loading
close
SON DAKİKALAR

Bir Tuhaflık Var Bu Sabah

Atay Sözer
Tarih: 27.01.2014

Atay Sözer; Evden çıktım, nedenini bilmiyorum ama sanki bir tuhaflık vardı bu sabah…

Evden çıktım, nedenini bilmiyorum ama sanki bir tuhaflık vardı bu sabah…

Baktım bir adam merdivenleri siliyor;

-Kolay gelsin, sen de kimsin?

-Ben yeni apartman görevliniz Nezih…

-Peki Hikmet’e ne oldu?

-Onu Rize’ye yolladılar, ben de Hakkari’den bugün geldim.

-Hikmet ne yaptı da yolladılar?

-5 numaranın canını sıkmış sanırım…

Doğrusu bu aralar her şey bir tuhaf gidiyor gerçekten; hâlbuki Hikmet geleli daha üç gün ol-muştu ; ondan önce 
Haşmet vardı ama onu da 12 numaranın kapısına yanlış gazete koydu diye hoop Tokat’a yolladılar yerine de Hikmet’i getirdiler. Şimdi Hikmet de gitmiş, bakalım bu yeni gelen kaç gün dayanacak?

Sokağa çıktım baktım kapının önündeki trafik ışıklarını söküyorlar…

-Hayrola, bozuldu mu ışıklar?

-Yok şikayet geldi bu ışığı Adapazarı’na götüreceğiz, yerine de Tekirdağ’dan getirdiğimiz ışığı takacağız.

-Niye?

-Biz bir şey söyleyemeyiz bu konuda çünkü maazallah bizi de başka bir yere gönderip, yeri-mize yeni birini getirebilirler.

-Yaparlar mı sahiden?

-Kesinlikle yaparlar mesela bak ben bugün yeni geldim Samsun’dan, valizimi bile boşaltmadım daha, kapının önünde duruyor akşama kadar ne olur ne olmaz…

Tuhaf bir günün içinde yürümeye devam ettim, kan şekerim için cebimde taşıdığım krakerim bitmişti almak için mahallemizdeki iki biraderin işlettiği Hidayet Market’e yöneldim, market dediysem bildiğimiz bakkal, tabelasının altına market yazınca olmuş sana market.

Ama dedim ya bir tuhaflık vardı bugün; dükkânın orta yeri bir kartonla ikiye ayrılmıştı; kar-deşlerden biri bir yanda öteki öteki yanda duruyordu.

-Hayrola, biraderler; ne iş?

Biraderlerden ekşi suratlı ve külahlı olanı homurdanmaya başladı;

-Yandaki rezile sor…

Biraderlerden takkeli olanı öfkeyle saydırmaya başladı;

-Allah onu Ağustos sıcağında dondurup grip etsin; Allah mabadında şemsiyeyi tersten açsın, Allah onun tutuğu dalı kurutsun, bastığı yerde ot bitirmesin inşallahhh…

Külahlı olanı hemen araya girdi;

-Beddua edip durma, Allah’ı da böyle şeylerle meşgul etme, bir kere Allah önce benim işimi halledecek. Bu yanımda duran rezil kulunu devekuşu yap sonra da her yeri beton eyle, o da kafasını sokacak yer bulamasın, diye talepte bulundum rabbimden.

Durum bu hale geldiğine göre belli ki çok ciddi atışmışlardı; oysa bu zamana kadar al takke ver külah pek güzel anlaşıyorlardı. Takkeli biraderle Külahlı birader güçlerini birleştirerek bu dükkânı açmışlardı. Malları pek tapondu, müşteriye de çok aksi davranıyorlardı, bir kalıp be-yaz peynir isterseniz kırk araba laf işitirdiniz. Özellikle külahlı olan ekşi suratlıdan pek tırsar-dım, ne zaman parlayacağı belli olmazdı, lafı da hep mabadından anladığından sürekli ho-murdanıp dururdu. Bir keresinde çocuğun biri gelip “Amca maytap var mı?” demiş bu da “Vay benimle maytap mı geçiyorsun?” diyerek tekme tokat dalmış zavallıya.

Takkeli olanı biraz daha sessizdi, sabahtan akşama elinde tespih bir şeyler mırıldanıp dururdu; önceleri dua ediyor zannederdim, bir ara yanından geçerken duydum; meğer içinden ana avrat saydırıp dururmuş. Ama civarda başka bakkal olmadığı için bunlara katlanıyorduk mecburen. Şimdi böyle dükkânı ikiye böldüklerine göre epey önemli bir şeyler olmuştu…

Takkeli olan, “Bu var ya bu, bunca yıl tereyağı diye patatesle karışık margarin kakaladı size” diye söyleniyordu.
Külahlı da “Bu takkesine hapşırdığımın sahte mollası var ya, geceleri çıkıp pencerelerden âlemin karısını kızını röntgenliyordu” diye karşılık veriyordu.

İkisinin atışması sırasında bütün kirli çamaşırlar ortaya çıkıyordu kısa sürede hiç bilmediğim, bilip de ilgilenmediğim, beni çok ilgilendiren veya hiç mi hiç ilgilendirmeyen pek çok şeyi öğrendim. Bir kere bu Hidayet Marketin biraderleri bunca zamandır bizi fena halde kazıklı-yorlarmış. Sonra takkeli olanın ayakları kokuyormuş, dişlerini de fırçalamıyormuş, külahlı olan ise sürekli yellenip duruyormuş. Takkeli tezgâh altındaki içkileri araklayıp arkadaşına el altından satıyormuş, külahlı da oğlunun kasadan para yürütmesine göz yumuyormuş. Ayrıca takkelinin basuru fena azmış, külahlı prostatı yüzünden tuvalete gitmekten bıkmış, tezgâh altından şişelerin içinde görüyormuş ihtiyacını. Konuştukça iş daha da rezil bir hal almaya baş-lamıştı. Artık bu bakkaldan bir şey alınmazdı, hemen kendimi dışarı attım.

Gerçekten bir tuhaflık vardı bu sabah, birkaç adım attım bir köpek havlayarak üstüme geldi, tanımıyordum bizim mahallenin köpeği değildi; hâlbuki burada hep bizim Kont dururdu koşa koşa yanıma gelip başını sevdirirdi.

Paçamı köpeğin dişlerinden kurtarmaya çalışırken “Sen de nereden çıktın Kont nerede” hay-kırdım.

İleride yerleri süpüren ve Niğde’ye tayin edilen eski çöpçü Hamza’nın yerine Trabzon’dan bugün gelmiş olan yeni çöpçü Sefer’in dediğine göre; bizim Kont’u havlamaması gereken birine havladığı için Büyükada’ya yollamışlardı, bu iti de onun yerine Hayırsızada’dan getir-mişlerdi.

Bu sabah bu kadar tuhaflık yeterdi, daha başka tuhaflık kaldıracak halim yoktu; hemen eve gitmek üzere geri döndüm. Umarım evi başka bir yere götürmemişlerdir… 
 
Atay Sözer

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları