loading
close
SON DAKİKALAR

Prof. Dr. Kocazeybek: Vaka-hasta ikileminde Covıd-19 sendromu

Prof. Dr. Kocazeybek: Vaka-hasta ikileminde Covıd-19 sendromu
Tarih: 14.10.2020 - 18:18
Kategori: Gündem

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir S. Kocazeybek, "Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, 'Türkiye’de Covid-19 verileri gerçekten uzak, veriler eksik, toplam vaka sayısı daha yüksek ve Türk halkı kamuoyuna doğru bilgiler veri...

Prof. Dr. Bekir S. Kocazeybek, Cumhuriyet'te yayımlanan Olaylar ve Görüşler köşesi için kaleme aldığı yazıda, "Bakanlığın resmi verilerinde yeni hasta/ölüm sayıları 1500/60 civarında gösterilse de Türk toplumunda Covid-19 bulaştırıcılığında eşit role sahip yüzde 80’lik asemptomatiklerle yüzde 20’lik semptomatiklerin gerçek sayıları ve başkaca coğrafik, demografik vb. verilerin şeffaf ve daha ayrıntılı olarak bakanlığın veri panosunda verilmediği sürece Covid-19’un R0 değerini 1’in altına indirmek hayal olacaktır ve Türk toplumu önümüzdeki dönemde eğitim-öğretim sürecinin yüz yüze dönüştürülmesi ve mevsimsel başka solunum yolu enfeksiyonlarının (Influenza vb. virüsler ve pnömokok gibi bakteriler) artacağı süreçte her bakımdan (sağlık, ekonomik, sosyal ve eğitim-öğretim) iyi bir süreçte olmayacak ve salgının stabil ve çıkış eğimli pikleri gündelik hayatımızın bir parçası haline gelebilecektir ki bunu, bu toplum ne kadar sürdürebilir?" ifadelerini kullandı.

Kocazeybek'in "Vaka-Hasta İkileminde Covıd-19 Sendromu: Sağlık Bakanlığının Bilimsel Açmazı" yazısı şöyle:
"Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, 30 Eylül’de yaptığı rutin basın toplantısı sürecinin gazetecilerle soru-yanıt kısmında aylardır Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve şahsımın da içinde olduğu birçok bilim insanları tarafından ileri sürülen “Türkiye’de Covid-19 verileri gerçekten uzak, veriler eksik, toplam vaka sayısı daha yüksek ve Türk halkı kamuoyuna doğru bilgiler verilmiyor” görüşünü destekler şekilde ağzından baklayı çıkarmıştır.

Enfeksiyon hastalıkları epidemiyolojisi ekseninde vaka (Türkçesi, olgu) ve hasta kavramlarının farklı niteliklerini kendince gazeteciler ve kamuoyunun gözü önünde öne çıkararak Covid-19 pandemisinin ulusal ve küresel düzeyde toplum sağlığını direkt ilgilendiren bulaşıcılık kavramını anlamından ve bağlamından çıkarmış ve “ulusal çıkarlar” retoriğine oturtmuştur.

Enfeksiyon hastalıkları/epidemiyoloji, patolojik anatomi ve immünoloji bilimlerinin öncü bilim insanları Dr. J. Snow, Dr. G. B. Morgagni ve Dr. E. Jenner’ı, mezarlarında adeta ters döndürmüştür. Neden mi? Özetle diyor ki “Her vaka hasta değildir, çünkü testi pozitif çıktığı halde hiç semptom (belirti) göstermeyen var.

ANA OMURGA BULAŞICILIK

Büyük çoğunluğu bunlar oluşturuyor. Biz, 29 Temmuz’dan beri turkuvaz panoda vaka yerine hasta sayılarını veriyoruz...” Ayrıca itiraf niteliğinde “Semptom göstermeyen ve büyük çoğunluğu oluşturan insan topluluğuna da -bunlar- diyerek bunların salgın açısından önemi bulaştırıcı, yani taşıyıcı olmalarıdır” diye ekliyor.

Sağlık Bakanı bu son ifadesinde Hipokrat ve Dr. Snow’dan bu yana yoğrulan temel epidemiyolojinin en temel paradigması olan “Halk Sağlığında Enfeksiyöz Hastalık ve Bulaşı” ile ilgili gerçeği açıkça ifade ediyor ama çok net gerçekleri ıskalayarak vaka-hasta kavram fetişizmi ile gazetecinin o sorusunu kendince geçiştirmeye çalışıyor, ancak; bulaşıcılık kavramını bir çırpıda harcıyor ve inandırıcılığına son büyük darbeyi vuruyor.

Neden mi vuruyor?Öncelikle yüzyıllardır bilimsel çalışmalarla şekillenen salgın hastalıkları epidemiyolojisi neyi öngörmektedir? Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 1993 Temel Epidemiyoloji kitabına göre kısaca “Salgın hastalık etkeninin öncelikle tanısı konulur ve buna göre korunma ve kontrol yolları belirlenerek bulaşıcılık durdurulur” diyor.

Yani enfeksiyöz, salgın hastalıklarda halk sağlığı yönünden ana omurga, bulaşıcılık kavramıdır.

Nitekim 2020 Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödülü’ne layık görülen ve bir RNA virüsü olarak karaciğer kanserindeki rolü kesin olan Hepatit C virüsünün (HCV), (Covid-19 etkeni de bir RNA virüsü) toplumda görülme sıklığı aynen Covid-19 gibi yüzde 80’i asemptomatik, yüzde 20’si semptomatiktir.

Tüm bu HCV pozitif olguların ortak paydası nedir? Başlıca kan ve kan ürünleriyle olmak üzere kişiden kişiye bulaştırıcı özellik göstermeleridir.

HEPSİ BULAŞICI

HCV’li yüzde 80 oranındaki asemptomatik kişilerden kan ve kan ürünleri bulaşını göz ardı edebilir miyiz? Hayır. Yüzde 20 semptomatik kişilerin de bulaşını göz ardı edebilir miyiz? Buna da hayır. Yani yüzde 80 asemptomatik (Bakanın Covid-19’da istatistiğe koymadığı yüzde 80 vaka gibi) kişiler de yüzde 20 semptomatik (Bakanın Covid-19’da istatistiğe koyduğu yüzde 20 hasta gibi) kişiler de HCV vakasıdır ve bulaştırıcıdır.

Bilim insanları, HCV’nin bulaşına karşı savaşta tüm bu vakalara karşı korunma ve tedavi stratejileri geliştirirler ve vakaların tümünü istatistiğe koyarak ancak başarılı olabileceklerini bilirler.
Salgın hastalıklarla ilgili bu temel kavramlar bilinmesine karşın Covid-19 sendromunun Aralık 2019’dan bu zamana kadar vardığı sonuç, tek bir ifadeyle toplumsal buhrandır.

Bugün için küresel düzeyde varılan bu sonuca ilişkin ana sorun nedir? Covid-19 etkeni SARS-CoV-2 virüsünün bir türlü durdurulamayan bulaşıcılığıdır. Covid-19 sendromunda vaka-hasta ekseninde bulaşıcılık ilişkisinin literatür verileri doğrultusunda bir klinik mikrobiyolog olarak irdelemesini yaparsak:

Vaka (olgu), hem enfeksiyon hastalığı (hastalıkla ilgili klinik belirti ve bulguları laboratuvar ile destekli bir ya da çok etken mikroorganizması var olan kişi) hem de enfeksiyonu (Bu kavram enfeksiyon hastalığı kavramından farklı olup var olan etken mikroorganizma ile ilgili mikrobiyolojik laboratuvar verileri -serolojik ve moleküler testleri- pozitif olabilen ancak klinik bulgu ve belirtileri olmayabilen kişi) olabilen kişileri tanımlamakta kullanılmaktadır.

DSÖ: TAM 7,5 KATI

Bu her iki durum da tıbben klinikte bu kişi, bu etkenle ilgili gerek semptomatik gerekse asemptomatik olarak kesin vakadır. Onu vaka yapan niteliği etken virüsün yani SARS-CoV-2’nin bilimsel kabul gören tanı testiyle saptanmış olmasıdır.

Buna karşın hasta kavramı ise Bakanın konuşmasında Covid-19 hastası (hastaneye yatırılan, klinik bulgu ve belirtileri ile PCR testi pozitif olan kişilerdir) olarak kabul görüp turkuvaz panoya konulan kişilerdir.

Bu kişilere karşın istatistiklere konulmayan ve vaka olarak tanımlanan kişilerin sayısının oldukça fazla olduğu ve şimdiki veri panosunda belirtilen daha az sayıdaki hasta sayısına göre yüksek olduğu öngörülmektedir.

Hatta iddialara göre veri panosundaki hastalara göre 10-15 kat fazla olduğu ileri sürülmektedir. Bu da bakanlığın veri panosundaki sayısal verilere bakılırsa çok doğaldır, üstelik 18 Haziran’da bakanlıkça açıklanan 153 bin kişiyi kapsayan “Toplumsal Taşıcıyılık ve Bağışıklık” çalışma raporuna göre toplumdaki taşıyıcılığın (hiçbir belirti göstermeyen ancak PCR testi pozitif olan kişiler) oranı binde 2.5 olarak verilmiş yani Türkiye nüfusuna göre 200 binin üzerinde yani o günün koşullarında aktif Covid-19 vakası olan 28 binin 7.5 katı olduğu, DSÖ’nün öngörülerine göre ise bunun toplumlarda 5-10 katı olabileceği kabul edilmektedir.

TAŞIYICILAR DİNAMİT GİBİ

Ayrıca toplumda dinamit gibi dolaşan bu taşıyıcıları da hesaba katarsak ve bu iki faktöre (yüzde 80’lik istatistiğe konulmayanlar ve toplumdaki PCR/pozitif olanlar) 3. faktör olarak da rutinde kullanılan tanı test yöntemi PCR’nin tanısal etkinliğinin ancak yüzde 60’larda olduğunu göz önüne de alırsak Covid olup testi negatif saptananlarla birlikte bugünlerde R0 (bulaştırıcılık katsayısı) değerinin 1’in oldukça üzerinde olduğu kanaatindeyim.

Ayrıca bu kanaatimi güçlendiren çok önemli diğer bir 4 faktör ise; Temmuz 2020 ayında Cell dergisinde yayınlanan ve COVID-19 etkeni virüsün Spike (Dikensi bağlanma proteini) parçasındaki doğal seleksiyonla gelişen bulaşıcılığın daha da arttığıyla ilgili bilimsel verilerdir.

Bu tablo karşısında gerek istatistiğine giren hastalar kadar, resmi istatistiğe dahil edilmeyen vakaların bilim çevrelerince kabul edilen bulaşıcılığın T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından “ulusal çıkarlar (Halkın sağlığından ve canından öte ne çıkar olabilir ki?)” yüzünden istatistiklere sokulmayıp yüzde 80-85’lik bir orana sahip olup bulaştırıcılığı çok net olan bu riskli popülasyonun Covid-19 sendromunun toplumda giderek yaygınlaşmasının ve yeni hayatlara mal olabileceği yönünde çok yüksek riski öngörmeyip sadece az sayıdaki hasta sayıları ile 1 Haziran’dan itibaren Türkiye yeni normalleşme sürecine sokulmuş ve toplumda rehavete girilmiştir.

ŞEFFAFLIK ZORUNLULUK
Bakanlığın resmi verilerinde yeni hasta/ölüm sayıları 1500/60 civarında gösterilse de Türk toplumunda Covid-19 bulaştırıcılığında eşit role sahip yüzde 80’lik asemptomatiklerle yüzde 20’lik semptomatiklerin gerçek sayıları ve başkaca coğrafik, demografik vb. verilerin şeffaf ve daha ayrıntılı olarak bakanlığın veri panosunda verilmediği sürece Covid-19’un R0 değerini 1’in altına indirmek hayal olacaktır ve Türk toplumu önümüzdeki dönemde eğitim-öğretim sürecinin yüz yüze dönüştürülmesi ve mevsimsel başka solunum yolu enfeksiyonlarının (Influenza vb. virüsler ve pnömokok gibi bakteriler) artacağı süreçte her bakımdan (sağlık, ekonomik, sosyal ve eğitim-öğretim) iyi bir süreçte olmayacak ve salgının stabil ve çıkış eğimli pikleri gündelik hayatımızın bir parçası haline gelebilecektir ki bunu, bu toplum ne kadar sürdürebilir?

Son sözüm de Bakanlık Bilim Kurulu’nun bazı üyelerine: Bakanlığın bu anti-bilimsel yaklaşımını “Bize haber verilmedi, haberimiz yoktu ve toplantılarda bu konuşulmadı” gibi ifadelerle geçiştiremezsiniz. Türk halkı, can ve geçim derdindeyken sizler, bu halka borçlu olduğunuzu lütfen unutmayın."

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları