loading
close
SON DAKİKALAR

CHP'li Akif Hamzacebi, 'Uluslararası vergi gelişmelerini' yazdı

CHP'li Akif Hamzacebi, 'Uluslararası vergi gelişmelerini' yazdı
Tarih: 01.08.2022 - 17:46
Kategori: Ekonomi

Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Ekonomist Akif Hamzacebi, CHP'nin çıkardığı İkinci Yüzyıl Dergisi için yazdı; 'Uluslararası vergi gelişmeleri'.

Uluslararası vergi gelişmeleri

1- KÜRESELLEŞME VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

1.1. Küreselleşme

Vergi sistemleri ekonomik sistemlerin türevidir. Ekonomide meydana gelen gelişmeler doğrudan vergi sistemlerini de etkilemektedir. 20’nci yüzyılın son çeyreğinden, özellikle de 1980’lerden bu yana yaşadığımız küreselleşme sadece ekonomik sistemler ve ekonomi politikalarında değil vergi sistemleri ve politikalarında da büyük değişikliklere yol açmıştır. Bu değişimi gelişmekte olan ülkeler yanında gelişmiş ülkeler de yaşamaktadır. Dünyanın 1980’li yıllarla beraber yaşamaya başladığı süreci tek bir kelime ile ifade edecek olursak bunun adı “Küreselleşme”dir. Küreselleşme sermaye hareketleri ile mal ve hizmet ticaretinin önünde bir engelin olmadığı, bunların serbest olduğu bir dünyayı tahayyül eder. Dünya 40 yılı aşkın bir süredir küreselleşmeyi bütün şiddetiyle yaşamaktadır. Küreselleşme ile birlikte ulus-devletin güç/iktidar alanı daraldı, Avrupa Birliği (AB) gibi ulus-devlet üstü oluşumlar güç kazandı, mal ve hizmet ticareti ile sermaye hareketlerinin önündeki engeller kalktı, piyasa ve rekabet güç kazandı, daha çok sermaye/yatırım çekme arzusu ülkeleri vergi rekabetinin içine itti, sosyal devlet güç kaybetti, toplam üretim artışıyla birlikte toplam gelir arttı ama gelir dağılımındaki adaletsizlik de olağanüstü ölçüde arttı. Ulus-devlet ve onu güçlendiren bir fonksiyon icra etmiş olan sosyal devletin koruma altına aldığı kesimler küreselleşme ile birlikte korunmasız kaldılar. Topluma mutluluk ve refah getirme vaadiyle yola çıkan liberal piyasa ekonomisinin 1980’lerden sonraki neoliberal versiyonu toplumsal olanı da zayıflattı. Bu süreçte popülist akımlar ve bunların siyasi partileri ile Brexit gibi küreselleşme karşıtı hareketler güç kazandı. Ancak bütün bu gelişmelere rağmen küreselleşme halen gücünden bir şey kaybetmiş değil. Küreselleşmenin olumsuz etkilerine karşı uluslararası işbirliği dünyanın gündemine girdi. 1980’lerin Washington Uzlaşmasına karşı kapsayıcı büyümeyi savunan 2021 Cornwall Mutabakatı var şimdi.

Diğer yandan küreselleşmenin öteki yüzünde, bilgi ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen gelişmelerin üretim süreçlerinde yarattığı büyük bir devrim vardır. Bu devrim ve yarattığı etkiler Endüstri 4.0 olarak isimlendirilmektedir. Birinci Endüstri (Sanayi) Devrimi üretimin makineleşmesi, İkinci Endüstri Devrimi üretimin serileşmesi ve Üçüncü Endüstri Devrimi üretimin otomasyonu olarak isimlendirilmişti. Dördüncü Endüstri Devrimi (Endüstri 4.0) ise insanlığın ulaştığı teknolojik seviyeye ilaveten nesnelerin interneti, yapay zekâ, robot teknolojileri gibi gelişmeleri hayatımıza soktu. Endüstri 4.0’ın ekonomik sistemler yanında vergi sistemlerini de etkilemesi kaçınılmazdır.

Küreselleşmenin ekonomi ve vergi politikaları üzerindeki derin etkilerini yaşamaya devam ediyoruz. Bu süreç bazı itiraz ve çalkantılara karşın sona ermiş değil, tam tersine bütün hızıyla devam ediyor.

1.2. Sürdürülebilirlik

Geçen yüzyılın ortalarından yoğunluklu olarak da 1980’lerden itibaren hayatımıza giren bir kavram daha var. “Sürdürülebilirlik”. Bu kavram sadece ekonomiye odaklı kalkınma anlayışının değişmesine ve sürece sosyal ve çevresel faktörlerin de dâhil edilmesine yol açmıştır. Sürdürülebilirlik “Gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneğine zarar vermeden bugünün ihtiyaçlarını karşılayan kalkınma” olarak tanımlanmaktadır. Sürdürülebilirlik kavramı küresel ısınmanın yol açtığı sorunlar karşısında büyük önem kazanmıştır. Dünya iklim zirvelerinin temel konusu daima iklim ve “sürdürülebilirlik” olmuştur. Zira küresel iklim değişikliği küresel iş birliğini zorunlu kılmaktadır.

1.2.1. Paris İklim Anlaşması

Bu çerçevede BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) 1992 yılında kabul edilmiş, 1994 yılında da yürürlüğe girmiştir. (Türkiye bu sözleşmeye 2014 yılında katılmıştır). 2020 sonrası iklim değişikliği rejiminin çerçevesini oluşturan Paris Anlaşması ise 5 Ekim 2016 tarihi itibarıyla küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 55’ini oluşturan en az 55 tarafın anlaşmayı onaylaması koşulunun tamamlanması sonucunda 4 Kasım 2016 itibarıyla yürürlüğe girmiştir. Türkiye de Paris Anlaşmasını 22 Nisan 2016 tarihinde imzalamış, anlaşmanın onaylanmasının uygun bulunduğuna ilişkin 7335 sayılı Kanun da 7 Ekim 2021 tarihli Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Paris İklim Anlaşmasının temel hedefleri Anlaşmanın 2’nci maddesinde belirtilmiştir. Buna göre anlaşma, sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğun ortadan kaldırılması çabaları bağlamında iklim değişikliği tehdidine yönelik küresel müdahaleyi aşağıda belirtilen araçlarla güçlendirmeyi amaçlamaktadır:

Küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyeye göre 2 derecenin oldukça altında tutmak ve sıcaklık artışını sanayileşme öncesi dönemindeki seviyelerin 1,5 derece üzeri ile sınırlandırmak,
Gıda üretimini tehdit etmeyecek şekilde iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum sağlama kabiliyetini artırmak, iklim değişikliğine direnci geliştirmek ve düşük emisyonlu kalkınmayı teşvik etmek,
Finans akışlarını düşük sera gazı emisyonları ve iklim değişikliğine dirençli kalkınmaya yönelik eğilimle tutarlı hale getirmek.
Görüldüğü gibi sera gazı emisyonlarını sınırlandırılması taraf ülkelerin (sera gazı emisyonlarının yüzde 95’ini oluşturan 195 ülke imzalamış, 191 ülke bunu parlamentolarından geçirmiştir) ekonomik ve finans sistemlerini değiştirecektir. Bu değişimin vergi sistemlerine etki etmemesi düşünülemez. Bu süreçte vergi sistemleri de büyük bir değişime uğrayacaktır.

1.2.2. Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı:

Paris İklim Anlaşmasına paralel olarak AB 11 Aralık 2019 tarihinde iklim ve çevreyle ilgili zorluklarla mücadele konusundaki taahhütlerini daha geniş ve etkili bir şekilde yeniden düzenlemeyi amaçlayan “Avrupa Yeşil Mutabakatı”, “EU Green Deal” açıklamıştır.

Bu mutabakat çerçevesinde doğal kaynak tüketimi azaltılırken ekonomik büyümenin sağlanması ve 2050’de sera gazlarının net emisyon değerinin sıfırlanması (karbon nötr) hedeflerine ulaşmak için hazırlanan “AB İklim Kanunu” 9 Temmuz 2021 tarihinde AB Konseyince onaylanarak AB Resmî Gazetesinde yayımlanmıştır.

Avrupa İklim Kanunu ile belirlenen hedeflere ulaşmak amacıyla Avrupa Komisyonu tarafından 14 Temmuz 2021 tarihinde bir dizi yasal düzenleme içeren “Fit for 55” Yeşil Paket Taslağı sunulmuştur. Söz konusu Taslak ile amaçlanan, sera gazı emisyonlarının 1990 yılı seviyesine kıyasla 2030 yılına kadar %55 oranında azaltılması ve 2050 yılında Avrupa’yı karbon nötr seviyesine ulaştırmaktır. Paket taslağının ismi olan “Fit for 55” ile bu %55’lik hedefe atıfta bulunulmaktadır. Paket/Taslak ekonomi, toplum ve sanayi genelinde ihtiyaç duyulan dönüşümü yaratmayı hedeflemektedir. Bu çerçevede AB’nin iklim, enerji, sanayi, binalar, arazi kullanımı, ulaşım ve vergilendirme politikalarının %55 emisyon azaltım hedefine uygun olarak düzenlenmesini istemektedir. AB ayrıca Karbon Fiyatlama Politikasının bir alt aracı olan Emisyon Ticaret Sistemi’ne (ETS) giren sektörlerin 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarının 2005 yılı seviyesine kıyasla %61 oranında düşürülmesi gerektiğini de söylemektedir.

AB, Avrupa Yeşil Mutabakatı ile hedeflenen politikaların Avrupa sanayisi üzerinde yaratacağı maliyet karşısında, Avrupa’nın rekabetçiliğinin korunabilmesi ve üretim ile yatırımların, emisyon azaltım hedefi AB’den az olan ülkelere kaymasının önlenmesi için “Sınırda Karbon Düzenlemesi (SKD)-Carbon Border Adjustment” mekanizmasıyla dış ticarette emisyon ticaret sistemi, yeni vergiler ve tarife dışı engelleri içermesi muhtemel bir sistem üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Düzenlemenin 1 Ocak 2023 tarihi itibarıyla 3 yıllık mali yükümlülük getirmeyen bir geçiş dönemi ile başlatılması hedeflenmektedir. Söz konusu düzenlemeye tabi olan seçili sektörler bu aşamada demir-çelik, çimento, alüminyum, elektrik ve gübre olarak belirlenmiştir.

Paris İklim Anlaşması ve Yeşil Mutabakat aynı hedefe yönelmiş metinlerdir. Paris İklim Anlaşması taraf olan bütün ülkeleri kapsarken Yeşil Mutabakat AB üyesi ülkeleri kapsama almaktadır.

Kısa Özet

1980’li yıllarla birlikte dünyanın yaşamakta olduğu üç büyük gelişmeyi şöyle özetleyebiliriz:

1-Ardında bilgi ve iletişim teknolojilerindeki olağanüstü gelişimin yattığı küreselleşme. Diğer bir ifadeyle mal ve hizmet ticareti ile sermaye hareketlerinin önündeki engellerin kalkması.
2-Küresel ısınma/ İklim değişikliği
3-Endüstri 4.0

Bu gelişmeler ulusal vergi sistemlerini olağanüstü ölçüde etkilemiş ve değişime zorlamıştır. Bu etkinin yarattığı en büyük değişim kendisini vergi rekabeti olarak göstermiş ve ülkeler kurumlar ve gelir vergisi oranlarında indirime gitmişlerdir. Küreselleşmenin vergi sistemlerinde yarattığı etkileri bugüne kadar geniş boyutlu bir şekilde yaşadık. Endüstri 4.0 ve Paris İklim Anlaşması ve Yeşil Mutabakat da önümüzdeki yıllarda vergi sistemlerinde bugüne kadar yaşananlara kıyasla çok daha büyük değişikliklere yol açacaktır.

Türk Vergi Sisteminin de toplam vergi gelirlerinde bir azalmaya yol açmaksızın bu gelişmelere uyum sağlaması önem arz etmektedir.

2- VERGİ REKABETİ

Küreselleşme süreciyle birlikte sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, ülkeleri daha uygun bir yatırım iklimi oluşturarak sermaye çekebilmek amacıyla bir vergi rekabetinin içine sokmuştur. Bu ülkeler kurumlar vergisi oranlarında, bu bağlamda kâr payı üzerindeki vergi yükünde önemli indirimlere gitmişlerdir.

Bu süreçte ilginç olan kazanç üzerinden alınan vergilerde indirime gidilirken toplam vergi hasılatında bir azalmanın olmaması, hatta küçük de olsa bir miktar artışın olmasıdır. Bunun anlamı oran indirimi ile dolaysız vergilerde meydana gelen hasılat kaybının dolaylı vergilerde oran artışına gidilmek ya da istisna ve muafiyetlerin daraltılması suretiyle telafi edildiğidir.
Biz burada OECD ülkeleri için genel eğilimi ifade eden bir cümle kuruyoruz. Elbette bu genel ifadeye istisna oluşturan ülkeler olabilir. Seçilmiş bazı ülkelerin gelir ve kâr üzerinden alınan vergiler ile kurumlar vergisi oranlarına ilişkin tablolar aşağıdadır.

Bu iki tablonun söyledikleri şudur: OECD ülkelerinde Kurumlar Vergisi oranlarında olağanüstü bir düşüş yaşanmıştır. Pandemi sürecine rağmen bu eğilimde bir değişiklik meydana gelmemiştir. Çok uluslu şirketleri ilgilendiren en önemli unsur kurumlar vergisi oranlarının seviyesidir. Gelir ve kâr üzerinden alınan vergi oranlarında ise 2010’ların ortalarından itibaren bir yükseliş vardır. Ancak bu oranları tek başına kâr payı üzerindeki oran olarak değerlendirmek yanlış olur.

Ayrıca OECD üyesi olmayan gelişmekte olan ülkelerin vergi rekabeti ve teşvik politikaları çerçevesinde yapmış oldukları vergi indirimleri doğal olarak bu istatistiklerde yer almamaktadır.

Bir de şu var:

Ülkelerin yabancı sermaye çekebilmek amacıyla daha uygun bir yatırım iklimi yaratmak için vergi oranlarını düşürmeleri amaca ulaşabilmek için tek başına yeterli bir unsur değildir. Ekonomik ve siyasi istikrar, pazarın büyüklüğü gibi unsurlar en az vergi oranları kadar, hatta onlardan daha önemlidir.

Küresel vergi rekabetinin ülkelerin ulus devlet sınırları içindeki vergi matrahını azaltmak suretiyle vergi hasılatında azalışa neden olabildiğini biraz önce ifade etmiştik. Ancak ülkelerin bütçe dengeleri ve bireylerin devletten, özelde de sosyal devletten vazgeçmediği, daha fazla talepkâr olduğu dikkate alındığında dolaysız vergi gelirlerindeki azalışın dolaylı vergilerde artışa gidilmek suretiyle telafi edildiğini de söylemiştik.

Bu tablodan da görüldüğü gibi kurumlar vergisi ile gelir ve kâr payı üzerindeki vergi oranlarındaki düşüşe rağmen ülkelerin toplam vergi yükü azalmamış, hatta artmıştır. Ancak şunu da ilave edelim ki küreselleşmenin ülkelerin ulusal vergi matrahlarını azaltması salt vergi rekabeti sonucunda meydana geliyor değildir. Bunlara bir sonraki bölümde değineceğiz.

3- MATRAH AŞINDIRMASI VE KAR KAYDIRMASI

(BEPS – BASE EROSION AND PROFIT SHIFTING)

Çok uluslu şirketler, yasal düzenlemelerden faydalanarak dünya çapında oluşturdukları şirket yapıları ve vergisel uygulamalar (vergi planlaması) ile kârlarını düşük oranda vergilendiren ya da hiç vergilendirmeyen ülke ya da bölgelere aktarmaya çalışmakta ve bu durum çoğu ülke için vergi matrahında azalışlara neden olduğu gibi, vergi adaleti ve rekabet ortamını da bozmaktadır. Söz konusu soruna uluslararası alanda çözüm arayışları çerçevesinde, 2013 yılında G-20’nin çağrısı üzerine OECD, “BEPS Eylem Planı”nı yayımlamıştır. Eylem Planında konuyla ilgili 15 eylem belirlenmiştir. Bu eylemler üç temel sütun üzerine oturmaktadır.

Uluslararası düzeyde kurumlar vergisi konusunda bir uyumun tesis edilmesi. Bu alanda yapılan çalışmaların temeli kurumlar vergisi matrahının azaltılmasına yönelik uygulamaları ortadan kaldırmaktır.
Vergilendirmenin temel prensiplerini belirlemek (Örneğin transfer fiyatlandırmasının kurallarının belirlenmesi)
Şeffaflığın sağlanması (Örneğin ülkeler arası otomatik bilgi değişiminin sağlanması).

OECD/G20 BEPS Projesinin iki temel hedefi vardır:

(1) Vergilendirmeyi ekonomik aktivite ve değer yaratımı ile ilişkilendirerek vergilendirilecek geliri güvence altına almak,

(2) Görüş birliğine dayalı tek bir uluslararası vergi kuralları seti oluşturarak matrah aşındırması ve karın düşük vergili ülkelere kaydırılması ile mücadele etmek.

OECD tarafından önerilen BEPS Eylem Planı Eylül 2013’te G20 Liderleri tarafından kabul edilmiştir.

Kabul edilen plana uygun olarak 7 çıktıdan oluşan ilk grup eylem, Eylül 2014’te Cairn’deki G20 Maliye Bakanları Toplantısında kabul edilmiştir. Geriye kalan 8 eylem ise Eylül 2015 itibarıyla tamamlanmış olup, eylemler sonucunda oluşturulan Raporlar kamuoyuna sunulmuştur.

BEPS Projesi ile ilgili söz konusu raporlar genel olarak;

-Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmalarında ya da Yorumlarında,
-Ülkelerin İç Mevzuatında,
-OECD Transfer Fiyatlandırması Rehberinde,

değişiklik yapılmasını öngörmektedir.

Bu kapsamda BEPS eylem planı sonucunda çok uluslu şirketlerin elde etmiş olduğu karların düşük vergi yüküne sahip ülkelere aktarılmasının önüne geçilmesi amacıyla ilk olarak ülkelerin yapmış olduğu Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmalarında değişiklik yapılması öngörülmüş ve bu amaçla çok taraflı bir Çerçeve Anlaşma (MLI) hazırlanmıştır. Türkiye de bu anlaşmaya taraf olmuştur.

Öte yandan diğer bir önemli değişiklik OECD’nin hazırlamış olduğu Transfer Fiyatlandırması Rehberinde yapılmıştır. Anılan Rehberde yapılan değişiklikler ile karın değer yaratılan ülkelerde bırakılmasını sağlayacak düzenlemeler yapılmıştır.

Yine çok uluslu şirketlerin kar kaydırmalarının önüne geçilmesi amacıyla otomatik bilgi değişim mekanizmaları (Ülke Bazlı Raporlama (CBC) ve Otomatik Bilgi Değişim (CRS)) hayata geçirilmiştir.

BEPS Eylem Planında olup çözüme kavuşturulamayın en önemli konu ise Dijital Hizmetlerin Vergilendirilmesi olmuştur. Çok Uluslu Şirketlerin vergilendirilmesi meselesi ise BEPS’in ilgi alanına girmemektedir.

4- DİJİTAL HİZMETLER İLE ÇOK ULUSLU ŞİRKETLERİN VERGİLENDİRİLMESİ VE VERGİ GÜVENLİK MEKANİZMALARI

4.1. BEPS Sürecinden Pillar 1 ve Pillar 2 Sürecine

G20 ve OECD çalışması olan Matrah Aşındırması ve Kar Kaydırması Projesinin (Base Erosion Profit Shifting Project, BEPS) 1. Eylemi; Dijital Ekonomide Vergi Sorunlarının Ele Alınması Raporunda (2015), dolaylı vergiler açısından tüketimin yapıldığı ülkede yapılacak vergilemede OECD KDV rehberine atıf yapılmak suretiyle kaynak ülkenin vergileme hakkı konusunda genel bir anlayış birliğine varılırken, kazanç vergilemesi açısından bir konsensüse ulaşılamamıştır.

BEPS Projesindeki gecikme ülkeleri ulusal çözümler aramaya itmiş ve bazı ülkeler dijital hizmetleri vergilendiren yasalar çıkarmışlardır. Türkiye de 05/12/2019 tarihinde kabul edilen 7194 sayılı Kanunla Dijital Hizmet Vergisini yürürlüğe koymuştur. Verginin oranı yüzde 7,5’tir.

Bununla birlikte çalışmalar devam etmiştir. G20 tarafından harekete geçirilen ve BEPS konularının görüşüldüğü OECD/G20 Kapsayıcı Çerçeve Grubu dijital ekonominin vergilendirilmesinde konsensüse dayalı bir çözüm bulmayı amaçlamıştır. Çalışmalar önemli ölçüde grup üyesi ülkelerin iştirak ettiği Dijital Ekonomi Görev Gücü (Task Force on Digital Economy) bünyesinde yürütülmüştür.

Bu görev gücünde dijital şirketlerin de içinde olduğu çok uluslu şirketlerin mevcut bağlantı ve kar dağıtım (nexus and profit allocation rules) kurallarında yapılması muhtemel değişiklikler Pillar 1 olarak, küresel matrah aşındırma karşıtı kural (global anti-base erosion proposal) ise Pillar 2 olarak ele alınmıştır. Bu çerçevede oluşturulan çözümün ana parametrelerini içeren Çalışma Programı Haziran 2019’daki G20 Maliye Bakanları ve Liderler zirvesinde görüşülmüş ve çalışmalara devam edilmesi kararlaştırılmıştır.

Ocak 2020’de Pillar 1 ve Pillar 2’nin ana çerçevesi Kapsayıcı Çerçeve Grubu tarafından açıklanmıştır. 2020 sonu itibariyle nihai metnin oluşturulması planlanmakta iken Covid19 süreci ve ABD seçimleri nedeniyle yaşanan gecikme dolayısıyla çalışmanın tamamlanması için son tarih 2022 yılı ortaları olarak belirlenmiştir.

1 Temmuz 2021 tarihinde gerçekleştirilen OECD Kapsayıcı Çerçeve Toplantısında, Pillar 1 ve Pillar 2’nin belirli hususları üzerinde ön mutabakata varılmıştır. 8 Ekim 2021 tarihinde gerçekleştirilen OECD Kapsayıcı Çerçeve Toplantısında ise Pillar 1 ve Pillar 2’nin genel çerçevesi üzerinde ülkemizin de arasında bulunduğu 134 ülke mutabakata varmış, akabinde bu sayı tüm Kapsayıcı Çerçeve üyelerini (141 ülke) kapsayacak şekilde genişlemiştir.

4.2. Çok Uluslu Şirketler
Kârlarının Vergilendirilmesi

4.2.1. Pillar 1 Projesi

Çok Uluslu Şirketlerin Değerin Yaratıldığı (Pazar) Ülkelerde Elde Ettikleri Kazançların Bu Ülkelerde Vergilendirilmesi

Başlangıçta sadece dijital hizmetlerin vergilendirilmesi konusu ile sınırlı olarak geliştirilen BEPS Projesinden sonra Pillar 1 Projesi dijital şirketlerin de içinde olduğu çok uluslu bütün şirketlerin vergilendirilmesini kapsamına almıştır. Ancak çok uluslu şirketler içinde dijital hizmet sunanlar hala büyük bir ağırlığa sahiptir.

Pillar 1 Projesi ile küresel konsolide cirosu 20 Milyar Euro’yu ve %10 vergi öncesi kârlılık eşiğini aşan çok uluslu şirket gruplarının %10 kârlılık seviyesini aşan kârının %25’inin, hasılat tabanlı bir dağıtım anahtarı ile pazar ülkelere dağıtılması öngörülmektedir.

Bu çerçevede 2022 yılında yeni sisteme ilişkin çok taraflı bir sözleşme hazırlanması ve bu sözleşmenin 2023 yılında yürürlüğe girmesi, ilk vergi ödemesinin de 2024 yılında yapılması öngörülmektedir.

Pillar 1 Projesinin Türkiye’ye Etkisi

Uluslararası uygulamada karşımıza çıkan bu yeni uygulamanın Türkiye’de üç alanda etkisinin ortaya çıkması beklenmektedir.

1-Dijital Hizmet Vergisinin Kaldırılması

07.12.2019 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan 7194 sayılı Kanun’la ihdas edilen Dijital Hizmet Vergisi özetle; dijital ortamda sunulan reklam hizmetleri ile diğer hizmetlerden %7,5 oranında vergi alınmasını öngörmektedir. Türkiye dijital hizmet vergisinde diğer ülkelere kıyasla yüksek sayılabilecek bir vergi oranına sahiptir. Örneğin aynı konuda Fransa %3, İngiltere %2 oranında vergileme yapmaktadır. Ancak küresel dünyada artık vergi sadece ulus-devletlerin egemenlik alanına ait bir konu olarak görülmemektedir.

Şöyle ki: gerek Türkiye gerekse dijital hizmetlerden vergi alan diğer ülkeler ABD tarafından ticaret soruşturmasına konu edilmiş ve her ülkenin o ülke için kritik önem taşıyan sektörlerinden ABD’ye yapılan ithalatın ek vergiye tabi tutulması kararlaştırılmıştır. Ancak Pillar 1 Projesi uygulamaya intikal edene kadar bu vergiler ABD tarafından ertelenmiştir. Pillar 1 Projesi ile öngörülen yeni vergileme sisteminin uygulamaya girmesi ile Dijital Hizmet Vergisinin kaldırılması zorunlu olacaktır. Türkiye ve benzeri ülkelerin Pillar 1 Projesinden kazançlı çıkmaları projedeki “%10 kârlılık seviyesini aşan kârın %25’ini” ifadesindeki %25’lik oranın yukarıya çekilmesi ile mümkün olacaktır. Türkiye’nin konuyla ilgili stratejisi bu olmak zorundadır.

2- Online Reklam Hizmetlerindeki %15 Stopajın Kaldırılması

19 Aralık 2018 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 476 sayılı Cumhurbaşkanı kararıyla, internet ortamında verilen reklam hizmetlerine ilişkin olarak, bu hizmeti verenlere veya internet ortamında reklam hizmeti verilmesine aracılık edenlere yapılan ödemeler üzerinden %15 oranında gelir/kurumlar vergisi stopajı yapılmaktadır.

Yeni vergileme sistemi dizayn edilirken bu stopaj uygulamasının kaldırılması da söz konusu olabilecektir.

4.2.2. Pillar 2 Projesi

Küresel Asgari Kurumlar
Vergisi

Vergi rekabeti uzun yıllar boyunca ulusal vergi matrahlarını aşındırmıştır. Rekabet nedeniyle kazanç üzerinden alınan vergilerin oranlarındaki düşüş aslında kazananı olmayan “Dibe Doğru Yarış”tır. Pillar 2 bu açıdan acımasız vergi rekabetine karşı ilk ciddi adım, ilk küresel işbirliğidir. Ancak şunu da belirtelim ki küresel asgari kurumlar vergisi küresel/konsolide cirosu 750 milyon Euro olan şirketleri kapsamına almaktadır. Pillar 2’nin en önemli unsuru %15 oranında küresel asgarî kurumlar vergisi oranıdır.

Buna göre bir şirketin elde ettiği kâr bulunduğu ülkede efektif olarak %15’in altında bir oranla vergilendirilirse aradaki vergi farkını, şirketin nihai ana işletmesinin olduğu ülke vergi idaresi alacaktır. Bu doğal olarak ülkelerin %15’ten daha düşük oranda bir kurumlar vergisi uygulama imkânını ortadan kaldıracaktır.

Sistemde maddî duran varlıkların %8’i ile işçi ücretlerinin %10’u kadar kâr, asgari kurumlar vergisinden hariç tutulacak. Bu oranlar kademeli olarak azalarak 10 yılın sonunda %5’e inecektir.

Konuya ilişkin düzenlemelerin 2022 yılında hazırlanması, yasalaştırılması ve uygulamanın 2023’te başlaması öngörülmektedir. Ancak AB, İngiltere ve ABD’de yaşanan son gelişmeler nedeniyle uygulamanın 2024 gibi başlayabileceği tahmin edilmektedir.

Pillar 2 (Asgari Kurumlar Vergisi) Uygulamasının Türkiye’ye Etkisi Ve Yapılması Gereken
Düzenlemeler

1-Asgari kurumlar Vergisi Uygulamasının İç Mevzuata Aktarılması
2-Asgari %15 kurumlar Vergisi uygulamasının hayata geçirilmesine ilişkin iç mevzuatta düzenlemeler yapılması gerekmektedir.
3-Yatırım Teşvik ve Diğer Teşvik Sistemlerinin Gözden Geçirilmesi

Asgari kurumlar vergisi uygulamasının hayata geçirilmesinden sonra mevcut teşvik sistemlerinde sağlanan avantajlar, diğer ülkenin vergileme hakkı dolayısıyla, özellikle çok uluslu şirketler açısından uygulanamayacaktır. Bu nedenle teşvik sistemlerinin gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Sonuç itibarıyla Pillar 1 ve 2 projelerinin kısa ve orta vadede Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin vergi hasılatlarını artırıcı etki yapması ihtimali zayıftır. Türkiye bu projeleri diğer ülkelerin uygulamaya geçecekleri tarihleri dikkate alarak uygulamaya koymalıdır.

5- ROBOTLARIN YÜKSELİŞİ – ROBOT VERGİLERİ

Endüstri 4.0 birçok yeni kavramı hayatımıza soktu. Yapay zeka, nesnelerin interneti, üretim teknolojilerinin dijital dönüşümü gibi. “Robot” kavramının tarihi daha eski olmakla birlikte o da Endüstri 4.0 ile anlam kazanmıştır. Robot teknolojisi işletmelere göz ardı edilemeyecek ölçüde maliyet avantajı sağlamaktadır. Robot teknolojisi ilerledikçe işgücü maliyetleri aşağıya inecektir. Belki de emeğin zamanla önemli ölçüde üretim faktörü olmaktan çıkacağı bir süreci yaşayacağız. Böyle bir sürecin işsizlik yaratacağı tahmin edilmektedir. Daron Acemoğlu Endüstri 4.0’ın yaratacağı kitlesel işsizliğe karşı Refah Devleti 3.0 Projesi içinde devletin teknoloji kullanımını sınırlayıcı bir rol üstlenmesi gerektiğini ileri sürmektedir.

McKinsey Global Institute tarafından yapılan bir araştırmada küresel ekonominin GSYİH olarak yaklaşık yüzde 90’ını oluşturan 46 ülkede Endüstri 4.0 ve robot teknolojisinin yükselişi ile birlikte 2030 yılına kadar dünyada 400 milyon ila 800 milyon arasında kişinin işini kaybedeceği belirtilmiştir. Araştırmalar her ilave robot ile 5 ila 6 çalışanın işini kaybedeceğini söylemektedir.

Öte yandan konu uluslararası platformlarda da ele alınmaktadır. Avrupa Parlamentosu robot-birey ilişkilerini düzenleyen bir tasarıyı onaylamıştır. Yine OECD üyesi ülkeler “Yapay Zeka İlkeleri”ni 2019 yılında imzalamıştır.
Bu konudaki iyimser görüş ise şudur: Teknolojideki ilerlemeden, robotların yükselişinden kimse çekinmesin. Zamanında aynı korku bilgisayar icat edildiğinde de yaşanmıştı, bilgisayar insanın yaptığı işleri yapacak, insan işsiz kalacak diye.

Öyle olmadı, tam tersine bilgisayar yeni iş olanakları yarattı. Robot teknolojisi de benzer şekilde yeni iş alanları yaratacaktır. Biz bu görüşü oldukça iyimser buluyoruz. Robotların yükselişi ile birlikte dünya üzerindeki yüz milyonlarca iş robotlar tarafından yapılacaktır. Böyle bir gelişme vergi sistemlerinde çok önemli sonuçlara yol açacaktır.

Endüstriyel robotların sağladığı maliyet avantajı nedeniyle işletmeler özellikle de sanayi işletmeleri işgücü kullanımını en aza indireceklerdir. Böyle bir gelişme ücretler üzerinden alınan gelir vergisinin alınamaması sonucunu doğuracak (zira ortada vergiye tabi tutulacak bir ücret geliri kalmayacaktır) ve ülkelerin gelir vergisi hasılatlarında önemli düşüşler meydana gelecektir. Diğer yandan açığa çıkan emeğin başka alanlarda istihdamı için yapılacak yeni meslek kazandırma eğitimi gibi kamu harcamaları da ülkelerin bütçe dengesi üzerinde olumsuz etkide bulunacaktır. Bütün bu olumsuz etkilere karşı robotlar üzerinden bir verginin alınmasını gelişmiş ülkeler tartışmaya başlamıştır. Bu tartışma halen teorik düzeydedir.

Tabii ki tartışma düzeyinde de olsa robot vergisine karşı eleştiriler de vardır. Eleştiriler vergilendirmenin robotların doğuracağı verimlilik artışını olumsuz etkileyeceği ve işletmelerin küresel rekabette geri kalacağı konularında yoğunlaşmaktadır. Konu şu anda gelişmekte olan ülkeleri ilgilendiriyor gözükmektedir. Kanaatimizce Asgari Kurumlar Vergisinde olduğu gibi gelecekte bu konuda da küresel bir işbirliğinin gerekli olacağıdır. Hiçbir ülkenin robotların vergilendirilmesi konusunda tek başına bir uygulamaya gidebileceği kanaatinde değilim.

6- KARBON FİYATLANDIRMASI

6.1. Karbon Vergileri

Önemi nedeniyle karbon fiyatlandırmasını ayrı bir başlık altında almayı uygun buldum.

Karbon fiyatlandırmasının iki temel aracı Karbon Vergisi ve Emisyon Ticaret Sistemidir.

Karbon vergileri, sera gazı emisyonu birimi başına ödenen vergilerdir. Ancak emisyon miktarının doğrudan ölçülmesi çok zor olduğundan uygulamada aynı etkiyi yaratacak çeşitli seçenekler vardır. Karbon vergilerini üç grup altında toplayabiliriz.

1) Yandığında salınan karbon emisyonu miktarı ile orantılı olmak üzere her bir birim fosil yakıt başına alınan karbon vergileri,

2) Havaya salınan her bir tonluk CO2 emisyonu için belirlenen karbon vergisi,

3) Belirli bir enerji birimi (terajul, İngiliz Isı Birimi-BTU veya kilowatt-saat) başına alınan enerji vergisi.

Karbon vergisi uygulamasında amaç, fosil yakıtların kullanım maliyetlerinin artırılması ve üretiminde fazla fosil yakıt kullanılan ürünlerin fiyatlarının dezavantajlı hale getirilmesidir. Böylelikle, daha temiz teknolojilerle üretilen ürünlerin talebi artacak, CO2 emisyonu azaltılacak, enerji tasarrufu sağlanacak olup üreticilerin daha az karbon emisyonuna yol açan teknolojilere yönelmesi teşvik edilecektir.

Halen dünyada karbon vergisi uygulayan ülkelerden bazıları şunlardır: Arjantin, Avrupa Birliği (AB), Çin, Danimarka, Güney Afrika, Güney Kore, İngiltere, İsveç, Japonya, Kanada, Kazakistan, Kolombiya, Meksika, Norveç, Singapur, Şili, Ukrayna ve Yeni Zelanda.

Bazı ülkelerde karbon vergisi yerine emisyon ticaret sistemi (ETS) uygulanmakta bazılarında ise her iki yöntem birlikte tatbik edilmektedir.

6.2. Emisyon Ticaret Sistemi (ETS)

Karbon fiyatlandırması için tanımlanan bir diğer piyasa aracı olan ETS’de, sera gazı (karbon en önemlisi) salınımı yüksek olan tesislerden kaynaklı emisyonlara her yıl bir üst sınır değeri belirlenir. Bu sınır değer içinde, tesislere her yıl belirli miktarda sera gazı emisyonu tahsisi yapılır. Bu tahsisat, ücretsiz, ücretli veya açık artırma yoluyla yapılabilir. Tahsis edilen değerin üzerinde emisyonu olan tesislerin fazlalık miktarı kadar karbon kredisini temin etmesi gerekir. Sınır değerden daha az emisyon üreten tesisler ise ihtiyaç fazlası karbon kredilerini satabilir.

Türkiye Yeşil Mutabakat çerçevesinde sanayileşme stratejisindeki dönüşüm programına uygun olarak karbon fiyatlandırma sistemini kurmak zorundadır. AB’deki ve uluslararası diğer gelişmeleri dikkate alarak Türkiye karbon fiyatlandırması ile ilgili gerekli hazırlıkları bir an önce yapmalıdır. Özel sektör konu ile ilgili bilgilendirilmeli ve dönüşümün özel sektöre getireceği yük Devletin teşvik politikaları ile hafifletilmelidir.

7- KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN VERGİ SİSTEMLERİNE ETKİSİ

Paris İklim Anlaşması ve Yeşil Mutabakat, ülkelerin politikalarının küresel ısınmayı önleyecek şekilde tasarlanmasını, düşük emisyonlu bir kalkınma politikası ile buna uygun finans politikaları uygulanmasını öngörmektedir. Bu köklü dönüşümün vergi politikalarını değişime zorlaması kaçınılmazdır. Vergi sisteminde değişiklik başlıca iki temel grupta meydana gelecektir.

Kazanç üzerinden alınan vergiler, özel tüketim vergileri ile bazı servet unsurları üzerinden alınan vergiler,
Karbon vergileri.
Küresel iklim değişikliği karbon vergilerini dünya gündemine dahil etmiştir. Halen karbon vergisi uygulayan bazı ülkeler vardır. Paris İklim Anlaşması ve Yeşil Mutabakat karbon fiyatlandırması kapsamında karbon vergisi uygulayan ülke sayısını kısa zamanda artıracaktır.

Türkiye Ne Yapmalı

“Yeşil Mutabakat”ın öngördüğü 2050 yılı için Karbon Nötr Avrupa hedefi göz önünde bulundurularak vergi politikasında yeşil vergileri öne çıkaran bir dönüşüm gerçekleştirilmek zorundadır.

• Gelir ve kurumlar vergileri mükelleflerinin üretimde kullandıkları enerjinin yenilenebilir enerjiye dönüşmesi için yaptıkları yatırımların tutarının tamamının indirimli gelir veya kurumlar vergisi uygulamasına tabi tutulması ve buna ilave olarak bir defada amortisman ayrılmak suretiyle gider yazılması sağlanmalıdır.

• Gelir ve kurumlar vergileri kanunlarında yeşil yatırım ve yeşil finansmanı teşvik edecek düzenlemeler yapılmalıdır. Yeşil yatırımlarda zarar mahsup süresi daha uzun belirlenebilir.

• Halen yaş yanında silindir hacmi esasına dayalı olan Motorlu Taşıtlar Vergisi, aracın yaşını da gözeterek karbondioksit emisyonuna göre alınarak yeşil vergi özelliğine kavuşturulmalıdır.

• Motorlu taşıtların ilk iktisabında ödenen Özel Tüketim Vergisi yeşil vergi politikaları çerçevesinde yeniden düzenlenmelidir.

• Yatırımları teşvik eden indirimli gelir veya kurumlar vergileri uygulaması yeşil enerji kullanan işletmelere tanınmalı, fosil yakıt kullanan yeni yatırımlar uluslararası gelişmeler gözetilerek zorunlu haller dışında teşviklerden ya yararlanamamalı ya da düşük oranda yararlanmalıdır.

• Yeşil enerji ve çevreye duyarlı teknolojilere ilişkin AR-GE faaliyetlerine mevcut teşvik ve destekler yanında ilave vergi teşvikleri verilmelidir.

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları