loading
close
SON DAKİKALAR

Erdoğan: Hiç kimsenin ülkenin istiklaline ve istikbaline el uzatmayı aklından dahi geçirememesi için güçlü Türkiye'yi inşa ediyoruz

Erdoğan: Hiç kimsenin ülkenin istiklaline ve istikbaline el uzatmayı aklından dahi geçirememesi için güçlü Türkiye'yi inşa ediyoruz
Tarih: 28.07.2020 - 09:39
Kategori: Siyaset

AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe'de kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulundu.

Erdoğan'ın açıklamaları şöyle:
"Ülkede kesilecek büyük ve küçükbaş kurbanlıkların tamamının yerli üretim. Gerek kurbanlıkların kontrolü, gerek kesim yerleri, gerek kesim sonrası temizlik hususunda gereken tedbirler ağırlıklı olarak yerel yönetimler vasıtasıyla alındı.

Kurban kesim yerlerinde yoğunluk oluşmaması için bayramın 2'nci ve 3'üncü günlerinin de değerlendirilmesini tavsiye ediyoruz.

Bayram için yolculuğa çıkacak tüm vatandaşlardan dikkatli olmalarını ve kurallara riayet etmelerini istiyoruz.

Kovid-19 salgınının devam ettiği şu günlerde gerek kurban keserken, gerek bayramlaşırken temizlik, maske ve mesafe kurallarından asla taviz verilmemesi gerekir.

Sıkıntılı ve zahmetli olduğunu bildiğimiz bu kuralları kendimizin ve sevdiklerimizin sağlığı için harfiyen uygulayalım. İnşallah çoğu gitti azı kaldı. Salgın dönemini geride bıraktığımızda inşallah yaptığımız fedakarlıkların karşılığını ziyadesiyle alacağımız güzel günler bizi bekliyor. Milletimizin salgın dönemindeki istihdam kaybını önlemek ve sosyal destek ihtiyacını karşılamak için çeşitli kalemlerde 26,5 milyar liralık karşılıksız nakit ödeme yaptık. İnşallah bundan sonra da 83 milyon vatandaşımızın her birinin yanında yer almayı sürdüreceğiz.

-Hamdolsun Allah'ın yardımı ve milletimizin desteği ile tüm zorlukların üstesinden geliyor ve hedeflerimize doğru adım adım ilerliyoruz. Hep ifade ettiğim gibi en büyük gücümüz birliğimiz, beraberliğimiz, kardeşliğimizdir. Vesayet oyunlarıyla, terör örgütlerinin saldırılarıyla, darbe girişimleri ile siyasi ve ekonomik tuzaklarla yıkılamayan bir ülke oluşumuzu işte bu hasletlerimize sıkı sıkıya bağlı olmamıza borçluyuz. Bu gerçeği görenler tüm güçleriyle milletimizin birliğine, ülkemizin bütünlüğüne, devletimizin egemenlik haklarına saldırmaktadır. Türkiye'yi hala geçmişin zayıf ve ürkek devleti zannedenler bu saldırılarla netice almayı, ülkemizin üzerinde yeniden tahakküm kurmayı hayal ediyorlar. Halbuki artık her alanda altyapısını geliştirmiş, egemenlik haklarını kullanma iradesine sahip bir Türkiye var. Kendi gerçeklerinin ve gücünün idrakinde bir Türkiye var.

Altını çizerek ifade ediyorum; Bizim kimsenin hakkında, hukukunda, toprağında, huzurunda, zenginliğinde gözümüz yok. Tek arzumuz ve tüm gayretimiz, kendi hakkımızı, hukukumuzu, çıkarlarımızı korumaktır. Bu anlayışa dayatmayla karşımıza çıkanlara, cevabımızı uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru gücümüzle vermekten asla çekinmiyoruz, çekinmeyeceğiz. Müzakere ve adil anlaşmalar yoluyla çözülebilecek meselelerde oldubittiyle ülkemizi dışlamaya kalkanlar her seferinde bu cevapla karşılaşacaklarını bilmelidir.

-Siyasi, ekonomik, sosyal, askeri her türlü rekabetin değişen diline ve tarzına uygun şekilde kendimizi sürekli yeniliyoruz. Hem sahada, hem masada yeni dönemin gereklerine göre mücadelemizi veriyoruz. Bugüne kadar elde ettiğimiz kazanımları, milli duruşumuzu devlet ruhuyla mütenasip mücadele yöntemleriyle tahkim ederek sergiliyor olmamıza borçluyuz. İnşallah bundan sonra da aynı anlayış ve azimle yolumuza devam edeceğiz.

-Ayasofya'nın Fatih'in vakfiyesine uygun şekilde yeniden ibadete açılması, ülkemizin egemen haklarını kullanma konusundaki kararlılığının son örneklerinden biridir.

Sadece Ayasofya'nın serencamı dahi milletimizin bu topraklardaki 1000 yıllık varlığını hangi zorluklarla sürdürebildiğinin ispatıdır. Fethin en önemli hatırası olan Ayasofya'nın hangi şartlar altında 500 yıllık camilik vasfından çıkartılarak müzeye dönüştürüldüğünü tartışmanın bir anlamı olmadığına, kalmadığına inanıyorum. Önemli olan bu ulu mabedin yeniden asli işlevine bağlayıcı bir hukuki belge olan vakfiyesinde belirtilen misyonuna dönmüş olmasıdır. Fatih'in 1453 yılında camiye çevirdiği İstanbul'un gözbebeği Ayasofya, artık medeniyetimizin zirve sembollerinden biri olarak, milletimize ve tüm İslam dünyasına, tüm Müslümanlara bir ibadethane olarak hizmet vermeyi sürdürecektir.

Ayasofya'yı ecdadın emanetine uygun olarak üç neslin hayalinde yaşattığı şekliyle bir cuma günü aslına rücu ettirdik. Hizmetine ömrümüzü adadığımız Şehr-i İstanbul'un artık bize tebessümle baktığını tüm kalbimizle hissediyoruz. Bize bugünleri gösterdiği için Rabb'imize hamdüsenalar ediyoruz. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam Efendimizin müjdesine layık olabilmek umuduyla bu kutlu beldenin fethi için mücadele eden Eyüp Sultan Hazretleri başta olmak üzere tüm ilim ve hikmet erlerini rahmetle yad ediyoruz. İstanbul'un Fatih'in ve Ayasofya'yı vakfederek medeniyetimize kazandıran Fatih Sultan Mehmet Han'ı minnet ve şükranla yad ediyoruz.

Yarım bin yıl boyunca bu ulu mabedin kubbelerini Kur-an, ezan, sala, dua sesleriyle çınlatan ecdadımızı hürmetle yad ediyoruz. Ayasofya'nın vakfiyesine aykırı şekilde müzeye dönüştürüldüğü günden beri bu ulu mabedin yeniden ibadete açılması için mücadele veren büyüklerimizin her birini saygıyla yad ediyoruz. Bu uğurda verilen mücadelelerin hem bizatihi şahidi olan hem bizatihi içinde yer alan bir kardeşiniz sıfatıyla yaşadığımız tarihi günlerin anlamını ve önemini her zerremizle hissediyoruz.

Tam 567 yıl önce cami sıfatıyla şereflenen bu mabedin sıradan bir müze yerine yapılış amacına uygun bir şekilde ibadethane olarak kullanılmasının her inançtan insanı mutlu ettiğine inanıyoruz. Bundan bir asır önce vatan toprakları işgal edildiğinde yüzbinlerce İstanbullu, Sultanahmet ve Ayasofya'nın önünde toplanarak 700 senelik tarihin ağlayan minareleri önünde 'Yemin ediyoruz' diye başlayan ahidlerini tüm dünyaya haykırmıştı. 'Fatihlerin, Yavuzların ülkesi istiklalsiz kalamaz, birbirimize ellerimizi uzatalım, tek bir hedefe, yalnızca Türk istiklali ve hürriyeti gayesine doğru yürüyelim' diyerek şahlanan bu milletin önünde kimsenin duramayacağı birkaç yıl içinde ortaya çıkmıştı. Milletimiz, varını yoğunu ortaya koyarak düşmanı topraklarımızdan attıktan sonra da yine bu mabedin kubbeleri şükür dualarıyla inlemişti. Bugün biz de 83 milyon hep birlikte Ayasofya ve Sultanahmet başta olmak üzere tüm camilerimizin minarelerinin önünde yemin ediyoruz ki milletimizin son ferdi de son nefesini vermeden bu mabetler ağlamayacak, mahzun kalmayacaktır.

Bugün yeniden yemin ediyoruz ki, ezanımıza, bayrağımıza, vatanımıza kimsenin el uzatmasına izin vermeyeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bağımsızlığının, egemenliğinin maziden atiye kurulan büyük köprünün sembolü olan İstiklal Marşı'mızda ne diyor, 'Ruhumun senden ilahi şudur ancak emeli. Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli. Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.' Şehadetleri dinin temeli olan ezanlarımızın yurdumuzun üzerinde ebediyen inlemesi için gerekirse kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğiz.

Türkiye bugün yeni bir diriliş mücadelesi verdi. Hiç kimsenin bu ülkenin ve bu milletin istiklaline ve istikbaline el uzatmayı aklından dahi geçirememesi için büyük ve güçlü Türkiye'yi inşa ediyoruz. Dahili ve harici bedhahların gizli veya açık tüm saldırılarına rağmen tek yürek, tek bilek, tek vücut olarak yedi düvele karşı vatan müdafaası yapıyoruz. Milletimiz bu hakikati gördüğü, bu büyük ve kutlu mücadeleyi sahiplendiği için önümüz çıkan her engeli Rabb'imizin yardımıyla aşıyor, hedeflerimize doğru emin adımlarla yürüyoruz.

İstiklal mücadelesini yürütürken Türkiye'yi her alanda mamur etmeyi, geliştirmeyi ve ileriye taşımayı da ihmal etmedik. Eitimden sağlığa, ulaşımdan tarıma, enerjiden sanayi ve ticarete, sosyal desteklerden istihdama kadar her alanda Cumhuriyet tarihinin tamamına denk hizmetlerle ülkeyi geliştirdik, kalkındırdık.

Asırlık hayalleri birer birer hayata geçirirken, bu maddi alt yapıyı manevi iklimle de kuşatıyoruz. Ecdadın izinden giderek İstanbul'da Ayasofya'yı, Sultanahmet'i, Fatih'i, Süleymaniye'yi yalnız bırakmamak için Büyük Çamlıca'yı, Ataşehir Mimar Sinan'ı yanlarına yoldaş eyledik. Şimdi de Levent'i, Taksim'i inşa ediyoruz. Aynı şekilde Ankara'da Millet Camii'nden Melike Hatun Camii'ne, ülkemizin 81 vilayetinin tamamında inşa edilen benzer eserlere kadar yaptığımız her mabetle vatan topraklarına manevi izlerimizi bırakıyoruz.

Ülkemizin dört bir yanında açtığımız okullara, hastanelere, yollara, köprülere, barajlara ve diğer eserlere bu topraklara vurduğumuz mühürlerimiz olarak gördüğümüz camilerimizle adeta ruh inşa ediyoruz. Bu vatanı ne düşman saldırıları ne siyasi ve ekonomik krizler ne de kokuşmuş zihniyetlerini topluma dayatanlar çökertebilir. Milletimizin inancını besleyen kaynaklar diri kaldığı müddetçe bunların hepsinin de üstesinden Allah'ın izniyle geliriz.

İnancımızı besleyen kaynaklarımızın fiziki sembolleri camilerimiz, günde beş vakit okunan ezanları ve kılınan namazları ile ayaktaysa yüce kitabımız Kur'an orada yaşıyor demektir. Camilerimiz 7'den 70'e milletimizin her bir ferdiyle ne kadar dolup taşıyorsa dinimiz İslam orada dimdik ayakta demektir. Camilerimiz dini ve sosyal etkileriyle hayatımızda ne kadar çok yer tutuyorsa geleceğimize o kadar güvenli bakabiliriz demektir. Camilerimiz bu ülkenin silüetinde ne kadar öne çıkıyorsa hedeflerimize o kadar yaklaşıyoruz demektir.

-Gençler, camilerimizi ihmal etmeyin. Gençler, camilerimizde ne kadar secdeye kapanırsanız biliniz ki camilerimizle birlikte siz de o kadar güçlü olacaksınız. Camilerimiz ne kadar bakımsız kalırsa ruh dünyamızda o kadar uzaklaşıyoruz demektir. Camilerimiz ne kadar sessizliğe bürünürse akıbetimiz o kadar karanlığa gömülüyor demektir.

İşte bunun için Ayasofya'nın yeniden ibadete açılışı, secdelerle yeniden buluşması, camilerden bir caminin hizmete girmesi demek değildir. Bu adımla bir milletin adeta yeniden doğuşuna şahitlik ediyoruz.

-Bir zamanlar topluca sabah namazları derdik ve gençlik olarak lise çağlarımızda hep birlikte sabah namazlarına giderdik. Şimdi yeniden aynı dönemin aynı sürecin başlamasının Ayasofya ile çok ama çok önemli olduğuna inanıyorum. Onun için Cumhurbaşkanınız olarak gençlik sizden bunu yine bekliyoruz. Bu adımla bir milletin istiklali ve istikbali için yeniden ahitleşmesine inşallah ülkemizin ve milletimizin şahitlik ediyoruz. Bu adımla asırlardır öz güveni örselenen bir ümmetin geleceğine yeniden umutla bakışına şahitlik ediyoruz. Bu adımla dünyadaki tüm mazlumların ve mağdurların gönüllerinde yeniden bir ümit ışığının yanışına şahitlik ediyoruz.

-Rabbim kalbimizdeki niyeti, gönlümüzdeki sevgiyi, yüreğimizdeki ateşi biliyor. Milletimiz için ne diliyorsak tüm kardeşlerimiz için tüm insanlık için de aynısını istiyoruz. İnsanlığın 1500 yıllık tarihi ile Ayasofya'da birleşen hak, adalet, güvenlik, barış, huzur, refah temennilerin hayata geçmesi en büyük dileğimizdir. Bu kadim toprakların ilk insandan bugüne kadar geçirdiği tüm safalar bir film şeridi gibi gözlerimizin önünden akarken başka türlüsünü zaten düşünemezdik. Rabbimiz 'Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır, öyleyse bir işi bitirince diğerine koyul' buyuruyor. Rabbimizin emrine ve müjdesine uygun şekilde hareket ederek bitirdiğimiz her işin ardından diğerine yöneleceğiz. İşte 86 yıllık hayalimiz olan Ayasofya'yı yeniden Kur'an'la namazla cemaati ile buluşturduk. Şimdi vakit milletimiz ve tüm insanlık için yapacağımız diğer işlere yönelme vaktidir.' Rabbim bizleri hak yoldan, şehitlerimizin kutlu yolundan, sıratı müstakimden ayırmasın diyorum. Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi'nin yeniden ibadete açılmasının milletimize, ümmete ve tüm insanlığa bir kez daha hayırlı olmasını diliyorum.

-Ayasofya'nın yeniden ibadete açılması sürecinde şahit olduğumuz tartışmaların Türkiye'nin diğer alanlarda attığı adımlarla ilgili tartışmalardan hiçbir farkı yoktur. Ülkemizde bir kesim yapılan yollara, köprülere, havalimanlarına, hastanelere, barajlara, fabrikalara, yüksek teknoloji atılımlarına, savunma sanayi projelerine, siyasi ve diplomatik hamlelere ne tepki veriyorsa Ayasofya'ya da o tepkiyi göstermiştir. Aynı kişiler, aynı zihniyet, dikkat ediniz, saflar aynıdır, söylemler aynıdır, mecralar aynıdır, en önemlisi gayeler aynıdır. Amaç öz güven sahibi büyük ve güçlü Türkiye'nin inşasının önüne geçmektir, geçemeyeceksiniz, engelleyemeyeceksiniz ve ok yaydan çıkmıştır ve maksuda ulaşacaktır.

Bu tavrın demokrasiyle çok seslilikle farklılıkları savunmakla hiçbir ilgisi yoktur. Dikili ağacınız yok be dikili ağacınız yok... Boğaz'ın altından tünel geçirirsiniz buna karşı gelirler, Avrasya Tüneli yaparsınız buna karşı gelirler, üçüncü köprüyü yaparsınız buna karşı gelirler, Osmangazi'yi yaparsınız buna karşı gelirler, nerede ne yaparsanız yapın hepsine karşı gelirler. Ya bir şeyi de siz yapın be yapın... Ama biz sizin gibi değiliz, biz teşekkür etmesini biliriz. Esasen demokrasilerde muhalefete çok büyük işler düşer. Zaten demokrasi güçlü muhalefet varsa o da güç kazanır ama yoksa güç kaybeder.

Muhalefet demek yapılan her işe doğrusuna yanlışına bakmadan karşı çıkmak değildir. Demokrasilerde muhalefet demek daha iyisini yapabilecek fikri, zihni ve kalbi hazırlıklarla milletin gönlünü kazanmaya çalışmak demektir. Bu sebeple muhalefetin en az iktidar kadar çalışkan olması, üretken olması, mücadeleci olması, kucaklayıcı olması lazımdır. Maalesef ülkemizde böyle bir anlayışla böyle bir gayret de görmüyoruz.

Kahir ekseriyeti oluşturan bu kesim ülkesinin ve milletinin istiklali, istikbali, güvenliği, huzuru, hedefleri için gerekirse canını ortaya koyma iradesini 15 Temmuz gecesi dost düşman herkese göstermiştir.

Bunlar için milletimizin Ayasofya'nın asli işlevine kavuşturulması talebinin olduğu gibi ülkemizin sınırlarının terör örgütleri tarafından kuşatılmasının da siyasi ve ekonomik tuzaklara maruz kalmamızın da bir anlamı yoktur. Bunlar için ülkemizin Doğu Akdeniz'deki, Ege'deki haklarını koruma mücadelesi de aynı hükümdedir. Terör örgütlerine göz kırpan, darbecilere arka çıkan, ülkesini her fırsatta yabancılara şikayet eden, kendilerine millete hizmet için emanet edilen imkanları heba eden bu zihniyetin yaptığı işin adı muhalefet olamaz.

İster eski ister yeni olsun, muhalefet adına ortaya çıkan tüm aktörlere ve gruplara dikkatlice bakılarak şu soruya cevap verilmesini istiyorum. 'İçlerinde ülkeyi yönetmek için eğitimden sağlığa, adaletten güvenliğe, ulaştırmadan tarıma, enerjiden spora herhangi bir alanda dişe dokunur, kayda değer, ayakları yere basan, çözüm odaklı, somut teklifler içeren bir program ortaya koyan var mı?' Kongre yaptılar. Bu kongrede sadece söyledikleri; 'Biz geliyoruz'. Nereye geliyorsun? Projen var mı? Neyi yapacaksın? Eğitimde, sağlıkta neyi yapacaksın? Adalette, güvenlikte neyi yapacaksın? Dış politikada neyi yapacaksın? Var mı? Yok."

Bu soruları samimi olarak değerlendirip "evet, şu var" diyebilen kimseye bugüne kadar rastlamadık.

Muhalefet adına tek yapılan, hükümetin çoğu zaman iftiraya varan yalanlarla kötülenmesi.

hayatımızın hiçbir döneminde mükemmel olduğumuzu, her şeyin en doğrusunu bildiğimizi veya en idealini yaptığımızı iddia etmedik. 40 yıllık siyasi yaşamımda hamdolsun böyle bir şey yok. Hep çabaladık, hep gayret ettik, koştuk, koşturduk ama eser ortaya koyduk. Kusursuz olan sadece Yüce Yaradandır. İnsan, kendisine bahşedilen en büyük nimet olan aklı yanında, eksikleriyle, zaaflarıyla, hatalarıyla maruf bir varlıktır. Biz ülkemize ve milletimize her alanda en güzel hizmetleri vermeye çalışırken, aynı zamanda milletimizin bize işaret ettiği eksiklerimizi de tamamlamanın gayreti içindeyiz. Hizmetlerimizin yanında bu hasbi ve samimi duruşumuzla milletimizin gönlünde 18 yıldır zirvedeki yerimizi muhafaza ettik.

-Bu bayramda 6'ncı defa 12,4 milyon emeklimize 1000'er lira bayram ikramiyelerini ödüyoruz. Bugüne kadar ödediğimiz bayram ikramiyesi tutarı 64,2 milyar liradır.

Aynı şekilde yükseköğrenim öğrencilerimizin kredi ve burs ödemelerini de bayram öncesi tamamlayacağız. Bu kapsamda 1 milyon 55 bin öğrencimize 603 milyon liranın üzerinde ödeme yapacağız. Hey gidi günler hey. Memurunun maaşını ödeyemeyen kişiler vardı. Bunlar şimdi muhalefette. Hamdolsun bizim böyle bir problemimiz 18 yıldır olmadı. Her şey tıkır tıkır işledi.

Çiftçilerin alın terlerinin hakkını vermek için destekleme ödemelerini hızla sürdürdük. Toprak Mahsulleri Ofisinin alım fiyatlarının da memnuniyet verici seviyelerde gerçekleşmesine özen gösterdik.

Fındık alım fiyatlarını belirledik. Geçen yıl Toprak Mahsulleri Ofisinin 16,5-17 lira kilogram fiyatı üzerinden alıma çıktı, bu sayede düşme eğilimi gösteren fındık fiyatları sezon içinde 18-20 lira civarında seyretti.

Fındık ihraç fiyatı kilogramda 5,8 dolardan 6,72 dolara yükselmesiyle ülke ilave 300 milyon dolar gelir elde etti. Toplam fındık ihracatı da 2,2 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Bu rakamları bilmeyenler, bilseler de ne anlama geldiğini kavrayamayanlar, tamamı yalan veya yanlış bilgilerle milletin kafasını karıştırmak için uğraşıyor.

İster cehaletten ister art niyetten kaynaklansın, bu tür hezeyanları şiddetle bir kenara bırakıyorum. Bizim muhatabımız da yetki ve güç kaynağımız da milletimizin ta kendisidir. Onun için bugün yeni sezonun fındık fiyatlarını açıklayarak milletimize hizmet etmeyi sürdürüyoruz. Yüzde 50 sağlam iç esasına göre Giresun kalite kabuklu fındık için Toprak Mahsulleri Ofisimizin kilogram alış fiyatı 22,5 lira, levant kalite kabuklu fındık için ise bu fiyat kilogramda 22 liradır.

Ayrıca yüksek randımanlı fındık tesliminde ortalama kilogram başına 1 lira, alan bazlı mazot ve gübre desteği olarak da yine kilogram başına 2 lira destekleme ödemesi yapıyoruz. Böylece fındık üreticisinin kilogramdaki kazancını 25-25,5 lira düzeyine yükseltmiş oluyoruz. Ey muhalefet, rakamları iyi tespit et, iftiraya yönelme."

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları