loading
close
SON DAKİKALAR

Davutoğlu: Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, liyakatsizliği, akılsızlığı ve yozlaşmayı kurumsal hale getirdi

Davutoğlu: Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, liyakatsizliği, akılsızlığı ve yozlaşmayı kurumsal hale getirdi
Tarih: 01.11.2020 - 16:40
Kategori: Siyaset

Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu partisinin 1. Olağan Kongresi'nde konuştu.

Davutoğlu'nun konuşmasından bazı satır başları şöyle:
"Geçmişi değil geleceği, nefreti değil sevgiyi, öfkeyi değil merhameti, korkuyu değil ümidi, haksızlığı değil adaleti, sefaleti değil refahı konuşmak için buradayız. Türkiye’yi tabulardan, korkulardan, yasaklardan, yoksulluktan, yolsuzluktan ve yalandan kurtarmak için buradayız. İstiklal marşımızdan feyz alarak, “Korkma” diye haykırarak yola çıktık. Herkes sinse de, bir kenara çekilse de, herkes sussa da, herkesi sustursalar da biz susmayacağız hakkı haykıracağız, hakikati haykıracağız dedik. Milletimize korkma diye seslendik. Biz korkmuyoruz siz de korkmayın dedik.

Esnafımıza, çiftçimize, işçimize “Korkma” diye seslendik. Gençlerimize, kadınlarımıza, yaşlılarımıza korkma diye seslendik. Bu liyakatsiz, ciddiyetsiz, 28 Şubat ve eski Türkiye artığı iktidardan korkmayın. Onlar sizin alın terinizi çarçur etmekten korkmadılar. Onlar hukuk devletini yok etmekten korkmadılar. Onlar Türk Lirasını ayağa düşürmekten, paramızı pul etmekten korkmadılar. Onlar ifade hürriyetini, insan haklarını, milletimizin farklılıklarına saldırmaktan korkmadılar. Onların tüm baskılarına, tehditlerine, kolluk güçlerine, şantajlarına rağmen biz de onların oluşturduğu bu korku ikliminden korkmuyoruz. Siz de özgürlük, adalet, ahlak, şeffaflık, refah ve ekmek istemekten korkmayın. Siz de müreffeh bir Türkiye, kalkınmış bir Türkiye istemekten korkmayın. Siz de huzurlu bir Türkiye, hukuk devletinin olduğu bir Türkiye, akraba kayırmacılığın olmadığı bir Türkiye istemekten korkmayın. Nitekim artık korku eşiği aşıldı. O eşik tam 326 gün önce sizlerin varlığı ile Gelecek Partisi’nin kurulması ile aşıldı. Artık korkan tek bir kesim var. İktidar korkuyor. Muhalif gazetecilerin karşısına çıkmaktan korkuyorlar. Gerçek soruları cevaplama cesaretleri yok. Muhalefet partilerinden korkuyorlar. Muhalefet liderleri ile konuşmaktan, karşı karşıya gelmekten korkuyorlar, çünkü verecekleri cevap yok. En kötüsü halktan yani sizden korkuyorlar. Çevrelerinde yüzlerce koruma, izole hayatlar yaşıyorlar. İnsana, gerçeğe, sokağa değmeden yaşanan bir rüya içindeler. Ve bu rüyadan uyanmak istemiyorlar. İktidarın rüyası artık vatandaşın kabusudur. Biz bu kabusa son vermek için geliyoruz.

Geçtiğimiz Perşembe günü de Cumhuriyetimizin 97. Kuruluş yıldönümüydü. Mazlum milletlere örneklik teşkil eden destansı bir İstiklal mücadelesi sonrasında Cumhuriyetimizi kuran Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını bir kez daha şükranla anıyorum. Gün Cumhuriyetimizin 100. Kuruluş yıldönümüne üç yıl kala Cumhuriyet felsefesini de doğru anlama ve çağdaş bir yorumla 21. Yüzyıla taşıma günüdür. Nasıl İslam inancı insanların mutlak evrensel eşitliğine dayanıyorsa, Cumhuriyet te vatandaşların mutlak siyasal eşitliğine dayanır. Yüz yıl önce Balkan ve Birinci Dünya Savaşı’nın acıları üzerinde bir İstiklal Savaşı vererek Cumhuriyetimizi kuran neslin torunları olarak bizler, bu onurlu savaş sonunda özgürleştirilen vatanımızın asli ve eşit sahipleriyiz. Cumhuriyet fikri bu eşit sahiplik ve aidiyet bilincine dayanır. Cumhuriyet fikrinde devlet ve siyasal düzen bir kişiye, bir aileye, bir zümreye, bir etnik ya da mezhebi kesime değil tek tek onurlu vatandaşların her birine ve topluca bu ülkeyi oluşturan halka aittir. Kimse sahiplik iddiasını tekeline alamaz ve bu tekel üzerinde farklı vatandaş topluluklarını dışlayamaz, ötekileştirmez ve tehdit olarak tanımlayamaz.

Gerçek Cumhuriyetçiler bu aidiyet bilincini sahiplenenler, koruyanlar ve yayanlardır. Cumhuriyet karşıtları ise hangi gerekçeyle olursa olsun ve toplumun hangi kesimi ile ilgili olursa olsun o aidiyet bilincini zayıflatanlar, sarsanlar ve yok edenlerdir. Demokrasi bu aidiyet bilincini siyasal düzene ve yönetim süreçlerine çoğulcu bir şekilde yansıtan sistemin adıdır. Demokrasi ile taçlanmamış cumhuriyet iddiaları bir çok ülkede sözde kalmış ve devlet bir kişi, bir zümre ya da grup elinde diğerleri üzerinde bir baskı aygıtı olarak kullanılmıştır. Farklılıklara tahammül edemeyen ve çoğulcu bir niteliğe dönüşemeyen cumhuriyet iddiaları zamanla tek bir resmi ideolojinin, tek bir fikrin dogmalarına ya da tek bir bürokratik ya da siyasi elitin tercihlerine dayalı yapılara dönüşerek fosilleşmiş ve çağın gereklerinden kopmuştur. Bundan otuz yıl önce bir bütün olarak çöken Demir Perde ülkelerinin ve bugün kırılganlık yaşayan bir çok devletin adında Cumhuriyetin olması bu devletlerin siyasal türbülansa girmesini engelleyememiştir. Cumhuriyet eşit vatandaşlık ilkesine dayanırken demokrasi vatandaşların farklılıklarının korunmasının teminatıdır.

Cumhuriyet milletin siyasal düzen ve devlet üzerindeki egemenliğine dayanır, demokrasi bu egemenliği çoğulcu bir rıza ilişkisine dönüştürür. Cumhuriyet vatandaşları eşitler, demokrasi bu eşit vatandaşların farklı tercihlerinin ülkenin geleceği ile ilgili kararları etkileme süreçlerini katılımcı bir şekilde tanımlar. Cumhuriyet vatandaşları cumhur kavramı etrafında birleştirir, demokrasi çeşitliliklerin toplumsal hayata özgürce yansımasını sağlar. Hal böyle iken Cumhuriyetimizin yüzüncü yılının eşiğinde yine açık yüreklilikle konuşma ve muhasebe etme vaktidir. Bu çerçevede iktidar partilerine destek vermekle birlikte Cumhuriyet ve demokrasiye samimi olarak bağlı olduğuna inandığım aziz vatandaşlarıma  sesleniyorum.

Elinizi vicdanınıza koyunuz ve cevaplayınız. Bugün kendilerini Cumhuriyet kavramının özünü teşkil eden Cumhur kavramı ile tanımlayan iktidar ittifakının dili, söylemi ve eylemi Cumhuriyetin vatandaşları eşit kılan birleştirici ruhuna uygun mu? Her gün toplumun bir kesimini dışlayan, bu toprakların saf dillerini tahkir eden, kendilerinden farklı görüş beyan eden eşit vatandaşları ihanetle yaftalayan iktidar anlayışı demokrasi ile taçlanmış bir Cumhuriyet felsefesi ile uyumlu olabilir mi? Daha düne kadar beraber olduğu dava arkadaşlarının farklı fikirlerine bile tahammül edemeyen ve her türlü hakaret ve iftira dili ile mukabelede bulunan yaklaşım sahipleri Cumhurbaşkanlığı makamının birleştirici kudretini hayata geçirebilirler mi? Cumhurbaşkanlığı gibi birleştirici olması gereken bir kavramı referandumda toplumun takriben yarısının karşı çıktığı bir hükümet sistemi ile özdeşleştirmek ve partili cumhurbaşkanlığı ile bu makamı ayrıştırıcı ve dışlayıcı bir siyasetin aracı haline dönüştürmek Cumhuriyet bilincine uygun mudur?

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile demokrasinin özünü teşkil eden kuvvetler ayrılığı ilkesini yok ederek yürütmeyi, yasamayı ve yargıyı tek bir otoritenin elinde toplamak, benzerleri bugün çevremizdeki bir çok ülkede görülen demokrasisiz bir Cumhuriyet anlayışı değil midir? Demokrasisiz Cumhuriyetin en çarpıcı ve yıkıcı örnekliğini teşkil eden Maocu zihniyeti hala savunmaya devam eden 28 Şubat artığı marjinal bir parti liderinin ülkeyi biz yönetiyoruz demesi içinize siniyor mu? Tek bir fikrin, tek bir resmi ideolojinin, tek bir siyasi akımın, tek bir ittifakın vatandaşları makbul ve makbul olmayan, vatanperver ve hain olarak tanımlayabildiği bir iktidar anlayışı özellikle gençlerimiz arasında yaygınlaşan karamsarlığın gerçek sorumluları değil midir? Gençlere “Sen kimsin?” diye sorduktan sonra onu da kendi iktidar anlayışı ve lider sembolü ile tanımlayan bir zihniyet, dünyayla teknolojik olarak entegre olmuş gençlerimize birleştirici bir Cumhuriyet, özgürlükçü bir Demokrasi aşılayabilir mi?

Yaratılan korku atmosferi ile özgürlükçü ruhunuzun, dikte edilen siyasi söylemlerle ufka açık zihninizin, kötü ekonomi yönetiminin getirdiği işsizlikle gelecek ideallerinizin her geçen gün daralmakta olduğu hissine kapıldığınızı görüyoruz. Esasen  Gelecek Partisi olarak bizleri harekete geçiren temel saik gelecek nesillerin üzerine çöken bu psikolojik karabasanı kaldırmak ve sizlerin önünü açmaktır. Şunu asla unutmayın. Cumhuriyet size emanettir ve gerçek demokrasiyi de bu ülkede kalıcı bir şekilde inşa edecek olan da sizin bu ülkenin kaderine sahip çıkma iradeniz olacaktır. Cumhuriyet sizindir, demokrasi de  sizin eseriniz olacaktır. Biz size kim olduğunuzu söylemeye değil, kendi ben-idrakinizi özgürce inşa edebileceğiniz bir ortam sağlamaya geliyoruz. Medeniyetlerin harmanladığı bu ülkenin kültürel mirasından ilham alın ama ufkunuz bütün insanlığa açık olsun. Sizin zihninizi millilik ve evrensellik arasında kutuplaştırmaya çalışan dar anlayışlara direnin. Unutmayın her bir insanı, diğer canlıları ve doğayı sevemeyen kendi milletini de sevemez, kendi milletini sevemeyen insanlığı da doğayı da kucaklayamaz. Yani başka bir deyişle gerçek anlamda evrensel olamayan milli olamaz, gerçek anlamda milli olamayan da evrensel olamaz. Bizim neslin soğuk savaş yıllarında karşılıklı kutuplaşmalarla kaybettiği yılların acısı hala yüreğimdedir

 

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi esasen bu iktidar pekiştirme çabasının ürünüdür. Son iki yıllık uygulama bu model için acılı ve sancılı bir test dönemi olmuştur. Bu test dönemi göstermiştir ki bu model keyfi yönetim, ekonomik çöküntü, yasakların, yolsuzluğun ve yoksulluğun yaygınlaşmasıdır. Açıkça şunu ifade etmemiz gerekiyor: Türkiye bugün üç büyük krizin içerisindedir. Bu krizlerin birincisi işçinin, köylünün, memurun, işverenin, kadınların, gençlerin, emeklilerin ve milyonlarca işsiz kardeşlerimizin iliklerine kadar hissettikleri ekonomik krizdir. Bu krizlerin ikincisi bütün siyasal hayatımızı, devletin karar alma kabiliyetini, kurumların işlemesini, yargının çalışmasını, yasamanın işini yapmasını felç etmiş olan siyasal krizdir. Bu iki krizin, yani ekonomik ve siyasi krizin yanında baş etmemiz gereken bir üçüncü krizimiz daha var. Bu kriz ekonomik krizden de siyasi krizden de daha büyüktür. Bugün Türkiye’nin en büyük krizi yönetme kabiliyetini, karar alma iradesini kaybetmiş ve paralel bir evrende yaşayan bu iktidardır. Ekonomik krizler de siyasal tıkanmalar da aşılabilir her zaman. Ancak bugün bırakın bu krizleri aşmayı bu krizlerin varlığını bile kabul etmeyen bir iktidarla karşı karşıyayız.

En büyük krizimiz krizin varlığının inkâr edilmesidir. Kafasını kuma gömen bu iktidar milleti de milletin dertlerini de ne görüyor ne de duyuyor. Açıkça söylüyorum buradan: Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi var olduğu sürece bu iktidarın ülkeyi yönetmesi, ekonomiyi yönetmesi, dış işlerini yönetmesi, sağlığı ve eğitimi yönetmesi mümkün değildir. Çünkü Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi liyakatsizliği, keyfiliği ve dolayısıyla düpedüz akılsızlığı ve yozlaşmayı kurumsal hale getirmiştir. İstedikleri kararı alsınlar, istedikleri kişiyi istedikleri yere atasınlar. Bu sistem var oldukça krizden başka bir şey üretemez, üretmesi söz konusu olamaz. Çünkü bu sistemin tabii yan etkisi demokrasiden rahatsız olmalarıdır. Çünkü bu sistemin tabii yan etkisi hukuktan rahatsız olmalarıdır. Çünkü bu sistemin tabii yan etkisi şeffaflıktan rahatsız olmalarıdır. Çünkü bu sistemin tabii yan etkisi çok seslilikten, ifade hürriyetinden, huzurdan, haktan ve hürriyetten rahatsız olmasıdır. Bu müsrif iktidarın elinde şimdi de milletimizin yarınlarının karartılması tehlikesi vardır. Biz, Gelecek Partisi olarak buna müsaade edemeyiz. İşte bunun için öncelikle tam demokratik parlamenter sistem diyoruz. Gelecek Partisi olarak ta demokratik güçlendirilmiş parlamenter sistem hazırlıklarımızı aylardır sürdürüyoruz. 

Demokrasimizi kalıcı şekilde kurumsallaştırarark ülkemizi gelecek asırlara taşıyacağına inandığımız tam demokratik güçlendirlmiş parlamenter sistem modelimizi 9 Kasım Pazartesi günü kamuoyumuz ile paylaşacağız. Daha sonra da bütün siyasi partilerden, STK’lardan, üniversitelerden, vatandaşlarımızdan katkılarını, önerilerini  isteyeceğiz. Aynı gün siyasi parti liderlerinden ve konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarından randevu isteyerek güçlendirilmiş parlamenter sistem modelimizi bizzat kendileriyle paylaşacağım.

Gelecek Partisi bir soruna işaret ediyorsa, bir soruna parmak basıyorsa çözümü bildiği için, sorunu halledebileceği için yapar. Bu sefer de öyle yaptık. Esasen ülkemizin ve demokrasimizin tamamıyla sivil, kapsayıcı ve demokratik bir anayasaya ihtiyacı vardır. Çok daha geniş bir toplumsal uzlaşı gerektiren anayasa yazımı konusunda da katılımcı bir çalışma grubu kurarak çalışmaları başlatacağız. Yeni ve çağdaş bir anayasa yazımı ancak ve ancak Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin oluşturduğu tekilci ve otoriter siyasal iklimin değişmesi ile mümkün olabileceği için öncelikle hükümet sistemi konusuna yoğunlaşmaya karar verdik. Tekrar ediyoruz, Türkiye’nin önündeki en acil sorun bu Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen yamalı bohça yapıdır. Türkiye ülkeyi bir tek parti düzenine döndürmeye hevesli bu sistemle yol alamaz. Çünkü bu sistem siyaseti aritmetiğe indirgeyerek zehirledi. Çünkü bu sistem karar alma mekanizmalarını yok ederek, kurumları felç etti. Çünkü bu sistem şeffaflığın üzerine beton dökerek ekonomimizi çürüttü. Çünkü bu sistem gizli koalisyonu, siyasi haracı, siyasi rüşveti, siyasi mahkumiyeti kural haline getirdi.

Gelecek Partisi’nin önerdiği tam demokratik parlamenter sistem. Siyaseti, siyasi partileri, seçilmişleri, kurumları ve tek tek her vatandaşımızı bu prangalardan kurtarıp özgürleştirecek bir sistemdir. Cumhuriyetimizin 100. yılına doğru yürürken ülkemizin hak ettiği itibarı kazanması, vatandaşlarımızın hak ettikleri refaha kavuşmaları için elimizden geleni yapacak, gece gündüz çalışacağız.  Tarih kritik eşiklerde cesaretle öne çıkan insanlara özel bir misyon yükler. Bu misyonu yerine getirenler ise tarihin sürükleyici kadrolarını oluştururlar. İşte Gelecek Partisi kadroları bu misyon bilinciyle harekete geçmişlerdir.

Hedefimiz kısa dönemli çıkar temelli bir iktidar elde etmek ya da bir iktidara ortak olmak değildir. Hedefimiz asla var olan yozlaşmış düzeni küçük yamalarla değiştirmek de değildir. Hedefimiz, siyasal ve toplumsal düzenimizi küreselleşmenin getirdiği imkanlar ve meydan okumalara cevap oluşturacak şekilde bütüncül bir çerçevede yeniden yapılandırmak ve yeni bir mimariye kavuşturmaktır. Bu yeni bir mimari katılımcı ve çoğulcu bir süreçle hayata geçirilecektir. 

Basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğünü şiar edinmiş demokratik bir toplumun temel ihtiyacıdır. Gerçek basın özgürlüğü demokrasimizin bağışıklık sistemidir. Bugün ortadan kaldırılan basın özgürlüğünün maliyeti daha zayıf bir ekonomi, yozlaşan bir hukuk devleti ve sanallaşan demokrasidir. Devletin sürekliliği insanı siyasetin öznesi olmaktan çıkararak değil, insanı ve onun haklarını siyasetin merkezine oturtarak sağlanabilir. İnsanı siyasetin öznesi ve odağı olmaktan çıkaran anlayışlar ve yöntemler sadece demokratik düzeni sarsmakla kalmaz, devletin uzun dönemli sürekliliğini de tehdit eder. Bin yıl süreceği iddia edilen darbe dönemlerinin kısa sürede ömürlerini tamamlaması bunun en açık delilidir. Devlet milleti oluşturan insanların ortak iradesinin tecessüm etmiş halidir ve o irade olmadıkça varlığını sürdüremez. Devlet bizim dışımızda var olan değil, bizim irademizle var olan bir siyasi organizma ve bizden meşruiyet aldığı ölçüde kalıcı olabilecek bir idari mekanizmadır. Şeyh Edebali’nin ilkesini yeniden yorumlayarak diyebiliriz ki insanı, onun temel haklarını ihmal eden veya ikincil konuma indirgeyen hiç bir devlet baki olamaz.

İnsanı değil de devleti esas aşarak beka söylemi geliştirenler aslında kendi iktidarlarını baki kılmaya çalışanlardır. Ülkenin çıkarını tanımlama ve geleceğini belirleme yetkisi de kimsenin ve hiç bir grubun tekelinde değildir. Bu yetki toplumun ortak ve anonim şahsiyetine aittir ve ortak anayasal ve yasal zeminde demokratik olarak seçilmiş organlar ve kişiler tarafından kullanılır. Özgürlükçü demokrasinin temeli aidiyet bilincine dayalı kapsayıcılıktır. Farklılıkları insan doğasının güzel çeşitliliği olarak göremeyenler, ne cumhuriyetin birleştirici özünü ne de demokrasinin zenginleştirici boyutunu anlayabilirler. Çarpıcı bir misal vermek gerekirse, “Serok Ahmet” ifadesini bir hakaret unsuru gibi kullanan bir siyasi akıl sahibi kıldığı Kürt vatandaşlarımıza Cumhuriyetimizin eşitleştirici ve birleştirici özüyle ya da demokrasinin özgürleştirici niteliğiyle yaklaşabilir mi? Evet bir kez daha ve haykırarak demokrasi ile taçlanmış Cumhuriyet bilinci ile sesleniyorum. Yunus Emre’nin Türkçesiyle Feqiye Teyran’ın Kürtçesi aynı mana dünyasının farklı dillere dökülmüş hazineleridir.

Eğer Sayın Bahçeli’nin ve bugün iktidar sahiplerinin bilmeden övünerek cihan devletleri diye andıkları Selçuklu ve Osmanlı devletlerimiz yönettikleri halkların dillerine küçümseyerek baksalardı cihan devleti niteliği kazanamazlardı. Bugün de Cumhuriyetimizin bekası ve yükselmesi vatandaşlık bağıyla kendisine bağlı bütün vatandaşların diline, lehçesine, dinine, mezhebine, örfüne adetine saygı duyması ile mümkündür. Ülke milliyetçiliği, yurtseverlik ve vatanperverlik ancak böyle  bir yaklaşım ile mümkündür. Vatandaşlarımızın diliyle, diniyle, mezhebiyle alan eden, onları tahkir eden yaklaşım sahipleri hem kendileri bölücülük yapmış olurlar hem de bölücü terörün ekmeğine yağ sürerler. Sayın Bahçeli, bölücülükle mücadele etmek istiyorsa Kürtçeyle ve bizimle uğraşacağına, seçim kazanmak için ‘Serok Apo’dan mektup getirenlerle, kırmızı bültenle aranan kardeşi Osman Öcalan’ı devlet televizyonuna çıkaranlarla uğraşsın. Tabi onlarla uğraşmaz, uğraşamaz aksine onları destekler. Çünkü şunu biliniz kardeşlerim, bütün dışlayıcı ideolojik yaklaşımlar birbirinden güç alır. Biri güçlenirse diğeri de güçlenir. Onun için bugünkü iktidar sahipleri de Kürt vatandaşlarımızın iradesini kendi mülkü zanneden bölücü terör örgütü temsilcileri de bizden korkarlar ve partimizin yükselmesini tehdit olarak görürler. Çünkü biz ne KCK ne de Kayyum diyoruz. Bizim kısa sürede aynı anda hem Doğu ve Güneydoğuda hem de İç Anadolu’da örgütlenmemizden rahatsız oluyorlar. İşte  Gelecek Partisi bünyesinde bu salonda ve Türkiye’nin her yerinde Türk, Kürt, Arap, Sünni, Alevi kardeşlerimiz omuz omuza ele ele. Onlar bu manzaralardan rahatsız.

Onlar ister ki, Türkler bir partiye Kürtler bir başka partiye, Sünniler bir partiye Aleviler bir başka partiye aidiyet hissetsinler. Biz Gelecek Partisi olarak bu kıskacı kırmak üzere harekete geçtik. Türkiye’nin Irak, Suriye ve Lübnan benzeri etnik ve mezhep temelli partilerle siyasi olarak ayrışmasına asla izin vermeyeceğiz. Bu dışlayıcı ve kutuplaştırıcı siyaset anlayışı bu ülkeye seksenli doksanlı yıllarda ağır maliyetler ödetti. Bilsinler ki biz böylesi ayrıştırıcı siyaset anlayışına sahip olanları rahatsız etmeye devam edeceğiz. İşte biz Gelecek gönüllüleri kuruluş günü söylediğimiz gibi, farklı inançlara mensup, farklı dilleri, lehçeleri konuşan, farklı etnik kökenlerden gelen, ancak bu aziz toprakları vatan bilen ve geleceğe birlikte yürümeyi şiar edinen bir topluluğuz. Farklı kökenlerdeniz, ama hepimiz eşit ve onurlu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyız. Çok sancılar yaşadık, çok acılar gördük. Ama geçmişe değil geleceğe, nefrete değil sevgiye, öfkeye değil merhamete, korkuya değil ümide ayarlıyız.

Sayın Bahçeli’ye buradan bir kez daha seslenmek istiyorum. Kürtçeye dönük bu hakaretamiz uslubu kullandığınız bugünlerde saf Türkçemizin ilk lügatı olan Kaşgarlı Mahmut’un Divanu Lügatüt Türkün yazıldığı özelde Kaşgar ilinde ve genelde Doğu Türkistan’da yapılan zulme niye sessiz kalıyorsunuz? Bize karşı gür çıkan sesiniz Uygur kardeşlerimiz söz konusu olduğunda niye kesiliyor? Bu ortak aidiyet temeli üzerinde yükselen siyasal düzen vizyonumuz ana sütunlarından birisi insan onuruna yakışır bir ekonomik refah düzeyidir. Bugün halkımızın karşı karşıya kaldığı yoksullaşma insan onurunu tahrip edecek noktaya gelmiştir. Koasliyon iktidarı ise bu yoksullaşma karşısında bir yandan halka tepeden bakan bir kibir diğer yanda ise ne yaptığını bilmez bir acziyet sergilemektedir.

Sayın Erdoğan “evime ekmek götüremiyorum” diyen esnafa mütekebbir bir edayla keyif çayı verirken, Sayın Bahçeli askıda ekmek projesi ile yoksulluğun ulaştığı düzeyi tam bir acziyet ile teşhir etmektedir. Biz 2016 yılında ülkeyi bunlara 876 milyar dolar milli gelir, 11.000 dolar kişi başına düşen milli gelirle teslim etmiştik. Şimdi kendilerinin iyimser senaryolarında dahi bu sene milli gelir 702 milyar dolara kişi başına düşen milli gelir ise 8000 dolar civarına gerileyecektir. Yine kendilerinin ürettiği yeni ekonomik programa göre en iyimser beklentilerine göre 2022 yılında yani Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına girerken milli gelirimiz 2016 yılının çok gerisinde 801 milyar dolar olacak.

Peki bu kayıp yılların hesabını kim verecek? 2016 yılında bütün kritik ekonomik göstergeler tek haneli idi, şimdi hepsi 2001 Türkiye’sinin çift haneli rakamlarına ulaştı. 2016’da enflasyon üreticide %3.7, tüketicide %6 civarındaydı; şimdi TÜİK’in sanal rakamlarında %15’lere doğru seyrederken gerçekte hissedilen enflasyon %30 civarında. Bizi faizci diye eleştirdikleri 2016 yılında faizler %7-8 düzeyindeydi şimdi politika faizi %10.25 piyasadaki faiz uygulamaları ise çok daha yükseklerde İşsizlik 2016 ‘da %9 civrındaydı şimdi kedi açıkladıkları sanal rakamlara göre %13.4 iken gerçekte genç işsizlik %30 ları aşmış durumda. Ve nihayet 2016 Mayısında biz bıraktığımızda dolar 2.80 Euro 3.1 civarındaydı; şimdi dolar 9.0 lara Euro ise çift haneli rakamlara doğru seyir halinde. Peki bu kayıpların hesabını kim verecek? Doları umursamayan Hazine ve Maliye Bakanı mı, halk yoksulluk ve işsizlik ile boğuşurken ekonomimiz pik yapıyor diyebilen Cumhurbaşkanı mı?

Bu zor şartlarda dahi ümitsizliğe kapılmayınız. Türkiye’nin hiç bir sorunu çözülemez değildir. Gelecek Partisi olarak çözüm üretmediğimiz ve teklif etmediğimiz hiç bir konuyu eleştirmedik. Nitekim çok iyi bir şekilde hatırlayacaksınız Gelecek Partisi olarak korona salgınının ilk günlerinden itibaren ekonomide somut, gerçekçi, akılcı ve vizyoner çözüm önerilerimizi iktidardan önce kamuoyuna açıkladık. 15 Haziran’da da Gelecek Ekonomik Modelimizi kamuoyu ile paylaştık.

İnşaallah bütçe görüşmeleri sonrasında Aralık ayı sonu ya da Ocak ayı başında da bu modeli detaylandırarak halkımıza ümit ışığı sunacak bir ekonomik program açıklayacağız. 

Biz Gelecek Partisi olarak ne yapacağız. Başta ‘Kamu Özel İşbirliği’ yatırımları olmak üzere geleceğimize ipotek koyan, verimsiz ve ekonomik rasyonaliteden uzak uzun vadeli projelerin tümünü ilgili taraflarla birlikte yeniden değerlendireceğiz. Bu ahbap çavuş ilişkisine son vereceğiz. Milletin sırtına yüklenmiş milyarlarca dolarlık yükü hafifleteceğiz.

Yolsuzlukla mücadeleyi, şeffaflığı ve hesap verebilirliği merkeze alan hukuki altyapıyı hiç gecikmeden ilk gün hayata geçirmeye başlayacağız. Tüm yatırım kararlarında, ilgili sektörlerdeki ihtiyaçları, sosyal faydayı, finansman kapasitesini ve verimliliği esas alarak yapacağız. Milletin bir kuruşunun bile israf edilmesine müsaade etmeyeceğiz. Meclis bilgisi ve onayı dışında bütçe üstü harcama ve kompozisyon değişikliklerine kesinlikle son vereceğiz. Başta Türkiye Varlık Fonu olmak üzere bütçe dışı nitelik kazanmış olan tüm fonları derhal kapatacağız. Ekonomiyi kara deliklerle değil şeffaflıkla yöneteceğiz. Gençlerimizi sermayeye ve krediye ulaşma konusunda öncelikli grup haline getireceğiz. Asgari ücret matematiksel ve iktisadi bir formülle değil insan onurunu temel alan bir yaklaşımla belirleyeceğiz. Asgari ücretten vergiyi kesinlikle kaldıracağız ve asgari ücretle çalışanlara brüt ücretlerini net olarak ödeyeceğiz. İşsizlik fonundan faydalanma koşullarını esneteceğiz. Yararlanma sürelerini uzatacağız. İşsizlik fonunun amacı dışında kullanılmasına kesinlikle müsaade etmeyeceğiz. Yüksek teknoloji üretmeyenlere vergi istisnasını kaldıracağız. Yandaşa vergi istisnası vatandaşa vergi zulmü dönemini bitireceğiz. Gümrük birliği güncellemesi birinci gündemimiz olacak. İhracat artışını hedefleyen bir dış politikayı hayata geçireceğiz. Tarımdaki üretim, pazarlama ve fiyat kaosuna son vereceğiz. Tarımı hayati öneme sahip güçlü bir sektör ve ihracat alanı haline getireceğiz.  Rasyonel ve stratejik eğitim yatırımlarına öncelik vereceğiz. Türkiye’nin rekabet gücünü artıracak bir şekilde eğitim yatırımlarını Milli Güvenliğimizin bir unsuru olan stratejik bir alan olarak ele alacağız.

Bu iktidarın yol açtığı ekonomik çöküş kamu yönetimdeki liyakat ve ehliyet eksikliğinin doğal sonucudur. Yakın kayırmacılığının had safhaya ulaştığı, keyfi yönetimle kurumsal aklın yok edildiği, bakanlıklar başta olmak üzere devlet kurumlarının  içinin boşaltıldığı, mülakat sistemiyle vatan evlatları arasında ayrımcılık yaparak kamu istihdam ahlakının yok edildiği bir ortamda kamu yönetiminde ehliyet ve liyakatin egemen olmasını beklemek hayalciliktir. Gelecek Partisi olarak iktidara geldiğimiz andan itibaren kapsamlı bir kamu yönetimi reformu gerçekleştireceğiz. Güçlendirilmiş parlamenter sistem modeli çerçevesinde devlet hayatımızda kurumsallaşmayı güçlendireceğiz, içi boşaltılmış devlet kurumlarına itibar kazandıracağız, her tür yakın kayırmacılığına son vereceğiz, mülakat sistemini kaldırarak ehlyek ve liyakat ölçüler,ne bjektif kriterler getireceğiz.

Bir ülkenin ve siyasal düzenin en büyük gücü insan kaynağıdır. İnsan kaynağı cevher de eğitim ile işlenir. Maalesef bugün iktidar eğitim sistemini de bozyap tahtasına çevirmişti. Sayın Cumhurbaşkanının defalarca itiraf ettiği gibi eğitim ve kültür alanı tam bir başarısızlık hikayesinin mağdurudur. Ancak her iki alanda da bu başarısızlığın birinci derece sorumlusu bizatihi kendisidir. Bu noktada açık ve net konuşma vaktidir.

Eğitimi tek bir fikrin iktidar aracı olarak gören bir zihniyet vizyoner ve özgür zihne sahip bir gençlik yetiştiremez. Şahsi kini dolayısıyla ülkenin en iyi üniversitelerinden birini kapatan fikir, vicdan ve ahlak yoksunu bir zihniyet düşünce üretemez. Şehirleşmeyi estetikten yoksun yüksek binalar inşa etmek sanan  cesamet esiri yüzeysel bir zihniyet saygın bir kültür ve sanat üretemez. Çarpık şehirleşmenin sonuçlarını deprem acısı yaşadığımız illerimizde görüyoruz.

Biz toplumsal düzenimizin eğitim sütununu sizlerle birlikte birlikte yeniden inşa edeceğiz. Her fikre açık özgür zihinleri bütün canlılara şefkat yüklü bir vicdan ile buluşturan yeni bir eğitim paradigmasını birlikte geliştireceğiz. 

Harcının insan onuru temelinin aidiyet bilincine dayalı kapsayıcı demokrasinin, sütunlarını üretken bir ekonominin, liyakata dayalı kamu yönetiminin ve ortak toplumsal güven duygusunun oluşturduğu toplumsal düzenimizi adalet kubbesi ile koruyacak, siyasi ahlak ile güzelleştireceğiz. Kuvvetler ayrılığı ilkesi çerçevesinde yargıyı gerçek anlamda tarafsız ve bağımsız kılacağız. Bizim iktidarınızda yargı ne geçmişte olduğu gibi FETÖ ve benzeri yapılardan ne de bugün olduğu gibi siyasi iktidardan talimat baskısı altında olacaktır. 

Gördüğümüz baskılara ve engellemelere rağmen sürdüğümüz demokrasi mücadelesinde bütün gayretimiz içerde huzur, güven ve adaletin, dışarda ise itibarın hakim olduğu bir ülke inşa etmektir. İçerde insan onuruna ve insan hak ve özgürlüklerine saygı duyulan, aidiyet bilinci güçlü, ekonomik refaha ulaşmış vatandaşların adalete güven duyarak yaşadıkları, kamu yönetiminde şeffaflık, ehliyet ve liyakatın hakim olduğu bir ülkenin Cumhurbaşkanına gücü ne olursa olsun bir başka ülkenin devlet başkanı “aptal olma!” diye hitap edecek cesareti kendisinde bulamayacaktır. Mazlum milletlerin sesi olmak kendi ülkesinde mazlum yaratmamakla sağlanabilir.

Geçen sene 13 Aralık’ta kuruluş günümüzde de söylediğim gibi, Türkiye yeterince geçmişte yaşadı, Türkiye’nin bugününü yönetemeyenler de hep geçmişe sığındılar, ama sonra da geçmişte eleştirdikleri aktörlerle omuz omuza verdiler. Cumhuriyetin 100. yılına ulaşmak üzere olduğumuz bu zaman diliminde ülkemizin sorunlarının çözümü güçlü bir gelecek tasavvuruyla mümkündür. Türkiye’nin geçmişte bırakması gereken sorunlardan beslenenlerin ortaya çıkardığı karamsar tablo baştan aşağı değişecektir inşallah. Şimdi yapmamız gereken, zihinlerimizi özgürleştirmek, psikolojilerimizi yenilemek, toplumsal bağlarımızı güçlendirmek, esaslı muhasebeler yapıp isabetli dersler çıkarmak ve ortak geleceğimiz konusunda atılması gereken adımları tereddütsüz bir şekilde atmaktır. Bu ortak hedef doğrultusunda kanaat önderlerimizi, aydınlarımızı ve her siyasi kesimden vatandaşlarımızı ortak vicdanımız, ortak aklımız ve ortak irademiz temelinde ortak geleceğimizi belirlemek için omuz omuza verme davetimiz yeniliyorum. Bu çerçevede belirttiim gibi önümüzdeki hafta Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem modelimizi sunduktan sonra siyasi liderlerle görüşme talebinde bulunacağım. Ümit ederim ki iktidar partileri de bu çağrımıza kulak verir ve görüşme talebimizi kabul ederler.

Biz kimsenin hasmı değiliz ve bizim dünyamızda kin değil muhabbet, öfke değil basiret, ademe mahkum etme çabası değil geçmişte ne yaşanmış olursa olsun her ademoğluna saygı vardır. Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye’nin geleceği parlaktır. Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Türkiye’nin sorununu çözemeyenler vardır, sorunlarından beslenenler vardır, ama çözülemeyecek sorunu yoktur. Türkiye’nin dinamik, samimi, ilkeli ve değerleri olan insanların yönetimine ihtiyacı var. Ülkemizin bu iktidarın adalette, ekonomide ve toplumsal barışımızda açtığı yaraları saracak şefkatli, ahlaklı ve donanımlı kadrolara ihtiyacı var. Gelecek Partisi devlet nedir bilen, ekonomi nedir bilen, toplumsal sorunlarımız nedir bilen, hukuk devleti sorunlarımızı bilen tecrübeli bir kadrodan oluşmaktadır. Bu iktidar göz boyayarak, propaganda makinalarını çalıştırarak, medya manipülasyonlarını sürdürerek gerçeği gizleyebileceğini zannedebilir.

Ancak Gelecek Partisi’nin tecrübeli ve uzman ekibi her adımlarını takip etmektedir. Attıkları her yanlış adımı, aldıkları her vahim kararı milletimize bütün detaylarıyla ve şeffaflığıyla anlatmaya devam edeceğiz. Birileri korkabilir, birileri sinebilir ama Gelecek partililer cesaretlerini milletten, ferasetlerini alınlarının teriyle kazandıkları tecrübelerinden almaktadırlar. Bu kadro milletimizin umududur İnşallah. Bu kadro yarınlarımızdır, geleceğimizdir. Bu kadro ülkemizin birikimlerinin, Milletimizin değerlerinin ve kardeşliğinin, Devletimizin ve kamu malı imkanlarının bir avuç liyakatsizin elinde çar çur edilmesine dur diyecek kadrodur. Artık oy pusulasında mazimizin gücünü yarınlarımızın umudunu temsil eden bir çınar yaprağı var. Hiç bir şey bitmedi; her şey bugün burada başkentimizde büyük kongremizde yeniden başlıyor."

Kaynak : Milli Gazete

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları