loading
close
SON DAKİKALAR

Basın Konseyi: 2018'de yaşadıklarımız basın tarihimize kara yıl olarak geçecek

Basın Konseyi: 2018'de yaşadıklarımız basın tarihimize kara yıl olarak geçecek
Tarih: 28.12.2018 - 15:10
Kategori: Medya

Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç bir basın toplantısı düzenleyerek "2018 İfade ve Basın Özgürlüğü Raporu"nu açıkladı.

Basın Konseyi'nden yapılan açıklamada, 32 yıldır ifade ve basın özgürlüğünün evrensel standartlarıyla Türkiye'de tam olarak yerleşmesi ve Basın Meslek İlkeleri’nin medyada titizlikle uygulanması için çalışıldığı belirtilerek, "Medya kuruluşları, basın çalışanları ve basın örgütleri olarak, bir yandan siyasetin ve yargının; öte yandan da ekonomik güçlüklerin kuşatması altında tam bir ateş çemberinden geçmekteyiz. 2018 yılında yaşadıklarımız, basın tarihimize kara yıl olarak geçecek" denildi.

Basın Konseyi'nin ifade ve basın özgürlüğü açısından 2018 değerlendirmesi şöyle:

"İki yılın ardından, bu yılın 8’inci ayında kaldırılan OHAL’den sonra, yeni Türkiye sisteminde de gazeteciler yine toplu gözaltı ve tutuklamalara maruz kaldı. Yargı, medyanın üzerinden adeta silindir gibi geçti. Haberlerde ve yazılarda iktidara yönelik en küçük eleştiride bulunan meslektaşlarımıza hemen ‘örgüt’ yaftası yapıştırılarak soruşturmalar başlatıldı, peş peşe davalar açıldı. Aralarında Basın Konseyi Yüksek kurulu üyemiz Yazgülü Aldoğan’ın da bulunduğu çok sayıda gazeteci, tartışmalı iddianame ve gerekçelerle hapis cezalarına çarptırıldı. Gazetecilik ‘terör suçu’ sayılarak bir çok gazeteci, yasalarımızdan kaldırılan idamın karşılığı olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına mahkum edildi. En son, 2 yıl önce yaptığı sosyal paylaşımından dolayı, Ilıcak hakkında açılan dava, yılın son günlerinde, karara bağlandı. Cumhurbaşkanına hakarette bulunduğu iddiasıyla,1 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ilıcak’ı peşinen ‘suç işlemeye meyilli’ ve ‘olumsuz kişiliğe sahip’ bulan mahkeme, cezayı da ertelemedi.Cumhuriyet gazetesi davasında meslektaşlarımız toplu olarak ağır cezalara çarptırıldı.

Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ‘uzun tutukluluk’ ve ‘adil yargılamanın yapılmaması’ gibi nedenlerle verdiği ‘hak ihlali’ kararlarına, siyasi anlayışın çizgisinde, kimi mahkemeler ve hakimler direndi. Bağımsız ve özgür gazetecilik yapan medya kuruluşları ve gazeteciler, birçok kişi ve çevre tarafından adeta şeytanlaştırılmaya çalışıldı. Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri ile Fox Televizyonu gibi medya kuruluşları baskılara muhatap oldu. Gerçek gazetecilik yaptıkları için siyasi iktidar tarafından muhalif görülen medya kuruluşlarına antidemokratik şekilde yaklaşıldı, yasalarımızda suç sayılan nefret suçunu yaşatmak istercesine, saldırılar yapıldı muhabirlerine akreditasyon yasakları uygulandı. Bu yetmedi ‘had bildirme’ ve ‘ense patlatma’ tehditleriyle korkutulup sindirilmek istendi.

Hemen harekete geçen savcılık soruşturmalar açarken; RTÜK de derhal, durumdan vazife çıkartarak, iktidara muhalif görülen televizyon kanallarına ceza yağdırdı. Fox TV’de yayınlanan Fatih Portakal’ın sunduğu ana haber bültenine 3 gün yayın durdurma ve 1 milyon lira para cezası verildi. Halk TV’de ise Halk Arenası programı için 8 yayın durdurma cezası verilirken 80 bin lira da ceza kesildi. Hiçbir demokratik ülkede böyle bir uygulama ve böylesi cezalar asla olamaz.

Basın Kartları Yönetmeliği’nde aralık ayında yapılan değişiklikle ‘milli güvenlik ve kamu düzenine aykırı davranışlar’ gibi sübjektif gerekçelerle, iktidarın hoşuna gitmeyen gazetecilerin basın kartının iptal edilmesinin önü açıldı. Son 3 yılda 1954 gazetecinin basın kartı iptal edilmişken, yeni yönetmelikle bu rakamların nereye ulaşacağını tahmin etmek hiç de zor değil.

CEZAEVLERİNDEKİ GAZETECİLER UNUTULDU

Hükümet kanadı ve danışmanları her ne kadar “Türkiye’de tutuklu gazeteci yok” diyerek, gerçeği gizlemeye kalkıp, özellikle yurtdışı yayın kuruluşlarındaki açıklamalarında, inandırıcı olmasalar da Türkiye, dünyada en fazla gazetecinin cezaevinde bulunduğu ülkeler sıralamasında Çin ve Mısır’la başı çekiyor. Türk medyası, basın özgürlüğü konusunda dünya listesinin başında olamazken, tutuklu gazeteciler ve basını özgür olmayan ülkeler sıralamasında, en öndeki yerini 2018 de de korumayı tercih etti.

Bugün karşı kaşıya bulunduğumuz rakamlar: Tutuklu Gazeteciler Platformu’na göre Türkiye’de tutuklu ve hükümlü gazeteci sayısı 217.  Özgür Gazeteciler İnisiyatifi’ne göre cezaevlerindeki gazeteci sayısı 187. Türkiye Gazeteciler Sendikası’na göre tutuklu gazeteci sayısı 144. Gazetecileri Koruma Örgütü’ne göre tutuklu gazeteci sayısı 68.  (Bu rakamlar basın kartı taşıyan- taşımayan, davası haber ve yazıdan değil de örgüt suçlamasıyla açılan, matbaada çalışanlar gibi kıstaslara göre farklılık gösteriyor.)

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne göre Türkiye basın özgürlüğü alanında 180 ülke arasında 157’nci sırada ve ‘basını özgür olmayan ülkeler’ kategorisinde bulunuyor.

Dünya Adalet Projesi’nin (JWP) hazırladığı hukukun üstünlüğü endeksine göre 113 ülke arasında 101’inci sıradayız.

Freedom House’un bu yılki Dünya Özgürlük Raporu’nda da inceleme yapılan 195 ülkeden ‘hiç özgür olmayan’ 49 ülke arasında bulunuyoruz. Kısacası özgürlük haritasında siyah renkle belirlenen kapkara coğrafyanın parçası olmaktan utanıyoruz.

FETÖ/Paralel devlet yapılanması diye anılan O kötü dönemde, 12 Haziran 2007’de İstanbul Ümraniye’de bir gecekonduda el bombası bulunmasıyla başlayan; ülkenin Genelkurmay Başkanı dahil çok sayıda subay, gazeteci, aydın, bilim insanının cezaevlerine atıldığı ‘Ergenekon’ davası 11 yıl sonra nihayet çöktü ve kumpas ortaya çıktı.

Yargı geçtiğimiz Kasım ayında ‘Ergenekon silahlı terör örgütünün varlığı ispat edilemedi’ kararı verdi. Burada, gazeteci avına çıkılan bu kumpasla, sorgusuz- sualsiz demir parmaklıklar ardına atılan ve cezaevlerinde yıllarını geçiren meslektaşlarımızı bir kez daha saygıyla selamlıyoruz.

KONSOLOSLUK’TA GAZETECİ CİNAYETİ

İfade ve basın özgürlüğünde dibe vurduğumuz 2018 yılı, meslektaşlarımızın can güvenliği açısından da dramatik olaylara sahne oldu.

Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve Hrant Dink gibi onlarca gazetecinin suikastlara kurban gittiği ülkemiz, ilk kez  yabancı bir  gazetecinin, topraklarımızda infaz edilmesine de tanık oldu. Washington Post gazetesi yazarı Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı, 2 Ekim günü evlilik işlemleri için gittiği Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürüldü, cesedi hala ortada yok. Katiller, ellerini kollarını sallaya sallaya geldikleri gibi gidebildiler. Basın Konseyi, bu vahşete ilk gün tepki gösterdi ve Dünya ya da seslenerek isyan etti; ‘Basın Konseyi soruyor: Kaşıkçı nerede?’ başlıklı açıklamasıyla, ilk harekete geçen basın meslek kuruluşu oldu. Ne yazık ki, Kaşıkçı’nın cesedine dahi hala ulaşılamadı.

MEDYADA EL DEĞİŞTİRME OPERASYONLARI

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişle birlikte, iktidarın medyayı ‘hizaya sokma’ operasyonları durmadı. Seçim kampanyasında verilen ‘ileri demokrasi’ vaatleri unutuldu. Demokrasilerde dördüncü kuvvet olan basını işlevsiz bırakma, iktidar eliyle yeniden yapılandırma sürecine hız verildi. Medyanın, siyasi ve mali baskılar nedeniyle, iktidarı rahatsız etmeden yayınlarını sürdürmeye çalışması ve gazetecilerin kurumunun ya da kendisinin başına bir şey gelebileceği endişesiyle oto-sansür uygulaması da yeterli görülmedi. Türkiye’nin en büyük, medya gruplarından Doğan Medya, 24 Haziran seçimleri öncesi el değiştirdi. Medya gruplarının el değiştirmesi sürecinde, mevcut gazete ve televizyonların yüzde 90’ı, iktidar yanlısı olarak konumlandırıldı. Türkiye’nin birçok ünlü gazetecisi, yüzlerce meslektaşımız işsiz bırakıldı.

İktidar yanlısı medya, kamu kuruluşlarının reklam ve ilan desteği ile fonlanıp güçlendirilirken; muhalif görülen gazeteler ve televizyonlar ilan ve reklam ambargosuna maruz kaldı. RTÜK- Basın İlan Kurumu’nun özellikle muhalif olanlara ilan ve reklam cezası yağdırması dikkat çekiciydi. El değiştirmenin yanı sıra ulusal yayın yapan Habertürk ve Vatan gazeteleri kapandı. Kağıt kriziyle birlikte gazeteler sayfa sayısını azalttı, eklerini kaldırdı, hafta sonları yayınlanamadı. Döviz kurlarındaki artışla birlikte gazeteler, özellikle yerel gazeteler kâğıt krizine girdi. SEKA kapatıldığı ve yerli kağıt üretimi olmadığı için ithalata bağlı kağıt temini güçleşti, çoğu zaman kağıt bulunamadı. Kağıt başta olmak üzere girdi fiyatlarında anormal artış nedeniyle yüzlerce yerel gazete yayınına son verdi. Özellikle yerel basında, iktidara yakın olan gazete ve tv ler yaşamalarını sürdürmekteler. Televizyonların uydu kiraları döviz kurundaki artışla birlikte katlandı, birçok yerel televizyon bunu ödeyemez duruma düştü ve kapandı. Sonuçta kapanan gazete ve televizyonlar ve işsiz kalan yüzlerce gazeteciyle medyamız 2018’de tam bir kabus yaşadı.

ÇARE MESLEKİ DAYANIŞMA

Bugün karşı karşıya kalınan tek bir gerçek var: Medyamız ,tarihinin en büyük krizini yaşamaktadır. Bu gerçeği herkes kabul ettiğine göre, krizden çıkış için medyanın kendi dinamiklerinin harekete geçirilmesi şarttır. Dışarıdan yapılacak her müdahale krizi çözmeyeceği gibi yeni krizler yaratır. Gazeteci infazları, basın mensuplarına saldırılar da göstermektedir ki, gazeteciler siyasiler tarafından şeytanlaştırılıp hedef alınmamalıdır. Özellikle son dönemde, Türkiye’nin birlik ve beraberliğini sağlamakla görevli en üst makamlarda oturanlar, gazetecilere 'had bildirme' ve 'ense patlatma' tehditleri savurmayı bırakmalıdır. Halkın bilgi edinme hakkının kutsallığını kabul eden demokrasilerde izlenen yol tektir. Bu gerçeği de Türkiye, Anayasasına koymuş, 28’inci ve 30’uncu maddeleriyle demokratik yaşama geçirmiştir.

Madde 28: Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz.

Madde 30: Kanuna uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri ile basın araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz.

Son dönemde bazı medya gruplarının tepe yöneticilerinin de söylediği gibi, artık tehlikenin farkına varılması ve birlikte çözüm yollarının aranması gerekmektedir.Gazete tirajları bu yıl da düştü. Ulusal ve yerel basında onlarca gazete kapandı, kapanmaya devam ediyor. Gazete tirajları milyonlardan yüzbinlere indi. Bu da gösteriyor ki halk sunulan gazetelerden memnun değil. Türkiye habere susadı. Haber eşittir gerçek olduğuna göre, halk gerçeği öğrenme hakkını istediği gazeteleri almayarak sessiz isyanla belli etti.

Yerleşik medyanın, yeni medya düzenine uyumu sağlanmalı ve Basın Meslek İlkeleri, medyanın her kademesinde mutlak surette uygulanmalıdır. Bunun için Basın Konseyi, üzerine düşeni yapmaya hazırdır. Yeter ki ifade ve basın özgürlüğünün evrensel standartlarda uygulanması hedefinden taviz verilmeden ortak bir zemin oluşturulsun. Basın Konseyi olarak zor geçen 2018’ide de uluslararası alandaki faaliyetlerimizi sürdürdük, Dünya Basın Konseyleri Birliği (WAPC) ve Avrupa Basın Konseyleri Birliği’(AİPCE) nin üyesi olarak uluslararası basın çalışmalarına katıldık, Türkiye’nin sesi olmaya gayret ettik. Yıl boyunca çok sayıda etik ihlalleriyle ilgili şikayet dosyalarını sonuçlandırdık. Mesleğimiz için her konuda her açıdan çaba sarf etmeye devam ettik, ediyoruz."

Kaynak : Vişne Haber Ajansı-www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları