loading
close
SON DAKİKALAR

Akşener, İYİ Parti 2. Olağan Kurultayı'nda konuştu: Partili Cumhurbaşkanlığı, Türkiye'yi uçuruma sürüklüyor

Akşener, İYİ Parti 2. Olağan Kurultayı'nda konuştu: Partili Cumhurbaşkanlığı, Türkiye'yi uçuruma sürüklüyor
Tarih: 20.09.2020 - 11:25
Kategori: Siyaset

İYİ Parti lideri Meral Akşener partisinin 2. Olağan Kurultayı'nda konuştu.

Akşener’in açıklamalarından satır başları şöyle:
"Her türlü engele, her türlü tuzağa, her türlü iftiraya rağmen biz hâlâ buradayız! Ve dimdik ayaktayız. Neden hâlâ buradayız biliyor musunuz? Çünkü arkamızda dağ gibi duran milletimiz var.

Bundan 3 yıl önce, İYİ Parti'yi bu aziz millet kurdu. İYİ Parti'yi, çocuğunun okul derdine düşmüş anneler, borç batağında kaybolan babalar kurdu. İYİ Parti'yi, Traktörüne mazot, toprağına tohum alamayan çiftçiler, siftah edemeyen esnaf kardeşlerim kurdu. İYİ Parti'yi, eve ekmek götüremeyen emekliler, geçinemeyen asgari ücretliler kurdu. İYİ Parti'yi, AK Partili dayısı olmadığı için mülakattan elenenler, üniversite mezunu işsizler kurdu.

İYİ Parti'yi, son bir umutla; memleketten ümidini kesmiş, hayalleri çalınan gençler kurdu. İYİ Parti'yi hayatın her alanında horlanan, şiddet gören, öldürülen kadınlar, oyun çağında gelin edilen, tacize, tecavüze uğrayan çocuklarımız kurdu. İYİ Parti'yi, iki yumruk arasına sıkıştırılan, bu vatanın has evladı Kürt'ler kurdu, Zaza'lar kurdu.

İYİ Parti'yi, “Ali” dedi, “Hızır” dedi diye, Atatürk'ü sevdi diye din düşmanı ilan edilenler kurdu. İYİ Parti'yi, “Mustafa Kemal de benim, Fatih de benim, Osmanlı da benim, Cumhuriyet de benim” diyenler; kutuplaşmadan, iteklenmekten bıkan ‘mahallesizler’ kurdu.

Türkiye, iyi yönetilmiyor. AK Parti iktidarı, memleketin en önemli meselelerinde gösterdiği beceriksizliklere, her gün bir yenisini ekliyor. Türkiye'yi II. Dünya Savaşından koruyan, Kore'de Türk'ün kudretini dünyaya gösteren, Akdeniz'in ortasında, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni kurduran, Kardak'a bayrağımızı diktiren, teröristbaşını Suriye'den çıkartıp, kapı kapı gezdiren, Türk dış politikası terk edildi.

“Şam'da Cuma namazı kılacağız” diyerek, Türkiye'yi soktukları yolun sonunda, 5 milyon sığınmacı ülkemize yerleşti. Üstüne, milletimizin alın teriyle birikmiş, 50 milyar dolarımız heba oldu. Ve fatura kabarmaya devam ediyor…

Bir ülkenin varlığı, o ülkenin adaletine emanettir. Bir ülkede adalet yoksa, bereket olmaz. İş insanı, sanayici, yatırım yapmaz, yapamaz. Yabancı yatırımcı gelmez, gelemez. Kalkınmanın önüne bariyerler örülür. İşsiz sayısı artar. Emeklinin, işçinin, memurun maaşı kuşa döner. Gençler hayal kuramaz, umudunu yitirir.

Sayın Erdoğan bunların hepsi oldu, milletimiz bunları tüm çıplaklığıyla yaşıyor. Bunların hepsi oldu, çünkü sen adaleti öldürdün. Hukukun, adamına göre işlediği, soruşturmaların, twitter tabelasına göre yürütüldüğü bir ülke yarattın. Ama unutma gün gelir, bir gün adalet herkese lazım olur.

Sayın Erdoğan ülkeyi içine soktuğun durumu beğeniyor musun? Milletimize reva gördüğün bu tablodan memnun musun? Bütün bu tabloya baktığımızda, dönüp gençlerimize ne diyeceğiz? “Bugünü kaybettik, bari yarını kurtaralım” diyorum. Sen yine oralı değilsin. Beceriksiz damadının aklıyla, şakşakçı saray danışmalarının lafıyla, iş görmeye çalışıyorsun. Söyler misin sayın Erdoğan, gençlere ne diyelim?

Atatürk, “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur” diyerek Türk gençliğine özgüven ve umut verdi. Peki sen gençlerimize ne verdin Sayın Erdoğan? İşsizlik verdin. Umutsuzluk verdin. Bunalım verdin. Sordular gençlere: Türkiye dışında yaşamak ister misin?

Yüzde 62'si ne dedi biliyor musun? “Evet” dedi. Hem de geri dönmemecesine. İşte gençlerimize verdiğin armağan. İçinde nefes alamadıkları, ait hissedemedikleri bir Türkiye. Sen gençlerimize kocaman bir hapishane verdin Sayın Erdoğan.

Gencini düşünmeyen, ülkesinin geleceğini düşünemez. Ülkenin geleceğini düşünmeyen de, o geleceğin teminatı olan eğitime yatırım yapmaz.

Bugün 24 yaşında olan üniversite mezunu bir gencimiz; hayatı boyunca 15 kere sınav sisteminin değiştiğine şahit oldu. Ama doğru sistem hala bulunamadı. Üniversiteden mezun olup diplomasını alınca, hayata atılabileceğini düşündü. Ama Ak Partili yeğenler, kuzenler bitmedi, sıra bir türlü ona gelmedi. Akademisyen olmak istedi. Ama girdiği sınavlardan, geçerli puanlar almasına rağmen, kayırma mülakatlarına, rektörün akrabalarına takıldı. Gün geçtikte ticarileşen eğitim sistemi içerisinde, hep devlet okullarında okudu. Ama başvurduğu yerlerin kapısı ona değil, Amerika’da, İngiltere’de okuyan zengin çocuklarına açıldı.

Sayın Erdoğan, eğitim; kaç üniversite açtığın değil, kaç üniversite mezunu genci hayata katabildiğindir. Eğitim, bir ticari sektör değil, devletin milletine sağlaması gereken en temel hizmettir. Eğitim, İzmit’ten çıkan memur çocuğu Meral Gürer’i, devlet okullarında okuyarak bugün İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener yapandır. Sen pek anlamazsın ama eğitimde sürdürülebilir bir vizyon,büyük, zengin ve mutlu bir Türkiye’nin anahtarıdır.

Eğitim gibi, sağlık gibi, memleketin en temel hizmetlerini, ticaret gören bu rantçı zihniyet, sadece adalet duygumuzu sarsmadı doğayı da katletti. Gözümüz gibi bakmamız gereken Kaz Dağları, delik deşik edildi. Cerattepe gibi bir cennet köşe, ahbap müteahhitlere yem edildi. Salda Gölü şantiyeye çevrildi. Bu memlekette, 672 yıllık tarih mirası olan Galata Kulesi'ne, matkapla, hilti’yle girildi. İşte o kadar gözleri döndü, bu kadar yoldan çıktılar.

Gürül gürül su akan her yere, HES’ten set ördüler. Çatlayan toprak, yaş almışların gözyaşlarıyla sulandı. Dünya her fırsatta yenisini dikerken, mübarek zeytinliklere kıydılar. Allah’ın bize bahşettiği, Türkiye’nin eşsiz doğası adeta betonla kaplandı. Buldukları her arsaya kule diktikleri İstanbul’a, ihanet ettiklerini itiraf ettiler ama, hala, her güne ayrı bir doğa katliamı ile uyanıyoruz. Tek sevdiği para olanlar, mal, mülk, koltuk olanlar, doğayı da sevemez, insanı da sevemez, hiçbir canlıyı sevemez.

Can veren, karın doyuran, nefes olan toprağa kıyanlar, Allah’ın yarattığı o güzelim canlılara kıyılmasına da sessiz kalıyor. Güzelim ceylanlarımızı, Tunceli’de vatandaşın kutsal bildiği dağ keçilerini, ihaleyle yabancıya avlattırmaya kalkıyorlar. Şiddet gören, tecavüze uğrayan sevimli dostlarımızla ilgili, hala kıllarını kıpırdatıp, kanun bile çıkarmadılar. Hayvanların işkenceye uğraması, katledilmesi, hala sadece kabahat sayılıyor. Buna sessiz kalana selam vermek bile kabahat. Allah’ın emanetine bu kadar kayıtsız kalıp, üstüne de ‘Müslümanım’ diyebilmek, her beşere nasip olmaz. Bu arkadaşlara nasip oldu.

Cumhuriyetin 80 yılda yaptıklarını, satıp savan, yiyip bitiren, yağmalayan bir doymazlıkla karşı karşıyayız.

Ne dış politikada, ne ekonomide, ne kalkınmada, ne eğitimde, hiçbir konuda istikrar sağlanamadı. İstikrarlı oldukları tek konu, verdikleri ballı ihaleler oldu. Çocuklarımızın rızkı, rant çetelerine peşkeş çekildi. Bire yapılacak işler, beşe ihale edildi. Geçmediğimiz yol ve köprülerden adeta haraç kesildi.

Pandemi süresince milletine maske bile dağıtamayan bu iktidar, o beş müteahhitin milyarlarca liralık alacağını dakika geciktirmedi.

Beş müteahhite “Hızır” olan iktidar, milletine, ola ola “Hızır Paşa” oldu. Bu iktidar, 18 yıl boyunca, ne kadar çıkmaz sokak varsa, hepsine girdi. Ve tüm dünya büyürken, Türkiye’nin geliri 10 sene öncesine geriledi. Bugün milli gelirimiz, 2010 senesiyle aynı. Gelirimiz artmadı ama, giderlerimiz katlanarak arttı. İktidara geldiklerinde otomobil alınabilen parayla, bugün ancak 3 tane yeni model telefon alınabiliyor. O paraya bugün bilgisayar satılıyor, bilgisayar. Geçen sene 24 lira olan bir ürünün fiyatı, bugün 36 lira olmuş. Sorsan enflasyon yüzde 14. Kendilerini kandırıyorlar, bizi de kandırabileceklerini sanıyorlar. Oysa Partili Damat Ekonomisi’nin gerçekleri çok başka. Aylardır yollardayım, sokak sokak geziyorum. Esnafla oturuyorum, işsizlerimizle konuşuyorum.

Nevşehir’de masamıza gelen çiftçimizin anlattıkları yürek dağlıyor. Gübresi, mazotu, tohumu derken, mahsulü sattığında cebinden para ödemezse iyi. Kapısını çaldığımız esnafın ilk cümlesi, “Birçok gün siftahsız kapatıyoruz.” oluyor.  Yolumuza çıkan gençlerin derdi ortak; işsizlik.

O analar, o babalar çocuklarına bir yuva kurma hayalinde. O çocuklar ise, bir iş bulup, babasının karşısında dik oturabilme, zorda olan ailesine destek olabilme derdinde. Türkiye bunu hak etmiyor.

Türkiye’nin kaynakları var. Türkiye zengin bir ülke. Türkiye, milletini bolluk içinde yaşatacak her şeye sahip. Ama 83 milyon vatandaşım, damadın gözünde 5 müteahhit etmiyor. Pandemi döneminde bile, zorda olan vatandaşına 10 milyar lirayı zor dağıtan iktidarın, o beş müteahhite 2 ay önce ödediği para, 116 milyar lira. Ayıptır, günahtır.

Ama milletin hazinesini, doların artmasını sorun etmeyen, Hatta sorun etmediği gibi, bir de üstüne espriler patlatabilen bir damat yönetiyor. Bundan büyük felaket olabilir mi? Bu arada, lafa geldi mi doların artması sorun değil ama, dolar düşsün diye sata sata merkez bankasında döviz bırakmadılar. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu Damat Bey?

2001 krizinde bile, 1 dolar 1.6 liraydı. Bugün neredeyse 8 liraya dayandı. Neredeyse 5 katı.

Sayın Erdoğan, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçince, hani Türkiye prangalarından kurtulacaktı? Hani zengin olacaktık? Hani ekonomi uçacaktı? Bu mu damadınla el ele uçurduğunuz ekonomi? Ülkenin parasını pul ederek, kimi, neyi uçuruyorsunuz?

Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi dedikleri bu ucube sistem, bırakın Türkiye’yi uçurmayı, her geçen gün uçuruma sürüklüyor. Bu sistem yüzünden; Mutfakta tencere kaynamıyor, Pazarda fileler dolmuyor. Bu sistem yüzünden; Türkiye’nin borcu büyüyor, geliri azalıyor, çalışanların maaşları kuşa dönüyor. Bu sistem yüzünden anaların evlatları iş bulamıyor, her gün daha fazla genç, ülkesinden umudu kesiyor.

Milletimiz sözlerine güvendi, destek verdi, ama artık damadın yalanları, milletin gerçeklerini saklayamıyor. İşte bu yüzden tarlalardan, köylerden, bir ses yükseliyor. Dükkanlardan, atölyelerden, bir ses yükseliyor. Mahallelerden, sokaklardan bir ses yükseliyor. Türkiye’nin dört bir yanından, bir ses yükseliyor. Duyuyor musunuz, millet, bizi çağırıyor.

Büyük Türk milleti; Diplomasiden ekonomiye, eğitimden üretime, işsizlikten borçlara, boşaltılan hazineden, vatan evlatlarını ortada bırakan kayırmacılığa kadar bütün bu keşmekeşin ve çilenin çözümü belli: İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem. Ve o çözümün adresi İYİ Parti!

Bugün, buradan ilan ediyorum ki İYİ Parti iktidarında ilk iş olarak, ülkemizi uçurumun kıyısına sürükleyen, milletimizi yokluğa mahkum eden, bu düzeni değiştireceğiz. Kimse merak etmesin, eskiye dönmeyeceğiz. Eskinin yanlışlarının tekrar edilmediği, vesayetin olmadığı, hakimiyetin gerçekten milletin olduğu, demokrasinin tam ve kamil olarak uygulandığı, 21’inci yüzyıl Türkiye’sine yakışır bir sistemle, milletimizi buluşturacağız.

Türkiye’yi ayağa kaldırmanın ilk adımı, bir Washington’a, bir Moskova’ya, bir Berlin’e, bir Londra’ya koşan şaşkınlıktan kurtulmaktır. Yani tam bağımsızlıktır. Tam bağımsızlık, itibarlı uluslararası ilişkiler demektir. Bunu sağlayacak, Türkiye’ye kaybettiği itibarını yeniden kazandıracağız.

Türkiye’nin menfaatleri söz konusuyken bile, ona buna atarlanmayı diplomasi zanneden anlayışa son vereceğiz. Buradan ilan ediyorum ki; Türk dış politikası, milli çıkarlarımızın gerektirdiği bir karaktere bürünecek. Liderler arasındaki dostluk ilişkilerinin önemini biliyoruz. Ancak, ülkeler arasındaki ilişkinin, liderleri aşan, devletler arası bir ilişki olduğunu da biliyoruz. Bu yüzden, parlamenter sistemin ilk adımlarından biri, diplomaside işi ehline, yani liyakat sahibi diplomatlarımıza vermek olacak. Kişisel ilişkilerin kaprisleriyle değil, devlet aklıyla hareket edeceğiz.

Önceliğimiz her zaman, Türk devleti ve Türk milletinin menfaatleri olacak. Sisi’yle, Esad’la, onunla bununla şahsi kavgalar yerine, Türkiye’nin çıkarlarının kavgasını vereceğiz. “İngiltere, Almanya, Fransa ve şahsım olarak toplantı yaptık” cümlesi, hayatımızdan çıkıp gidecek. O masadaki dördüncü taraf, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olacak. Bu bize itibar, itibarla birlikte güven, güvenle birlikte yatırım getirecek. Bir başka ülkenin başkanı, Türk Devleti’nin başındaki kişiden bahsederken, “O beni dinler.” diyemeyecek. Bilecek ki, karşısında, “Bu işten Türkiye’nin kazancı ne olacak?” diye soran bir irade olacak. Bu ucube sistem değiştiğinde, Türkiye’nin komşularıyla ticareti yeniden büyüyecek. Ekonomik coğrafyamızdaki potansiyeli hayata geçirdiğimizde, Türkiye kazanacak, Türkiye’nin kazandığı yerde herkes kazanacak.

İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemde, iktidar, bir ailenin değil, yeniden gerçek sahibinin, yani milletimizin olacak. Egemenlik yeniden, kayıtsız şartsız milletin olacak. Millet iradesini, yani Büyük Millet Meclisi’ni saf dışı bırakan, Kararnamelerle ülke yönetip, milletin kararını hiçe sayan yönetim anlayışına son vereceğiz. Yönetenlerin canının istediği değil, milletin kararı geçerli olacak. Milletin meclisi, vekillerinin talimatla el kaldırdığı değil, milleti için çalıştığı bir merkez olacak.

Biz “Türkiye’yi düze çıkaracağız” deyince, soruyorlar; “Kaynağı nereden bulacaksınız?” diyorlar.

Türkiye’nin kaynakları var. Yeter ki, çarçur edilmesin. Yeter ki, ranta kurban edilmesin. Yeter ki, eşi dostu zengin etmek için değil, milleti zengin etmek için harcansın. İlk iş israfa ve rant düzenine son vereceğiz. Varlık fonu macerasıyla, millet hazinesinin daha fazla yağmalanmasına izin vermeyeceğiz.

Kaynaklarımızı doğru kullanacak, milletin parasını üretim ve istihdam yaratacak alanlarda değerlendireceğiz. Üretim artınca istihdam artacak. İstihdam artınca, insanlarımızın geliri artacak, geleceğe güveni artacak. Geliri artan, geleceğe güvenen insanımız, tüketmeye başlayacak. Tüketim artınca, üretim artacak. Artan üretim yeni yatırımlar, daha fazla istihdam getirecek. Türkiye kalkındıkça, milletin sırtındaki vergi yükünü hafifleteceğiz. Sıkıştıkça kasa gibi kullandıkları ÖTV’yi düşüreceğiz. Deli dumrul vergilerini kaldıracağız. Türk milleti artık, geçmediği köprünün, uçmadığı havalimanlarının, gitmediği yolların parasını ödemeyecek. 

Geçim derdindeki vatandaşın üzerine çay atmayacağız, attırmayacağız. Siyasette de, ticarette de rekabet olacak. Ama kimsenin hakkı, kimseye yedirilmeyecek. KPSS’den yüksek puan alan gençlerimizi, mülakatta eleyen kayırmacılığa, asla müsaade etmeyeceğiz.

Gençler, arkalarında onlara engel olan değil, önlerindeki engelleri kaldıran, dağ gibi bir devletin varlığını hissedecek. Eğitimde ilk iş Milli Eğitim Şurası’nı toplayıp, milli refahı ve kalkınmayı sağlayacak, sürdürülebilir bir milli eğitim stratejisini, ortak akılla oluşturacağız. Okulların bir an önce, kaliteli bir eğitim-öğretim için, uygun hale getirilmesini sağlayacağız.

Gelir düzeyi düşük ailelerin çocukları, kaliteli bir eğitimi, ücretsiz olarak alacak. Öğretmelerimizin özlük hakları ve çalışma koşullarını iyileştirip, saygınlıklarını, niteliklerini arttıracağız. Öğretmensiz sınıf, öğretmensiz çocuk kalmayacak, her öğretmeni kadrolu olarak istihdam edeceğiz.

Okul müdürlüğü artık Ak Parti kadrolarının sıçrama tahtası olmayacak. İyi yetişmiş, donanımlı çocuklarımız, gençlerimiz, büyük, zengin ve mutlu bir Türkiye’nin anahtarıdır. Bu nedenle İyİleştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem her şeyden önce çocuklarımızın, gençlerimizin önünü açacak. 

Bunlar hayal değil. Bunlar, ülke doğru yönetildiğinde ulaşacağımız, Büyük, zengin ve mutlu bir Türkiye gerçeğidir. İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de; Meclis iradesini yok sayanlara, Kayırmacılığa, Nepotizme, Müteahhit Cumhuriyeti’ne, İşsiz milyonlara, Üniversiteli işsizlere, sabahın köründe göz altına alınan gazetecilere, yargısız infaz kültürüne, yargıda, eş dost muhabbetiyle adaletin yaralanmasına, hayvan ve doğa kıyımına geçit vermeyeceğiz.

Kimsenin şüphesi olmasın Türkiye’ye, hayatın her alanında nefes aldıracağız. Kadına el kaldırmaya kalkanlar, ellerinin tereddütsüz kırılacağını bilecek. Türkiye, 21. yüzyılda, kadınlarımızın sokağa çıkmaktan korktuğu bir ülke olma utancından, kurtulacak. Bakın burası çok önemli, İYİ Parti iktidarında, İstanbul Sözleşmesi yaşatacak. 

İYİ Parti iktidarında; Üreten ve rekabetçi bir ekonomiyi tesis edeceğiz. Ama rekabetçilik, damat Bakan’ın dediği gibi “rekabetçi kur üzerinden” tanımlanmayacak. Vizyonu, Türkiye’yi Bangladeş yapmaktan ibaret olan, damat bakan bilmez ama Türk Lirasını değersiz tutarak, ne rekabet, ne de ihracat artırılabilir.

Hayat, hizmet sektöründen ibaret değil. Sanayinin iş gücüne ihtiyacı var.  O yüzden, sanayi, ticaret ve eğitim politikalarını birbirine entegre edeceğiz. Sektörlere insan kaynağı, gençlerimize istihdam yaratacağız. Türkiye’deki yatırım iklimi yeniden iyileştirilecek. Yatırımın durma noktasına gelmesinin sebebi, şirketlerin belirsizlikten, keyfilikten bıkmasıdır. Şirketlerin uzun dönemli planlar yapabilmesini sağlayacağız. İyileşen yatırım iklimi, hukukun üstünlüğünün yeniden tesisi ve nitelikli işgücüyle beraber, Türkiye’yi yeniden yatırımların cazibe merkezi yapacağız.

Öyle bir zamandayız ki, sokaklarımızdan sessiz çığlıklar yükseliyor. Bu çığlığı vatandaşlarımın gözlerinde okuyorum. Kadınlara bakıyorum, gözlerinde, “şiddet, ne zaman kapımı çalacak” bekleyişinin tedirginliğini görüyorum. Gençlere bakıyorum, gülüşlerinde bile hüzün görüyorum. Bizim, yarım kalmış heveslerimiz olurdu. Bugün, mahallelerine hapsedilen gençlerimiz, hayal bile kuramıyor.

Sokaklarda emeklilerin çığlığı yükseliyor. Gözlerinde, yıllarca çalışıp çabalayıp, başladıkları yere dönmenin acısı var. O beş müteahhit uçaklarını yeniledikçe, onların hayatları eskiyor.  Bu çığlıklar saray duvarlarını aşamıyor. Ama bu çığlıklar, bizim yüreğimizi delip geçiyor. Bu sessiz çığlıkların, bir anlamı var, bu sessiz çığlıkların, bir mesajı var: Milletimiz bize elini uzatıyor. Millet bizi çağırıyor. Uzanan o eli tutmak için işte buradayız.

Bizi bu günlere getiren ülkemize ve milletimize karşı görevimizi yerine getirecek, İYİ Parti iktidarında, huzuru, güveni, adaleti ve zenginliği tesis edeceğiz."

 

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları