loading
close
SON DAKİKALAR

Nasıl Bir Belediye Başkanı, Nasıl Bir Kent Yönetimi?

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 25.10.2013

Prof. Dr. Ahmet Özer; Devletin malı deniz.!

Türkiye, 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak yerel seçim atmosferine girmiş bulunuyor. GAP Blediyeler Birliğini kurmuş ve yönetmiş, üniversitede bu konuda dersler veren, kitaplar yazan, “Kentleşme ve Yerel Yönetimler Araştırma ve Uygulama Merkezi” kuran bir akademisyen olarak dikkatle takip edip değerlendiriyoruz. Bu çerçevede “nasıl bir belediye başkanı ve nasıl bir kent istiyorsunuz” çalışmamaızda ulaştığımız bazı sonuçları bu kritik dönemde paylaşamak yararlı olacaktır.

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; bir yöneten ve yönetilen rejimi olarak demokrasi, yönetenlerini halkın seçtiği bir yönetim biçimidir. Demokrasinin beşiği sayılan yerel yönetimlere aday olan belediye başkanı ve belediye meclis üyeleri, halkın içinde olmaları hasebiyle, halk, yerel seçimlere, milletvekili seçimlerinden daha büyük ilgi göstermektedir. Ancak geleneksellikten sıyrılmış ama modernleşememiş, kırsal alnadan kopmuş fakat kentlileşememiş bir ülke olarak, yaşadığımız kentlerde birikmiş yığınla sorunumuz var. Bu sorunlar ancak bilinç, liyakat, ve ehliyetle çözülebilir. Ne var ki mevcut sistemde, siyasi partilerde aday seçimi günümüzde demokratik yöntemlerden ziyade merkezden ve genellikle parti liderinin kararı ile gereçekleşmektedir. Bu anlamda tablonun sebeplerine ve bu süreçlerin ortaya çıkaradığı sonuçlara bakatığımızda hiç de içaçıcı olmadığını gözlemek mümkün.

Kentlerde birkmiş yığınla sorun var

Nitekim bugün yaşanan göç ve kaç hareketleri sonucunda kentlerin sorunları katlanmış, her kente aynı isim altında adeta iki, bazen üç kent meydana gelmiştir. Bir yandan caddelerinde lüks arabaların dolaştığı, mağazalarında pahalı eşyaların satıldığı kent merkezleri yeralırken öbür yandan akşam evine ekmek götürmekte zorluk çeken yüzbinlerin doldurduğu varoşlar söz konusu bu ülkede. Dolayısyla çeşitli sebeplerle ve büyük umutlarla kendini kentlere atanların umduklaını bulamamanın sonucunda, umutları kentlerin beton bariyerlerine çarparak tuzla buz olurken, bu meyanda çoğu köylü olmaktan çıkmış kentli de olamamış, arada kalmıştır. Bugün kentlerimizin varoşlarında yaşanan en büyük insanlık trajedisi, birçok kent olanaklarına uzansalar dukunacak kadar yakın, ama olanaksızlıkları nedeniyle asla edinemeyicekleri kadar uzak olmanın yaratığı gerilim ve melodramik kopuş ve yabancılaşmadır.

Devletin malı deniz.!

Hal böyleyken, merkezi idarenin yetersiz kaynak aktarımı ve yerel yönetimlerin gerekli gibi organize olamamaları, kent yönetimlerini bu sorunlar karşısında çözüm üretmek yerine, çoğu yerde acze düşürmüştür. Buna rağmen her seçim döneminde konuyla ilgisi olsun olmasın belediye başkanı veya meclis üyesi olamak için büyük bir yarış, büyük çaba var. Neden? Bu olağanüstü aday olma çabası, bunca enrji, zaman ve kaynak kullanımı gerçekten bu birikmiş sorunlara fedakarlıkla çözüm bulma arayışından mı kaynaklanıyor? Keşke bu soruya rahatlıkla “evet” diyebildek.

Diyemiyoruz çünkü son yıllarda siyasetin giderek daha da kirlenmesi, parayla yapılan bir iş haline gelmesi, bu işe koyulanların çoğunu, kentleri ihya edilmesi gereken yerler gibi değil, daha çok paylaşılması gereken ganimet gibi görmelerine yolaçıyor. O yüzden buralara seçilebilmek için trilyonlar harcanıyor. Bu da hem siyaseti kirletiyor hem siyeseti parayla yapılan bir iş haline getirerek katılımcılık ilkesini zedeliyor ve siyaset yapacak birikimli, yetişmiş ama zengin olamayan kesimleri oyunun dışına itiyor. Böyle olunca, (istisnalar hariç) bir çok seçilen bir süre sonra gelinen yere hizmet etmekten ziyade kentlerde ortaya çıkan rantları kendi (veya çevresi veya partisnin) çıkarı doğrultusnda yönetmek ve bunlardan yararlanmak istiyor. Elbette istisnalar var ama malsef istisnalar kaideyi bozmuyor. Bu yüzden en başta seçim ve siyasi partiler yasasını değiştirmek ve yeni bir zihniyetle yeni bir sistemle gerçek bir demokrasi kültürü inşa etmek zorundayız. Tabi bu tablo halka da sirayet etmiş durumda. Halk da bu cenderede kendi çıkarını ön planda tutuyor, ister istemez “kirleniyor.” Su kirlenince ondan alınan numune de kirli olmak durumunda.
Bu konu bir eğitim ve denetim meselesi. Belediye başkanı ya da meclis üyesi olmak istiyenler öneclikle kendi kendilerini gözden geçirmeli, sonra kenttaşlar bunları yakın merceğe almalılar. “Kentimi yönetmeye talip bu şahsın hedefi ne, bu hedefleri gerçekleştirmek için hangi projelere sahip ve daha önemlsi bu projeleri hangi kadroyla hayata geçirece?” Bunları sorgulamalı. Maalsef günümüzde bundan ziyade “bana yakınmı, değil mi?” ona bakılıyor. Nitekim halk “bal tutan parmağını yalar” diyor, hatta daha ileri giderek “yiyor ama iş yapıyor” gibi gayrı ahlaki empretifleri bile ileri sürebiliyor. Bu da sitemede benim hırsızım iyi seninki kötü mantalitesini öne çıkarıyor, çürümüşlüğün boyutlarını gösteriyor. O nedenle sitemi değiştirmediğiniz taktirde çalıp çırpan birini değiştirseniz yerine gelen ya sitemin dışına atılacak ya da önceki gibi o da hırsız olacaktır.

Nasıl bir başkan?

Dolayısıyla burada sistemle birlikte başkan adayı, projesi, kadrosu önem kazanıyor. Halk seçerken dikkat etmeli, seçtikten sonra mutlaka örgütlenerek denetlemelidir. Bu bizim hem kendimize hem de geleceğe olan saygımızın ve görevimizin gereğidir. Yaptığımız çalaışmalar kent sakinlerinin adil, vizyon sahibi, kent yönetimi ve belediyecilik hakkında bilgili ve bu konularda yeterli olan, çalışkan, cesur, eğitimli belediyebaşkanı istediklerini öne çıkarıyor. Ayrıca halka yakın, toplumun içinde olan, mahalle yöneticileriyle, sivil toplum örgütleriyle sürekli diyalogda olan, yerel dinamiklere önem veren, uzmana danışan, bir proje uyguladığında halka soran, bu çerçevede proje demokrasisi uygulayan bir yönetim anlayışını tercih ediliyor. Ayrıca yukarıdki taleplere aşağıdaki tespitleri de eklemek gerek. Gerekirse yurt içinde ya da yurt dışından danışman getirecek, yeni bir belde yaratacak, koltuğa oturduktan sonra ayırım yapmayacak, hizmet edecek, halkı, meslek örgütlerini dinleyecek, kentte düzenlenen etkinliklere ayrım yapmadan katılacak, kaliteli kültürel, sanatsal etkinlikler yapacak, yeşile, park bahçelere, dinlenme alanlarına önem verecek, girişimci ve yatırımcılar için ilk adımı atacak, kentte gelecek yatırımcılara alt yapı projeleri ile destek verecek, belediye başkanı olarak her türlü hizmetin, dayanışmanın, etkinliğin içinde olacak, ile, ilçeye, köylere, mahallelere sahip çıkacak, bir başkan bir başkan isteniyor. Sorun çözen, kendisiyle barışık, mülki idare, üniversite ve diğer kurumlarla ilişkili, en az haftada bir gün ilin yatırımlarını, kaynaklarını değerlendirmek üzere toplantı yapan başakan..
Bu nedenle disiplinli, çalışan, bilgili daire başkanları, şube müdürleri, teknik elemanları, çevrecileri, mimarları, şehir plancıları bulan ve istihdam eden; köhnemiş belediye anlayışından çıkarak devrim yapacak, gençlerle iç içe olacak ve gençleri işin içine katacak, topluma huzur, kardeşlilik ve barış getirecek, gençlik merkezi kuracak, kadına önem veren, engellilerin ve yaşlıların sorunlarını çözen, bir başkan.. Şehrin yararına çalışacak, dürüst, şaibesiz, belediyenin ve halkın sırtından geçinmeyen, kısa yoldan zenginleşmeyi amaçlamayan, ruhsat ve iş satmayan, belediyede iş takipçiliği yapmayan, çıkar uğruna imar planını bozmayan, gözü gönlü tok, ileri görüşlü ve kariyer sahibi, geçmişi temiz ve güvenilir, toplumda heyecan yaratan, sevilen meclis üyelerinin seçildiği, disiplinli, çalışkan, dürüst personelin görev aldığı, vatandaşa saygıyla canla başla kaliteli hizmet veren bir başkan ve bir belediye istiyorum diyor vatandaş.

Güçlü ekip modern kenti yaratır

Eğer bu tarzda bir ekip iş başına gelirse, onlardan beklentiler de gene kentin bütünü ve kamu yararını esas alan bir profil çiziyor. İyi belediye başkanı iyi ekip kuran başkandır. Ancak bu niteliklere sahip başkan ve ekibin çevreci, modern, çağdaş bir kent yaratabilir; tarafsız ve nitelikli insan kaynağına sahip, kurumsal yapısını tamamlamış, şeffaf bir belediye ortaya çıkarabilir. Tabi hem başkan hem ekibi hem de idare ettiği beldeiye bilgi, birikim, deneyim bakımından asgari belediyecelik koşullarına sahip olunca onların inşaa edeceği kentte başka olacaktır.
Böyle bir belediye yönetiminin, ulaşım sorununu çözmüş, temiz, yeşil alanları bol, meydanları ve bulvarları olan, kültür sanat etkinlikleri gerçekleştiren, toplu taşıma sorununu çözmüş, güvenli, metrosu, deniz ulaşımı, hafif raylı sistemi olan, şehir aydınlatmasını tamamlamış kentler yaratacağına inanılıyor. Nitelikli yönetim işbaşına gelirse sonuçta o kentte üretimi gelişir, sanayi, tarım, turizm potansiyeli artar, marka değeri oluşur, barış ve huzur ortamı gelir, kent bölgesinde lider konuma gelir. Böyle bir kentin insanı da mutlu ve murffeh olur.

Çağdaşlığın ölçüsü modern kenttir.

Peki bir kentin böyle olup olmadığını nasıl anlarız? Bir kentte gittiğinizde bakın; eğer yolları eğri büğrü ise, binalar çürük dişler gibi dizilmişse, kent moblesi düzgün değil, kişibaşına düşen yeşil alan azsa, çarpık kentleşme alıp başını gitmişse, kentin merkezi ile çevresi arasında dağlar kadar fark varsa orayı yönetenler toplumun yararı için çalışmaktan ziyade kendine yontmuş demektir. Böyle bir kent, gelişmemiş, iyi yönetilmemiş, kendine nitelikli yöneticiler seçmememiş bir kenttir. Kaynakları iyi ve doğru kullanmayanların elinde kalmış, anayasası olan imar planı kişisel amaçlarla delinmiş, ihya olamamış, sedece bugünü değil geleceği de çalınmıştır. Böyle bir ortamda yaşayan insanlar da mutlu olamnazlar, onlar da dirsekleriye kendilerine yol açan stresli, mutsuz insanlar topluluğuna dönüşürler.
Çağdaş gelişmiş kent ise bunun tam tersi bir konumdadır. Yolları düzgün, binaları estetik, sokakaları temzi, kent moblesi, yeşil alanı boldur; herşeyden önce her yaşam alanı belli bir ruha sahiptir, içinde yaşıyanlar da bu nedenle göneneçlidir. Bu durum aynı zamanda modern ve gelişmiş olmanın göstergesidir. Türkiyenin bu geçiş sürecinde bu nevi kentleri yaratacak yöneticilere ihtiyacı vardır.

Prof. Dr. Ahmet Özer
Toros Üniversitesi Rektör Yardımcısı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları