loading
close
SON DAKİKALAR

DİSK Genel Başkanı Çerkezoğlu: Gerçek anlamda özerk bir SGK istiyoruz

DİSK Genel Başkanı Çerkezoğlu: Gerçek anlamda özerk bir SGK istiyoruz
Tarih: 26.12.2018 - 13:01
Kategori: Sendika

DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu SGK 5. Olağan Genel Kurulunda yaptığı konuşmada SGK'nın özerkliğinin daha da yok edildiğinin altını çizdi ve EYT sorununun acilen çözülmesini istedi.

Anayasa'ya aykırı düzenlemelerle SGK'nın özerkliğinin tamamen ortadan kalktığını söyleyen DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, SGK'nın gerçek anlamda idari ve mali özerkliğe sahip olması gerektiğini ifade etti.

* 10 yıl içinde 48 ayrı yasa ile değişiklik yapılarak sosyal güvenlik mevzuatının yaz boz tahtasına dönmüş durumda olduğunu vurgulayan Arzu Çerkezoğlu, "Norm ve standart birliği sağlamamasının en çarpıcı sonucu Emeklilikte Yaşa Takılanlardır. Reform adı altında yapılan hukuksuz uygulamalar yüzbinlerce çalışanın emekliliğini yıllarca geciktirmektedir" dedi.

* "Harcamaları kısmak ve gelirleri artırmak üstüne kurulu" düzenlemelerle emekli olmanın zorlaştığını ve emekli aylık ve gelirlerinin düşürüldüğünü söyleyen DİSK Genel Başkanı Çerkezoğlu, sağlık hizmetlerinde de sigortalıların katkı paylarının artmasını, sağlık hizmetlerinin ticarileşmesini ve hastaların müşteri olarak görülmesini eleştirdi.

* DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, SGK Genel Kurulunda yaptığı konuşmasının sonunda gerçek anlamda özerk bir SGK ve EYT sorununun çözülmesi çağrısını yineledi.

DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu'nun SGK Genel Kurulunda yaptığı konuşma şöyle: 

"Konuşmam iki bölümden oluşacak. İlk bölümde kurumsal bir değerlendirme yapacağım. İkinci bölümde ise SGK faaliyetlerini ele alacağım.

Öncelikle ifade etmek isterim ki; Anayasa'ya aykırı bir düzenleme ile Sosyal Güvenlik Kurumunun özerkliği tamamen yok edilmiştir. Bu süreç nasıl işledi, izninizle hatırlatmak istiyorum. Biliyorsunuz 2006 yılında çıkarılan 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunumuz vardı. Temmuz ayında 703 sayılı KHK ile 5502 sayılı yasanın neredeyse tamamı mülga edildi. Ardından da KHK ile ortadan kaldırılan hükümler 4 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlendi. Önce KHK ile ortadan kaldırıp, sonra Kararname ile düzenleme yoluna niye gidildi?

Bildiğiniz gibi, Anayasanın 104. Maddesine göre kanunla düzenlenmiş bir konuda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi düzenlenemez. Bu nedenle de Anayasa'ya karşı hile yapıldı. Önce SGK'ya ilişkin kanunla düzenleme KHK ile ilga edildi. Ardından da bu konuda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarıldı. Böylece kanunla düzenlenen ve TBMM'nin yetkisinde olan SGK ile düzenlemeler tek başına Cumhurbaşkanı tarafından yapılır hale geldi. Öncelikle bu değişiklik anayasaya aykırıdır, yapılan hile anayasaya aykırılığı ortadan kaldırmaz.

Anayasa'ya aykırı bu değişiklik ile SGK'ya ilişkin tüm kurumsal düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından tek başına yapılmasına olanak sağladı. Cumhurbaşkanı isterse meclise ve bizlere danışmadan bu genel kurulun, yönetim kurulunun yapısını değiştirebilir. Kısacası SGK, TBMM'nin yetki alanından alınıp Cumhurbaşkanının takdirine bırakılmıştır. Başkanlık rejiminin ilk sonuçlarından birisi, SGK'nin özerkliğini daha da yok eden bu değişikliktir.

Bu düzenleme yapılırken bizlerin görüşü alındı mı? Alınmadı! Oysa biz sosyal güvenliğin tarafıyız. Sosyal güvenlik çalışan, işveren, emekli ve devletin birlikte taraf olduğu bir sistemdir. Bu sisteme ilişkin yapılacak değişiklikler taraflar ile müzakere edilmeli ve mutabakat sağlanmalıdır. Mutabakat sağlanmadan yapılan Anayasaya aykırı değişiklik, sosyal güvenlik kavramının özüne aykırıdır!

Burası Sosyal Güvenlik Kurumu'nun genel kurulu, ama açık söyleyelim bu organ genel kurul adını hak etmiyor. Bilindiği gibi genel kurullar kurumların, örgütlerin en üst karar organlarıdır. Genel kurulların temel işlevi denetim, ibra ve karar almadır. Ancak SGK söz konusu olduğunda bunlar geçerli değil. SGK Genel Kurulu bir karar organı değil. SGK Genel Kurulu bir danışma organı, istişari nitelikli bir organ. Bu nedenle adının danışma kurulu olması daha doğru olurdu.

Çünkü SGK Genel Kurulunun denetim yetkisi yok, ibra yetkisi yok, karar alma yetkisi yok. Mevzuat, görevlerimizi belirliyor ama bize yetki vermiyor.

Bu genel kurulun görevleri şunlar:

* Sosyal güvenlik politikaları ve uygulamaları hakkında görüş̧ ve önerilerde bulunmak.

*  Kurumun bütçe ve bilançolarını, faaliyet raporlarını, gelir gider dengesini, sigorta kolları itibarıyla hesap sonuçlarını değerlendirerek görüş̧ oluşturmak.

*  Kurumun hedefleri ile sonuçlarını değerlendirerek bir sonraki dönemin hedeflerine ilişkin görüş̧ oluşturmak.

*  Yönetim Kurulunun seçimle gelen üyelerini seçmek.

Görüldüğü gibi genel kurulumuz karar alamıyor, denetim yapamıyor ve ibra yetkisi yok.

Dolayısıyla burası gerçek anlamda bir genel kurul değil, bizler de yetki ve karar hakkına sahip delegeler değiliz.

Mevzuat genel kurulda olması gereken yetkileri, en yüksek karar, yetki ve sorumluluğu taşıyan Yönetim Kurulu'na vermiş durumda.

Yönetim Kurulu üyelerinin yarısı başkan ve başkan yardımcıları dahil hükümet tarafından belirleniyor. Kararlar oy çokluğu ile alınıyor ve eşitlik halinde başkanın oyu kararı belirliyor. Diğer bir ifade ile Yönetim Kurulu tamamen siyasi iradeye bağlı.

Sosyal Güvenlik Kurumu, genel kurulu yetkisiz, yönetim kurulu hükümet tarafından belirlenen idari, mali ve siyasi vesayete tabi bir kurum niteliğinde.

5502 Sayılı kurum kanunu ve 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde SGK idarî ve malî açıdan özerk bir kurum olarak tanımlanmasına rağmen gerçekte ne idari ne de mali açıdan özerklik söz konusudur.  SGK idari ve mali açıdan cumhurbaşkanlığına bağlı bir kuruluştur.

İdari ve mali açıdan özerklikten söz edebilmek için prim ödeyenlerin ve emeklilerin temsilcilerin SGK'de karar ve yetki sahibi olması lazım.  Mevzuat bize burada konuşma imkânı veriyor ancak ne yetki ne de karar hakkımız var.

Biz SGK'nın gerçek anlamda idari ve mali özerkliğe sahip olması gerektiğini ifade ediyoruz. SGK'de prim ödeyenler ve emekliler gerçek anlamda söz sahibi olmalıdır. Hükümetin SGK'de kamu payından daha fazla söz sahibi olması adil değildir, sosyal diyalog esaslarına aykırıdır.

Bilindiği gibi sosyal güvenlik reformunun en önemli ayağı tek çatı idi. Ancak primli sosyal güvenlik kurumları tek çatı altında toplansa da primsiz ödemelere ilişkin dağınıklık devam ediyor.

5510 hazırlanırken gündeme gelen primsiz ödemelerin tek çatı altında toplanmasına ilişkin yasa hazırlığının geri çekilmesi, primsiz ödemelerin dağınık, karmaşık ve siyasal müdahalelere açık hale gelmesine yol açmaktadır.

Özetle, SGK'nin en temel sorunu özerk olmamasıdır. Tümüyle siyasi iktidara tabi olan kurumun bütün uygulamalarından da doğal olarak siyasi iktidar sorumlu olacaktır.

Bu kurumsal değerlendirmenin ardından, bahsetmek istediğim ikinci temel konu SGK'nin sosyal güvenliğe ilişkin faaliyetleri ve sonuçlarıdır.

Sosyal Güvenlik Kurumunun bu genel kurul toplantısı 5510 sayılı yasanın 10. yılında toplanıyor. Dolayısıyla büyük iddialarla ve reform olarak ilan edilen 5510 sayılı yasanın, Türkiye sosyal güvenlik sisteminde nasıl sonuçlar yarattığı, burada masaya yatırılmalıdır.

Bu çerçevede temel bazı kriterlere göre kurumun 10 yılını değerlendirmek istiyorum. Siyasal iktidar tarafından reform olarak değerlendirilen yasanın üzerinden 10 yıl geçti. Nasıl bir tablo ile karşı karşıyayız?

Bizim 10 yıl önceki değerlendirmemiz 5510 sayılı yasa ile getirilen düzenlemelerin sosyal güvenlik haklarında gerilemelere yol açacağı yönündeydi. O nedenle o gün de bugün de reform iddialarının gerçeği yansıtmadığını düşünüyoruz.

Her şeyden önce 5510 sayılı yasa, yasama kalitesi açısından kabul edilemez durumdadır. Sosyal güvenlik gibi temel yasalar uzun bir hazırlık dönemi ve toplumsal mutabakatla hazırlanmalı ve dayanıklı olmalıdır. Sık sık değişmemelidir.

5510 toplumsal bir mutabakata dayanmamış ve iyi düşünülerek hazırlanmamıştır bu nedenle de 10 yıl içinde tam 48 kanunla 5510'da yüzlerce madde değişmiştir. Bazı maddeler defalarca değişmiştir. Yasa ek ve geçici maddeler ile içinden çıkılamaz hale getirilmiştir. Hiçbir temel kanunda 10 yıl içinde 48 ayrı yasa ile değişiklik yapılması anlaşılır değildir. Sosyal güvenlik mevzuatı yaz boz tahtasına dönmüş durumdadır.

Sosyal güvenlik mevzuatı, anlamak ve izlemek çok özel ve sınırlı sayıda kişinin içinden çıkabileceği özel bir uzmanlık alanına dönüşmüştür. Yurttaşların mevzuatı anlaması imkansızdır. Oysa yasaların ve mevzuatın anlaşılır, kolay erişilir olması ve sık sık değişmemesi yasama kalitesi ilkesinin gereğidir.

5510 işçilerin, emeklilerin ve hak sahiplerinin sosyal güvenlik haklarında ciddi gerilemelere yol açmıştır.

10 yıl önce sosyal güvenlik sisteminde yapılan değişikliklerin gerekçeleri norm ve standart birliğinin sağlanması ve sosyal güvenliğin mali yapısının iyileştirilmesi olarak ifade edilmişti. Geçen 10 yılda gördük ki norm ve standart birliği iddiası gerçekleşmemiştir. Gerek sosyal sigortalar gerekse genel sağlık sigortası açısından sigortalılar, emekliler ve hak sahipleri arasında yararlanma koşulları, aylık ve gelir açısından önemli farklılıklar söz konusudur.

Özellikle emekliler ve hak sahipleri arasında ciddi eşitsizlikler söz konusudur. Bir sosyal hukuk devletinde bu denli büyük farklar kabul edilemez.

Norm ve standart birliği sağlamamasının en çarpıcı sonucu Emeklilikte Yaşa Takılanlardır. Reform adı altında yapılan hukuksuz uygulamalar yüzbinlerce çalışanın emekliliğini yıllarca geciktirmektedir.

5510 sayılı yasanın bütün mimarisi harcamaları kısmak ve gelirleri artırmak üstüne kuruluydu.

Bu çerçevede emekli olmayı zorlaştıran ve emekli aylık ve gelirlerini düşürecek düzenlemeler yapıldı. 5510 sayılı yasa ile

*  Aylık bağlama oranları düşürüldü,

*  Aylıkların hesaplanmasında güncelleme katsayısı düşürüldü,

*  Aylıkların alt sınırı düşürüldü,

*   Emekli aylık ve gelirlerin artırılması enflasyon ile sınırlandırıldı, mili gelirden pay verilmedi,

Sonuç olarak, emekli aylık ve gelirleri asgari ücretin altına düşmeye başladı. Bu eğilimin giderek artacağını sır değil.

SGK'nin açıkladığı ortalama en düşük emekli aylıklarının asgari ücrete oranı giderek düşmektedir.

Sizleri rakamlara boğmak istemem sadece bir örnek vermek istiyorum. SGK verilerine göre en düşük emekli aylığının asgari ücrete oranı son 10 yılda yüzde 25 geriledi.

Aylık ve gelirler asgari ücretin altına düşmeye başladı.

Güncelleme katsayısında milli gelirin yüzde 100'ü dikkate alınırken bu oran yüzde 30'a düşürüldü.

Aynı şekilde emekli aylıklarına yapılacak zam enflasyon ile sınırlandırıldı.

Sonuçta ülkenin büyümesinden ve milli gelir artışından emekliler payını alamadı.

Emekli aylıkları milli gelire göre ciddi biçimde geriledi.

Emeklilerin ülkenin büyümesinden pay alamaması büyük haksızlıktır, vefasızlıktır.

5510 sayılı yasa Genel Sağlık Sigortası alanında sağlık hizmetlerinde sigortalıların katkı paylarının artması, sağlık hizmetlerinin ticarileşmesi ve hastaların müşteri olarak görülmesi sonucunu yarattı.

Bu tablo karşısında biz DİSK olarak ne istiyoruz?  

*  İdari ve mali açıdan gerçek anlamda özerk, yapısı TBMM tarafından düzenlenebilen bir SGK istiyoruz.

*  SGK Genel Kurulunun denetim, karar ve ibra organı olmasını istiyoruz.

*  SGK yönetim kurulunda çoğunluğun çalışan ve emekli temsilcilerinden oluşmasını istiyoruz.

*  Sosyal güvenlik sisteminin Anayasanın emredici düzenlemelerine, sosyal devlet ilkesine uygun biçimde emekliliğe erişimi kolaylaştıracak ve emeklilerin insanca yaşamasını sağlayacak şekilde değiştirilmesini istiyoruz.

* İşverenlere sağlanan SGK prim desteğinin asgari ücretliler için de sağlanmasını istiyoruz.

* Geçmişte hukuksuz uygulamalarla hakları gasp edilen çalışanların, Emeklilikte Yaşa Takılanlar olarak bilinen sorununun çözülmesini istiyoruz"

 

Kaynak : Vişne Haber Ajansı-www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları