loading
close
SON DAKİKALAR

Türkiye’de Covid-19 ile görünür olan gıda krizi

Türkiye’de Covid-19 ile görünür olan gıda krizi
Tarih: 29.04.2020 - 07:50
Kategori: Ekonomi

CHP PM Üyesi ve İBB iştirakı İSYÖN A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Doc. Dr. Gökhan Günaydın, Türkiye’de Covid-19 ile görünür olan gıda krizini önemli veriler ve grafikler ile Cumhuriyet gazetesine değerlendirdi.

Covid 19 krizi, Türkiye’de yaşanan tarım krizinin üzerine oturmuştur. Bu bağlamda, bugün karşı karşıya kalınan krizin bütüncül olarak tanımlanabilmesi ve rasyonel çıkış yollarının ortaya konulabilmesi açısından, 1980’lerden bu yana süren Türkiye tarım krizi, küresel kapitalizm ekseninde doğru değerlendirilmeli, parçacı ve sorunun küçük boyutlarını gören yaklaşımların asıl neden sonuç ilişkisini gölgelemesine izin verilmemelidir.

Türkiye Covid 19 krizine, uzun süreli bir tarım krizinin sonunda yakalanmıştır. Bunun yerel/ulusal nedenleri olduğu gibi, asıl olarak, kapitalizmin neoliberal dönüşümünün çevre ülkelere dayattığı yeni işbölümünün yarattığı etkiler belirleyici olmuştur.

Sözü edilen yeni işbölümü, tarımsal hammadde üretimi boyutunda, merkez ülkelere sermaye, çevre ülkelere ise emek mallarında üretici olma rolü biçmektedir. Bu bağlamda özellikle tahıllar ve yağ bitkilerinde merkez ülkeler, yaş meyve ve sebze üretiminde ise çevre ülkeler “ihtisaslaşmaktadırlar”. Türkiye’nin son çeyrek yüzyıllık tarımsal üretim desenine bakıldığında, bu etkinin izleri kolayca gözlenebilmekte; tahıllar, yağ bitkileri ve meyve sebze ekim alanı, üretim, ithalat değerleri bu eğilimi ortaya koymaktadır.

Yukarıda anlatılan iş bölümünün bir başka boyutu da sanayi sektöründe yaşanmaktadır. Sınai kaydırmacılık ilkesi çerçevesinde merkez ülkeler tekstil, taşa toprağa dayalı sanayi (çimento, seramik vb) ve gıda sanayi gibi katma değeri düşük, çevre kirletici özelliği yüksek, emek yoğun sanayi dallarını çevreye transfer etmekte, üretilen ürünleri meta zincirleri üzerinden son derece düşük bir fiyat düzeyi üzerinden ithal ederek toplumsal gereksinimlerini karşılamaktadırlar.

Bu düzenin bir sonucu olarak, Türkiye tarım/hayvancılık dış ticaretinde net ithalatçı, gıda ürünleri/içecekler dış ticaretinde ise net ihracatçı konumdadır. Bu iki farklı sektör verileri birlikte değerlendirildiğinde, aşağıda da gösterildiği üzere, Türkiye’nin tarım ve hayvancılıkta net ithalatçı konumu perdelenmektedir.

Türkiye’de tarım ve gıda sorununun anlaşılması açısından bu ayrımın net biçimde ortaya konulması büyük önem taşımaktadır. Bu amacı karşılayabilmek için Uluslararası Standart Sanayi Sınıflaması (SITC, 3 Rev) verilerinden yararlanmak gerekmektedir;

 

Tablodan da görüldüğü üzere, 2019 yılında tarım ve hayvancılık dış ticaretinde yaklaşık 4 milyar dolar açık, gıda ürünleri ve içecekler dış ticaretinde ise yine yaklaşık 7 milyar dolar fazla verildiği görülmektedir. Bu iki sektörün birlikte değerlendirilmesi durumunda toplamda 3 milyar dolar düzeyinde bir dış ticaret fazlalığı görülmektedir ki, bu da yukarıda verilen teorik çerçeveye uygun bir eğilimdir. 

Türkiye’nin, gıda ve yem sanayiinin ihtiyaç duyduğu hammadde üretiminde ithalata bağımlı ülke konumu, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yayımladığı ve aşağıya alınan kendine yeterlilik oranları üzerinden net bir biçimde açığa çıkmaktadır.  

Buna göre, Türkiye’nin kendine yeterlilik oranları, bazı temel ürünler açısından şöyledir;  Arpa % 89, Çeltik % 70, Mısır % 88, Kuru fasulye % 82, Kırmızı mercimek % 77, Nohut % 92, Ayçiçeği % 80, Kanola % 27, Pamuk % 50, soya % 6…

Yukarıda verilen kendine yeterlilik oranları, Uzak Asya, Rusya ve çevresi ile başlayıp AB ve Amerika’ya yayılması olası görülen ihracat kısıtlamalarının Türkiye’de hangi sektörleri ne düzeyde etkileyeceğine ilişkin bazı öngörüler yapılmasını olanaklı kılmaktadır.

Bu durum, aşağıda, yem ve gıda sektörleri bazında değerlendirilmektedir;

YEM SEKTÖRÜ DEĞERLENDİRMESİ

Yem sektörü, bir taraftan kanatlı/büyükbaş/küçükbaş hayvan ve balık yetiştiriciliği için gerekli olan yemin karşılanması, diğer taraftan bu ürünlere dayalı beslenme gereksinimi içinde olan toplumun gıda talebinin karşılanması açısından büyük önem taşımaktadır.

Türkiye’de yem sektörünün dış ticaret ve üretim verileri, sektörün mevcut durumu hakkında fikir vermesi yanında, virüs krizinden etkilenme derecesine ilişkin analizlerin yapılabilmesine de olanak tanımaktadır.

 

Tablodan izleneceği üzere 2019 yılında yem sektörü, 12,5 milyon tona yakın tarımsal hammadde ithal etmiş ve karşılığında 3,3 milyar dolar düzeyinde ithalat faturası ödemiştir. İthal edilen ürünler arasında 3,5 milyon ton mısır, 2,6 milyon ton soya fasulyesi, 730 bin ton soya fasulyesi küspesi, 1 milyon ton ayçiçeği tohumu küspesi ve 1,3 milyon ton nişasta kepeği dikkat çekmektedir. 

Sektörün, yerli ve ithal hammadde kullanımı yoluyla yaptığı üretim ise aşağıda gösterilmektedir;

 

Görüldüğü gibi, yem sektörü, 2019 yılında 25 milyon tona yakın yem üretebilmek için 13 milyon ton ithalat yapmıştır. Bu durum, sektörün dışa bağımlılığının % 50’nin üzerinde olduğunu göstermektedir.

GIDA SEKTÖRÜ DEĞERLENDİRMESİ

Gıda sanayii, şüphesiz, çok geniş bir üretim deseni içinde toplumsal gereksinimleri karşılamaktadır. Ancak hem miktar hem de değer açısından en büyük pay, buğday ve buğdaydan üretilen işlenmiş ürünlere aittir. Bu bağlamda, sözü edilen ürünlerin üretim ve dış ticaret ilişkilerinin incelenmesi, gıda sektörünün mevcut durumu ve Covid 19 krizinden olası etkilenme biçimlerinin analizinde yararlı olacaktır. 

Bu çerçevede olmak üzere; Türkiye 2019 yılında 19 milyon ton buğday üretmiş, buna ilaveten 9,8 milyon ton buğday ithal ederek (yaklaşık % 80’i Rusya ve Ukrayna’dan) 2,3 milyar dolar ithalat faturası ödemiştir. Buna karşılık 66 bin 686 ton buğday ihraç etmiş ve bu ticaretten 27 bin 551 dolar gelir elde edilmiştir.

Türkiye, buğdaydan üretilen işlenmiş maddeler olan makarna ve unda, dünyanın en önemli üretici ve ihracatçı ülkeleri arasındadır.

 

Görülmektedir ki, buğday ithalatına 2,3 milyar dolar finansman harcayan Türkiye, buğdaydan üretilmiş işlenmiş ürünlerin ihracatından 2,2 milyar dolar düzeyinde gelir elde edebilmiştir. Henüz 2019 yılı verileri yayımlanmadığı için hesaplamalara dahil edilmeyen pasta ve kek ihracatına ilişkin miktar ve değer verileri, bu genel tabloyu değiştirebilme gücünden uzaktır.

Bunun yanında, “Buğday ithalatının işlenmiş ürün ihracatı için yapıldığı” şeklindeki yaygın savunmanın test edilebilmesi için, aşağıdaki tablo verilerine ihtiyaç vardır;

 

Tablonun incelenmesinden de görüleceği üzere, Türkiye, 2019 yılında 9,8 milyon ton buğday ithal etmiş, buna karşılık ihraç ettiği yaklaşık 5 milyon ton buğdaya dayalı işlenmiş ürün içindeki buğday karşılığı yine yaklaşık 7,3 milyon ton olmuştur.

Türkiye’nin buğday ve buğdaya dayalı dış ticaret dengesini görebilmek ve bu yolla ülke tüketimini saptayabilmek açısından, tüm verileri barındıran özet tablo ise aşağıdaki şekilde oluşturulabilir;

Görüldüğü üzere, Türkiye’nin 19 milyon ton buğday üretiminin olduğu 2019 yılındaki yurtiçi buğday tüketimi 21,5 milyon ton düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu durum, özellikle verim ve üretimin yetersiz olduğu yıllarda, Türkiye’nin buğday açısından da dışa bağımlı olduğunu ortaya koymaktadır.

SONUÇ VE GENEL DEĞERLENDİRME

Yukarıda da gösterildiği gibi, tarımsal hammadde açısından net ithalatçı olan Türkiye, özellikle gıda, yem ve yağ sanayiinin gereksinimi olan ürünler açısından dışa bağımlıdır.

Buğday, arpa, mısır, pamuk, soya, ayçiçeği, çeltik, kuru fasulye, kırmızı mercimek ve nohut, Türkiye’nin açığı olan en temel ürünler olarak öne çıkmaktadır.

Covid 19 öncesinde yüksek faturalarla ithal edilebilen bu ürünlerin, önümüzdeki dönemde, ortaya çıkan ve çıkacak ihracat kısıtlamaları çerçevesinde ithalatı zorlaşacak ve/veya olanaksız hale gelecektir.

Türkiye’nin, kısa vadede, acilen, bu temel ürünlerin üretimini ivmelendirecek önlemlere ihtiyacı vardır. Orta vadede ise, nüfus projeksiyonu ve tarıma dayalı sanayilerin talep projeksiyonuna bağlı bir planlı üretim artışına mutlaka gereksinim vardır. Bu ürünlerin baklagiller hariç tümü, sulu koşullarda ve yüksek tarım tekniği / girdisi kullanılarak üretilebilen ürünlerdir. Bu çerçevede, rasyonel kullanım düzeyi 5 milyon hektar düzeyinde olan sulu tarım alanlarında ekim olanağı bulabilmek için birbirleriyle rekabet etmek durumundadırlar.

Bu çerçevede ülke, yeni bir tarım devrimi dönemine girmek zorundadır. Bu dönemde başta sulama olmak üzere tarımsal altyapı yatırımlarına hız verilmeli, üretici rekabetçi fiyat baskısından uzaklaştırılarak, refah düzeyi de gözetilerek tarıma yönlendirilmeli, sektör genç çiftçiler için cazibe merkezi haline getirilerek yükselen çiftçi yaş ortalaması düşürülmelidir.

Bu çerçevenin içinin doldurulması, tarımsal desteklerin yeterli, etkin ve verimli tahsis ve kullanımını zorunlu kılmaktadır. Bunun yanında bir diğer zorunluluk, yıllardır sektör aleyhine gelişen ticaret hadlerinin tarım lehine çevrilmesi noktasında kendisini göstermektedir.

Bu bağlamda bir örnek olması bakımından, Zirai Mücadele bayiilerinden derlediğimiz bilgilere göre, bazı gübrelerde kriz öncesi döneme göre yaşanan fiyat değişimleri aşağıdaki gösterilmektedir;

Sözü edilen fiyat değişimlerinin nedeni olarak döviz kurundaki değişimler ve ithalatçı olduğumuz bu ürünlerde orijin ülkelerde arzın düşmesi ve fiyatların yükseltilmesi gösterilmektedir. Zirai mücadele ilaç fiyatlarında da benzer artışlar görülmüştür. 

Bu durum da göstermektedir ki, dışa bağımlı hale gelmiş ve kamunun düzenleyici rolü ortadan kalkmış olan tarımsal girdi piyasasının iç ticaret hadlerini tarım aleyhine büken işlevini değiştirmek, ancak radikal önlemlerle mümkündür.

Kriz dönemi, kamunun tarıma dönmesi ve üretici – tüketici ve doğa yararına yeni bir tarım ve gıda rejiminin tesisinin zorunlu olduğunu tüm açıklığı ile göstermiştir.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları