loading
close
SON DAKİKALAR

Sendika ne yana düşer, kadın ne yana?

Sendika ne yana düşer, kadın ne yana?
Tarih: 12.02.2012 - 21:08
Kategori: Kadın

Çalışma yaşamında her gün sayısı ve sorunları artan işçi kadınlar… Çalışma yaşamında en çok örgütlenmeye ihtiyaç duyan en az örgütlü kesim olan işçi kadınlar.

Kendi örgütleriyle, sendikalarıyla buluşmayı başaran şanslı azınlık içinde ise sendikalarında yeterince temsil edilmeyen, çoğunlukla sorunlarının ve taleplerinin sendikal hareket dışında bırakıldığına tanıklık ettiğimiz işçi kadınlar…

Sendikalar içinde kadınların durumunu, toplumda cinsiyet eşitsizliğini doğuran sosyal, kültürel ve ekonomik olgulardan bağımsız düşünemeyiz. Cinsiyetçi iş bölümüyle emek piyasalarında işlerin kadın işi erkek işi olarak ayrışması, yönetenin erkek, yönetilenin kadın olduğu anlayışı sendikalara da yansıyor.

Özellikle ülkemizde işçi kadınların sendikalarda var olma mücadelesinin yükseldiği, sendikaların genel kurullarının yapıldığı, önümüzdeki dönem çalışmalarının planlandığı bir dönemden geçiyoruz. Bu süreçte kadınlara özel yürüttükleri çalışmalarla bir deneyim oluşturacak olan UNISON’u, Petrol-İş Sendikasındaki işçi kadınları görünür kılan tüzük değişikliklerini konuşmak daha da anlamlı diye düşündük. Yrd. Doç. Dr. Betül Urhan ile hem UNISON’u hem Petrol-İş’i hem de  işçi kadınların sendikalarda var olma mücadeleleri üzerine görüştük.

Ülkemizde kadınlar içinde sendikalaşma oranının düşüklüğü malum. Sendikalı olan şanslı azınlığın ise sendikalarda karşılaştıkları birçok sorun var. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Ben kadın ve sendika deyince sorunlar ve engellerden çok yapıya bakmak gerektiğini düşünüyorum. Yapı, ayrımcı bir dili ve işleyişi yeniden üreterek sorunların devamını sağlıyor. Türkiye toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin belki de en yoğun yaşandığı ülkelerden birisi. Sendikaların bu yapı ile bir sorunları var mı? Gündemlerinde mi? Sendikalarda kadın sorunu deyince erkek sendikacıların alaycı gülümsemeleri bir yana, bu konudaki en büyük sorun, çıkarları ve sorunları kadın erkek olarak ayırmanın işçi sınıfını böleceği, sendika içinde kadınları marjinalleştireceğine ilişkin iyi niyetli(!) yargılardır.
Birincisi işçi sınıfı homojen değildir. Sendikalar bunu görüyor aslında. Ancak hâlâ geleneksel sendikal paradigma, emek piyasasının baskın bir unsuruna dönüşmüş olan atipik çalışan işçileri ve grupları örgütlenme kapsamının dışında tutuyor... Bu, sendikal hareketin bugünkü zayıflamasının en önemli nedenidir. İkincisi bir süreç olarak dayanışma, işçi sınıfı içindeki farklılığı görmezden gelmeyi ya da dışarıda bırakmayı değil, bu farklılığı aşma çabasını ifade eder. Bu çaba ise  farklılığı bastırmak yerine dahil etmek stratejisinden yararlanarak bir amaç birliği ve uyum yaratarak güç kazanmak anlamına gelir. Sermaye işçi sınıfının içindeki farklılıkları derinleştirmeye yönelik stratejiler izliyor. Sendikalar da bu farklılıkları yok sayarak veya görmezden gelerek sermayenin stratejisine hizmet ediyor. O halde diğer grupların olduğu gibi kadınlara özgü farklı çalışma koşulları, sorunları ve davranış biçimlerinin olduğunun kabul edilmesi öncelikli sorun.

Bu farklılık sendikaların kadınlara özgü örgütlenme biçimleri geliştirmesini de dayatıyor tabi…
Genelde işçiler arasında özelde kadınlar arasında sendikalaşma oranının düşük olması da en temel sorunlardan birisi tabi ki... Ancak Türkiye’de sendikaların üyeleri, özellikle de kadın üyeler ile kurmuş olduğu ilişkinin bir o kadar sorunlu olduğu ortada. Oldukça merkezileşmiş ve bürokratikleşmiş bir iç örgütlenmeye sahip olan sendikalar, sendika içi demokrasiyi sağlayamamış, üyenin sendikaya yabancılaşmasına engel olamamışlar. Farklı çalışma koşullarına ve taleplere sahip grupların sendika içindeki temsilinin zayıf olması bu sorunun temel kaynağını oluşturuyor. Kadınlar söz konusu olunca temsiliyet en düşük düzeyde kalıyor. Kadınların sendika içinde aktif olarak yer almamalarının önündeki önemli engellerden birisi de iş, aile ve sendika işini uzlaştırma görevini sürekli ve yeniden üstlenmek zorunda kalmaları. “Kadınlar sendikalaşmaya daha az eğilimlidirler”, “Sendikal faaliyetlere katılmak istemiyorlar” gibi yargılar çoğu zaman doğru olmakla birlikte sendikalar bu yargıyı kendi paylarına düşen sorumluluğu görmezden gelmek için de kullanabiliyor. Sadece kadınlar için değil örneğin kadın-erkek taşeron işçilerin, atipik çalışan işçi grupların, veya engelli işçilerin örgütlenmesine yönelik olarak da verilerin değişmez olduğunu kabul ederek politika geliştiriyorlar.

Sendikalar paylarına düşen görevi yerine getirmeyince, kadınların da kendi kendilerinie gidip sendikaya üye olmalarını beklemek çok sahici değil herhalde… Bunu tersine çevirecek şey ne?
Gerçekte zaten Türkiye’de sendikaların  üyeleri ile olan ilişkileri oldukça sorunlu ve ciddi bir güven kaybı var. Durumu tersine çevirmeye dönük her hangi bir strateji ve anlayış içerisinde olduklarını en azından bugün için söylemek zor görünüyor. Ancak durum kadınlarla olan ilişkiler bağlamında değerlendirildiğinde çok daha olumsuz bir tablo ortaya çıkıyor. Örneğin çok sayıda sendikanın kadınlara ilişkin ayrı bir politikası yok. Bunun en önemli göstergesi, kadınların karar mekanizmalarında ya hiç yer almaması ya da yetersiz yer alması. Sayılar her zaman gerçeği göstermez tabii ki, ama bu konudaki sayılar sendikaların sefaletini belirgin bir şekilde gösterir bence. Örneğin farklı iş kollarında örgütlü olan 94 işçi sendikasının 88’inin başkanı erkek, 6’sı kadın. 77 Kamu Görevlileri  Sendikasının 70’inin başkanı erkek. İşçi Sendikalarının   zorunlu organlarında görev alan 1.078 kişinin yalnızca 98’i kadın. Nitekim Kamu Görevlileri Sendikalarının zorunlu organlarında görev alan 1.015 kişinin 85’ini kadınlar oluşturuyor. 3 büyük işçi konfederasyonunun (Türk-İş, DİSK, HAK-İŞ) ve Kamu Görevlileri Konfederasyonlarının (Türkiye Kamu Sen, KESK, Memur-Sen) başkanı erkek. Sözünü ettiğimiz işçi konfederasyonlarının ve KESK dışındaki diğer Kamu Görevlileri Konfederasyonlarının zorunlu organlarının hiç birinde kadın bulunmuyor. KESK’in zorunlu yönetim organlarında görev alan 15 kişinin ise 4’ünü kadınlar oluşturuyor. Şimdi kadınların temsil edilmediği bir ortamda kadınların özgün sorunlarının gündeme gelmesi, kadınlar arasında farkındalığın, özgüveninin ve aktivizminin geliştirilmesi, özendirilmesi, toplu pazarlıklara müdahale şansının doğması beklenebilir mi?

Bu durumda kadınlarla ilgili sorunlar sendikaların gündemine hiç mi gelmiyor?
Kadınların aktif katılımını sağlayacak genel merkezde kadın büroları, şube düzeyinde ise kadın komisyonları oluşturulamadığında, sendikal yaşamda kadın sorunlarının tartışılması sendikaların gündemine dahi gelemiyor. Son yıllarda bazı sendika ve konfederasyonlarda kadın büro, komite, kurultay gibi oluşumların görülmesine rağmen bunların kuramsallaşamadığı ve sendikal yapının yerleşik bir unsuruna dönüşmediği görülüyor. Çoğunlukla bu birimler seçimle değil, atamayla veya gönüllülük temelinde belirleniyor. Sendika içinde ve genellikle merkezi düzeyde kurulmuş bu yapılar, tüzüksel kuruluşlar olmaması, ayrı bir bütçenin ve uzman istihdamının sağlanmaması, çoğu zaman faaliyetlerinin sendika yönetimi tarafından kısıtlanması veya alınan kararların sendika politikalarına yansımaması gibi nedenlerle son derece etkisiz kalıyor, deyim yerindeyse vitrin olmanın ötesine geçemiyor. Yani bir sendikada kadın komitesinin var olması, üreme sağlığına odaklanmış eğitimlerin yapılması, 8 Martlara endekslenmiş yayınların yapılması, bir türlü hayata geçirilemeyen, gündeme dahi alınmayan kararların alındığı kadın kurultaylarının yapılması olsa olsa sendikalar içinde kadınların nasıl ve yeniden görünmez bir hale getirildiğinin ve etkisizleştirildiğini gösterir. Yoksa sendikaların kadın örgütlenmelerine olan duyarlılığını değil. Daha ilginç olanı, bu çabaların daha çok olduğu ve örgütlenmelerin görece daha aktif çalıştığı sendikaların, kadınların sayıca azınlıkta olduğu sendikalar olmasıdır.

Üye profili erkek ağırlıklı olan Petrol-İş Sendikasının son genel kurulunda kadın işçiler lehine tüzük değişiklikleri yapıldı ve çeşitli kararlar alındı. Siz bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Üyelerinin yalnızca  yüzde 6’sını kadınlar oluşturmasına rağmen Petrol-İş’in tarihinde grevde, direnişte kadınları ön saflarda görmek mümkün. Petrol-İş’te kadın çalışmalarının esas olarak, ocak 2003’te Merkez Yönetim Kurulu kararı ile Kadın Dergisi’nin yayın hayatına girmesiyle başladığı söylenebilir. Bugün dergi, kadın sorunlarına duyarsızlığın çok yüksek olduğu sendikal alanda, 8 Marta endekslenmiş kadın sendika dergilerinin dışında, yazı ve kadrosuyla, hatta dergiye gelen yazı ve mektuplarıyla tümüyle kadınlara ait olan, sendikalı kadın işçilerin sesini duyuran ilk ve tek yayın olma özelliğini koruyor. Ve uzun bir süre sendika kadın politikasını bu dergi üzerinden oluşturuyor. Bu nedenle de dergi uzun bir süre sendikanın kadın servisi gibi hareket ediyor. Türkiye işçi sınıfı hareketi tarihinde kadın deneyimlerine dair çok az veri olduğu, kadın işçi deneyimlerinin genel işçi hareketi içinde soğurulduğu düşünüldüğünde, dergi aracılığı ile bu deneyimlerin biriktirilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması çok önemli bir işlev. Böylece sendikal alanda kadının varlığının görünür kılınması ve belgelenmesini de sağlamış oluyor.
Yeni tüzük ile kadın-erkek eşitliğini savunmak, bu eşitliğin inşası için evde, işyerinde ve sendikada gereken her türlü önlemi almak ve uygulanması için çaba sarf etmek, bu amaçla kadın büroları ve komisyonları kurmak, kadına yönelik her türlü şiddete karşı mücadele etmek sendikanın yeni görevleri arasına girdi. Kadın-erkek eşitliğini sağlamak amacıyla toplumsal cinsiyet eğitimlerinin verilmesi, kadın büroları ve komisyonlarının kurulmasının yer alması sağlanarak, kadın ve eşitlik çalışmaları güvence altına alınması Merkez Yönetim Kurulu’nun görev ve yetkilerine dahil edildi. Mobbing, cinsel taciz  konuları son derece net bir şekilde kadın işçinin lehine olacak şekilde düzenlendi.
Bu tüzük değişikliğinden önce yine sendikal alanda bir ilk olan toplumsal cinsiyet derslerinin aktif üye eğitimlerine dahil edilip sürekli hale getirilmesinin anılması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de ilk kez bir sendikanın, sendika-kadın ilişkisini basit bir ilişki olmanın ötesinde, toplumsal ilişkiler ile birlikte düşünülmesi gerektiğini kabul etmiş olması önemlidir.
Bu deneyim bize bir sendikada kadın politikasının oluşturulması için mutlaka çok sayıda kadın üye olması gerekmediğini ve bunun bir anlayış meselesi olduğunu gösteriyor.

Dünyada kadın işçileri sendikalara kazanmak için çeşitli model ve stratejiler geliştiriliyor. Bunlardan biri İngiltere Kamu Hizmetleri Sendikasının (UNISON) kadın işçileri kazanmayı hedefleyen çalışmaları. UNISON 1.3 milyon üyesiyle İngiltere ve Avrupa’nın en büyük kamu sektörü sendikası. Sendika üyelerinin üçte ikisini kadınlar oluşturuyor. Geçen yıl 137 bin üye kaydetmiş, yani günde ortalama 375 yeni üye. Betül Urhan, bu başarının “Sendikaların tarihe gömüldüğü veya gömüleceği söyleminin çok da gerçekçi olmadığını, tersine doğru strateji, yapılanma ve hedeflerle örgütlenme alanında ders niteliğinde pratikler olabileceğini gösterdiğini” söylüyor.
UNISON’un önceliğinin örgütlenme olduğuna işaret eden Urhan, işyerlerinde, şubelerde ve sendikanın tüm yapılarında eşitliği sağlamaya büyük önem verildiğini belirtiyor: “UNISON’un eşitlik anlayışına yönelik yaklaşımı, ön yargı ve ayrımcılıkla yüz yüze kalan grupların kendi kendilerini örgütlemelerine dayanıyor. Böylece bu üyeler sendika içinde de  ayrımcılık ve ön yargı deneyimleri etrafında örgütlenebiliyor. Özellikle toplumda ve sendikalarda yeterince temsil edilmeyen kadınların sendika içinde kendi kendilerini örgütlemelerini sağlayan bir yapılanma geliştirdiği görülüyor. Bu yapılar sendikanın tüzüksel kuruluşlarından birisidir. Dolayısıyla sendika içinde bu grupların meşruiyetleri UNISON’un tüzüğünde yer alan temsil adaleti, eşitlik ve sendikal demokrasi kurallarına dayanıyor. Sendika, bu tip özerk örgütlenmelerin sendika içinde bir ayrışma yaratacağına ilişkin ön yargının karşısında duruyor.”
Yerel düzeyde birçok şubede kadınların ayrı örgütlenmiş grupları mevcut. Üyeler şubelerde ortak tartışma zemininde bir araya geliyor. Şubelerden, örgütlenme planının bir parçası olarak kendi kendini örgütleyen grupları desteklemeleri bekleniyor. Bu destek toplantı ve eylemlerini teşvik etmekten kaynak sağlamaya kadar olabilir.
Her bir bölgede ayrıca oluşturulan kadın grupları eşitliği sağlamaya dönük politikalar geliştirir, kadınların bölgesel ve şube düzeyinde katılımını teşvik eder. Bu gruplardan birçoğu kadınlara yönelik düzenli bültenler çıkarıyor. Ulusal düzeyde ise bütün bölgelerin kadın temsilcilerinden oluşan bir Ulusal Kadın Komitesi ile bu  komitenin gündemini oluşturduğu bir yıllık Ulusal Kadın Konferansı mevcut.
UNISON’un yapı ve faaliyetlerinde kadın ve erkekler üyelikleri oranında adil bir şekilde temsil ediliyor. Sendika tüzüğü, üye kadın sayısıyla orantılı olarak seçimle oluşturulmuş bütün yapılarda kadınların temsil edilmesinin sağlanması ve güvence altına alınması gerektiğine hükmediyor. Buna göre eğer sendika içinde kadınlar sendika üyelerinin üçte ikisini oluşturuyorlarsa Ulusal Yürütme Konseyi üyelerinin en azından üçte ikisi kadın olmalı.
Kadınlar içinde özel bir örgütlenme aynı zamanda kadınlara özel olarak seslenen araçların kullanılması, mekanizmaların oluşturulması demek. Bu bir bütçeyi de gerekli kılıyor. Betül Urhan, “Sendika içinde kendi kendine örgütlenme ‘İşleri kendin yap’ veya ‘Sorunları kendin hallet’ ile karıştırılmamalı. Bu grupların etkin olabilmesi için sendikanın diğer yapıları gibi düzgün ve yeterli kaynaklara ihtiyacı olduğu kabul ediliyor. Kaynaklardan anlaşılması gereken bilgi, eğitim, personel ve ayrı bütçedir” diyor.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları