loading
close
SON DAKİKALAR

Şeyh Said Kapıda

Mustafa Mutlu
Tarih: 15.03.2012

Bir iade-i itibar yarışıdır gidiyor ki sonumuz hayır olsun!

Devir döndü; Cumhuriyet’in kuruluşunda Atatürk’ün ve arkadaşlarının canlarına kasteden, devrimlere direnen ne kadar “yobaz” varsa, hepsi tek tek “kahraman” ilan ediliyor.

Bir iade-i itibar yarışıdır gidiyor ki sonumuz hayır olsun!

Önce Sağlık Bakanlığı, Atatürk için“Katli vaciptir” diye fetva veren İskilipli Atıf Hoca’nın adını İskilip Devlet Hastanesi’ne verdi...

Sıra şimdi Şeyh Said’e geldi!

Muhabir kardeşim Mert İnan’ın haberine göre; kız çocuklarının ilköğretim okullarına türbanla gitmesi için yıllardır mücadele eden Mustazaflar ile Dayanışma Derneği, 29 Haziran 1925’te İstiklal Mahkemeleri kararıyla idam edilen Şeyh Said’in isminin Diyarbakır Dağkapı Meydanı’na verilmesi için belediyeye dilekçe vermiş...

Bununla da kalmamış, adına bir de türbe yapılmasını istemiş...

***

Peki; kimdir bu Şeyh Said?

Nakşibendi tarikatı liderlerinden Kürt asıllı bir çeteci. Birinci Meclis’in Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya tarafından aşiretler arasında tanınmışlığı ve sözünün geçmesi nedeniyle gizli Kürt İstiklal Komitesi’ne üye yapıldı.

Bu komitenin tek amacı vardı: Bağımsız bir Kürt devleti kurmak...

1924 yılında Yusuf Ziya tutuklandı. Suçunu itiraf etti ve Kürt İstiklal Komitesi’nin üst düzey yöneticileri olarak; Cibranlı Halit’in, Hasananlı Halit’in, Hacı Musa’nın ve Şeyh Said’in adlarını verdi.

Düzenli bir askeri güce sahip olan Şeyh Said, Doğu’daki illeri tek tek dolaştı. Mustafa Kemal’in dinsiz olduğunu, çıkarılan yasalarla İslamiyet’in ortadan kalkacağını...

Belediye nikâhı ile ırz ve namustan eser kalmayacağını...

Kur’an’ın unutturulacağını...

Ağaların ve hocaların idam edileceğini öne sürerek, özellikle Kürt kökenli halkı isyana teşvik etti.

Cumhuriyet’e ve devrimlere karşı bir ayaklanma fetvası hazırlayarak devrimlere destek verenlerin canlarının ve mallarının alınmasının helal olduğunu yazdı...

Devlet tarafından aranırken kardeşinin Piran’daki evine yerleşti. Piran’da jandarmanın beş suçluyu tutuklama girişimi üzerine çıkan çatışmayı “ayaklanmaya” dönüştürdü... Çok sayıda asker ve vatandaş öldü, birçok kent Şeyh Said’e bağlı güçlerin kontrolüne geçti, evler yağmalandı, dükkânlar talan edildi.

İşte; Kürt kökenli din tacirlerinin kahramanlaştırmaya çalıştığı adamın idam edilmesinin nedeni bu...

***

Uzun söze gerek yok:

İskilipli Atıf Hoca operasyonu tamam... Şeyh Said’in kahramanlaştırılmasına ramak kaldı...

Peki, sırada kim var?

23 Aralık 1930’da Menemen’de şeriat ilan etmek istediği sırada kendisini engellemeye kalkışan yedek subay Kubilay’ı katleden Giritli (Derviş) Mehmet ve adamları...

Sonra...

Hiç kuşkunuz olmasın; Sivas’taki Madımak Oteli’yle birlikte 33 aydını yakanlar! Ardından, Kahramanmaraş Katliamı’nı gerçekleştirenler!

Kısacası Cumhuriyet devrimlerine, karşı devrimle yanıt vermek isteyen tüm yobazlar!

***

Yedi-sekiz yıl önce liberal bir meslektaşım, dinci tırmanışa dikkat çektiğim bir yazımdan sonra, “fazla abarttığımı, alt tarafı birkaç kızın başını kapatacağını, bunda ne gibi bir sakınca olacağını” söyledi...

Şimdi o arkadaş benden fazla panikte. Çünkü okun yaydan çıktığını ve dönülmez bir yola girdiğimizi artık o da görüyor...

Peki; Cumhuriyet’i, onun ilke ve devrimlerini korumak ve kollamakla yükümlü kurumlar ne yapıyor?

Ceplerinde yumurta taşıyan, parasız eğitim isteyen çocukları tutuklayıp, babaları yakılan kızların gözlerine biber gazı sıkıyor...

***

Yazıyı burada kesmekte yarar var. Yoksa ‘suç’a ramak kaldı!

*****

Günün Sorusu

Sorum, Madımak Oteli’yle birlikte 33 aydını yakanların zaman aşımına uğramasıyla ilgili mahkeme kararını “Hayırlı olsun” diye karşılayanlara:

Aleyhinizdeki mahkeme kararları için bugüne kadar bir kerecik olsun aynı sözü söylediniz mi? Yoksa o hâkimler; tenzil-i rütbeye mi uğradı?

*****

MİT Müsteşarı Fidan Obama’yla görüşecek mi?

Devletler arasındaki ilişkilerde en önemli diplomatik kurallar, “eşitlik ve karşılıklılık”tır.

Yani; bir ülkenin en üst düzey devlet görevlisi, durup dururken bir başka ülkenin bilmem ne genel müdürüyle, falan müsteşarıyla görüşmez...

Herkes kendi “mevkidaşı” ile muhatap olur...

Bizde ise konu “gizli servisler” olunca; Başbakan, MİT Müsteşarı’nı PKK’nın on beşinci adamıyla görüşmek için Oslo’ya gönderip, diğer gizli servislerin başkanlarıyla görüşme işini bizzat üstleniyor!

İki yıl önce Keşan’daki üç yıldızlı bir otelde Yunan Gizli Servisi’nin Başkanı’yla gizli bir görüşme yapmıştı; önceki gün de Ankara’da CIA Başkanı David Petraeus ve ABD Ulusal İstihbarat Ajansı Başkanı James Clapper ile bir buçuk saat görüştü...

Ne görüştüler, nasıl kararlar aldılar; devlet sırrıdır, kurcalamak bize düşmez!

Ama çok merak ediyorum; acaba ABD Başkanı Obama da MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı Oval Ofis’e alıp bir buçuk saat görüşecek mi?

Eminim şimdi, “Canım hiç öyle şey olur mu?” diyorsunuz...

İyi de o zaman; bizim Başbakan neden görüşüyor?

Bunda en azından “diplomatik bir ofsayt” durumu yok mu?

*****

DÜZELTME VE ÖZÜR

Yazarımızın gazeteci tarifi getirdiği dünkü yazısının son iki cümlesi yanlışlıkla “Tüm böyle olmak zorunda olduğu için dünyanın en yalnız adamıdır. Ama bu yalnızlıktan asla yakınmaz!” şeklinde çıkmıştır. Doğrusu şöyledir: “Gazeteci böyle olmak zorunda olduğu için de dünyanın en yalnız adamıdır. Ama bu yalnızlıktan asla yakınmaz.”

Düzeltir, yanlışlığı gözden kaçırdığımız için yazarımızdan ve okurlarımızdan özür dileriz.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları