loading
close
SON DAKİKALAR

Gezi davası Silivri'de görülüyor

Gezi davası Silivri'de görülüyor
Tarih: 24.06.2019 - 11:09
Kategori: Gündem

2'si tutuklu 16 isim hakkında açılan Gezi davasının ilk duruşması Silivri'de başladı.

Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu'nun tutuklu yargılandığı 16 sanıklı Gezi davasının ilk duruşması görülüyor.

Silivri Ceza İnfaz Kurumları’nın karşısındaki duruşma salonunda görülen davada güvenlik görevlileri, salona mahkeme kararıyla yalnızca 5 uluslararası 20 de ulusal basın kuruluşu muhabirinin alınmasına izin verileceğini söyledi.

Sanıklar için 3 avukat sınırını olduğu davada tutuklu yargılanan Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu salona alkışlar elşiğinde getirildi.

Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu ile tutuksuz sanıklar Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, İnanç Ekmekci, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekci de duruşma salonunda hazır bulunuyor.

Duruşmayı, CHP'li milletvekilleri Mahmut Tanal, Sezgin Tanrıkulu, Ali Şeker ile CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve çok sayıda HDP'li  Garo Paylan ile Türkiye İşçi Partili milletvekilleri Erkan Baş ve Barış Atay da izliyor.

Duruşmayı, İsviçre, İsveç, Almanya, Kanada, Hollanda, ABD, Fransa, İngiltere, İtalya gibi ülkelerin başkonsolosları ve konsolos yardımcıları da takip ediyor.

İstanbul Barosu Başkanı Ömer Durakoğlu ile çok sayıda avukat ve bazı oyuncular da duruşmayı izleyenler arasında yer alıyor.

Geziyi Savunuyoruz isimli hesap tarafından duruşmadan aktarılan notlar şöyle:

Osman Kavala'nın avukatı İlkan Koyuncu: "CMK değişti. İddianamedeki suçlamalara ilişkin 'eylemlere dair deliller eklenir' maddesi eklendi. Bizim de talebimiz. Mart'a kadar soruşturma gizli olduğundan dosyayı inceleyemedik. Dosyaya erişince Tapelerle hakimlik kararının olmadığnı gördük. Mahkeme de bunu haklı gördü ve bunların celbini istedi. 19 Nisan 2019'da İst. CBaşsavcılığı Tapelerin hakim karşılığına ilişkin Emniyet'e yazı yazdı.Yani savcılık dedi ki, "biz de bu tapeler yok, karar yok siz mahkemeye gönderin. Biz müvekkilimizin emniyet sorgusunun sonunda bir şeh düştük. Sorulan sorulara ilikin hakim kararı gösterilmedi, bunlar hangi döneme ilikin, söz konusu hakim savcı ve emniyet personeli terör örgütü üyesi olabilir, dedi. Bunun üzerine talebimizi gözönüne alarak savcı dedi ki "tüm delillerin ve tapelerin yeniden kıymetlendirilmesi yapıldı, terör örgütü üyelerinin etkisi kalmadı" Ben şunu sorucam: Nasıl kıymetlendirme yaptılar? Bu Tapeler bile savcılıkta değil. Kıymetlendirme yapılırken 17-25 Aralık hukuka aykırı da Gezi dosyasında bu deliller kıymetlendirilebiliyor. İddia makamından bunun açıklanmasını bekliyoruz. Hala gelmeyen hakim kararları var, onların dosyaya gönderilmesini talep ediyoruz. Ona göre savunmamızı şekillendireceğiz. Delillerin çıkartılmasını deliller tartışılırken talep edeceğiz ama iddianame anlatılırken bu kıymetlendirme yapılırken nasıl yapıldığını açıklanmasını istiyoruz.

Savcı: Bu aşamada söz konusu talebin reddi kamu adına talep olunur.

Mahkeme Başkanı: Bir önceki talebinizin reddine karar verdik. İddianameyi okumak çok uzun sürecektir, bu nedenle çok öz bir şekilde iddianameyi özetleyeceğiz. Eylemler sıralanmış, 2011'de Gezi parkında yapılan bir takım toplantılardan bahsedilmiş, Otpor hareketinden bahsedilmiş ve bu kişilerin yurtdışına gidilmesinden bahsedilmiş, Mi Minör oyunun sergilenmesinden bahsedilmiş. Sanıkların özetle TC hükümetini devirmeye teşebbüs ettikleri iddia ediliyor. Çok kabaca ve basitçe özü bu. İddianame şubatta çıktı herkes en ince satırına kadar okudu. İddianamenin burada anlatılması amaca hizmet etmez. Sanıklara haklarını hatırlatmak istiyorum. Susma hakkınız var, delil toplanmasını isteyebilirsiniz, avukatlarınızdan her tür yardımı talep edebilir, mahkemeden her tür talepte bulunabilirsiniz, bu konuda sınırlama söz konusu değil. 

Osman Kavala: Sayın başkan, değerli üyeler. 20 aydır tutuklu bulunmama neden olan suçlama olgusal temele oturmayan mantığa aykırı bir dizi iddiaya ve delillerle desteklenmiş iddiaya dayanmaktadır. Gezi olaylarının hükümeti devirmeye yönelik kalkışma olarak Soros tarafından planlandığı, finanse edildiğini benim de bu kaynakları aktardığım, Gezi olaylarının yöneticisi ve organizatörü olduğum tespitinde bulunmuş. İddianamede "gizli silahların hazırda beklendiği anlaşılmıştır" gibi ifadeler yer alıyor bunlar haysiyet kırıcı bir iddia 12 Eylül 1980 darbesinde askeri işkence ve baskıyı unutmak mümlüm değil. Hayatımın hiçbir aşamasında özgür seçimler dışında hükmet değşimine taraf olmadım. İş hayatım boyunca demokrasiyi destekledim, çeşitli sivil toplum örgütlerinin kuruluşunda yer aldım. Bu kuruluşlarla toplumsal kesimler arasında barışa diyalog ve uzkaşmaya destek olacak değerleri destekledim. Ergenekon ve Balyoz davalarındaki hukuksuzlukları eleştiren yazılar yazdım. 40 yıla yakın boyunca yürüttüğüm faaliyetlerde kamuoyuna yaptığım tüm açıklamalarda gerçekleri çarpıtmadan olduğu gibi aktardı. Hiçbir zaman gizli bir yapıyla faaliyet bir cemaat ya da örgütle ilişkim yok. Şifreli konuşmam, imalı konuşmam yok. Tüm konuşmalarım aynı cep telefonumdan tüm yazışmalar aynı bilgisayardan yapılmıştır. Bu durum gizli bir şebekeyi yöneten birinin davranış biçimine uygun değildir. İddia makamının nasıl darbe fikrine vardığını anlamak mümkün değil. 20 ay önce sorgumda iddianamedeki ekonomik ilişkilere dair sorular bana yöneltilmedi, haberim yoktu. Savcı iddianamede yer alan kurguyu hazırlamadan önce beni sorgulamadı. Emniyetteki sorgumda telefon görüşmelerinin dinlenmesinin 30 Temmuz 2012'den sonra alındığı söylendi. Ama Gezi olayına ilişkin dinlemeler sonrasına ait İddianamede bir kalkışma planı hazırladığıma dair hiçbir kanıt yok. Otpor ile hiçbir ilişkim yok, Alabora ile tek temasım Gezi olaylarını başlamasından sonra yapılan 2 telefon görüşmesi. Yurtdışı saatlerimin Gezi olaylarıyla ilgili olduğu iddiası temelden yoksun. İddianamede bu gizli planı icra etmek için Soros'un finansmanını YK üyesi olduğum Açık GToplum Vakfı ve YKB olduğum Anadolu Kültür ile gerçekleştirdiğim iddia ediliyor. hükümeti devirme ve içsavaşa yönelik kaos için gizli bir yapı tarafından eylemlerin yürütüldüğü iddia ediliyor. Farklı kuruluşlarla farklı faaliyetlere katılmış olanların ortak faaliyet gösterdiği, gizli ilişki içinde olduğuna, benden talimat aldıklarına dair hiçbir kanıt yok. Hiçbir görüşmemde eylem talimatı yok. İddialar çok fantastik. İddianamedeki kurgu mantıki temellerden yoksun. Burada yargılananların bir kısmını Anadolu Kültür ile gerçekleştirdiğim projelerden tanıyorum. Gezi olaylarının hükümeti devirmek amacıyla tertip olduğu bu tertipin farklı kuruluşlarda çalışanlar tarafından yürütüldüğü iddiası Ergenekon davalarını akla getiriyor. Bu rastlantı değildir, bu iddiayı öne süren savcılar hakkında FETÖ/PDY militanı olduğu ortada İddianamede bu belirtilmiş ve "tüm delillerin yeniden kıymetlendirildiği" iddia edilmiş. Ama şu açık ki, sadece Tapeler değil, iddianamenin kurgusu da FET/PDY militanlarınca hazırlandı. Malum olduğu gibi gazete yazıları kullanılarak emniyet raporları, bu raparlar temelinde somu deliller olmadan iddianame hazırlamak FETÖ yapılanmasının yargıda hakim olduğunu döneme ait bir yöntemdi. İddianamede Soros finansmanı suçu işlemenin temel haracı haline getirilmiş Ama bu durum suçlamayla iligli kanıt yokluğunu gidermedi daha da ortaya çıkarıyor. Böylesi bir finansman aktarımının iz bırakmadan gerçekleştirilmiş olması mümkün değil. Benim aracılığımla Gezi olaylarına aktarılmış hiçbit kaynak yoktur. Açık Toplum Vakfı'ndan aldığımız tüm fonlar kültürel projeler, sergi vs için kullanılmıştır. Anadolu Kültür'ün tüm hesapları denetimden geçti 2013'te Açık Toplum ile Anadolu AŞ arasındaki hesap hareketleri diğer yıllardan farklı değil.

Alınan 2 milyon 130 bin tl'nin hangi projelere aktarıldığı ortada. Hiçbirinin Gezi ile alakası yok. Savcının benimle iligli suçlamasının temelini oluşturan Soros'un Gezi'yi finanse ettiği iddiası herhangi bir kanıta dayanmıyor. MASAK raporunu açıklayan 6 Mart 2018 tarijli emniyet yazısında, para transferlerdinde adı geçenler arasında şüphelilerin ismine rastlanılmadı ifadesi yer almaktadır. MASAK raporu soruşturma dosyasına konduktan, soruşturmanın maddi temelden uzak olmasına rağmen tahliye taleplerinin kabul edilmemesi vahim bir hukuk ihlali Tutuklanmamdan sonra çıkan hangi delil MASAK raporunu önemsiz hale getiriyor? İddianamedeki konu olgusal durumlar üzerinde oturmuyor, delillerle desteklenmiyor.. 26 Haziran 2013'te Germiyanoğlu beni arayıp gerçekleştirmeyi düşündüğü faaliyetleri söylüyor. Gezi forumlarını genişletmek için sizi de katmak istiyoruz, diyor. Germiyanoğlu benimle ilgili görüşmesinden sonra Aksakoğlu'la somut bir şey söylemediğini aktarmış. Açık ki benim ona bir talimatım söz konusu değil. Kendisini ifade ettiği, hareketi genişletmek, derinleştirmek düşüncesini doğla olarak forumlardaki fikirleri derinleştirmek ve yaygınlaştırmak olarak anladım. Buna rağmen "gezi eylemlerinin derinleştirilmesi ve genişletilmesi" iddiası sanki benim ağzımdan çıkmış gibi yazılmış. Özerden beni aradığında gençler için gaz maskesi alınmasından bahsediyor. Ben de hesap açılırsa katkı sunacağımı söylüyorum. İddianamede Gezi eylemlerinde Özerden üzerinden birkaç hesap açıtırıp para topladığım iddia edilmiş. Bu ihbar mektubu yazanın ÖZerden ile konuşmamı dinleyen biri tarafından dillendirildiği çok açık. Çünkü böyle bir hesap açılmış değil. Açık Toplum Vakfı'ndaki denetimde de bu amaca yönelik herhangi bir fon kullanılmadığı ortada

Balyoz davasında da görüldüğü gibi sahte delil üretme çabasıdır. İddianamedeki manipulasyon tek bunlar değil. İddianamde Garaj İstanbul, Anadolu Cam toplantılarından haberim dahi yok. Bunların Anadolu Kültür AŞ üzerinden yapıldığı neye dayandırılıyor? İddianamedeki Yeni bir medya ile belgesel film çekimi gerçekleşmedi. Gerçekleşse dahi iddianameye temel olamazdı. Anadolu Kültür AŞ sanat işlerini destekliyor, ajitasyon değil, izleyicilerin toplumsal meselelere farklı bakış açısıyla bakılmasını amaçlarlar
Gezi olaylarına dair film projesi, Geziyi yaygınlaştıracak bir araç olarak değil, uluslararası festivallerde gösterilecek bir film olarak düşünüldü. Benim de desteğimde gerçekleştirilmesi düşünülen medya organı da iddia edilenler ilişkilendirmek mümkün değil.
Bu projede işini kaybetmiş gazeteciler için ortam kurulması amaçlanmıştı. Bu projeye dair bazı görüşmelere ben de katıldım. The Guardian ile işbirliğine ilişkin yapılmış bir görüşme nasıl bir yayın organının amaçlandığını ortaya koyuyor.
Benimle ilişkilendirilmiş bu iki faaliyetin ikisinin de gerçekleşmemiş olması suçlamayla eylem arasındaki kopukluğu gösteriyor. Bu örneklerin hiçbiri benim ya da Anadolu Kültür'ün Gezi olaylarına finansman aktardığımızı göstermiyor. Bu iddia, Soros'un Gezi'yi desteklediğine dair gazetelerde çıkmış bir takım yazılara dayanıyor. Bu iddia bazı siyasi aktörler tarafından dile getirildi, basın da haber yaptı. Ama bu iddia ile ilgili nesnel bir zemini olan bir haber söz konusu değil. Savcının iddiasını desteklemek için Soros'un Mısır ve Tunus'ta aktif olduğu ve devrim süreçlerinde önemli aktör olduğu iddiası temelsizdir. Soros'un buralarda etkili olduğu iddiasının somut bir temeli yok ayrıca bu ülkelerdeki halk hareketlerini de görmezden geliyor. Bu devrimlerin hepsi iç dinamiklerle gerçekleşti.

(Osman Kavala Arap Baharı'na ilişkin SETA raporunu örnek gösteriyor) Mursi'ye ilişkin darbeye dair dış aktörler arasında Soros'un da adı geçmektedir. Tunus ve Mısır'da halk hareketleri incelenirken bu ülkelerde daha önce serbest seçim olmadığı dikkate alınmadı. Demokrasi kurumların çalıştığı özgür seçimlerin yapıldığı ülkelerde kitlesel protestolar iktidar değişikliğine neden olmaz. Gezi olayları pek çok ulusal ve uluslararası akademik çalışmaya konu oldu. -İlgili makaleleri mahkeme sundu. Gezi olayları günlük hayatlarını etkileyen konularda söz sahibi olmadıklarını düşünen ve temsiliyetinin eksikliği hisseden halkın tepkisi olarak değerlendirildi. Bu yaklaşım doğrultusunda TR'de kamusal alanı daraltan ve kent alanını metalaştıran projelere yönelik tepkiyle aynı dönemde ortaya çıkan neliberal yaklaşımlara yönelik tepkiye dikkat çekildi. Eylemler sırasında twitter mesajlarının içeriklerini ve nasıl kullanıldığını inceleyen bir araştırmada, bu mesajların bilgi paylaşımı olduğu, yönlendirme amacı taşıyan mesjaların çok az olduğu belirtildi.
Makalelerin ortak noktası gezi olaylarının plansız ortaya çıkması. Eylemlerin yatay bir merkeze bağlı olmayan ve lidersiz olması. Bugüne değin yapılmış araştırmaların hiçbirinde gezi olaylarının hükümeti devirmeye yönelik önceden planlanmış bir iş olduğu öne sürülmedi Kent merkezlerindeki parklar kent sakinleri açısından büyük önem taşırlar ve çağdaş demokrasilerde bu parkların dokunulmazlığı olur. Gezi parkı da çok değerli bir mekandı. İddianamede yer alan gezi olayları tanımı daha önceki değerlendirmelerden, bilimsel araştırmalardan ve Türkie İnsan Hakları Kurulu'nun raporundan farklıdır. Gezi parkındaki ilk eylemin bir grup gencin parka oturduğu, çadırlarının yıkılıp Divan karşısındaki duvarın yakılmasıyla başladı. Hükümetin AİHM'e gönderdiği savunmada Gezi parkı eylemlerinin başta barışçıl olduğu, sonrasında suistimal edildiği belirtilmiş. TR insan hakları raporunda yer alan önemli husus polis müdahalesi İç işleri bakanlığının gözyaşartıcı gazların doğrudan hedef alınamaz denmesine rağmen fişekler hedef alınarak kullanıldı ve birçok kişi yargılandı. Başta biber gazı olmak üzere zor kullanılan araçların orantısız şekilde kullandığı ve eylemlere katılan barışçıl göstericilerin ya da gösteriyle alakası olmayanlar da etkilenmiştir. (bunlar hep Türkiye İnsan Hakları Kurulu raporu'ndan) Polis müdahalesinin protestoların artmasında bu kadar önemli bir unsur olması, Gezi olaylarının önceden planlanmadığının göstergesi. Aksi halde polisin de bu tertibe katılması gerekirdi. Gezi olayları sırasında tüm farklı faaliyetlere katılmış olanlara dair eylemlerin amaçlarına dair farklı değerlendirmeleri olabilir. Nesnel olgulara uygun olmayan şekilde Gezi olaylarını bir odak tarafından planlanmış bir kalkışma olarak tanımlamak tüm bu farklılıkları görmezden geliyor. İddia makamının darbe suçlaması yapılırken Ergenekon davalarındaki gibi soyut değerlendirmelerin suçlamalara dayanak olarak tanınması kabul edilemez . İddianamede dikkat çeken tuhaflık, hükümete karşı kalkışmanın benimle birlikte organize ettiği iddia edilen George Soros'un şüpheliler arasında yer almaması ve ifadesinin alınmamasıdır. Bu durum iddianamenin, cezalandırılmaya dönüşmüş tutukluluğuma bahane bulmaya ve Gezi olaylarına katılan insanların  bu hareketlerini gayri meştulaştırmaya çalışmaktadır. Gezi parkı benim için sadece bir dinlenme yeri değil, yaşamımı zenginleştiren bir yerdi. İş hayatım boyunca devlet kurumlarıyla iş yaptığımız gibi, devlet kurumlarını eleştirdiğimiz durumlar da oldu. Faaliyetlerimizin demokrasiyi güçlendiren meşru sivil toplum faaliyetleri olduğuna inanıyorum. Bugüne dek Gezi parkının park olarak kalması hükümetin park ve bahçelerin artırılması politikasına da uygundur. Gezi olayları sırasında yer alan yüzbinlerce kişiden farkım olmadığını belirtir tahliyemi ve beraatimi talep ederim."

Yiğit Aksakoğlu'nun savunması:

"Tutuklu olarak bu anı 7 aydır bekliyorum. Ben sivil toplum ve sosyal politikalar alanında çalışma yapan yayınlar hazırlayan bir sivil toplumcuyum. İddianamede tarafıma yönlendirilen suçlamalar temelden yoksun ve faaliyetlerime ters düşecek nitelikteyim. 1976'da Aydın'da doğrum. 2000'de YTÜ İnşaat Mühendisi'nden mezun oldum. Londra Ekonomi üniversitesinin sivil toplum kuruluşları yönetimi yüksek lisans programından mezun oldum. Avrupa Gençlik Forumu'nda yer aldım 1999'da TESEV'de çaışmaya, 2001'de Bilgi Üniv. Sivil Toplum merkezinde çalıştım. Bilgi Üniv ve başka yerlerden çıkan politika yayınları etkilemeye yönelik yayınlarım var. Savunuculukla iligli bir kitap Bilgi Üniv tarafından basıldı. 2011'de yarı zamanlı olarak aile içinde çocuğa yönelik azaltılması için çalışmada yer aldım. Marc Mataheru'yu o zamandan tanıyorum. Bunu nasıl suç unsuru olarak gösterdiler anlamıyorum. 2011'de yarı zamanlı olarak aile içinde çocuğa yönelik azaltılması için çalışmada yer aldım. Marc Mataheru'yu o zamandan tanıyorum. Bunu nasıl suç unsuru olarak gösterdiler anlamıyorum. Bu çalışmalarıma ilişkin konuşmalar Gezi olaylarıyla ilgiliymiş gibi gösteirliyır. Kasım 2018'de Bernard van Leer Vakf TR temsilcisi olarak Antep Büyük Şehir Belediyesiyle çocuklara yönelik projeler için FAtma Şahin ile bizzat görüştüm. Şahin bu davada 7 numaralı madurdur. Uzmanlığım kapsamında çok çeşitli çalışmalara katkı sundum. Asker Hakları Platformu'na gönüllü destek verdim. Ayfan Sefiroğlu, İSmet Yılmaz ile defalarca görüştük. İsmet Yılmaz bu davada 22 nolu mağdurdur.

Hak ihlalleri için çözümler ürettik. DİSKO uygulamasına dikkat çekip kaldırılmasına katkıda bulunduk. Barış sürecine katkıdas sunmak için dernek kurduk. Çözüm sürecine silahların susması ve ateşkesin sağanmasının ötesinde toplumsal barışın sağlanması için ülkenin en batısında doğmuş biri olarak destek sunmay görev bildim. Bunu Gezi olaylarıyla ilgili değerlendirilmesini anlayamıyorum. Kaldı ki bu iddiaları yöneltenlerin bir kısmı firari bir kısmı benimle aynı cezaevinde .Kitap basımı için 25 bin dolarlık bir fon aramamızı bazı sözde gazeteler yazdı. Oysa bu para hiç alınmadı. Ama bu gazeteciler biraz araştırsalardı, bunun 10 katını AKP'li belediyelere verdiğimizi görebilirdi. Çalışmalarımda AKP'li belediyelerle çalışması gerektiğini ben önerdim, askerler konusunda Savunma Bakanı ile çalıştım. Buna rağmen hükümete diz çöktürmek gibi bir suçlamayla ağırlaştırılmıl müebbet isteniyor. 7 ayrdır 10 metrekarelik bir hücredetim. Hiçbir zaman şiddetle gelen ani değşiimden yana olmadım. Ama değşimden yana oldum. Bir ülkede hakkınız yok sorumluluğunuz varsa kölesiniz, sorumluluğunuz yok hakkınız varsa kralsınızdır. Haklar ve sorumluluklar dengesi için çalıştım. Sivil toplumcular iktidara talip olmaz, talip olan siyasi partilerdir. Sivil toplumun talepleri daha mütavizidir. Bebek ölümlerinin azalması gibi kendi gerekliliğini ortadan kaldırmaya yönelik talepleri vardır. Sivil toplum şiddeti taşır. Yoksa zaten sivil olamaz. Bu nedenle sivil toplum ve sosyal kalkınma uzmanı olarak şiddeti hiç savunmadım, şiddetle hükümeti devirmek ne eğitimini aldığım ne de savunduğum bir şeydir. Şiddeti teşvik eden, hükümeti devirmeye yönelik hiçbir konuşmam yoktur. Ama çocukla ilgili çok şey öğrendim. Kıymetlendirildiği söylenen deliller ancak geçen hafta dosyaya girdi, ses kayıtları dahi yok.Dinlemeleri kim yaptırmış? Kimler kıymetlendirmiş? Bunları avukatlarıma bırakıyorum. Devamla: İddianamede benimle ilgili dinlemeler park boşaltıldıktan 10 gün sonra başlıyor. Hakkımda başka delil yok. İddianamede üyelik suçlaması yöneltilmiyor ama örgüt talimat gibi ifadeler geçiyor. Örgüt yok ama örgüt üyesi var. Olmayan örgüte olmayan üyeliğimde 2011'den beri Gezi olaylarını planladığımızın somut delil yok, sonuç ilişkisi yok. Ama bu iddianamede delilsizlik bizim için sürpriz değil. Kavala ile yaptığım 35 saniyeli telefon görüşmesinde talimat aldığım iddia ediliyor. Osman beyi tanımak suç değil tabi ama tanımıyorum da. Benimle ilgili tüm dinlemelerde değil şiddet, hakaret bile yok ama http://www.siddetsizeylem.com  alan adını satın almam suç olarak sayılmış.Bu ülkede her yıl yüzlerce kadın öldürülüyor. Bu ülkede kadınları öldürenleri bir siyasi parti başkanını yumruklayan adamın adı gazetelerde inisiyallerle verilirken benim alan adı almam suç olarak gösteriliyor. Bu insanlar nezarethanede 1 gün bile geçirmediler bense 7 aydır tutukluyum. 1 Eylül'deki görüşmemde "havai fişek attı aptallar" diyerek şiddeti eleştiriyorum. Hem şiddetsiz eylem hem sivil itaatsizlik üzerine Gezi olayları öncesinde ve sonrasında basılmış onlarca yayın var. Şiddetsiz eylemle ilgili yayın hazırlama girişimi nasıl suç oluyor anlamıyorum. Girişim olduğuna da dikkatinizi çekerim. İddianamede sık sık yer verilen konuşmamdaysa piyano çalan adam, duran adama ve yeryüzü iftarına atıfta bulunuyorum. Konuşmalarsa park boşaltıldıktan sonra yapılmış. Ben duran adam değilim, piyano çalamıyorum. Ama durmak da, piyano çalmak da iftar yapmak da suç değil. Çözüm süreçlerine toplumsal katkının tartışılmasına yönelik bir proje için sivil düşünden bir destek fonu aldık. Helsinki Yurttaşlar Derneği'nde toplantı yaptık. Bunun Gezi ile alakası yoktu. İddianamede İvan Maroviç'i TR'ye getirme düşüncem suçlama olarak yer alıyor. Dikkatinizi çekerim düşünmem. Maroviç'in ismini çalışmalarından biliyorum ve ondan önerdim ama bu sadece bir fikirdi. Ne kolaylaştırıcılık bir suç ne de toplantı düzenlemek. Tutuklanma gerekçesinin kendisi toplantıların içeriklerinin bilinmediğini itiraf ediyor. Kaldı ki biz aylardır bu "karanlıkta kalan" kısımları açıkladık. Ama şüpheden yararlandırılmadım Ne Taksim Dayanışması ile ne de üyeleriyle ne Anadolu Kültür ile ilişkim yok. İlişkimin olması suç değil ama yok. Otpor ve Canvas ile iligli ilişkime dair delil yok. Gezi'de bulunduğuma dair bile bir delil yok. Geziye gittim geldim ama 1 gece bile Gezi'de yatmadım. 220 gün cezaevinde kalacağımı bilseydim bir gün olsun Gezi'de kalırdım. Cezaevinde gardiyanlardan biri suçumu sorduğunda, Gezi dedim. "Biz de gittik bir hafta kaldık" dedi. Sonra da aramamı yapıp üstüme kapıyı kilitledi. Gezi ile ilgili 1 tek tweet’im yok. Gezi'yi organize etmişiz ama tek bir whatsapp grubu yok. Planladığım, gerçekleştirdiğim, yaygınlaştırıp derinleştirdiğim bir olayla ilgili tek bir fotoğraf bile yok. O zaman insan soruyor, neden buradayım, neden tutuklandım, neden şüpheden yararlandırılmadım, neden ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyorum? Eğer tüm iddianameler böyleyse yazık bizim hukuk sistemimize, eğer bu iddianame böyleyse yazık bize. İddianamede Gezi'ye "sui generis" demiş yani "kendine has". Asıl bu iddianame "sui generis". Bu iddianame bin sayfalık bir dosyayı kıymetlendirerek ağırlaştırılmış müebbetimizi istiyor. Neyse ki idamı kıymetlendirerek idamımızı istemedi. İddianamede tek bir doğru unsur var sayfa numaraları. Bu da iddianamenin özenini gösteriyor. Bu iddianamedeki herkes, hatta dünyadaki birçok insan bu iddianameden suç çıkmayacağını biliyor. Oradaki fiil, bu iddianamenin uzun tutukluluğu meşrulaştırmak için oluşturulduğu ve bunun için 16 kişinin eklendiği torba bir iddianame olduğudur. Eğer çağrılsaydım ifade verirdim, 220 gün hapiste olmasaydım da burada olurdum, 6 yıl sonra kıymetlendirilmiş delilleri karartmam mümkün değil. "Pişman mısınız" diye sormanızdan korkuyorum çünkü neden pişman olmam gerektiğini, ne de suçumun ne olduğunu bilmiyorum. Bu sivil toplumun ve sivil toplum çalışmalarının kriminalize edilmesi olayıdır. Ben çalışmalarımda sivil toplumun dışına hiç çıkmadım, şiddeti hiçbir zaman savunmadım. Bu dava sadece benimle ya da geziyle ilgili değildir. Bu dava hukukla ve yurttaş arasındaki yükselen duvarla ilgilidir. Vereceğiniz karar bu duvara ya tuğla koyacak, ya da bir tuğla azaltacak. Bu tutuklama sadece benim değil birçok kişi için uzun dönemli mağduriyet yarattı Bundan birinin sorumluluk almasını isterdim. Eğer burası haklar ve sorumluluklar temelinde bir ülkeyse en temel hakkımı özgürlüğümü istiyorum. Çocuklarımı okullarına bırakabilmek için tahliyemi ve beraatimi istiyorum.

Mücella Yapıcı'nın savunması:

"Benim buraya bu konuda aynı suçtan ikinci gelişim. Geçen iddianameden ve onun dayalı olduğu fezlekeden bahsedeceğim. FETÖ savcılarının hazırladığı iddianamenin yeni versiyonu olan son iddianameye göre bendeniz darbeye teşebbüs ve daha bir çok suçlama var. Bunların en komiği Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na muhalefet ettiğim iddiası. 40 yıllık meslek hayatımda bu gülünç bir suç, gülünç bir iddia. (Telefon görüşmelerinin suçlama konusu edilmesiyle ilgili) 78 kuşağını sonundan yakalayan biri olarak 'devrim' bizim sık kullandığımız bir kelimedir. (Osman Kavala'nın Gezi Parkı eylemlerine mali kaynak yarattığı iddiasına atfen) Osman Kavala iki masa üç sandalye vermiş. Keşke benim param da çok olsaydı da daha fazlasını yollasaydım. Gezi Parkı eylemleri sırasında Enver Aysever'in Aykırı Sorular programına katılmıştım. Bu programın kaydı da bu iddianamede yer alıyor. Bir önceki davada da aynı kayıt vardı. Benim çalışmalarım haktır, kamuoyuna sorumluluktur.
Asıl yapmazsam ilkelerimizi, haysiyetimi kendi kişisel çıkarlarım doğrultusunda kullanmış olurum. Bu bence en büyük vatan hainliğidir.
Biz öyle bir iş yapmışız ki sanki Gezi'de şiddet varmış algısı oluşturmuşuz. Gezi olayları sırasında yaşamını yitirenler, gözlerini yitirenler algıyla mı hayatını kaybetti? Ben işimi yapmaya çalışırken anayasal hak olarak  hukuksuzsunuz derken 50 cm mesafeden gaz yemem algı yüzünden miydi?
Benim yargılanmam İstanbul seçimlerine benzedi. Olmadı, bir daha! Suçlamalar hiçbir delile dayandırılmıyor. Ama yine de ben suçlamalara yanıt vereceğim. Ben bu iddianamenin ileri sürdüğü tüm suçamayarı külliyen reddediyorum.  Sadece ret değil, hem yanıtlamak istiyorum hem de herkesin bir kez daha şu ülkenin geleceği için tekrar düşünmesini istiyorum. Cezalandırılmam için hazırlanan bu iddianame yeni değildir. Benim yargılanmam da yeni değildir. Tam beş yıl önceydi
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı o dönemlerde 26 kişi hakkında iddianame düzenlemişti. Ben ve dört arkadaşım için örgüt kurma ve toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu'na muhalefet etmek gibi suçlarla yargılanıyorduk. İlk yargılama sonucunda beraat ettik. 1 Haziran 2015'te kesinleşti bu karar. Savcılık hakkımda kesinleşen beraat kararını temyiz dahi etmedi.
Şimdi aynı eylemlerden dolayı, aynı fezleke, aynı dinlemelerle aradan altı yıl geçtikten sonra ben sanık olarak karşınıza getirildim. Yeniden yargılanıyorum ama bu defa ağırlaştırılmış müebbet, 2970 yıl hapis, 160 bin TL ile cezalandırılmam isteniyor.
Şimdi soruyorum sayın mahkeme heyeti: Sizce ben ne yapmalıyım? Nasıl bir savunma vermeliyim? Benim için bu sorunun cevabı oldukça basit. Bir dahaki iddianameye kadar huzurunuzdan ayrılmadan şunu söylemek istiyorum. İnsanların sahip oldukları hakları kullanması nedeniyle cezalandırılması istenemez. Herkes önceden haber vermeksizin gösteri ve toplantı hakkını kullanabilir. Barışçıl gösterilen haktır, suçlanamaz.
Anayasa'daki bir hakkın kullanılması nasıl evrensel hukuka, doğal hukuka ve adalete aykıdır. Barışçıl gösteriler haktır, suçlanamaz. Bir düşünce etrafında bir araya gelmek ve dayanışmaktır yaptığımız. Hükümet istifa demek suç değildir.
Zaten bazı devletler bu kadar suç işlediği için kendiliğinden istifa eder. Biz o günleri görür müyüz bilmiyorum. Siz de çok önemli bir iş yapıyorsunuz. Hukukun kurallarına uymamak sizin için de suçtur, bizim için de.
Şu anda Beyoğlu planlarında afet anında helikopter inecek yer yok. Sahra hastanesi kuracak yer de yok. Biz de bu yüzden Topçu Kışlası'nı yapmayın dedik. Ama dönemin Başbakanı Erdoğan "Biz reddi reddiyoruz" dedi ve kışlayı yapmaya kararlı olduğunu söyledi.
Yok edilme sürecine girilince Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi olarak planlara itiraz edelim dedik. Kadir Topbaş da dahil olmak üzere pek çok kişiye çağrı yaptık. Buraları korumak yalnızca devletin, belediyenin görevi değildir. Meslek odalarının, bizlerin varoluş sebebidir, ödevidir.
Bilgilendirme çalışmaları, suç duyuruları, kurulun aldığı kararlara karşı bir sabah geldiler ve 30 tane hiç tanımadığımız kişi gazla karşıladılar bizi.
İlk iddianamede suç örgütü, ikinci iddianamede de darbeye teşebbüsle suçlanan Taksim Dayanışması, hukuksuz imar planlarına karşı çalışan meşru bir platformdur. 45 yıllık yüksek mimar mühendis olarak mesleğim ve görevim icabı açıkça kaçak olan, hiçbir izni bulunmayan, ve dozerle yaptıkları kazı nedeniyle parkın su elektrik tesisatını tahrip ederek, halkı çok ciddi bir tehlikeye atan yetkililere sorduğumda hepimizi hedef alarak gaz sıktılar. Benim yüzüme yakın mesafeden üç tane gaz sıktılar. İki ay mide kanaması geçirdim  Hayatımızı kurtarmak için bile olsa tek bir şiddete başvurmadık. Son derece sağduyulu ve barışçıldık. Bu süreçte uygulanan polis şiddeti, başta Erdoğan olmak üzere merkezi yöneticilerin kışkırtıcı söylemleri olayların büyümesine neden oldu.

Türkiye'de gelişen demokratik tepkiler, gaz bombaları, plastik mermi gibi şiddettle karşılandı. Onlarca genç insan kafa travması geçirdi. Ben de bu yaşımda çıplak arandım. Niye? Ben sadece mesleğimin gereğini yaptım. O günden bugüne yapılan tüm çağrılar alenidir. Asıl suçluların hesap vermesi gerekirken, sağduyu çağrısı yapan, şiddet ortamının bitmesi için çaba gösteren Taksim Dayanışması temsilcilerinin hukuksuz bir şekilde yargılanması kabul edilebilir olmaktan çok uzaktır. Asıl suç toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının şiddetle engellenmesidir. Hala öldürülen çocukların katillerinin davaları sürmektedir. Şiddet uygulayan polisler komik para cezalarıyla cezalandırıldılar. Dönemin vali, kaymakamı ve "polis destan yazdı" diyen Erdoğan'ın hukuksal payı sorgulanmalıdır. 2015'teki davada yaptığım savunmanın aynısını yaptım. Yine dava açılırsa bu savunmayı tekrarlayacağım. Yaşamını yitirenler önünde saygıyla eğiliyorum. Savunmam bundan ibarettir."

Çiğdem Mater'in savunması:

"Sadece film çekmek istediğim için darbeye teşebbüsle suçlanıyorum. 2009'dan bu yana Türiye ve Ermenistan arasında belgesellerin ve filmlerin yapılmasına katkı sağlamak için kurulmuş bir platformdayım. Gezi Parkı hayatımın merkezinde oturuyor. Gezi Parkı deprem riski taşıyan bir şehir için çok kıymetli. 657 sayfalık iddianame hukuksuz dinlemelerle elde edilmiş tapelere dayanıyorum. Bunları kabul etimyorum. Bunların dosyada yer alması kişisel haklarımı ihlal ediyor. Olaylar sonrasında yapmak istediğim filmle ilgili yaptığım bir konuşma iddianamede altı defa tekrarlanmış. İddianamede bir kısmında bahsedilen seyahatlerime baktığımızda bunların büyükçe bölümünün dünyada ve TR'de film festivallerine katılmak olduğunu göreceksiniz.olaylar sonrasında yapmak istediğim filmle ilgili yaptığım bir konuşma iddianamede altı defa tekrarlanmış. İddianamede bir kısmında bahsedilen seyahatlerime baktığımızda bunların büyükçe bölümünün dünyada ve TR'de film festivallerine katılmak olduğunu göreceksiniz.niddianameye göre olmayan bir filmle suçlanıyorum. Temmuz ayında, Karadeniz tatilinden döndükten sonra filmim Sivas'ın kurgusu için Berlin'e gittim. Bu da iddia makamların iddiasına göre Gezi'yi yaymaya çalıştığım zamana denk geliyor.

Bu iddianame 2013-14 ve 15'te hazırlanmış ve o zamandan beri pek işlem görmemiş. Karar makamında oturan herkesin tahmin edebileceği gibi neyseki başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişiminin aktörleri tarafından verilmiş bir iddianame. Dinleme kararlarının altına imza atan hakimlerin biri hapiste diğeri firari.Savcılık makamının bu iddianameyi o dönemde hazırlandığı haliyle kullanıldığını iddianamede belirtiyor.
Savcılığın "kıymetlendirme" paragrafına atıfla: Hakkımdaki suçlamaların hepsi TAPElere dayanıyor. Ve 2015'ten beri üstünde hiçbir işlem yapılmamış.
Davada yargılanan isimlerden Kavala ile telefon konuşmalarımız çok uzun zaman birlikte konuşmamız hayatın olağan akışının parçası. Can Atalay ile yaptığı konuşma twitter'da hashtag yapmayı öğretmek içerikliydi. O dönem yapamıyordu, sonra öğrenmiş. Bu konuşma nasıl suç olur anlamıyorum, klavyedeki bir tuşun suç olmasını anlamıyorum. Germiyanoğlu'nun telefon konuşmasında bahsi geçen toplantıda konuk olarak ismim geçmiş ama iddianameye kadar bunu bilmiyordum. Çünkü çağrılmadım ve katılmadım.
Ek klasörlerde hakimlik kararı olan bir fizki takip kararı bulamamış olsam da ofisimin bulunduğu apartmanın merdiven sahanlığından çekilen fotoğrafları gördüm. Sadece gazdan etkilenen insanlara gaviskon veriyordum. Ofisim revir olsaydı ofisimin içinden çekilirdi fotoğraflar. Saymadi, Nalcı ve Atalay ile yaptığım konuşma Gezi parkıyla alakalı olduğu düşünülerek "kıymetlendirilmiş".Bu konuşmalar 19 Ocak'larda düzenlenen Hrant Dink anmasına dairdir. 16 Kasım 2018 sabahı saat 6 sularında Kaş'ta otelimden gözaltına alındım. Bir gün Kaş'ta geçirdim, Dalaman üzerinden İstanbul'a gönderildim. 8 saatlik sorgunun ardından adli kontrolle serbest bırakıldım.
Sonra hakkımda ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılandığımı öğrendim.Hakkımdaki suçlar hukuksuzca elde edilmiş telefon kayıtları, çekilmemiş bir film ve gazdan etkilenenlere gaviskon vermem.Bunlarla ağırlaştırılmış müebbet ile yargılanmam yargı için de kabul edilmezdir
Bu iddianame eğer bir film senaryosu olsaydı mantıksız hataları nedeniyle reddedilirdi ama burada hayatın sinemadan daha kurgu olduğunun göstergesidir. Tüm suçlamaları reddediyorum, beraatimi kabul ediyorum
Bu iddianame eğer bir film senaryosu olsaydı mantıksız hataları nedeniyle reddedilirdi ama burada hayatın sinemadan daha kurgu olduğunun göstergesidir. Tüm suçlamaları reddediyorum, beraatimi talep ediyorum.

Hakan Ali Altınay'ın savunması:

İddianamenin herhangi bir suçu ortaya koyduğu kanısında değilim. İddia makamı suçu kanıtlamadığı için sanırım benim suçsuzluğumu kanıtlamam gerekiyor. Öncelikle şunu söylemem gerekiyor: Suçlamaları kesinlikle kabul etmiyorum.
Bir insanı ağırlaştırılmış müebbetle suçlamak bu kadar kolay olmamalı. Suçum Gezi parkını gözlemlemek için 3-4 defa parka gitmek. 31 Mayıs 2013'te AK Parti'nin 10. yıl dönümündeydim. Açık Toplum Vakfı'nın düzenlediği tüm projeler denetime tabidir. İddianamede Açık Toplum Vakfı'nın hangi desteğinin Gezi eylemlerinin sürdürülmesi için verildiğine dair bir kanıt yok. Altında benim imzam olan Gezi eylemleriyle iligli hiçbir hibe kararı yoktur.  İddia makamına soruyorum? Böyle bir karar var mı? Karar sayısı, defteri nedir? Ben neden bugün ağırlaştırılmış müebbetle yargılanıyorum. Can Paker Açık Toplum Vakfı'nın isteği üzerine Türkiye'deki Açık Toplumdan ayrıldığını söylüyor. Vakıf yönetimini belirleyebilecek tek organ mütevelli heyetidir. Hepsi de TC vatandaşıdır. Beni YK'ya atayan kararda Paker'in de imzası var. : İddianamenin çok önem verdiği Paker kitabında Gülen ile görüşmesine yer vermiş, "Gülen ölse de hareketin devam edeceğini düşünüyorum" diye yazmış.  Kumpas davalarını ben eleştirirken Can Paker destekliyordu. 2019'da artık Gülen'i yere göğe koyamayan bu kitabın tarihin çöpüne atıldığını kabul edebiliriz. Ve bu tarihin çöpündeki kitaptan alıntılarla suçlanmayı kabul etmiyorum.  İddianamenin başka bir yerinde AT Vakfından 135 bin tl aldığım belirtiliyor ama ne zaman olduğu belirtilmiyor. Ama AT Vakfı ile iş ilişkim bittiğinde 136 bin civarında bir kıdem tazminatı aldım. Ve bunların hiçbirini Gezi için harcamadım. George Soros'un Gezi'yi desteklediği iddiaları Milliyet gazetesinde bana sorulduğunda "Hayır, en başta ben kabul etmem. Bir ülkenin kaderi o ülkede yaşayanlarca belirlenir" demiştim, görüşüm hala geçerlidir.
Bir Alman Vakfı'ndan bana gönderilen 5 bin euro iddianamede yer almış. Bir alman vakfı TR'de ofis kurmak için benden danışmanlık aldı o para ödemenin ilk taksidiydi.  Vakıf daha sonra çalışmasını durdurdu ve ikinci taksit bana hiç ödenmedi. Şimdi vakıf TR'de faaiyet gösteriyor ve hükümetle ortak projeler yapıyor. Hakkımdaki bir başka haksız, dayanaksız ve gerçekdışı iddia ise FETÖ/PDY ilişkisi başlığı altında yer verilen bir telefon görüşmem. 2008'de AT Vakfı, kamuoyunda "mahalle baskısı" çalışmasını yaptığındabu örgütün ağır baskısına maruz kaldık. Samanyolu TV'de canavarlaştırıldık. Eğer suçlamaların nedeni telefon görüşmesinde geçen "hocaefendi" efendisiyse, bunun hocaefendi ifadesindeki aşırı saygıyla dalga geçmemdir Birçok kişinin almak için çok uğraştığı Green Kartı'nı kendi iradesiyle reddeden biri olarak bu suçlamaları reddetiyorum.Darbe yapmak gibi hevesim ya da niyetim hiç olmadı.Niyetim olmadığını nasıl kanıtlarım diye düşündüm. Yaptıklarımı anlatarak gösterebileceğimi düşünüyorum. Türkiye'de herkes kaliteli eğitime oluşturulsun diye çalışıyorum, Bağımsız Türkiye Komisyonu'nun kuruluşunda yer aldım. Fransız CB Sarkozy "TR Avrupalı değildir" dediğinde, Avrupalı saygın insanları organize edip büyük bir gazetede buna cevap vermesini sağladım. Bu işleri birileri benden istediği için değil, kendime sorumluluk gördüğüm için yaptım. İddianamede "devlete diz çöktürme çabası" deniyor, bunlar mı diz çöktürme çabası? Türkiye'de herkes kaliteli eğitime oluşturulsun diye çalışıyorum, Bağımsız Türkiye Komisyonu'nun kuruluşunda yer aldım. Fransız CB Sarkozy "TR Avrupalı değildir" dediğinde, Avrupalı saygın insanları organize edip büyük bir gazetede buna cevap vermesini sağladım.
Bu işleri birileri benden istediği için değil, kendime sorumluluk gördüğüm için yaptım. İddianamede "devlete diz çöktürme çabası" deniyor, bunlar mı diz çöktürme çabası?
Son yıllarda TR'de kutuplaşmanın artması karşısında bunun TR için bir sorun olacağını düşündüğümden Boğaziçi'nde Siyaset Okulu'nun direktörlüğünü yapıyorum. Benzer bir çaba olan Ortak Değerler Hareketi'nin oluşumunda yer aldım.  Kendimle ilgili bunlardan bahsetmekten hoşlanmıyorum, ama ağırlaştırılmış müebbetle yargılanmasam bunları anlatmazdım. Bizim bu durumda bırakanların biraz olsun yüzü kızarıyor mu bilmiyorum ama ben onlar adına da kendi adıma da utanıyorum.
Asgari iyi niyet olmadan çoğulculuk sorun olabiliyor, çoğulculuk olmadan iyi niyet olduğunda sonuç vasatsızlık oluyor. Bizim önümüzdkei mesele de bu 80 milyonluk nüfus var. Biz bu çoğulculuğa uygn bir iyi niyet üretebileceke miyiz? Burada en önemli unsur adalet, hakkaniyet ve erdem .Başarıdan ya da başarısızlıktan hepimiz sorumluyuz. Başarıdan ya da başarısızlıktan hepimiz sorumluyuz. Umarım hepimiz üzerimize düşeni hakkıyla yaparız. Eminim benim de hatalarım olmuştur ama hiçbir suç işlemedim. Bu suçlamalarla karşılaşmaktan hicap duyuyorum. En kısa sürede ismimin temize çıkmasını ve bu töhmet altından kurtulmasını istiyorum."

Duruşma yarın sabah devam edecek. 

*Fotoğraf: Twitter@TaksimGeziParki

Kaynak : www.istanbulgercegi.com-NTV

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları