loading
close
SON DAKİKALAR

TEKEL direnişini işçiler anlatırsa

TEKEL direnişini işçiler anlatırsa
Tarih: 12.02.2012 - 20:59
Kategori: Sendika

İşçi sınıfının kendiliğinden dolayısıyla ekonomik mücadelesinin doruk noktası sayılabilecek TEKEL işçilerinin Ankara’da 78 gün süren direnişinin üzerinden yaklaşık iki yıl geçti.

Bu mücadele sırasında akademisyenler bilimsel çalışmaları için veriler topladılar, anketler yaptılar makaleler yazdılar. İşçi sınıfı mücadelesi için tam bir laboratuar sayılabilecek bu direniş alanı sosyalistler için de önemli olan sonuçlar doğurarak ilerledi. Henüz yeterli eser ortaya çıkmamış da olsa -burada çok haksızlık da etmek istemem. Bu ifadeyi kendi gördüklerim, izleyebildiklerimle sınırlayayım- sanat ve edebiyat için de elverişli bir zemin sundu.

Araştırma-değerlendirme-anı kapsamında değerlendirilebilecek kitaplar da çıktı bu süreçle ilgili. Sonuçta bütün toplumu aylar boyunca etkileyen sayısız habere konu olan direniş ardında önemli bir deneyim bırakarak sona erdi.

Evrensel Basım Yayın tarafından yayımlanan ‘Bir Direniş Öyküsü TEKEL’ adlı kitabı, geçtiğimiz günlerde kitapçı raflarındaki yerini aldı. Sevgi Yılmaz’ın hazırladığı bu geniş kapsamlı kitap 416 sayfadan oluşuyor. Kitabın sonunda ise Tek-Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel’le yapılan röportaj yer alıyor.

Unutulanların Dilinden

Herkesin her şeyi söylediği, objektif olup olmamasına bakmaksızın değerlendirmeler yaptığı bir sosyal olguda çoğunlukla onu yaratanlar unutulur. Öyle ki değerlendirmeler çoğu zaman o eylemi yaratanlara akıl vermenin ötesine gidemez. İşte bu kitap bugüne kadar çıkan kitaplardan farklı olarak direnişin içinde olan işçilerin kendi eylemlerini değerlendirmeleri, çıkardıkları sonuçları paylaşmaları yönüyle diğer kitaplardan ayrı bir noktada duruyor.

İşçiler hangi koşullarda eyleme başladıklarını, neyin artık onları ‘ölmek var dönmek yok’ deme noktasına getirdiğini, karşılaştıkları zorlukları kendi üsluplarıyla anlatıyor kitap boyunca. Manisa’dan Diyarbakır’a, Adıyaman’dan İstanbul’a, Samsun’a, Tokat’a; Malatya’dan İzmir’e Hatay’a Türkiye’nin batısından doğusuna kuzeyinden güneyine 15 kentten 52 işçiyle direniş süresince yapılan röportajlar, dikkatli okunduğunda bütün direnişe ilişkin önemli veriler sunuyor. Röportajlarda işçilerin daha TEKEL’de çalışmaya başladıklarında yaşadıkları dahil bütün bir çalışma hayatları da bir ucundan ele alınıyor.

İşçilerin eyleme başlamadan önceki düşünceleri, Ankara’ya gelişleri, karşılaştıkları sorunlar, yaşadıkları acılar kendi üsluplarıyla yer alıyor kitapta.

Kitap bir taraftan 78 günlük TEKEL Direnişini anlatıyor, öte taraftan işçilerin çalışma koşulları, reel politik duruma ilişkin değerlendirmeleri gibi konularda da veriler sunuyor. Özellikle kadın işçilerin anlattıkları -direniş sırasında bir ölçüde aşılmış görünse de- fabrikalarda cinsiyetçi uygulamalarla karşılaştıklarını gösteriyor. Öyle ki, binlerce kadın işçi arasında tek bir usta bile olmaması, eşitsizliğin boyutlarını göstermesi açısından ilgi çekici.

İşçilerin çoğunluğu bu direnişin bu kadar uzun süreceğini düşünmediğini de röportajlardan öğreniyoruz. Yine bir mücadelede diğer yönler bir tarafa sadece moral açısından bile desteklerin ne kadar anlamlı, etkili olabileceği de işçilerin kendilerine destek verenlerin onlar da yarattığı etkileri anlatırken söylediklerinden çıkarmak mümkün.

Bilinçlenme meselesi

Kitabın içerdiği kimi eksikliklere gelince... Bütün işçilere aşağı yukarı aynı sorular sorulmuş. Tıpkı bir anket çalışması gibi. Neyi amaçladığınıza bağlı olarak bu bir yöntem olarak benimsenebilir. Aynı soruya verilecek farklı yanıtlar -hatta bazen aynı soruya onlarca kişinin aynı yanıtları vermesi- üzerinde değerlendirmeler yapılabilecek veriler sunabilir. Ancak burada önemli olan hangi soruların sorulacağıdır. Doğrudan yönlendirme içeren sorular ortaya çıkabilecek zenginliği daha baştan sınırlayabilir de. Örneğin kalıcı olmak üzere hazırlanan bir kitapta işçilerin sol-sosyalist örgütlerle ilgili fikirlerinin değişip değişmediği sorusu içinde ciddi bir idealizmi de barındırmaktadır. Ya da aynı sorun direnişe katılan işçilerin fikirlerinde ne tür değişiklikler olduğuna dair sorular için de söylenebilir. Tek tek işçilerin ya da bir grup işçinin kendiliğinden eyleminin onun belki de onlarca yıldır içinde bulunduğu koşulların-kültürün etkisiyle oluşmuş bilincini değiştirebileceğini ummak önemli bir yanılgıdır. Kendiliğinden mücadelenin kendi için mücadeleye dönüşmesi, başka bir deyişle ekonomik mücadelenin iktidar mücadelesine dönüşmesi, kendiliğinden eylemler yoluyla gerçekleşebilir bir hedef de değildir. Kuşkusuz her mücadele -ekonomik de olsa- işçilerde bir etki yaratacaktır. Kastettiğim işin bu yönü değil. Yazar Aydın Çubukçu’nun kitaba yazdığı önsözde dikkat çektiği gibi “İşçi, sınıf eylemi içinde kazandıklarını ancak sınıf mücadelesinin yüksek biçimlerde sürdürüldüğü koşullarda koruyabilir. Özetle bu siyasal hayattır. Kendi sınıf partisine üye olan ve onun her koşulda ve değişik biçimlerde sürdürdüğü mücadele içinde yer alan bir işçi, kısa bir süre için, dar bir alanda, belirli talepler için sürdürülen mücadeleden farklı olarak, her gün ve her saat mücadele içinde olacak, yalnızca kendisini dönüştürmekle kalmayacak, ama bütün bir dünyayı değiştirme eyleminin parçası haline gelecektir.” Bunun işçi sınıfının iktidar hedefli mücadelesi olmasının da ancak bu yolla mümkün olduğunu söylemek gerekir. Ve bir bilinç yükselmesinden söz edilecekse bunun başka yolu da yoktur.

Bir başka sorun da sadece olan bitenin aktarımına dair sorular. Sadece işçilerin değil herkesin gözleri önünde cereyan eden olayları bir de bütün işçilere anlattırmak, onların da aynı olaya ilişkin aşağı yukarı aynı şeyleri ifade etmesi sıkıcı tekrarlara neden olmuş.

Kitaba ilişkin birkaç eksiklikten daha bahsedilebilir. Kitap kapağı örneğin, içeriği yansıtmaktan uzak. Çok daha iyi fotoğraflarla, o direnişin ‘ruhunu’ yansıtabilmek mümkün olabilirdi. Yine röportaj yapılan kişilerin eylem alanlarındaki fotoğraflarını kullanmak tercih edilebilirdi. Kitapta kullanılan fotoğraflara ilişkin kısa bilgiler vermek de yararlı olabilirdi. Ve son olarak 78 günde, ilk günden başlayarak neler olduğu belli başlı yönleriyle, bir arşiv taraması yapılarak verilebilirdi.

TEKEL işçilerinin mücadelesinin neyi ifade ettiğini önümüzdeki günlerde daha net bir şekilde görmemiz de mümkün olacak. Herhangi bir zamanda gerçekleşen işçi direnişlerinde yaşananların, sonuçları ne olursa olsun geleceğe deneyim olarak aktarılmasının asıl önemi de bu noktada ortaya çıkıyor. İşçilerin mücadelesinin ne olduğu ya da ne olmadığının olabildiğince nesnel bir şekilde değerlendirilmesi, gelecekte yürütülecek mücadeleler için de önemli veriler sunar. Yaşananları sadece insanların hafızasına hapsetmek, zamanla nesnelliğin de ortadan kaldırılması ve herkesin sadece hatırlamak istediğiyle sınırlı yönleri öne çıkarmasına neden olur. Bu da ne kadar büyük bir eylem yaşanmış olursa olsun insanların bilincinde ‘hoş bir sada’ haline getirir.

Seçimlerden zaferle çıkan AKP Hükümeti’nin Meclisin açılmasıyla birlikte emekçilerin yaşamını zorlaştıracak politikaları adım adım hayata geçirmeye çalışacağı ortada. Çalışma yaşamına ilişkin en önemli saldırının ise kıdem tazminatı konusunda olacağı, yaşanan tartışmalara bakılarak şimdiden söylenebilir. Bunun için daha baştan işçileri bölecek bir taktik uygulanmaya başlandı. Sendikaların büyük çoğunluğu hükümetle de anlaşarak böyle bir şeyin söz konusu olmadığını söylüyorlar. Amaç işçilerin tepkisini belli bir düzeyin altında tutabilmek. En uygun ortam ve zamanda ise saldırıyı başlatacaklarından şüphe etmek için bir neden yok.

İşte, ‘Bir Direniş Öyküsü TEKEL’ kitabı, sermayenin ve hükümetinin neler yapılabileceğini  TEKEL direnişinde yaşananları, söylenenleri aktararak bir uyarı görevini de yerine getiriyor. Belki de en önemli dersin, her türlü mücadelenin kazanımının belirleyici etkeninin işçilerin birliğinin sağlanması olduğunu, işçilerin o dönem yaptıklarına ve yapmadıklarına bakarak söyleyebiliriz. Kıdem tazminatı mücadelesi ancak TEKEL işçilerinin bıraktığı yerden başlatılırsa işçi sınıfı mücadelesinin bütün birikimlerini içerebilir ve başarıya ulaşabilir. ‘Kıdemli’ bir işçi sınıfı mücadelesinin koşulları ancak böyle yaratılabilir. Bu nedenle öncesi ve sonrasıyla TEKEL Direnişine yeniden göz atmak, değerlendirmek, sonuçlar çıkarmak, bugün her zamankinden çok daha önemli bir iş sayılmalı.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları