loading
close
SON DAKİKALAR

TTB: İller ve bölgeler arası aşılanma oranlarında eşitsizlik olduğu verilerle ortada

TTB: İller ve bölgeler arası aşılanma oranlarında eşitsizlik olduğu verilerle ortada
Tarih: 02.03.2021 - 16:48
Kategori: Sağlık, Yaşam

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Halk Sağlığı Kolu, "Sağlık Bakanlığı eşitlik ilkesine uygun ve şeffaf bir aşılama programı uygulamalıdır" açıklamasında bulundu.

TTB Halk Sağlığı Kolu tarafından yapılan açıklamada "Yeterli sayıda ve ivedilikle aşı sağlanmadıkça ve etkili bir aşılama programı oluşturulmadıkça toplum bağışıklığı sağlamak mümkün değildir" denildi.

Açıklamada, "İller ve bölgeler arası aşılanma oranlarında eşitsizlik olduğu verilerle ortadadır. Bu nedenle ülkemizde aşılamaya ilişkin sağlıklı değerlendirmelerin yapılabilmesi için Sağlık Bakanlığı’nın aşılamanın çok iyi gittiği izlenimi yaratmak yerine aşılama verilerini sadece il genelinde değil ilçe ve mahalle düzeyinde yaş, cinsiyet, mesleklere göre birinci ve ikinci dozu ayrı belirttiği; aşılanma oranlarını ve aşılanmış gruplarda COVID-19 vakalarının sayısını günü gününe paylaşması gerekmektedir" ifadelerine yer verildi.

TTB'nin açıklaması şöyle:
"Doğayı, çevreyi, insanı sömürerek eşitsizliklere yol açan kapitalist sistem; COVID-19 hastalığının en önemli nedenlerinden de birisidir. Hastalık; gelinen noktada, eşitsizlikleri yoksulluk üzerinden daha görünür kılmış ve derinleştirmiştir. Dünya kapitalist sisteminin aşı sorununa sunduğu çözüm, bunun son örneğidir. Tüm dünyada riskli grupların aynı anda aşılanması gerekirken, ters hizmet yasası burada da kendini göstermiştir. Birçok ülkede risksiz ama parası olan kişiler aşılanırken, onlarca ülkede sağlık çalışanlarının bile aşıya erişemediği ve yaşamlarını yitirdikleri görülmüştür. Aşının 21. yüzyıl dünyasında, patentli bir ürün olarak metalaşması; sağlık hizmetlerinin, piyasaya konu olan diğer mal ve hizmetlerden ayrı olmaması nedeniyle eşitsizlikler sadece ülkeler arası değil, ülkelerin kendi içinde de yaşanmaktadır. Merkez kapitalist ülkelerde de dezavantajlı grupların daha çok yaşadığı ve salgından her boyutuyla kötü etkilendiği, veriler ile ortaya konulmuştur.

Temel üreme sayısı 2,5 ile 3,5 arasında olan bir enfeksiyon hastalığında, %100 etkili ve yaşam boyu bağışıklık sağlayan bir aşının toplum bağışıklığını da sağlayabilmesi için toplumun %60’ı ile %72’sinin; aşı %80 etkili olduğunda ise toplumun %75’i ile %90’ının aşılanması gerekmektedir. Daha düşük düzeyde bir etki ise tüm toplumun aşılanmasını gerektirir. Bu aşamada, 18 yaş altı nüfus ve belli hastalıkları olanlara aşı yapılmayacağını göz önüne aldığımızda, %100 etkili bir aşıyla bile kapsam dahilindeki her bireyin aşılanması çok önemlidir. Bu durumda göçmenler dahil en az 65 milyon insanın aşılanması gerekmektedir. Belirtilen 65 milyon kişi için gereken 130 milyon doz aşının şu ana kadar 14,5 milyon dozu temin edilmiş ve öncelikli gruplara aşı yapılmaya 14 Ocak 2021 itibariyle başlanmıştır.

Türkiye’de açıklanan verilere göre 01.03.2021 tarihi (saat 17.00) itibarıyla bir doz aşı alan kişi sayısı 7.045.000; iki doz aşı alan kişi sayısı 1.849.000’dir. 14 Ocak’ta başlayan aşılamada günlük ortalama 200 bin doz aşı uygulanmaktadır. Uygulanması gereken 121 milyon doz daha aşı olduğuna göre bu hızla aşılanma aylarca sürecektir. Yine Türkiye’de 01.03.2021 tarihi (saat 17.00) itibarıyla bir doz aşı olan kişi sayısında, iller arasında büyük bir fark gözlenmektedir (Şırnak %1,5; Çanakkale %14,4). İllerde bir doz aşı olan kişilerin o ilin nüfusuna oranı 34 ilde %10,0 ile %14,4; 33 ilde %6,0 ile %9,9; 14 ilde (Şırnak, Hakkâri, Ağrı, Şanlıurfa, Siirt, Mardin, Muş, Bitlis, Diyarbakır, Batman, Bitlis, Van, Gaziantep, Iğdır) %1,5 ile %5,0 arasında değişmektedir. Bu farkın ortaya çıkmasında, aşılamanın bu aşamada ağırlıklı olarak 65 yaş ve üzeri grubunda uygulanması, önemli bir nedendir. Bir diğer önemli neden de eşitsizliktir. Bu alanda çalışan bilim insanları; verilerin yaşa göre standardize edilmemiş kaba hız verileri olduğunu, bu şekliyle değerlendirmenin hatalı olabileceğini, standardizasyon yapılmazsa yaşanan eşitsizliklerin fark edilemeyeceğini, diğer bir deyişle gizlenmiş olacağını bilmektedir.

Sağlık Bakanlığı’nın en son dört ay önce açıkladığı, COVID-19 Haftalık Durum Raporu’nda Türkiye’de COVID-19 nedeniyle ölümlerin %73'ünün 65 yaş ve üzeri kişilerde meydana geldiği belirtilmişti. Sadece bu veri bile Sağlık Bakanlığı’na 65 yaş ve üzeri kişileri aşılamanın ne kadar önemli olduğunu hatırlatmalı; COVID-19 aşılamasında benimsenmesi gereken yaklaşım, geride bir kişiyi bile bırakmamak anlayışı olmalıydı; ancak Türkiye’de 24.02.2021 tarihinde 65 yaş ve üzeri grubunda aşılanma oranı %69,3’tü.

65 yaş ve üzeri grubunun iller bazında oranlarına bakıldığında aşılamadaki eşitsizlik gün yüzüne çıkıyor: 65 yaş ve üzeri grubunda en yüksek aşılanma oranları Ankara (%86,8), Eskişehir (%83,9) ve Osmaniye (%81,6) illerinde gerçekleşmiştir. 65 yaş ve üzeri grubunda en düşük aşılanma oranları ise Hakkâri (%19,8) Şırnak (%21,3) ve Siirt (%24,3) illerinde gerçekleşmiştir (1). 65 yaş ve üzeri grubunda aşılanma oranları, Güneydoğu Anadolu’da en düşük düzeydedir. Aşılanma oranı en düşük olan iller aynı zamanda son iki haftadaki verilere göre 100.000 nüfusa en düşük vaka oranlarının da görüldüğü illerdir. Sahadan alınan bilgilere göre aşılamada yaşanan eşitsizliğin temelinde iktidarın politikalarına duyulan güvensizlik ve bakanlığın COVID-19 aşılamalarını başvuruya dayalı randevu sistemi ile planlanması nedeniyle anadilinde sağlığa erişim imkanının olmaması esas nedenler arasında görülmektedir.

Aşılamaya iller bazında baktığımızda; aşılama oranlarının istenen düzeyin altında olduğu, risk grubu aşılanma oranı görece yüksek olan illerde dahi aşılanma oranlarının istenilen seviyede olmadığı ortadadır. Her yaş grubu için yapılacak aşılama oranı bu düzeyde ve hızda seyrederse toplum bağışıklığını aşı ile sağlamanın mümkün olamayacağı görülmektedir. Buna ek olarak aşılanma oranı çok düşük olan illerde, sağlık personelinin aşılanma oranının da ülke sağlık çalışanı aşılanma ortalamasına göre düşük olduğu bilinmektedir. Toplumun aşı kabulünün sağlanmasında sağlık çalışanlarının rol model etkisi göz önünde tutulmalıdır. Üstelik Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, 2019 yılında aşı kararsızlığı, küresel sağlığı tehdit eden 10 başlık arasındadır. Türkiye aşılanma oranları göz önüne alındığında, Sağlık Bakanlığı’nın sağlık çalışanları ve toplum üzerinde etkili bir aşı kabul çalışması yapmadığı, mevcut yönetim anlayışının aşıya güven duygusu oluşturamadığı söylenebilir. Dolayısı ile Türkiye aşı tedariki ve dağıtımındaki zorlukları çözmede başarılı olsa bile COVID-19 aşısına karşı oluşan tereddütleri engelleyemezse salgını önlemek için gereken aşılama oranlarına ulaşamama riskiyle yüz yüze gelecektir.

Yeterli sayıda ve ivedilikle aşı sağlanmadıkça ve etkili bir aşılama programı oluşturulmadıkça toplum bağışıklığı sağlamak mümkün değildir. Sendikalar, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri ve yerel yönetimlerin görüşlerine başvurulmadan; toplum katılımı sağlanmadan gerçekleştirilen bir aşılama programı ile istenen düzeyde başarı sağlanamaz. Etkili bir aşı programı uygulayabilmek için nitelikli, bölge tabanlı, iyi örgütlenmiş birinci basamak sağlık hizmetine gereksinim vardır. Ek olarak sağlık örgütlenmesindeki sorunlar, ilçe sağlık müdürlükleri, toplum sağlığı merkezleri ve aile sağlığı merkezlerinin fiziki altyapı ve personel sayısındaki yetersizlikleri de aşıla(n)mayı olumsuz etkilemektedir.

İller ve bölgeler arası aşılanma oranlarında eşitsizlik olduğu verilerle ortadadır. Bu nedenle ülkemizde aşılamaya ilişkin sağlıklı değerlendirmelerin yapılabilmesi için Sağlık Bakanlığı’nın aşılamanın çok iyi gittiği izlenimi yaratmak yerine aşılama verilerini sadece il genelinde değil ilçe ve mahalle düzeyinde yaş, cinsiyet, mesleklere göre birinci ve ikinci dozu ayrı belirttiği; aşılanma oranlarını ve aşılanmış gruplarda COVID-19 vakalarının sayısını günü gününe paylaşması gerekmektedir. Aşılama programında yanıtlanması gereken soruları da Sağlık Bakanlığı’na bir kez daha soruyoruz:

-Vaka sayılarının diğer illere göre düşük olmasının nedeni hastalığı geçirmeleri mi? Yeterli test yapılmaması mı? Etkili bir temaslı takibi yapıl(a)maması mı? Yoksa her üçü müdür? TÜİK ile birlikte yapılan seroprevalans çalışmasının illere göre sonuçları kamuoyu ile neden paylaşılmamaktadır?
-Risk gruplarında aşılamaya geçmeden önce örneklem üzerinden PCR’a ve antikor düzeyine ve yine antikoru negatif olanlarda ikinci doza geçmeden PCR ve antikor düzeyine bakılmış mıdır?
-Aşı sonrası istenmeyen etki sürveyansı yapılıyor mu? Yapılıyor ise bu sürveyans sonuçları neden paylaşılmamaktadır?"

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları