loading
close
SON DAKİKALAR

Koç, ''Başbakan şarkısını değiştirsin, Çünkü, sayılı günler tükendi''

Koç, ''Başbakan şarkısını değiştirsin, Çünkü, sayılı günler tükendi''
Tarih: 11.12.2013 - 19:35
Kategori: Siyaset

CHP Sözcüsü Haluk Koç, ''Başbakan şarkısını değiştirsin, Çünkü, sayılı günler tükendi, yolun sonu görünüyor'' dedi

-“İtalya’da Berlusconi olayı ortada. Türkiye’de de hiç merak etmeyin gelecekte, en yanında, yakınında duranlar Başbakan’ın savcısı olacaklar”

-“Gezi iddianamesi… Sayın Savcılar, zaten hükümetin başındaki kişi ve kadrosu yeterli mizah konusu oluyor dünyaya. Siz Türkiye’de hukuku ayağa düşürmeyin. Türkiye’de hukuku da uluslararası mizah konusu yapmayın”

-“2004 MGK kararını imzalatmak için sırtınıza tabancamı dayadılar Recep Tayyip Erdoğan ve yanında bulunan ıslak imza sahibi kişiler? Hani rahmetli Erbakan’ı dik durmadı eğildi önlerinde diye meydan meydan suçladınız. Size silah zoruyla mı imzalattılar onları? Delikanlılığı kapıda mı bıraktınız oraya girerken? “

-“Canım baskı vardı diyorlar. Ne kadar ödlekmişsiniz, ne kadar korkuyormuşsunuz? Çıkarı olunca kahraman olmayı biliyorsunuz. Demokrasi ve özgürlükler sözkonusu olunca teslimiyet, sessizlik. Böyle bir hükümete ülke teslim edilebilir mi Allah aşkına? Meydanlarda esip savuran, mangalda kül bırakmayan hükümet işte böyle bir hükümet”

-“Islak imza sahiplerinden. Valla ben yoktum orada. Benim imzam yok. Yalan, hepiniz oradaydınız kardeşim”

-“Havada uçan kuşun kanadı rüzgar yaptı, eyvah darbe olacak diye iddianame düzenleyen savcılar, terör örgütü üyesi olarak suçlanan Genelkurmay Başkanını atayan, amiri olan Başbakan doğrudan terör örgütüne yardım suçuyla karşı karşıya. Bunlar suç, bunlar suç da bugün bunların hesabını soracak cesur bir savcı maalesef Türkiye’de yok. Acı gerçek bu.”

-“Siz hiç Obama’nın, Putin’in bakanlarına, milletvekillerine tutar kulağınızdan sizi kapının dışına atarım diye seslendiğini duydunuz mu? Elbette duymadınız ama Başbakanın tutar kulağınızdan kapının önüne koyarım diye seslendiği AKP milletvekillerinden, bakanlarından çıt çıkmıyor veya gazetecilere üzülerek söylüyorum, hatırlatmak için söylüyorum, burunlarınızdaki halkalarınızı çıkardım diyor Başbakan. İstisnalar kaideyi bozmaz. Çoğu gazeteci-yazar maalesef bu sözler, bu hakaretler karşısında dilini yutuyor. Ne köşelerde, ne ekranlarda çıt yok”

-“Başbakan’ın kafiye tutturmak için açtığı tesisler göletler, yangın itfaiye arabaları, karayolunun 3’e bölünmesi, bitki seraları… Böylece 2013’te 113…)

-“Bütçe görüşmelerinde perişan vaziyette, süklüm, püklüm bir Başbakan manzarası vardı kürsüde. Kendine karşı inancını yitirmiş, okuduğu metinden kafasını kaldıramayan, süngüsü düşmüş, hesap verme gününün yaklaşmasının tedirginliğiyle, güç bela önünde yazılanı okumaya çalışan bir Başbakan. CHP Sayın Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun eleştirilerinin hiçbirisine yanıt veremedi. Geveledi durdu”

-“Yalan söylemekten, çarpıtmaktan yorulmamıştı ama, kendisi için geleceğin karardığını gördükçe de bu ruh halinin altında ezilen bir Başbakan görüntüsü vardı”

-“Edep yahu edep diye bağıran kişinin ağzından çıkan milletvekillerine dönük terbiyesiz herifler. Başbakan böyle söylerse, küfürbaz milletvekili tekrar sazı eline alır, her türlü sinkaflı sözlerine devam eder. Aynı kişinin aynı rezil ifadeleriyle meclis nasıl kirletiliyor? Bunlara söyleyecek hiçbir şeyiniz kalmadı mı? Yok mu?”

CHP Sözcüsü Prof. Dr. Haluk Koç CHP MYK Genel Başkan Kılıçdaroğlu Başkanlığı’nda çalışmalarını sürdürürken basın toplantısı yaptı ve şunları söyledi;

Değerli arkadaşlarım, dün parlamentoda bir ilk yaşandı öncelikle bunu belirtmek istiyorum. O da şudur; ilk defa bütçe görüşmelerinde, bütçe kanun tasarısı görüşmelerinde Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı ana muhalefet adına konuşurken hükümeti temsil eden 5 – 6 bakan dışında özellikle Başbakanın hükümet sıralarında yer almaması çok dikkat çekicidir. Bu son yıllarda ilk kez rastladığımız bir durum. Sayın Meclis Başkanını ben giderek uyardım. Sayın Başbakanın burada olması lazım ve Ana Muhalefet Partisi liderini dinlemesi lazım.

Değerli arkadaşlarım, tabi ki Sayın Kılıçdaroğlu’nun getirdiği eleştirilere karşı Başbakanın yüzü ne ifade alacaktı, nasıl kızaracaktı ve grubuna karşı nasıl bir yüz ifadesiyle duracaktı herhalde bunu saklamak adına dün bu görüşmelerin o bölümüne katılmadı. Bu çok dikkat çekici bir gelişmedir. Bu parlamentoya saygının Başbakan nezdinden sıfırlandığını gösterir. İlk defa olmaktadır bu. Parlamentoyu takmayan, önemsemeyen, her gücün kendisinde toplandığını vehmeden, sanan bir kimliğin tezahürüdür.

Değerli arkadaşlarım, birazdan bütün kanallar canlı yayına geçecek saat 14.00’te Başbakan 2013’te 113 tesis açacak. Bir kafiye tutturdular 2010’da 110, 2011’de 111, 2012’de 112, 2013’de 113. Şimdi bu kafiyenin tutması için neler neler açılıyor. Afyon’da aromatik bitkiler serası mı açılıyor, yoksa yangın göleti mi açılıyor, yoksa Artvin – Erzurum karayolu 3’e bölünerek 3 ayrı tesis mi gösteriliyor? Oradaki tünellerin havalandırmaları, sinyalizasyonu, döşemesi, bunların her biri ayrı bir tesis olarak gösteriliyor.

Sayın Başbakanı kandırıyor olabilirler. Yani bu şarkı devam etsin diye kandırıyor olabilirler. Başbakanda milleti kandırıyor. Çok açık bir şov amaçlı gösteri düzenleniyor ve devletin bütün imkanları buna alet ediliyor. Günlerdir televizyonda devletin parasıyla yapılan reklamlar demokrasi adına bir utançtır. Su gibi aziz ol. Bir tekerlemeyle Başbakan reklamı yapılmaktadır. Açtıkları tesisler bunlar. Göletler, yangın itfaiye arabaları. Dediğim gibi karayolunun 3’e bölünmesi, bitki seraları.

Değerli arkadaşlarım, ciddi olalım artık. Ciddi olalım Türkiye’nin önünde şov yapmaktan öte çok ciddi sorunlar var ve bu ciddi sorunlar altında artık ezilen, bu yükleri taşıyamayan bir Başbakan ve iktidar var.

Dünkü bütçe görüşmelerinde perişan vaziyette, süklüm, püklüm bir Başbakan manzarası vardı kürsüde. Kendine karşı inancını yitirmiş, okuduğu metinden kafasını kaldıramayan, süngüsü düşmüş, hesap verme gününün yaklaşmasının tedirginliğiyle orada güç bela önüne yazılanı okumaya çalışan bir Başbakan. Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun getirdiği eleştirilerin hiçbirisine yanıt veremedi. Geveledi durdu.

Değerli arkadaşlarım, yalan söylemekten, çarpıtmaktan yorulmamıştı ama demin vurguladım kendisi için geleceğin karardığını gördükçe de bu ruh halinin altında ezilen bir Başbakan görüntüsü vardı. Ezberini bozmadı ama. Ezberini bozmadı yine artık bugün olmayan geçmişteki mağduriyetlerden bunları kullanmayı, bunlarla oynamayı sürdüren bir Başbakan vardı. Ama hakaret etmeyi de ihmal etmedi Allah’ı var. Edep yahu edep terbiyesiz herifler, grubunuza sahip çıkın diye seslenen bir Başbakan var.

Değerli arkadaşlarım, edep yahu edep diye bağıran kişinin ağzından çıkan milletvekillerine dönük terbiyesiz herifler. Başbakan böyle söylerse işte bugün sabah oturumunda da küfürbaz milletvekili tekrar sazı eline alır, mademki Başbakan bu yolu açıyor o da her türlü yarıda bıraktığı sinkaflı sözlerine aynen devam eder. Tokat milletvekilinden bahsediyorum. Evet Kamer Genç haklı bir uyarı yaptı. Yeri uygun değildi doğru. Ama haklı bir uyarı yaptı diye çarmahı gerenler, ellerine verilen çelenkleri tutuşturup sağa sola gidip protesto etmeye çalışanlar bu sinkaflar karşısında hiçbir şey söylemeyecek misiniz? Kamer Genç için Cumhuriyet Halk Partisine disiplin yolu önerenler, mecliste bu kaçıncı sinkaf olayı kaçıncı? Aynı kişinin aynı rezil ifadeleriyle meclis nasıl kirletiliyor? Hiç bunlara söyleyecek hiçbir şeyiniz kalmadı mı? Yok mu?

Değerli arkadaşlarım, parlamentoda söz atmalar abartılı olmadıkça makul karşılanan, oturumu yöneten başkanın uyarılarıyla da yatıştırılan geleneklerdendir bunu hepimiz biliyoruz. Eğer kendisine güvenen bir konuşmacı ise atılan sözleri bir zeka ürünü olarak karşı söze de çevirip bundan avantajda sağlayabilir. Parlamento tarihi bunun çok renkli örnekleriyle doludur. Ama Başbakan alışmış kendi saha ve seyircisi önünde oynamaya alışmış, hiç kimse itiraz etmeyecek, herkes biat edecek. Parlamentoyu öyle zannediyor. Gitti mitinglerde biliyorsunuz yaşananları. Biraz sonra değineceğim. Dikensiz gül bahçesi istiyor. Kendi aforizmalarını, kendi sözlerini, kendi yalanlarını, çarpıtmalarını özgürce söyleyecek, herkeste onunla gurur duyduğunu slogan haline getirecek. Böyle bir ortam bekliyor Başbakan.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bakın, artık Başbakanın dinlediği şarkıyı değiştirmesi lazım. Bence Allah sağlık versin Adnan Şenses’e sağlık diliyorum. Onun söylediği beraber yürüdük biz bu yollarda şarkısını bırakıp biraz Musa Eroğlu’na kulak vermesi lazım. Sayılı günler tükeniyor yolun sonu göründü artık. Bu türküyü çok iyi bilirsiniz. Bunu dinlemesi lazım. Gerçekten aşağıdan yukarıdan yolun sonu gözüküyor. Artık sayılı günler tükendi Başbakan. İşte bu ruh halinin altında ezilen bir Recep Tayyip Erdoğan fotoğrafı dün meclise yansıdı. İktidar sonrası hesap verme gününü düşünüyor kolay değil tabi. Peki nasıl verecek bu hesabı? O kadar sayıda kanıtlı, belgeli yolsuzluk dosyası var ki. Hepsi ortada. Sıralarını bekliyorlar. Hukuksuzluklar ortada, kayırmalar ortada. Özel hukuk yaratılarak koruma altına alınan Başbakanın çok yakınında mesai arkadaşlığı yapanlar dahil MİT’i söylüyorum. Özel koruma kalkanıyla özel hukuk yaratılarak koruma altına alınanlar dahil. Talimatla oluşturulan özel yetkili mahkemelerce yürütülen tüm evrensel hukuk normlarını yok sayan siyasi intikam davaları ortada. Bunların hesabını teker teker vereceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, bunların hepsi bugünkü diktatör bozuntusunun önüne hepsi birer birer konacak. Bundan hiç şüpheniz olmasın. O gün şunu da hatırlattım daha önce. Bir kere daha söylüyorum. İşte o gün o hesap verme günü bugün Başbakanın etrafında bu muktedirin çevresinde toplanmış olan yandaşlığın en pespaye örneklerini sergileyen kişiler, kurumlar o gün geldiğinde inanın Başbakanın en acımasız savcıları haline gelecekler. Yakın tarih bir çok ülkede buna tanıklık yapmıştır. İtalya’da Berlusconi olayı ortada. Türkiye’de de hiç merak etmeyin en yanında duranlar Başbakanın savcısı olacaklar.

Değerli basın mensupları, dünden beri bazı AKP yetkililerinin çarpıtarak yaptıkları, dillerine doladıkları bir açıklama var. Mustafa Balbay’ın tahliyesi anayasa mahkemesine kişisel başvuru hakkı tanınmasını sağlayan 12 Eylül referandumu sayesinde oldu diyorlar. Ve siz o olaya ret vermiştiniz diyorlar.

Değerli arkadaşlarım, bizim ret verme gerekçelerimizi ifade ettik. Bir defa anayasaya getirilen, anayasa mahkemesine bireysel başvuru hakkı Türkiye’de iç hukuk tüketilmeden önceki bir son aşama olarak görüldü. Bunun normları AB. Bilhassa demokrasi ve hukuk devletinin güvencesi olan bizimde kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi, Avrupa Konseyine bağlı Venedik Komisyonu ve bu komisyon çerçevesinde Bryant’ında, İzmir’de oluşturulan konferansların sonuç belgeleriyle refere edilen bir tablo. Yani siz bunu istediniz diye koymadınız. Mecburdunuz koymaya. Onu söylemeye çalışıyorum. Mecburdunuz çünkü AİHM’ye giden Türkiye itirazlarının önünü kesmek istediniz. Kendi iradenizle yapmadınız bunu onu söylemeye çalışıyorum. İkiyüzlülüklerine cevap vermek istiyorum. Niye biz ret dedik? Biz 27 maddeye aynı anda evet ya da hayır denilmesi için karşı çıktık referandumda. Biz adalet bakanlığının koruması altında, adalet bakanlığının yönlendirmesi altında bağımlılaştırılmış bir Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu oluşturulmasına karşı çıktığımız için hayır dedik. Biz en yüksek yargı organı olan Anayasa Mahkemesine üye seçiminde iktidar gücünün paralelinde bir heyet oluşturulmaması için hayır dedik. Kısaca biz yargının iktidarın emrine girmemesi için hayır dedik. Bunu da anlattık anlamayanlar var. Bireysel başvuru hakkı sayelerinde gelmişmiş.

Değerli arkadaşlarım, sonuçta insan hakkı ihlali var ve bu uzun tutukluluğun insan hakkı ihlali olduğunu anayasa mahkemesi kararına kadar binlerce kere bu kürsülerde biz ifade etmedik mi? Yürütülen bu kin ve intikam davalarında tutuklu olan hüküm giymemiş kişilerin avukatları yüzlerce kere, binlerce kere kullanmadı mı? Tez olarak ileriye sürmedi mi? Adil yargılanma hakkının gasp edildiğini ifade etmediler mi? Hiç mi kulağınız duymadı, hiç mi vicdanınız acımadı o zaman.

Balbay kararından sonra tutuklu diğer milletvekilleri anayasanın seçilme hakkını ilgilendiren ve milletvekili olma hakkını ilgilendiren bölümleri dışında kalan, gerekçelerle uzun tutuklulukla bugün sürüm sürüm süründürülen insanlar tümü uzun tutukluluğun bir insan hakkı ihlali olduğu kararına bağımlı olarak mutlaka durumları gözden geçirilmeli ve tahliye edilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi aslında bu zevata şunları sormak lazım. Bakın dün insan hakları günüydü. İnsan hakları gününde insan hakları derneğinin düşünce ve ifade özgürlüğü ihlalleriyle ilgili raporu yani bir çeşit AKP’nin demokrasi ve özgürlük karnesi ortaya çıktı. Utanç verici bir tablo. Özetlemeye çalışıyorum birkaç hatırlatma. Özel yetkili mahkemeler siyasette kin için, intikam için giyotin olarak kullanıldı mı, kullanılmadı mı? Kıyım yapıldı mı, yapılmadı mı? Gelin cevap verin. KCK operasyonlarında 198 bin 786 kişi gözaltına alındı, bunlardan 26 bin 326 kişi tutuklandı. Bir çoğu seçilmiş insan. Gezi eylemlerinde çok uzağa gitmeyelim. 239’u çocuk 3 bin 343 kişi gözaltına alındı, 119 kişi tutuklandı, 7 kişi canını kaybetti, 10’u gözünü kaybetti, binlerce kişi yaralandı. İşkence sokağa indi hatırlayın. İşkence sokağa indi, gül verene, kitap okuyana, duran adama, kırmızılı kadına, yasal hakkını kullananlara palalı, bibergazlı, coplu, tomalı, tazyikli sulu saldırılar yapıldı.

Şimdi bakın, bugün bir gazetemizde var. Gezi iddianamesi. Değerli arkadaşlarım, hukuku ayağa düşürmeyin. Sayın Savcılar, zaten hükümetin başındaki kişi ve kadrosu yeterli mizah konusu oluyor dünyaya. Sayın Savcılar Türkiye’de hukuku ayağa düşürmeyin. Türkiye’de hukuku da uluslararası mizah konusu yapmayın. İstanbul Cumhuriyet savcısının gezi iddianamesinde getirdiği suçlamalardan bir tanesini söylüyorum. Özel kıyafetleri usulsüz kullanma. Gezi olaylarında yaralananlara beyaz önlüklü sağlıkçı giysisiyle müdahale etmenin suç olduğunu söylüyor Sayın Savcı. Yapma Sayın Savcı yapma. Zaten kanıyor hukuk. Sende kanatma, alet olma bu işlere. Bu kadar ayağa düşürmeyin hukuku. Komik olmayın, Türkiye’yi de komik hale getirmeyin. Başka? Toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefet. Anayasal hakkını kullanıyor hepsi. Görevi yaptırtmamak için direnme. Yani öldürülmek kastıyla üzerine gelenlere direnmeyeceksin. Ölmeyi kabul edeceksin. 7 tane can gibi. Kamu görevini usulsüz üstlenme ne demekse. Kamu malına zarar verme. İbadethaneyi kirletme suretiyle zarar verme.

Değerli arkadaşlarım, bunların yalan olduğu ifade edildi. İstanbul’daki cami olayını biliyorsunuz. Oraya konan bira şişesinin sonradan konup mizansen yapıldığını biliyorsunuz. Açıklandı bunlar. Bu toplumun duyarlılıklarıyla oynamayın, hassasiyetleriyle oynamayın ayıptır, günahtır, yazıktır. Allah ıslah etsin sizi diyeceğim ama Allah’ın herhalde çok daha önemli işleri var. Çünkü sizi ıslah edilmezler sınıfına koymuşlar bir defa.

Değerli arkadaşlarım, yeni iddianameler çıkıyor. Peki öldürülen 7 tane genç. Bunun için ne diyorsunuz? Ethem davası, Ali İsmail’in davası. Diğerleri ortada. Hatırlayın mahkemeleri. Mahkemeden adam kaçırma oynanıyor. Mozart saraydan kız kaçırmayı bestelemişti. Bunlar mahkemeden katil kaçırma, adam kaçırmayı oynuyor. Hukukun arkasından dolanmanın her türlüsünü yerine getiriyorlar. Söyleyecek söz bulamıyorum. Aklı başında, vicdanı kanayan bu ülkenin onurlu hakimleri, savcıları herhalde meslektaşlarının bu gayretkeşliğinden, bu iktidara yaranma gayretlerinden herhalde vicdanları, içleri sızlayarak manzarayı izliyorlardır.

Değerli basın mensupları, AKP iktidarının insan hakları karnesi son 10 yılında yasadışı örgüt üyesi olmak, yasadışı örgüt lehine propaganda yapmak iddiasıyla en az 167 gazeteci gözaltına alındı. 100’ün üzerinde gazeteci tutuklandı. İktidarın dediğim dedik çaldığım düdük diye Türkiye’yi diktatörce yöneten Erdoğan’ın beğenmediği haberleri yapan onlarca gazeteci, televizyoncu ve köşe yazarı işten atıldı. Ekranlar karartıldı, köşeler susturuldu. AKP hükümeti döneminde 700’ün üzerinde öğrenci düşünce ve ifade özgürlüğü hakkını kullandığı için hale cezaevinde. 162’si ağır olmak üzere 544 hasta tutuklu ve hükümlü cezaevlerinde ölümle pençeleşiyor. Başbakan bir ile gelecek diye o ilde olağanüstü hal ilan ediliyor. Başbakanın gideceği yerde bazı kişiler önlem olarak gözaltına alınıyor, hürriyetleri tahdit ediliyor düşünebiliyor musunuz? Ve protestolar yasaklanıyor. Diktatör dediğimiz zaman niye kızıyorsunuz bize? Başbakana, AKP’ye, hükümete muhalefet eden gazetecilere gazeteler vatana ihanet ile suçlanıyorlar. Yurttaşlar fişleniyor, telefonlar dinleniyor. Kenan Evren yeni darbe yasaları AKP yasalarına dönüştürülerek uygulanıyor. İşte AKP’nin ileri demokrasisi bu. Yarı açık cezaevine çevrilmiş bir Türkiye.

Değerli arkadaşlarım, hepinizin huzurunda son belge tartışmalarıyla ilgili olarak da şunları paylaşmak istiyoruz. 2004 yılındaki MGK kararı ve hükümetten gelen açıklamalar. Belgeler ve açıklamalar. Islak imzalı belgeler ve hükümetten gelen açıklamalar. Hükümetten gelen sesler. O kararları uygulamadık. Yalan. Uyguladıkları belgelerle açıklandı daha sonra. Doğru mu? Nasıl fişleme yapıldığı, nasıl takibatlar yapıldığı açıklandı. Şimdi soralım sırtına tabancamı dayadılar Recep Tayyip Erdoğan ve yanında bulunan ıslak imza sahibi kişiler? Hani rahmetli Erbakan’ı dik durmadı eğildi önlerinde diye meydan meydan suçladınız. Size silah zoruyla mı imzalattılar onları? Delikanlılığı kapıda mı bıraktınız oraya girerken? Hemen bu suçlamalar üzerine hükümetten savunma. Canım baskı vardı. Ne kadar ödlekmişsiniz, ne kadar korkuyormuşsunuz? Çıkarı olunca kahraman olmayı biliyorsunuz. Demokrasi ve özgürlükler sözkonusu olunca teslimiyet, sessizlik. Böyle bir hükümete ülke teslim edilebilir mi Allah aşkına? Meydanlarda esip savuran, mangalda kül bırakmayan hükümet işte böyle garip bir hükümet.

Değerli arkadaşlarım, devam ıslak imza sahiplerinden. Valla ben yoktum orada. Benim imzam yok. Başbakanın veciz bir sözü var biliyorsunuz Ahmet Kaya olayıyla ilgili. Ben o cümlede son sözcüğü söylemeyeceğim ama yalan hepiniz oradaydınız kardeşim. Peki MGK kararlarının sızması suç mu? Yanıt; eğer Ergenekon’da kullandığınız, gerekçe oluşturduğunuz MGK kararları suç kabul edildiyse 2004’teki MGK kararı da bir suçtur. Bugün o belgelere istinaden tutuklu olanlar, hükümlü olanlar var ise 2004 MGK kararına imza atanlarda aynı derecede suçludur. Gezi iddianamesini yazan savcılar, alın size çalışacağınız bir alan. Yok mu cesaretiniz? Cumhuriyetin savcısı değil misiniz siz? Cumhuriyetin yargıcı değil misiniz siz? Çifte standart olur mu yargıda? Ergenekon’a, Balyoz’a gelince suç, Başbakana ve çalışma arkadaşlarına gelince suç değil.

Hangi evrensel hukuktan bahsedeceksiniz? Verdiğiniz kararın kamu vicdanını nasıl tatmin edeceğini düşünebiliyorsunuz? Eğer suç değilse bunlar daha önce sizinle birlikte imza atan veya 28 Şubat kararlarını imzalayanlar neden içeride o zaman kardeşim? Bu davalar çökmedi mi? 28 Şubatta Ergenekon da Balyoz da çökmüştür. Gerekçesi kalmamıştır. Çifte standarttan hukuk olmaz. Doğrusu hiç kimsenin bu düzmece davalarla içeride de olmamasıdır. Bu hukuk cinayetine bir şekilde son verilmelidir. Türkiye bu hukuk ayıbından artık kurtulmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, muhterem her platformda darbeci darbeci diyen ve darbecilere karşı mücadele ettiğini öne süren bu Başbakanın döneminde maalesef Genelkurmay Başkanı terör örgütü üyesi diye hapsedildi. Sayın İlker Başbuğ. Sorduk ama bir kere daha soruyoruz, gelişmeler çerçevesinde,; 2004 MGK kararlarına sizin attığınız imzanın daha önceki MGK kararlarına atılan imzadan ne farkı var Sayın Başbakan? Islak imza senin. Kıvırmaya gerek yok. Gündem dışına kaçmaya gerek yok. Ne farkı var? Maden darbelere karşısın, samimisin neden hala 12 Eylül yasalarını uyguluyorsun? Neden darbe yasalarının arkasına saklanıyorsun? Neden CHP’nin verdiği 12 Eylül sonrası yasalarının ortadan kaldırılması uygulamalarına son verilmesi önerilerini neden reddediyorsun mecliste? Çünkü bir diktatör olarak dikta döneminin, faşist dönemin yasalarına ihtiyacın var. Gemiyi bu şekilde yürütmek istiyorsun.

Değerli arkadaşlarım, peki, yasalarımıza göre terör örgütüne yardım ve yataklık suç. Peki, hapiste bulunan Sayın Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, terör örgütü yöneticisi ise onu o göreve getiren ne oluyor? Hangi sıfatla anılması gerekli? Suçlu ortaya çıkıyor değil mi? Genelkurmay Başkanı doğrudan Başbakan bağlı mı? Bağlı. O zaman Sayın Erdoğan siz, terör örgütü yöneticisi olarak suçladığınız İlker Başbuğ’un amiri konumundasınız. O zamanda siz onu göreve getirerek terör örgütüne yardımcı olmak suçunu işlemiş oluyorsunuz.

Geçen toplantıda söylemiştim, havada uçan kuşun kanadı rüzgar yaptı, eyvah darbe olacak diye iddianame düzenleyen savcılar, şu ilişkilendirmeyi nasıl bulacaksınız, nasıl karşılayacaksınız? Terör örgütü üyesi olarak suçlanan Genelkurmay Başkanını atayan Başbakan amiri olan Başbakan doğrudan terör örgütüne yardımcılık suçuyla karşı karşıya. Bunlar suç, bunlar suç da bugün bunların hesabını soracak cesur bir savcı maalesef Türkiye’de yok. Acı gerçek bu.

Ama hepiniz biliyorsunuz bu gök kubbenin altında hiçbir şey gizli kalmaz. Hiçbir şey saklı kalmaz. Keser döner sap döner, bir günde hesap söner, gel bakalım hukuk devletinde şu hukukun gereğini bir yapalım diye senide bağımsız mahkemelerin önüne çıkartırlar, çıkartacaklarda. Sadece bu suçlardan değil, konuşmamın başında söylediğim diğer gerekçelerden de.

Değerli arkadaşlarım, son Edirne, Trakya gezisinde yaşananlara değinmek istiyorum. Siz hiç dünyanın sayılı liderlerinden Obama veya Putin’i örnek alalım; bunların kendi ülkelerinde bir yere giderken oralarda yasal gösteri veya protesto yasağı uygulandığını duydunuz mu? Duymadıysanız duyun. Başbakan gidecek diye İzmir’de, Muğla’da, Milas’da, Fethiye’de daha sonra Trakya’da, Edirne’de yasal gösteri hakları yasaklandı.

Peki, siz Obama veya Putin bir yere gidecekken orada Başbakan protesto edilebilir varsayımıyla insanların gözaltına alındığını duydunuz mu? Hiç bir şey yapmadan önlem için gözaltına alınıyor insanlar. Hürriyetleri tahdit ediliyor. Duymadıysanız duyun. Türkiye’de AKP iktidarında İzmir’de, Muğla’da, Trakya’da gözaltılar, gözaltıları izledi.

Bir soru daha, siz hiç Obama’nın, Putin’in bakanlarına, milletvekillerine tutar kulağınızdan sizi kapının dışına atarım diye seslendiğini duydunuz mu? Elbette duymadınız ama Başbakanın tutar kulağınızdan kapının önüne koyarım diye seslendiği AKP milletvekillerinden, bakanlarından çıt çıkmıyor veya gazetecilere üzülerek söylüyorum, hatırlatmak için söylüyorum, burunlarınızdaki halkalarınızı çıkardım diyor Başbakan. İstisnalar kaideyi bozmaz. Çoğu gazeteci-yazar maalesef bu sözler, bu hakaretler karşısında dilini yutuyor. Ne köşelerde, ne ekranlarda çıt yok. Methiye ve güzelleme haberleri dışında.

İşte Başbakanın başında bulunduğu AKP hükümeti Türkiye’yi bu noktaya getirdi. Bu zihniyetin şu anda küfürler ortasında, sinkaflar ortasında bütçesi tartışılıyor.

Değerli arkadaşlarım, ne diyelim? Baskı, korkutma, kin, şantaj, haksızlık, yolsuzluk, hukuksuzluk, keyfilik son sözüm; Edirne’de eski plak kondu tekrar. Tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet. Diyarbakır’da çok renkli bayraklar, federasyon çağrısı yapan sözler Türkiye’nin bir yerinde bu bir yerinde bu.

Mızrak çuvala sığmıyor. Başbakan tükeniyor. Başbakan daha sonrası için kendisinin sıkıntılarını görüyor, Musa Eroğlu’nun sözleriyle bitirelim; aşağıdan yukarıdan sayılı günler tükeniyor, yolun sonu görünüyor. Evet, Başbakan bu şarkıyı artık daha sık dinlemeli diyoruz.

Vişne Haber Ajansı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları