loading
close
SON DAKİKALAR

Genel-İş'te tartışmalar büyüyor

Genel-İş'te tartışmalar büyüyor
Tarih: 12.02.2012 - 22:12
Kategori: Sendika

Kasım ayında genel kurulunu gerçekleştirecek olan Genel-İş Sendikasında sendikal anlayış ve mali meselede açıklık üzerinden tartışmalar devam ediyor

Genel-İş Eski Şube Başkanı Erkan Karaca’nın sendika içerisinde tartışmalara neden olan konularla ilgili yazdığı ve gazetemizde yayınlanan yazıya genel merkez cevap vermişti. Genel-İş Genel Merkezinin verdiği cevapları “geçiştirme” olarak değerlendiren Genel-İş TİS Daire Başkanı İsmail Özhamarat, Genel-İş İzmir 4 Nolu Şube Eski Başkanı Erkan Karaca ve tartışma konusu olan Dokuz Eylül Üniversitesi taşeron işçilerinin ifadelerini aynen yayınlıyoruz.

Denetime ve Hesap Vermeye Açık Genel İş

Bir kere söylemek isterim ki, her konuda işçilerin sorgulama denetleme ve bilgi edinme hakkı vardır. Sendika genel merkez yöneticileri olarak buna açık olmamız gerekir. Ne yazık ki yalnızca Genel-İş’te değil hemen hemen bütün sendikalarda üyenin özellikle genel merkezlerin çalışmalarını, harcamalarını, yaşamını denetleme olanağı yoktur. Bunu yapmaya kalkanların karşısında da genel merkezlerin tutumu en hafifinden soruşturma ve disiplin kurullarını çalıştırmak oluyor. Ellerindeki yetkiyle işçilere ve konuşanlara kılıç sallanıyor. Bunun en somut örneği Trakya şube çalışanına yapılanlardır.  

Düşünün ki ben genel merkez yönetiminde TİS daire başkanıyım, özellikle mali meselede harcamalar ve faturalarla ilgili bilgi almakta zorlanıyorum, kimi zaman alamıyorum. Özel olarak bilgi saklama tutumları ile karşılaşabiliyorum. Bu tartışmaya dahil olmam da sendikal anlayışım gereği Genel-İş camiasına ve işçilere karşı kendimi sorumlu hissettiğim içindir. Muradım, sendikalarda dönüşüm tartışmalarının yürütüldüğü bu dönemde sendikalarda açıklık, şeffaflık ve denetlenebilirlik konusunda bir değişim tartışmasının önce Genel-İş olmak üzere bütün sendikalarda gündeme getirilmesidir.

Faturaları Abartı Buluyorum

Genel-İş’te sendika çalışanının SSK primlerini yatırmadığı ve sendikayı 500 bin lira zarara uğrattığına ilişkin, yargıya da intikal eden olay ve bu şahsın mahkemelerde verdiği ifadeleri ve iddialarına ilişkin hem kendi tabanımıza hem kamuoyuna daha ikna edici açıklama yapma zorunluluğu vardır. Benim öncesinde de rahatsızlık duyduğum zaman zaman yönetim toplantılarında dile getirdiğim mali meseledeki hassasiyetim, bu davadan sonra bana ve Genel Başkana ulaştırılan bir dosyadaki, dikkat çekici şekilde abartılı görünen faturalar konusunda bütün sorularıma rağmen ikna edici açıklama alamamış olmam.

Bunun üzerine geçtiğimiz hafta oğlumun nişanı nedeniyle 2. gününe katılabildiğim Başkanlar Kurulu toplantısında bu konuda duyduğum rahatsızlığı dile getirerek, elimdeki dosyayı, buradaki harcamaların sorulması isteğimle başkanlar kuruluna sundum. Başkanlar Kurulu toplantısında da iddialara ve dosyadaki faturalara yönelik ciddiyetle açıklama yapılmadı. Genel Başkanın, abartılı yemek ve restoran faturaları ile ilgili soruma, “Örgütlenmede oluyor böyle şeyler şube başkanları iyi bilir” yanıtı ciddiyetten uzaktır.

*Türkiye’nin dört bir yanında Diyarbakır’da, Kayseri’de, İzmir’de, İstanbul’da örgütlenen şubeler işçileri alıp Ankara’da Koçyiğit Restoran’da, Clasis’te mi yemek yiyorlar?

*Bir anıt mezar için nasıl oluyor da 41 bin lira harcanıyor?

*Kâr etmiyor denilen Ören’deki tesisler için, yenisini yapmak için bile fazla olduğu söylenen 3.5 milyonluk kredi onarım ve restorasyon için çok fazla bir meblağ değil midir? Sendikada para yok deniyor, tesisler kâr etmiyor deniyor, bunun aylık faizi nasıl ödenecektir? Bu sendikanın geleceğini tehdit etmez mi? Buradaki bu tutumdan dolayı Genel-İş Ören Tesislerindeki yönetim kurulu görevimden bu gerekçelerle istifa etmiştim. Son başkanlar kurulu toplantısında, sendikal anlayışım gereği, örgütün omurgasını oluşturan, şube başkanları ve bölge temsilcileri toplantısında, elimdeki dosyayı ve kafamdaki soru işaretlerini paylaştım ve ben de dahil olmak üzere bu ve benzer meselelerde merkezden hesap istenmesini istedim.

Şimdi sorumluluk tüm örgütümüzdedir. Sesiz kalmak kuşkulara ortak olmak anlamına gelir. Başkanlar kurulunda da söyledim daha önce bana ve genel başkana verilen dosyanın tüm başkanlara ve yöneticilere verilerek açıklanmasını istedim. Bunu yapmak sendikaya zarar vermez. Tersine bunların yok sayılması üstünün örtülmesi sendikaya zarar verir. Dolayısı ile bunların açıklanmasını, şeffaf ve denetlenebilir olunmasını isteyenleri Genel-İş’i yıpratmaya çalışmakla suçlamak doğru olmaz. Biz başkanlar kurulunda ve kamuoyu önünde bunları soruyor ve tartışıyorsak sendikanın ancak bu şekilde tabanda ve kamuoyunda güven edinerek güçleneceğini düşündüğümüz içindir.

Dokuz Eylül Üniversite Hastanesi taşeron işçilerinin örgütlenme sürecinin bizzat içerisindeyim. Hatta örgütlenme daire başkanına işçilerin dönem bordrolarını ve kimlik fotokopilerini ben ulaştırdım. Evet genel merkez burada örgütlenmekte isteksiz davranmış, mali daire başkanı bizzat kendisi işçilerin üye olduğu noteri arayarak, “Üyelik yapma, ödeme yapmayız” demiştir.  Şube kendi olanakları ile noter parasını verdikten çok sonra noter için harcanan para verilmiş ve 300 dolayında işçinin üyeliği de kabul edilmemiştir. Üyeliklerin merkeze geç gönderilmesi vs. bahanedir. Çünkü bazen örgütlenirken işverenin bilgisi olmasın diye aylarca bekletilen üyelik kabulleri vardır.

Ben de işçilerle konuştum, genel merkez yöneticileri, Dokuz Eylül işçileriyle toplantı yaptığında, taşeronda örgütlenmenin zorluğunu anlatma adına işçilere, “Örgütlenemezsiniz” demiştir. Bu sendikacılık anlayışı ile bağdaşmaz bu yalnızca Dokuz Eylül işçilerinin, onların örgütlendiği şubenin sorunu değildir. Bundan rahatsızlık duymayan, bunun hesabını sormayan şube başkanları, işçiler böyle bir sendikal anlayışa onay vermiş olurlar.

Benim önerim yolsuzluk meselesi ve davası devam eden çalışanın iddiaları ile ilgili kafalarda soru işareti kalmaması için, genel merkez yöneticileri olarak kongreden kongreye verilen mal beyanları açıklansın. Hatta kendimizle ilgili suç duyurusunda bulunup denetlenip, hesap verip aklanalım. Daha da önemlisi, sendikada her ay genel merkezin gelirleri, harcamalarımız örgüte açıklansın, sendikanın İnternet sitesine konulsun, şubelerin harcamalarına olduğu gibi genel merkez harcamalarına kısıtlama getirilsin. Sendikacı ücretleri işçilere ve kamuoyuna açıklansın, asıl güven buradan oluşur. Bunları tartıştırmak değil asıl, “Bunları kamuoyuna kapatalım” demek Genel-İş’i yıpratır. Buna izin vermeyeceğiz.    
*Genel-İş TİS Daire Başkanı

GENEL-İŞ Genel Yönetim Kurulu, yaptığım açıklamalar sonucunda Ören Tesislerinin tamir ve bakımı amaçlı olarak 3.5 milyon lira kredi çektiğini kabul etmiştir ve kredinin buraya harcandığını iddia etmektedirler. Sendikamız içinden bağımsız bir heyet kurularak 3.5 milyon liranın nasıl ve nerelere harcandığı tespit edilmelidir. Ayrıca Ören Tesislerinde son altı yılda ne kadar gelir gelmiştir ve karşılığında ne kadar gider olmuştur soruları yanıtlanmalıdır. Tesislerimiz hep zarar mı etmektedir, hiç kâr etmemiş midir? Söz konusu kardeş sendikalar burada yaptıkları eğitim için para ödemişler midir yoksa ödememişler midir? Sendikanın yaptığı açıklamada bunlara yer verilmemiştir. Ayrıca sendikamızın Ören Tesislerinde son altı yılda sendikamız üyesi kaç işçi buradan faydalanmış veya ne kadar ücret ödeyerek burada kalma imkanı bulmuştur? Bunların bizler ve kamuoyu tarafından bilinmesinde fayda vardır.

Merkezdeki bazı yönetici arkadaşların kendilerine binek cipler aldıkları ortaya çıkmış, örgütten gelen tepkiler üzerine apar topar, “Taksitlerini ödeyemedik” gerekçesiyle satmışlardır. Kimler cip almış ve tepkiler üzerine satmıştır? Üç yöneticinin de aynı marka cip alması tesadüf müdür?

Kimi şubelere noter parası verilmezken, kimi yerlere noter paralarının çift ödenmesi ne anlama gelmektedir ve bu durum düzeltilmiş midir?

Adana’da değerinin üçte birine (180 bin TL) satılmak istenen arsanın satışı işçilerin tepkisi üzerine geri çekilmiş, daha sonra yeniden satışa konularak 600 bin TL’ye satılmıştır. Eğer işçilerin müdahalesi olmasaydı aradaki 420 bin TL nereye gidecekti? Bu arada son altı yılda ne kadar mal varlığı satılmıştır, halen satışta olan mal varlıkları var mıdır?

Biz taşeron örgütlenmesini sendikaların geleceği olarak görüyoruz ve bu görüşümüzü başkanlar kurulu’nda, temsilciler kurulumuzda hemen her alanda dile getirdik. İzmir 4 No’lu Şube olarak örgütsüz yerlerin örgütlenmesi çalışması doğrultusunda Dokuz Eylül Üniversitesi hastanesinin örgütlenmesi ile ilgili yönetim kurulu kararlarımız var. Hastanede çalışan iki yönetim kurulu üyemiz var.

3 yıl önce Genel-İş Başkanlar Kurulu toplantısına hastanede çalışan 700 işçiden 570’inin üyelik için toplanan kimlikleri ile gittik ve “Gelin hep birlikte burayı örgütleyelim” dedik. Bize, “Araştırma yapacağız, size haber vereceğiz” denildi. Her yönetim kurulu kararını, örgütlenme yapacağımızı, noter açılmasını istediğimizi sürekli olarak genel merkeze yazdık.
Genel Merkez yöneticileri hastane yönetimini ziyaret etti, o zamanki yönetim bile “Sendikalaşmak işçilerin hakkıdır” dedi, buna rağmen ne yaptınız? Bizler işverenden olur alarak değil, örgütsüz işçiyi bilgilendirerek, kendi gücüne güvenen bir çalışmayı yaptık.

Sürekli oyaladığınız için, işçiler, “Sendika üye yapmak için kimliklerimizi aldı üye yapmıyor, bizi oyalıyor” diye basın açıklaması yapacaklardı. Sendikamızın kamuoyu önünde yıpranmaması için, “Noteri açıyorum” dedim. Bunun üzerine genel merkez yöneticileri, “Yarın İzmir’e geliyoruz” dediler. Genel Merkez yöneticilerinin İzmir’e geleceğine işçiler de sevindi. Biz sabah noteri götürdük 213 üye yapıldı. Kani Beko, Remzi Çalışkan bizi arayıp, “Ne yaptınız?” deyince biz de noteri götürüp üye yaptığımızı söyledik. Bize, “Üye yapmayın, durun” dediler.  Yedi işçi arkadaşımız ve bazı yönetici arkadaşlarımız ile beraber sendikaya geldik. Genel merkezin bizlerle birlikte örgütlenmeye destek için geldiğini düşünüyorduk.

‘Biz Size Sahip Çıkamayız’ Dediler

Ama genel merkez yöneticileri işçilere, “Bakın gençler daha önce örgütlenmek istediniz, sizi işten attılar. 1 arkadaşınız intihar etti. Biz size sahip çıkamayız” dediler. Şaşırdık. Müdahale edip, “Siz görevinizi mi şaşırdınız? Bir sendikacıya bu sözler yakışır mı, işçiler sizlerin örgütlenmeye destek için geldiğinizi düşünürken işveren gibi işçiyi tehdit etmenizi yakıştıramıyorum” dedim. Komitedeki arkadaşlar, “Biz daha önceki örgütlenmenin içinde de yer aldık. İşten de atıldık. Atılmanın ne olduğunu biliyoruz. Biz örgütlenmek istiyoruz.  Sendikanın bir bütün olarak arkamızda durmasını istiyoruz” dedi. Genel Merkez yöneticileri, “Biz size noter açın demedik, ücretini ödemeyeceğiz, nasıl ödeyeceksiniz?” dedi. Taşeron şirketin patronuyla görüşeceklerini, “Tamam” derse işçileri örgütleyeceklerini söylediler. Bu konuşmalar tabii ki işyerinde duyuldu ve işçilerde güvensizlik oluşturdu. Genel merkez hâlâ 213 işçinin üyeliğini kabul etmiş değil.

*Genel İş İzmir 4 No’lu Şube Eski Başkanı

DEÜ İşçileri Gelişmlere Ne diyor?

Çetin Elmastaşlı (DEÜ Hastane İşyeri Komitesi): Genel merkezin yazısını ibretle ve dehşet içinde kalarak okudum. O gün toplantıya katılmamış olsam ifadelerine ben de inanabilirdim. Taşeronu örgütlemeyeceğini ifade edenler kendileridir. Sendikanın ve sendikacılığın ruhuna ters bu görüşü savunan kişilerin artık o makamda oturmamaları gerekir. Seçimlerde delegeleri tehdit veya rüşvetle kendi yanına çekerek seçim kazanmak çaresizliğin resmidir diye düşünüyorum.

Hakkında çok sayıda olumsuz iddialar olan bu kişi ve kişilerin artık köşesine çekilip aklanmaktan başka çareleri kalmamıştır.

Mahmut Niğiz (DEÜ Hastanesi İşyeri Komitesi): Eski Şube Başkanı Erkan Karaca’nın yazısına cevap niteliğinde Genel-İş Genel Merkezi tarafından Evrensel gazetesinde çıkan haberi okudum. Orada belirtildiği gibi ikili diyalog üzerinden söylenen sözler değildir.

Genel-İş 4 No’lu Şube’de gerçekleşen toplantıya DEÜ Hastanesi örgütlenme komitesi içerisinde 10’a yakın işçi arkadaşla gittik. Akşam iş çıkışı sendikaya vardığımızda Genel-İş 4 No’lu Eski Şube Başkanı, yönetim kurulu üyeleri ve Bergama Belediyesinden işçiler vardı. Ayrıca Genel-İş Genel Merkez Yöneticisi Kani Beko, Eğitim Daire Başkanı Hüseyin Yaman, Örgütlenme Daire Başkanı Remzi Çalışkan da bulunuyordu. Hatta şu an 4 No’lu Şube Başkanı olan ve daha önce Erkan Karaca’nın yanında yönetim kurulu üyeliği yapan Şükret Sevgener de bu toplantıda hazır bulunanlardan ve oradaki konuşmalara şahit olanlardandır. Biz orada işçilerin sendikaya üye olmaya hazır olduğunu, sadece sorunun noter masrafı olduğunu belirttik ve sendika genel merkezinin noter ücretlerini yatırmasını istedik. Ancak genel merkez yöneticileri buradaki işçi sözleşmelerinin 6 aylık, 1 yıllık olduğunu bu konuda sorumluluk alamayacaklarını ifade ettiler. Bu şekilde sendikayı burada oluşturamayacaklarını dile getirdiler. O dönem şube başkanı olan Erkan Karaca da, “Eğer siz karşılamak istemezseniz biz kendi imkanlarımızla noter ücretini karşılayacağız” dedi.
Bir sendikanın ve sendikacı konumundaki kişilerin yapması gereken, taşeron-kadrolu ayrımına gitmeden işçilerin örgütlenmesi için işçi sınıfını temsilen sorumluluk sahibi olmasıdır. Ama ben bu yöneticilerde o sendikal mücadele ruhunu göremedim.

Adem Sarıçoban (DEÜ Hastanesi İşyeri Komitesi): Genel-İş Genel Merkezinin Erkan Karaca’nın yazısına göndermiş olduğu cevap konuyu geçiştirmekten başka bir şey değildir. Taşeronun örgütlenmek istemediği ile ilgili şeyler “Ayaküstü söylenen sözlerdir” deniliyor. Ya Genel-İş genel merkezi kendi genel merkez yöneticilerinin, 4 No’lu şube yönetim ve başkanının DEÜ işçi temsilcileri ile yaptığı toplantıyı ciddiye almayarak ayaküstü bir görüşme olarak kabul ediyor, ya da gerçekten kaçmanın başka bir yolunu bulamıyor. Bizler o toplantıyı dehşet ve hayretle izledik. Bizi vazgeçirmeye, mücadeleyi kırmaya dönük konuşmalar bizi yıldıramadı. Hatta, “İşsiz kalırsınız” telkinine bile bizler, “hazırız” cevabı ile karşılık verdik.  Eğer sendikamızın genel merkezi taşeron konusunda samimi olduğunu düşünüyorsa üyeliklerin önünde durmaktan vazgeçsinler, onaylanmayan üyelikleri onaylasınlar.

Biz işçiler burada mücadeleden vazgeçmeden birlik olmaya devam ediyoruz.  Ayrıca diğer bir konu da yolsuzlukla ilgili bizler sendikamızın (işçilerin) parasının işçilerin denetiminde şeffaf yapıya kavuşmasını istiyoruz. Yolsuzluk konusu bağımsız bir yapı tarafından araştırılmalı ve sonuçları tüm işçi sınıfı ve kamuoyu ile paylaşılmalıdır.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları