loading
close
SON DAKİKALAR

TTB'nin Merkez Yönetim Konseyi üyelerinin yargılandığı “Savaş bir halk sağlığı sorunudur!” dava için Uluslararası Hukukçular Komisyonu bilirkişi raporu açıklandı

TTB'nin Merkez Yönetim Konseyi üyelerinin yargılandığı “Savaş bir halk sağlığı sorunudur!” dava için Uluslararası Hukukçular Komisyonu bilirkişi raporu açıklandı
Tarih: 29.02.2020 - 09:58
Kategori: Sendika

TTB'nin Merkez Yönetim Konseyi üyeleri “Savaş bir halk sağlığı sorunudur!” başlıklı basın açıklaması yaptıkları için yargılandıkları davada Uluslararası Hukukçular Komisyonu (International Commission of Jurists-ICJ) tarafından hazırlanan uzman görüşü açıklandı.

Davada Türk Tabibleri Birliği Merkez Konseyi üyeleri, Mehmet Raşit Tükel, Taner Gören, Sinan Adıyaman, Mehmet Sezai Berber, Selma Güngör, Bülent Nazım Yılmaz, Funda Barlık Obuz, Dursun Yaşar Ulutaş, Ayfer Horasan, Şeyhmus Gökalp, Hande Arpat 24 Ocak 2018'de “Savaş bir halk sağlığı sorunudur!” başlıklı basın açıklaması nedeniyle yargılanıyorlar.

Uluslararası Hukukçular Komisyonu (International Commission of Jurists-ICJ) tarafından hazırlan 17 sayfalık bilirkişi raporu açıklandı.

Uluslararası Hukukçular Komisyonu: TTB Merkez Konseyi üyelerinin ifade özgürlüğü hakkı ihlal edildi

Uluslararası Hukukçular Komisyonun açıkladığı raporda;

"Mevcut davada sanıklar, TTB Merkez Konseyi tarafından yapılan iki ayrı açıklama nedeniyle mahkûm edilmiştir. İfadelerde şiddete tahrik unsurunun bulunmadığı konusunda herhangi bir tartışma yoktur. Gerçekten de Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıkları şiddeti övmedikleri veya kışkırtmadıkları gerekçesiyle terör propagandası suçlamalarından beraat ettirmiştir.

Bu nedenle, aşağıdaki analiz sadece sanıkların nefret ve düşmanlığı tahrik suçundan mahkumiyetleri üzerine odaklanacaktır.

Mahkeme, sanıkları mahkûm ederken, her iki açıklamanın da bir meslek kuruluşunun barış talebini savunmasıyla ilgili olduğu gerçeğini göz ardı etmiştir. Mahkeme, “savaş bir halk sağlığı sorunudur” ifadesinin kendi başına suç olarak görülemeyeceğini ifade etmesine rağmen ne ifadenin siyasi niteliğini ne de barışın insan hakları hukukundaki önemi tartışmamıştır.

Yukarıda belirtildiği gibi, Anayasanın 90. maddesine göre “usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerle kanunlar arasında aynı konuda farklı düzenlemeler dolayısıyla çatışma çıkması halinde uluslararası sözleşme hükümleri esas alınacaktır”. Bu nedenle, mahkeme söz konusu kanun hükümlerini değerlendirirken ve yorumlarken, bunu Türkiye'nin uluslararası yasal yükümlülükleriyle uyumlu bir şekilde yapmak zorundadır.

UMSHS m. 19 ve AİHS m. 10 uyarınca Türkiye için bağlayıcı olan uluslararası insan hakları hukukuna göre, hükümetin askeri harekatlarına karşı çıkan bir ifade, açıkça siyasi konuşma kategorisine girmektedir. Bu tür bir konuşmanın sınırlandırılması, uluslararası hukuk- ve UMSHS m. 19.3 ve AİHS m. 10.2- uyarınca meşru bir amaç taşımaz, taşıdığı varsayılsa da ne demokratik bir toplumda gerekli ne de daha az müdahale öngören başka tedbirlere göre orantılı olarak görülemez. Her halükârda, kamu yararını ilgilendiren siyasi konuşmalarla ilgili olarak kamu otoritelerinin “takdir payı” son derece dardır. Mahkeme, sanıkları hakkında mahkûmiyet kararı verirken, barışı desteklemenin siyasi niteliğini de göz ardı etmiştir.

Türk hukukunda savaş propagandasını yasaklayan bir kural olmasa bile, uluslararası insan hakları hukukunun sistematik yorumu, yerel mahkemelerin ifade özgürlüğünün kapsamını belirlerken Sözleşme'nin 20 (1) maddesini dikkate almasını gerektirir.

Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi, “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” ifadesinin kendi başına suç olarak görülemeyeceğini kabul etmiştir. Ancak Mahkeme, belirli koşullarda savaşa karşı çıkmanın insanlar arasında nefreti tahrik edebileceği sonucuna varmıştır. Böyle bir sonucun, Sözleşmenin açık ifadeleriyle kesin bir tezat teşkil ettiği ve bu nedenle uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerle bağdaşmadığı düşünülmektedir. Uluslararası insan hakları hukukuna göre, silahlı çatışmaya karşı çıkan bir beyan, belli bir gruba mensup bireylere hakaret etmiyor, alay etmiyor veya iftira etmiyorsa, cezalandırılamaz.

Mahkeme, TTB'nin “terör örgütlerini” desteklemek için savaşa karşı çıktığı iddiasını kabul etmesine rağmen, bu iddiayı destekleyen tek kanıt, yasal bir siyasi parti tarafından TTB’ye gönderilen bir e-posta ve ilgisiz web sitelerinde yer alan açıklamalara atıf yapılmasıdır. Ancak, TTB'nin kendi konumunu açıklamak için yaptığı ve etik ilkelere dayanan resmî açıklamasının36 Mahkeme tarafından tamamen göz ardı edilmesi dikkat çekicidir. Barış, uluslararası insan hakları sisteminin dayandığı temel değerlerden biridir. Barış savunucularının açık niyetlerine karşı, güvenilir bir kanıt olmadan gerçek niyetini sorgulamak, bu sistemin ruhuyla tam bir çelişki içindedir.

ICJ, ilk derece mahkemesinin, sanıkları uluslararası hukukta korunan bir ifade nedeniyle ceza hukuku kapsamında mahkûm etmek suretiyle ifade özgürlüğünü haksız yere sınırlandırdığı kanaatindedir. Bu sınırlandırma UMSHS m. 19 (3) ve AİHS m. 10 (2) kapsamında ne meşrudur, ne de gerekli ya da ölçülüdür. Ayrıca UMSHS’nin 20 maddesi, uluslararası insan hakları hukukunun sunduğu imtiyazlı korumaya uygun olarak, barışa destek gibi kamu yararına yönelik önemli konularda konuşma yapılmasını yasaklamadığı için bu davada uygulanabilir olarak değerlendirilemez.

Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı, uluslararası insan hakları hukukuyla korunan ifade özgürlüğü hakkını ihlal etmiştir. Bu yaklaşım sadece Türkiye'nin uluslararası yükümlülüklerini ihlal etmekle kalmamakta, aynı zamanda yargı organlarının uluslararası insan hakları sözleşmelerini uymasını öngören Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını da göz ardı etmektedir." denildi.

Uluslararası Hukukçular Komisyonu (International Commission of Jurists-ICJ) tarafından hazırlan bilirkişi raporu için Tıklayın!

Merkez Konseyi, 24 Ocak 2018'de “Savaş bir halk sağlığı sorunudur!” başlıklı basın açıklaması yapmıştı.

Davaya konu olan TTB (Türk Tabibleri Birliği) Merkez Konseyi üyelerinin basın açıklaması:
“Biz hekimler uyarıyoruz:
Savaş, doğada ve insanda tahribat yapan, toplumsal yaşamı tehdit eden, insan
eliyle yaratılan bir halk sağlığı sorunudur.
Her çatışma, her savaş; fiziksel, ruhsal, sosyal ve çevresel sağlık açısından
onarılmaz sorunlara yol açarak büyük bir insani dramı da beraberinde getirir.
Yaşatmaya ant içmiş bir mesleğin mensupları olarak, yaşamı savunmanın, barış
iklimine sahip çıkmanın birincil görevimiz olduğunu aklımızdan çıkarmıyoruz.
Savaşla baş etmenin yolu, adil, demokratik, eşitlikçi, özgür ve barışçıl bir yaşam
kurmak ve bunu sürekli kılmaktır.
Savaşa hayır, barış hemen şimdi!

Kaynak : www.istanbulgercegi.com - Dilfiraz Değerli

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları