loading
close
SON DAKİKALAR

Avukat Rezan Epözdemir'den, Münevvet Karabulut davası hakkında açıklama

Avukat Rezan Epözdemir'den, Münevvet Karabulut davası hakkında açıklama
Tarih: 07.08.2023 - 15:14
Kategori: Gündem

Münevver Karabulut ve ailesinin Avukatı Rezan Epözdemir, Cem Garipoğlu'nun yaşadığına dair çıkan haberler sonrası dava hakkında açıklama yapıldı.

Avukat Rezan Epözdemir'den, yeniden gündem olan dava hakkında yaptığı açıklamada;

"Münevver Karabulut cinayetine ilişkin olarak yazılı görsel basında, sosyal medyada ve kamuoyunda bir süredir oluşan bilgi kirliliği ve cinayetin üzerinden 14 sene geçmiş olmasına rağmen yapılan tartışmalar üzerine mağdur aile avukatı olarak bu süreci bir kez daha anlatma ve bu açıklamayı yapma zarureti hasıl olmuştur.

Münevver Karabulut, 03.03.2009 tarihinde henüz hayatının baharındaydayken Cem Garipoğlu tarafından adli tıp raporuna göre 5’i münferiden öldürücü 29 bıçak kesisi, boynunda V şeklinde çizikler ve ölmeden önce testere ile kafası bedeninden ayrılmak suretiyle hunharca ve vahşice katledilmiştir. Bu cinayet insanın insan olma vasfına aykırı bir cinayettir.

Cinayetin akabinde Baba Mehmet Nida Garipoğlu tasarlayarak, canavarca hisle ve eziyet kasten öldürme suçuna iştirakten tutuklanmış, Kesinleşen mahkeme kararına göre Cem Garipoğlu ise şirket çalışanları ve Amca Hayam Garipoğlu tarafından cinayet mahallinden kaçırılarak, 197 gün boyunca saklanmıştır. Nitekim Hayyam Garipoğlu, şirket şöförü, genel müdür ve TCK m. 283 uyarınca suçluyu kayırma suçundan ötürü mahkemece alt sınırdan uzaklaşılarak 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmıştır.

Anılan davada Mehmet Nida Garipoğlu’nun avukatlığını, Ankara Barosu ve Türkiye Barolar Birliği başkanlığı da yapmış olan KKTC Büyükelçisi Metin Feyzioğlu yapmıştır. Bu hunharca ve vahşice cinayettin işlenme şekli, kullanılan vasıtalar, failin 197 gün boyunca kaçmış olması, kamuoyunun ilgisi, kadın cinayetlerinde fikri takip ve farkındalık yaratma çabası nedeniyle her gün manşetlerde yer almış ve basının ve kamuoyunun önemli ölçüde ilgisine mazhar olmuştur.

Mağdur ailenin avukatının dosyadan istifa etmesi, sonraki avukatların da baskılar ve tehditler nedeniyle görev almak istememesi üzerine, aile tarafından TBMM insan Hakları komisyonuna mektup yazılmış, bu süreci takip edecek bir avukat, hukuki ve psikolojik destek talep edilmiştir. Aile dostumuz ve hemşerimiz olan dönemin İnsan Hakları Komisyonu üyesi ve İstanbul Milletvekili olan Çetin Soysal’ın ricası üzerine cinayetten yaklaşık 4 ay sonra tarafımdan, sosyal sorumluluk projesi olarak bila bedel olarak mağdur ailenin avukatlığı görevi üstlenilmiştir. Bu konudaki aileden tek ricam, öncesinde özellikle baba Süreyya Karabulut tarafından yapılan açıklamalar kamuoyunda yanlış anlaşılmalara sebebiyet verdiğinden, kamuoyuna ve basına çıkmamaları ve soruşturmanın selametine zarar verecek açıklama yapmamaları olmuştur.

Soruşturmayı yürüten ve şu an Yargıtay üyesi olarak görev yapan dönemin İstanbul Cumhuriyet Savcısı Faruk Erşen Yılmaz‘ın bu konudaki kararlılığı, göstermiş olduğu hassasiyet ve feraset nedeniyle soruşturma boyunca Baba Mehmet Nida Garipoğlu tahliye edilmemiş ve aile babanın cinayete iştirak suçunun faili olmadığını düşündüğü için, 197 gün sonunda Cem Garipoğlu kolluğa teslim edilmek zorunda kalmıştır.

Cem Garipoğlu‘nun öncesinde testereyi alıp eve getirmesi, 15:00’da cinayet mahaline maktuleyle gelip arka kapıdan eve girmesi, 18:46 ‘da valiz ve gitar kılıfıyla dışarı çakması ve cesedi yaklaşık 35 kilometre mesafedeki Etiler’de bulunan babaannesinin evinin önündeki çöp konteynırına bırakması, sonrasında arkadaşlarıyla birlikte bir AVM’ye kahve içmeye gitmesi, planlı ve soğukkanlı hareketleri, yakalandığındaki fiziksel görüntüsü nedeniyle yaşının 18 yaşından küçük olamayacağına ilişkin tarafımızda yaygın bir kanaat oluşmuştur. Bu kapsamda, failin kemik yaşı tespiti talep edilmiş ve yaptırılmış, ilkokul kayıtları ve nüfus kayıtları incelenmiş, bu kapsamda resmi belgede sahtecilik suçundan soruşturma yapılmış ve fakat bütün bu süreçlerin sonunda Cem Garipoğlu’nun bu canice cinayeti işlediği sırada, 29 Ekim 2009 doğumlu olması hasebiyle 18 yaşını dolduramadığı tespit edilmiştir.

Bu dava Türk hukukunda kurumların iflas ettiği, sistemin sorgulandığı bir dosya olmuştur. Bir dava toplamda 11 davaya dönüşmüştür. Sadece hukuki süreçle değil, aynı zamanda Emniyet, Adli Tıp ve Yargıda da önemli skandallar yaşanmış ve bu konudaki ısrarlı hukuki takibimiz neticesinde bu kurumdaki sorumlular hakkında mahkumiyet kararları ve tazminat kararları verilmiş ve kanun yolu denetiminden geçerek kesinleşmemiştir.

Bu kapsamda Adli Tıp Kurumunda yaşanan sperm skandalı , evde bulunan ve tutanaklara geçmeyerek kayıp olan 700.000 Euro, failleri yakalamaya giden polislerin olay mahaline giderken Cem Garipoğlu ve babasına yol vermesi, cinayetin en önemli deili olan kamera kayıtlarının kırık olmamasına rağmen, kırıktır diye tutanak tutulması ve manuel bir şekilde silinmesi ve bu surette delillerin polislerce karartılması, Cinayete iştirakten yargılanan baba Mehmet Nİda Garipoğlu’nun, cinayetin en önemli delili olan iki gömlek ve bir içlik adli emanetten getirilmeden ve üzerlerinde inceleme yaptırılmadan mahkeme tarafından tahliye edilmesi ve mahkeme başkanının hileli iflas suçundan daha önce Adana Ceyhan’da aileye beraat kararı vermesi gibi olaylara ilişkin olarak; Adil Tıp kurumu yetkililerine ve polis memurlarına ceza davasI açılmış, sorumlular hakkında mahkumiyet kararları verilmiştir. Adli tıp kurumunun bağlı bulunduğu Adalet Bakanlığı aleyhine tazminat davası açılmış ve emsal mahiyette bir tazminat kararı verilip kesinleşmiştir. Hakim hakkında reddi hakim talep edilmiş, Mahkeme başkanı dosyadan çekilmek zorunda kalmiş ve HSK ( eski adıyla HSYK ‘ya ) şikayet edilmiştir. Bütün bu olaylar nedeniyle hukuki süreç sonuna kadar takip edilmiş ve bu davayı manipüle etmeye çalışarak, suç delillerini gizleyen ve yok eden , görevi kötüye kullanan tüm kamu görevlileri ve failler yargı önüne çıkarılarak mahkum edilmiştir.

Yargılama aşamasında tarafıma da dosyadan çekilmem için tehdit mektupları yollanmış ve 3 milyon Euro teklif edilmiştir. Bu konuya ilişkin de tarafımdan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına şikayetler ikame edilmiş ve hukuki süreç başlatılmıştır.

Yapılan yargılama neticesinde; Cem Garipoğlu TCK 31 uyarınca yaş küçüklüğü kurumu da uygulanarak hiç bir indirim uygulanmaksızın, canavarca hisle ve eziyet çektirerek tasarlayarak öldürme suçundan bizim iç hukukumuzdaki en ağır ceza olan 24 yıl hapis cezası ile cezalandırılmış, Anne Tülay Makbule Garipoğlu, TCK m. 281 uyarınca suç delillerini gizleme, yok etme ve değiştirme suçundan alt sınırdan uzaklaşarak 3 yıl, Amca Hayyam Garipoğlu, şöför, genel müdür ise TCK m. 281 uyarınca suçluyu kayırma suçundan alt sınırdan uzaklaşarak 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmış ve bu kararlar kanun yolu aşamalarından da geçerek kesinleşmiştir. Baba Mehmet Nida Garipoğlu için ise Mahkeme, TCK m. 283. Maddesi uyarınca suçluyu kayırma suçunun işlediği ve fakat anılan düzenlemede suçun baba tarafından işlenmesi halinde faile ceza verilemeyeceğinden bahisle, “ ceza verilmesine yer olmadığına “ dair karar vermiştir.

10 ekim 2014 tarihinde Star Haber Genel Yayın Yönetmeni Nazlı Çelik sabah erken saatlerde beni arayarak Cem Garipoğlu’nun Silivri Cezaevinde intihar ettiğine dair haberler alındığını söyledi. Bunun üzerine hemen Müvekkillerim Nagihan Karabulut ve Süreyya Karabulut’a ulaştım, konunun önemine ve hassasiyetine binaen birlikte Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına gidip, konu hakkında bilgi almak için Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’na gittik. Dönemin Silivri Cumhuriyet Başsavcısı Lütfi Dursun ile görüştük. Kendisi bizi soruşturma savcısı Tuba Şener‘e yönlendirdi. Savcı hanım, Nagehan hanımı görünce sarıldı ve gözleri doldu, kendisinin de öğrenciliğinden bu yana bu cinayeti takip ettiğini ve çok üzüldüğünü ifade etti. Normal koşullarda, taraf sıfatımız olmadığı ve adli bir vakıa değil de intihar olayı olduğu için, dosya içeriğine ilişkin bilgi alma ve belgeleri inceleme hakkımız yoktu. Buna rağmen, ısrarlarımız neticesinde Savcı hanım, dosyada bulunan ölüme ilişkin fotoğrafları, olayın olıuş şeklini, tutanakları aileye ve bize gösterdi. Bununla da yetinmeyerek konu kamuoyuna malolduğu için, cezaevine gider gitmez video ile cesedi kayıt ettiğini, incelemeyi görüntülü olarak yaptığını ifade etti ve bu görüntülere ilişkin fotoğrafları da bize gösterdi. Ha keza; adli vakıa olmamasına rağmen, hiç bir intihar olayında yapılmayan bir uygulamayı da yaptıklarını, kafalarda soru işareti kalmaması ve ölenin Cem Garipoğlu olduğunun ispatı için, ceset üzerinden DNA örnekleri alıp, Garipoğlu ailesindeki erkek bireylere ait örneklerle, yani ailenin DNA örnekleriyle karşılaştırdıklarını, bu konuda adli tıptan rapor aldıklarını ve bu rapora göre de ölenin Cem Garipoğlu olduğunun kesin bir şekilde tespit edildiğini ifade etti. Bu raporu da dosyadan tarafımıza gösterdi. Bunun üzerine Başsavcılıkla yaptığımız bu görüşmeler neticesinde, Süreyya bey, Nagehan Hanım ile birlikte Silivri adliyesi kapısında açıklama yaptık. Müvekkillerim Süreyya Bey ve Nagehan Hanım bizatihi ölenin Cem Garipoğlu olduğunu, Savcıılık dosyası ve raporları gördüklerini ve buna kanaat getirdiklerini basına ifade ettiler. Bu acının kapanmadığını, kızları acmasızca katledilen bir anne ve baba olarak yüreklerinin soğumadığını ama ilahi adaletin tecelli ettiklerini söylediler. Ailenin kafasında hiç bir soru işareti kalmaması için; bizatihi görüntü, kayıt, rapor ve dosyaları kendilerinin incelemesi ve görmesi için onları Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına götürdüm ve onlarla birlikte adliye önünde açıklama yaptık.

Aradan geçen yıllar sonra, 11 Temmuz 2021’de Garipoğlu ailesinin sosyal medyada kan gölüne dönen evdeki kanlı kanepe üzerinde mutlu aile fotoğrafı yayınlamasıyla birlikte kamuoyunda yine çok ciddi tepki oluştu Ve bu cinayet yine sosyal medya ve basında birinci gündem maddesi oldu. Bu fotoğraftan iki üç gün sonra, müvekkil Süreyya Karabulut'un bir röpörtajda, " Cem Garipoğlu'nun öldüğüne inanmadığını, mezarı açtırmak istediğini " okudum. Kendisini aradım ofise davet ettim. Böyle bir talebinin olduğunu söyledi. Diğer müvekkillerim Anne Nagihan Karabulut ve Kardeş Enver Karabulut'uda aradim, kendileri ise böyle bir taleplerinin olmadığını, mezarin acilmasini istemediklerini, konunun yine gündeme gelmesini ve sansasyon oluşmasını istemediklerini, Süreyya beyin aciklamalarini dogru bulmadiklarinı ifade ettiler. Yıllar sonra kizlarinin yeniden gündeme gelmesini istemediklerini, bunun onun maneviyatina zarar verdiğini ifade ettiler. Nagihan hanım ve Enver'in talebi olmamasina karşin, diğer müvekkil Süreyya Karabulut istediği için, avukat olarak da talimatla bağli olduğumuzdan ve özenli iş görme borcumuzdan ötürürü, yalnizca Süreyya Karabulut adına Silivri Cumhuriyet Başsavciliğina başvurduk.

Başsavcılığa ikame ettiğimiz şikayet ile birlikte Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 87. Maddesinin 4. fıkrası uyarınca, fetih-i kabir yani mezarın açılmasını talep ettik. Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı başvurumuz ve soruşturma neticesinde “ Mezarın açılmasıyla birlikte yapılacak işlemin Cem Garipoğlu’nun mezarının açılması ve kemikilerinden alınacak DNA örnekleri ile Garipoğlu ailesinin DNA örneklerinin karşılaştırılması olduğu ve bu konuda ölümden hemen sonra zaten eşleştirmenin yapılarak Adil Tıp’tan rapor alındığı ve bu rapora göre ölenin Cem Garipoğlu olduğu “ gerekçesiyle Kyok yani takipsizlik kararı verdi. Bu karara itiraz ettik ve Sulh Ceza Hakimliği itirazımızı aynı gerekçeyle reddetti. Bunun üzerine Adalet Bakanlığı nezdinde bu karara da itiraz ederek olağanüstü kanun yoluna başvurduk ve kanun yararına bozma talep ettik. Başvurumuza ilişkin hukuki süreç bu şekildedir.

14 yılı aşkın bir süredir bu hunharca ve vahşice cinayetin ve sonuçlarının hala sosyal medyada ve kamuoyunda tartışılıyor olması, konunun önemi ve hassasiyetini de göz önüne alarak süreci baştan sona biraz kapsamlı anlatmak durumunda kaldım. Bu nedenle herkesin affına sığınıyorum.

Selam ve Saygılar…" dedi.

Kaynak : wwww.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları