loading
close
SON DAKİKALAR

Haluk Koç, Samanyolu Haberde!

Haluk Koç, Samanyolu Haberde!
Tarih: 06.12.2012 - 18:52
Kategori: Söyleşi

CHP sözcüsü Haluk Koç, Samanyolu Haber'de canlı yayın konuğuydu...

CHP Sözcüsü ve Genel Başkan yardımcısı Prof. Dr. Haluk Koç Samanyolu Haber’de Asım Yıldırım’ın canlı yayın konuğu oldu ve sorularını şöyle yanıtladı;

Asım YILDIRIM- Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı aynı zamanda da Parti Sözcüsü Sayın Haluk Koç canlı yayında bizimle beraber. Dokunulmazlıklarla ilgili bir sohbetimiz olacak Sayın Koç’la. Sayın Koç yayınımıza hoş geldiniz.

Haluk KOÇ- Hoş bulduk Asım bey iyi yayınlar diliyorum.

Asım YILDIRIM- Teşekkür ediyorum. Dokunulmazlıklarla alakalı olarak da hükümetten farklı bir görüş benimsediniz. Öncelikle dokunulmazlıklar kalkarsa ve kalkmazsa Türkiye’de neler olur onları sizden bir dinleyelim. Ardından da sizin gerekçelerinizi dinleyelim.

Haluk KOÇ- Türkiye sizin de izlediğiniz gibi çok çabuk gündem oluşturan, çok çabukta oluşturduğu gündemi tüketen bir ülke haline geldi. Siyasette de bunu değişik tartışma konularında yaşayarak görüyoruz. Biliyorsunuz bir ara bir idam tartışması Sayın Başbakan tarafından açılmıştı. İdamın geri getirilmesi tartışması. Bakıyoruz bu gündemden düşmüş vaziyette. Şimdi dokunulmazlıklar süreci tekrar gündeme geldi. Öncelikle ben Cumhuriyet Halk Partisinin genel yaklaşım açısından, genel kavram açısından konuya nasıl yaklaştığını ifade edeyim. 2002’den beri biz bir tez üzerinde duruyoruz o da şu; dokunulmazlıkları düzenleyen anayasanın 83 ve 100. maddeleri var. Bilhassa 83 milletvekilleriyle ilgili. Bakanlarla ilgilide 100.madde var. Başından itibaren söylediğimiz milletvekillerinin milletvekili görevi yaptıkları süre içerisinde herhangi bir suçtan dolayı haklarında bir fezleke düzenlenmiş ise bunun önü kapatılmasın. Kişi milletvekilliği görevine devam etsin, buna bir engel olmasın, kürsü dokunulmazlığıyla sınırla kalsın dokunulmazlığı. Ama diğer konularda sorgulanabilsin, gerekirse yargılanabilsin. Bir hüküm oluşur ise ve bu hüküm kesinlik kazanır ise ve bu hüküm milletvekilliği yapmaya engel bir kavram ya da bir çerçeve içine girerse ondan sonrası ayrı. Başından itibaren söylediğimiz bu. Yani sade yurttaşlar olsun milletvekili. Hiçbir akçeli işin odağında bir suçlamayla anılmasın ya da ne bileyim Türkiye’nin yaşadığı olayları düşünecek olursak son BDP’li milletvekilleriyle ilgili geliştirilen süreç gibi. Böyle bir teröre arka çıkan, terörün arkasını sıvazlayan, terörle sarmaş dolaş olan bir görüntü sergilenmesin. Eğer sergilenirse de bu bir tek diğer çerçeveler dursun, pazardaki domates sergisindeki gibi ben seçeyim. Şunu alayım, şunun dokunulmazlığını kaldırayım. Çünkü şu aşamada benim onun dokunulmazlığını kaldırmam siyaseten iç kamuoyuna bana dönük bir takım olumlu puanlar getirir. Bu mantıktan konuya yaklaşmamak gerekiyor. Yani dokunulmazlığı milletvekilinin yasama görevini yaparken önünde bir engel olmasın ama hakkında bir suç olursa da sorgulanabilsin, yargılanabilsin şeklinde alıyoruz.

Asım YILDIRIM- Ama özellikle Başbakan bu konuda, yani sizin teklifinizi düşünecek olursak, oradan yola çıkacak olursak milletvekillerinin çalışmalarına engel teşkil edebilir. Çünkü herkesin dava açması sözkonusu olur demişti. Yani çalışmanın önünde bir engel olarak görmüştü bunu. Yani siz buna diyorsunuz ki milletvekiliyken bile eğer bir şeyler yapmışlarsa bu anlamda yargılanmalılar, yasama, yürütme görevlerine devam etmiş olsalar bile.

Haluk KOÇ- Evet aynen, aynı şekilde. Şimdi bakın burada 2002 seçimlerini ben anımsatmak istiyorum. 2002’de Kasım seçimlerinden önce bir televizyon programında iki lider Tayyip Erdoğan ve Deniz bey o zaman topluma söz vermişlerdi Asım bey. Dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde bir…

Asım YILDIRIM- Doğru.

Haluk KOÇ- O söz daha sonra yerine getirilmedi. Cumhuriyet Halk Partisi müteaddit defalar konuyu gündeme getirdi ve bu sunduğu çerçeveyi hep önerdi. Ama biz bir yıl sonra düşüneceğiz, bir araştırma komisyonu kurduk, dünyada nasıl oluyormuş bu dokunulmazlıklar bakalım, inceleyelim şeklinde bir beklenti oldu. Bütün bu aşamalar geçti ama hiçbir zaman bir dokunulmazlık verilen sözler çerçevesinde ele alınmadı. Hep bir gerekçe sunuldu. Yani yargı milletvekilinin yasama faaliyetini yapmasını engeller. Ama şunu söylemek istiyoruz.

Şimdi konuya şu açıdan da bir açıklık getirmek istiyorum. Hiç kimse konuşurken ekranın diğer yarısında olan görüntüleri Türkiye’de onaylamıyor. Bunu onaylamak mümkün değil. Onaylamak kimsenin hakkı da değil, haddi de değil yaşadığımız süreci düşünecek olursak. Burada hem fikiriz. Ama Türkiye’de hiç kimse yine ihaleye fesat karıştıran, yüz kızartıcı suç işleyen, rüşvet alan, irtikap suçundan suçlanan, zimmetine para geçiren ve bu şekilde bir iddiayla, isnatla karşı karşıya kalan milletvekili de istemiyor. Bu da toplumun değer yargılarına bakacak olursanız bunlarda önemli. O zaman gelin milletvekillerinin üzerindeki bu zırhı kaldıralım, sade yurttaşlar olalım. Bakın AB’nin ve Avrupa Konseyinin, Avrupa Konseyinin Türkiye’yi denetleme raporlarında, AB’nin Türkiye ilerleme raporlarında hep bu milletvekilliği yasama dokunulmazlığıyla ilgili paragraflar son derece önemli yer tutar ve hep değerlendirmeler yer alır. Ve çok geniş olarak görülür Türkiye’deki milletvekili dokunulmazlığı.

Şimdi madem böyle bir konu açıldı Cumhuriyet Halk Partisinin söylediği de o. Sayın Burhan Kuzu’nun dünkü açıklamalarını dinledik. Daha geniş çerçevede ele alacaklarını söylüyorlar. Bugünkü gazetelerde benimle de ilgili bir fezleke var. Ama ne rüşvet, ne ihaleye fesat karıştırmak. Sadece mecliste Grup Başkanvekiliyken yaptığım sözlerden bir hakaret algısı çıkartmak. Onunla ilgili açılan mesela hukuk davasında ben beraat ettim. Yani bir hakaret unsuru görülmedi. Eleştiri sınırlarında görüldü söylediklerim. Ama aynı anda açılmış birde ceza davası var. Yani Türkiye’de birde böyle bir süreç yaşıyoruz. Yani biraz muhalefet yapan, biraz iktidarı sıkıştıran milletvekillerine peş peşe söylediklerinden ötürü de kamu görevi yapan hükümet yetkilisine hakaret etmek suçundan TCK’nın ilgili maddesiyle hemen bir ceza davası da açılıyor, bir fezlekede düzenleniyor. Yani bunlar demokrasilerde olmaması gereken hususlar. Çünkü meclis çatısı altında söylüyorsunuz. Hakaret olursa eyvallah. Hakaret olursa bunun hukuk davası var. Hukuk davası görülür, kazanılır, kaybedilir ona herkes razı olur. Ama biraz demokrasiyi içselleştirmemiz lazım.

Asım YILDIRIM- Demokrasinin gelişmiş olduğu, yerleşmiş olduğu batı ülkelerinde özellikle durum nedir bize birazda onlarla ilgili bilgi vermiş olmasınız. Çünkü mesela şuanda twitterdan gelen mesajlara bakıyorum. Niye bizim insanımızın böyle bir ayrımcılığı var? Niye milletvekilleri dokunulmaz olsunlar? Neden onlar ayrıcalıklı insan statüsünde olsunlar? Diğer devlet memurları neden o noktada değiller diye sorular geliyor. Batıda nasıl? Bizde de bu durum neden yıllardan beri kanıksanmış halde?

Haluk KOÇ- İşte bize twitterdan gelen ya da size ulaşan mesajlarda iletilen genel kanılar paralelinde konuşuyor. Yani milletvekillerinin batıdaki örneklerine bakacak olursak çok değişik uygulamaları var ama hiçbirisi Türkiye’deki kadar geniş bir milletvekilliğine bir koruma zırhı getirmiyor. Yani bakıyorsunuz Türkiye’de milletvekilinin ne olması lazım? Ben halk iradesine göre seçildim. Hoş bugünkü siyasi partiler yasasında halk iradesi de milletvekili seçiminde tam yansımıyor. Genel Merkezler çoğunlukla kimi aday gösterirse ikinci seçmen gibi yurttaşlarımızda bir partiye oy verirken kendi seçim bölgelerinde kendilerine gelen hazır listeye oy vermiş oluyorlar. Yani içlerinde bir milletvekili tercihi yapma şansları yok. Bu da Türkiye’deki antidemokratik uygulamalardan birisi. Şimdi milletvekili seçildi. Kürsüde beni çok rahatsız eden söylemleri olabilir. Sizi çok rahatsız eden söylemleri olabilir. Ama ona katlanmak zorundayız, onu dinlemek zorundayız. Şiddete davetiye çıkartmayan, başvurmayan hem söylem kutsaldır. İfade özgürlüğü içinde değerlendirilmelidir ve bu da hele de milletvekiliyse yasama organı kürsüsünde, söylediklerinden sorumsuz olmalıdır. Buraya kadar tamam. Bunun yanında trafikte bir suç işlediniz, ne bileyim başka bir iş yapıyorsunuz karşılıksız çek verdiniz, ne bileyim yüz kızartıcı bir suç işlediniz. Bütün bunlarda sen milletvekilisin kardeşim bunlar yapmak senin hakkındır diye bir değerlendirmeye tabi tutmamak gerekiyor. Baktığınız zaman uygulamalara değişik boyutlarda dokunulmazlıklar vardır, doğrudur. Ama hiçbirisi Türkiye’deki kadar geniş ele alınmamıştır.

Asım YILDIRIM- Şimdi arkadaşlarım bir not getirdiler. Anayasa karma komisyonunun gündeminde olan dosyalar var. 754’ü BDP’li milletvekilleri hakkında, 66’sı AKP, 85’i CHP, 23’ü de MHP milletvekillerine ait. Bir tek Sayın Bahçeli’nin hakkında herhangi bir fezleke bulunmuyor. Tabi Başbakanın hakkında İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde 3 fezlekesi var. Sayın Kılıçdaroğlu’nun 11 tane fezlekesi var.

Şimdi tabi rahatsız edici bir durum aslında. Özellikle dokunulmazlıkların arkasına sığınıp da suç işleyenler. Biliyorsunuz bazı milletvekilleri suçluları, teröristleri kendi arabalarıyla taşımışlardı, kendi arabalarında uyuşturucu taşıyan milletvekilleri olmuştu. Böyle bir noktada acaba terör konusunda, uyuşturucu konusunda, cinayet noktasında onları ayrıştırmak, diğerlerinden ayırmak daha önemli değil mi? Yani şuanda yapılan AKP hükümetinin yapmış olduğu sanki daha kabul edilebilir gibi değil mi? Ne diyorsunuz?

Haluk KOÇ- Şimdi suçlar arasında bir ayırım yapma konusu tartışılıyor şuanda. Sayın Burhan Kuzu’da bunu ifade etti. Sayın Başbakanın açıklamalarında da bir takım ipuçları var. Şimdi olayın kuralını koymak zorundayız. O zaman şu birikmiş dosyaları bir halledelim. Yani herkes bugünkü bir günlük gazetemizin başlığındaki gibi takke düşsün kel görünsün. Ve bunlar yargıda ama milletvekili şuanda görevine devam etsin. Yani bir daha önceki davalarda olduğu gibi bir tutuklama kararı çıkartarak yasama görevinden engellenmesin. Bunu da söylüyoruz. Bence geniş bir çerçeveye oturtmak lazım. Şimdi bugünkü 800 ya da 900 küsur dosyadan şu kadarını alalım şu kadarı kalsın dönem sonuna kadar demek yine bir tartışma yaratacaktır. Çünkü bakıyorsunuz bir kısmı sonuçta fezlekesi olan milletvekili olarak anılıyorsunuz kendimden de örnek verdim. Ama bir kısmına bakıyorsunuz kabahatler kanunu çerçevesinde hazırlanmış fezlekeler. Yani işte güneş battıktan sonra seçim propagandası yapmak gibi. Ya da benimki gibi meclis kürsüsünde göreviniz dolayısıyla yaptığınız bir eleştirinin karşı taraf tarafından hakaret olarak algılanması ve bu konuda yargıya gitmesi gibi. Bütün bunlar ayrı, yüz kızartıcı suçlar ayrı. Bunların hepsini birden kaldırmakta ne behis olacak ben onu merak ediyorum. Kaldıralım ama bugünkü yargıyla ilgili çelişkilerimizde var Asım bey. Bunu da çok rahatlıkla konuşmak zorundayız. Yani yargı bugün gerçekten bağımsız mı Türkiye’de?

Asım YILDIRIM- Recep Şekerci isimli bir seyircimiz onu sormuş zaten. Bende onu yöneltecektim. Dokunulmazlık yargıya güvenmemenin bir adımıdır. Suçlu bir kişi bile bile milletvekili yapılırsa bunun adı nedir diye sormuş. Ne diyeceksiniz buna?

Haluk KOÇ- Şimdi bakın, suçlu milletvekili derken Recep bey kardeşime ben şunu ifade etmek istiyorum. Eğer şuanda Silivri’de tutuklu olan milletvekilleri konu edilerek bu soruluyor ise orada bende şunu söylüyorum. Bu kişiler aday olmadan önce bütün adaylar gibi Yüksek Seçim Kurulu’na aday listeleriyle beraber gönderildiler. Yüksek Seçim Kurulu nedir? Türkiye’deki seçimlerin mevcut mevzuata göre, kanunlara göre yapılmasına gözetim sağlayan en üst yargı kuruludur. Yüksek Seçim Kurulu bu gösterilen listelerde şuanda Silivri’de tutuklu olan milletvekillerinin aday olmasında bir sakınca gördü mü, görmedi mi? O günkü kurallar içerisinde hayır bir sakınca yok aday olabilirler dedi değil mi? Bunu hep beraber yaşadık.

Asım YILDIRIM- Evet.

Haluk KOÇ- Ve aday gösterildiler ve seçildiler. Hatta bazılarının seçim bölgesinde çok yüksek oylarla seçildiler. Balbay bunlardan bir tanesi. Sayın Haberal aynı şekilde.

Şimdi dönüp ondan sonrasında milletvekilinin halen tutuklu olmasının hiçbir anlamı kalmıyor. Bu konuda yasama yılının başında biliyorsunuz iktidar partisiyle bir protokol imzalanmıştı. Milletvekillerinin yargılanmaları sürsün. Yani oradaki dava sürecinde katılmamak gibi bir engel yok. Ama yasama görevlerine devam edebilsinler. Bu söylenmişti.
Yargının diğer boyutuna bakacak olursak, bundan sonrasında da çok açık söylüyorum Türkiye’de yargının bizzat Sayın Başbakanın ifadesidir. Belli konularda yargıya gereken talimatı verdik diyen bir söylemi olmuştu. Ve değişik uygulamalara bakıyoruz yargının gerçekten tam bağımsız olup olmadığı konusunda da bir takım şüphelerimiz var. Bundan sonrasında nasıl gelişecek onu bilmiyorum Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü açık ve net. Bir samimiyet çağrısı da yapıyoruz. O samimiyet çağrısı dokunulmazlıkların tümünün çerçevesinin kaldırılması ve kürsü dokunulmazlığıyla sınırlı tutulması.

Asım YILDIRIM- Bir seyircimiz demiş ki, eğer Cumhuriyet Halk Partisi iktidara gelirse kaldırır mıydı? Ali Sinan bey sormuş Sayın Koç. CHP iktidar olsa dokunulmazlıkları kaldırır mıydı demiş.

Haluk KOÇ- Asım bey, Sayın Ünal’a bende saygılarımı iletiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi bakın ben 2002’de, 2007’de ve 2011’de Samsun milletvekili olarak seçildim. 3 seferde de Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezine adaylık için başvuru formumu verdiğimde bir ilave kağıt imzaladık. Milletvekili seçildiğimde Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekili dokunulmazlıklarıyla ilgili, yani sadece kürsü dokunulmazlığıyla sınırlayacak olan teklifine destek vereceğimin taahhüdünü belirten bir imza atarak adaylık dosyamı verdim. Yani Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda çok belgeli olarak bir davranışı, tutumu vardır. Bunu Sayın Ünal’la paylaşmak istiyorum.

Asım YILDIRIM- Peki bir seyircimiz demişti Adnan Engin bey. Niye yargılanmakta olan insanları aday gösterdiler. Başka kimse yok muydu? Buna bağlı olarak ben de sorumu yöneltmek istiyorum. Özellikle haklarında dava açılmış olan birilerini milletvekili adayı yaparak, milletvekili adayı göstererek aynı zamanda sizde onları dokunulmazlık zırhına büründürmüş olmuyor musunuz?

Haluk KOÇ- Şimdi bu tartışılan bir konu. Cumhuriyet Halk Partisi bir tavır sergilemiştir. Ama baktığınız zaman uzun tutukluluk süresini neyle izah edeceksiniz Asım bey? Sayın izleyicimizin ismini unuttum söylemiştiniz. Şimdi delillerin toplanması süreci bitti, artık karar aşaması geldi. 76 yaşında, 77 yaşında Haberal hoca. Türkiye’de bu kadar hizmeti olmuş, bir ara Cumhurbaşkanlığı için kendisine teklif götürülmüş adaylık için. Sayın Balbay yeri yurdu belli, kariyeri belli. Yani 4 yıl, 3 yıl tutukluluk süresi bir infaza dönüşmüş durumda. Yani bunun sanki hapishaneden kurtarmak amacıyla yapılmış gibi algılanması yanlış. Sadece yürüyen bu davalarda adil yargılanma hakkının insanların elinden alındığı, gizli tanık müessesiyle çok farklı bir takım isnatların insanlara yüklendiği, bakıyorsunuz bir takım kurgu delillerle dijital ortamda birçok insanın farkında bile olmadığı suçlamalara maruz bırakıldığı bir yargılama süreci yaşıyoruz. Yani bunu herkesin çok iyi değerlendirmesi gerekir. Adalet herkese gerekli. Bugün belli insanlara gerekli, yarın herkese gerekli olabilir. Onun için yargı üzerinden devri sabık yaratmak ya da yaşanan tüm bazı süreçleri belirli kişiler üzerinden bir hükme bağlayarak o dönemi mahkum etmek mümkün değildir. Yargılama adil olmalıdır. Özel yetkili mahkemelerle, gizli tanık müesseseleriyle kurgu bilimleri andıran delil toplamalarla bir süreci taşımak inanın çok zordur.

Asım YILDIRIM- Siz böyle diyorsunuz ama mahkeme gerçi şuanda karar aşamasında artık. Kararda verilmiş olacak. AİHM’ye gidilip de adil yargılama ihlal edilmemiştir, tutukluluk süreside makuldür diye karar çıkması sözkonusu. 
Mesela tabi yarın ne çıkacak onu da konuşmak lazım. Mahkemeden çıkacak olan karara göre de şekillendirmek lazım bu mevzuyu. Onun için şuanda ne konuşursak aslında boş. Bir önemli konu daha var. BDP’li milletvekillerinin özellikle şu sarmaş dolaş olan milletvekillerinin görüntüleriyle alakalı olarak. Bunun planlı, programlı olduğu her halinden belli, herkeste bu konuda hem fikir. Ama aynı zamanda bir milletvekilinin çıkıp da Kürt vatandaşlarımıza silahlanın demesi, arkasından Gülten Kışanak’ın Kürtler bu meclise girmezler siz kovarsanız demesi. Yani siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu bütün oluşturulmaya çalışılan manzarayı? Onunla ilgili olarak cevabınızı kısa bir aradan sonra alacağım. Hem siz dinlenmiş olursunuz, soluklanmış olursunuz. Sevgili seyirciler güncel durumda birazdan bu sorumuzun cevabını alacağız.

Haluk KOÇ- Bir kere daha söyleyeyim belki bizi yeni izlemeye başlayan dinleyicilerimiz, izleyicilerimiz vardır. Yaşanan sahneler programlı ya da programsız önceden planlanmış ya da planlamamış. Ne olursa olsun, böyle bir sahneyi bu kadar yıldır bu terör örgütünün gölgesi altında, baskısı altında bu kadar acı yaşayan bir Türkiye’de bunları onaylamak, onları masum göstermeye çalışmak mümkün değildir. Hiç kimsenin hakkı da değildir, haddi de değildir. Bunu bir kere daha altını çizere ifade etmek istiyorum.

Şimdi bunlar perdenin önünde olan manzaralar. Yani perdenin önünde bazı milletvekilleri bu görüntüyü yaratmışlardır. Bir mesaj vermek istemişlerdir kendi tabanlarına. Bu yanlış bir yoldur bunun altını çizere söylüyorum. Fakat perdenin önünde gelişen bu olayların yanında bir de perdenin arkasında neler oluyor ona bakalım. Perdenin önünde kucaklaşanlar ortada. Perdenin arkasında da eli silahlı terör örgütünün temsilcileri ile devleti buluşturan, devletin yetkililerini kendi özel temsilcisi olarak buluşturan ve o şekilde bir kucaklaşma sağlayanlara ne diyeceğiz? Yani bunlar perdenin önünde herkesin gözünün önünde olan olaylar, diğerleri perdenin arkasında. O süreci kurcalayan siyaset kurumu. Bazı gazeteciler, ya da orada yaşananları kamuoyuna aktarma görevini hissedenler, duyanlar. Bunlardan birisi de benim. Biliyorsunuz Oslo Protokolüyle ilgili. Orada yaşananlar, oradaki kucaklaşma ne olacak? Bunun sorumluları ne olacak? Oslo’da, Habur’da yaşananlar ne olacak? Oradaki bu halvet olma manzaraları ne olacak? Yani biraz samimi olalım burada.

Asım YILDIRIM- Söylediğiniz örneklerle ilgili olarak yani bir tarafta teröristin ve teröriste sempatiyle bakan aynı zamanda da destek veren, onlara moral desteği veren, onlara siyasi destek veren bir gruptan bahsediyoruz. İki ayrı gruptan bahsediyoruz, bir tarafta da bu dökülen kanın dökülmesini engelleyebilmek adına, dökülen gözyaşının bitmesi ve dinmesi adına atılmış olan adımlar var. Mesela siz iktidarda olmuş olsaydınız böyle bir sürece hayır mı diyecektiniz? Yani terör örgütünün temsilcisi makamında olan kim olursa olsun. Onlarla görüşmeyi asla ve asla istemeyecek miydiniz? Kapıyı açmayacak mıydınız yani?

Haluk KOÇ- İsterseniz ben sözümü bitireyim. Ondan sonra size de yanıt vereyim. Burada bu görüşmelerin tutanağı ya da içeriği sızdıktan sonra Türkiye’de duyarlı olan bazı savcılarımız bir soruşturma başlattılar ve biliyorsunuz Sayın Başbakanın ön ayak olmasıyla özel bir koruma yasası çıkartıldı MİT Müsteşarı için. Bunları anımsıyorsunuz. MİT Müsteşarı bir günde çıkartılan yasayla Sayın Cumhurbaşkanın da hemen onayı ile Ancak Başbakanın izniyle soruşturulabilir noktasına getirildi. Yani perde arkasındaki kucaklaşmayı makul karşılıyorum. Çünkü analar ağlamasın, gözyaşı dökülmesin gerekçesi bu. Silah bırakacaksa bu terör örgütü her türlü görüşmeyi yapın ve bunu da Türkiye’deki siyaset kurumuyla şeffaf olarak paylaşın.

Burada hiçbir tereddüt yok. Ama siz orada devletin Anayasasını, devletin idari yapısını, eğitim sistemini, kamu düzenini planlar ve bir takım sürecin içinde olan insanlarla masada bir başka hakem devletin koordinatörlüğünde, onun gözlemciliğinde bunları masada uzun uzun tartışır, bir protokole bağlar ve onsan sonrada bunların uygulama yönünde adımlarını Türkiye’de atmaya kalkarsanız sorgulanması gereken nokta o. Bakın terör örgütü orada muhataplık alarak bir aşama kaydetmiştir. Kendi kafasında planladığı hedefe gitme noktasında bir merhale katetmiştir. Analar tabi ki ağlamasın. Tabi ki kan dökülmesin. Tabi ki bu bela gitsin Türkiye’nin başından. Bunun için ne yapmak gerekiyorsa siyaset kurumu bunu üstlenmeli. Siyaset kurumu nasıl üstlenmeli? Milli iradeyi temsil eden bir tek iktidar partisi değil. Bir tek CHP’de değil. Burada MHP’de var, BDP’de var. Bütün meşru siyaset aktörlerinin meşru siyaset zeminde yani neresi orası? TBMM’de ve milletin önünde konuyu şeffaf olarak tartışması lazım, çözüm araması lazım, olabilecek noktalar var, olamayacak noktalar var.

Yani bütün bunlar bir açılım süreci dendi, açılımdan sorumlu olan devlet bakanı bile ne açtığını bilmeden süreci götürdü. Karmakarışık bir süreç yaşandı. Kim kimin temsilcisi. Yani böyle bir karmaşık dönemden geçildi.
Benim bugüne çıkartacağım yansıma şu; bu sahneler yolda kucaklaşma sahneleri asla kabul edilemez. Türkiye’de aklı başında herkesin reddetmesi gereken manzaralardır. Böyle bir kişi de o kucaklaşmayı yapanda sorumluluğunu yerine getirmeyen kişidir eğer milletvekiliyse. Ama perde arkasında da buna benzer şeyler olmuştur. Onun için Sayın Başbakanın bu kadar hiddetle bağırmasını, köpürmesini ben pek anlamıyorum. Perde arkasında da benzer sahneleri devlet görevlilerine eli silahlı terör örgütüyle muhataplık sağlayarak kendisi yaşatmıştır. Bu kadar açık.

Asım YILDIRIM- Sizin bir milletvekiliniz Tunceli Milletvekilinizde kaçırılmıştı ve o kaçırılmadan sonra serbest bırakıldığı dönemde de yaptığı açıklamalar çok büyük tepki toplamıştı vatandaşlar arasında büyük tepkiye sebebiyet vermişti. CHP’nin içerisinde de tepki gösteren milletvekillerinin olduğunu biliyoruz ama sonra birden bire kapatıldı mevzu. Bu konuda tavır nasıl olmalı sizce? Gerçekten de acaba siyaset dünyamızda sadece ve sadece liderin dediği mi oluyor? Hem CHP için geçerli hem AKP, hem MHP için geçerli. Acaba liderin dışında, liderinin söylediğinin dışında başka bir söz, başka bir tavır, başka bir politika ya da söylem geliştirme noktasında acziyet içerisinde miyiz yoksa çekiniyor muyuz?

Haluk KOÇ- Yani Türkiye’de 12 Eylül sonrasında getirilen Siyasi Partiler Yasası ve partilerin anayasası diyebileceğimiz iç tüzükleri maalesef çok merkezi bir yönetim ve otorite anlayışını egemen kılmışlardır ve parti içerisinde demokrasi yok denecek kadar azdır. Ancak CHP geçen sene yaptığı Tüzük değişikliğiyle parti içinde demokrasiye giden yolu kısmen açabilmiştir. Önemli değişiklikler gerçekleştirebilmiştir. Bununla ilgili de çok uzun bir mücadele dönemi olmuştur parti içerisinde. Yani Sayın Kılıçdaroğlu’nun verdiği onayla da o Tüzük değişikliği gerçekleştirilmiştir.
Diğer siyasi partilere de örnek olur. Çok basit. Şimdi bakın, milletvekili seçimi, bir bölgeden aday olacaksınız, hiç o bölgedeki tabana dönük, örgüte dönük, orada parti teşkilatlarında çalışan insanlara dönük ya da oradaki genel seçmen tabanına dönük özel bir çalışma yapmanız gerekmiyor bugün. Parti genel merkezine giriyorsunuz, parti genel merkezinde sizin oradan aday olmanızı sağlayacak ilişkileri kuruyorsunuz ve listede seçilebilir sırada yer aldıktan sonrada göstermelik bir iki aylık bir alan çalışmasıyla milletvekili oluyorsunuz. Ondan sonra parlamentoya geldiğiniz zaman bir konu tartışılıyor. O konuda parti genel merkezi ya da genel başkanı bir irade koyduğu zaman parti içerisindeki kurallar çerçevesinde eğer buna kafanız yatmıyor ise ya da temsil ettiğiniz seçmen tabanının aleyhine bir gelişmeyse buna itirazınızı eğer cesursanız biraz dile getirebilirsiniz. Ama ondan sonrasında parti disiplini ve katı merkezi baskı altında otomatik oy kullanıyorsunuz. Milletvekillerinin mutlaka seçildikleri bölgedeki halka hesap verebilir, geri dönebilir olması gerekiyor.

Bununla ilgili CHP epey aşama kaydetti ve son seçimlerde de oldukça geniş bir bölgede hem önseçim hem geniş sonucu da yansıtılan eğilim yoklamaları yaptı. Ama demin anlattığım gibi diğer siyasi partilerimizde eğilim yoklaması yapılıyor, bisküvi kutusuna oylar atılıyor. Onlar Ankara’ya getiriliyor ondan sonra oradaki eğilime uyuluyor mu uyulmuyor mu? Uyulmadığı çok belli. Çünkü sonuçlar çok farklı çıkıyor. Bütün bunların değişmesi gerekiyor.
Sayın Aygün’e gelince; demin ekranın diğer tarafında gösterdiğiniz görüntülerden çok farklı bir olay hatırlıyorsunuz Ağustos ayında yaşanan. Kendi seçim bölgesindeki bir çalışmadan dönerken yolu kesiliyor ve kaçırılıyor. Kaçırıldıktan sonra döndüğünde söylediği bazı sözler var. Ben parti sözcüsü olarak aynı gecede açıklama yapmıştım.

Şimdi evli, iki çocuklu bir insan. Seçim öncesinde de orada terör örgütüyle sürekli çekişmiş. Seçim büroları bombalanmış, baskı görmüş, tehdit edilmiş bir kişi. 48 saati bir düşünmek lazım. Herkes kurgu dedi, bir takım şeyler yapıldı, öyle olmadığını çok yakinen biliyorum. Yaşanan sıkıntıyı da biliyorum. Süreci adım adım izleyen yetkililerden bir tanesiydim. İndikten sonra şu söz bir empati içinde çok makul karşılanabilir. Ben de olsam aynısını söylerdim. O da şu; gencecik çocuklar bir ölüm makinesinin kollarına atılmışlar, keşke orada olmayıp da üniversitede okusalardı. Yani buna itiraz edecek bir şey yok. Hepimiz söylüyoruz bunu. Keşke o dağa süreci PKK tarafından böyle ölüme itilecek bir yaşam kıskacına alınmamış olsalardı. Keşke dediğim gibi bulundukları yerde eğitimlerine devam edebilseler, iş bulabilseler, çalışabilseler, normal yurttaşlar olarak yollarına devam edebilseler idi. Bunu herkes söyler. Burada kötü çıkartılabilecek bir anlam yok. Onu söylüyorum.

Hüseyin Aygün’le taban tabana uyuşuyor muyuz? Hayır. Farklı fikirlerimiz var. Bu da çok doğaldır. CHP bir kitle partisi, her görüşten arkadaşımız olacak, her renkten arkadaşımız olacak. Ama partinin bir Tüzüğü var, partinin bir programı var, partinin bir ilkeleri var. Herkes kendi görüşünü belli noktalarda savunur. Ama parti politika üretmede ve karar vermede kendi programı ve Tüzüğü çerçevesinde hareket eder o da partinin disiplinidir, kuralıdır.

Asım YILDIRIM- Seçimler yaklaşıyor. Yerel seçimler yaklaşıyor. Yerel seçimler yaklaşırken de CHP’nin belediyelerinin şu ana kadar doğru düzgün hizmet veremediğine dair insanlarda bir algı oluşmuş durumda. İster katılın, ister katılmayın sokağa çıktığımız vakit hangi ile gidersek gidelim şikayet ediyorlar mesela belediyeden, mevcut belediyeden hangi partiden olursa olsun. Ama kime vereceğiz diye bir endişeleri var. Bu anlamda acaba CHP’nin bu oluşmuş olan kötü, olumsuz imajını düzeltebilmek adına, seçimlere daha iyi hazırlanabilmek adına ne tür çalışmalarınız var?

Haluk KOÇ- Şimdi bu sorunun ilk başlangıç kısmındaki ifadeye tam katılmadığımı belirtmek istiyorum. Yani aynı algıyı AKP’li birçok belediye için bende duyuyorum. Ben Samsun milletvekiliyim, Samsun’da da sokakta gezdiğiniz zaman değişik AKP’li belediyelerin uygulamalarıyla ilgili çok büyük tepkiler duyabilirsiniz.

Bu mesele bakış yönünüze bağlı. Yani o şekilde duymak istiyorsanız o şekildeki sözleri çok daha fazla duyabilirsiniz. Birçok CHP’li belediye var ki, sosyal demokrat belediyeciliğin, sosyal hizmetin halkla bütünleştirerek karar mekanizmalarına katıldığı birçok uygulaması var. İzmir Büyükşehir Belediyesi bunlardan bir tanesi. Eskişehir Büyükşehir Belediyesindeki uygulamalar bunlardan. İstanbul Kadıköy’deki, Bakırköy’deki, Beşiktaş’taki başta olmak üzere birçok belediyemizin uygulamaları bu şekilde.

Bu önyargılı yaklaşım belli bir pencereden CHP’ye yakıştırılmak isteniyor. STV’yi söylemiyorum ama belli başlı bazı televizyon kanalarında sadece CHP’li belediyeler ne kadar kötü, iyi hizmet etmiyorlar tarzında kurgu ile program yapıldığını da biliyoruz. Onun için CHP Genel Merkezi, CHP’li belediyelerin çalışmasıyla ilgili, hizmet ettikleri alanda bir performans değerlendirmesi anketi yapmıştır. Eksik olanlar belirlenmiştir. Başarılılar belirlenmiştir, bununla ilgili değerlendirmeler süreç içerisinde gündeme alınacaktır.

Yalnız bugünkü medya yapılanmasına bakacak olursak, yine mevcut şu anda konuştuğum sizin kanalınızı hedef alarak söylemiyorum, bir gerçekle karşı karşıyayız. O da şu; Sayın Başbakanı ya da iktidar partisini hiddetlendirmeyecek, üzmeyecek şekilde bir yayın politikasının izlendiği biliyorsunuz. Çok basit bir örnek; AKP parti sözcüsü Genel Başkan Yardımcısı Sayın Hüseyin Çelik. AKP adına açıklama yaptığında en aşağı 15-20 televizyon kanalı canlı verirken haftada bir CHP adına muhatabı, muadili olan ben Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü olarak çok ciddi konularda partinin kurumsal görüşünü açıklarken inanın bir tek kanal, bir dakika canlı yayına girmiyor ve ondan sonraki haberlerde eksik olmayın STV’de görüyorum. Bir cümle, iki cümle, 30 saniye, 45 saniye günün akan haberleri içerisinde CHP’de şunu söylüyor diye araya sıkıştırılıyor.

Yani böyle bir süreçten geçiyoruz. Yani bir medya da siyasete eşit hak tanınmadığı ya da gücüne göre bir hak tanınmadığı bir dönemden geçiyoruz. Bunu yadsımak mümkün değil. Onun için CHP bütün bu olumsuz koşullara rağmen yapabileceğinin en iyisini yapacak şekilde bir çalışma düzeneği hazırlamıştır, yerel yönetimlerde de geçen seferkinden çok daha başarılı olabilecek bir aday profili ve hedefle önümüzdeki döneme hazırlanmaktadır.

Asım YILDIRIM- Sizin dediğinize tabi ben en azından kendi cephemden yaklaşarak cevap vermek durumundayım.

Haluk KOÇ- Sizi ayırdım ama.

Asım YILDIRIM- Tamam. Siz kısmen doğrusunuz aslında. Yani söylediklerinize bakılacak olursa kısmen gerçekten doğrusunuz ama genel anlamda…

Haluk KOÇ- Demokrasi adına iç acıtan şeyler bunlar onu söylüyorum.

Asım YILDIRIM- Genel anlamda kesinlikle haklısınız bu anlamda. Eşit söz hakkı verilebilmeli. Gerçi TRT değiliz ama. Şimdi başka bir hadise daha var. Şimdi biz Cumhuriyet Halk Partisiyle alakalı olarak vatandaştan tabi ki sizde geziyorsunuz, bizde çok geziyoruz. Bende mesela bu televizyonun haber kanalı içerisinde belki de en çok dolaşanlardan biriyim Anadolu’yu. Ve insanların nabzını tutabiliyorum. Cumhuriyet Halk Partisi bir ümit olarak, bir ışık olarak görülmüyor Sayın Koç. Bununla ilgili olarak ortaya koyduğunuz argümanlar, neyin peşinde gittiğiniz, bunlar çok önemli. Mesela Ergenekon davasında karar aşamasına gelindiği bir noktada Cumhuriyet Halk Partisinin idarecilerinin milletvekillerini Silivri’ye gönderecek olması vatandaş arasında ciddi tepkiyle karşılanıyor. Böyle olunca da siz darbe iddiasında bulunan insanlara karşı destekçi olarak görülüyorsunuz. Aynı şey Antalya’daki belediye başkanınızın yaptıkları için geçerli, İzmir Büyükşehir belediye başkanınızın veremediği hizmetten dolayı geçerli. Şimdi böyle olunca bunlar olumsuz anlamda insanların kafasında yer ediyor. Ve deniliyor ki, CHP değişmemiş.

Haluk KOÇ- Asım bey, şimdi şöyle söyleyeyim. Sizin bakış açınıza yani baktığınız pencereye göre söylediklerinizi ben makul karşılıyorum. Ama bizim açımızdan da bazı değerlendirmeler yapmak gerekir. Yani şimdi siz Ergenekon’da süren dava sürecini kesin bir hükme bağlanmış gibi yargılıyorsunuz. Yani kesin bu hüküm verilmiş ve bu şekilde bir değerlendirme yapma hakkını buluyorsunuz. Cumhuriyet Halk Partisi de bu yargılama sürecinin adil olmadığını söylüyor. Yaşananlar ortada. Adil savunma hakkının tanınmadığını söylüyor. Düzmece, kurgulama delillerle insanların töhmet altında bırakıldığını söylüyor. Gizli tanık müesseseleriyle saçma sapan süreçlerin yaşandığını söylüyor. Düşünebiliyor musunuz özel yetkili mahkeme, özel yetkili savcılar ve gizli tanık müessesesi. Bir örnek vereceğim. Bu toplumun herhalde biraz vicdanını sorgulamaya açar. 33 erimizi, Mehmet’imizi kurşuna dizen bir terör örgütü elemanı bu davalarda gizli tanık olarak dinleniyor, sözüne itibar ediliyor, belki örgütün elebaşısı bile gizli tanıklardan bir tanesidir. Ve Türkiye Cumhuriyetinin ordusunda Genel Kurmay Başkanlığı yapmış bir kişi terör örgütü kurmaktan sanık olarak bu gizli tanığın ifadeleriyle mahkum edilecek. Yani böyle bir garabet olabilir mi? Hangi yargılama sisteminde bu var? Yani bir adil yargılama çerçevesine bunu oturtmak mümkün mü? Özel yetkili mahkeme kavramını hukuken savunabilmek mümkün mü? Ne farkı var biz 12 Eylül’ü hep beraber eleştiriyoruz Asım bey. 12 Eylül’de neydi? Devlet Güvenlik Mahkemeleri, Sıkı Yönetim Mahkemeleri. Bugün Özel Yetkili Mahkemeler. Adı değiştirildi ama süren davalar hala Özel Yetkili Mahkemelerde sürüyor biliyorsunuz. Dönemin gizli tanık müessesesi bugün var. O dönemde de her türlü ihbarın, her türlü ispiyonlamanın delil olarak kullanıldığı dava süreçleri yaşadık hatırlıyorsunuz. Bugüne bakıyorsunuz 12 Eylül’den ne farkı var bugün yaşadığımız sürecin? Onu söylemeye çalışıyorum. Demokrasi herkese gerekli, bağımsız yargı herkese gerekli Asım bey. Onun için adil yargılanma hakkı da herkese gerekli. Ergenekon’u baştan bir suç örgütü olarak şey yapıp bir hüküm verip ondan sonra o hükme uygun olarak süreci tamamlayıp, delilleri tamamlayıp baştan verilmiş hükme göre bir karara varma aşamasını yaşatmak uygun değildir. Tepkimiz bunadır.

Asım YILDIRIM- Böyle bir yargıyla hareket ediyor olmanız Sayın Koç.

Haluk KOÇ- Kim bir darbe sürecinin sorumlusu ise, bakın destekçisi ise bunlar yargılansın açık, net. Ama benim vicdanım rahat olsun.

Asım YILDIRIM- İşte vatandaş belki de sizden şunu da bekliyor. Yani ortada bu devletin savcılarının ortaya koymuş olduğu iddia varsa, deliller varsa bırakın yani sizde mesafeli davranın, arkasından da adil yargılama meselesini gündeme getirebilirsiniz, yargıya götürebilirsiniz. Ama aynı şeyi her konuda bekliyorlar. Aynı zamanda da mahkemenin vereceği kararı bekleyin şeklinde. Yani niye mesafeli davranmıyorsunuz diye vatandaş soruyor. Bende onun için size yöneltmiştim zaten.

Haluk KOÇ- Şimdi bakın, yargılama sürecinde yaşananları anlattım Asım bey. Yargılama sürecinde yaşananları anlattım ve ihmalleri anlattım. Hukuk ihlallerini anlattım. Bunlar kurgu, yani düzmece olan delillerin nasıl monte edildiğini anlattım. Bütün bunlar tartışılmasın mı? Yani bir hüküm verilsin, mihrap yani yıkılsın ondan sonra konuşalım. Bu süreçte burada yapılan hukuk ihlallerinin nasıl bir hükme gideceğini önceden söylemek bizim görevimiz değil mi? Yanlışları ifade etmek görevimiz değil mi? Yani bunları yaparken de kimsenin rahatsız olmaması gerekir. Bakın açıkça söylüyorum. Hiç kimse darbenin yanında değil, darbecinin yanında değil. Eğer bir suç benim vicdanımı da ortalama bir Türk yurttaşı olarak benim vicdanımı da tatmin edecek boyutta çıkıyorsa eyvallah ama. Böyle bir hukuk ihlalleriyle dolu bir yargılama süreci bir hükme varıp bir mahkumiyet çıkacaksa buna benim vicdanım isyan eder, kabul etmez. Sadece bu dava için değil. Bütün davalar için aynı mantığı kullanabilirim.

Asım YILDIRIM- Neyse, bu mesele çok su götürür, çok tartışılır gibi bir hal arz ediyor, ortada duruyor. İstanbul Barosunun yapmış olduğu eylemleri de aslında konuşmak isterdim, onların uygulamalarını da konuşmak isterdim ama vaktimizin dolduğunu söylüyor arkadaşlar. Hem siz iyileşmiş olun daha rahat konuşuruz. İnşallah İstanbul’a geldiğinizde misafir ederiz. İyi çalışmalar diliyorum, Allah şifalar versin efendim sağ olun.

Haluk KOÇ- Çok teşekkür ederim, saygılar sunuyorum, iyi yayınlar diliyorum. 

Vişne Haber Ajansı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları