklerle Kürtlerin soy, din ve kültür bakımından bir olduklarını, TBMM Hükümetinin, Türklerin olduğu gibi Kürtlerin de hükümeti olduğunu, TBMM’de birçok Kürt milletvekili bulunduğunu ve Kürtlerin Türkiye’de yurttaşlık haklarından yararlandıklarını söyleyerek, Kürtlerin Türklerden ayrılmak istemediklerini belirtti. İsmet (İnönü), Musul’daki Kürtlerin de Türkiye’ye bağlanmak istediklerini belirtip Musul’da halk oylaması yapılmasını istedi.

Lord Curzon ise bu iddialara karşı çıkarak Kürtlerin soy, dil ve kültür bakımından Türklerden farklı olduklarını söyledi; “Kürtler seçim yapmayı bilmezler” diyerek Musul da halk oylamasına da karşı çıktı. “Güney Kürdistan” dediği Musul vilayetinde Kürtler için bir “mahalli özerklik sistemi kurmak istediklerini” belirtip “Bu mahalli özerklik sisteminin kendi yönetimi ve yazılı bir Kürt dilini öğretmeye çalışacak kendi okulları olacaktır...” dedi. (23 Ocak 1923)

İşte o günlerde, 16 Ocak 1923’te, Mustafa Kemal Paşa İzmit Basın Toplantısında, kendisine sorulan bir soru üzerine “Kürtlük” konusuna değinerek, “Kürtlük namına bir sınır çizmek istersek Türklüğü ve Türkiye’yi mahvetmek lazımdır. (…) Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük tasavvur etmektense bizim Teşkilatı Esasiye Kanunu gereğince zaten bir tür mahalli muhtariyetler teşekkül edecektir” diyerek doğal olarak “Kürtlerin de bulundukları vilayetlerde kendilerini yöneteceklerini” söyledi. Mustafa Kemal Paşa, bu sözleriyle 1921 Anayasası’nda bazı konularda illere tanınan yerel yetkileri kastediyordu. Mustafa Kemal Paşa bu sözleriyle -genelde iddia edildiği gibi- Kürtlere “siyasi özerklik” vaat etmemiş, 1921 Anayasası’ndaki güçlü yerel yönetimlere vurgu yaparak İngiltere’nin “Özerk Kürdistan” tezini zayıflatmak istemişti.

Lozan’da Lord Curzon’un Türklerle-Kürtleri bölme çabasına, sadece Lozan’daki Türk heyeti değil, TBMM’deki Kürt kökenli milletvekilleri ve bazı Kürt aşiretleri de karşı çıktı. TBMM’de 25 Ocak 1923 tarihli oturumda söz alan Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya Bey, “Lord Cuzon’un iğrenç isteklerine kulaklarımızı tıkıyoruz” diyerek şunları söyledi: “Arkadaşlar Kürtler, bütün kanaatlerini bir ilkede topladılar. O gaye Türklerle kader birliğidir. Çünkü mevcudiyet, çünkü varlık, çünkü esaretten kurtulmak bu ilkeye bağlıdır.” Yusuf Ziya Bey’in ardından Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Bey, Kırşehir Milletvekili Müfid Efendi, Hakkâri Milletvekili Mazhar Müfid Bey, Muş Milletvekili Hacı Sami Efendi de Lord Curzon’u kınayan konuşmalar yaptılar. Dersim, Muş, Mardin, Urfa ve Kars milletvekillerinin Lord Curzon’u kınayan önergesi TBMM’de kabul edildi.

Türklerle Kürtleri ayırmaya çalışan Lord Curzon’un bu girişimini kınayan Rişvan, Zorkun, Merdis, Kazru, İzoli aşiret reislerinin  telgrafları da TBMM Genel Kurulunda okutuldu. (5 Şubat 1923)

***

Sonuç olarak Türkiye Lozan’da, Türk-Kürt özkardeşliğini, birliğini, bütünlüğünü savundu; Kürtlerin “azınlık” değil, “eşit haklara sahip yurttaş” olduklarını bildirdi. Lord Curzon, Kürtleri Türkiye’den ayırmak isterken TBMM’deki Kürt kökenli milletvekilleri ve birçok Kürt aşireti de Lord Curzon’a tepki göstererek Kürtlerin Türkiye’den ayrılmak istemediklerini belirttiler. Lozan Antlaşması’nın 39. maddesinde “Türkiye’nin tüm halkı, din ayırt edilmeksizin, yasa önünde eşit olacaktır” denildi. Lozan’da Türkiye’deki Kürt varlığı değil, Türklerle Kürtleri bölen, Türkiye’yi parçalayan Sevr reddedildi.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları