loading
close
SON DAKİKALAR

Gözünü yitiren direnişçi: Açıklamalar daha can yakıcı

Gözünü yitiren direnişçi: Açıklamalar daha can yakıcı
Tarih: 23.07.2013 - 16:59
Kategori: Söyleşi

Gezi Parkı olayları sırasında, polisin içine çelik bilyeler yerleştirdiği plastik mermiyle gözünü kaybeden kırtasiyeci Volkan Kesanbilici, yaşadığı olayları anlattı...

Gezi Parkı olayları sırasında, polisin içine çelik bilyeler yerleştirdiği plastik mermiyle gözünü kaybeden kırtasiyeci Volkan Kesanbilici, yaşadığı olayları anlattı. Kesanbilici, yaralanmasının ardından verilen “ölüm tehlikesi vardır” yazılı raporun değiştirilmeye kalkıştığını, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sözlerinin ve açıklamaların canını daha çok yaktığını söyledi.

Kesanbilici, Seç Haber Haber Müdürü M. Şafak İnan ve Yazı İşleri Müdürü Pelin Üstün’ün sorularını yanıtladı.

İşte o söyleşi:

Gezi’deki eylemi nasıl duydunuz da gittiniz?

31 Mayıs günü dükkandaydım. Televizyondan bunu öğrenmemiz mümkün değil. Ana akım medya özellikle bir yayın yapmıyordu. Sosyal Medya üzerinden öğrendim.

Peki neden eylemlere katılma kararı aldınız?

Gördük ki polisin çok sert bir müdahalesi var. Herhalde sabah saatlerinden başlamıştı. Sürekli parkın içini biber gazına boğuyorlardı. Saatler geçtikçe ölü olabileceği haberleri gelmeye başladı. İlk günün meşhur görüntüleri gelmeye başladı. Bunlar ister istemez tepki oluşturdu. Dükkanda da tekim çıkamıyorum, akşamı zor ettim. Normalde 9’da kapatırız dükkanı, ben 6’ya kadar ancak dayanabildim. Doğru Taksim’e…

Taksim’e vardığınızdaki manzara nasıldı?

Halkın bu kadar ilgi göstereceğini tahmin etmemiştim. Gidenler çok fazlaydı.Yola çıktığımda insanlar akın akın Taksim’e akıyordu. Her yer karanlıktı, elektrikleri kesmişlerdi. Çok sert polis müdahalesi vardı. Biz oraya gezi eylemcilerine destek vermek için gittik ama orada polis Gezi Parkı’nı ablukaya almış onlara müdahale ediyor, bir yandan da Taksim alanı çember içine almış kimseyi de meydana sokmuyor. Gezi Parkı direnişçileri içeride, onlara destek vermek için gelen halkta çemberin dışında alana giremiyor.

Tek başına mıydınız?

Evet, tek başıma gittim; ama kardeşim oradaydı. Arkadaşlarım da vardı. Orada hepsini bulmak çok kolay olmadı. Çünkü polis yolları pek çok noktadan kesmişti. Zor da olsa Taksim’e gittikten yaklaşık yarım saat, bir saat sonra İstiklal Caddesi üzerinde birbirimizi bulabildik.

BİZ ÇATIŞMAYA ÇIKMADIK; DESTEK VERMEYE GİTTİK

Üzerinizde maske, baret, gözlük v.s. bir şey var mıydı?


Hayır yoktu. O gün müdahalenin ilk günüydü dolayısıyla bu tür hazırlıklar çok yoktu. Biz çatışmaya çıkmadık zaten. Biz destek vermek istedik. Gezi Parkı direnişçilerine yapılan müdahaleye dur demek için gittik. Taksim meydanına halkın alınmadığını da bilmiyorduk. Sadece sürekli biber gazı atıldığı için bir saç bandı verilmişti. O da gazdan çok da fazla korumuyor.

Nerede vuruldunuz?

Ben yaklaşık olarak 19.00-19.30 gibi Taksim’deydim. İlk başta İstiklal Caddesi’ndeydim. Polis çok sert müdahale ediyor, insanlar ara sokaklara kaçıyordu. Sonra ben de Tarlabaşı Bulvarı’na kaçtım; Tarlabaşı Bulvarı’nda durmaya karar verdik. Tarlabaşı Bulvarı’nın sonunda Taksim’e çıkışın engellendiği, polis barikatının kurulduğu yerde saat 24.00 sularında vuruldum.

KORKU FİLMLERİNDEKİ GİBİ BİR SAHNEYDİ

Vurulma anı nasıl gerçekleşti?

Şimdi sahne korku filmlerindeki gibi bir sahne. Işıklandırmalar kapatılmış, bir takım inşaat çalışmaları da var tabi Taksim’de. Hatta daha sonra öğrendiğimize göre mobese kameraları da kapatılmış. Eylemciler bir ara alana girecek gibi oldular. Barikat yıkılacak gibiydi. İşte tam bu sırada saat 12 gibi polisin can havli ile bir müdahalesi oldu. Bir akrep barikatın üzerine çıktı, askıda kaldı. Onun projektör gibi bir ışığı var. Sizin üstünüze tutuyor, onun arkasını göremiyorsunuz. Öyle bir sahne. Ben gözümden vurulduğumu hissettim sadece; ama ne olduğunu bilmiyorum. O güne kadar sadece gaz fişeği ile müdahale olduğu için ben gaz fişeği belirtisi görmemekle birlikte yine de odur (gaz fişeği) diye düşündüm. O esnada ilk düşündüğüm “düşmemek” oldu. Çünkü gözümden çok kan geliyordu. Göstericilerle polisin arasında kalmış bir alandı bu alan. Bende bayılmam için az bir sürem olduğunu düşünüp burada beni kimse bulamaz diye kendimi geriye doğru atmayı düşündüm. O anda ne ile vurulduğumu bilmiyorum. Gözümden vurulduğumu ve kanı hissettim sadece…

VURULANLARIN HEPSİ SOL GÖZÜNDEN

Polisler gördü mü sizi?


Mutlaka görmüşlerdir. Hatta ben hedef gözeterek attıklarını düşünüyorum. Çünkü kullandıkları silahlar hedef gözetip atılan silahlar. Nişan alan silahlar. Hatta bu silahları pazarlayan firmanın özellikle kafaya sıkılmaması yönünde uyarıları var. Hastanede, önümde, sağımda, solumda bir sürü yaralanan insan gördüm. Benim şimdiye kadar gördüğüm yaralıların hepsi sol gözünden yaralanmış. Tesadüf mü bilmiyorum ama. Hedef gözeterek atıldığı kesin.

Cana kasıt var diye bilir miyiz?

Bence var. Popüler örneklere de bakıyorsunuz. Sırrı Süreyya Önder, Ahmet Şık bunların hepsi kafasından vurulmuştu. Tabi ki çok nadir koluna, bacağına gelen var ama özellikle örnekler kafadan vurulma. Sosyal medyadaki videolarda da bunu çok net görüyoruz zaten. Silahları tuttukları açı zaten direk kafaya olduğu belli.

Sizi vuran o polis ile yüz yüze gelme ve konuşma şansınız olsaydı. Ona ne söylerdiniz?
Kendileri için çok üzgünüm ama şu an ben onlara bir şey diyecek kadar onları ciddiye almıyorum. Bazı vakalar ile uğraşırsınız ümit vardır ama insanlık yolunda aşama kaydedebileceğini bile düşünmüyorum. Piyon olduklarını düşünüyorum. Şu an benim muhatabım onlar değil.

Peki bir şey söylemek istediğiniz birileri var mı?

Var tabi olmaz olur mu? Başbakan’a bir şey söylemek istiyor tabi insan.

“GERÇEK MARJİNALİN BAŞBAKAN OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM”

Ne söylemek isterdiniz?

Bu kadar geniş kitleleri marjinal olarak nitelemek yanlış, ki ben gerçek marjinalin Başbakan’ın kendisi olduğunu düşünüyorum. Hizmetkarı olduğunu söylediği halka bu kadar sert müdahaleler yapılması, eğer ondan kaynaklanmıyorsa bile bu kadar sert müdahaleyi yapan insanları destan yazdı diye nitelendirmesi çok marjinal olduğunu gösteriyor. Bu sorun ile mücadele etme yöntemleri de çok marjinal. “Yüzde 50’yi evde zor tutuyorum” diyerek insanları karşı karşıya getirmeye çalışması da çok marjinal. Bence bunun çok daha kolay yolları vardı. Son gelinen noktada eğer vazgeçtiyseniz ağaçları kesmekten, bundan ilk günde vazgeçebilirdiniz. Bu çok kolaydı. Olayları burayı getirmenin Başbakan’ın bir tercihi olduğunu düşünüyorum. Ciddi komplo teorileri yürütülüyor ama net bir fikrim yok. Ateşi söndürmek değil alevlendirmek üzerine bir çalışma vardı. Yaralanan insanlarda sizin vatandaşlarınız, onların hakları ile ilgili bir çalışma yok. Üstü örtülmeye çalışılıyor her şeyin…

Gözünüzdeki yara mı daha çok acıtıyor canınızı, yoksa yapılan bu açıklamalar mı?

Tabi ki ikincisi daha çok canınızı yakıyor. Hatta bir süre sonra olaylar o kadar büyüyor ki; kendi acınızın dışında ölenler olduğu için siz kendi acınıza bile üzülmeye utanıyorsunuz, çekiniyorsunuz. Hatta kendinizi şanslı hissediyorsunuz. Açıklamalar daha can yakıcı ve ümit kırıcı. Ama bir yandan da çok uzun süreden sonra bu halkın ciddi bir isyanını gördüm. Ben bunu çok sağlıklı olarak nitelendiriyorum. Aslında bu zamana kadar istemediği halde pek çok şeye evet diyen, umudu örselenmiş bir halk vardı. İlk defa onları tepkilerini gösterirken gördüm. Bu bana daha çok umut veriyor. Canımın yanmasından daha çok ümitlendiriyor. Resmin o kısmına bakmak istiyorum.

Tekrar vurulmaya dönersek, vurulduktan sonra neler oldu? Neler yaşadınız?

İlk müdahale orada Tarlabaşı Bulvarının üzerindeki otelde gönüllü doktorlar tarafından yapıldı. İlkel koşullarla, cep telefonu ışığından faydalanarak sadece hasar görüp görmediğini tespit ettiler ancak. Görmediğini, durumun ciddi olduğunu ve hemen Taksim İlkyardım’a gitmemiz gerektiğini söylediler. Tabi burnumuzun dibindeki Taksim İlkyardım’a ulaşmamız çok zor oldu. Çünkü bütün caddeler sokaklar kapatılmış durumda. Beş dakikalık yürüme mesafesini biz yarım saat 45 dakikada taksi ile anca ulaştık. Taksim İlkyardım’da ilk müdahaleler yapıldı, filmler çekildi. Orada gözümdeki kesilere dikişler atıldı. Fakat film çekildiğinde çok ciddi bir manzara ile karşılaştılar. Müdahalenin orada mümkün olmadığını söylediler. Göz, Kulak Burun Boğaz ve Beyin cerrahının girmesinin gerektiği komple bir ameliyata ihtiyaç olduğu bu sebeple de tam teşekküllü bir hastane bulmamız gerektiği söylendi. Önce uzun bir süre Taksim İlkyardım’da bir hastane bulabilmek için bekledik. Ambulans bekledik ama gelmedi. Tüm bu maratonumuzu özel araç veya taksi ile yapmak zorunda kaldık. Çapa’ya geldik. Sabaha kadar ameliyat olamayacağımızı öğrendik. Bunların hepsinin (göz, kulak burun boğaz ve beyin cerrahları) bir araya getirilmesi mümkün değildi. Daha sonra orada birkaç saat bekledikten sonra Okmeydanı Araştırma Hastanesine gittik. Orada sabaha kadar tetkiklerimiz devam etti.

Bu sırada canınız yanmaya devam ediyor tabi…

Evet, henüz bir teşhis konulmadığı için hiçbir ağrı kesici de yapmıyorlar. O yüzden acıyı hissediyorsunuz. Sabah hissettiğim kendimi sıkmaktan vücudun yorgun düşmesiydi. Hatta kafaya gelen bir travma var uyutmamaya çalışıyorlar ama ben bir kaçış olarak uyumak istiyordum. Çok yorulmuştum çünkü.

RAPORUMU DEĞİŞTİRMEYE KALKTILAR!

Sonra ne oldu?

Okmeydanı Hastanesi’nde bize güven vermeyen bazı olaylar da yaşandı. Okmeydanı’nın acil şefi bize “Ölüm tehlikesi vardır” diye adli rapor vermişti. Arkadaşlarım tahliller ve bir takım işler için koştururken ben o esnada sedyede yatıyordum. Evraklarım, filmlerim de üzerimdeydi. Tabi gözümü açmak istemiyorum. Çünkü canım acıyor. Birisi yanıma geldi. “Geçmiş olsun” dedi. “Gezi olayları mı?” dedi. Evet deyip gözümü açıp baktığımda hastanenin bekçisi olduğunu gördüm. Kendine göre sevecen bir tavrı vardı. Üzerimdeki raporlara bakıyordu. Üzerimdeki raporlardan bir tanesini aldı ve “Ben bunu hocaya göstereyim” dedi ve gitti . Ben o esnada uyandım. Arkadaşlara seslendim. Adli raporun olmadığını anladık. Bekçiyi yakalayın dedim. Acilin girişindeki güvenlik odasında bekçiyi buldular. İçeride bana raporu yazan acilin şefi ve bir doktor, bir de sivil ama muhtemelen komiser olduğunu anladığımız kişiler… “Niye aldın raporu?” diye sorulduğunda, “Şusu eksikti busu eksikti” diyor. Ancak daha sonrasında hukuki bir süreç olacağı için biz evrağa özellikle dikkat etmiştik. Hiçbir eksiği yoktu. Komiser, acilin şefini “Niye ölüm tehlikesi raporu verdin?” diye sorguluyordu. İyi ki sümen altı edilmeden yakaladık ki raporu, o raporun başına bir şey gelse o tehditle karşılaşan doktorun bir daha öyle bir rapor yazması mümkün değil…

Çapa’da süreç nasıl ilerledi?

Bunlar olduktan sonra orada kalmak istemedik. Çapa’ya döndük. Çapa’da yapılan kontrollerde göz bölümü ciddi bir ödemden dolayı muayene edemediğini söyledi. Gözümün arkasını göremiyorlardı. Bu yüzden bir süre izlemeyi, kanlanmayı önlemeyi ümit ettiler. O süreç 13 Haziran’a kadar uzadı. Artık iyileşme bir tarafa, göz kötüye gitmeye başladığı için bizi ameliyata aldı göz bölümü. Açtıklarında ciddi bir hasar olduğunu görüyorlar. Kanlanmalar, retina ayrışması da söz konusu. Gözümün eriyip yok olma ihtimali vardı. Erimeyi engellemek için gözümün içine gaz bastılar. Kulak Burun Boğaz’dan da biraz süre istediler gözde bir iyileşme olabilmesi için. Dolayısıyla parça da çıkartılmadı. O da 5 Temmuz’a kadar devam etti. 5 Temmuz'da bir kulak burun boğaz operasyonu geçirdim. Profesör Doktor Asım Kaytaz Bey yaptı operasyonu. Sağ olsun bu süreçte çok ilgi gösterdi. Asım Bey, muayenelerde falan benden ücret almadı. Ameliyatta da yardımcı oldu. Ameliyatın ardından 1 buçuk ay boyunca gözümde taşıdığım şeyin ne olduğunu öğrendik.

Neymiş gözünüzdeki parça?

Çıkarılan merminin ismini bilmiyorum, bunu emniyetin açıklaması gerekiyor. Ama gözümden çıkarılan parçayı tarif edebilirim. İçinde yüzlerce demir bilye olan plastik boyalı mermi. Çıkarılan parçaları kayıt altına aldırdık ve belgeleri savcılığa verdik.

Kullanılan bu mermi TBMM’ye taşındı. Süreç nasıl oluştu?


CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner, Meclis’te İç İşleri Bakanı Muammer Güler’e sorulmak üzere bir soru önergesi verdi. Emniyet’in envarterinde böyle bir merminin olup olmadığı, kullanılan bu merminin özelliklerinin ne olduğuyla ilgili bir soru önergesiydi. Meclis tatile girdiği için biz bu soru önergesine cevap alamadık… Bakalım Hukuki süreçte bununla ilgili ne yaşayacağız.

HUKUKA İNANCIMIZ HER GEÇEN GÜN AZALIYOR

Hukuki süreç nasıl ilerliyor?

Biliyorsunuz Türkiye’de Hukuki süreç bir hayli ağır ilerliyor. Savcılığa başvuru yaptık ama henüz mahkeme aşamasına gelemedik.

Hukuka inancınız var mı?

Türk Hukuk yapısını düşününce hukuka inancımız her geçen gün azalıyor. Çünkü Ethem Sarısülük olayını düşünün, vuran belli, gözaltına alınıyor ama sorgunun ardından serbest bırakılıyor. Küçük kızlara birden fazla kişi tecavüz ediyor ama serbest bırakılıyor gibi daha bir çok örnek var…

AİHM’ye başvuru yapmayı düşünüyor musunuz?

Tabi ki. İnsan Hakları Derneği’ne de(İHD) kaydımızı yaptırdık. Onlarda bizim davamıza müdahil olacaklar zaten. Hatta bildiğim kadarıyla 500 kişilik bir başvuruyu tamamlamaya çalışıyorlar. Tamamlarlarsa direk dış hukuk yollarını yani AİHM’ne gidecekler.

Bu hastane sürecinde doktorların size karşı tavırları nasıldı?

Doktorların tavrı genel olarak gayet iyiydi. Vurulduğum gece ilk önce Taksim ilk yardım hastanesine götürülmüştüm. Orada gönüllü doktorlar vardı. Zaten onlar olmasa Taksim İlkyardım Hastanesinin kendi kadrosuyla o kadar yaralıya yetişmesi mümkün değildi. Daha sonraki gittiğim doktorların hepsi güzel ilgilendiler. Hekimliklerinin haricinde, insan olarak da güzel ilgilendiler. Özellikle Çapa Hastanesi Göz bölümünde Prof. Nur Hanım’dan başlayarak bütün göz bölümü kadrosu çok özel ilgi gösterdiler.

OĞLUM BENDEN UZAKLAŞTI

3 yaşında bir çocuğunuz var. Çocuğunuz durumunuzu nasıl karşıladı? Ne tepki verdi?

En sıkıntılı süreç o oldu. Bizim hareketli bir baba oğul ilişkimiz var. Ben hastanedeyken iki defa getirdiler ama yanıma gelmek istemedi. Benden uzaklaştı. Bu durumu psikolog arkadaşlarımla konuştum. Süreci ondan saklamak değil de, onunla paylaşmaya, onu sürece dahil etmeye çalıştık . İğnelerim yapılırken pamuğu o oğlum sürdü… Gözümüzü bandajla kapatırken korsancılık oynuyoruz dedik… Gözümü mermi geldiğini değil de, top geldiğini söyledik… Şimdi yavaş yavaş toparlıyor gibiyiz. Ama ileride başka ameliyatlarım da olacak ve o ameliyatları istemememin tek sebebi oğlumdur. Gözümde yeniden tahribat meydana gelince oğlumla tekrardan aynı sorunları yaşamaktan korkuyorum…

EYLEMLER BİTMEDİ, SADECE ŞEKİL DEĞİŞTİRDİ

Hükümet Gezi Eylemlerinin bittiğini savunuyor. “Geldiler yaktılar yıktılar gittiler" diyor. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?


Direniş kesinlikle bitmedi. Ne bekliyorlardı ki? Bir sene boyunca insanlar Taksim’i işgal mi edeceklerdi? Mümkün değil… Eylemler bitmedi sadece şekil değiştiriyor. Görüşleri birbirine yakın olan insanlar parklarda, forumlarda buluşuyor. Fikirlerini birbirlerinin üzerine katmaya başladılar. Türkiye ilginç bir ülke. Gezi direnişinden 1 ay önce hangimiz böyle bir direnişin olabileceğini tahmin edebilirdik? Her şey bir anda olabiliyor. Dolayısıyla Gezi eylemlerinin ne getireceğini de bir günde görebiliriz. Bir günde polis desteğini çekebilir ya da bir günde hükümet istifa edebilir… Bu dayanışma devam ediyor ve ettiği sürece Gezi Eylemleri bitti demek saçma olur.

Devlet büyüklerinden sizi arayan oldu mu?

Hayır. Hiç kimse aramadı.

İYİLEŞİP ALANLARA DÖNMEYİ BEKLİYORUM!

Bütün bu yaşananları düşündüğünüz zaman “Keşke hiç gitmeseydim”, “Benim orada işim neydi” diye düşündünüz mü hiç?

Bu şekilde hiç düşünmedim. Hatta iyileşmeye çalışıyorum, boyun eğmeyeceğim. Bir an önce iyileşmeyi ve alanlara dönmeyi bekliyorum! İlk ameliyattan önce iki hafta bekleme süresi vardı. O sürede Taksim’e gidebildim tekrardan. Orada doktorlarımdan biriyle karşılaştım ve fırça yedim. İkinci ameliyatımdan sonra hastaneden çıktıktan sonra eve gitmeden önce Güngören’deki Sami Menteş Forumu’na uğrayabildim. Çünkü onlar ilk ameliyatımdan sonra bir akşam forumun ardından evime kadar yürüyüş yapmışlardı. Evimin önünde attıkları sloganlarla bana destek olmuşlardı. Onlara teşekkür etmek için yanlarına uğradım. İyileştikten sonra da tekrardan alanlarda, direnişte olacağım!

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları