loading
close
SON DAKİKALAR

Nefret söylemi ve barış gazeteciliği

Hakan Tahmaz
Tarih: 12.02.2012

Son günlerde medyada yeni Ertuğrul Özkök’ler, Reha Muhtar’lar...

Son günlerde medyada yeni Ertuğrul Özkök’ler, Reha Muhtar’lar, Emin Çölaşan’lar, Hürriyet’ler türedi. Televizyon ekranlarında, gazetelerin köşe yazılarında nefret söylemleri, etnik linçler, ötekileştirme propagandaları revaçta. 

Yeni Şafak Gazetesinin Kürt demokratik siyasetinin yöneticilerini hedef gösteren  “katil sizsiniz” manşeti ve  “rambo gazeteciliği en tipik örneği oldu bu sürecin.
 
Medyanın da geçmişiyle yüzleşmesi gerekdiğinden söz edenlerin rol yaptıkları görüldü. Türkiye medyasının çok köklü ve derinlikli sorunları yeniden gün yüzüne çıktı. 

Türkiye Barış Meclisi tarafından 25 Aralık 2010 tarihinde düzenlenen “Kürt Sorunu’nun Algılanmasında Medyanın Rolü” çalıştayındaki konuşmalardan oluşan Kitapta  BirGün Gazetesi yazarı, Selami İnce, bu “Türkiye’deki  medya  çok milli, çok yerel,  çok nasyonal, evrensel hiç değil” diye tanımladı. Türkiye’deki gazeteleri Avrupa’nın magazin gazetelerine benzetti.

“Medya ve Kürt Sorunu” isimli Aram Yayınlardan çıkan kitabı yayına Yardımcı Doçent Barış Çoban hazırlamış. 

Çalıştay konuşmacıları Türkiye’de ana akım medyanın, kamusal görev yapmayı değil,  “siyasal bir erk gibi”  görev yapmayı tercih etmesi, gazeteciliğin temel ve evrensel ilkelerinden uzaklaşmanın bir sonucu olduğunda birleşiyorlar. 

Doçent Esra Arsan, Kürt Meselesini, bölgede gazetecilik yapanları dinlememek, yerine, birtakım köşe yazarları aracılığıyla “İstanbul perspektifi ile”  konuşmayı tercih etmeyi eleştirmiş. 

Profesör Yasemin İncioğlu’nun “Temel sorun burada gazetecilerin karşı karşıya geldikleri ideolojileri nasıl yeniden ürettikleri ya da bu ideolojilere nasıl karşı koydukları” cümlesi medyanın AKP hükümetiyle birlikte bir anda özlerine döndüklerini açıklıyor.
Yardımcı doçent Derya Erdem’in saha çalışması dayanarak, Türkiye’deki gazetecilik anlayışının çatışma ve savaş koşullarında yaratacağı sonuçların çok daha derin ve kahredici olma olasılığına dikkat çekiyor. 

Ana akım medyanın ötekileştirici, suçlayıcı, tek yanlı, gerçeği yansıtmayan ve nefret söylemine dayalı yayınları, “siyasal uçların”  güçlenmesine, radikalleşmesine yol açıyor.
Son günlerden  gündeme getirilen “Sri Lanka modeli”  çözüm önerisinin,   aslında ana akım medyanın içinde bulunduğu bataklık olduğunun anlaşılmasına sağlıyor kitap.
Kitabı yayına hazırlayan Barış Çoban medyanın dönüşmesi mücadelesini “Medyanın demokratikleştirilmesi yönünde baskı grupları oluşturulması ve medyada barışın dile getirilmesi için çaba harcanması da barışı savunan toplumsal hareketlerin görevlerinden bir tanesidir. ” biçimindeki ifadesi barış mücadelesinin yönelmesi gereken alanlardan birinin de medya olduğu hatırlatıyor. 
Konuşmacılar çalıştayda barış gazeteciliğinin imkân ve zorluklarına işaret ediyor. Ağır bedeller ödenmesine ve büyük acılar yaşanmasına rağmen barış gazeteciliğinin değil, savaş gazeteciliğin bu topraklarda hala hâkim olmasını ele almışlar.

Medya ve Kürt Sorunu kitabı,  medya organlarının iktidara endeksli yayın yapmalarının siyasal, sosyal ve kültürel sonuçlarına işaret ediyor. Medyanın bu ülke insanlarının bir arada yaşamalarını daha da zorlaştırıcı bir işlev görmesini genç kuşakların gözüyle irdeliyor.  Barış gazeteciliğinin imkânlarını değerlendirmek ve zorluklarını aşmak için kitap tamda bugünün okunmalıdır.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları