loading
close
SON DAKİKALAR

Kılıçdaroğlu, yerel mahkemenin 'Berberoğlu' kararının ardından Meclis Genel Kurulu'nda konuştu

Kılıçdaroğlu, yerel mahkemenin 'Berberoğlu' kararının ardından Meclis Genel Kurulu'nda konuştu
Tarih: 13.10.2020 - 17:56
Kategori: Siyaset

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin İstanbul Milletvekilimiz Enis Berberoğlu'nun yeniden yargılanmasına yer olmadığına karar vermesi üzerine TBMM Genel Kurulu’nda gündem dışı bir konuşma yaptı.

Kılıçdaroğlu'nun konuşması şöyle:
"Siyasette kavgalar olur, eleştiriler olur, bu eleştirilerin boyutu bazen çok sert de olabilir ama ben inanıyorum bu Parlamentoda görev yapan bütün milletvekili arkadaşlar, adaletten yanadır, haktan yanadır, hukuktan yanadır. Birbirimizi yaralayabiliriz ama bir haksızlık olduğu zaman hep birlikte ortak tepki vermek de bizim görevimizdir.

Adalet dediğimiz kavram, dünyanın en soylu kavramıdır. Bütün Peygamberler adalet için gelmiştir. İnsanlığın temeli de adalettir, devletin dini de adalettir, devletin temeli adalettir. Adaletsizlik, herhangi bir kişi, ırkı, cinsi, mezhebi, inancı ne olursa olsun bir kişi adaletsizlikle karşı karşıya kaldığı zaman ona tepki göstermek de vicdanında adalet terazisi bulunan bizim görevimizdir. Böyle baktığımız zaman Parlamentoya saygınlık kazandırmış oluyoruz.

Saygın parlamento, adaleti sağlayan bir parlamentodur. Adaleti nasıl sağlayacağız? Adaletin kuralları vardır. O kurallara herkes uyduğu takdirde adalet de gerçekleşmiş olur. Bizim ülkemizin bir Anayasası var. Severiz veya sevmeyiz, eleştiririz veya eleştirmeyiz ama bu Anayasa hepimizi bağlar. Bir şekliyle bu anayasanın gereğini hepimiz yerine getirmek zorundayız. Aksi hâlde biz hukuk devleti olamayız. Hukuk devleti nedir? Adaleti sağlayan devlettir. Anayasa'nın maddesini okuyayım değerli arkadaşlarım, Madde 11, “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz." Genel kural. Zaman zaman kanun çıkarıyoruz, Anayasa Mahkemesine de gidiyoruz, Anayasa Mahkemesi iptal ediyor. Biz yürütme organı değil yasama organı olarak Anayasa Mahkemesinin öngördüğü kurala 600 milletvekili uyuyoruz. Evet, Anayasa Mahkemesi dedi ki: "Bu Anayasa'ya aykırı" ve biz buna uyuyoruz. Biz gücümüzü, meşruiyetimizi nereden alıyoruz? Milletten alıyoruz, vatandaş bize oy veriyor ve biz buraya geliyoruz. Peki, bizi kim denetliyor? Anayasa Mahkemesi denetliyor ve biz Anayasa Mahkemesinin kararına uymak zorunda kalıyoruz ve uyuyoruz da çünkü aksi hâlde hukuk devleti olamayız.

Yine Anayasa'nın bir başka maddesi, 153'üncü maddesi: "Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar." Yani sadece yasama organını değil, yürütme organını da idare makamlarını da yargı organlarını da gerçek ve tüzel kişileri de bağlar diyor, buna hepsi uyacak.
Şimdi, Anayasa Mahkemesinin aldığı bir karara yasama organı uyuyor, yasama organı yaptığı düzenleme Anayasa'ya aykırıysa düzeltiyor ama bir yargı organı, alt yargı organı diyor ki; “Ben Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayacağım."

Üst mahkemenin verdiği bir karara bu Anayasa'ya göre alt mahkeme "Ben bu karara uymayacağım" diyorsa orada bir sorunumuz var, orada bir çürüme var; bu çürümeye hepimizin müdahale etmesi lazım. Devlet hepimizin devletidir, bayrak hepimizin bayrağıdır, vatan da hepimizin vatanıdır. Ha, farklı düşünebiliriz, farklı görüşlerimiz olabilir ama bir ortak paydamız var; ortak payda millettir. Bu Anayasa, referanduma gitti mi gitti; referandumda oylandı mı oylandı; kabul edildi mi edildi. Beni bağlıyor, Parlamentoyu bağlıyor, Anayasa Mahkemesini bağlıyor ama bir mahkeme, "Hayır, ben Anayasa Mahkemesi kararına uymayacağım." diyor.

Tuz kokar arkadaşlar. O zaman vatandaş da der ki; " Ne vergi istiyorsun benden kardeşim, ben de vergi ödemiyorum. Anayasa Mahkemesi kararına bile uymuyorsa, ben neden valinin kararına uyacağım, neden kaymakamın kararına uyacağım, neden vergi dairesi müdürünün talebini yerine getireceğim?" Bir kaosa zemin hazırlanır. Burada hepimizin sorumluluğu var, kaosa zemin hazırlamamamız gerekiyor. Dolayısıyla bu bir kavga alanı değildir, bir adalet alanıdır bu. Adaleti ne diye tanımlıyorlar? Dünyanın bilginleri adaleti tanımlamışlar, adalet üzerine konuşmuşlardır. Bizde de öyle; tarihin derinliklerine baktığınız zaman, İslam dünyasının da diğer farklı inanç dünyalarının da alimleri hep adalet üzerinde durmuşlardır. "Adalet, bir kutup yıldızı gibi sabit yerinde durur ama bütün kâinat onun etrafında döner." demiştir Hazreti Mevlâna. Peki, biz adaleti ayaklar altına alan bir karar olduğu zaman sessiz mi kalacağız; iyi oldu mu diyeceğiz; biraz daha vurun mu diyeceğiz; bir kişi haksızlığa uğradığı zaman, uğradığı haksızlığı görmezlikten mi geleceğiz? "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" anlayışını bu topraklardan atacak mıyız, yoksa bu anlayışın esiri mi olacağız?
Hepimize düşen sorumluluklar var. Dediğim gibi farklı partileriz, doğru; farklı görüşlerimiz var, doğru; dünya görüşümüz farklı, doğru; belki kimliklerimiz, inançlarımız da farklı, o da doğru ama bir vatanda yaşıyoruz. Burayı cennete çevirmek hepimizin elinde, birlikte yapacağız biz bunu. Bu kürsü halkın kürsüsü; bu kürsüde oturup rahatlıkla konuşuyoruz, birbirimizi eleştirebiliyoruz ama yeri, zamanı geldiğinde bu Anayasa'ya hepimiz uyuyoruz, kurallara uyuyoruz. Kırmızı ışıkta duruyoruz, başımızda polis bile yok; kırmızı ışık yanar dururuz çünkü yeşil yanan geçecek. Şimdi biz ne kırmızıyı bıraktık, ne yeşili bıraktık, ne sarıyı bıraktık, bütün renkleri karıştırdık ve dolayısıyla kuralları, olması gereken kuralları, vatandaşın uyması gereken kuralları hep birlikte uygulamak zorundayız o kuralları. "Balık baştan kokar" demişler, niye balığı baştan kokutuyoruz ki?

Parlamento görevini yapıyor mu? Bütün eleştirilerine rağmen parlamento büyük ölçüde görevini yapar, yapıyor da zaten yasama organı çıkarıyor kanunları. Yasama organının çıkardığı bir yasaya yargı organı "Ben bu kararı uygulamam" diyemez. Üç gücün; yasama, yargı ve yürütmenin birbirini denetlemesi lazım. Denetlenmeyen hiçbir güç yoktur. Denetlenmeyen güç zaten güç değildir. Gücün gücünü gösterebilmesi için onun sağlıklı denetlenmesi lazım, mecrasının belirlenmesi lazım. Adaleti dağıtacak olan mahkeme adalet dağıtmıyorsa orada bir sorunumuz var demektir. Anayasa Mahkemesi karar veriyor, "Anayasa Mahkemesi kararına ben uymam" diyor. Peki kime gideceğiz o zaman? Kime gideceğiz? "Anayasa Mahkemesinin kararına ben uymuyorum…", yeniden başlayacağız, sıfırdan, yeniden dava süreçleri mi olacak?

Benim, bütün milletvekili arkadaşlarımdan istirhamımdır: Kendi ülkemize, kendi parlamentomuza, kendi bayrağımıza, en azından eleştirsek dahi kendi Anayasa'mıza sahip çıkalım. Ne demektir yani, bir hâkim çıkacak "Ben senin kararına uymuyorum" diyecek. E, o zaman Anayasa Mahkemesi'ni kapatalım, yargıyı da kapatalım, nasıl olsa herkes bildiğini okuyacak. O zaman bir ülkeye ne egemen olur? Orman kanunları egemen olur. Aklı bir tarafa atmış oluruz; akıl, kural bir tarafa gider, orman kanunları egemen olur. Kimin pazısı kuvvetliyse, kimin elinde silah varsa o güç olarak ortaya çıkar. 21'inci yüzyılın ayıbıdır bu zaten, Orta Çağ karanlığında bunlar vardı. 21'inci yüzyılda akıl var, mantık var, liyakat var, adalet var, adalet arayışı var; bütün bunları yapıyoruz. Adaletsizliğe uğramayan var mı? Çok kişi adaletsizliğe uğramıştır, hepimizin hayatında vardır adaletsizliğe uğradığımız bir an, bir şekliyle, okulda, sınıfta, arkadaşlarda, sokakta, caddede; olabilir ama bir mahkemenin, bir üst mahkemenin kararını bile bile, Anayasa'nın bu açık hükümlerine rağmen "Ben uygulamayacağım" diyorsa orada tuz kokmuş demektir arkadaşlar ve hepimizin oturup bir vicdan sorgulaması yapması lazım.
"Halkın seçtiği bir milletvekilini illa ben hapse atacağım..." Atabilirsiniz, toplumun vicdanı kanayacaksa o zaman, bizim de vicdanımız kanayacak. O zaman, biz niye millete gidiyoruz ki? Yarın birisi çıkacak "Seçim de yapmayalım; ben söyleyeyim, 500 kişi gelsin, 600 kişi gelsin, hiç buna da gerek yok" desin. Dolayısıyla, her birimize düşen, her partiye düşen temel kavramlar vardır, temel hedefler vardır, temel amaçlar vardır. O çerçevede, her hâlükârda, hangi partiden olursak olalım, hangi ilin milletvekili olursak olalım "adalet" denilen kavramı yüceltmek zorundayız ve ben bütün milletvekillerinin bu vicdani kanaati büyüteceklerini düşünüyorum."

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları