loading
close
SON DAKİKALAR

Saray medyası çok hoş, iddialardan tek satır yok ama cevap çarşaf çarşaf yayınlanıyor

Can Ataklı
Tarih: 13.12.2022
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Haydaaa; dün linç ediyorlardı bugün neredeyse alkışlıyorlar.

ANALİZ

Siyaset bu kadar ucuz olmamalı

Meclis’te bütçe görüşmeleri bütün hızıyla devam ediyor.

Kavgalar, yumruklamalar, devlet memurlarının seçilmiş kişilere parmak sallamaları, hakaretler yağdırmaları da gırla gidiyor.

Kürsüde Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank var.

O da bir devlet memuru olarak seçilmişlerin bulunduğu Meclis’te dilediği gibi konuşuyor, bağırıyor, çağırıyor, hakaretler yağdırıyor.

Sonra sıra hakkındaki iddialara geliyor.

Önce iddialar ne ona bakalım;

Çevre Şehircilik Bakan Yardımcısı Fatma Varank’ın kardeşi ve Sanayi Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın da kuzeni olan Sedat Varank, Emlak Konut GYO’nun Bodrum’daki ihalesini aldı.

CHP Kayseri Milletvekili Çetin Arık konuyu Meclis kürsüsünden dile getirerek şöyle diyor:

“Bakınız, bu cevval iş adamı, ablasına bağlı olan Emlak Konut’un ihalelerine giriyor. Abla-kardeş dayanışmasıyla milyarlarca ihaleyi çatır çatır alıyorlar, çatır çatır. Sayın Bakan, Varank ailesi olarak dezenfektancı bakanla mı yarışıyorsunuz, söyleyin.”

Bu iddialar bir hafta kadar önce pek çok gazete ve televizyonda yayınlandı.

Ne Bakan Varank ne de yakınları bu konuda bir açıklama yapmadılar.

Ancak ihalenin iptal edildiği öğrenildi.

Bakanlığının bütçesini savunmak için kürsüye gelen Bakan Varank, iddialara cevap vermek üzere şunları söylüyor:

“Benimle ilgili bir kanunsuzluk, usulsüzlük, yolsuzluk, peşkeş herhangi bir kayırma varsa ya da bu konularda herhangi bir dahlim varsa; bunu ispat etmeyen, bununla ilgili suç duyurusunda bulunmayan alçaktır, namerttir. Tekrar aynı şeyi söylüyorum. 17 yıldır fiilen siyasetin içindeyim. Benimle ilgili en ufak yolsuzluk bulamayanlar, en ufak yanlışlık bulamayanlar akrabalarım üzerinden iftira atmaya çalışıyorlar. Bugüne kadar hiç haram yemedim, aileme de hiç haram yedirmedim.”

İyi de iddialar vahim.

Bakan Varank bu iddiaların doğru olmadığını söylemek yerine “Akrabalarım üzerinden beni suçlayamazsınız” diyor.

Hatta bir de örnek vererek “Ne yani soyadımız Varank diye taksi şoförlüğü mü yapalım?” diyerek işi pişkinliğe vuruyor.

Bakan neden taksi şoförlüğünü örnek gösterdi acaba?

Birincisi taksi şoförlüğü de onurlu bir iştir.

İkincisi kimse Varank’a “Senin yakınların sen bakan olduğun sürece hiçbir iş yapamaz” demiyor ki.

Söylenen, Bakan’ın yakınlarının hakim gücü kullanarak devletle olan ilişkilerinde kendi çıkarlarına yönelik hareket etmeleri ve hem haksız kazanç sağlamaları hem de rekabet koşullarını çiğnemeleridir.

Siyaset bu kadar ucuz olmamalı.

Eğer bir bakanın yakınları devletten haksız kazanç elde ettilerse ve bunu devletin içinde bulunmalarının desteği ile yaptılarsa bu dünyanın her ülkesinde “ahlaki” bir sorun olarak kabul edilir.

Demokratik ve medeni ülkelerde devlet yönetiminde olanların birinci derece yakınlarından başlayarak akrabalarının devletle veya dolaylı da ola devletin de içinde bulunduğu konularda iş yapamazlar.

Bunlar görünmeyen ahlaki kurallarla olduğu kadar yasalarla da sınırlanır.

Bir bakan böyle bir skandalın ortaya çıkmasından sonra toplumdan özür dilemek ve varsa yapılan tüm işlemleri iptal ettirmek zorundadır.

Ancak bunu ülkemizde görmemiz bu iktidarla çok zor.

Çünkü özellikle bakan adındaki devlet memurlarının hiçbir siyasi sorumluluğu yok.

Sadece bir kişiye bağlılar ve o kişiden bir tepki gelmediği sürece yaptıkları her şeyin kendilerine bahşedilmiş bir hak olduğunu düşünüyorlar.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Teknofest kuşağı olur mu hiç?

Erdoğan, Samsun’a gitti ve toplama kalabalığa konuştu ya, her zaman yaptığı gibi bu mitingden sonra gençlerle buluşmuş.

Gençler güya kendisine sorular soruyor biliyorsunuz, Erdoğan da önceden bildiği sorulara hazırlanmış cevaplar veriyor.

Yine güya bir gencin sorusu üzerine sözü “Z kuşağına” getirmiş AKP Genel Başkanı.

“Size olan güvenimiz sayesinde Türkiye Yüzyılı vizyonunu böylesine kararlı bir şekilde ifade edebiliyoruz” diyen Erdoğan şöyle devam etmiş;

“Bizim Türkiye Yüzyılı’ndaki yoldaşlarımız sizlersiniz. Sizler için Z kuşağı diyorlar. Biz karşımızdan maziden atiye kurdukları köprüyle özgürlükleri, üretmeyi hayatlarının merkezlerine koyan bir gençlik görüyoruz. Ben bu gençliğe illa bir isim konulacaksa ‘teknofest kuşağı’ denmesi gerektiğini söylemiştim.”

Tamam da “teknofest gençliği” diye bir tanım olmaz.

Teknofest, Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın her yıl düzenlediği bir teknolojik etkinliğin adı.

Erdoğan kendi düşüncesine göre bir tanım bulacaksa, ‘Z kuşağı’ yerine ‘tekno kuşağı’ demek daha doğru olur.

KOMİK

Saray medyası çok hoş, iddialardan tek satır yok ama cevap çarşaf çarşaf yayınlanıyor

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın akrabalarının işin içinde olduğu skandalla ilgili verdiği cevaplar, saray medyasında geniş yer buldu.

Hemen hepsi Varank’ın sözlerini büyük puntolarla verdiler.

Ancak ne gariptir, haberlerde sadece Varank’ın iddialara verdiği yanıtlar var.

Buna karşı birinde bile tek satır da olsa ihale skandalı ile bilgi yok.

Yani bu medyayı izleyenler Varank’ın yakınlarının nasıl bir skandala bulaştığını bilmiyorlar hiç.

Ama cevapları öğreniyorlar.

Burada belli ki yine bir algı operasyonu yapılıyor.

AKP kitlesine “Bakın bakan nasıl da sert cevaplar veriyor, bu muhalefetin söylediği her şey yalan” algısı beyinlere çakılmak isteniyor.

ŞAKA GİBİ

Haydaaa; dün linç ediyorlardı bugün neredeyse alkışlıyorlar

Dinci bir tarikat liderinin 6 yaşındaki öz kızını 29 yaşında bir adamla evlendirmesi olayı bütün Türkiye’yi öfkeye boğdu.

Ancak küçük ve etkili bir dinci çevre hâlâ bu olayı örtbas etmeye çalıştığı gibi yalanlama yarışı içinde haberi ortaya çıkaran gazetecilere saldırıyor.

Bu haberi Timur Soykan’dan öğrendi tüm ülke.

Murat Ağırel de önemli detaylara ulaştı.

Dinci medya, özellikle Timur Soykan’ı hedefe koydu ve linç kampanyası açtı.

“Timur Soykan tutuklansın” kampanyası bile açıldı.

Ancak pazar günü ne göreyim; sarayın en militan gazetesi Sabah, bu iki gazeteciye hem dolaylı olarak alkış tutmuş hem de üzerinden bu iğrenç olayı doğrulamış.

Neymiş, muhalefet bu olayı devletin üzerine yıkmaya çalışıyormuş, konuyu istismar edip bundan siyasi rant devşirmeye çalışıyormuş, ama bu iki gazeteci Halk TV ekranından “Devletimiz ilgileniyor, devletimizin koruması altında. Buradan Aile Bakanlığımızı ve yetkililerini tebrik etmek gerekiyor” demişler.

Gazete bunu bir itiraf gibi sunmuş.

İşte saraya göbekten bağlı medyanın anlamadığı bu.

Timur Soykan da Murat Ağırel de gerçek birer gazeteci olarak bu olay karşısında devlet organlarının sessiz kaldığını hiç söylemedi.

Ayrıca hiçbirimiz söylemedik, ki zaten nasıl söyleyelim, başta AKP sözcüleri olmak üzere ilgili bakanların harekete geçtiği bütün haberlerimizde yer aldı.

Ama saray medyası ne yapacağını bilememenin şaşkınlığı içinde ille birilerine saldırmak istiyor, olayın özeti budur.

Ancak elbette önemli bir noktayı da eklemeliyim.

Devlet adına şu anda bir şeyler yapıldığı kesin.

Ama asıl yapılmayanlar daha önemli.

Aile Bakanı, 6 yaşında evlendirilen kızın şikayetini 2020’de aldıklarını ve bu genç kadının koruma altında oluğunu açıkladı.

O genç kadın korumada ama Bakanlık, ailenin diğer fertleri ile ilgili hiçbir şey yapmamış.

Çünkü konu tarikatı ilgilendiriyor ve o kadın bakan kılını kıpırdatamaz.

Ama şimdi olay ifşa olunca yüksek perdeden “Biz çoktan müdahil olmuştuk” demek çok kolay tabii.

Yani devletin konuya müdahil olduğu bir açıdan gerçek olsa bile sonuçları açısından hiçbir etkili işlem yapılmadığı da ortada.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Erdoğan’ın aklına “türban referandumu” konusunu tekrar kim soktu?

İktidarın “Madem öyle işle böyle” mantığı ile dayattığı “Türban Anayasa’ya girecek” teklifi çok sıkıntılı bir süreci başlatıyor.

Anayasada var olan “temel hak ve özgürlükler” kapsamına ille de türban tanımının eklenmesi günümüz siyasi iklimi açısından çok tehlikeli.

AKP’li tüm milletvekillerinin imzaladığı teklife göre Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerini belirleyen maddesine şu cümle eklenecek;

“Temel hak ve hürriyetlerin kullanılması, hiçbir kadının başının örtülü veya açık olması şartına bağlanamaz.”

Bu maddedeki sıkıntılar şunlar;

BİRİNCİSİ: Başının örtülü olmasının hiçbir tanımı yapılıyor. Bu durumda anayasa teklifinin kabulü ile başta türban olmak üzere çarşaf, peçe, burka gibi hepsi de İslami kurallara uygun sayılan tüm giysilerin kullanılmasının yolu açılacak. Peçeli öğretmen, burkalı polis, çarşaflı milletvekili olmak artık mümkün hale gelecek.

İKİNCİSİ: Referanduma gidilmesi halinde bu değişikliğe hayır demek de ayrı bir Anayasa suçu. Çünkü temel hak ve özgürlükler referanduma tabii tutulamaz. Bu durumda neyin referandumudur bu ve buna karşı çıkmak isteyenler ne yapabilecek?

ÜÇÜNCÜSÜ: İktidar bu yolla dini istismara ederek yine haksız bir siyasi kazanç elde ederken öte yandan toplumda kutuplaşma da körüklenmiş olacak.

AKP Genel Başkanı, “Sıkıyorsa referanduma gidelim” demişti ilk başlarda ancak sanıyorum bu sakıncaları göz önüne alınca bundan vazgeçer gibi olmuştu.

“Bu konuyu belki biraz daha ileride ele alırız” görüşü hakim olmuştu Erdoğan’da.

Sonra ne olduysa oldu ve türban teklifi bir anda gündeme geldi.

Erdoğan’ı tekrar “şahin” hale getirme önerisi nasıl ve kimlerden geldi acaba?

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları