loading
close
SON DAKİKALAR

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar; Suriye’de ve Türkiye’de toplam takriben 9 milyon civarında Suriyeli kardeşimize biz destek veriyoruz!

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar; Suriye’de ve Türkiye’de toplam takriben 9 milyon civarında Suriyeli kardeşimize biz destek veriyoruz!
Tarih: 13.08.2022 - 00:19
Kategori: Gündem

Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar; Bizim Türkiye olarak Suriye’de ve Türkiye’de toplam takriben 9 milyon civarında Suriyeli kardeşimize biz destek veriyoruz, onların hayatını kolaylaştırmaya çalışıyoruz.

Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, bir canlı yayınına katılarak gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bakan Akar özetle şunları söyledi:

TSK’NIN ETKİN, CAYDIRICI, SAYGIN ÖZELLİKLERİNİ GELİŞTİRMEK İÇİN ÇALIŞIYORUZ

Bildiğiniz gibi şu anda içinde bulunduğumuz dönemde dünyada önemli değişiklikler, gelişmeler olmakta, dönüşümler olmakta onlar işte siyasi alanda, ekonomik alanda, askerî alanda, güvenlik konularında, teknolojide çok önemli değişiklikler var.  Biz de bu 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra alınan tedbirler çerçevesinde bazı değişikler, bazı gelişmeler de kaydettik. Bunların en başına gelen hususu yine sizin çok iyi bildiğiniz gibi yapılan bir teşkilat değişikliği ile Genelkurmay Başkanlığı Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıkları Millî Savunma Bakanlığına bağlandı. Bu yeni düzenlemeyle birlikte biz çalışmalarımızı başlattık ve yoğun bir şekilde devam ettiriyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarıyla tamamen emir-komuta birliği içinde tek yumruk, tek yürek olarak Cumhuriyet tarihimizin gerçekten en kapsamlı en yoğun faaliyetlerini icra etmekteyiz. Bunları yaparken tabii burada bu yeni düzenleme çerçevesinde çok şükür bu yeni teşkilatla herhangi bir sakatlık herhangi bir yanlışlık olmadan sağlıklı bir şekilde, başarılı bir şekilde faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Çok şükür. Yani burada biz bu kritik sürecin gereklerini yerine getirebilmek için hem de Türk Silahlı Kuvvetlerinin etkin, caydırıcı ve saygın özelliklerini olabildiğince geliştirmek için çeşitli çalışmalar yapmaktayız. Bunların da en başında gelen personel temini, bu personel temin faaliyetlerimiz yoğun bir şekilde devam ediyor. Bu çalışmalarımızın temini müteakip de Subay, Astsubay, Uzman Erbaş, Sözleşmeli Erlerimiz ve sivil personelimizin en iyi şekilde eğitim almalarını ve görevlerini en iyi şekilde hazır olmaları bakımından da yoğun bir çalışma içindeyiz. Ve bu çerçeve de bazı düzenlemeler yaptık.

Bunların da birincisi Millî Savunma Bakanlığı Üniversitesi kuruldu. Bu çerçevede eğitim faaliyetlerimiz de yoğun bir şekilde sürdürüyoruz. Diğer birimlerle diğer bizim birliklerimiz de koordineli bir şekilde. Biz burada diğer önemli bir hususta yeni askerlik sistemi, bu biliyorsunuz askerlik sistemiyle alakalı çeşitli konular konuşmalar yapıldı, edildi. Bu da askerlik sistemi bir noktaya getirildi. Herkes tarafından ön görülebilir, anlaşılır. Ve teşkilattaki diğer teşkilat çalışmalarımızı yaptık. Lojistik yapımızda çeşitli reform niteliğinde gelişmeler gerçekleşti. Ve bunların hepsi çok şükür başarılı bir şekilde uygulamaya konuldu ve devam ediyor ve böylece Türk Silahlı Kuvvetleri olabildiğince nitelik vereceği bakımından sürekli bir gelişme kaydetti ve bunları sürdürüyoruz.

BÜTÜN BİRLİKLERİMİZ 365 GÜN TERÖRLE MÜCADELESİNİ SÜRDÜRÜYOR

Burada şimdi şu anda ordumuzun ne yaptığı, en baskın faktör nedir derseniz hareket şu anda bizim bütün unsurlarımız, bütün birliklerimiz, bütün personelimiz bir şekilde son derece hareketli bir durumda ve bu görevlerimizi yerine getirebilmek için başa dönersek Türk Silahlı Kuvvetleri ne yapmak istiyor? Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevi vazifesi nedir? 1’inci görevimiz bizim egemenlik ve bağımsızlık ülkemizin ve milletimizin egemenlik ve bağımsızlığı esasında ülkemizin ve 85 milyon vatandaşımızın savunması ve güvenliği için yurt içinde ve sınır ötesinde karada, denizde ve havada hak alaka ve menfaatlerimizi korumaya azim ve kararlılıkla devam etmeliyiz. Terörü yok etmek stratejisiyle, yerinde yok etme stratejisiyle de terörle mücadelemiz sürüyor. Terörle mücadelemizi olabildiğince taarruzi bir anlayışla her seferinde devamlı artan bir şiddet ve artan bir tempoda; ilkbahar, yaz, sonbahar, kış demeden eskiden böyle bir usulümüz vardı.  İlkbahar, yaz bir periyottu bir dönemdi, bir safaydı. Sonbahar, kış bir safhaydı. Yapılır tekrar birlikler araziden dönerler kendi ikmallerini yaparlar, hazırlıklarını yaparlar tekrar ilkbaharda tekrar araziye çıkarlar. Şimdi öyle bir şey yok. Bütün birliklerimiz yaz, kış, 365 gün, 7 gün 24 saat arazide bu terörle mücadele görevini artan bir şiddet, artan bir tempoda sürdürüyorlar.

Bildiğiniz gibi hatırlayacaksınız 2013, 2015 çözüm süreci bu çözüm süreci tabii teröristler alçakça haince yaptıkları saldırıları sonunda sonlandırıldı. Ve 24 Temmuz 2015 tarihinde o güne kadar belirlenmiş olan yurt içi ve sınır ötesindeki hedeflere büyük bir hava harekâtı gerçekleşti ve ondan sonra mücadelemiz devam etti. Bu arada biz 24 Temmuz’un hemen akabinde de İki Yakalar dediğimiz efendim, Yüksekova, Derecik arasındaki Şemdinli bölgesindeki alanda mücadelemizi başlattık karadan. Teröristler hain teröristler burada çok ciddi bir bizimle, Mehmetçik ile mücadeleye giriştiler ve bunların hepsi orada çok şükür Mehmetçik tarafından etkisiz hâle getirildi. Bu dönemde çok enteresan olaylar oldu. Oda tabii eylül ayında, ekim ayında bu faaliyetler yapılırken yükseklerde çok ciddi kar ve soğuk vardı. Ve dolayısıyla oradaki biz arkadaşlarımız nöbetleşerek böyle vardiyalar hâlinde görevlendirdik. İşte bir hafta 10 gün kalanı tekrar geri alıyorduk. Orada bir teröristlerin alçakça saldırısı sonucunda orada bir arkadaşımızı şehit verdik. O şehit verdikten sonra da Allah rahmet eylesin, şehit verdikten sonra öbür arkadaşımızın da vardiyası doldu. Nöbet süresi doldu. Onu alacaktık tekrar geriye. Oradaki arkadaşımız ağlamaklı bir şekilde ben dedi buradaki arkadaşlarımın intikamını almadan beni buradan almayın, diyebildi. O soğuğa rağmen, oradaki güç şartlara rağmen, bütün bunlara rağmen orada kalmak için müsaade istedi adeta yalvardı. Ve dolayısıyla buradaki bizim Mehmetçiğimiz oradaki Subayımız, Astsubayımızın gerçekten yüksek moral ve motivasyonu, yüksek ruh hâli bizim bütün başarılarımızın temelinde yatan gerçek faktör.

Şimdi bu manada çalışmalar buradaki çatışmalar devam etti ve teröristler, alçaklar Mehmetçiğin karşısına dağlarda arazide duramayacaklarını gördüler ve anladılar ve bildiğiniz gibi bu il ve ilçelere masum insanları da son derece rahatsız etmek suretiyle onları taciz ve tecavüze bulunmak suretiyle il ve ilçeleri kendilerince biz operasyon alanına çevirmeye çalıştılar. Bunun üzerine Çukur Operasyonları başladı ve çok şükür çukur operasyonlarında büyük bir başarıyla hiçbir sivile zarar vermeden, buradaki çevreyi olabildiğince korumak şartıyla ve her seferinde de oralardaki yapılan operasyonlar sonucunda, arkadaşlarımızın aldığı tedbirler çerçevesinde, polisimizin ve savcılarımızın olayların, olay yeri tutanaklarını tutmak suretiyle oradaki olayları son derece hukuka uygun şekilde icra ettiler.

Tam bu Çukur Operasyonları bitti şeklinde bir rahatlama olacakken malum 15 Temmuz hain darbe girişimine muhatap olduk. Bu hain darbe girişiminden sonra tabii sıkıntılı anlar yaşandı fakat buna rağmen bahsettiğimiz ruh hâlinin verdiği güç ile oradan aldığımız ilham ile 24 Ağustos 2016 tarihinde çok şükür Fırat Kalkanı Harekâtı yapabildik. Fırat Kalkanı Harekâtı, DAEŞ’e karşı yapılan bir harekât ve orada arkadaşlarımız büyük bir başarıyla icra etti. Onun akabinde bu Fırat Kalkanı sonrasında 2018’de Zeytin Dalı, 2019’da Barış Pınarı, 2020’de de Barış Kalkanı Harekâtını Mehmetçik başarılı bir şekilde çok şükür icra etti ve bu harekâtın paralel bir şekilde Irak’ın kuzeyinde de Pençe Serisi Harekâtlar başladı, hem havadan hem karadan bu harekâtlarda buna paralel devam etti ve bunun sonucunda Mehmetçik girilemez denilen yerlere girdi, çıkılamaz denilen yerleri çıktı ve bölgede yıllarca teröristler tarafından kullanılan barınaklar, sığınaklar, depolar sözde karargâhlarI kontrol altına aldı ve diğer bir deyişle de başlarına yıkıldı.

MİLLETİMİZİN RUHUNDA ORDU-MİLLET GELENEĞİ VAR

Biz bu faaliyetleri yaparken tabii ki bizim elimizdeki yazılı bizim usullerimiz var, adetlerimiz var, yasalar var mevzuatımız var. Bu çerçevede giderken aynı zamanda yedi iklim, üç kıtada faaliyet göstermiş, at koşturmuş atalarımız yüzyıllarca bütün bu bölgeye, 3 kıtaya, huzuru, istikrarı, adaleti dağıtmış. Tabii bizim en önemli ilham kaynağımızın bu olduğunu bir kere bilelim. Burada bizim bu yaptığımız çalışmalar sırasında çok değişik örnekleri var bunların. Biraz önce bir kısmını anlattım. Yani bu değerler silsilesiyle biz faaliyetlerimizi yürüttük, yürütüyoruz. Burada bizim yine Türkiye ile alakalı Türk Silahlı Kuvvetleri ile alakalı konuşulduğu zaman ordu-millet geleneğimizi görmemiz lazım. Bizim bu milletimizin ruhunda, içinde, hayatında, pratiğinde bir ordu-millet geleneği var. Bu ordu-millet geleneği ile biz artık milletiyle ordusu, ordusuyla milleti bütünleşmiş hâlde. Bunu bazı istisnalar olabilir zaman zaman böyle farklı sesler farklı çıkar ama bu gerçeği ve bunun olması gerekeni tabii hâli budur. Bu millet, ordumuz bunun hepimizin bilmesi lazım bunu askerinde bilmesi lazım, sivilinde bilmesi lazım, tüm vatandaşlarımızın bilmesi lazım. Türk Silahlı Kuvvetleri bu milletin bağrından çıkmış bir kurumdur, bu milletin evlatlarıdır ve dolayısıyla bu manada binlerce yıllık tarihimizden süzülüp gelen millî, manevi mesleki değerlerimiz var. Dolayısıyla bu bizim milletimizin değerleri bunlar. Bunlar aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetlerinin ölümüne savunduğu savunacağı değerlerdir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Biz şunu diyoruz egemenlik ve bağımsızlığımızın timsali bayrağımız ve bizim ruh kökümüzün manevi değerlerimizin de ilanı olan ezan dinmeyecek inşallah. Bunun içinde Türk Silahlı Kuvvetleri yapılması gereken ne varsa yaptı, bundan sonrada yapacak. Biz tarih sahnesine çıktığımızdan beri, o günlerden beri Kahraman ordumuz milletimizin millî, manevi değerlerini korumak için her türlü fedakârlığı gösterdi, gösterecek, bundan da kimsenin şüphesi olmasın.

En zor zamanlarda dahi asil milletimiz ordusuyla omuz omuza vererek tem yumruk tek yürek olmak suretiyle her musibetten çok şükür alnının akıyla çıktı. Bundan sonrada çıkacaktır. Kahraman ordumuzun kahraman mensupları, bu milletin gerçek evlatları, bu milletin bağrından çıkan evlatları, gerçekten tarihte örneği Çanakkale’de, millî mücadelede nasıl ki vatan, millet, bayrak uğruna canını seve seve feda etmişse bugün de asil milletimizin sevgisi, güveni ve duasından aldığı ilhamla Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları millî ve manevi değerlerimiz uğruna ve ölürsem şehit kalırsam gazi anlayışıyla mücadelesi sürdürmektedir. Biz diyoruz ki, en büyük takdir güvenilmek, en büyük başarıda  bu güvene layık olmaktır. Bu şekilde asil milletimizin, Türk Silahlı Kuvvetlerine sevgisi, güveni ve desteği sürdükçe bizim inancımız şudur ki başaramayacağımız hiçbir görev yok, aşamayacağımız hiçbir engel yok. Sonuç olarak Türk Silahlı Kuvvetleri milletinin emrinde, görevinin başında bundan kimsenin şüphesi olmasın.

BİZİM KİMSENİN TOPRAĞINDA GÖZÜMÜZ YOK

Terörle mücadele konusunda bu ayrıntıya araziye gitmeden müsaade edersen bu konudaki bizim ilkelerimizi Türk Silahlı Kuvvetlerinin bizim milletimizin tarihinden, maneviyatından aldığı ve kullandığı devamlı ilkelerimiz var. Bunlardan birincisi şu yani bizim tek amacımız ülkemizin, asil milletimizin, vatandaşlarımızın ve hudutlarımızın savunması ve güveliği yani bizim kimsenin toprağında gözümüz yok, kimsenin hakkı, hukukunda gözümüz yok, hiçbir şekilde bizim kimseye işgal niyetimiz yok. Biz tamamen uluslararası hukuk çerçevesinde, meşru müdafaa çerçevesinde, komşularımızın da sınırına, egemenliğine, hakkına, hukukuna saygı göstermek suretiyle, toprak bütünlüğüne saygı göstermek suretiyle mücadelemizi sürdürüyoruz.

Ayrıca bizim yaptığımız bu mücadelenin komşularımızın da yararına olduğunu herkesin bilmesini istiyoruz. Ve bu konuda, bizim terörle mücadele konusunda biz terörle mücadele hedefimiz hiçbir şekilde bir mekânla sınırlamıyoruz. Biz diyoruz ki sizinle biraz önce isabetle ifade ettiğiniz gibi terörist nerdeyse bizim hedefimiz orası. Biz geçmişte olduğu gibi herhangi bir şekilde hudutlarımızdan çıktıktan sonra teröristlerin peşini bırakmadık, bırakmayacağız. Çünkü belli bir süre sonra onlar orada nefeslenip, hazırlanıp gerekli teşkilleri yaptıktan sonra tekrar bizim başımıza bela oluyor. Orada biz dedik ki terörist nerdeyse hedefimiz orası ve 40 yıldan beri bu milletimizin başına bela olan, musallat olan bu beladan milletimizi kurtarmakta kararlıyız. Biz bunların peşindeyiz. Ve Bizim tek hedefimiz de teröristler. Bunu herkes bilmesi lazım. Bu biraz önceki söylediğiniz gibi çeşitli şekillerde burada fitneyle, fesatla bizim maksadımız yaptığımız hareketler bir şekilde kamuoyunda çok değişik yerlere çekiliyor. 

Kürtler bizim kardeşimiz bunu milyon kere söyledik, söyleyeceğiz. İnandığımız şey bu Araplar bizim kardeşimiz 85 milyon biz tek milletiz dolayısıyla bu milletle bizim hiçbir şekilde hesabımız söz konusu olamaz, bizim Iraklı kardeşlerimize Suriyeli kardeşlerimize hesabımız olamaz, bizim tek hedefimiz teröristlerdir. Teröristler de hiçbir zaman Kürt kardeşlerimizin temsilcisi değildir. PKK eşittir YPG’dir, fakat bunlarında hiçbir şekilde Kürtleri, Kürt kardeşlerimizi temsil etmediğini herkesin bilmesi lazım. Türkler, Kürtler kardeştir diyoruz. Biz buna samimi olarak inanıyoruz. Biz, Alevi’siyle Türküyle,  Kürdü ile bir milletiz, 85 milyonuz ve dolayısıyla bunu bozmak isteyenler var. Bunu bozamayacaklar, bozdurmayacağız. Bunun için mücadelemizi sürdürüyoruz. Ve bunun da 500 yıldan beri biz ekmeğimizi, suyumuzu paylaştık ayrıca. Şehitliklerimize baktığınız zaman bu yüzyıllardan beri nasıl birlikte mücadele ettiğimizin de açık, seçik delilli şehitliklerimizde yatıyor. Orada Türkler, Kürtler yan yana yatıyor. Bunu herkesin görmesi lazım ve biz sadece ülkemizin, kendi milletimizin değil, aynı zamanda Kürtlerin, Arapların, diğer komşu ülkelerdeki Asurilerin, Hristiyanların, Ezidilerin, Keldanilerin ve diğer dini grupların da güvenliğine haklarına gerçekten çok büyük önem veriyor, özen gösteriyoruz. Bunun bilinmesi lazım.

IRAK’IN KUZEYİNDE 24 TEMMUZ 2015’TEN BU YANA 35 BİN 625 TERÖRİST ETKİSİZ HÂLE GETİRİLDİ

Şimdi Irak’a geldiğimizde yeni konsept çerçevesinde Irak’ta taarruz anlayışla artan bir şiddet, artan bir tempoda özellikle biraz önce bahsettiğim 24 Temmuz 2015 itibariyle yoğun bir şekilde mücadelemizi sürdürüyoruz. Şu ana kadar bir fikir vermesi bakımından 35 bin 625 terörist o günden bugüne etkisiz hâle getirildi. Kayıtlarımız bunu söylüyor. 1 Ocak 2022’den itibaren de 2 bin 356 teröristin etkisiz hâle getirildiğini görüyoruz. Mehmetçik girilemeyen bütün yerlere girdi. Çıkılamaz denilen bütün yerlere çıktı. Çıkmaya devam ediyor. Bu Nisan ayında başlattığımız Pençe-Kilit Harekâtı var. Biz hudutlarımızda belli bir plan dâhilinde yaptığımız operasyonlarla hudutlarımızı tam olarak kontrol altına almaya çalışıyoruz. Bu manada orada bir boşluk vardı. O boşlukta bu Pençe-Kilit’te tamamlayacağız ve dolayısıyla oradaki bizim hudutlarımızdaki, zincirdeki son ana kadar inşallah tamamlanarak hudutlarımız tam olarak emniyetli hâle getireceğiz. Bu yaptığımız Pençe-Kilit Harekâtı diğer harekâtlardan farklı olarak arazi çok sert bir arazi, çok vahşi bir arazi ve çok sayıda mağara var. Ve çok sayıda diğer harekât bölgelerinden operasyon bölgelerinden 5, 6 kat fazla el yapımı patlayıcı var. Dolayısıyla Mehmetçik orada büyük bir fedakârlık büyük bir kahramanlığa, kahramanlıkla, büyük bir dikkatle vazifesini yerine getirmenin gayreti içinde ve bütün mağaralara ve işte oradaki teröristlerin yuvalarını tek tek girmek suretiyle orayı temizleyerek bu faaliyeti icra ediyor. Şu ana kadar büyük bir başarıyla büyük bir noktaya gelindi.

Şu ana kadar 318 terörist Pençe-Kilit bölgesinde, Zap bölgesinde etkisiz hâle getirildi. Bunun yanı sıra 367 mağara bunların bazıları 3 kat bazıları 5 katlı her türlü içinde tesisat var. Elektriği, suyu, vesairesi yaşam malzemeleri ve yaşam alanları olan bir yerden bahsediyoruz. Çok geniş alanlar, silahları, mühimmatları, vesaire onları da dağda ele geçiliyor. Ve şu ana kadar da Mehmetçik 1508 el yapımı patlayıcı diğer alanlarda 3, 5 kat fazla olmak şeklinde temizliği yaptılar. Şu anda bizim arazide gördüğümüz şey gerçekten bir çöküş var. Teröristlerin açık kaynaklardan takip ediyoruz. İstihbarat raporlarından takip ediyoruz. Efendim işte çeşitli ifadelerle takip ediyoruz. Ciddi bir çöküş var ve dolayısıyla bu şekliyle elebaşlarının açıklamaları da bunu gösteriyorlar. Büyük bir çaresizlik içindeler ve bunlar alçakça, haince teröristlere utanmadan, arlanmadan talimatlar veriyorlar. Ormanları yakın diye, turistlere saldırın diye, sivillere saldırın diye yani bütün işte biraz önce bahsettiğimiz Zaho’da da cevabı bunun içinde yani bizim Türk Silahlı Kuvvetleri olarak bugüne yaptığımız operasyonlarda yaptığımız planlamalarda hiçbir şekilde biz masum sivillere zarar gelmemesi için elimizden gelen gayreti gösterdik. Tarihî yapılara, kültürel yapılara, dinî yapılara, çevreye zarar vermemek için her türlü tedbiri aldık. Fakat bu alçakların daha dün efendim yaptıkları bebeklere, kundaktaki bebeklere ateş edenlerden bahsediyoruz karşımızda ve bunlar ayrıca da açıkça utanmadan, arlanmadan alçakça bu emirleri veriyorlar ki şunu yapın bunu yapın diye. Biz diyoruz ki efendim,  teröristler hiçbir yerde güvende değil Mehmetçiğin nefesi teröristlerin ensesinde bunu bilsinler ve tek çare, tek yol Türk adaletine teslim olmak. Bunu buradan bir kez daha iade ediyoruz. Ve diyoruz ki teröristlere kim destek verirse versin, onların arkasında kim olursa olsun, biz bu asil milleti bu terör belasından kurtarmakta kararlıyız, azimliyiz ve çok şükür bunda muktediriz.

KARŞIMIZA GEÇİP DE “YPG, PKK DEĞİLDİR.” DİYEMEZSİNİZ

(ABD’nin terörist için taziye yayınlaması)

Biz bunu bütün Sayın Cumhurbaşkanımızdan başlayıp bütün sıralı, efendim ilgili arkadaşlarımız, Bakanlarımız ve diğer yetkili muhataplarımız, asker-sivil bütün muhataplarımıza bir tek kelime akıl tutulması, akıl tutulması bu. Bir müttefikin bir müttefike yapması asla düşünülemeyen bir yanlışlık ve bunun son derece yanlış olduğunu bütün ortamlarda bütün efendim, fırsatlarda dile getirdik, söyledik söylemeye devam ediyoruz. Ve gerçekten bu YPG’nin PKK olduğunu anlamamak için kör olmak lazım. Yani bu körlükten, stratejik körlükten müttefiklerimizin vazgeçmesini temenni ediyoruz. Biz diyoruz ki siz herhangi bir şekilde YPG ile çalışabilirsiniz, onlarla iş tutabilirsiniz bunu yanlış fakat bunun bir mantığı var. Ama siz bizim karşımıza geçip de ‘YPG/PKK değildir.’ derseniz bu aklımıza hakaret, bunu kesinlikle kabul etmiyoruz. Çünkü elimizde o kadar çok done var ki o kadar çok delil var ki o kadar çok bilgi var ki. İstihbarat raporları var, açık kaynak var, kapalı kaynak var, fotoğraflar var, videolar var, belgeler var her şey var. PKK eşittir YPG. Bunun hiç tartışması yok ve biz bir de bunu söylüyoruz ki biz burada terörle mücadele yaparken biraz önce bahsettiğim gibi biraz hızlı geçtik sadece biz ülkemizi, sadece milletimizi korumuyoruz. Aynı zamanda bunu yaparken Avrupa’nın da sınırlarını koruyoruz. Avrupa Birliği’nin de sınırlarını koruyoruz. NATO’nun da sınırlarını görüyoruz ve dolayısıyla 3 üncü tarafların bu stratejik körlükten vazgeçip bu gerçekleri görmelerini bekliyoruz. Burada tabii çok bu mücadelede bizim Irak’ın kuzeyindeki mücadeleden bahsediyorum. Çok yoğun çalışmalarımız oldu. Arkadaşlarımızın çok büyük kahramanlıkları oldu, çok büyük fedakârlıkları oldu.

Efendim burada biz bir arkadaşlarımızla Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri Komutanımızla beraber gittik. Ve karakolun adı Dağbaşı Karakolu. Dağbaşı, orada hatta evlerde hanımlar pasta, börek yaptılar, böyle kek vesaire oradaki nöbet tutan Mehmetçikle beraber bunları paylaştık. O sırada bizim geleceğimizi duyarak oraya gelen, orada bizim karşılamak için büyük bir fedakârlık, kahramanlık yapan tabur komutanı Binbaşımız var. Binbaşımız işte giriyor, çıkıyor derken biz orada otururken ya biraz fark etmeyip aksak yürüyor biraz yani o dedi ne biçim yürüyorsun falan yavaş gidiyor falan dedi. ‘Komutanım 15 gün önce ameliyattan çıktım.’ dedi. Hemen tasını, tarağını topla seni ilk helikopter ile götüreceğiz dedim. Senin ne işin var burada ameliyattan yeni çıkmışsın. Çocuk ağlamaklı bir şekilde, gerçekten göz yaşartıcı bir şekilde ‘Komutanım hayır ben iyiyim, ben görevimi yapıyorum. Beni sakın buradan almayın.’ Yani biraz önce bahsettiğime benzer bir şekilde bu arkadaşların mücadelesiyle Irak’taki bizim çalışmalarımız mücadelemiz devam ediyor. Orada arkadaşlarımızın bu fedakârlığı gerçekten her türlü takdirin üstünde ne yapsak haklarını ödeyemeyiz. Bunun bilincindeyiz. Bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum.

TEL RIFAT VE MÜNBİÇ BÖLGESİNDEN TACİZLER ARTTI

Bu terör koridoru meselesi, tabii bunun olmayacağını, olamayacağını, buna asla müsaade etmeyeceğimizi başından itibaren Sayın Cumhurbaşkanımız, her platformdan bizler, muhataplarımıza bunu tekrar tekrar söylememize rağmen öyle bir girişim oldu. İşte ‘YPG, PKK’dan farklı bunlar başka bir oluşumdur, bunların art niyeti de yok, kötü niyeti de yok.’ Bunu kabul etmeyeceğiz biz ve dolayısıyla biz bu konuda etmedik, etmeyeceğiz ve çok şükür onları kazdıkları çukurlara, kaldıkları hendeklere gömdük ve gömeceğiz. Bunda hiç tereddüt yok. Bundan kimsenin şüphesi olmasın ve bu biliyorsunuz ilerleyen zamanlarda, gelişen zamanlarda 2019’da Ekim ayında hem Amerika’yla hem Rusya’yla mutabakat muhtıraları imzaladık. Buradan teröristlerin çıkarılması konusunda biz bütün bize düşen sorumlulukları samimi bir şekilde yerine getirdik, getirememeye çalışıyoruz. Ve fakat maalesef şu ana kadar hem Amerika’nın hem de Rusya’nın yapması gereken işler var ve bununda her fırsatta muhataplarımıza konuştuğumuzda, görüştüğümüzde bu mutabakat muhtırasındaki sözlerini yerine getirmelerini, teröristleri bölgeden boşaltmalarını, kendilerine açık açık söyledik, söylüyoruz. Ve bu gerçekten bunu mutabakata uymalarını bekliyoruz. Özellikle son zamanlarda Tel Rıfat’ta ve Münbiç bölgesinde tacizler, tecavüzler arttı. Orası adeta bir terör yuvasına, terör yatağına döndü. Ve biz diyoruz ki bu taviz ve saldırı girişimleri olduğu takdirde efendim, bunlara tereddütsüz arkadaşlar misliyle karşılık verdik, vereceğiz. Bunda hiçbir tehdit yok, hiçbir sınırlama yok. Ve diyoruz ki bu tehditler ve tacizler devam ettiği sürece bunlarla alakalı yapmamız gereken ne varsa oradaki birlik komutanı arkadaşlarımız bunların gereğini yaptı, yapıyor.

Rejimin orada bir takım hareketleri var. Rejim bayrakları görülüyor çeşitli yerlerde, işte bunu da biz muhatabımız olan Ruslarla, Amerikalılarla konuştuk, görüşüyoruz. Bizim rejimle direk bir temasımız var; fakat tabii ilgili birimlerimiz, istihbarat birimlerimizin çeşitli çalışmaları olabilir. Biz bu noktada olayları yakından takip ediyoruz. Bölgede hiçbir teröriste yer yok, yer olmayacak, bunu diyoruz bunu kafalarına soksunlar ve onların yaptıkları ve yapacaklarına karşı hiçbir şekilde kayıtsız ve hareketsiz kalmayacağımızı, kalamayacağımızı bunun gereğinin neyse yeri ve zamanı geldiğinde yapacağımızı ve bu konuda her türlü müdahaleyi yapmaya da kararlı ve muktedir olduğumuzu herkesin bilmesini istiyoruz. Bu mücadelemiz devam etti, devam edecek. Nerede, kimler tarafından bunların desteklenmesine biz bakmıyoruz. Arkası önüne bakmıyoruz, biz kendi hudutlarımızın ve asil milletimizin vatandaşlarımızın güvenliği için çalışmamızı, mücadelemizi sürdürüyoruz bundan sonrada sürdüreceğiz.

Bildiğiniz gibi diğer bir konu da yine burada geçen hafta bir takım bazı medya guruplarında, bazı medya kesimlerinde bir anlaşılmaz bir şekilde tartışma konusu oldu. Bizim Türkiye olarak Suriye’de ve Türkiye’de toplam takriben 9 milyon civarında Suriyeli kardeşimize biz destek veriyoruz, onların hayatını kolaylaştırmaya çalışıyoruz. Bunun sebebi de gayet açık. Biz şimdi bu bölgeyi kontrol ettikten sonra 1 milyon Suriyeli kardeşimiz evlerine topraklarına gönüllü güvenli ve onurlu bir şekilde döndüler, biz bunu teşvik ediyoruz. Yani buradaki Suriye’nin kuzeyindeki Suriyeli kardeşlerimiz kalmaya devam etsinler, herhangi bir şekilde Türkiye’ye gitmeyi düşünmesinler, herhangi bir göç olmasın birincisi. İkincisi de, Türkiye’de yaşayan Suriyeli kardeşlerimizin de buranın cazibesi nedeniyle buranın güvenli ve kontrollü bir ülke hâline gelmesinden sonra evlerine ve yurtlarına, topraklarına rahatlıkla dönebilsinler. Hayat normalleşsin. Bu insani trajedi son bulsun. Buradaki sıkıntı ortadan kalksın, çalışmamız bu. Bunun neresi yanlış ben hâlen anlayabilmiş değilim. Dolayısıyla bu normalleşme faaliyetlerimiz devam ediyor, ilgili bakanlıklar, kurumlarımız, ilgili birimlerimizin koordineli bir şekilde elimizden geldiğince çalışmalarımızı aynı zamanda BM ile de koordineli bir şekilde sürdürdük, sürdürmeye de devam edeceğiz. Bizim burada tabii ki nihai amacımız ülke olarak, millet olarak, Türkiye olarak yani biran önce bu Anayasa hazırlama heyetlerini bir araya gelmesi, Anayasanın yapılması, bu Anayasa yapıldıktan sonra bir secim yapılması. Seçim yapıldıktan sonra meşru hükümetin kurulması, burada, Suriye’de istikrarın oluşması ve bu istikrarın oluştuktan sonra sınır güvenliğimizin sağlamak, bizim işimiz bu buna çalışıyoruz biz ve bu gayretlerimizi sürdürüyoruz. Şu noktada bu şekliyle faaliyetlerimizi sürdü inşallah bu istikamette olayların gerçekleşmesini bekliyoruz.

Şunların kamuoyu tarafından da çok iyi bilinmesi lazım, biz gerçekten terörü kaynağında yok etme stratejisiyle çalışıyoruz. Yani bu inşallah Allah bize bunu nasip edecek çalışmamız, gayretimiz bu, amacımız bu, başka hiç bir niyetimiz yok. Bu terörü kaynağında yok etmeye çalışıyoruz. Bunu yaparken de çok şükür yerli ve millî silah araç gereçlerimizi kullanıyoruz. Allah bize bunu da nasip etti, bahşetti. Kendi mühimmatımızı kullanıyoruz ve diğer kurumlarla da son derece yakın koordineli bir şekilde iş birliği hâlinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz ve diğer bir önemli hususta biraz önce bahsettik de bir kez daha tekrarlıyım. Türk Silahlı Kuvvetleri 15 Temmuz hain darbe girişimi yapan hainlerden temizlendikçe kesinlikle zayıflamadı, bilakis gücü arttı. Gerçek evlatlar, gerçek vatan evlatları bu milletin bağrından çıkanlar Silahlı Kuvvetlerde kendine düşen görevleri büyük bir kahramanlıkla, büyük bir fedakârlıkla, yüksek bir motivasyonda yaptılar, yapıyorlar. O kadar ki bu operasyonlar sırasında bir orada teröristlerin saldırısından sonra 7-8 uzman çavuşumuz oradaki askerimiz yaralandı ve bunları hemen aldık hastaneye götürdük. Hatay Devlet Hastanesine götürdük. Orada gerekli ihtimamı gösterdiler, gerekli tedaviyi yaptılar. Tedavileri bitti ve oradaki doktorlar tamamen doğal bir akış içinde, hayatın doğal akışı içinde dediler ki sizler dediler 15 gün 20 gün 30 gün istirahat edeceksiniz ve inanılmaz bir şekilde yedisi birden, sekizi birden ‘hayır.’ dediler. Arkadaşlarımız cephede savaşırken, mücadele ederken biz istirahat edemeyiz kendimizi iyi hissediyoruz herhangi bir sorunumuz yok ve hepsi cepheye döndü, operasyon bölgesine gittiler. Yani böyle bir ordudan bahsediyoruz bununda kayıt altına alınması lazım.

FETÖ İLE MÜCADELEDE ÇOK CİDDİ YOL ALINDI

FETÖ ile mücadele 15 Temmuz’da başladı, hain darbe girişimine karşı bu vatanın gerçek evlatları olarak bizler bütün her şeyi göze almak suretiyle gerekli karşı duruşumuz sergiledik ve onun akabinde de bu mücadele başladı. Mücadele yoğun bir şekilde devam ediyor. İlk günkü yani 16 Temmuz’da neredeysek 17 Temmuz’da neredeysek aynı faaliyetleri sürdürüyoruz. FETÖ ile mücadele konusu benim, senin, onun konusu değil, Türk Silahlı Kuvvetlerinin konusu ve Türk Silahlı Kuvvetleri tek yumruk tek yürek olarak bütün komutanlarıyla, personelleriyle, hukukçularıyla, personelcileriyle yoğun bir şekilde bu mücadeleyi sürdürmekte. Bu mücadelede gerçekten çok ciddi mesafeler alındı. Peki, bitti denile bilir mi? Hayır, şüphe aklın yarısı. Dolayısıyla biz istihbarat birimleriyle, yargı organlarıyla, savcılıklarla, emniyet istihbarat ile millî istihbarat ile bizim personel başkanlıklarımız bütün kuvvetlerimizi ve Genelkurmay ile onlarla bizim mülki makamlarla, valilerle, kaymakamlarla, her imkânı her fırsatı kullanmak suretiyle temaslarımızı sürdürüyoruz.

Onlardan aldığımız yeni bilgi ve belgeler çerçevesinde yapılması gereken ne varsa yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz, bundan da kimsenin şüphesi olmasın. Bu nereye kadar giderse ne zamana kadar giderse bu mücadele devam edecek. Bizim buradaki iddiamız bu mücadele azim ve kararlılığımız, bunda herhangi bir gevşeme, herhangi bir değişiklik asla söz konusu değil ve bu sadece benim meselem değil. Bütün arkadaşlarımızla Genelkurmay, Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri Komutanlarımız ve bütün sıralı komutanlarımız bu mücadeleyi büyük bir azimle büyük bir kararlılıkla yürüttüler, yürütmeye devam ediyorlar.

YUNANİSTAN’DA BAZI SİYASİLER TÜRKİYE’YE KARŞI PROVOKATİF SÖYLEMLERİNİ ARTIRARAK SÜRDÜRÜYOR

Yunanistan’da bir sorun var mı? Var. Kesin bir sorun var, ama biz diyoruz ki daima uluslararası hukuk çerçevesinde, iyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde, barışçıl yol ve yöntemler ile diyalogla, oturalım konuşalım, görüşelim. Ve diyoruz ki buna rağmen tüm bu iyi niyetli davetlerimize, çağrılarımıza, yaklaşımımıza rağmen özellikle bütün bunlara rağmen özellikle bazı siyasiler Yunanistan’daki bazı siyasiler bir kişi, üç kişi, beş kişi bazı siyasiler şahsi emelleri doğrultusunda provokatif bir şekilde eylemlerini söylemlerini arttırarak devam ettiriyorlar. Çünkü orada iç siyasette Türkiye karşı eylem ve söylem onlara güya bir şeyler getiriyor. Onu düşüyorlar. Ve kendi şahsi ikballeri için kendi ülkelerinin de kendi vatandaşlarının da hakkını, hukukunu rahatını huzurunu bozmak pahasına bunu sürdürüyorlar. Adeta sabah uyandıklarında bugün ‘Türkiye aleyhinde ne söyleyebilirim. Ne yapabilirim?‘ diye güne başlıyorlar ve belki de gece rüyalarında karabasanlar görüyorlar böyle bir atmosfer var, böyle bir psikoloji var.

Biz onları her fırsatta masaya çağırıyoruz. Buyurun gelin konuşalı diyoruz. Açık konuşalım diyoruz. Gelin konuşalım, tartışalım gelmiyorlar. Çünkü konuşacak bir şeyleri yok biz masaya gitmekten korkmuyoruz; çünkü biz güçlüyüz çünkü haklıyız. Yani konuşmakta hiçbir çekinecek tarafımız yok, bizim bu görüşmeleri de bir hani paylaşmak isterim. Bizim görüşmelerimizin birincisi Dışişleri Bakanlığımızın yaptığı “İstişari” görüşmeler. İkincisi Sayın Genel Cumhurbaşkanımızın, Sayın NATO Genel sekreteriyle beraber ortaklaşa planladıkları  “Ayrıştırma Görüşmeleri”. Ve bizim bakanlığımızın yürütmeye çalıştığı, gayret gösterdiği, Yunanistan’a rağmen güven ve güven arttırıcı önlemler çerçevesinde görüşmeler. Biz dedik ki Yunanistan’a muhataplarımıza ya dedik bu dedik birkaç saat ayaküstü konuşmalarla olmaz NATO’da toplantılar yapılıyor, o toplantı arasında yarım saat, bir saat görüşmelerle bunu çözmeye çalışıyoruz. Böyle olmaz dedim, bunu derin konular kara, deniz, hava konuları var, hukuk konuları var, uluslararası hukuk konuları var, buyurun uzmanlarımızı toplayalım. 15, 20 kişi biz size gönderelim. Gönderdik Atina’ya ve onlar çalıştılar orada ve gerçekten çok başarılı oldu.

Karşılıklı anlama anlayış vesaire birbirimizi tanıma tanışma bize geldiler. 15, 20 kişi burada çalıştı gayet güzel oldu. 3’üncü bir daha gönderdik. Atina’ya bir daha konuştular Şimdi 4’üncüye gelecekler. Türkiye’ye gelmeleri lazımdı. Çünkü bunlar birbirine bağlı toplantılar her seferinde bir takım gelişmeler oldu, bir takım konuşmalar oluyor. Bunlara göre iki yıldan beri Türkiye’ye bekliyoruz. Buradaki değerli meslektaşım efendim, Yunan Savunma Bakanlığı oradaki krize efendim bir gerilim olduğu zaman krizin götürmenin en güzel yolu üst düzey iki ziyaret yapıldığı takdirde kamuoyuna gayet güzel mesaj verilir ve gerilim azalır. Dedik ne zaman istersen bize gel, ne zaman istersen beni çağır, ne zaman istersen biz geliriz. Fakat maalesef bu konuda Yunanistan tarafında bir isteksizlik var.

Diğer taraftan da bizim Türk-Yunan problemlerini, Türk-Yunan sorunlarını, Türk-ABD sorununu ve Türk- NATO sorununu Türk-Avrupa Birliği sorununa dönüştürmek için de gerçekten hiç ahlaki olmayan birtakım girişimler var, yaklaşımlar var. Ve üçüncü ülkeler de çözüm arıyorlar. Biz devamlı suretle görüştüğümüz Bakan seviyesinde, General Amiral seviyesinde tüm muhataplarımızla 3’üncü taraflara Türk-Yunan problemlerini objektif şekilde görmelerini, tarafsız bir şekilde görmelerini bu şekilde katkı sağlamaları; öbür türlü katkı değil olayın büyümesine sebep olduğunu, Yunan tarafını tuttukları taktirde sebep olduklarını; bunun da NATO’nun  istikrarını bozduğunu, bozabileceğini tekrar tekrar kendilerine hatırlatıyoruz.

Burada biliyorsunuz en son Sayın Cumhurbaşkanımız büyük bir nezaketle Yunanistan Başbakanı’nı davet etti; görüştüler, konuştular, anlaştılar, mutabık kaldılar fakat en sonunda maalesef gerçekten hiç olmayacak şekilde gitti. İki komşu ülkeyiz, NATO’daki iki müttefikiz; gitti efendim Amerikan Kongresinde böyle alenen Türkiye’yi şikâyet etti. Ne ahlak ne ikili diplomasi ne ikili ilişkiler ne komşuluk ilişkileri. Ya hiçbir şey uymayacak şekilde, diplomatik tahammüllere aykırı bir şekilde böyle tutum davrandılar. Tabii bu burada bitmedi, hâlâ geziyorlar.  Ondan sonra Almanya’ya gittiler, Amerika’ya gittiler, “Uçak vermeyin!” dediler; Almanya’ya gittiler, ”Denizaltı vermeyin!” dediler. Arkadaşlarımız burada bizim halkımızın çok iyi anlayacağı şekilde, bu konular karışırken Efendim,  artık yorulduğumuzdan dolayı arkadan birisi espri olsun, diye “Komutanım!” dedi. Herhâlde bunlar, yakında bunlar fırıncıya da giderler. “Türkiye’ye ekmek vermeyin!” diye. Böyle bir tutum içindeler yani bundan biz düzelmesini bekliyoruz. Ve bu arada tabii.

(Amaçları savaş ilan etmek mi?) Hayır, yani bizim gördüğümüz de Türkiye’ye karşıtlığı iç politikada kendilerine prim getiriyor. Doğru ve yanlış düşüncesiyle sürekli şekilde, Türkiye’ye karşı eylem ve söylemler sürdürüyorlar. En sonunda bildiğiniz gibi yeni “Osmanlıcılık” çıktı. Ya Türkiye’nin ne bir şekilde böyle bir niyeti oldu ne bir maksadı oldu ne bir çalışması oldu. Türkiye kendi toprakları içinde terörle mücadelemiz var diğer tarafta da Ege’de Akdeniz’de Kıbrıs’ta hem kendi hem Kıbrıslı kardeşlerimin hak ve hukukunu savunulması var, bunu yapıyoruz. Efendim, şimdi böyle bir şey var.

Biz şöyle diyoruz ki “Ege’de bir sürü üst adası olup burnumuzun dibine kadar gelen sensin! Meis için 40 bin kilometre kare. Efendim yetki alanı isteyen sensin. Ülkemizin ve Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerini göz ardı eden sensin. Sahte tehdit algısıyla silahlanma gayreti olan ve yapay iltifatlar peşinde koşan sensin. 3’üncü ülkeleri ülkene çağıran kapıyı sonuna kadar açan sensin. Yani biz saldırgan ve yayılmacıyız öyle mi?  Buna, yani kargalar bile güler. El insaf! Bu kadar aleni, efendime söyleyeyim, gelişmeler karşısında şu anda işte ekranda gösteriyorlar.

1832’den beri müthiş bir yayılma... 1832’den başlıyor 1942’ye kadar adım adım burnumuzun dibine kadar geliyor. Yani şimdi kim yayılmacı? Yani bunu anlamak mümkün değil ve hâlâ bunlar Türkiye’yi yayılmacı olmakta suçluyorlar. “Yeni Osmanlıcılık” diye bir şey çıkardılar onunla suçluyorlar. Bunların hiçbiri gerçeği yansıtmamakta, özellikle bu 3 üncü tarafların bunu görmesi lazım. Bu haritayı, bütün muhataplarımızla konuştuk, görüştük, anlattık, anlatıyoruz.

Bu adalar Lozan Anlaşması’yla, Paris Anlaşması’yla verilirken Lozan Anlaşması’nın 12’nci maddesi, Paris Anlaşması’nın 14’üncü maddesinde bu adalar veriliyor. 23 ada veriliyor fakat bunlar silahsızlandırılmak kaydıyla veriliyor. Ve maalesef şu anda bunların 16’sının bunların silahlandırılmış durumda. Anlaşmaya tamamen aykırı bir şekilde ve biz şunu söylüyoruz, diyoruz ki “Bu adalar size Yunanistan’a silahsız olmak kaydıyla verildi. Sınırlı ve orantılı kolluk gücü dışında herhangi bir şekilde burada askerî bir, efendim, konuşlanma yapamazsınız. Silahlanma durumuna geçemezsiniz. Eğer siz burayı silahlandırırsanız, bu adaları silahlandırırsanız, bu adalar Türkiye’nin dibinde çok yakınında gözle görülüyor. Bunları silahlandırırsanız, bu bize savunma hakkı doğurur, meşru müdafaa hakkı doğurur; bu ise efendim, adaların egemenliğini tartışmalı hâle getirir. Bu ise anlaşmaları tartışmalı hâle getirir. Lütfen bu anlaşmalara uyun!” diye tekrar tekrar muhataplarımıza söyledik, söylemeye devam ediyoruz.

Burada efendim, bu GASA’nın dışında bir de başka bir gariplikler var. Ne dünyada ne günümüzde hiçbir örneği olmayacak şekilde diyorlar ki “Bizim burada bir adamız var. Bu adaların kara suları 6 mil güzel.” diyoruz. 6 mil fakat diyor;  hava sahası 10 mil yani böyle bir garabet dünyada yok, tarihte yok ve bunu nitekim Amerika’daki asker-sivil kişiler de bu ihlallerden bahsediyor. Yunanlı komşularımız devamlı “Türklerin uçakları geldi, burada bizim hava sahamızı ihlal etti.” diyorlar. Hava sahası 6 mil üzerindeki hava sahası, 6 ila 10 mil arasındaki hava sahasını kimse kabul etmiyor. Amerikalı asker ve siviller de bunu dile getirdiler. Bütün taraflar bunu dile getiriyor fakat maalesef komşumuz Yunanistan ısrarla bu 10 mil hava sahasında ısrar ediyor.

Bu 6 ila 10 mil meselesi var. Burada Doğu Akdeniz’de ülkemizin, efendim, Kıbrıs’ın hak ve menfaatlerine göz ardı etme var. Batı Trakya’da ve diğer coğrafyalarda, adalarda Türk azınlık var. O da çok enteresan bir olay. Türk azınlık var. Bunlar ,“Müslüman” diyorlar; peki bunlar Müslüman, peki bunların milliyeti ne? Çin’e benzemiyor, Japon’a benzemiyor kim bunlar? Adları Türk, yurtları Türk, mezarlıkları Türk, bağlı oldukları akrabaların hepsi Türkiye’de. Bu nedir?  Yani böyle birtakım, yani gerçekten oradaki insanlara büyük ızdırap veren, ceza cefa veren meseleleri var.

Şimdi burada söylemek gerekirse bu silahlanmayla bir yere varamayacaklarını, kendilerine 50 kere söyledik. Fakat bunu ısrarla yapmaya çalışıyorlar. Bu da Yunan halkının refahına, rahatına aykırı bir şey ve göçmenleri idare ediyorlar. Bu göçleri ya da orada gariban insanları, oraya geçmeye çalışan insanları da bir şekilde, hiçbir şekilde insanlığa, ahlaka, uluslararası hukuka sığmayacak şekilde çok aşırı sertlikle gerçekten o çocukları, kadınları ölüme terk edecek şekilde onları ateş etmek suretiyle, onların botlarını delmek suretiyle; nitekim bunlar Avrupa Birliği tarafından da sorgulanır hâle geldi. İnsan Hakları Mahkemesi, bunları sorguluyorlar. Önümüzdeki günlerde bunların sonuçları çıkacak. Ve bu azınlıkla alakalı, Türk kimliğinin yok sayılması asla kabul edilemez. Buradaki Türklerin temel hak ve özgürlüklerinin kısalması ve baskıcı uygulama asla kabul edilemez. Bununla ilgili müdahale neyse sonuna kadar yapılacak.

ATİNA’DA CAMİ VAR, CAMİ YÖNETİMİ HRİSTİYANLARIN ELİNDE

En son yaptıkları uygulamalarda, gerçekten onlarda insanlık dışı orada 4 ilkokul vardı. İlkokulu kapattılar. Evet, maalesef kapattılar; müftülerin seçme hakkını ellerinden aldılar.  Atina’da bir cami var,  göstermelik bir cami var, ne kubbesi var ne minaresi var. Tamam, bundan vazgeçtik; bir de o caminin yönetimini tahmin edemezsiniz.  Ortodoksların elinde, yani Hristiyanlar yönetiyor. Böyle uygulamaları var. Türk yok yönetimde. Ya cami? Burada bir Müslüman yok. Dolayısıyla bütün bunların hepsini yakından takip ediyoruz. Bu yaptıkları, ne Avrupa üyesi Yunanistan’a ne Avrupa Birliği değerlerine ne insan haklarına ne uluslararası anlaşmalara hiçbirine sığmıyor ve Yunanistan’ın bu eylemleri de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından mahkûm edildi. Ve bu kararları da uygulamamakta ısrar ediyorlar. Ve maalesef biraz önce bahsettiğim 3’üncü tarafların stratejik körlüğü var, stratejik körlüğü var. Görmüyorlar. Buradaki ezayı cefayı ızdırabı görmüyorlar, görmek istemiyorlar. Bizde bu manada elimizden gelen gayreti gösteriyoruz.

Ve bunların teröristlerle, terör örgütleriyle iş birliği hâlinde olduğu da var. O da ayrı bir konu. Ve bunun da en güzel göstergesi onlarla kol kola oldukları Lavrion Kampında alenen oradaki Türkiye’den kaçan teröristlere ev sahipliği yapmakta. Onlara, orada yedirip içirip beslemekteler ve ayrıca da FETÖ’yü biliyorsunuz. Teröristleri sonuna kadar korudular, koruyorlar. Bunu da mutabakatta da kendilerine söyledik.

RUMLAR HİÇBİR ZAMAN ADANIN TAMAMINA SAHİP OLMADI

Kıbrıs’la ilgili birkaç kelime söylemek gerekirse “Kıbrıs bizim millî davamız.”. Biz orada garantörüz. Diğer garantörler, Yunanistan (bizzat kendisi) ve İngiltere ne yapar ne yapmaz onu kendileri bilir. Fakat biz oradaki kardeşlerimizin hakkını, hukukunu korumakta da kollamakta da kararlıyız. 1570-1571 yıllarında Osmanlıyı oraya davet ediyorlar. Oradaki insanlar ezadan, cefadan bıkmışlar, “Osmanlı gelsin adalet getirsin, huzur getirsin, istikrar getirsin!” binlerce şehit pahasına Osmanlı, oraya hâkim oluyor. Ve 1870’ten1978’ e kadar gayet huzur içinde, rahat içinde , gayet güzel uygulamalarla oradaki insanlar hayatlarını sürdürüyorlar fakat daha sonra bu düzen bozuluyor. Ve şimdi, şunu da bilmek lazım. Rumlar hiçbir zaman Ada’nın tamamına sahip olmadılar. Öyle bir şey söz konusu değil. Bu bütün arşiv bilgilerinde böyle,  araştırmalarda böyle. Bu kesin bir konu dolayısıyla bununda ortaya konulmasıyla birlikte Kıbrıs davasında biz Kıbrıslı kardeşlerimizin arkasındayız. Burada işte biraz önce bahsettim. Bir silahlanma sevdası var olur olmaz şekilde bunlar, her gördükleri silahı almaya çalışıyorlar.

Diyoruz ki “Ya bunu silahlanmayla yapacağız, yer ki bunlar kullanışmış silahlar ekonomiye tamamlanmış silahlar dâhil onlar ne bulursa alıyorlar. Bu silahlanmayla herhangi bir şekilde bu eğer Türkiye’ye karşıysa bunlar az eğer efendime söyleyeyim, siz savunma amaçlı alıyorsanız fazla ülkenizin savunması için bunun bilinmesi lazım.”diyoruz. Oradaki Yunan halkının da refahına kast etmeyin! Zaten bir sürü borç var, bir sürü ekonomik problem var. Bunları örtmek için, bunları kapatmak için, iç siyasetle parçalı olmak için de ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. Buradan da biraz önce söylediğim gibi en kestirme yolu Türkiye’ye karşı yapılacak eylem ve söylemler fakat şu an da bir başka olumlu gelişme de bazı akademisyenler, bazı siyasiler, bazı Emekli General ve Amiraller ,bazı Emekli Diplomatlar ve aklıselim sahibi Yunan halkı buradaki yapılanları görür hâle geldi. Gerçekleri görür hâle geldi. Dolayısıyla bunun herkes tarafından görülmesini, yönetim tarafından görülmesini Türkiye’ye karşı bu eylemlerden ve söylemlerden vazgeçmelerini beklediğimizi söylüyoruz.

Diyoruz ki “Türkiye tehdit değil, Türkiye gerçekten güçlü güvenilir ve etkin müttefik bunun herkes tarafından bilinmesi lazım. Bizim tek amacımız var: ‘ Barış ve istikrar için Ege’de Akdeniz’de Akdeniz’in dostluk denizi olmasını temenni ediyoruz.’ biz. Burada uluslararası hukuk dâhilinde, tüm zenginliklerin paylaşılmasından yana olduğumuzu söylüyoruz. Ancak her türlü haksız, hukuksuz girişime uygulamaya mütebakiyet kapsamında sahada ve masada gerek karşılığı verdik, bundan sonra vereceğimizi herkes bilsin!” diyoruz. Diyoruz ki “Biz iyi komşuluk istiyoruz, diyalog istiyoruz. Bunu zafiyet olarak algılamayın. Diğer taraftan hakkımızı hukukumuzu çiğnetmeyiz!” diyoruz. Bunu tehdit olarak algılamayın. Biz Türkiye’nin ve Kıbrıslı kardeşlerimizin hakkını hukukunu menfaatini korumakta azimliyiz, kararlıyız, çok şükür burada muktediriz.

(Yunanlı bir Bakanla diyalog yaşadınız, dedi ki “Türk Harp Okulu öğrencileri yüzebiliyorlarsa gelsinler , yüzecekler mi?”) İnşallah dedik biz de cevaben, bir gün o da olur.

Bir asır önce, bir asır önce alçakça gerçekleşen Yunanistan’ın işgal girişimi ve mezalimini sona erdirdiğimiz büyük zaferimizin 100’üncü yılındayız. Onu kutluyoruz, şimdi. 30 Ağustos geldi. Bunun için buradan da istifadeyle, bunun çağrışımıyla Yunanistan’a diyoruz ki “Bir asır önce girişilen maceranın bedelinin ne kadar ağır olduğu, bu işgal girişiminin Yunan halkı tarafından da kabul edilmediğini, hatta bu işgal girişiminden sorumlu tutulan 6 yörecisinin idamla cezalandırıldığını asla unutmamalı; Yunanlı muhataplarımız, tarihten ders almalı ve hüsranla sonuçlanacak yeni maceralar peşinde koşulmamalıdır.”. Türkiye ile Yunanistan arasında sorun var mı? Var, en baştan söylediklerimi tekrarlıyorum. Nasıl çözülür; konuşarak, diyalogla, uluslararası hukuk çerçevesinde ve barışçıl yol ve yöntemler ile bizim temennimiz, dileğimiz kesin duruşumuz bu. Öyle ki burada bizim geçmişte yaptığımız bir Amfibi Harekâtı’nın filmini çekiyorlar. Bu karıştırıcılar, fitneciler, fesatçılar bunu; Yunan televizyonuna, Yunan medyasına yayılmak suretiyle Türkiye, harp hazırlığı yapıyor. Çıkarma hazırlığı yapıyor. Her an çıkarma olabilir. Yıllar önce yapılmış bir tatbikatın filmi dolayısıyla bunlara karşıda Yunan halkının uyanık olması; gerçekten kendi selameti bakımından refahı, güvenliği bakımından çok önemli.

TÜRKİYE OLARAK BARIŞA YAPTIĞIMIZ KATKILARIMIZI SÜRDÜRÜYORUZ

Biz denizden hem Ukrayna ile hem Rusya ile komşuyuz ve başlangıçtan itibaren çalışmalarımız çerçevesinde Karadeniz ülkesi olmak bakımından siyasi ve ekonomik iş birliği içindeyiz ve bunu yürüttük. Bu manada Türkiye olarak barışa yaptığımız çok yönlü çabalarla, girişimlerimizle, kârlı duruşumuzla, samimiyetimizle, katkılarımızı sürdürdük sürdürmeye devam ediyoruz. Krizin başından bu yana Türkiye; Cumhurbaşkanımızın temasları başta olmak üzere gerçekten son derece ilkeli ve dengeli, son derece açık tutumuyla, net tutumuyla ciddi katkılar sağladı. Bugünkü görüşmelerin, bugünkü tahıl meselesinin barışçıl bir yol ve yöntemle çözülmesine kadar. Bizim burada komşumuz olan denizden komşumuz olan ve ilişkimiz olan bizim hem Ukrayna’nın hem de Rusya’nın bu şekilde bir çatışmaya girmesi böyle karşı karşıya gelmiş olmasından biz üzüntü duyuyoruz. Yani bunun bir an önce sonlanmasını temenni ediyoruz ve diyoruz ki “Türkiye olarak bizler Kırım’da olduğu gibi, Kırım meselesinde olduğu gibi, ta o zamanlardan açıklandığı gibi Cumhurbaşkanımız bunu defalarca açıkladı. Bizde muhataplarımıza söyledik. Bu Ukrayna’nın egemenliğine, bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne biz büyük önem veriyoruz, bütün komşularımıza olduğu gibi. Ve dolayısıyla bunun bir an önce çözülmesinden yana, bunun barışçıl yol ve yöntemlerle görüşmelerin evirilmesiyle çevrilmesine de gayret gösteriyoruz.”

Bu arada başlangıçtan itibaren biz iki ülke arasında, biz savaş olduğu çerçevesinde gerçeği ile bunu kabul ederek Montrö rejimi çerçevesinde Karadeniz’de kıyısı olan ülkelerin barış, diyalog, huzur ve refah içinde yaşaması için ne lazımsa buna gayret gösterdik, bunu destekledik. Ve şu anda Karadeniz’de bir huzur varsa, çatışmazlık varsa inanın Türkiye’nin bu konudaki gayretleri payı çok büyük. Bu Montrö’nün uygulamasıyla oldu ve biz bu konuda hem Rusya tarafını hem de NATO ve Batı tarafına bugün Montrö’ye saygı göstermelerini, bu çerçevede hareket etmelerini, bu şekliyle barışın, huzurun devam etmesini tekrar tekrar hatırlatıyoruz. Bu konuda çok şükür taraflar çok güzel uydular, uymaya devam ediyorlar. Şimdi şu anda Ukrayna’ya tekrar yaklaşıp bakarsak çok ciddi bir can kaybı var, gerçekten insanlık dramı yaşanıyor orada ve biz diyoruz ki “Bir an önce bu insanlık dramına son verilmesi. Elimizden geldiğince biz insani yardımlarımızı sürdürdük, sürdürüyoruz. Bir an önce ateşkesin olması. Başlangıcı hatırlarsınız, orada kendi vatandaşlarımızın, Ukraynalı vatandaşların ve diğer milletlerin vatandaşlarının da bu savaş bölgesinden bir an önce tahliyesi için Türkiye olarak çok gayret gösterdik. Bu konuda çalışmaların yapılması ile birlikte diplomasiye bir an önce dönülmesini istiyoruz. ‘Diplomasiye dönün!’ diyoruz, diplomasi bizim için önemli.”

Yani oradaki huzur ve istikrarın sağlanması için bir an önce ateşkesin yapılması çok önemli. Bunu da biz tekrar tekrar sadece tahıl meselesi, gıda meselesi değil; bütün konuşmalarda görüşmelerde muhataplarımızla görüşüyoruz. Cumhurbaşkanımız; Sayın Zelenskiy ile Sayın Putin ile sürekli görüşüyor. Bizler Dışişleri Bakanımızın muhataplarıyla, bizler Millî Savunma Bakanlarıyla hem Rusya hem Ukrayna sürekli görüşmek suretiyle biz buradaki tansiyonu olabildiğince düşürmek için gayret gösteriyoruz. Tabii bu çatışmanın getirdiği bir sonuç da Ukrayna’dan çıkarılan tahıl, şimdi Ukrayna’dan tahılların çıkarılamadığı zaman ne oluyor? Gıda ihracatı mümkün olmuyor. Bu ise küresel gıda krizi riskini arttırıyor. Şimdi, sorun çözülemediği takdirde ne olacak? Belli ülkeler de özellikle Afrika ülkelerini ciddi şekilde bir açlık söz konusu olacak. Açlık ne demek? Açlık güvenlik sorunu demek, aç insan bu sefer...

Ciddi şekilde güvenlik sorunu ortaya çıkacak. Bunun için bizim bu güvenlik sorununu ve açlık krizini önleyebilmek bakımından tahılın, söz konusu Ukrayna limanlarında duran 25 milyondan fazla olduğu söyleniyor. Denizden emniyetli bir şekilde ve süratle sevki için koridor ihtiyacı ortaya çıktı. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımız; Sayın Zelenskiy ile, Sayın Putin ile konuştular. Bunlara ciddi bir şekilde gayret sarf ettiler ve görüşmelerin sonucunda bize verdikleri direktif doğrultusunda biz de Millî Savunma Bakanlığı olarak bir inisiyatif aldık ve etkin bir diplomasiyle diğer Bakanlıklarımız ve Kurumlarımızın da yaptığı çalışmalarla, Millî Savunma Bakanlığına verilen görev çerçevesin de Birleşmiş Milletlerle de koordine etmek suretiyle ciddi takım temaslara girdi.

Bunların birçok teması oldu da uzunca bir süreç bu bunun 1 Haziran’da somut olarak biz Sayın Şoygu ile görüştük, Sayın Reznikov ile görüştük. Ukrayna ve Rusya tarafıyla ve bu görüşmeler çerçevesinde bu işin süratle sonuçlanması için ne yapabiliriz, diye düşündüğümüzde dedik ki “Bakanlar her zaman bir araya gelemiyorlar, konuşamıyorlar. Onun için bizim yapmamız gereken birer general görevlendirelim. Bakanlıklardan bir Rus, bir Ukraynalı, bir Türk general. Bunlar sürekli görüşmek suretiyle çalışmalarını sürdürdüler. Hatta buna “kırmız hat” şeklinde isimler takanlar da oldu. Bu görüşmelerin sonucunda 21 Haziran’da bizim bir askerî heyetimiz bu Generalin Başkanlığında Moskova’ya gitti. Moskova’da görüşmeler yapıldı, görüşmeler gayet güzel geçti. Hatta bu görüşmelerin olumlu geçtiğinin somut bir göstergesi olarak da Sayın Şoygu’nun talimatlarıyla “AZOV CONCORD” denilen ilk gemi oradan daha toplantı devam ederken ayrıldı, hareket etti, bu da önemli bir gelişmeydi.

Bunun devamında da hatırlarsanız 13 Temmuz’da İstanbul’da kalender kasnında biz hep ikili görüşmeler ile geldik o güne kadar. Ayrı ayrı görüşmeler yapıldı Rusya ile ayrı Ukrayna ile ayrı Birleşmiş Milletlerle ayrı görüşmelerdi. İlk kez 13 Temmuz’da bu Kalender Kasrı’nda 4’lü toplantı yapıldı ve bu toplantı sırasında temel prensipler üzerinde mutabık kalındı. Bu mutabakata dayalı olarak 22 Temmuz’da giden yol başladı, gerekli hazırlıklar yapıldı, görüşmeler yapıldı. Görüşmelerin sonunda da Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Guteres’inde huzurunda, hem Sayın Şoygu ile hem de Sayın Kubar Kov ile iki ayrı metin imzaladık. Bunun en temel ortaya koyduğu ihtiyaçlardan biri süratle bir “Müşterek Koordinasyon Merkezi”nin İstanbul’da kurulmasıydı. Bu gerçekleşti ve İstanbul’da fiilen 23 Temmuz’da, 27 Temmuz’da da resmen bunun açılışını yaptık. Burada güzel olan şey onu da kamuoyuyla paylaşmak isterim. Ben hem 22 Temmuz’un ertesinde taraflar kendi temsilcilerini 23 Temmuz’da bu “Müşterek Koordinasyon Merkezi”nin de hazır bulundurdular, bu da önemli bir şeydi. Bu komisyonun koordinasyon merkezinin çalışmasının sonucunda; 1 Ağustos’ta ilk gemi RAZONİ, Odessa Limanı’ndan hareket etti. Ve şimdi bu faaliyet, tamamen insani olan bu faaliyet tarafların hassasiyetiyle, tarafların dikkatiyle, tarafların katkılarıyla çok şükür anlaşmalara uygun şekilde planlandığı şekilde aksaksız olarak devam ediyor.

12 GEMİ GÜVENLİ ŞEKİLDE LİMANLARDAN AYRILDI

(Barış ümidi var mı?)Biz şimdi şu ana kadar geldiğimiz noktada 12 gemi planlandığı şekilde, gayet güvenli bir şekilde limanlardan ayrıldı; hedeflerine doğru gidiyor ki bu da 400 bin buğday demek. Ve bu çalışmaların devam etmesini, devam edeceğini temenni ediyoruz. Bu konuda tarafların iradesi var, onu da görüyoruz. Herkes bu yönde gerekli desteği sağlıyor. Rusya tarafı da Ukrayna tarafı da. Tabii Birleşmiş Milletler, bunu destekliyor. Biz zaten dedik ya “Bu çalışmalar, bizim yaptığımız çalışmalar. Bu süreç, bu tahılla gıda ile ilgili süreç; temennimiz, dileğimiz, enerji konusunda temennimiz ‘Savaşın durdurulması ve barışa giden yolun açılması konusunda da bir model teşkil etsin.’temennimiz bu.” Ve bunu da biz devamlı konuşmalarımızda arkadaşlarımızla konuşuyoruz. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: “Burada ortak bir çalışma iradesi var. Tarafların tabii başkanlık düzeyinden başlayıp bu merkeze kadar geliyor ve bu şunu gösterdi. Krizlerin; iyi niyetli çalışmalarla, diyalogla dönülebileceğini gösterdi, kanıtladı ve gerçekten bu bir model oldu.”

Tabii Türkiye’nin iki ülke ile de konuşabilmesinin de ne kadar önemli olduğunu burada ortaya çıktı. Yani iki ülke ile aynı anda konuşabilen tek ülke Türkiye. Bu gerçekten başlangıçta bazı eleştiriler aldı ama bunun ne kadar kıymetli olduğu bu tahıl anlaşmasıyla kendini gösterdi. Ve bu güvenilir muhatap rolü gerçekten büyük bir hassasiyetle devam ediyoruz. Ve Türkiye’nin duruşunun ne kadar doğru olduğu ortaya çıktı. Bu gıda krizinin önlenmesi tabii ki ciddi bir şekilde gıda fiyatlarının düşmesine sebep oldu ve bunu öncelikle devam edeceğini değerlendiriyoruz. Bunun tabi enerjiye yayılması, diğer konulara yayılması bence çok önemli diye görüyoruz. Efendim bu aynı zamanda özellikle bu gıda krizinin devam etmesi hâlinde, Afrika’dan muhtemel Türkiye’ye ve Avrupa’ya olan göçü de önledi, önleyecektir, diye düşünüyoruz.  Temennimiz bu çalışmaların aksaksız eksik bir şekilde gitmesi ve bunun da diğer faaliyetlere örnek olması. Bu ateşkesin, bu diplomasinin, diplomasiye yönelik bu ateşkes diplomasine yönelik de efendim, her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu da biz yine taraflara söyledik, söylemeye devam ediyoruz. Bize bir şey düşerse bu konuda, bu girişimlerimizde yaptırabiliriz.

YERLİ SAVUNMA SANAYİ TERCİH DEĞİL ZORUNLULUKTUR

Biz yerli ve millî Savunma Sanayi her zamankinden daha önemli bir hâle gelmiştir. Ve artık millî ve yerli savunma sanayi bizim için, özellikle Türkiye için, ülkemiz için “Bir tercih değil, zorunluluk hâline dönüşmüştür.”. Bunu bilelim, bunu tespit edelim. Ve dolayısıyla bu Savunma Sanayisinin gelişmesi için elimizden gelen gayret neyse bugüne kadar yaptık, yapıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde; onun desteğiyle, onun teşvikiyle, onun ortaya koyduğu konseptle gerçekten kamu-özel sektör Üniversitelerimiz ve bizim Vakıf Şirketlerimiz bir araya gelmek suretiyle yüzde 80’lere varan bir millîlik oranı sağlamış durumdayız.  Millîlik ve yerliliği sağlamış durumdayız. Önümüzdeki günlerde bundan sonra ne olacak? Onu da söyleyelim. Gerçekçi olalım. Bundan sonraki süreç çok daha çetin geçebilir.  Çünkü bu son kalan bu yüzde 20’yi aşan bölüm, çok daha ciddi ama şunu söylüyoruz, şunun rahatlığı içindeyiz. Dolayısıyla bugüne kadar yaptıklarımızı yaptık. Bundan sonra da yapacağımıza inanıyoruz, yapacağız. Buna inanıyoruz. Bütün evrende bu konudaki katılımcıların hepsi, bu konuda inançlı. Biz daha düne kadar piyade tüfeğimizin patenti başkasına aitti. Başka ülkeye aitti. Şimdi çok şükür bütün hafif silahlarımızı yapıyoruz. Onların mühimmatını yapıyoruz. Obüsleri yapıyoruz. SİHA’ları yaptık, İHA’ları yaptık.

Parasını verdiğimiz şeyi alamadık yıllarca. İHA’ları yapıyoruz ve helikopterleri yaptık, gemileri yaptık ve bunları da ötesinde bunları tasarlıyoruz, bunları inşa ediyoruz. Bunları imal ediyoruz ve bunları ihraç ediyoruz. Ve dolayısıyla bu manada inşallah yolumuza güvenli bir şekilde devam edeceğiz. Efendim, bizim elimizdeki harp silah araç ve gereçlerinin, silah ve mühimmatın bir önemli özelliği de bunların hepsi sarı delenmiş ve güvenirliğini ispatlamış. Bunlar silah araç-gereç burada terörle mücadelede kullanıldı. Libya’da kullanıldı, Azerbaycan’da kullanıldı. Bu Azerbaycan deyince biraz önce hızlı geçti, orada söyleyeyim ben. Bu bizim şeyde, Azerbaycan’da. Bizim bir şeyimiz var, maceramız var. Onu sizinle mutlaka paylaşmam lazım. Bu Azerbaycan mücadelesi tabii oradaki Azerbaycanlı kardaşlarımızın 33-30 yıldır görüşmelerle çözemediği problemi orada çok şükür, efendim, 44 günlük mücadeleyle Azerbaycanlı kardeşlerimiz olayı çözdüler. Avrupa Birliği, Avrupa Güvenlik İş Birliği Teşkilatı, Minsk grubu, 30 yıl seyrettiler. Yüzde 20’si işgal edilmiş bir topraktan bahsediyoruz. 1 milyon kişi kaçmış, göçen olmuş neticede. Kısaca söylemek gerekirse orada bir tatbikata gittik, biz. Orada tatbikat yapıldı. Tatbikatın sonunda, efendim, ödül töreni var. Oradaki biz Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına, Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri mensuplarına mütevazı hediyeler veriyoruz. Bunları verirken bunlardan biri de, efendim, Üsteğmen Valeh Memiyev’di. Daha sonra onun annesi, babası, kardeşleri falan getirdik buraya; misafir ettik. Dedim ki: “Ya Valeh, dedim. (Ödül verirken dedim.) Hani tatbikat falan çok başarılı, çok güzel şeyler yaptınız ama mesele bu değil.”

Mesele dedim, “İşgal altındaki vatan toprağını kurtarmak, efendim, Karabağ Azerbaycan kurtarmak lazım.” dedik. Böyle duygusal bir an yaşandı. Onunda fotoğrafı var, onun fotoğrafını çekmişler orda vermişler bizim elimizde, efendim, bu daha sonra 44 günlük savaş sırasında cephe de yaralanıyor. Hastaneye gidiyor ve tabii yarası ağır fakat cebinden fotoğrafı çıkarıyor, diyor ki: “Akar Paşa’ya söyleyin, diyor; ben görevimi yaptım, diyor. Böyle bir hikâyemiz de var bizim efendim, Valeh Memiyev’le Azerbaycan’da sonuç olarak bu bizim harp silah araçlarımız gerçekten arazide, efendim, kendini kanıtlamıştır. Ve burada biz yaptıklarımızdan sadece kendi hak ve menfaatlerimizi korumak ve kollamakta kendi Silahlı Kuvvetlerimizle test etmekte değil aynı zamanda dost ve kardeş ülkelerin de ihtiyaçlarını karşılamak için gayret gösteriyoruz. Ve şunu söylüyoruz: “Gerçekten bazı şeyler yaşadık. Bunların bazı şeyleri hayaldi, gerçek oldu. Çok şükür.”

Dolayısıyla bu devam edecek, dediğim gibi bizim daha önce 66 projemiz vardı. Şimdi şu an da 750’den fazla projemiz var ve bu devam ediyor, devam edecek, inşallah ve gelişecek. Burada biz Airbus’la iş yapıyoruz, efendim, hassas kimyasallar yapıyoruz. Bu zırhlı muharebe araçlarımızı, tanklarımızı efendim bizim fırtına obüslerimizi dahi elektrikle yürütüyoruz. Yani çok inanılmaz şeyler oluyor bunla çok mutluyuz. Dünyada sadece 3-4 ülkenin yaptığı 76, 62 mm dediğimiz bizim deniz topları var. Onları da yapar hâle geldik. İhracatımız 3 milyarı, efendim, 3 milyar dolar yaklaştı. 2023’te bizim planımız, bizim 5 milyar dolar. Yani bu manada, efendim, bizim gerçekten yaptıklarımızla biz övünüyoruz, gurur duyuyoruz. Arkadaşlarımızla gurur duyuyoruz. Ve biz ülke kaynaklarına ülkemize insanımıza firmalarımıza üniversitelerimize güveniyoruz, inanıyoruz. İnşallah çok daha ötesinde gerçekleşecek buradaki yapacağımız faaliyetler, bu manada biz şunu söylüyoruz. Asil milletimizin sevgisi güveni ve duası bizimle olduğu müddetçe, efendim, “Bizim başaramayacağımız hiçbir görev, aşamayacağımız hiçbir görev, aşamayacağımız hiçbir engel yok!” diyoruz. Ve inşallah bunu da başaracağız. Burada önemli bir konu var tabii. Bu savunma sanayisinin gelişmesi konusunda, vakıflarımıza destek konusunda Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı çok önemli bir rol oynuyor. Ve bunun rolü de tamamen halkımıza bağlı bizim hamiyetperver, kadirşinas cömert halkımıza bağlı ve bu fırsattan istifadeyle de bu Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfına yemeyip, içmeyip efendim destek sağlayan hamiyetperver kadirşinas vatandaşlarımızda buradan ben saygılarımı ve şükranlarımı sunuyorum. Bu dönemde, efendim, geldiğimiz nokta itibarıyla çok ciddi mesafeler kat ettik. Bundan sonra da bizim dileğimiz, temennimiz inşallah bu gelişmelerle, efendim, küresel bölgesel bir güç olmaktan küresel güç olmak üzere yürüyüşümüzü sürdürüyoruz.

HASTANE KONUSUNDAKİ SORUNLARI GİDERMEK İÇİN ÇALIŞMALARIMIZ VAR 

Hastane konusunda ise tabii orada bazı sorunlarımız var. Bizim bu hastane sorunlarındaki sorunları gidermek için Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifleri doğrultusunda, Sayın Sağlık Bakanımız başta olmak üzere Sağlık Bakanı’yla çok yakın çalışmalarımız var. İnşallah birtakım ihtiyaçlarımızda bu şekilde gidermek ve bu şekilde düzenlemek için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu konuda taleplerimiz var, isteklerimiz var, ihtiyaçlarımız var. Efendim, bu konuda hem Cumhurbaşkanımızın direktifleri var çözüm oluşturulması için hem de Sağlık Bakanımızın olumlu yaklaşımları var. İnşallah onlara da hâlâ yola koyacağız önümüzdeki günlerde.

Türkiye tarihiyle, değerleriyle, coğrafyasıyla, genç ve dinamik nüfusuyla, etkin, caydırıcı ve saygın ordusuyla gerçekten büyük bir güçlü ülke. Bunu herkesin bilmesi lazım, buna inanmamız lazım. Asker-sivil tüm personelimiz, gerçekten kenetlenmiş bir vaziyette milletimizden aldığımız güç ile vatanımızın hak, ahlak ve menfaatlerimizin korunması için fedakârlık ve kahramanlıkla görevine devam ediyor.

Diyoruz ki Türk Silahlı Kuvvetleri; binlerce yıllık şanlı tarihinden süzülüp gelen millî, manevi mesleki değerleriyle ruh köküne bağlı olarak asil milletimizin sevgisi güveni ve duasından aldığı ilhamla Anayasa çerçevesinde, yasalar doğrultusunda Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifleri ile sıralı Amir ve Komutanların emir ve komutasında milletinin emrinde, görevinin başındadır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Sultan Alparslan’dan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e kadar bu toprakların bin yıldır bize vatan olması için bu seneye gelmesi için emek harcayan bütün devlet büyüklerimize bütün komutanlarımıza bütün mensuplarımıza bütün çalışanlarımıza emeği geçen herkese saygılarımızı sunuyoruz, şükranlarımızı sunuyoruz; onları minnet ile anıyoruz. Şehitlerimiz, bu başarıda geldiğimiz nokta da bizim operasyonlardaki başarılarda en büyük pay aslan pay şehitlerimizin. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz; gazilerimiz var, gazilerimize ve onların aileleri var, şehitlerimizin ve gazilerimizin aileleri var. Onları da bu büyük fedakârlıktan dolayı saygılarımızı ve şükranlarımızı burada ifade etmek istiyoruz. Başta Pençe-Kilit Operasyonu’nda olmak üzere mücadele eden silah arkadaşlarımız olmak üzere şu anda da dahi sivil-asker “tek yumruk, tek yürek” denizde, havada zorlu iklim ve araz koşullarında fedakârlık ve kahramanlıkla görev yapan tüm silah ve mesai arkadaşlarımıza da kazasız belasız hayırlı başarılı görevler diliyoruz. Sinan Bey; burada eksi 39 derece var, artı 44 derece var ve bunun manası 83 derece bir farklılık var. Bu ortamda Mehmetçik; gerçekten büyük bir fedakârlıkla, büyük bir sabırla, büyük bir kahramanlıkla kendisine verilen görevleri azim ve kararlılıkla yerine getiriyor. Bunun da bilinmesi lazım. Son söz olarak da büyük zaferin 100’üncü yıl dönümünde 30 Ağustos Zafer Bayramımızı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütün vatandaşlarımın bütün silah ve mesai arkadaşlarımı kutluyorum, hepinize sevgiler saygılar sunuyorum, sağ olun var olun.

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları