loading
close
SON DAKİKALAR

Kılıçdaroğlu'ndan yeni gelenek

Kılıçdaroğlu'ndan yeni gelenek
Tarih: 02.04.2013 - 15:26
Kategori: Siyaset

Kılıçdaroğlu konuşmasına başlamadan önce geçen hafta yaptığı gibi 2B ve tapu sorunları nedeniyle şikayetleri olan vatandaşları kürsüye çıkardı.

Kılıçdaroğlu'nun grup toplantısında yaptığı konuşmanın tam metni: 

Değerli arkadaşlarım, saygıdeğer milletvekilleri, bizleri televizyonları başında izleyen değerli yurttaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin grup toplantıları halkın sorunlarını dile getiren toplantılardır. 3 arkadaşımız konuştu 3’ü de dertli. Aylardır söylüyorlar, aylardır eylem yapıyorlar, aylardır itiraz ediyorlar, kimse duymuyor. Kim duydu? Cumhuriyet Halk Partisi duydu. (Alkışlar) Çünkü biz halkın partisiyiz. İnançlarına saygılıyız, değerlerine saygılıyız, sadece ve sadece insan olarak karşılaştıkları sorunları çözmek istiyoruz. Onlar bir sorunun muhatabı olmasın istiyoruz. Bu ülkede huzur içinde evlerinde yaşasınlar istiyoruz. Herkesin aşı olsun, işi olsun, evi olsun istiyoruz; arzu ettiğimiz nokta bu. (Alkışlar)

Bir konuşmacı arkadaşım şunu söyledi: “Sayın Başbakan yerel yönetimler sempozyumunda konuştu” diye. Evet, hepiniz filmlerini izlemişsinizdir, romanını, öyküsünü okumuşsunuzdur, bazen çift kişilikli kişiler vardır, aynı bedende iki farklı ruh vardır. Bunları sinema filmlerinde görürsünüz, romanlarda, öykülerde görürsünüz. Aynı bedende iki ayrı ruhu anlatmak bir yazar için herhâlde çok zordur ama siyasette bunun yeri nedir? Doğrusunu isterseniz bunu size anlatarak sözlerime başlamak istiyorum. “Bizde çift kişilikli siyasetçi var mıdır?” diye sorarsanız, ben var derim. Adını siz daha iyi biliyorsunuz. (Alkışlar) Neden söylüyorum bunu? Yerel yönetimler sempozyumunda Sayın Recep Tayyip Erdoğan bir konuşma yaptı. O konuşmadan belli bölümleri aldım, onları sizinle paylaşacağım. Şöyle diyor: “Bizim neslimiz maalesef aldığı o değerli mirası ne yazık ki aynı şekilde ileriye taşıyamadı. Belki biraz aşırı olacak ama âdeta ihanet etti.” Kentler için söylüyor bunu. Doğru mu söylüyor? Doğru söylüyor. Altına imza atar mıyız? Kesintisiz altına imza atarız. Sonra dönüyor devam ediyor Sayın Erdoğan “Bizim metropollerimiz vardı ama o metropoller beceriksiz ve estetik dünyası olmayan, estetik ruhu olmayan ellerde âdeta nekropole yani ölü şehirlere dönüştü. Eskiden yeşilin içine yeşille uyumlu yapılar inşa edilirken şimdi artık saksılar da çiçek yetiştiriliyor.” Doğru mu? Doğru. Altına imza atar mıyız? Atarız imza. Hangi ellerde? Onun da cevabını veriyor Sayın Erdoğan. “Beceriksiz ve estetik dünyası olmayan, estetik ruhu olmayan ellerde.” (Alkışlar) Az önce kadın kardeşimiz gayet güzel bir konuşma yaptı. Ne dedi? “Evimde oturuyorum, bahçe içinde, komşularıma apartmana ziyarete gidiyorum, sıkılıyorum, kendimi dışarı atıyorum çünkü ben doğayı seviyorum, ağaçları seviyorum, tabiatı seviyorum, bana böyle bir ev lazım.” (Alkışlar) Ve devam ediyor Erdoğan: “Ben yüksek binalar inşa etmeyi maharet kabul etmiyorum. Yüksek binalar inşa etmekle insanoğlunu biz topraktan uzaklaştırıyoruz. Bir dönem idrakini kaybetmiş, ruhuna yabancılaşmış, özünden uzaklaşmış mimarlar belediye reisleri elleriyle şehirlerimizin vecdi tüketildi.” Doğru mu? Doğru. Altına imza atar mıyız? Atarız. Ama şunu söylemekten de kendimi alamıyorum: Sayın Erdoğan’ı fena işletmişler çünkü bu metin onun konuşacağı bir metin değil, kendisini anlatıyor aslında. Kentleri bu hâle getiren kim? Biz miyiz? Hayır. O belediye başkanları kim? Bizim belediye başkanlarımız mı? Hayır. Yerel yönetimlerle ilgili güzel bir metin bulmuşlar, malum pronterdan geçiyor, camdan okuyor, oradan okuyup kendisini anlatıyor ama farkında değil.

Değerli arkadaşlarım, sonra devam ediyor Sayın Erdoğan. “Şuradan daha fazla bir şey elde edelim, biraz daha rant elde edelim, onun için emsali 1,5 değil 3’e çıkaralım, 2,5’a çıkaralım. Allah aşkına bu mantıktan vazgeçin. 3’ün verileceği yer de vardır ama 3’e zorlanacağımız yer asla olmamalıdır. Plan notlarıyla oynamak suretiyle eğer siz bunu 6’ya, 7’ye çıkarıyorsanız tarih sizi affetmez, millet sizi affetmez.” diyoruz. Doğru mu? Doğru. Altına imza atar mıyız? Altına imza atarız. (Alkışlar) Ben şimdi merak ediyorum, değerli arkadaşlarım, bunları söyleyen Sayın Erdoğan, kendisine bir iki örnek vermek isterim. İstanbul Laleli Veznecilerde Acemoğlu Hamamı, tarihi bir hamam, o hamam şimdi bu arkadaşlar. “Tarih sizi affetmez, tarihe saygılı olmak lazım.” Nerede bu hamam? Hamam gitmiş, yok olmuş, yerine otel yapılmış. Birleşmiş Milletler Dünya Kültür Mirasından İstanbul’u bu nedenle çıkarmak için çaba harcadı. Yazık, günah değil mi? Kendi tarihimize sahip çıkmamız gerekmiyor mu? Ne söylüyorsun ne yapıyorsun.

Değerli arkadaşlarım, bir başka konu daha. Kaptanı Derya Halil Paşa Camii vardı İstanbul’da bir dönem. Şu o cami arkadaşlar. Benziyor mu camiye? Hayır. Yıktılar, yerine saray muhallebicisi yaptılar. Hani tarihe ihanet etmeyecektik? Hani tarihimize saygı gösterecektik?

Değerli arkadaşlarım, eğer bir şey söylüyorsanız arkasında duracaksınız. Kenti seviyorsanız kentli olacaksınız önce, kente saygı göstereceksiniz. Estetik kaygılardan söz ediyorsanız gereğini yerine getireceksiniz. Tarih yok ediliyor, camiler yok ediliyor diyorsanız gereğini yerine getireceksiniz. Eğer bunu yapmayıp laf olarak konuşuyorsanız inandırıcı olamazsınız. Ne demiştim? Yalancıdan Başbakan olmaz. (Alkışlar) Tarihimizi seviyoruz, İstanbul’u da çok seviyoruz. Üç büyük imparatorluğa başkentlik etmiş İstanbul. Gözümüzün nuru gibi korumak zorundayız İstanbul’u, tarihini korumak zorundayız, doğasını korumak zorundayız, denizlerini, boğazını korumak zorundayız. Bunu lafla değil, çalışarak, üreterek yapmak zorundayız. Şimdi ben size İstanbul’dan bir başka tabloyu gösteriyorum değerli arkadaşlar. Bu cami Sultan Ahmet Camii. Eskiden buradan bakılınca sadece minareleri görünürdü Sultan Ahmet Caminin, arkadaki binalara bakın değerli arkadaşlarım. Hani sen tarihe saygılıydın? Hani sen tarihi eserlere saygılıydın? Hani sen camilere saygılıydın? Nasıl oluyor da rant gözünüzü bürümüş bu kadar. (Alkışlar) İstanbul’da yeşil alanlar vardı, İstanbul’da hâlâ da yeşil alanlar var. Yeşil alanların büyük bir kısmı mezarlıklar –çok şükür oralara bina yapmıyorlar- göz dikmişler ama nasıl, ne zaman bir dümene getirip buraya inşaat yaparız onun arayışları var. Korkuyorlar CHP gelip buraya müdahale edecek diye. İstanbul’un Çamlıca Tepesi’ni hepimiz biliriz, sit alanı idi orası, yeşil alandı orası. Başbakan önce gitti kendisine villa yaptı, etrafını çift duvarlarla ördü. Nerede o sit alanı, nerede o yeşil alan? Sen Başbakan olarak o yeşil alanı korumazsan, sit alanını korumazsan senin yaptığın, söylediğin sözler neye yarar?

Değerli arkadaşlarım, belki Sayın Başbakan der ki “Geçmişte hata yaptık, bundan sonra düzelteceğiz.” Söz veriyorum, eğer düzeltecekse Cumhuriyet Halk Partisi olarak söz veriyorum, İstanbul’da tarihe saygının gereği olarak, yeşile saygının gereği olarak, doğaya saygının gereği olarak atacağın her adımı hiçbir koşul aramadan destekleyeceğiz. (Alkışlar) İstanbul nasıl yağmalandı, nasıl talan edildi İstanbul? Bakın rakamlar vereceğim: 2009-2013 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar Komisyonuna gelen dosya sayısı 9 957, sadece imar değişikliği için 9 957 dosya gelmiş. Gündem sayısı ne kadar? 11 229. Mevcut planlarda değişiklik yapmak üzere geliyorlar, daha fazla kat nasıl elde ederiz diye. Şimdi, Başbakana çağrıyı yapıyorum: İstanbul’u gerçekten yaşanabilir bir kent hâline getirmek istiyorsan gel, bu plan değişiklikleri öngörülen dosyaların tamamını geri çekelim, bir.
2) Sultan Ahmet Camisine yapılan o olumsuz davranışı yeniden düzeltelim ve caminin minareleri İstanbul’un neresinden bakılırsa bakılsın arkasında rant olmayan şekilde bütün görkemiyle ortaya çıksın, ben buna da varım, gel bunu da yapalım. (Alkışlar)
3) İstanbul’da rant dolayısıyla, imar değişiklikleri dolayısıyla yandaşlara sağlanan imkân 100 milyar dolar. Gerçek tabloyu ortaya çıkarmak için kimlere hangi yandaşlara bu 100 milyar dolarlık avantaj sağlandığını ortaya çıkarmak için Türkiye Büyük Millet Meclisine biz bir araştırma önergesi vereceğiz. Siz de destek verin bu araştırma önergesine, bu rantı kimler almış, kimler sağlamış gelin hep beraber araştıralım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz varız. (Alkışlar)

Ayamama Deresi, 35 yurttaşımızın hayatını yitirdiği dere. 35 yoksul halk çocuğu, gariban insanlar bunlar. Çalışıyorlardı bunlar, bazıları minibüsün içinde öldü. Ne söyledi Sayın Erdoğan? “Dere intikamını alır. Onun etrafında yapılan binaları yıkacağız.” Buradan sesleniyorum: Sayın Erdoğan, yerel yönetimler sempozyumunda konuştun, şimdi sana bir soru soruyorum: Ayamama Deresi etrafında usulsüz dediğin binalardan birisini ama birisini yıktın mı yıkmadın mı? Hiçbirisini yıkmadı, yeni binalar yaptı. İSKİ yönetmelikleri kaç kez değişti? O 35 yurttaşımızın günahı kimin boynuna? Kimler izin verdi buna?

Değerli arkadaşlarım, 1999’da Marmara depremini yaşadık, on binlerce yurttaşımız hayatını kaybetti. Rahmetli Ecevit Başbakandı ve Milli Emlake ait 400 büyük arsayı tahsis etti. İstanbul’da bir deprem olursa çadır kentlerin kurulacağı yerlerdi oralar. Şimdi Sayın Erdoğan’a ikinci soruyu soruyorum: Bu 400 büyük arsadan kaçı elimizde kaldı acaba? Ne yaptınız bu arsaları? Yarın İstanbul’da deprem olsa bu insanlar nerede toplanacaklar?

Değerli arkadaşlarım, yağmaya tipik bir örnek vermek isterim İstanbul nasıl yağmalanıyor. Meşhur bir müteahhidimiz var, gazetelerde boy boy fotoğraflarını görürsünüz bu müteahhidimizin. Bakırköy’de bir arazisi var, inşaat alanı 64 000 metrekare ama diyor ki “Bu bana yetmez.” Ne olması lazım? “Ben bunun inşaat sahasını 190 bin metrekareye çıkarmak istiyorum.” Başvuruyor, İstanbul Büyükşehir Belediyesi oy birliğiyle, AKP’lisi, CHP’lisi, MHP’lisi, diyorlar ki “Ya, bu kadar olmaz, yeşil alan olması lazım biraz. 64 000 metrekare 190 000 metrekareye çıkmaz.” diyorlar ve oy birliğiyle reddediliyor. Ne oluyor? Aynı vatandaş, büyükşehir mi? Atın, bunlardan bir şey olmaz. Ankara’ya geliyor, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına gidiyor. Buradan onay alıyor, 64 000 metrekarelik bu inşaat alanı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının izniyle inşaat sahasını 190 000’e çıkarılıyor. Şimdi soruyorum, Sayın Erdoğan’a soruyorum: “Yeşil” diyorsun, “Yüksek binalar yapmayın” diyorsun, “Doğaya saygılı olun” diyorsun, “Tarihe saygılı olun” diyorsun, “Tarih sizi affetmez, millet sizi affetmez” diyorsun, bu izni veren kişi senin bakanın. Bu izin senden izin alınmaksızın verilmez. Şimdi sana bir soru daha soruyorum: Sen bu bakanı İstanbul’u sevdiğin için görevden alacak mısın, almayacak mısın? (Alkışlar) Görevden alır mı? Ne dedim? Yalancıdan Başbakan olmaz, herkes bunu çok iyi bilecek. (Alkışlar)

Esenyurt’ta, az önce 2 arkadaşımız konuştu, belediye başkanı kalkıyor kendi kendine plan yapıyor. Gönderiyor Büyükşehir’e, Büyükşehir “Olmaz bu ya, benim yetkim, sen nasıl bunu yaparsın?” diyor. O da elinin tersiyle itiyor Büyükşehir’i. “Sana ne kardeşim, kapı gibi Recep Tayyip Erdoğan benim arkamda, ben planı yaparım.” diyor ve yapıyor planı. Yasalara aykırı inşaat ruhsatları veriyor. Bir belediye yasalara aykırı inşaat ruhsatı verir mi? Veriyor. Diyorlar ki “Vatandaşın mağduriyeti var. Bu mağduriyeti gidermek için vatandaş ne yapmalı?” Bina almış. Ne üzerinden almış binayı? Belediyenin verdiği inşaat ruhsatını gösteriyor. Binalar maket üzerinden satılıyor. Gitmiş parasını vermiş ve satın almış. Satın aldığı daire 25’inci katta, gidiyor inşaata 25’inci kat yok, maket üzerinden satılmış. Peki, ruhsatı veren belediye başkanına birileri bir şey soruyor mu? Ya arkadaş, sen bunu nasıl verdin diye soruyor mu? Hayır, kimse sormuyor, sırtı sıvazlanıyor. Ne diyordu Sayın Erdoğan? “1,5 emsal olmaz, 1,3 emsal olmaz, 3 emsal olmaz, bunlar yanlıştır. Bunu yapanları tarih affetmez, vicdan affetmez, insanlık affetmez, millet affetmez.” Şimdi, size Esenyurt’tan örnekler vereceğim, değerli arkadaşlarım.

Bir firma, sahip olduğu arsanın inşaat alanı yasalara göre, imar planına göre 134 327 metrekare, hakkı bu. Belediye ne kadar vermiş inşaat ruhsatıyla? 134 binden 366 424 metrekare vermiş. Emsal 9,32. İnsanda biraz insaf olur. İnsanda biraz ahlak olur, insanda biraz Allah korkusu olur. İnsanda biraz ya, kul hakkı yemek günahtır diye bir vicdan azabı olur. Başka bir firmaya geliyorum. Arsası var, inşaat alanı 12 070 metrekare. Verdikleri inşaat ruhsatı 39 268 metrekare. Emsal 10,63. İnsaf deyin.

Geçiyorum bir başka firmanın arsasına: 10 000 metrekare inşaat alanı, yasalara göre gidip 10 000 metrekarelik inşaat yapacak. Kendisine verilen inşaat ruhsatı yasalara ve imar planlarına aykırı olarak 49 359 metrekare. Emsal 11,41.

Geçiyorum bir başka firmaya: Firmanın inşaat alanı 34 215 metrekare, yasal inşaatını yapabilir. Belediye ne kadar ruhsat veriyor biliyor musunuz? 34 000 metrekarelik yere 141 155 metrekarelik inşaat ruhsatı veriyor. Emsal yüzde 12,38. Yetiyor mu? Yetmez arkadaşlar, yetmez, kul hakkı yiyenden neyi soracaksın sen. (Alkışlar)

Yine bir firma: İnşaat ruhsatı değil, planlara göre, imara göre inşaat hakkı 36 440 metrekare. Verilen inşaat ruhsatı ne kadar? 203 941 metrekare. Emsal 19,99. İnsaf ya, gerçekten insaf. Allah korkusu var mı? Samimi söylüyorum, bunu yapanda Allah korkusu yok. Bu vatandaşlar aylardır dertlerini anlatmak istiyorlar “Ne olacak bizim derdimiz?” diyorlar. Milletin kürsüsünde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Cumhuriyet Halk Partisinin kürsüsünde dertlerini dile getirdiler, onlara kapılarımızı açtık. (Alkışlar) Yeşil alan bırakmadılar İstanbul’da, ya ağaç olsun bari. Şunu söyleyeyim: Türkiye’nin en büyük parkının temelini İzmir’de attık, İzmir Büyükşehir Belediyesi attı. (Alkışlar) Rant değil, vatandaş gidip parkta otursun diye, dede torununun elinden tutup parka gitsin diye, çocuklar parkta oyun oynasın diye, insanlar parkta spor yapsınlar diye. Kentli bu demektir. Apartman dairesinin içine sok, sonra ben şehirliyim. Yok efendim. Yerel yönetim sempozyumunda konuşuyor ama bilboardlarda asılmış ilanlar vardı yüksek binalar. Söylediğin de bilboarddaki fotoğraflar taban tabana zıt. Yeşili olmayan bir kent olabilir mi? Tarihi dokusuna saygı olmayan bir kent duyulabilir mi? Kentli olmak farklı bir şeydir değerli arkadaşlarım. Kenti olmak kent kültürüne sahip olmak demektir. Doğası, parkı, yeşil alanları, çevresi, sosyal donatı alanları olan yerdir kent. Siz bunların tamamını atıyorsunuz, sadece ve sadece her şeye parayla bakıyorsunuz. Bir Sultan Ahmet Camisinin minarelerini o yüksek binalarla nasıl kirlettiğinizin farkında mısınız siz? Yazık, günah değil mi tarihimize? Kefenin cebi olsa oraya para doldurup götürecekler. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, 2/B olayı, isterseniz önce bizim bir videomuz var, onu izleyelim, sonra devam edelim.

Evet “dürüstlüğümüz neyi gerektiriyorsa onun gereğini yapacağız.” diyor. Verdiği söz ne? Okuyorum cümleyi: “Bedel tespitine gelince –asıl vatandaşın merak ettiği bu, ne konuşursa konuşsun- bedelsiz veya emlak vergisi değerinin yüzde 25’i veya yüzde 50’si, bu noktada çalışmalarımızı yapacağız.” diyor. Kim söylüyor? Az önce kendi sesinden duydunuz, Recep Tayyip Erdoğan söylüyor.

Değerli arkadaşlarım, 2/B ile ilgili olarak ilk açıklamamızı İstanbul Sultanbeyli’de ben yapmıştım. Adına da “Barış projesi” demiştik. Vatandaşla devlet kavgalı olmamalı, bu işi çözmeliyiz ama nasıl çözmeliyiz, işin püf noktası bu. Bizim tespitimiz şu idi değerli arkadaşlarım: Seçimler bitti, geldik 2/B ile ilgili kanun teklifimizi verdik. Dedik ki: Orman köylüsünün 2/B arazisi hiçbir bedel alınmadan orman köylüsünün üzerine tapu yapılacak. Nedeni şu: Orman köylüsü Türkiye’nin en yoksul köylüsüdür. Kentte yaşayan vatandaşın 10 lira geliri varsa, orman köylüsünün eline geçen para 1 lira, onda 1 fark var. O nedenle orman köylüsünün bu parayı ödeme şansı sıfır. Dedik ki sen bunu sahip olacaksın.

2) 2/B arazisi var ve üzerinde evi varsa, emlak vergisi değerinin yüzde 50’si dedik, bizim kanun teklifimiz böyleydi. Emlak vergi değerinin yüzde 50’si dedik. Neden emlak vergi değerini aldık? Şunun için: Emlak vergisinin değerini belirleyen devlettir, hükümet belirliyor. Vatandaş da gidip onun üzerinden emlak vergisini ödüyor. İhtilaf yok, bir şey yok. O zaman bu bedelin yüzde 50’sini alalım ve böylece verelim, bu iş de bitmiş olsun. Şimdi, değerli arkadaşlar, hükümet geldi, onlar da bir kanun teklifi verdiler; “Rayiç bedelin yüzde 70’i” dediler. Dedik ki, bu olmaz, bunu vatandaş ödeyemez, hatta Grup Başkan Vekilimiz Sayın Akif Hamzaçebi Genel Kurulda dedi ki “Bakın siz bunu çıkarıyorsunuz, rayiç bedelin yüzde 70’i, bunu vatandaş ödeyemez. Yakın bir zamanda bu kanun teklifini buraya getireceksiniz ve değiştireceksiniz.” “Hayır, biz bildiğimizi okuruz.” dediler ve kanun çıktı. Vatandaş ödeyebildi mi? Hayır. İsyan ettiler “Bu bedel ödenemez” dediler. Sonra bir kanun teklifi geldi, yüzde 70 rayiç bedeli yüzde 50’ye indirdiler. O da çok yüksek. Antalya’da anlatıyorlardı. 7 trilyon değer biçmişler rayiç bedel, yüzde 50 3,5 trilyon “ben 3,5 trilyonluk adam mıyım?” diyor. “Ben bunu nasıl ödeyeceğim? diyor.

Değerli arkadaşlarım, 2/B’yi niye çıkarıyoruz? Önümüzdeki hafta olağanüstü bir durum olmazsa ekonomiyi gündeme getireceğiz, ekonomi çakıldı. Birisi gaza basıyor, öbürü frene basıyor, sonunda araba taklayı attı. Para yok, her şeyi sattılar. Kimde para var? 2/B arazisi sahibi olanlarda para var, şimdi onlardan para alacaklar. İyi de o kadar para yok ki onlarda. Yine söylüyoruz, kullandığınız bu araziler ananızın ak sütü gibi sizin helalinizdir. Bu arazileri kimse sizin elinizden alamaz, aldıkları anda orada bir Cumhuriyet Halk Partili göreceksiniz, size destek verecek. (Alkışlar) Sayın Erdoğan’a bir tavsiyem var: Beykoz Belediye Başkanlığının İnternet sitesine girsin baksın, 2/B arazisi olanlardan nüfusun yüzde 46’sının en fazla geliri ayda 1 000 lira; 1 500 lira olanların sayısı yüzde 76 ve ayda 1 000 lira-1 500 lira geliri olan, en fazla geliri olan bir aileden sen milyarları nasıl alacaksın? Amaç almak değil, birilerine peşkeş çekmek, birileri gidip parayı bastırıp alacaklar. Bu konuşmanın arkasında o da var, size onu dinletmedik. Diyor ki “Bedelini alacağız, vermeyenleri de satacağız ve oradan da para kazanacağız.” Kimin arazisini satıyorsun sen? Otuz yıldır, kırk yıldır, elli yıldır, altmış yıldır bu insanlar oralarda oturuyorlar.

Değerli arkadaşlarım, o nedenle üzerinde ciddiyetle duruyoruz. Bakın size bir örnek daha vereceğim. Hani bu 64 000 metrekareye 190 000 metrekarelik inşaat ruhsatı veren Çevre ve Şehircilik Bakanı var ya, Ümraniye’ye gidiyor bir açıklama yapıyor düğün salonunda. Bizim arkadaşlarımız, oradaki kentsel dönüşüne ve 2/B’ye sahip çıkınca gidip şu açıklamayı yapıyor. 24 Ocak 2012’de “Biz önce tapuları vereceğiz, kentsel dönüşüm değil” diyor. Şimdi, bakınız Ümraniye’nin Hekimbaşı, İnkılap, Kâzım Karabekir, Topağacı, Dumlupınar, Elmalı Kent mahallelerinde vatandaş fiyat bekliyor. Açıklamıyorlar, çünkü o fiyatlarla onun ödenmesi mümkün değil. Hatırlar mısınız bizim tarihimizde bir Sülün Osman vardı, Anadolu’dan gelen vatandaşlara Galata Köprüsü’nü satardı, devlete ait bir köprüyü satardı. Şimdi Recep Tayyip Erdoğan da vatandaşın malını vatandaşa satıyor. Akıl mantık alacak şey değil. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bizim en çok korktuğumuz şey kul hakkı yemektir. İnsana saygının gereğidir bu. Vatandaşın ödediği vergiyi, o vergiyle yapılan şirketleri gözümüz gibi korumak zorundayız çünkü çocuk doğduğu andan itibaren vergi öder. Anneler bulaşık yıkarlarken vergi öderler, telefonla konuşurken vergi öderler, ekmek alırken vergi öderler, dolmuşa binerken vergi öderler, hayatın her alanında vergi var, vergi ödenmeyen tek şey bu hava, nefes alırsınız onda vergi yok; o da yakında gelir mi bilmiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Erdoğan, 1 Şubat 2013’te Sayın Fatih Altaylı’nın Teke Tek programına katıldı, sorular soruldu, cevaplar verildi. Başkent Gaz’la ilgili de şunu söyledi: “Burada kârlılık olayını milletimizin lehine düşünmek durumundayız.” “Başkent Gaz’la ilgili olarak 1 500’ü gördük, 1 100 gelirse bunu kabul etmeyiz, bu doğru olmaz.” diyor. “Sonra Fatih Altaylı benden hesap sorar.” diyor “yani vatandaş hesabını sorar. 1 600 liraya teklif varken sen 1 100’e nasıl verdin diye.” Doğru mu? Doğru. Peki, ne oldu? İhaleye çıkıldı, “1 500 rakamını bulduk, bunun altına inmeyiz” diyen Erdoğan, kendi okul arkadaşı ihaleye girdi ve 1 100’e sattı. (Alkışlar) “1 500’e satmam” diyordu, 1 100’e sattı. Ne demiştim? Yalancıdan Başbakan olunmaz. (Alkışlar)

Sayın Fatih Altaylı gereğini yaptı mı? Yani hesabını sordu mu? 1 500’ü bulduk, 1 600 teklifi geldi, onu iptal ettiniz 1 100’e sattınız ne olacaktı? Kendi yönettiği gazetede herhâlde bunu manşet yapması lazımdı ve köşesinde de “Nasıl adam oluruz” diye bir bölüm var biliyorsunuz. Çok şık, güzel bir bölüm. Oraya da “Ne zaman bu ülkede başbakanlar yalan söylemez o zaman adam oluruz” diye yazması lazımdı. (Alkışlar) Lafla peynir gemisi yürümüyor arkadaşlar. Doğruların peşinden gideceğiz. Bizim bir tek amacımız var. Bu ülkede vatandaş evinde huzur içinde otursun, gazeteleri okurken huzur içinde okusun. Çocuğu işsizse rahat iş bulabilsin. Ekonomide geldiğimiz noktaya bakın, tarımda geldiğimiz noktaya bakın, işsizlikte geldiğimiz noktaya bakın, 2/B’de geldiğimiz noktaya bakın. Toplumun orta gelirli veya orta altı gelirli yurttaşlarına dünyanın faturasını çıkarıyorsunuz, sen bunu ödeyeceksin, ödemezsen elinden alırım diyor. Açıkça söylüyorum, hiçbir vatandaşın elinden alamazsın çünkü Cumhuriyet Halk Partisi buna engel olacaktır.

Hepinize saygılar sunuyorum değerli arkadaşlarım. (Alkışlar)

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları