loading
close
SON DAKİKALAR

Her Türk asker doğmamalı!

Ceren Özçelik
Tarih: 24.09.2012

Ceren Özçelik yazdı, ''Ruhunda mücadele duygusu, bunun da ötesinde savaşma isteği barındırmayan gençlerin kaderi neden başkalarının elinde?''

Askerliğe karşı olmanın ve tarihimizle gurur duymamanın vatan hainliği sayıldığı bir dönemde bu fikir de eminim toplumun o kalıplaşmış tutumuna fazla cüretkar gelecektir.

 

Öyle ya, Selçuklu’dan Osmanlı’ya tüm Türk uygarlıkları ve devletlerinde öne çıkan en önemli özelliğimiz ‘savaşçı’ bir toplum olmamız. Aynı zamanda milliyetçi de bir toplum olduğumuz için, bu duygunun içselleştirilmesi adına askerlere ‘Her Türk asker doğar’ önermesi ile aşılama uygulamaları yapılır. Asker atalarının yaptığı gibi kendinin ve bu ülkede yaşayan her gencin toprakları için gözünü kırpmadan canını feda etmesi gerektiğini beynine kazır. Psikolojisini bunun böyle olması gerektiğine endeksler.

 

Kimse 20 yaşındaki bir delikanlıya kan dökmek, savaşmayı öğrenmek istiyor musun diye sormaz, ya da savaşmak istiyor musun? Kazara sorulacak olsa ‘istemiyorum’ da diyemez, çünkü her Türk asker doğuyordur, her Türk savaşçı doğuyordur. Daha ilkokul sıralarında başlıyordur ecdadlarının ‘şanlı savaş zaferleri’ni dinlemeye ve en açık zamanlarında zihnini bu savaş öyküleri ile dolduruyordur. Dolayısıyla savaşçı olmanın kendisi ve ülkesinin yaşam kaynağı olduğu fikrini de kökten perçinleştiriyordur.

 

Askerlik ve savaşçılıkla bu kadar bütünleşen bir gencin, 20 yaşına geldiğinde bu ‘kutsal görev’i gururla yerine getirmesi beklenir. Savaşmayı öğrenmek onun için bir onur meselesi haline gelir. Artık ona dayatılanlarla, savaşmaya hazır bir Türk gencidir…

 

* * * * *

 

Her gencin hayatının miladı sayılır askerlik. Askerlik disiplininden önce ve sonra… Askerlik psikolojisinden önce ve sonra. Hatta bazen, ölüm korkusundan önce ve sonra… Güneydoğu’da askerlik yapan bir genç için hayatının o döneminde bol bol çatışma sesleri, mayın aramaları, korkulu gece nöbetleri ve yokluk vardır. Tepedekiler yan gelip yatıldığını düşünür belki ama her askerlik manevi olarak birer ‘kendinden eksilme’dir. Üstelik üniversite eğitimi almayanların 15 ayına mal olan bir eksilme.

 

Türkiye’de erkeğe yüklenen misyon, güç ve iktidardır. Askere giden her erkeğe ‘gerçek bir erkek, çakı gibi bir delikanlı olacaksın’ denir. Erkek neden güçlü olmak zorundadır? Onu güçlü yapacak o süreçte psikolojisinden neler eksilmektedir? Kimse sorgulamaz, hiç kimse onun her şeyden önce bir insan olduğunu göz önünde bulundurmaz. Erkektir, güçlü olmalıdır. Erkektir, korumalı ve savaşmalıdır.

 

Askerlik süresi kısaltılsın denildiğinde, eskiler hemen kendini ortaya atar: Bizim zamanımızda askerlik bu kadardı, şükretsinler! Biz yaptık onlar da eşek gibi yapacak!

 

O eskiler sorgular mı, bizim zamanımızda ya da şimdi, askerlik yaparken nelerden fedakârlık ediyoruz? Neden hayatımızın belli bir kısmını savaşmayı öğrenmeye ayırıyoruz?

 

* * * * *

 

Gereğince yaşayamasak da insan olarak doğduk ve doğuştan getirdiğimiz haklarımız ‘var’. Dünyaya gelmek için tek bir hakkı olan insanların ‘gönül rızaları’ dışında ölmeye ve öldürmeye gönderilmesi ne kadar vicdani? İşte hep bunu sorguluyorum.

 

Dünya üzerinde 88 ülkede zorunlu olmayan askerliğin neden Türkiye’de zorunlu olduğunu anlamıyorum. Vicdani retçilerin ve vicdani ret düşüncesini savunanların ‘vatan haini’ ilan edilmesini, erkeğin güçle eş değer görülmesini, tarihte savaşçı yönümüzün öne çıkmış olması ile gurur duyulmasını da anlamıyorum.

 

Kurtuluş Savaşı’nda düşmanla çatışacak olan askerler gönüllülerden oluşuyordu. Şimdi öyle bir düzen var ki, her gün oluk oluk kan akan Güneydoğu’ya hiçbir gerekçe olmaksızın rast gele asker gönderiliyor. Tecrübesi ve gönül rızası olmayan gencecik insanlar için ‘bile bile lades’ deniliyor. Ruhunda mücadele duygusu, bunun da ötesinde savaşma isteği barındırmayan bu gençlerin kaderi neden başkalarının elinde? Ve o kader çarkı neden orta ve alt tabakanın gençlerini gösteriyor? Her Türk asker doğuyor da, hangileri canından oluyor?

 

İşte adaletsizlik kendini en çok bu noktada gösteriyor. Ve bu adaletsizliğin giderilmesinin tek yolu, askerliğin her Türk erkeği tarafından değil, gönüllü ve maaş karşılığı yapılmasından geçiyor.

 

Bu ülkenin sınırları gönüllü askerler tarafından çizildiyse, aynı sınırlar eli mahkum olduğu için değil eline silah almayı gerçekten isteyen gençler tarafından korunmalı. Askeri itaatkârlığı ruhuyla özdeşleştirmeyen ve silah almayı reddedenler tarafından değil…


‘Görev dağdan ağır, ölüm tüyden hafif…’


Ceren Özçelik

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları