loading
close
SON DAKİKALAR

Karanlığa asla izin vermeyeceğiz

Karanlığa asla izin vermeyeceğiz
Tarih: 07.03.2016 - 12:33
Kategori: Söyleşi

Birgün gazetesinden Özlem Özdemir CHP PM üyesi, Yazar-Sendikacı Yaşar Seyman ile 8 Mart kadınlar günü öncesi röportaj yaptı...

Birgün gazetesinden Özlem Özdemir CHP PM üyesi, Yazar-Sendikacı Yaşar Seyman ile 8 Mart kadınlar günü öncesi röportaj yaptı...

Her gün kadınların öldürüldüğü, şiddet gördüğü ama bunun algıda seçicilik olduğu söylenen ülkemizde yine bir 8 Mart geliyor. Kadınların yaşam alanı her geçen gün daralıyor. Bazı kadınlar da mücadeleleriyle ölümsüzleşiyor. Pakistan'ın ilk kadın başbakanı ve ne yazık ki öldürülen Benazir Butto'nun hayatı da tarihsel açıdan önemli. Yaşar Seyman, yıllarca takip ettiği Butto'nun hayatını yazmış. 8 Mart vesilesiyle kitaptan yola çıkarak, ülkemizde kadınlar için hayat nasıl, sorunlar neler konuştuk. Mücadele eden bütün kadınların 8 Mart'ı kutlu olsun...

Babanızın size örnek gösterdiği bir kadın Benazir Butto. Sebebi neydi?

Babamın ilişkisi, Benazir'in babasıyla başlayan bir ilişki. Onu takip ediyor. Zülfikar Ali Butto'nun idamına çok üzülmüştü Türkiye'deki insanlar. Benazir seçilince babam onu bana örnek vermeye başladı. "İslam ülkesinde başbakan oldu, onun Atatürk'ü mü var, kadın isterse her şeyi yapabilir," derdi.

Babalar ile kızların diyaloğu daha farklıdır. Kızını görmek istediği yere koyarsa bir baba, ona örneklerini de verir. Genelde örnekleri çocuklar sevmiyor. Ama benimki tam tersiydi. Gelin olup gidince çeyiz sandığı verirler ya, sanki benim annemin verdiği sandıkta kadın hakları dosyası vardı.

O zaman biraz anne babanızdan da bahsedin bize.

Annem hiç okumamış bir kadın olduğu için okuyan insanlara önem verirdi. Onun kendini ifade ettiği alan; iyi bir ev kadını ve iyi bir anne olmaktı, başka bir şeyi yoktu. Babam muhtar olduğu için de insanların hikâyelerini bilirdi, kadınların sıkıntılarını bana anlatırdı. Kadın haklarına son derece duyarlı bir kadındı.

Sizi okutmak için Ankara'ya gelmişler. Kaç kardeştiniz?

Erzincan'dan göçle gelmişler, çocukları okutmak için.... Biz 8 kardeşiz, daha fazlaydık ama ölenler oldu. Bir dağ köyünden gel, çocukların okusun, sen okuma yazma bilme ama hayata tutun. Sonra babam mahallenin muhtarı seçiliyor. Biz politik bilinci yüksek bir kuşağız, 78 Kuşağı, 68 Kuşağı'nı örnek alıyoruz, örnek aldığımız ağabeylerimiz asılmış, DEV-GENÇ'in devamı DEV-YOL siyasetindeniz... Ben uzunca bir süre yoksul tepeden varsıl tepeye baktım derim; Altındağ'dan Çankaya'ya... Fatsa'dan sonra direniş komitelerinin en güçlü olduğu yer Altındağ'dı. O nedenle 12 Eylül'ün ilk idamı Altındağ'dan oldu...

Anne baba politikayla ilgilenmenize ne diyor?

Bizi destekliyorlar. Baba CHP'li, Ecevit'i destekliyor. Babam muhtar olduğu için Ecevit evimize gelirdi pat diye, şimdiki gibi mizansen değil böyle şeyler o zaman. Modern bir babaydı, gecekondu mahallesinde kızını ilk okula gönderen baba...

Siz genç kızken ne olmak istiyorsunuz?

Gazeteci olmak istiyordum. Babam ise avukat ya da politikacı olayım istiyordu. Bir nevi hayalini gerçekleştirdim. Ama ben onun verdiği örnekleri sevdim.

Benazir Butto'yu sonra siz de seviyor ve yıllarca takip ediyorsunuz. Neydi sizi etkileyen özellikleri?

Son derece varlıklı bir ailenin kızı, Harvard, Oxford gibi üniversiteleri bitiren biri. Dünyanın herhangi bir yerinde, yeni bir hayat kurabilecekken bunu seçmiyor. Kendi de, bu hayatı ben seçmedim, bana sunuldu diyor, ama istese kaçabilirdi. Hapishane müdürü; sen git Londra'da, Paris'te yaşa diyor, o reddediyor. Üstelik güzel, genç ve o güzellikle hangi ülkeye gitse havaalanında film yıldızı sanılıyor. Bir de ülkesinin değerlerine sahip olmasını sevdim. Gittiği ülkelerde bayrağının renkleri olan yeşil ve beyaz giysiler giyiyor; başındaki örtüsü, kınalı elleri, küpeleri, bileklikleri, kadın kimliğini reddetmeyen bir kadın... Yerelden evrensele bir yolculuk... Ben de kadın kimliğimi erkek dünyasında hiç reddetmedim. Manikürlü ellerim, yapılı saçım, rujumla mitinge de gidiyorum, toplantıya da katılıyorum. Zaten iktidar çok erkeksi. O kadın estetiği odamda, masamda, yaklaşımımda zaten olacak.

Zaten öyle olması da gerekmiyor mu?

Tabii. Ben 80 yaşımda da gözüme sürmeyi çekebiliyorsam çekerim. Bizde de Tansu Çiller'in gelişi önce çok feminendi, sonra erkekleşti. Aynı dünya görüşünü paylaşmasak da, ülkemde bir kadının başbakan olması beni çok sevindirmişti. Hatta umutlu değildim, dünya görüşünü biliyordum. Ben mahçup olmak isterim bu önyargımda demiştim ama olmadım maalesef. O da donanımlı, başarılı bir kadındı oysa. Benazir öldükten sonra dostumdu diye demeç vermesi yerine, ben cenazesine gitmesini beklerdim.

Kadın olarak doğmak yetmiyor

Kitapta da yazmışsınız. İstanbul'a geleceği zaman karşılamaya gitmemiş Tansu Çiller. İslam ülkesinin iki kadın başbakanı aslında el ele vererek dünyaya başka bir şey söyleyebilirlerdi.

Sonra Bosna'ya gittiler. Ama iki kadının dayanışmasını biz görmedik. Olsaydı dünyanın gözü Asya'ya dönerdi. Maalesef kadın duyarlığını demeçlerinde de görmedik.

Var olan sistem içinde sadece kadın bedenine sahip olmak yeterli değil demek ki?

Yeterli değil, kadın olarak doğmak yetmiyor. Kendini yeniden yaratmak gerekiyor. Hele günümüzde yaşamlar bile tasarlanıyor. İslam ülkelerinde insanlık dışı yaşamları; sadece amacı, kavgası olan kadınlar düzeltir diyorum. Amacınız varsa mücadele edersiniz. Toplumsal mücadele çok zor bir uğraş. Sendika ve siyaset, hayatımdaki 2 S, onları sevgiyle beslemek lazım. Yazar olarak ilk eserim 1986'da Devlet Tiyatroları'nda gösterildi. Sendikal dünyada benimle birlikte başlayan erkek arkadaşlarım, kariyer olarak benim öteme yürüdüler ama kalmayı bilmek de bir başarı. Senin ülken AB ülkesi değilken, Avrupa'nın en başarılı sendikası seçildik. Ben CHP'nin ilk kadın genel başkan yardımcısıyım, 15 yıl önce... Bunlar anlamlı.

15 yıl geç bile...

Atatürk'ün Cumhuriyet'i kurduğunda yaşına bakın, bir de şimdi gençlerin önlerini kapatmalarına bakın. Atatürk'ü bile algılamadıklarını varsayıyorum...

Kitabı kız arkadaşınıza yazar gibi yazmışsınız gibi geldi bana. Kızmışsınız ona, serzenişleriniz var...

İnsan hakları konusunda serzenişlerim var. Kadın hakları konusundaki eksilerini söyledim. Neden babanın başlattığı devrimleri daha ötelere taşımadın dedim. Ama sorularıma yanıt veremediği için, onu incitmeden sordum.

Kadın hakları konusunda neleri, niye yapamadı size göre?

O da yaşamıyla örnekler vermiş aslında. Bir diktatör var karşısında ama seçime giriyor. İlk defa doğum yapan başbakan. Onun doğum yapacağını öğrenince adam seçimi doğuracağı güne koymuş. Benazir de doktorla anlaşarak, önceden çocuğunu doğurmuş. Çok büyük bir mücadele. O kadar erkek egemen, dinin bu kadar baskılandığı bir ülkede belki duruşuyla, yürüyüşüyle yaptı bazı şeyleri. Onun iki aşkı var, biri eşi biri aşkı.

En azından aşkta mutlu olmuş galiba?

Evet, eşi onu çok sevmiş ama onu koruyamadı. Halkı da ona ihanet etti. Aslında ona değil kendilerine ettiler...

Kadın çalışma yaşamının dışına itiliyor

Bir İslam ülkesi iken, pek çok Avrupa ülkesinden evvel kadına haklarını veren bir ülke Türkiye. Ama haklarımızı kaybediyoruz. Kadınlarımız neye sahip olduklarını anlayamadılar belki?

Kesinlikle. Öncelikle şöyle bir haksızlık yapılıyor; Atatürk bu hakları kadınlara verdi! Hayır, Kurtuluş Savaşı'nın her aşamasında kadınlar, bulundukları her konumda katkı sağladılar. Atatürk, Cumhuriyet'i kadınlarla birlikte kurdu ve haklarını teslim etti. Fakat sonra biz o hakları geliştirme yönünde çok yetenekli olamadık. Yönetenlerin erkek egemen bakışları bunda etkili oldu. Kadınlar da birey olmanın güzelliğine varamadılar. Çünkü birey olmanın güzelliği mücadeleyle elde edilmedi.

Bu Cumhuriyet için de geçerli bence.

Geçerli. Onu içselleştiremedik... Atatürk'ün en büyük şanssızlığının, onu savunanların onu iyi anlamaması olduğunu düşünüyorum. Anıtkabir'e koşmakla olmaz, onun ilkeleri doğrultusunda başarılar elde edilip oraya gidilecek. İnsanlar Anıtkabir'e layık olunca gitmeli. Biçimsel sevgi olmamalı. Çok önemli darbeler oldu. Çankaya Köşkü'nün yeri, Atatürk Orman Çiftliği'nin durumu, Atatürk adının bir sürü yerden kaldırılması... Ama daha önemli olan kurumsal kimliklerin yok edilmesi. En son, Davutoğlu hükümeti kuramadığında Kılıçdaroğlu'na görev vermemek ise büyük bir darbeydi. Çünkü o da bir Cumhuriyet geleneğiydi. Özetle Cumhuriyet'i var eden simgeler, kurumsal kimlikler yok ediliyor. Cumhuriyet'in elbette eksikleri vardı ama yaşadıkça gelişecekti, eksikleri gidermek lazımdı... Atatürk'ten sonra gelen kimse taş taş üstüne koymadı ki, her gelen bir tuğla çekti.

Arada iktidarlar yokmuş gibi, tüm yanlışların müsebbibi olarak 1923'e dönülüyor...


Burada Benazir'e dönersek yine, Muhammed Ali Cinnah da onların Atatürk'ü. Bozkurt kitabını okumuş, kızına da okutmuş. Londra'yı bırakıp gelmiş ve ülkesini kurtarmış. Onun örneğindeki gibi pek çok mazlum ülkeye örnek oldu Atatürk. Churchill bile, onun gibi biri bin yılda bir gelir o da Türklerin başına geldi, diyor. Ama bunun farkına varmayan bir sürü insan var. Onlar her şey için Atatürk'e saldırıp, onu suçluyorlar. Biz Atatürk'ü tabu yapmıyoruz ki, o da insan, onun da kusurları var elbette.

Kitapta Türkiye ile Pakistan arasındaki benzerlikleri de vurgulamışsınız.

Pakistan ve Türkiye iki dost ülke, birbirine de çok benziyor. Darbe dönemlerimiz de benziyor. Evren'in Ziya ül Hak'tan farkı yok. Evren koşa koşa cenazesine gitti kardeşim diyerek. Pakistan, Benazir ile dünyada ışıltılı bir ülkeydi. Şimdi ne yazık ki terör üreten bir ülke. Terörün en büyük mağduru Benazir...

Artık Türkiye de öyle konumlandırılıyor bazı haberlerde...

Öyle bir benzerliğimiz de oluştu. Türkiye de terörle anılmaya başladı. Pakistan halkının demokrasi şehidimiz dediği Benazir'in yolundan yürüyüp, ülkesinde demokrasiyi gerçekleştirmesi gerekiyor. İran'da kadınlar başını Benazir gibi örtmeye başladı. Suudi Arabistan'da kadınlar daha ilk defa bu seçimde oy kullandılar. Pakistan tekrar buraya dönüyor. Ben de bir muhalefet partisinde siyaset yapan bir kadın olarak, kitabı yazarken ülkemle, değer yargılarıyla karşılaştırdım. Önde olduğumuzu gördüm. Tabii şimdi aynı noktada olmak çok acıklı...

Bir ortak nokta da, Müslüman ülke olunması. Müslüman ülkelerde kadına olan baskının fazla olmasıyla ilgili ne dersiniz?

Darbelerden sonra dinin yükselmesi... Kenan Evren'in ayetlerle konuşmasına başlaması... Bir kadın ve sendikacı olarak şunu da görüyorum, kadın çalışma yaşamının dışına itiliyor. Hem de bunlar yasal değişikliklerle yapılıyor. Her torba yasanın içine atılan bir yasayla, insanlar bunun yaşama dönüştüğünü görecekler. Zaten istihdam politikalarında kadın hep sessiz yedek, işe en son alınan, en az parayı alan, en önce işten çıkarılan hep kadın. 13. YY'da Anadolu topraklarında başlayan aydınlanmaya bakın. Dünyanın en büyük şairi Nazım Hikmet bizde, en güzel aşk şiirlerini yazmış. Şimdi bizim ülkemizde her gün kadın öldürülüyor. Çocuk gelin kavramını sevmiyorum, cinsel istismar diyorum, bu tabloya bakın. Diyanet'in açıklamalarına bakar mısınız? Kadına, toplumsal yaşamdan iyice uzaklaşın deniyor. Ben de bir muhalefet partisinde siyaset yapan bir kadın olarak, kitabı yazarken ülkemle, değer yargılarıyla karşılaştırdım. Önde olduğumuzu gördüm. Tabii şimdi aynı noktada olmak çok acıklı...

İslam güzel bir din ise bu kötülükler nasıl artıyor?


İslam gerçekten güzel bir din ama yorumlayanlar kötü. Aslında sevgiye, hümanizmaya dayalı bir din. Toplumsal mücadele etnisite ve dinle yapılamaz. Ben dünyalı bir kadınım; evet ülkem var, değer yargılarım, geleneklerim var.

Ama İslam ülkelerindeki kadınlar, yarım kalan şarkıyı tamamlayan kadınlar. Biz hariç, biz demokratik laik bir ülkeyiz.

Bu topraklarda umut çiçeği açacak

Karanlığa asla izin vermeyeceğiz

Hâlâ öyle miyiz?

Öyleyiz. Kimsenin gücü bunu yıkmaya yetmez! Hep mücadele ediyoruz. Yaşadığımız sürece sorumluluğumuz var. İlhan Selçuk, Yaşar Kemal, Hıfzı Velvet Cumhuriyet'i niye savundu? Biz de savunmaya devam edeceğiz. Mücadele ederek bir kadının her şeyi başaracağına inanıyorum. Onun için kadınlar mücadele etmeli diyorum. Sizin varlığınız bir umut benim için bu ülkede. Haklısınız, televizyonu açıyorsunuz bir kadın daha öldürülmüş, bunu yapanlar sevgiden yaptıklarını söylüyorlar. Sevgi öldürür mü, sevgi yaşatır! Hacı Bektaş-i Veli, kadınlarınızı okutun diyor. Neşet Ertaş; iki nimetim var biri anam biri yarim, ikisine de hürmetim var, diyor. Karacaoğlan, Aşık Veysel, bunlar Anadolu'nun bozkırında aydınlanmayı başlatan insanlar. Bütün bu güzellikler bu topraklarda yetişmedi mi? Bu kültür hiçbir karanlık yeşertemez, yeşerttirmeyeceğiz. Gezi Direnişi umut olmadı mı? 7 Haziran umut değil miydi? Bu topraklarda umut çiçeği açacak, ben buna inanıyorum. Siz de inanın. Karanlığa asla izin vermeyeceğiz. Aydınlık yüzlü bir iktidar gelecek. Türkiye'yi algılayan, Ali İsmail Korkmaz'ın düşlediği dünyayı kuracak bir insan gelecek. Bu ülkede karanlık olmayacak. Bu gerçekleşti zaten. Gezi Direnişi dünyaya örnek oldu ama ne muhalefeti ne iktidarı Gezi Direnişi'nde o gençlerin, o kadınların, yaşam pahasına verdikleri mücadelenin ne demek olduğunu anlayamadılar. Gezi'nin mesajını siyasiler almadı, alsa CHP iktidar olurdu. Daha ne diyeyim? Beni çok yaralayan şeylerden biri de, Alevileri adeta incitircesine yapılan Yavuz Sultan Selim Köprüsü. Yavuz Sultan Selim Köprüsü de olmayacak, o da başkan olmayacak! Kadınlar şiddetten ölmeyecek, biz kadınlar direneceğiz. Bunlar politik cinayetler. Biz X ve Y kuşağı hiçbir şey bilmiyor diyorduk ama onlar ne bilip bilmediklerini bize Gezi ile gösterdiler. Berkin için milyonlar yürüdü, nasıl karamsar olursunuz bu ülkede? Hak verilmez alınır, benim şiarım bu. Ben bir Cumhuriyet kadını olarak umutsuz olamam, karanlığa izin veremem. Böyle bir sorumluluğumuz var bizim. 15 yıl sonra CHP Parti Meclisi'ne listeyi delerek gelmek de bu mücadelenin parçası. Kadınlar benim için yaşamın rengi, kadınsız bir toplum zaten düşünemiyorum. Son 13 yıldır kadını toplumsal üretimiyle değil, doğasal üretimiyle sunmak istiyorlar. Cennet anaların ayakları altındadır diyorlar. Öyleyse niye analar beyaz bayrakla yaşıyor, niye çocuğunu buzdolabında tutuyor? Bu ülkede ne polis ne asker ne de çocuk, kimse ölmesin. Anneler artık ağıt yakmasın. Başbakan oldu ananı al da git dedi, cumhurbaşkanı oldu analar ağlamayı sürdürüyor, her yerde bombalar patlıyor, başkan olsa nefes alamayız. O nedenle başkan olmasın, nefes almak istiyorum. Onun için başkan olmayacak. Attığı hiçbir adım da uzun vadeli olmayacak.

En büyük baskıyı kadınlar görüyor. Erkeklerin bizimle derdi ne sizce?

Bir kere erkekler kendi arasında da iktidarını başkasını sunmuyor. İktidar derdi var. Biz kadınlar erkekleri büyütürken kalplerini muşambaya mı sarıyoruz? Kalpleri saklı. Kendi kariyerleri, rahatları bozulmasın istiyorlar. Erkekler bir işinde başarısız olsun, hayat bütün alanlarda duruyor. Kadın böyle bir durumda ne yapıyor? Kadın küllerinden doğuyor, kendini yeniden yaratıyor, mücadele ediyor...

Türkiye dünyaya örnekti ve dünyaya örnek kadınlar çıkmalıydı oysa...


Niye çıkmadı?

Çünkü kurumların başındakiler Atatürk'ü anlamadı. Ama sizi anlıyorum. Bunu geliştirmeli, ötelere taşımalıyız... Lütfen bu söyleyeceğimi yazın: Ben sizin söyleşilerinizi beğeniyorum çünkü konuştuğunuz insanlarla öyküler yazıyorsunuz; küçük romanların, filmlerin, oyunların ipuçlarını veren öyküler... İpuçları çok önemlidir, oradan yürünür. Konuştuklarınız size dokunmasa, okuyan çivilenir mi? O kadar beğeniyorum ki, pazar günleri ilk okuduğum sizsiniz. Her yerde de söylüyorum, böyle kalemler var.... Bunu niye özellikle söyledim, çünkü bu da bir mücadele! Niye popüler isimlerle röportaj yapmak varken, bizimle röportaj yapıyorsunuz? O yüzden umutsuz olmayın. Biz nefes almak istiyoruz, bizim gibi milyonlar var, o bizim nefesimizi kesemeyecek. Cesetler üzerinde sörf yapanların sonu gelecek, politika kanla yazılır mı?

Özlem Özdemir - Birgün Fotoğraflar: Pınar Erte

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları