loading
close
SON DAKİKALAR

''Ben ne olacağım anlayışı CHP’de yoktur artık''

''Ben ne olacağım anlayışı CHP’de yoktur artık''
Tarih: 26.04.2014 - 15:40
Kategori: Siyaset

CHP Lideri Kılıçdaroğlu İl Başkanlarına, ''Ben ne olacağım anlayışı CHP’de yoktur artık. Biz ne olacağız?''

“Biz bu bakan çocuklarının Türkiye’sini kabul etmiyoruz. Berkin Elvan’ların Türkiye’si olmalı. Çocukların özgürce sokağa çıkıp oynadığı, özgürce konuşabildiği bir Türkiye olmalı. Bunu savunacağız. Biz mücadelemizi bir seferberlik anlayışı içinde yapacağız”

-“Ben dahil olmak üzere her CHP’li, hukuk ve demokrasi yolunda bedel ödemekten kaçınmayacaktır”

-“Verdiğimiz mücadele zor bir mücadeledir. Zorbalara karşı özgürlük, diktatörlere karşı demokrasi, zalimlere karşı adalet mücadelesi veriyoruz. Bu kolay, sıradan bir mücadele değil”

-“Çatışma sürecinden beslenen, toplumu ayrıştıran, kutuplaştıran ve bundan beslenen bir siyasal iktidar var. Totaliter yönetimlerin temel özelliği toplumları çatıştırıp kendi tabanını bloke etmektir. Bunun tipik örneğini 1 Mayısta yaşayacağız.”

-“ Bu iktidar döneminde Taksim Meydanında 3 kez 1 Mayıs kutlamaları yapıldı. Hiç kimsenin burnu kanamadı. Şimdi göreceksiniz TOMA’lar, biber gazları, yaralananlar vs. olacak. Dönüp şunu söyleyecek diktatör özentisi; bakın gördünüz mü gene cam çerçeve kırıldı. Ölenlere üzülmüyor. Cam çerçeveye üzülüyor”

-“ Bizim yeni Kenan Evrenlere ihtiyacımız yok. Bizim demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, herkesin karnının doyduğu, kendisini özgür hissettiği bir Türkiye’ye ihtiyacımız var”

-“CHP milletvekillerini MİT yasası çıkmadan önce fişlemişlerdi. Şimdi yasa çıktı, fişlemeyi meşru hale getirdiler. 12 Eylül askeri darbesinin yapamadığını bunlar yapıyorlar.”

-“ Son seçimlerde biz valisiyle, kaymakamıyla, emniyet müdürüyle bütün kurumlarıyla AKP devletiyle yarıştık. Ama bu bizi yıldırmamalı, tam tersine mücadele gücümüzü ateşlemeli”

-“Bu ülkenin yoksullarına, garip gurabaya, yaşama savaşı veren emeklilere, bu ülkenin üretenlerine sanayicisine, çiftçisine, taşeron işçilerine karşı sorumluluğumuz var. Bu düzeni değiştireceğiz. Bu mücadele kolay bir mücadele değildir. Onun için işimiz zor. Ama zor olduğu kadar onurlu bir mücadele”

-“Bize oy veren yurttaşlarımızın sayısı 12 milyonu buldu. %30 bandına yaklaştığımızı görüyoruz. Bütün hileler, şaibeler ne olursa olsun, her şeye karşın biz Türkiye’de toplumsal muhalefetin önderi durumundayız. Amacımız CHP’ye oy veren her değerli yurttaşımızı partimize üye kaydetmek olmalı…”

-“Biz CHP’yiz. Bize 12 milyona yakın yurttaşımız oy verdi. Her bir oyun hakkını vermek zorundayız. Bir oy bile bizim için çok ama çok değerlidir. O oy halka adanmışlık oyudur. Halkı düşünen oydur. Kişisel çıkar peşinde koşan oy değildir. 12 milyon oyun böyle bir ağırlığı vardır. Bize yüklediği böyle bir sorumluluk vardır.”

-“Sonuçlardan memnun değiliz. Doğru. Bu bizim moralimizi bozmayacak. Bizim kitabımızda umutsuzluk yoktur. El ele, kol kola, omuz omuza daha fazla çalışacağız. Çalışmayacak arkadaşlar, ben bu kadar ağır yükü çekemiyorum diyen arkadaşlar köşelerine çekilebilirler Ama ben çalışacağım, ülkeme karşı sorumluluğum var, ben CHP’nin il başkanıyım diyorsanız o zaman umutla, heyecanla yol arkadaşlığına devam edeceğiz”

-“Bu çalışmayı yaparken inanmadığımız şeyleri sakın ola ki söylemeyeceğiz. İnandığımız şeyleri de kararlılıkla söyleyeceğiz”

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu İl Başkanları toplantısına alkışlar arasında girdi ve alkışlarla tamamladığı konuşmasında şunları söyledi;

Değerli arkadaşlarım, yol arkadaşlarım, değerli basın mensupları hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Seçimlerden sonra yaptığımız ilk toplantı. Umuyorum bu toplantıda güzel sonuçlar, görüşler, özeleştiriler ortaya çıkacak ve yeni bir dinamizmle illerimize dönmüş olacağız.

Daha önce Parti Meclisi üyelerimizle bir toplantı yaptık. Daha sonra parlamento grubumuzla, milletvekillerimizle bir toplantı yaptık. Şimdi sizlerle yapıyoruz. Mayısın ilk haftasında kadın kollarıyla, bütün illerin kadın kolları MYK üyeleriyle bir toplantı yapacağız. O toplantıya kadın belediye başkanlarımız, belediye başkan adaylarımız, eski kadın belediye başkanlarımızda katılacaklar.

Değerli arkadaşlarım, önce kısaca belli konulardan samimi düşüncelerimi size aktarmak isterim. Son 4 yıl içinde önemli değişiklikler oldu partimizde. Önce şunu ifade edeyim; üye sayımız 2010’dan 2014’e yaklaşık %46 arttı. 50 bin olan üye sayımız 1 milyon 100 bine çıktı. Bu çok önemli bir gelişme. Üye sayımızın artmasında siz değerli il başkanlarımızın, ilçe başkanlarımızın, belde başkanlarımızın büyük katkısı var. Ama bu yetmiyor. Amacımız CHP’ye oy veren her değerli yurttaşımızı partimize üye kaydetmek olmalı. Daha güçlü bir yapı için.

Ama hemen şunu ifade edeyim; Almanya, İngiltere, Fransa buradaki sosyal demokrat partileri düşündüğümüzde en güçlü sosyal demokrat örgütlenmenin Türkiye’de olduğunu size ifade etmek isterim. Üye sayısı itibariyle en güçlü örgütlenme bizde.

Değerli arkadaşlarım, 2009’a göre oylarımızda da bir artış var. Bize oy veren yurttaşlarımızın sayısı 12 milyonu buldu. %30 bandına yaklaştığımızı görüyoruz. Bütün hileler, şaibeler ne olursa olsun her şeye karşın biz Türkiye’de toplumsal muhalefetin önderi durumundayız. Daha kararlı, daha tutarlı, daha inançlı bir mücadele sürdürmek zorundayız. Herkes bizden bu görevi bekliyor.

Şimdi gelelim başka bir noktaya; tablonun bir yüzünü gördük bir de öbür yüzü var. Değerli arkadaşlarım, Genel Başkan olduktan sonra her zaman yapacağımız her toplantıda samimi düşüncelerimi aktaracağımı ve her ortamda inandığım doğruları söyleyeceğimi ifade etmiştim.

Bir yerel seçim süreci yaşadık. Oylarımızda bir artış var. Ama beklediğimiz oranda mı? Hayır. Sonuçtan memnun muyuz? Hayır. Ben memnun değilsem inanıyorum ki sizlerde memnun değilsiniz. Çünkü biz madem ki yol arkadaşlığı yaptık, madem ki kader arkadaşlığı yaptık her düşüncemizi samimi masaya yatıracağız. O zaman oturacağız beklediğimizle karşılaştığımız tabloyu masaya yatıracağız. Neyi hedefliyorduk, ne kadarı gerçekleşti. Hangi gerekçelerle beklentilerimiz gerçekleşmedi? Bunu samimi olarak masaya yatıracağız. Bizden kaynaklanan aksaklıklar nelerdir Genel Merkezden? Sizden kaynaklanan aksaklıklar nelerdir? Oturup bunları samimi olarak düşüneceğiz.

Değerli arkadaşlarım, bir şeyi daha ifade edeyim; CHP’de bireysel çıkışlara, bireysel beklentilere asla izin vermiyorum. Ben ne olacağım anlayışı CHP’de yoktur artık. Biz ne olacağız? Türkiye ne olacak? Asıl düşünmemiz gereken nokta budur.

İçinde bulunduğumuz şartlar sıradan demokrasiyi yaşayan bir ülkedeki şartlar değil. Demokrasi ayaklarımızın altından kayıyor, totaliter rejime doğru giden bir yapı var. Bu nedenle hepimizin oturup düşünmesi gerekiyor. Halka anlatması gerekiyor ve biz bir totaliter rejim tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuzu asla unutmamalıyız.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye son 5 yılda özellikle son 5 yılda hızla hukuk devleti olmanın dışına çıkıyor. Bu kaygı sadece CHP’nin kaygısı değil. Bu kaygı sadece Türkiye’deki entelektüellerin kaygısı değil, aydınların kaygısı değil. Bu kaygı şu anda demokratik dünyanın ortak kaygısıdır. AB’ye gidin İlerleme Raporlarına bakın. Avrupa Parlamentosuna gidin oradaki tartışmalara bakın. Totaliter bir rejimle karlı karşıyayız. O nedenle bizim sorumluluklarımız her zamankinden daha fazla ve daha ağır. Bunun bilincinde olacağız.

Geldiğimiz noktada şöyle bir tabloyla karşı karşıyayız; kendi iradesini halka milli irade olarak dayatmaya çalışan bir zihniyet var. Kendi iradesini milli irade olarak görüyor. Çünkü milli iradenin ne olduğunu bilmiyor. Ona göre kendi düşüncesi geçerli düşüncedir. Kendi düşüncesinin dışındaki bütün düşünceler hukuk dışıdır. Geldiğimiz nokta budur. Demokrasi için tehlikede budur. Bir kişinin açıkça çıkıp kendi iradesini milli irade olarak halka satması. Bunu kabul edemeyiz.

200 yıllık bir demokrasi mücadelemiz var değerli arkadaşlar, 200 yıllık. 200 yılda geldiğimiz noktaya bakın ve son 5 yıldaki yaşadığımız trajedilere bakın. 200 yıldır bu toplum daha uygar, daha çağdaş bir toplumsa nasıl olabiliriz bunun kavgasını verdi. 200 yıldır demokrasi ve hukukun üstünlüğü kavgasını verdi, ağır bedeller ödedi. Şimdi önümüze yeni bedeller koyuyorlar. Altını çizerek söylüyorum. Ben dahil olmak üzere her CHP’li hukuk ve demokrasi yolunda bedel ödemekten kaçınmayacaktır. Bu bizim orta irademizdir. Bu irade çocuklarımıza Türkiye vaat ettiğimiz iradedir.

Değerli arkadaşlarım, dün Anayasa Mahkemesinin kuruluş yıldönümüydü. Sözde bir diktatörün yüzüne, bir diktatör özentisinin yüzüne hukuk devletinin ne olduğu söylendi. Yargının siyasal iktidarın ya da egemen güçlerin arka bahçesi olmaması gerektiğinin altı özenle çizildi. Türkiye bu noktaya gelmişse hepimizin oturup yeniden düşünmesi lazım.

Eğer hukuk savunmaya geçmişse bu ülkede bir şeyler var. Yargının en tepesindeki kişiler kaygılarını dile getiriyorlar. Bu kaygı sadece bir kişinin kaygısı değil. O da söylendi. Anayasa Mahkemesindeki görevli bütün yargıçların ortak kaygısı ve otak söylemidir. Türkiye bu noktaya gelmişse hepimize düşen yeni ek görevler var demektir.

Değerli arkadaşlarım, hukuk devleti önemlidir. Barışı eğer bir toplumda egemen kılacaksanız yolu hukuk devletinden geçer. Bir refah toplumu yaratmak istiyorsanız yolu hukuk devletinden geçer. Bireylerin hak ve özgürlüklerini korumak istiyorsanız yolu hukuk devletinden geçer. Bizi birleştiren, geleceğe umutla bakmamızın yolunu açan kural, kaide hukuk devletidir. Eğer dünyada saygın bir toplum olmak istiyorsak yolu hukuk devletinden geçiyor. Hukuk devleti bu kadar önemlidir. Hukukun üstünlüğü bu kadar önemlidir. Dünyadan kopmayacaksak, yönümüzü batıya çevirdik, o uygar dünyanın bir parçası olacaksak bunun yolu yine hukuk devletinden geçmektedir.

Bizim verdiğimiz mücadele zor bir mücadeledir. Zorbalara karşı özgürlük mücadelesi veriyoruz. Diktatörlere karşı demokrasi mücadelesi veriyoruz. Zalimlere karşı adalet mücadelesi veriyoruz. Kolay, sıradan bir mücadele değil. Son seçimler normal demokrasilerde karşılaştığımız seçimler değildir. Orada iktidarlar yarışırlar. Son seçimlerde biz AKP devletiyle yarıştık. Valisiyle, kaymakamıyla, emniyet müdürüyle bütün kurumlarıyla. Biz bunun bilincindeyiz ve biz bunu biliyoruz. Ama bu bizi yıldırmamalı, tam tersine mücadele gücümüzü ateşlemeli.

Değerli arkadaşlarım, biz mücadelemizi böyle yaparken elbette ki birileri rahatsız olacaktır. Eğer hukuk devletinden rahatsız olan bir siyasal iktidar varsa geldiğimiz nokta iyi bir nokta değildir. Hukukun üstünlüğünden söz edildiği zaman kendisine hakaret ediliyormuş gibi bir algıya kapılıyorsa hükümet geldiğimiz nokta iyi değildir. Yargı bağımsızlığı, yargının tarafsızlığı denildiği zaman acaba siz bana bir şey mi diyorsunuz diye ayağa kalkan hükümet bu çağın hükümeti değildir. O hükümet ortaçağın hükümetidir. O anlayışın hükümetidir. 21.Yüzyıl bireysel hak ve özgürlüklerin öne çıktığı yüzyıldır.

Değerli arkadaşlarım, burada hakin ve savcılara da seslenmek isterim. Korkmayın, cesur olun, hiç kimse hakime talimat veremez, genelge gönderemez. Sizin yetkileriniz Anayasayla güvence altına alınmıştır. Mahkemeleri siyasal iktidarın arka bahçesi haline getirmeyin ve korkmayın. Acaba bizi sürerler mi? Sizi sürecekleri her yer Türkiye Cumhuriyetinin topraklarıdır. Adalet dağıtacağınız her yer Türkiye Cumhuriyetinin topraklarıdır. Nereye gönderecekler sizi? Sizin sadece ülkeye değil çocuklarınıza karşı da sorumluluğunuz var. Ülkenin geleceğine karşı sorumluluklarınız var. Adalet yüce bir kavramdır. Adalet soylu bir kavramdır. Adalet size teslim edilmiştir. Sizin vicdanınıza teslim edilmiştir. Siz adaleti yüceltmek zorundasınız. Halkın, sıradan yurttaşın en büyük güvencesi sizsiniz, adalettir. Her haksızlığa karşılık yurttaş sizin önünüze gelip adalet isteyecektir. Adaleti siyasal iktidarın ya da siyasal organın arka bahçesine getirirseniz en büyük yarayı siz alırsınız. Türkiye’ye en büyük kötülüğü siz yapmış olursunuz. Adaleti korumak bizim görevimizden çok sizin görevinizdir. Elbette ki her kararın sonunda birileri sevinecek birileri üzülecektir. Ama siz vicdanınızın sesini dinlediğiniz sürece adalete bir şey olmayacaktır. Adalet sizin vicdanınızdır. Adalet toplumun vicdanıdır.

Bütün hakimlere yine sesleniyorum; verdiğiniz kararlar milli iradenin kararlarıdır. Milli irade yetkisini kullanıyorsunuz siz. Bu açıdan adaletin üzerinde hepimiz titrememiz gerekiyor. Kuşkusuz biz hakimlerden ayrıcalık beklemiyoruz. Sadece ve sadece evrensel hukuk kurallarının gereğini yerine getirmelerini bekliyoruz. Dünyada nasıl işliyorsa bu sistem çağdaş ülkelerde hukukun üstünlüğü neyse aynı kurallar çalışsın. Güçlülerin hukuku değil halkın hukuku. Bizim aradığımız temel nokta bu.

Değerli arkadaşlarım, hukuk devleti aynı zamanda yurttaşın kendisini güven içinde hissettiği devlettir. Adalet vardır. Biri haksızlığa uğradığı zaman gider adaletten hakkımı ararım güvencesi vardır. Bu güven kaybolduğu zaman devletin omurgası çatırdar. Herkesin bu gerçeği çok iyi bilmesi gerekiyor. Totaliter rejimlerde adalet arka bahçeye dönüştürülür ama bir süre sonra aynı güvensizlik onlarda da egemen olur.

Geçenlerde bu hükümetin bir bakanı bakın ne söylüyor; böyle bir ortamda kimse kendisini güvende hissetmiyor. Sayın Başbakanımızda kendi güvende hissetmiyor. Zaten kendisi de söylüyor. 12 yılda ülkeyi getirdikleri nokta bu. Şimdi hep beraber şu soruyu soracağız; bir ülkenin başbakanı kendisini güvende hissetmiyorsa sokaktaki sade vatandaş nasıl güvende hissedecek ve şu soruyu soracağız; 12 yılda siz ülkeyi bu hale nasıl getirdiniz? Sen kendini güvende hissetmiyorsun vatandaş kendisini güvende hissedecek. O nedenle hukukun yaptığı çağrı, mahkemelerin yaptığı çağrı, adaletin yaptığı çağrı çok ama çok önemlidir. Totaliter rejimlerde hiç kimse kendisini güven içinde hissetmez. Diktatör dahil.

Bakınız dün bir yasa geçti yine. MİT Yasası. Milli İstihbarat Teşkilatı. Devleti bir istihbarat teşkilatı haline getirdiler. Bir istihbarat devleti haline getirdiler. Hukukun üstünlüğünün olduğu yerde istihbarat elbette olur ama istihbarat ana aktör olmaz. Ana unsur olmaz. Şimdi siz istihbaratı ana unsura döndürdünüz. İstihbaratla devleti yönetiyorsunuz. CHP milletvekilleri bu yasa çıkmadan önce fişlemişlerdi. Şimdi fişlemeyi meşru hale getirdiler. 12 Eylül askeri darbesinin yapamadığını şimdi bunlar yapıyorlar. Bizim yeni Kenan Evrenlere ihtiyacımız yok. Bizim demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ihtiyacımız var. Bizim herkesin karnının doyduğu, herkesin kendisini özgür hissettiği bir Türkiye’ye ihtiyacımız var.

Değerli arkadaşlarım, 17 Aralık Türkiye demokrasi tarihinde çok önemlidir. Bunu sakın unutmayın. 17 Aralık operasyonuyla bir hükümetin bir devleti nasıl soyduğuna tanık olduk. Bunun ayrıntıları önümüzdeki süreçte çok daha net ortaya çıkacak. Soruşturma komisyonları kurulacak. Fezlekeler orada gündeme gelecek. O montaj, şu bu hikayelerinin tamamının yalan olduğu çıktı ortaya. Her satırı, her cümlesi, her kaydı doğru. Kendisi de söylüyor zaten. Diktatörler kendilerine mutlaka bir düşman yaratırlar. Sanal bir düşman yaratırlar ve o düşmanla mücadele edip toplumun dikkatlerini bir yere çekerler ve bunu yapmak içinde güçlü bir medya oluştururlar. Bunun adı havuz medyasıdır. Geleceğim biraz sonra havuz medyasına da.

17 Aralık operasyonu; paralel devlet yaptı. 17 Aralık operasyonunu devletin vicdanı yapmıştır. Bunu sakın unutmayın. Bu devletin vicdanı yapmıştır. 18 Nisan 2013’de Başbakanlık koltuğunda oturan zatın önüne MİT 3 sayfalık bir rapor koymuştur. 3 sayfa. Arzu eden arkadaşlara o raporu verebiliriz. 3 sayfalık rapor koymuştur. Devletim bakanlarının bir kişi tarafından nasıl alındığı o raporda vardır ve söylenmiştir. Rıza Zarraf’la bakanların ilişkisi ortaya çıkarsa hükümet zor durumda kalabilir diye. 8 ay geçmiştir o raporun üzerinden Başbakanlık koltuğunda oturan zatın kılı dahi kıpırdamamıştır. Hiçbir şey yapmamıştır ve devletin vicdanı harekete geçmiştir. Bu devlet sıradan bir devlet değildir. Gelenekleri olan bir devlettir. Güçlü refleksleri olan bir devlettir.

Paralel devlet yaptı, paralel devlet yaptı. Bu bağırtı içinde gidiyor. Söylediği bir cümle vardı; siz ne istediniz de biz vermedik? Şimdi şunu her kahvede söyleyin, her toplantıda söyleyin. Onlar sizden ne istediler de siz vermediniz? Önce sen bunu bir açıkla millete. Onlar senden ne istediler de sen neleri verdin. Bir bunu anlat bakalım millete. Anlatıyor mu? Anlatmıyor.

Değerli arkadaşlarım, elbette ki diktatörlerin en büyük gücü oluşturdukları medyadan gelir. Düne kadar biz medyayı yandaş medya olarak tanımlardık. 17 Aralıktan sonra bunun bir havuz medyası olduğunu öğrendik. Devletten ihale alan müteahhitlere nasıl salma salındığı, bu paraların hangi havuzda toplandığı, kime verilmesi gerektiği bütün bunların hepsi belgeleriyle ortaya çıktı ve bu medyada yazan kalemlerin çoğu kimse kusura bakmasın satılık. Kalemini iktidara kiralayan insana biz satılık deriz. Kalemlerini iktidara kiralıyorlar mı? Evet. Sadece kalemlerini mi? Hayır. Manşetlerini de kiralıyorlar. Bu medyanın temel özelliği halkı bilgilendirmek, halka haber vermek değil. Bu medyanın temel özelliği iktidara yaranacak güçlü bir algı oluşturmak. Toplumu yönlendirmek. Havuz medyasının temel özelliği budur değerli arkadaşlarım. O gazetelerin manşetlerini birisi atar. Yazılarını birisi yazdırır. Paralarını birisi verir. Havuz medyasından bir gazetenin genel yayın yönetmeni devletin kamu bankasına telefon edip genel müdürüne Süleyman 2 milyon lira gönder aylıkları ödeyeceğim. Orası senin babanın çiftliği mi? Bunların hesabı soruldu mu? Sorulmadı. Ama o kişi hala yazı yazıyor. Çünkü kalemini satmış: satılan kalemlerden bu ülkeye hayır gelmez.

Değerli arkadaşlarım, totaliter rejimlerin temel özelliklerinden birisi ifade özgürlüğünün önünü kesmektir. Düşünce özgürlüğü, düşünceyi açıklama özgürlüğünün önünüz kesmektir. Onu boğmaktır, düşünceyi. Toplumun en canlı damarlarını yok etmektir. O nedenle totaliter rejimler dünyanın hiçbir ülkesinde çağdaş ülkesinde kabul görmez. Geldiğimiz nokta budur değerli arkadaşlarım. Totaliter rejimlerde ifade özgürlüğü tehdit altındadır. Onu da sakın unutmayın Değerli arkadaşlarım.

Bütün bunları anlatıyorum sorumluluklarımızın ne kadar ağır olduğunu bilmeniz için anlatıyorum. Biz CHP’yiz. Bize 12 milyona yakın yurttaşımız oy verdi. Her bir oyun hakkını vermek zorundayız. Biz oy bile bizim için çok ama çok değerlidir. O oy halka adanmışlık oyudur. Halkı düşünen oydur. Kişisel çıkar peşinde koşan oy değildir. 12 milyon oyun böyle bir ağırlığı vardır. Bize yüklediği böyle bir sorumluluk vardır. Her biriniz bulunduğunuz illerde çalışacaksınız. Sonuçlardan memnun değiliz. Doğru. Bu bizim moralimizi bozmayacak. Tam aksine daha fazla çalışacağız. Çalışmaktan yılmayacağız. Bizim kitabımızda umutsuzluk yoktur. Ele ele kol kola omuz omuza çalışacağız. Bu çalışmayı yaparken inanmadığımız şeyleri sakın ola ki söylemeyeceğiz. İnandığımız şeyleri kararlılıkla söyleyeceğiz. Çalışmayacak arkadaşlar ben bu kadar ağır yükü çekemiyorum diyen arkadaşlar köşelerine çekilebilirler. Hiç itiraz etmem. Ama ben çalışacağım, benim ülkeme karşı sorumluluğum var, ben CHP’nin il başkanıyım diyorsanız o zaman yol arkadaşlığına devam edeceğiz. Umutla, heyecanla yolumuza devam edeceğiz. Kuralımız budur.

Biz en büyük toplumsal muhalefet grubuyuz. Çatışma sürecinden beslenen bir siyasal iktidar var. Toplumu ayrıştıran, kutuplaştıran ve bundan beslenen bir siyasal iktidar var. Çünkü totaliter yönetimlerin temel özelliği budur. Toplumları çatıştırıp kendi tabanını bloke etmek. Tipik örneğini göreceksiniz. 1 Mayısta yaşayacağız. Taksim Meydanında 3 kez 1 Mayıs kutlamaları yapıldı. Bu iktidar döneminde. Hiç kimsenin burnu kanamadı. Hiç kimsenin ama. Şimdi göreceksiniz TOMA’lar, biber gazları, yaralananlar vs. olacak. Dönüp şunu söyleyecek diktatör özentisi; bakın gördünüz mü gene cam çerçeve kırıldı. Ölenlere üzülmüyor. Cam çerçeveye üzülüyor. Çünkü hayatının maddiyata harcamış o. Söylemiyle eylemi farklı. Türkiye yeni bir Türkiye. Bakanların çocuklarının Türkiye’si mi olacak, Berkin’lerin mi Türkiye’si olacak? Bu tercihi yapacağız. Biz bakanların çocuklarının Türkiye’sini kabul etmiyoruz. Berkin Elvan’ların Türkiye’si olmalı. Çocukların özgürce sokağa çıkıp oynadığı, özgürce konuşabildiği bir Türkiye olmalı. Bunu savunacağız. Biz mücadelemizi bir seferberlik anlayışı içinde yapacağız.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin dört bir köşesinde yaşayan yurttaşlar bize bakıyorlar. Bu ülkenin yoksulları onlara karşı sorumluluğumuz var. Bu ülkedeki garip guruba onlara karşı sorumluluklarımız var. Bu ülkenin emeklileri yaşama savaşı veriyorlar. Onlara karşı sorumluluklarımız var. Bu ülkenin üretenleri sanayicisi, çiftçisi onlara karşı bizim sorumluluğumuz var. Bu ülkenin taşeron işçileri onlara karşı bizim sorumluluğumuz var. Daha aydınlık daha güzel refahı yakalamış, herkesin huzur içinde yaşadığı bir Türkiye’ye ihtiyacımız var. Bunun yolu bizim mücadelemizden geçiyor. Bu mücadele kolay bir mücadele değil. Bir devletle, bir AKP devletiyle mücadele ediyoruz. Onun polisiyle, onun ordusuyla, onun istihbarat örgütleriyle, onun valisiyle, onun kaymakamıyla mücadele ediyoruz. Bu düzenin değiştireceğiz. Halktan yana bir düzen. Adaletten yana bir düzen. Uygarlıktan yana bir düzeni kuracağız. Bu mücadele kolay bir mücadele değildir. Onun için işimiz zor. Ama zor olduğu kadar onurlu bir mücadele.

Hepinize teşekkür ediyorum değerli arkadaşlar.”

Vişne Haber Ajansı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları