loading
close
SON DAKİKALAR

Ah be Haşmet, ne olacak şimdi, bari çık balkona sen de alkışla

Can Ataklı
Tarih: 22.03.2020
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Bir de baktım ki AKP Genel Başkanı ve eşi, alkışlama görüntülerini Twitter’da paylaşıp sağlık çalışanlarına şükranlarını sunmamışlar mı? Haşmet Babaoğlu ne fena olmuştur kim bilir? Hayır işin kötüsü bu yazar, alkış eylemine katılanlara “Pislikler” demişti.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Şu korona öncelikle yaşlıları vuruyormuş madem, o zaman koronaya inat bir yaşlılık yazısı

Dünyayı olduğu gibi bizi de kasıp kavurmaya başlayan koronanın belki teselli edici tek iyi tarafı var.

Çocuklarda ve gençlerde çok etkili olamıyormuş haspam.

Bağışıklık sistemi onlarda çok daha güçlü tabii.

Orta yaşlılar durumu idare edebiliyor.

Yaşlılarda ise durum o kadar iç açıcı değil.

Çoğunda bağışıklık sistemi düşük.

Nedeni basit.

Birincisi yaş.

Yaş deyince zaten “Tamam” diyeceksiniz “Gerisini saymaya gerek var mı?”

Yine de sayayım.

Her yaşlı aynı değil elbette.

Sürekli bir hastalığı olanlar, düzenli ilaç almak ya da tedavi görmek durumundakiler biraz daha riskli.

Kendine iyi bakanla, bakmayan arasında da fark olduğunu herhalde herkes biliyordur.

Koronanın öncelikle yaşlıları dişine uygun bulması üzerine ben de sizlere yakın zamanda elime geçen bir “yaşlılık yazısını” sunmak istiyorum.

Sınıf arkadaşlarımla kurduğumuz WhatsApp grubunda paylaşılmıştı 20 gün kadar önce.

Philippe Noiret yazmış ama ne zaman yazdığını vallahi ben de bilmiyorum.

Okuyacağınız metnin çevirisi de Mehmet Teoman tarafından yapılmış.

Yaşlılar sanıyorum keyifle okuyacaklardır.

Gençler ise gözlerinde hafif bir tebessümle içten içe belki dalga geçeceklerdir.

Ama onlara derim ki “Şimdi gülersiniz belki ama unutmayın hayat çok hızlı akıp gidiyor, göz açıp kapayıncaya kadar bir bakmışsınız siz de yaşlı oluvermişsiniz.”

Neyse uzatmayayım, birlikte okuyalım;

YAŞLANMA BU KADAR MI GÜZEL ANLATILIR

Sanıyorum merdiven yapımlarında giderek daha sert malzeme kullanılıyor; eskisine göre hem basamakları çoğalttılar hem boylarını yükselttiler.

Her şeyden öte ikişer ikişer çıkılmaz oldu, tek tek çıkmak zorunda kalıyor insan.

Bir de yazıları küçülttüler her ne hikmetse. Burnumu gazeteye dayamak zorunda kalıyorum iki satır okumak için.

Geçen gün avucumdaki bozuklukların üzerinde kaç kuruş yazdığını görmek için telefon kulübesinin dışına çıktım.

Hani gözlük kullanmayayım, yanımdakine okutayım gazeteyi diyorum ama insanlar o kadar alçak sesle konuşuyorlar ki okuduklarında da tam anlayamıyorum ne okuduklarını.

Her yer eskisinden daha uzak sanki.

Evden durağa olan mesafe iki katına çıktı neredeyse.

Önceleri hiç fark etmediğim bir de yokuş varmış evle durak arasında.

Vapurlar da vaktinden önce kalkar oldu şimdilerde. Hani koşmanın da anlamı yok, nasıl olsa benden önce halat alıyorlar.

Kumaşlar da eski kumaş değil. Kısa sürede dar geliyor ne giysem.

Ayakkabı bağları da kısaldı mı ne giderek erişilmez oldular.

Hava bile tuhaflaştı. Kışlar daha soğuk, yazlar daha sıcak.

Tatil beldeleri bu kadar uzak ve zahmetli olmasa yolculuk da yapacağım.

Kar bile ağırlaştı, eskisi gibi kolay küreyemiyorsun.

Kapı pencere çerçeve imalatında da değişiklik yaptılar sanıyorum, daha sert cereyan yapıyor karşılıklı açtığında.

İnsanlar da sanki ben onların yaşındayken göründüğümden çok daha genç gibiler.

Eski okul arkadaşlarımla, üniversitede bir buluşma günü ayarladık, hayretler içinde kaldım bebek yaşta öğrencileri görünce.

Ama itiraf etmeliyim ki bizim zamanımızdan çok daha terbiyeli yetiştiriliyorlar; birkaçı bana “Beyefendi” diye hitap etti; hatta aralarından biri caddede karşıdan karşıya geçmeme yardımcı oldu.

Fakat buna mukabil hayret ediyorum yaşıtlarım benden çok daha yaşlılar.

Tamam bizim jenerasyona yaşını başını almış gözüyle bakılıyor ama bunaklıklarına ve takıla topallaya yürümelerine ne demeli?

Aynı akşam üniversitenin barında bir sınıf arkadaşıma rastladım. Nasıl bir değişim geçirmişse artık beni tanıyamadı bile.

KOMİK

Ah be Haşmet, ne olacak şimdi, bari çık balkona sen de alkışla

Üç gündür akşam saat 21.00 olduğunda milyonlarca insan balkonlarına ya da pencerelerine çıkıp alkışlamaya başlıyor.

Kimi?

Dünyayı kasıp kavuran korona virüsüne karşı kendi canlarını bile hiçe saymadan çalışan doktorları, hemşireleri, sağlık sektöründeki tüm çalışanları.

Kampanya her ne kadar bizzat iktidar tarafından açıldıysa da bununla ilgilenen hiç yok.

Tüm Türkiye gönlüyle katılıyor bu kampanyaya.

Bir yandan sağlıkçılara moral verirken, bir yandan da kendi moralleniyor.

Bu kampanyaya karşı çıkan, şu ana kadar bir kişi çıktı ortaya.

Kim mi?

Sabah Gazetesi yazarı Haşmet Babaoğlu.

Şöyle bir tweet attı bir zamanların entelektüel, kibar, zarif, nitelikli, şimdinin tuhaf AKP’li yazarı;

“Bir takım pisliklerin bu alkış kampanyasını nasıl sevinçle karşıladığını da buradan görüyor, izliyorum. Ben bu saat bilmem kaçta alkış vs. işlerini yutmam, katılmam da… Bu kampanyaların nasıl kötüye kullanıldığını defalarca gördüm… Gerekmedikçe dışarı çıkmayın, sağlık sistemini meşgul etmeyin, sağlıkçılara asıl destek budur… Şimdi “Alkışlıyoruz” diyenler, bir hafta sonra aynı saatte tencere tava çalarak başka şeyler istendiğinde pişman olurlar ama hadi neyse…”

Belli ki Babaoğlu, halkın ortak bir eylem içinde olmasını, biat ettiği iktidara yönelik büyük tehlike olarak görüyor.

Zamanında şiddetle karşı çıktığı Gezi direnişine şimdi de her fırsatta çamur atan Haşmet Babaoğlu, böyle bir kampanyanın eninde sonunda iktidar aleyhine döneceğini düşünüyor.

Babaoğlu, sanıyorum bu çıkışının iktidar kanadında etkili olacağını zannetti.

Ama o da ne?

Bir de baktım ki AKP Genel Başkanı ve eşi, alkışlama görüntülerini Twitter’da paylaşıp sağlık çalışanlarına şükranlarını sunmamışlar mı?

Haşmet Babaoğlu ne fena olmuştur kim bilir?

Hayır işin kötüsü bu yazar, alkış eylemine katılanlara “Pislikler” demişti.

Şimdi ister misiniz geçmişteki onurlu hayatını bu iktidar uğruna terk eden bu yazarımıza “cumhurbaşkanına hakaretten” soruşturma açılsın.

Haşmet Babaoğlu’na şunu öneriyorum; bugünden tezi yok, saat 21.00’i falan bekleme, sen aklına geldikçe çık balkona ellerin patlayana kadar alkış tut.

KOMİK

Hayat devam ediyor, gülmeyi de asla ihmal etmeyeceğiz

Sorumsuz küçük bir kesim dışında herkes gerekli olmadıkça dışarı çıkmıyor.

Gönüllü bir hapis hayatı yaşıyoruz aslında ama bu çok gerekli elbette.

Canımız da sıkılıyor, sadece evde kapalı kalmaktan kaynaklanan bir sıkıntı değil, her geçen saat yeni bir kötü bilgi almanın yarattığı iç sıkıntısı bu.

Ama ne olursa olsun hayattan kopmayacağız, bu korkunç saldırıyı birlikte atlatacağız. Evimizde kapalı kalsak da keyifli anlar üretmeyi becerecek, gülümsemeyi de ihmal etmeyeceğiz.

Bugün sizlere Yıldırım Tuna’dan gelen üç fıkrayı sunuyorum.

Figaro.. Figarooo..

Kedimizin adı Figaro…  Eve gece 10-11 gibi gelip mamasını yer, eğer gecikirse ben balkon ışığını açar, o eve gelene kadar onu çağırırım..
Geçen gün oğlum, kız arkadaşına bizim evi tarif etmeye çalışıyormuş, arkadaşı “Haaa, geceleri çubuklu pijamayla balkona çıkıp opera söylemeye çalışan bir manyak var..
O ev mi?” demiş..

İlk iş…

Kasabada büyük bir yangın başlamış. Jandarma ve itfaiyenin çabası yangını söndürmeye yetmemiş, yaklaşamamışlar bile alevlere.. Kasaba halkı artık hangi çareye başvuralım derken, aralarından biri komşu kasabada gönüllülerinin kurduğu bir itfaiye teşkilatını çağırmayı teklif etmiş.. Hemen amatör itfaiye teşkilatını aramışlar…

Aradan 5-10 dakika geçmemiş ki amatör itfaiyeciler eski bir itfaiye kamyonu ile kasislere girip zıplayarak, barikatları yıkarak, kimsenin girmeye cesaret edemeyeceği yangının tam ortasına girip yanan bir ağaca bindirip durmuşlar.. İnmişler kamyondan, dört bir taraflarını çevreleyen alevlere su sıkmışlar. Olağanüstü bir gayret ve resmen ölüme meydan okuyarak yangını söndürmüşler.

Şehir komitesi, düzenledikleri bir törende müthiş bir cesaretle yangının tam ortasına gözlerini kırpmadan girdikleri ve yangını söndürdükleri için 1000 dolar ödül vermiş itfaiyecilere…

Yerel bir gazeteci de itfaiyecilerin başkanlarına sormuş: “Bu 1000 dolarla ne yapacaksınız?” diye…

“Valla!” demiş başkan, “İlk iş şu lanet itfaiye kamyonunun frenlerini tamir ettirmek olacak!…Gördünüz işte, frene bastık bastık kamyonu durduramadık, daldık salak gibi yangının tam ortasına..!”

Karantina nasıldı?..

Üç aylık karantina bitiminin sonrası kontrole giden yaşlı çiftin ön muayenesini yapan hemşireler, önce onları karantina kurallarına uydukları için kutlamışlar, tebrik edip nasıl vakit geçirdiklerini, nasıl dışarı çıkmadan yaşadıklarını öğrenmek istemişler…

İnanır mısınız çocuklar üç ay değil, sanki tam 5 dakika gibiydi ” demiş yaşlı adam…

Hemşireler tam “Ne kadar ince bir düşünce” diye düşünürlerken, adam mutlulukla başka yöne bakan karısını yan gözle takip ederek kızlara eğilmiş ve fısıldamış:

“Suyun altında geçen bir beş dakika!..”

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları