loading
close
SON DAKİKALAR

Haluk Koç: Kaşınanı kaşırlar

Haluk Koç: Kaşınanı kaşırlar
Tarih: 08.11.2012 - 13:12
Kategori: Siyaset

CHP sözcüsü Haluk Koç, Başbakan Erdoğan'a ağır eleştirilerde bulundu...

CHP Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Prof.Dr. Haluk Koç, MYK Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Başkanlığı’nda çalışmalarını sürdürürken basın toplantısı yaptı, güncel konularla ilgili açıklamalarda bulundu ve gazetecilerin sorularını da şöyle yanıtladı;

“Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi MYK toplantısı şuanda devam ediyor. Ben hem gündemle ilgili gelişmeleri değerlendirmek, daha sonrasında da yine sizlerin soracağı sorulara yanıt vermek için karşınızdayım.

Sözlerime başlarken, bütün dünya gündeminde olan ABD’deki başkanlık seçimleriyle başlamak istiyorum. Barack Obama’yı bizde kutluyoruz. Tekrar ikinci bir 4 yıl için Amerikan halkından destek alarak başkanlık görevine seçildi. Biliyorsunuz ABD’deki başkanlık seçimleri sadece Amerikan halkını değil, tüm dünyayı ilgilendiren seçimlerdir. Bu seçimin Amerika’ya şimdiye kadar izlediği çeşitli politikaların ve aldığı sonuçların yeniden değerlendirilmesi için bir vesile teşkil etmesini diliyoruz. Türkiye açısından bakıldığında genel olarak ülkemize yönelik terörün sona erdirilmesine dışarıdan çözüm önermek yerine Türkiye’nin kendi iradesiyle oluşturacağı çözüm önerilerine bu yeni politikanın saygı göstermesini bekliyoruz. Suriye konusunda Amerika’nın izleyeceği politika Türkiye’nin oradaki çatışmalara sürüklenmemesine yol açmamalıdır. Bunu da özenle beklediğimizi ifade ediyoruz.

Yine bölgede İran ile İsrail arasındaki gerginliğin Türkiye’yi de içine alacak bölgesel çatışmaya yol açmaması için Amerika’nın diplomasiye öncelik verecek bir yol izleyeceğini, politika izleyeceğini de ümit ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ABD’nin bu yeni dönemde Ortadoğu ekseninden daha çok Uzakdoğu eksenine dönük bir dış politika ağırlığı geliştireceğini tahmin ediyoruz söylemlerden ve konjonktürden. Ama Türkiye ekseninde ABD’nin Türkiye - AB ilişkilerinin şimdilik buzdolabına konmasını ve Türkiye’nin Ortadoğu’ya öncelik vermesi söyleminden de vazgeçmesini bekliyoruz. Türkiye’nin iç politikasına doğrudan veya dolaylı bir biçimde etki yapabilecek davranışlardan ve söylemlerden kaçınılacağını, Türkiye’de demokrasinin gelişmesi yolundaki çabalara saygı gösterileceğini de bekliyoruz. Yine ABD’nin ki Barack Obama’nın ikinci 4 yılında elinin çok daha rahat olacağını görüyoruz. Amerika’daki sosyal devlet projelerinin daha rahatlıkla tamamlanacağını da görüyoruz. Başkan Obama’nın geçmiş tecrübelerden de faydalanarak Türk milletinin bütün bu konulardaki haklı duyarlılığını dikkate alacak bir yaklaşım içinde olacağını umut ediyoruz, başarılar diliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, geçen hafta bilhassa grup konuşmalarının da TBMM’de etkisiyle orta iklimde giderken birden bire şiddetlendi dünkü söylemlerle biliyorsunuz. İlginçtir tarihe kısa bir göz atmakta fayda var. Tarihte demokrasi yoluyla bir şekilde çoğunluk sağlayarak iktidara gelenlerin çoğulculuğu bırakıp o çoğunluğa güvenerek yavaş yavaş baskıcı, dayatmacı bir diktatörlük yolunda ilerlediklerine birçok örnekle tanık olabileceğimiz bir geçmiş.

Tarihte yaşanan bu süreçler maalesef son gelişmeler ışığında açık, çok net söyleyebiliriz Türkiye’de de yaşanır hale geldi. İnançlar, etnik yapılar, tarihi değerler, cumhuriyet değerleri, sosyal ve ekonomik gruplar üzerinden sürekli ayrıştırılan bir Türkiye. Nefret söylemi bu baskıcı yönetici eliyle tırmandırılan bir Türkiye fotoğrafı.

Dikkat ederseniz yakın zamanı da özetleyerek söylüyorum. Siyasilerin, muhaliflerin özel hayatları yasadışı yollarla izlendiği bir Türkiye. Bu görüntülerin, bu bilgilerin iktidar tarafından şantaj ve tehdit aracı olarak kullanıldığı, olayın faillerinin ya da sorumlularının bir türlü bulunamadığı bir Türkiye manzarası. Bu rejimde, yani bugünkü rejiminde gizli sürdürülen adli soruşturmalar, hükümetin gayri resmi organı niteliğindeki basın organlarına kolluk güçleri tarafından servis ediliyor. Şüpheliler, dikkat edin hükümlü demiyorum. Şüpheliler itibarsızlaştırılıyor ve bir şekilde kamuoyunda infaz ediliyor. Servis yapan mekanizmalar bir türlü tespit edilemiyor. Bu rejimde iktidar grubuna mensup yolsuzluk fezlekeleri kayboluyor, ortadan kaldırılıyor, buharlaştırılıyor. Bu işlemleri yapan savcılar bir türlü bulunamıyor.

Değerli arkadaşlarım, yine son haftada bir kez daha tanık olduk. Ki 2005 yılından beri örnekleri TBMM’de var. Dün Sayın Genel Başkanımızda grup konuşmasında değindi. TBMM’de sayısal çoğunluk sahte oylarla sağlanıyor. Reddedilmesi gündeme gelen yasa tasarıları sahte oylarla genel kuruldan geçiriliyor. Yani bu dayatmacı yönetici, bu baskıcı yönetici artık ipin ucunu da, ağzının ayarını da kaçırmış durumda. Kendini de, küfürlerini de kontrol edemiyor. Başbakanın ağzının ayarı bozulunca siyasetin ayarı da, üslubu da doğal olarak bozulmaya başlıyor.

Değerli arkadaşlarım, maalesef Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı önüne gelen herkese küfür etmeye başlayan bir Başbakan kimliği sergiliyor. Küfür bu dönemde eleştiri yöntemi oldu. Başbakanın bu bozuk ağzına muhatapları da anlayacağı dilden cevap verince kıyamet kopuyor.

Değerli arkadaşlarım, bu olanlar daha öncede söylemiştim bunu. Bir korkunun, bir telaşın, bir ürkekliğin sonucu. Kaybetmenin endişesi, sürüklenişin endişesi. Ama ne yazık ki bütün bu gerçekler ışığında siyasi sonunda kaçınılmaz olduğu ortada.

Dün biliyorsunuz tartışmalara temel alanlardan bir tanesi kredi derecelendirme kuruluşu Fitch’in Türkiye notunu artırması, yükseltmesi. Bununla övünüp duran bir Başbakan.

Daha önce bir kredi notu düşürüldüğünde bir başka kredi derecelendirme kuruluşu tarafından. Başbakan’ın söyledikleri yine aklımızda. Yani uluslararası literatüre yine sövgü olarak tercüme edilebilecek sözler ifade edilmişti. Dün Başbakandan bu kez sırtı okşanınca övgüler yükseldi. Ama hiç kimse Türkiye’de bu not yükseltişin arkasındaki siyasi pazarlıkları bir türlü görmedi.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bu kredi derecelendirme kuruluşu bu notu yükseltirken bir şeye dikkat çekiyor. Bu notu biz yükseltiyoruz ama Türkiye’nin ekonomisi diğer ekonomilere göre çok daha istikrarsızdır diyor ama yine de bu notu veriyoruz diyor. O zaman sağduyu sahibi herkesin bütün bunları söylüyorsunuz da o zaman bu notu neyin karşılığında verdiniz diye sorgulaması gerekir.

Şimdi dikkat ediyor musunuz bilmiyorum, Sayın Başbakan son 15 gündür ne Esad’ı ağzına alıyor, ne de Suriye’den bahsediyor. Gündem tamamen Suriye’den uzaklaştı, Esad’dan uzaklaştı. Eğer yarın bir gün Suriye’de Türkiye’nin milli çıkarlarını tehlikeye atacak bir gelişme olduğunda o zaman Türkiye bu yükseltme notunu geri vermeye hazır olduğunu da bu anlaşmada görüyoruz.

Hatırlarsınız Dubai’de 2003 yılında, 2004 yılında 1 milyar dolarlık hibe kredi karşılığında Kuzey Irak’la ilgili herhangi bir tasarrufta bulunmayacağı siyasi sözü verilmişti Türkiye tarafından. Anımsıyorsunuz o dönemi. Yine benzer bir taviz şimdi Suriye için bu kredi derecelendirme kuruluşunun not artırımının arkasında ne yazık ki yatıyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın çok önemli bir gelişme var. O da şu; notta Fitch’in notunda şöyle bir şey var. Eğer Türkiye kara para aklayan ülkeler statüsünde durumu netleşirse ve terörizmi finanse eden ülkeler listesine girerse bu değerlendirmede uçar gider diyor. Şimdi bunu açmaya çalışıyorum. Biliyorsunuz Yemen’de bir takım olaylar oldu. Yemen Savunma Bakanlığı 4 Kasım 2012’de Aden limanında bir gemide yapılan aramada bisküvi kutularına gizlenmiş çok sayıda silaha el konulduğunu açıkladı. Ve bu silahların ne acıdır Türkiye’den yüklendiğini, eylemin Yemen’in güvenlik ve istikrarını hedef aldığını açıkladı. Yemen’in bu açıklaması Dışişleri Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından doğrulanmış ve soruşturma başlatıldığı bildirilmiştir.

Şimdi, Fitch’in kredi notunu yükseltirken koyduğu notta terörizmi finanse eden ülkeler statüsünde anılırsa diyor Türkiye bu yükseltme notu geri alınır diyor. Ve Yemen’deki olay hemen akabinde geliyor.

Değerli arkadaşlarım, hükümetin Türkiye’yi silah kaçakçısı bir ülke konumuna düşürmeye hakkı olmadığı gibi Türkiye’nin dış itibarı da kimsenin, başta Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi cep harçlığı değildir. Bu önemli gelişmeyi ifade etmek istiyorum. Ve bir kere daha gelişmeler ışığında söylüyorum. Ne yazık ki Türkiye süratle kara para aklama ve terörü finanse ülke tanımına doğru sürükleniyor. Uyarılarımızı bir kez daha ana muhalefet partisi olarak yapıyoruz.

Sayın basın mensupları, Sayın Başbakan bir tavsiyem var. Sayın Güngör Uras’ın son iki yazısını okusun. Eğer okumayanlar varsa da ya internetten ya gazeteden Sayın Uras’ın son iki yazısını okusun.

Bakın, Türkiye uluslararası para spekülatörlerinin olağanüstü para kazandığı bir ülke diyor Sayın Uras. Ve bu karar çıktığında Londra’da bu spekülatörlerin sevinçten şampanya patlattıklarını söylüyor.

Değerli arkadaşlarım, bu son derece önemli. Yani sıcak para spekülatörlerinin Türkiye’de yatırıma dönüştürmeden kolay para kazanma yolunun bu kredi notu noktasında da önlerini açtığını düşünüyorlar.

Sayın Başbakan dünkü konuşmasında çok ağır ifadeler kullandı. Sayın Başbakan çakma ulusalcı dedi. Ben dikkat ediyorsanız tebessüm ederek Sayın Başbakan’ın bu sözlerini değerlendiriyorum. Sayın Başbakan kim, ulusalcılık kim? Sayın Başbakan kim, bu ülkenin ulusal çıkarlarını koruyan, savunan siyasetçiler kim? Bunlar açık açık bu milletin gözünün önünde yer alıyor. Sayın Başbakan kendisi bir ara çakma milliyetçiliğe soyundu biliyorsunuz. Perde arkasında ayrı, perde önünde çakma milliyetçi bir Başbakan. Bizden aşırdığı sözü bize karşı kullanıyor. Hiç yeltenme kabinedeki bakanların gibi sende siyasi intihal yapıyorsun. Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde çakma ulusalcı yok ama sen Türkiye’nin görüp gördüğü en büyük çakma milliyetçisin.

Değerli arkadaşlarım, sen değil misin Habur’da teröristleri törenle karşılatan?

Sen değil misin terör örgütüne canilik suçlaması yaparken yıllardır bunların sırtını sıvazlayan, bunlarla laubali ilişkiler kuran?

Sen değil misin dün çok şikayet ediyorsun o katliamları yapan, okullara bomba atan o insanları sen Oslo’da devletin resmi görevlilerinin karşısına muhatap olarak çıkartan sen misin, sen değil misin? Cevap ver.

Ne kadar kolay değil mi kendi saha ve seyircisi önünde konuşması Sayın Başbakanın. O zaman bu sorular sorulacak kendisine.

Değerli arkadaşlarım, sen değil misin gönderdiğin müsteşar yardımcısıyla o Oslo masasında Başbakanımızın görüşleri Apo’nun görüşleriyle %90 – 95 örtüşüyor dedirttiren? Başbakanın kimliği bu.

Sayın Başbakan daha önce söylemiştim binbir surat demiştim. Artık herhalde binbiri de geçti suratları ve herkes unutkan, herkes balık hafızalı, bir tek Türkiye Cumhuriyetinin Sayın Başbakanı çok akıllı.

Değerli arkadaşlarım, bir başka önemli gelişme. Bir polis devleti örneği sizlere sunmak istiyorum. Biliyorsunuz 29 Ekim kutlamaları sırasında Ulus’ta Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Adnan Keskin’in kravatına sarılarak engelleyen fotoğraflar basında yer aldı.

Yanında bulunan arkadaşları da doğal olarak Sayın Keskin’e yapılan bu fiili saldırıyı engellemeye çalıştılar. O sırada bir polis amirinin yüzünde bir zedelenme oldu. Bunları anladık. Şimdi burada suçlanan Yurdal Gültekin isimli kişinin evinin önünde birkaç gündür olanlara dikkat çekmek istiyorum.

Bazı araba plakaları vereceğim. Bunlar Ankara emniyetine kayıtlı. 06 BM 4809, 06 LJA 44. Bunlar Yurdal beyin evinin önünde akşam hava karardığında eski ajan filmlerindeki gibi, Demirperde ülkelerinde muhaliflerin takip edilmesi gibi karanlık tipli bir takım adamlar bu arabalarda evin önünde gözlemcilik yapıyorlar, tacizde bulunuyorlar. Grup Başkanvekilimiz Muharrem İnce dün akşam oraya gidiyor. Bir araba kaçıyor Sayın İnce gidince. Diğeri yorgun herhalde takipten, direksiyon başında uyuklamış. Sen ne yapıyorsun burada diye sorduğunda o da toparlanıyor ve uzaklaşıyor. Daha sonra bir başka araba geliyor. 06 GD 958, lacivert Toyota marka bir araba.

Değerli arkadaşlarım, 9 gün önce bir olay olmuş, savcılıktan resmi bir çağrı yok, bir takibat yok. O zaman bu resmi arabaların orada bu taciz noktasında ne işi var? Nerede yaşıyoruz biz? Ankara’nın ortasında güpegündüz. O zaman Ankara valisi, talimatla görev yapan Ankara valisi, Ankara Emniyet Müdürü utanmıyor musunuz siz? Türkiye’yi bir polis devleti haline getirmeye, bu fotoğrafları toplumun önünde yaşatmaya sizler utanmıyor musunuz? İçişleri Bakanı, takla atan, takla attıran bakan sen utanmıyor musun? Emrindeki kişilerin Türkiye Cumhuriyetinin Başkentinde resmi bir takibat olmadan bir yurttaşın evinin önünde bu şekilde tacizde bulunmasına nasıl göz yumabiliyorsun?

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’deki sıkıntılı sahneler bununla bitmiyor. Bir yargı tiyatrosu yaşıyoruz aynı zamanda. Biraz kafiyeli olacak ama Sakık gizli tanık. PKK’nın tanık olarak görev aldığı bir yargı tiyatrosu yaşıyoruz şimdi. Bu sürecin açık savcısı ortada. Zaten Başbakan bunu ifşa etmişti biliyorsunuz. Açık özel yetkili savcısıyım dedi ben bu işin. Herhalde birde savcı yardımcısı var o da İmralı’da oturuyor. Şimdi onun adamları da tanık olarak görev yapıyor. Sanık kimler? Türk Silahlı Kuvvetlerinde 2 yıl Genel Kurmay Başkanlığı yapan kişi terör örgütü başı olarak sanık, eli kanlı terör örgütünün temsilcileri tanık. Değerli arkadaşlarım, geldiğimiz manzaraya bakın.

Yani artık bu Silivri tezgahının içyüzünü gözler önüne sermesi bakımından ibret verici bir manzara. Orada Türk Silahlı Kuvvetlerinde şerefle görev yapmış başta eski Genel Kurmay Başkanı olmak üzere onurlu, şerefli birçok insan, aydın, gazeteci her biri sanık. Tanıklar ortada. Öteki gizli tanıklar kim ben merak ediyorum. Hangi tecavüzcü, hangi sapık, hangi terör örgütü yandaşı? İçinde biraz yurt sevgisi olan, biraz ne oluyoruz kardeşim, nereye gidiyoruz diye düşünen her yurttaşın artık bunu çok ciddi şekilde görmesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın bu Silivri yargılamalarında sıkça kullanılan gizli tanıklar hakkında bu tür yeni bilgiler çıktıkça bu müessesenin yanlışlığı ve vahameti de ortaya çıkıyor. AİHM’nin içtihatına göre gizli tanık uygulaması ancak tanığın can güvenliği nedeniyle zorunluğu olduğunda ve bazı özel nedenler ile mümkündür. Gerekçesi de ortada. Öte yandan gizli tanığın ifadesi mahkumiyete esas olabilecek nitelikteyse savunmaya mutlaka ek olanaklar sağlanmalı ve gizli tanığın bu yöndeki ifadesinin başka somut ve inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekmektedir. Aynı içtihatta inanılırlığı ve güvenilirliği sabit olmayan ifadeye dayanılarak mahkumiyete hükmolunmaz diyor. Şimdi Ergenekon ve benzeri davalarda özel yetkili mahkemelerin gizli tanık olarak kullandığı kişiler arasında kimler var? Kız kardeşini öldürmek, yeğenine fuhuş yaptırmaktan hükümlü biri. 14 yaşındaki bir çocuğa tecavüz etmekten 31 yıl hapis cezası almış bir diğeri. Sabancı suikastını gerçekleştiren terör örgütü bir başkası. Gaziantep cezaevinde yatan bir başka mahkum gibi çeşitli kişiler gizli tanık. Bunlara dayanarak hüküm veriliyor.

Sayın basın mensupları, yıllarca PKK’ya karşı savaşan Türk ordusu komutan ve subayları şimdi Silivri mahkemesinde eli kanlı terör örgütünün karşısına oturtulmuş onun suçlamalarına muhatap edilmektedir.

Başkanlık tartışmalarına girmek istemiyorum. Çünkü bu önümüzdeki haftalar içerisinde oldukça tartışılacak bir siyasi konu. Fakat bir özel konu var ona değinmeden geçemeyeceğim. Sayın Nimet Baş, Darbeleri Araştırma Komisyonu Başkanı. Sayın Nimet Baş’a şunu hatırlatmak istiyoruz. TBMM’de kurulan araştırma komisyonları soruşturma komisyonu değildir. Hele 1960 öncesinin mecliste kurulan tahkikat komisyonları hiç değildir. Sayın Deniz Baykal’a gönderdiğiniz mektup mensubu olduğunuz parti adına bir şov ve çığırtkanlık yapmaktan öte, yapay gündem oluşturmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. Sizin başkanlık yaptığınız komisyon meclis iradesiyle oluşturulmuş, görevlendirilmiş olduğu alanda konunun aydınlatılmasına yardımcı olacak bilgileri toplamakla yetkilidir. Bir yargıç veya savcı edasıyla soruşturma yapma yetkiniz yoktur. Siyasi şov yapma, sayısal çoğunluğuna dayanarak siyasi gündem yaratma, yalan beyanlarla şantaj yapmaya çalışma, önyargılı sorularla gerçekleri çarpıtma yetkileri hiç yoktur. Sayın Nimet Baş bu araştırma komisyonunu herhalde mahkeme zannediyor. Yoksa Sayın Nimet Baş’a talimat verenler TBMM’de de Silivri hukukuna benzer bir hukuk mu yaratmaya niyetliler bunu sorgulamamız gerekir. Eğer varsa Sayın Deniz Baykal’la özel bir sorununuz, hesaplaşmanız o zaman komisyon başkanlığından istifa edersiniz, geçersiniz Sayın Baykal’ın karşısına siyasetçi olarak, bir milletvekili olarak, bir siyasetçi olarak mertçe, erdemli bir üslupla kalkar düşüncenizi ortaya koyarsınız. Sizde eksik olduğu çok belli olan hukuk dersini de alır yerinize geri oturursunuz.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Nimet Baş’ın inandırıcılığı kalmamıştır. Bu komisyon araştırma komisyonu değil, sanki bir soruşturma komisyonu gibi görev yapma eğilimine girmiştir. Buradan bence erdemli bir politikacının süratle bu geldiği noktayı değerlendirip istifayı düşünmesi gerekir.

Son konu idam. Sayın Kılıçdaroğlu’nun deyimiyle Başbakan bir moda yarattı. Şimdi eline bir ip aldı vaktiyle Bahçeli Erzurum sallıyordu bu ipi. Herhalde attı ortaya 5 – 6 yıl sonra Başbakan yakaladı bu ipi şimdi dolaşıyor idam cezası geri gelmeli.

Değerli arkadaşlarım, şimdi 10 Haziran 2002’de idam cezası tamamen kalksın, iktidara destek vermeye hazırız diyen AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan 2012 Kasım’ında idam cezası gelsin diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a. Nereden nereye? Türkiye Avrupa Konseyi’nin kurucu 17 ülkesinden birisi. Şuanda Avrupa Konseyi’nin 47 üyesi var. Ve Avrupa Konseyi’ne Avrupa’da üye yapılmayan tek ülke Belarus. İdam cezası olduğu için. Türkiye en önemli Avrupa platformlarından birinde kurucu üye olduğu platformlardan birinde ki Avrupa Konseyi demokrasi, insan hakları konusunda bir mabet olarak anılır. Ve burada kendi kendini inkar eden bir ülke. Ondan sonra şikayet. Nedir o şikayet? Canım CHP bizi şikayet ediyor, işte uluslararası kuruluşlara bizim demokrasimizdeki aksaklıkları anlatıyor. Gerek yok ki, sen kendi kendini zaten teşhir ediyorsun, zaten yetersizliğini gösteriyorsun. Zaten demokrasiden uzak bir kafan olduğunu gösteriyorsun. Senden hiçbir zaman demokrat olamayacağını her gün kanıtlıyorsun sen. Bizim söylememize gerek yok.

Değerli arkadaşlarım, şimdi ne zaman terör tırmanışa geçse, işte toplumun ortalamasında böyle bir istek uyansa Başbakan hemen o söylemden demagoji yaratıyor. Bulunduğu noktayı unutuyor. Daha önce yaptıklarını unutuyor, söylediklerini unutuyor. Açıklamalarına girmeyeceğim ama Başbakan ince hesaplar içerisinde. Aklı sıra dediğim gibi çakma milliyetçilikle milliyetçi oylara göz kıpıyor. Boş konuşma ustası Sayın Başbakan. Boş konuşma ustası. Laf ola beri gele derler ya, laf ola torba dola, laf ola beri gele. Başbakan bu. Boş konuşma ustası.

Değerli arkadaşlarım, bu son sözüyle de ateş denizinde mumdan gemiler yüzdürmeye çalışıyor Başbakan. Olmayacak iş. Maalesef bunu üzülerek söylüyorum. Ama Türkiye tarihinin en tutarsız, en seviyesiz üslubuna sahip. En kindar siyasetçisiyle karşı karşıya. Küfürlerine yanıt verildiğinde söyleyenin değil de cevap verenin eleştirildiği bir medya iklimi karşısında sağduyumuzu korumaya çalışıyoruz. Selvi Abdürkadir beye duyurulur. Yani yandaşlığın bu kadar katmerlisi olmaz. Sen yarında kalem tutacaksın değerli arkadaşım. Lafı söyleyen belli, cevap vermek zorunda kalanlar belli, cevap veren suçlu. Ört ki ölem.
Sayın basın mensupları, Başbakan dahil medyadaki o şartla kalem tutmasına izin verilen köşe sahipleri dahil herkes şunu çok iyi bilsin. Ne Cumhuriyet Halk Partisi yalnızdır, ne de Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanı savunmasızdır, çaresizdir. Küstahlığın, edep dışı söylemin siyasette yeri olmamalıdır. Çalarsan kapımızı çalarız kapını. Veya daha anlaşılabilir bir söz, daha doğrudan, daha dobra söylemek lazım. Kaşınanı kaşırlar Sayın Başbakan. Veya sen söylemiştin bir şey. Sen dak edersen birileri de kalkar duk eder.
Evet dünkü ortamın gerginleşmesi üzerine bunları söyleme görevim ve zorunluluğum vardı. Umarım siyaset başta Başbakan olmak üzere daha farklı, seviyeli bir üslupla yoluna devam eder. Sorularınız varsa yanıtlayabilirim.

Soru- Şemdin Sakık’ın tanık olmasını eleştirdiniz. Fakat bununla ilgili şöyle bir manzara ortaya çıktı. Eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılıç bir açıklama yaptı. Uzaktan gördüğüm kadarıyla Sakık iyi bir insandır, dürüst insana benziyor diye bir açıklama yaptı. Siz bu açıklamayı nasıl yorumluyorsunuz?

Haluk KOÇ- Ben şehit edilen 33 Mehmet’imizin ailesinin hangi düşüncede olduğunu sormak istiyorum. Herhalde yeterli bir cevaptır.

Soru- Başkanlık tartışmalarına girmeyeceğim dediniz ama girilecek olursa CHP bundan sonra nasıl bir tutum alacak? Anayasa Uzlaşma Komisyonundan çekilme gibi bir şey gündemde mi?

Haluk KOÇ- Anayasa Uzlaşma Komisyonunda çalışma esasları belli. Şimdi yasama ve yürütmeyle ilgili önerilerini arkadaşlarımız o bölümle ilgili sundular. Başbakanın kafasında yatan aslan belli. Kafasındaki hedef belli. Tüm yetersizlikleriyle denetlenmeden, hesap vermeden her şeye hakim olabileceği bir düzenin, sistemin peşinde. Türkiye başkanlık sistemiyle çok büyük sıkıntılar yaşar. Bunlarla ilgili gerekçeli tüm açıklamalarımızı süreç içerisinde yapacağız. Çok ayrı bir konu. Ona özel bir saat ayırmak lazım bütün aşamalarıyla. Yargısıyla, idari yapısıyla, anayasal çalışmalarıyla. Çünkü başkanlık sistemi Amerika’daki gibi pat ele alınacak, şimdi seçimlerde olduğu için oradaki işleyiş biraz daha herkesin gözönünde. Bağımsız bir yargının olmadığı, yasama ve yürütmenin iç içe geçtiği, neredeyse tek kişi tarafından yürütüldüğü fiilen. Cumhurbaşkanının ve diğer kurumların birer Başbakan şubesi olarak çalıştığı bir sistemden daha denetlenmeyen, yargının hiçbir yere nüfuz edemeyeceği, Başbakanın kendi özel ikbaline göre biçimleyeceği bir devlet şekli. Bununla ilgilide altyapı çalışmaları. Sayın Burhan Kuzu ve diğerleri bu işin altyapısında sözcülük yapıyorlar. Ve bütün bunlar önümüzdeki dönem tartışılacak. Türkiye için bir felaket senaryosudur. Türkiye için bir çöküş senaryosudur. Türkiye için bir tarih önünde intihar etme tablosudur. Şimdilik bunları söyleyeyim. Bunlar başlıkları.

Soru- Efendim açlık grevleriyle ilgili bir taraftan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün açlık grevlerinin bitirilmesi için yaptığı görüşmeler var. Diğer taraftan da hükümetin ana dilde savunmayla ilgili başlatmış olduğu bir çalışma var. Ne söyleyebilirsiniz?

Haluk KOÇ- Şimdi hükümetin ne yapıp ne yapmadığını bilmiyoruz. Demin söylediğim gibi perde önünde atıp tutan, perde önünde her türlü gaflet sözünü dile getiren bir Başbakan. Diğer yandan da perde arkasında ağlayan Başbakan Yardımcısını söylediniz değil mi? Onun yaptığı bazı açıklamalar var. Şimdi düşüncemiz çok açık ve net. İnsan hayatı hiçbir siyasi amaç uğruna konu edilmemesi gereken bir değerdir. Hiç kimsenin siyasi amaçlar için insanları ölüme teşvik etmemesi gerekir. Tam tersine bu iş için kendilerini sorumlu hisseden çeşitli aydınların, kimliklerin bu işten bu insanları siyasi amaç uğruna bu yola çıkmalarını engelleyecek, onları caydıracak önlemler almalarını gerektirir. Söylemler geliştirmelerini gerektirir. Yoksa onları siyasi amaçları yönünde bu yönde teşvik edecek bir sürecin içinde bulunmamaları gerekir.

Her zaman söyledik bir kere daha söylüyorum. Cezaevlerinde ister adi suçlu, ister siyasi suçlu her tutuklu ve hükümlünün yaşamından hükümet sorumludur. Bu da konunun bir diğer tarafı. Sağduyu içerisinde çözüm bulma önerilerimizi bir kere daha, davetimizi bir kere ifade ediyorum.

Hükümetin perde önünde ve perde arkasında ne yaptığını bilmiyoruz. Oslo’da başka şey yapıyor, burada başka şey yapıyor. Perde önünde PKK’ya küfrediyor gibi gözüküyor, perde arkasında sarmaş dolaş. Bu da aynı.

Teşekkür ediyorum, sizlere başarılar diliyorum”

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları