loading
close
SON DAKİKALAR

HDP Eş Başkanı Sancar: İktidarı ve rejimi değiştirmenin yolu büyük barışı ana hedef haline getirmektir

HDP Eş Başkanı Sancar: İktidarı ve rejimi değiştirmenin yolu büyük barışı ana hedef haline getirmektir
Tarih: 01.02.2022 - 18:20
Kategori: Siyaset

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin haftalık Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.

Sancar, şunları söyledi:

Bir kara kış yaşıyoruz. Sadece iklim anlamında değil aynı zamanda iktidarın kara kışıdır. Çetin kış koşulları devam ediyor. Özellikle merkezi yönetimin, zamanında tedbir almaması nedeniyle hazırlıksız yakalanan insanlarımız ülkenin dört bir köşesinde dondurucu soğuklar karşısında yaşam mücadelesi sürdürmektedir. Bu iktidar bu ülkeyi donduruyor, insanlarımızı soğuğa mahkum ediyor. Sürekli bunu söylüyoruz. Yani sadece siyasi anlamda ülkeyi dondurmak ve üşütmekle kalmıyorlar; bu soğuk kış koşullarında insanların ısınabilecekleri imkanları ellerinden aldıkları için zemheriyi evlerin içine, yoksulların ve emekçilerin dizinin dibine kadar soktular. Çocuklar üşürken, soğukla baş etmek için türlü yollar arayan insanlarımız iktidarın politikalarının nelere yol açtığını görmüştür. 

İktidar sorumluluktan kaçmak için pişkince gündemi değiştiriyor

İki haftadır tüm dünyada olduğu gibi burada da gerçekten ağır zor kış koşulları yaşanıyor. Meteoroloji'nin günler öncesinden uyarı yapmasına rağmen hiçbir tedbir alınmadı. Hatta tam tersine pişkince sorumluluktan kaçmak için bir çaba içine girdiler, yerel yönetimleri hedef aldılar. Gündemi oraya kaydırmaya çalıştılar. Her zamanki gibi kendilerini sütten çıkmış ak kaşık gibi sunmaya çalıştılar. Yerel yönetimlerin de tedbirler konusunda mutlaka eksikleri vardır, onların da altını çizmemiz gerekiyor. Kimde olursa olsun yerel yönetimlerin halka karşı sorumluluklarını daha özenli ve dikkatli yerine getirmesi gerekiyor ama asıl sorumluluğun merkezi yönetimde olduğunu da hiçbir şekilde göz ardı edemeyiz. 

İktidarın öncelikleri arasında halkın çıkarları yoktur

Bu tartışmaları sadece iktidarın sorumluluktan kaçmak istemesi olarak yorumlamak da yetmiyor. İktidarın aczini, çaresizliğini ve aynı zamanda insafsızlığını da gözler önüne seriyor. Bunu bir kez daha vurgulamak isterim. Bu ilk değil yazın başka felaketler yaşandı, kışın şimdi bu felaketi yaşıyoruz. Yazın aşırı sıcaktan çıkan orman yangınlarında, sel felaketlerinde ve depremlerde olduğu gibi şimdi de soğuk ve kardan dolayı yaşanan sıkıntılarda bu iktidarın halk için herhangi bir planı ve programı olmadığını açıkça gördük. Çünkü bu politikalarda halkın yeri yoktur. İktidarın öncelikleri arasında halkın çıkarları yoktur. Tam tersine bu sistem talan üzerine, sömürü üzerine, israf üzerine, rant üzerine, savaş politikaları üzerine kuruludur. Kaynaklar talana, ranta, israfa, savaşa tahsis edildiği için halkı koruyacak tedbirler alacak para bırakmıyorlar. Olan parayı da yine halkı düşünmedikleri için, halkın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde asla kullanmıyorlar. 

Kendi talan düzenini önceleyen bu iktidar sistemi değişmek zorundadır

Bunlar bilinçli politikalar, bilinçli tercihlerdir. Sadece doğa şartlarıyla açıklanacak bir durum söz konusu değildir. İktidar bu politikaları sürdürdükçe kış ve yaz şartlarında her türlü felaketin faturası yoksullara çıkacaktır. O yüzden hep söylüyoruz; halkın yaşamını değil kendi talan düzenini önceleyen bu iktidar düzeni değişmek zorundadır. Bunu bu ülkenin milyonları birlikte başaracak güce sahiptir. İnsanların felaketlerle ve çaresizliklerle baş başa bırakılması bu ülkede devam ettirilecek bir politika, bir yönetim şekli olamaz, olmamalıdır. Bunun yolu birlikte mücadeleden geçmektedir. Emekçilerin, yoksulların, geniş halk kesimlerinin birlikte mücadelesi bu talan, rant, savaş ve israf düzenini değiştirebilecek güce sahiptir. Yeter ki bu gücü doğru kullanmasını bilelim, yeter ki yan yana yürüyebileceğimiz programları ve çizgiyi oluşturalım. 

İktidar ülkeye karanlığı dayatıyor

Kara kış ekonomide de yaşanıyor. AKP iktidarının, yıllardır ekonomik krizin faturasını ödettiği Türkiye halklarına karşı 2022 yılı da kriz ve çöküşün zirvesiyle başlamıştır. Zam ve zulüm yılı olarak bir döneme girdiğimizin işaretleri daha ilk günden verilmeye başlanmıştır. Bu bir ayda halkın elinde kalan %100 zamlı elektrik faturalarıdır. İnsanlar evlerinde karanlıkta yaşamak zorunda bırakılıyor. Bizler bu iktidarın zihniyetinin karanlık olduğunu söylüyoruz ama sadece metafor ve mecaz olarak değil gerçekten de hayatın içinde karanlığı dayatıyor bu iktidar bu ülkeye. Bu ülkenin emekçi ve yoksul halklarına karanlığı dayatıyor. Elektrik faturalarını görüyorsunuz. Faturaların yüksekliğinin nedenlerini de biliyoruz. Burada asıl büyük rantın kimlere aktarıldığını da biliyoruz. Bunu her fırsatta açıklıyoruz. 

İktidarın dayattığı soğuğa, karanlığa ve açlığa karşı birlikte yürümeliyiz 

Doğalgaz faturaları yine öyle. Sonuçta insanların, emekçilerin, yoksul halkımızın elinde kalan boş filelerdir. Belki marketlerde raflar doluyor ama alışverişe gidenlerin sayısı azaldıkça azalıyor. Gidebilenlerin çantaları boşaldıkça boşalıyor, fileler artık boş bir şekilde eve dönüyor. Poşetler içinde birkaç zorunlu ihtiyaç maddesi olmadan eve getiriliyor. Ortada büyük bir soygun ve sömürü var. Bu düzenin halka dayattığı soğuk var, karanlık var, açlık var, yoksulluk var. Bütün bunlarla mücadele için güçlü bir halk iradesini ortaya çıkarma sorumluluğu da var. HDP güçlü ortak iradeyi yaratma, ortak mücadeleyi büyütme kararlılığını sürdürüyor ve bunu her aşamada tekrar ederek yapmaya da kararlı. Çağrılarımızı her seferinde yineleyeceğiz: Birlikte yürümeliyiz; bir avuç soyguncuya, talancıya, sömürücüye karşı milyonların ortak mücadelesini mutlaka yaratmalıyız. 

Adaletsizliğe karşı mücadelenin yollarını vakit kaybetmeden büyütmeliyiz

Bu iktidar yalan, talan ve kan düzenini kurmuştur. Bu iktidar tekçi anlayışa dayanmaktadır, yasakçıdır, kumpasçıdır. Bakın sadece bize karşı değil her alanda bu tekçi, baskıcı zulüm zihniyeti yaygınlaşıyor. Bizler yıllardır çağrılar yapıyor, uyarılarda bulunuyoruz. Bir yerde adaletsizlik varsa bunun orayla sınırlı kalmayacağını, bir kesime haksızlık yapılıyorsa bunun o kesimle sınırlı kalmayacağını anlatıyoruz. Şimdi bu anlattıklarımız çıplak gerçeklik olarak hayatın içinde karşımıza çıkıyor. O nedenle adalet mücadelesini herkes için yürüttüğümüzü söylüyoruz. Adalet, herkes için isteniyorsa ancak samimi bir adalet mücadelesi söz konusu olabilir. Adalet, herkes için varsa gerçek anlamda gerçekleşebilir. Sadece kendisi için adalet isteyen varsa, başkasına yapılan haksızlıklara kim göz yumarsa, baskıyı zulmü görmezden gelirse bilin ki bu zulüm ve adaletsizlik düzeninin sürmesine doğrudan ya da dolaylı katkı yapıyor. Başımıza gelmesini beklemeden kime yapılırsa yapılsın adaletsizliğe karşı birlikte mücadelenin yollarını hiç vakit kaybetmeden büyütmek zorundayız. Yoksa adaletsizlik düzeni kendisine hiç dokunmayacağını sananları da gelip mutlaka bulacaktır. Son bir ayda yaşadıklarımız bunun örnekleriyle doludur. 

Sorun şahıslarda değil Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin kendisindedir, rejimi değiştirmek zorundayız

Personel değiştiriyor iktidar. Sanki personel değiştirerek düzeni düzeltebilecek gibi bir imaj veriyor. Mesele makamlarda, şahıslarda değil sistemin kendisindedir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin kendisindedir. Bu iktidar zihniyetinin kendisindedir. Bizler bu sistemi, rejimi, iktidarı değiştirmek zorundayız. Onlar istedikleri kadar TÜİK ve Merkez Bankası başkanlarını, Maliye Bakanını, Adalet Bakanını değiştirerek bir şeyleri değiştirdikleri algısını yaratsınlar, nafiledir. Sorunun kaynağı bellidir. O da iktidarın zihniyeti ve onu besleyen rejimin kendisidir. Bütün bu politikaların uygulanmasına imkan veren sistemin kendisidir. O nedenle sistemi değiştirmek, rejimi değiştirmek ana hedefimiz olmalıdır. Bunun elbette doğal sonucu da iktidarı göndermektir. 

Türkiye dünyada en az gülümseyen ülkeler arasında 1.sırada

Türkiye ile ilgili istatistiklerin hangisini anlatalım? Mesela yüksek enflasyonda Türkiye dünyada ilk 10 içinde yer alıyor. Yüksek enflasyonun ne demek olduğunu pek çok veriyle anlatabiliriz ama en basit tanımı yoksuldan alıp zengine vermektir, yoksulu daha yoksul yapmaktır, açlığı ülkede yaygınlaştırmaktır. İşte Türkiye dünyada enflasyonun en yüksek olduğu 10 ülke arasında yer aldığı için yoksul daha yoksul, zengin daha zengin olmaktadır. Bir başka çarpıcı araştırma da yakınlarda yayınlandı. Bu da bu politikaların yarattığı sonuçlar için önemli bir gösterge. Türkiye en öfkeli ülkeler sıralamasında 2.sırada yer almaktadır. Hayattan en az keyif alan ülkeler listesinde yine 2.sırada. En az gülümseyen ülkeler sıralamasında 1.sırada. Gallop’un araştırması bu. Aslında bu tür araştırmalara da ihtiyaç yok. Eğer halkın içine girerseniz görürsünüz ki gerçekten öfke tavan yapmış durumda, gerçekten insanlarımız hayattan keyif almıyor, gerçekten insanlarımız gülümsemeyi unutmuş durumda. 

İktidarı ve rejimi değiştirmenin yolu büyük barışı ana hedef haline getirmektir

İşte bu öfkeyi bir değişimin enerjisi haline getirmek zorundayız. Yeni bir başlangıcın, adalete, demokrasiye ve barışa dayanan yeni bir düzeni kurmanın dayanağı haline getirmek zorundayız. Bu ülkenin insanlarının hayattan keyif almasını sağlamak zorundayız, hayatla barışmasını sağlamak zorundayız. Büyük barış hedefimiz bunu da hedefliyor. Büyük barış derken elbette Kürt sorununun çözümünü öncelikle kastediyoruz. Sadece bundan ibaret olmadığını da kastediyoruz. Büyük barış için hepimizin yaşamla daha barışık, yaşamla daha keyifli bir ilişki kuracağı bir siyasal, ekonomik ve toplumsal düzen kurmak zorundayız. Büyük barış aynı zamanda ölüme mahkum edilmiş bir toplumu değil hayatla barışık insanlar topluluğunu inşa etmek demektir. O nedenle HDP’nin temel hedefi barıştır. Mezhep, inanç, hayat tarzı, sınıf temelinde büyük gerilimleri ve düşmanlıkları yaratan bu iktidarı ve rejimi değiştirmenin yolu büyük barışı ana hedef haline getirmektir. Bu büyük barış bizim yolumuzun ışığıdır, hedefimizin zirvesidir. Bunu bir kez daha buradan ilan ediyorum.

Faturasını ödeyemeyen hiç kimsenin elektrik ve doğalgazı kesilmemelidir, icra takibi yapılmamalıdır

Elektriğe yapılan zamlardan söz ettik. Şimdi güya şikayetler üzerine Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yeni bir düzenleme yapıldı ve alt sınır miktarı biraz daha artırıldı. Bunun bir çözüm olmayacağını, elektrik kullanımının mütevazı bir hanede ne ölçüde gerekli olduğunu yaşayanlar bilir. Ayrıca rakamlara dökmeye bile gerek yok, güya indirim diye sunulan şey halkın cebinden kepçeyle alınan paraların çay kaşığıyla iade edilmesinden başka bir anlam ifade etmiyor. Vatandaşların bu zulümden kurtarılmasının yolu vardır. Öncelikle yapılması gereken elektrik hizmetlerinin kamulaştırılmasıdır. Elektrik hizmeti gibi yaşamsal alanlarda rantın ve sömürünün geçerli olduğu bu düzeni değiştirmek için elektrik hizmetleri mutlaka kamulaştırılmalıdır. Faturasını ödeyemeyen hiç kimsenin elektrik ve doğalgazı kesilmemelidir, icra takibi yapılmamalıdır. Bunu engelleyecek hukuki düzenlemeler bir an önce gerçekleştirilmelidir. Ancak iktidarın bunu yapmasını beklemek naiflik olur. Bizler bu ülkenin yönetimine ağırlığımızı koyduğumuz anda ilk fırsatta bu tedbirleri yapacağız. 

Zamlar derhal geri çekilmelidir

2018’den bu yana elektrik, doğalgaz ve petrol ürünlerine yapılan zamlar geri çekilmelidir. Her haneye ihtiyacı kadar elektrik ve doğalgaz ücretsiz bir şekilde sağlanmalıdır. Bütün bunlar için kaynak vardır. Bunu bütçe çalışmaları sırasında da söyledik, İş ve Aş Buluşmalarımızda halkla da paylaştık. Kaynak nerede? Kaynak talana, savaşa, yandaşa giden paraların kesilmesindedir. Ranta, israfa, sömürüye, savaşa ayrılan kaynaklar kesilsin, bu ülkenin bütün halklarının, emekçilerinin, yoksullarının şimdi saydığım ihtiyaçları anında karşılanabilir. Kaynak vardır, asıl mesele bunların nasıl yönetildiğindedir. Asıl mesele bunların paylaşımında izlenen politikalardadır. Kaynakların paylaşımında halkçı bir anlayışı esas alacağız ve bunun için de öncelikle savaş politikalarına, ranta, sömürü düzenine, talana, yandaşa giden kaynakların akışını sağlayan bütün kanallara son vereceğiz. 

Direnerek haklarını alan işçilere selam olsun, sonuç almanın yolu budur

İnsanlarımız, emekçilerimiz, yoksullarımız direniyor. İtirazlarını yükseltiyorlar. Son haftalarda hangi alanlarda emekçilerin direnişinin ses getirdiğini ve sonuç verdiğini sayayım. Bakın sadece son 1-2 ayda Trendyol, Farplas, Yemek Sepeti, Yurtiçi Kargo, Çimsataş, Oppo, BBC, Tabipler Birliği, Türk metal, Kayı inşaat işçileri, AdkoTurk, Bel Karper, Mitsuba, Tüvtürk, Uğur Tekstil, Özak Tekstil, Kentpar, Xiaomi Salcomp, CarrefourSa, A101, Şok, Lila ve farklı iş alanlarında emekçiler hakları için direndiler ve bunların büyük bir kısmı da haklarını aldı. Hepsine selam olsun. İşte sonuç almanın yolu budur; hak mücadelesinde kararlı ve örgütlü davranmaktır, adalet mücadelesinde ısrarcı ve inatçı olmaktır. Bunu başarabilirsek sonuç alabileceğimizi emekçi kardeşlerimiz hepimize gösterdi. Biz bu direnişlerin içindeyiz, yanında değil hepsinin içindeyiz. Hepsiyle iç içeyiz. Onların sesi sesimiz, talepleri taleplerimizdir. Başarı elbette onlarındır. Bizim de bu sesin bir parçası olmaktan gurur ve onur duyduğumuzu buradan bir kez daha söyleyelim. Hepsine buradan yürek dolusu selam ve sevgilerimizi iletiyoruz.

Emekçilerin talepleri talebimizdir; sen, ben, biz hep birlikte değiştireceğiz

Enflasyon farkları maaşa yansıtılmalıdır. Görev tanımlarının dışında işler bizlere yaptırılmamalı diyoruz, bunu emekçi kardeşlerimizle birlikte diyoruz. Sosyal hak ve yardım koşulları için izin şartları kaldırılmalı, sadaka anlayışı terk edilmeli, yasal güvenceye bağlanmış imkanlar getirilmeli, fazla mesainin önüne geçilmeli, emek sömürüsünün her türüne son verilmelidir. Talepler bunlar. Bizim taleplerimiz, emekçilerin talepleri. Yani hep birlikte her alanda dayatılan kölelik şartlarını reddetmek. Onun için geniş halk kesimleri geçinemiyoruz diyorlar ve daha fazlasını söylüyorlar. Şimdi her yerde pankartlar, sloganlar var; diyoruz ki emek bizim ise söz de bizimdir. Yoksuldan, emekçiden alıp zengine verilen bu düzeni değiştireceğiz. Sen, ben, biz hep birlikte değiştireceğiz. 

Kobanî Kumpas Davası Türkiye’nin barış ve demokrasi umudunu yok etme operasyonudur

Adaletsizlikten söz ettiğimizde adalet sisteminin çarpıklıklarını her seferinde sıralamaya çalışıyoruz. Bugün çok fazla ayrıntıya girmeden yürüyen kumpas davasına ilişkin birkaç söz söylemek istiyorum. Dün davadaydım ben de. Kobanî Kumpas Davası ellerinde kaldı. O kadar çürük çöp iddianamelerle, o kadar mizansen duruşmalarla ilerlemeye çalışıyorlar ki herkese rezil oldular. Tarih karşısında da bu rezilliklerini tescil ettirecek her türlü çalışmayı da hem orada sanık sandalyesine oturtulmuş siyasi rehin arkadaşlarımız hem bizler yürütmeye devam edeceğiz. Kobanî Kumpas Davasını çökerteceğiz, bunu mutlaka boşa düşüreceğiz. Yargılanan arkadaşlarımız bu rejimi, savunmalarında mahkum ediyorlar, bizler de söylüyoruz; bu yargılamalar kumpastır. Kobanî Davası bir kumpas davasıdır; intikam ve siyasi tasfiye davasıdır. HDP fikriyatını, HDP örgütlenmesini ve de Türkiye’nin barış ve demokrasi umudunu yok etme operasyonudur. 

Kapatma davası ellerinde kalacak, bu güneş sönmeyecek

Kapatma davasının dayandığı zihniyet de amaç da aynıdır. HDP’ye yönelik kapatma davasını yine bütün demokrasi güçleriyle ortak mücadeleyi büyüterek boşa çıkaracağız ama yine bir uyarıda bulunmak istiyorum. HDP’ye açılan bu kapatma davası sadece HDP’yi hedef almıyor. Biraz önce Kobanî Kumpas Davası için söylediğim burası için de geçerlidir. Hedef alınan Türkiye’nin demokrasi mücadelesi, barış özlemi ve adalet arayışıdır ama daha fazlası da var. HDP’nin bütün bu hedefleri ve değerleri hayata geçirecek en güçlü özne olduğunu biliyorlar. Siyasi gücü itibariyle böyledir HDP. Dayandığı sosyoloji ve oy aldığı seçmen kitlesi itibariyle böyledir. Bu ülkede farklılıkların eşit bir şekilde bir arada ve demokrasi içinde yaşamasını sağlamanın sağlam fikriyatıdır HDP. Bu ülkede adil ve onurlu barışı sağlamanın güvencesidir HDP. İşte bu hem bu umudu hem de bu güvenceyi yok etmek istiyorlar. Bu ülkede tekçiliği, nefreti, ayrıştırmayı, düşmanlaştırmayı egemen kılmak için HDP önlerindeki en büyük engeldir. HDP fikriyatı bu politikaların tersine bir düzeni kurmanın ışığıdır, güneşidir. Bu güneşi karartmak için yürütüyorlar bu davayı. Ancak biz de güneşimizin gücümüzün farkındayız. Halkın direnişinin, sahiplenişinin, bizlerin yolunda bizleri yalnız bırakmadan güçlenerek yürüme kararlığının farkındayız. Bu sorumluluğun gereğini yerine getirmek için de her türlü çabayı harcayacağız. Bu halka ve gelecek kuşaklara layık olmak için sorumluluğumuzu mutlaka yerine getireceğiz. Bu davayı mutlaka boşa çıkaracağız. Bu dava ellerinde kalacak, bu güneş sönmeyecek. 

Dilerim ve umarım muhalefet 2016’dan gerekli dersleri çıkarmış olsun

İki de bir bizlere tehdit ve şantaj amaçlı dokunulmazlıklar meselesi gündeme getiriliyor. 2016 yılında dokunulmazlıklar topluca kaldırıldı. Bunun hangi amaca yönelik olduğunu söyledik. Dokunulmazlıkları kaldırmayı gündeme getirmenin bu ülkede demokrasiye giden yolu bütünüyle tıkamak, barış imkanlarını ve umutlarını yok etmek gibi bir amacı olduğunu tekrar vurgulayalım. Biz bunları söylüyoruz fakat sadece biz söylemiyoruz. Bize destek olan, bizimle dayanışma içinde olan içeride ve dünyada çok çeşitli çevreler var. Hepsine teşekkür ederiz. Fakat iktidarın bu zihniyetiyle birlikte yürümeyi marifet sayan muhalefet güçleri de var. Dilerim ve umarım muhalefet 2016’dan gerekli dersleri çıkarmış olsun. 2016’daki o operasyonun yol açtığı tahribatların farkında olsun. Ondan sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin 2017 referandumuyla biz olmadan, elimiz kolumuz bağlanarak sonuca varıldığı hatırlasın. 2018 seçimleri hatırlasın. Bu ülkede düşmanlaştırma politikalarının nasıl yaygınlaştığını görsün. HDP’ye gelince hukukun işlediğini, meseleyi adalete bırakmak gerektiğini söyleyenlere bir kez daha uyarıda bulunalım. "Yargı her alanda iktidarın sopasıdır" diyen bir parti, kendini muhalefette sayan bir parti iş HDP’ye gelince adil yargıdan, yargının sonucunu beklemekten söz ediyor. Bu nasıl yaman bir çelişki! Hadi bize inanmıyorsunuz diyelim, ideolojik hesaplarınız var. İktidarla başka hesaplarınız var mı yok mu onu da kamuoyunun takdirine bırakalım. İktidar ile aynı zihniyeti paylaşanların barış ve demokrasi konusunda bir sözlerinin olmadığını da burada altını çizerek bir kez daha söyleyelim.  

Biz de söyledik çeşitli çevreler de dile getirdi. Bugün AİHM’in dokunulmazlıklarla ilgili kararı da açıklandı. AİHM bugün verdiği kararla partimize yönelik bu operasyonun yani 2016 20 Mayıs’ında dokunulmazlıkların kaldırılması operasyonunun AİHS’ye aykırı olduğuna karar verdi. Türkiye’yi mahkum etti, hükümeti mahkum etti. Dokunulmazlıkların kaldırılması AİHS’ye aykırıdır, dedi. Daha önce de verdiği karar var AİHM’in. Filiz Kerestecioğlu ve Selahattin Demirtaş ile ilgili aynı konuda yine aynı kararı vermişti. Şimdi hepimizin başvurusunda da aynı kararı yineledi. AİHM kararlarının yerine getirilmemesinden dolayı iktidarı eleştiren partilere nerede olurlarsa olsunlar tekrar sesleniyoruz. Tamam bize de inanmıyorsunuz, AİHM kararları yerine getirilsin de diyorsunuz. İşte dokunulmazlıkların kaldırılması hukuksuzdur dedi AİHM hepimiz için. 2016’da dokunulmazlıkların kaldırılmasının siyasi ayrımcılık olduğunu, siyasi tasfiye operasyonu olduğunu, hukukla alakası bulunmadığını AİHM tekrar söyledi. Bu iktidar Anayasayı ihlal ediyor sürekli. Çünkü bu kararların gereğini yerine getirmek Anayasanın 90’ıncı maddesinin ortaya koyduğu bir yükümlülük ve görevdir. 

AİHM kararı sonrası bütün davalar derhal durdurulmalı, arkadaşlarımız serbest bırakılmalıdır

Bu karar üzerine yapılması gereken nedir? Dokunulmazlıklar kaldırıldıktan sonra başlayan ve yürütülen bütün davalar derhal durdurulmalıdır. Bu davalar nedeniyle tutuklu olan bütün arkadaşlarımız, siyasi rehine olarak tutulan bütün yoldaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Biz bu kararların gereğini yerine getirilmesi için hukuk mücadelesi de elbette sürdüreceğiz ama iktidarın bunu yapmak için zorlanması büyük bir toplumsal gücün ortaya çıkmasıyla daha kolay olacaktır. Adaleti burada da gerçekleştirmek için hep birlikte yürümekten başka çaremiz yoktur. Birlikte yürüyelim, her alanda bu toplumu çürüten ve adaletin zerresini bırakmayan iktidarı bu yolda durduralım ve değiştirelim. Bunu birlikte yapmaktan başka bir yol yok, ortak mücadeleden başka bir yol yok. Hep birlikte geleceğin aydınlık bir düzen olarak, demokratik bir sistem, eşit ortak yaşam, eşit yurttaşlık temelinde kurulması için ortak mücadeleyi daha da büyütelim. Bu yol bizi bekliyor. Halklarımız ve gelecek kuşaklar bizlere bakıyor. Ya onlara karşı yüzümüz kızaracak, utanacağız hepimiz ya da alnı ak başı dik bir şekilde "biz o zamanda birlikte yürüdük, birlikte değiştirebildik" diyebileceğiz. 

Kürtçe söyleyen sokak müzisyenlerinin sesi sesimiz, sözü sözümüz, sazı sazımızdır

Bu tekçi iktidar bir yandan Kürtçe seçmeli ders için çağrılar yapan milletvekillerine sahip, öte yandan Taksim İstiklal Caddesinde Kürtçe müzik yapan grupları engelliyor. Nasıl bir utançtır bu, nasıl bir riyakarlıktır bu! Sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü açıklama yapıyor, açıklamayı da dayanışma büyüdüğü için, ortak mücadele büyüdüğü için yapmak zorunda kalıyor. Açıklama baştan sonar çarpıtma ve yalan üzerine kurulu tabii çünkü görüntüler ortada, tanıklıklar ortada. Kürtçeye yönelik baskılar bu iktidarın tekçi, ayrımcı, baskıcı anlayışının bir ürünüdür. Sokak müzisyenleri ve her alanda anadilini konuşmak isteyen herkes, bu zihniyete karşı sesini yükseltirse durdurabiliriz, mutlaka değiştireceğiz de. O sokak müzisyenlerinin sesi sesimiz, sözü sözümüz, sazı sazımızdır. Her alanda Kürtçe ve diğer anadillere yönelik baskılara karşı ortak mücadele bizim sorumluluğumuzdur. HDP bu konuda her türlü mücadeleyi yürütüyor, yürütmeye de devam edecektir. Kürtçe seçmeli ders meselesi de gündemde. Evet eksikleri var, bizim taleplerimiz var. Biz istiyoruz ki anadilinde eğitim hakkı yasal güvenceye alınsın ama seçmeli ders bir imkandır ve iktidarın keyfiyle getirilmiş bir düzenleme değildir. Mücadelelerin bir kazanımıdır. O nedenle mutlaka buradan Kürt halkına ve ailelere sesleniyorum. 7 Şubat’a kadar uzatıldı seçmeli ders süresi, çocuklarınıza Kürtçeyi seçmeli ders olarak okuyacak tercihi mutlaka yapın. 

Wek HDP em perwerdehiya zimanê dayikê diparêzin, lê çiqas kêm be jî Dersên Kurdî hilbijêrin

Gelê me yê hêja, Wek hûn jî dizanin, li mekteban ders tên bijartin. Wek HDP em perwerdehiya zimanê dayikê diparêzin, dixwazin û ji bo wê têkoşîn dikin. Divê li Tirkiyeyê perwerdehiya zimanê dayikê ji bo hemû zimanan hebe. Divê hemû ziman bên parastin, astengiyên li ber zimanan bên rakirin. Lê çiqas kêm be jî, ez ji vir bangî hemû gelê me dikim. Dersên Kurdî hilbijêrin û werin em bi hev re têkoşîna ji bo zimanê dayikê xurt bikin. 

Werin em bi hev re astengiyên li ber zimanan rakin. Ji bîr nekin, heta 7’ê Sibatê zimanê xwe yê dayikê hilbijêrin. Kurmancî, zazakî, lazkî, erebî, çerkesî hilbijêrin.

Eğer kardeşlikte samimi isek kardeşimizin dilini çocuklarımıza öğretelim

Çağrım sadece ana dilleriyle eğitim göremeyen halklara değildir. Anadilleri resmi dil ile örtüşen yani Türkçe olan halkımıza da sesleniyorum. Çocuklarınıza bu dillerden birini ama en çok da Kürtçeyi seçmeli ders olarak seçtirin. Eğer kardeşlikte samimi isek kardeşimizin dilini çocuklarımıza öğretelim. Kürtçe sadece Kürtlerin öğreneceği bir dil olmaktan çıksın. Bu ülkedeki bütün insanların dili olsun, ortak dilleri artıralım. Kürtçeyi sadece Kürtler değil anadili Kürtçe olmayanlar da seçsin. Bu konuda yıllar önce üniversite öğrencilerinin yürüttüğü bir mücadele ve bir kampanya vardı. Büyük baskılarla karşılaşmışlardı. O zaman da söylemiş ve yazmıştım. Esas mesele Kürtçenin tanınmasıdır. Ama çözümün esas yolu Kürtlerin değil anadili Kürtçe olmayanların da bu talebi yükseltmesi ve Kürtçe öğrenmesidir. İlla şairlere başvurmak gerekirse derdimizi anlatmak için, o gün de başvurduğum dizeleri sizinle paylaşım. Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun "Üç dil" diye bir şiiri var. Uzun güzel bir şiir ama sadece seçtiğim bölümleri paylaşacağım sizlerle. Biz burada 3 dil derken bu ülkede konuşulan dilleri kast ediyoruz. Tamam, yabancı dilleri, Almancayı, İngilizceyi ve İtalyancayı öğrenin iyidir. Ama bu şiiri ülkede konuşulan diller için aktarıyorum. 

“En azından üç dil bileceksin

En azından üç dilde

Canımın içi demesini

Kırmızı gülün alı var demesini

Nereden ince ise oradan kopsun demesini

Atın ölümü arpadan olsun demesini

Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini

İnsanın insanı sömürmesi

Rezilliğin dik alası demesini

Ne demesi be

Gümbür gümbür gümbürdemesini becereceksin”

Gelin hep birlikte bu dilleri öğrenelim. Birkaç dize de Murathan Mungan’dan aktaralım. 

“Evet sorgulamak kendimizi, öğrenmek ikizin anadilini ikinci belleğimiz. Öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkileri”. 

Arapça, Kürtçe ve Türkçe bildiğim için kendimi şanslı sayıyorum

İşte o nedenle Kürt halkına ve ailelere 7 Şubat’a kadar çocuklarına Kürtçeyi ne kadar eksik olursa olsun seçmeli ders olarak seçmelerini öneriyorum. Ama bu sadece bununla sınırlı kalmasın. Anadili Kürtçe olmayanlar da bunu yapsınlar. Görün gerçek kardeşliğin yolu nasıl açılıyor. Birbirimizin dilini anlayarak yürürsek bu ayrımcılığı ortadan kaldırmanın en insani ve etkili yolunu bulmuş olacağız. Ben kendimi şanslı hissediyorum, anadilim Arapça ama sokak dilim Kürtçe. Bu iki dilde büyüdüm. Türkçeyi de okulda öğrendim. Çok şükür bu 3 dili barındırıyor olmaktan, hepsinin birbiriyle nasıl kuvvetli bir ilişki kurduğunu anlamaktan dolayı kendimi şanslı hissediyorum. Bu şansı kullanmak hepimizin elindedir. Bu ülkeye barışı, eşit ortak yaşamla getireceğiz. Nefret diliyle değil, dillerin kardeşliğiyle getireceğiz. Dil kopararak değil, dilleri zenginleştirerek getireceğiz. Yolumuz açık olsun, hepinizi sevgiyle selamlıyorum. 

Kaynak : wwww.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları