loading
close
SON DAKİKALAR

Gezi davası duruşması 2. gününde: Yiğit Aksakoğlu'na tahliye Osman Kavala'nın tutukluluğunun devamına karar verildi; davaya 18-19 Temmuz'da devam edilecek

Gezi davası duruşması 2. gününde: Yiğit Aksakoğlu'na tahliye Osman Kavala'nın tutukluluğunun devamına karar verildi; davaya 18-19 Temmuz'da devam edilecek
Tarih: 25.06.2019 - 11:21
Kategori: Gündem

16 kişinin yargılandığı Gezi davası bugün de devam etti. Davada ara karar açıklandı. Tutuklu Yiğit Aksakoğlu'na tahliye edilmesine, Mahkeme Osman Kavala'nın tutukluluğunun devamına, Çiğdem Mater ve Mine Özerden'in adli kontrollerinin devamına, İnanç Ekmekçi'nin bir sonraki celseye hazır olması ha...

2'si tutuklu 16 isim hakkında açılan Gezi davasının ilk duruşması dün Silivri'de başlamıştı. Davanın 2. duruşması bugün görülüyor.

Geziyi Savunuyoruz isimli hesap tarafından duruşmadan aktarılan notlar şöyle:

Can Atalay:

"En sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Bu iddianame esas olarak Türkiye tarihinin, topraklarının en onurlu toplumsal olaylarından birini karalama çabasının en güncel örneği. Bu iddianame uzun yıllar boyunca siyasi ve toplumsal hayatı, ceza yargılamasını basit bir aracı haline getiren bir örnektir, yamalı bir bohçadır. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nın anayasal düzenden ne anladığını anlamadık. Savcılık, Anayasal düzenden sadece Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 8. Maddesi'ni anlıyor. İddianame, anayasal düzenin diğer unsurlarıyla ilgilenmediği gibi hükümetin yükümlülükleriyle de ilgilenmemiş ve hiçbir şey dememiştir. Anayasal düzenden bahsederken 25. maddeyi, 28. maddeyi 33. maddeyi konuşmayacak mıyız? 

(Açıklama: 25. madde: Düşünce, vicdan ve kanaat hürriyeti. 28. madde: Basın hürdür, sansür edilemez. 33. madde: Dernek kurma hürriyeti)

Anayasal düzenden bahsederken herkesin izin almaksızın gösteri düzenlemekten, konut hakkından, sağlıklı çevre hakkından, sosyal güvenlik hakkından bahsetmeyecek miyiz? Mücella Yapıcı'nın neredeyse tüm ömrü kültür ve tabiat varlıklarını korumakla geçti. İddianame eksiktir, yamalı bohçadır, esaslı bir yöntem sorununa sahiptir. Böylesi bir iddianamede, savcılık bizler için ağırlaştırılmış müebbet istiyor. Ama kendi tezinde cebir ve şiddet unsuru o kadar zayıf ki Türkiye'nin dört bir yanında kırılan camı çerçeveyi, öldürülen hayvanları bizim hanemize yazıyor. Bize bu cebir ve şiddet unsurunu oluşturmak için sıraladıklarından ortaya karışık 30-50 verseniz, kimimiz çok yaşlılıkta cezaevinden çıkarız ya da hiç çıkamayız. Sizin (heyet) dünkü yumuşak tavrınız, bu iddianamenin ağırlığını ortadan kaldırmıyor. Burada toplumsal hayata müdahale için yargının araçlaştırılmasını izliyoruz. Bunu Fethullahçı çetenin AKP ile nasıl yaptığını biliyorum. Karşı karşıya kaldığımız tehlikenin farkındayım.

Ağırlaştırılmış müebbet isteyen bir savcı, hukuk fakültesi mezunuysa TMK7/2'nin unsurları oluşmamışken bize, Taksim Dayanışma'na ağırlaştırılmış müebbet isteyemez. İddianamede bir tane TMK7/e oluşmuştur diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Tek bir örnek gösteremezsiniz. Mücella Yapıcı beraat etti. 2911'den beraat etti. Ama sizin şunu tartışmanız gerek: nasıl başladı? 27 Mayıs'ta, 31 Mayıs'ta nasıl başladı? O günden beri 2911 ihlal edildi mi? Suçun nitelikli halleri oluştu mu? Oluşmadı! Çünkü yapılan inşaat yasak! İmar planına aykırı! Yayalaştırma projesi diyorlar, yaya kaldırımı yapmayı unutuyorlar. Bir gece İstanbul BBŞ taşeron kardeşlerimizle oradaki ağaçları sökmeye çalışıyorlar. 28 Mayıs sabahı, kim olduğu belli olmayan 50 erkek, herkesin üzerine hücum ediyor, insanlar onlara itiraz ediyor. Elektrik tesisatı kopuyor, Bunların hiçbirinden bahis yok. Taşeron işçilerin ardından insanların üzerine taarruz eden kolluk kuvvetlerinden bahis yok ama bize 2911'den ceza istiyor. İddianamenin açıklanmasından sonra savcılık bize ve müdafiilerimize laf yetiştirdi. Biz konuşabiliriz ama devlet güçleri, ağırlaştırılmış müebbetle yargılanan insanlara yanlış bilgi vererek açıklama yapamaz. Biz iddianameyi öğrendikten sonra savcılık bize tezvirat yaparak yanıt verdi: "Biz Fethullahçı çeteye mensup hakimler, savcıların dinleme kararlarıyla ilgili yeniden kıymetlendirme yaptık" diyerek. Yeniden kıymetlendirme kabul edilebilir bir unsur değildir. Neyi yeniden kıymetlendiriyor? Bu kadar önemli bir toplumsal olayda, içinde onurla bulunduğunu söyleyen insanlar olarak, Taksim Dayanışması'nda olduğunu bir gün reddetmemiş insanlara diyor ki "Sizinle ilgili soruşturma 15 Haziran 2013'te başlad." 27 Mayıs'ta başlayan, 28 Mayıs'taki ağır polis şiddetiyle başka bir kriz haline dönüşen bir olay. Her gün olayın vehametini anlatıyoruz. Kimse bizi soruşturmanın 15 Haziran'da başladığına inandıramaz. Bu dosyadaki ilk işlem İstanbul'da başlamıyor. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanı 1. Sınıf Emniyet Müdürü Mehmet Yeşilkaya’nın İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’ne yazdığı 15 Haziran 2013’te “Gezi Parkı Olayları” konulu bir yazı yazıyor. Yazı İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde Nazmi Ardıç tarafından karşılanıyor. Bu Fethullahçı çetenin en örgütlü olduğu iki yerden biri. İddianamenin özeti, imzasız Fethullahçı çete ve AKP işbirliği ile hazırlanmış bir rapordur. Gezi direnişini anlayamadığınız, anlamazdan geldiğiniz gibi, tıpkı AKP ve Fethullahçı çete gibi Taksim Dayanışması'nı da anlayamazdınız. Taksim Dayanışması bir bütündür. Neden 135. maddeden bahsetmiyoruz? Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere yani barolar, TMMOB'a bağlı tüm odalar, hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşlarıdır. Tıpkı hükümet ve dönemin İBB'si gibi anayasal kuruluşlardır.

Tarık Tolunay çizimiyle duruşma salonu #GeziyiSavunuyoruz

Ben anayasal düzeni beğenmeyebilirim, eşitlikçi özgürlükçü bir anayasal düzen isteyebilirim. Ama mevcut anayasal düzen, Şehir Plancıları Odası neyse Beyoğlu Belediyesi de odur, diyor.
Bu anayasal kuruluşların itirazları, devlet yönetimine katılma biçimleri suçlulaştırılamaz. 1980'lerde 12 Eylül'ün sonrasında neoliberalizmin cisimleştiği uygulamalarla birlikte,  İdari Yargılama Usulü Kanunda 1994’ te yapılan değişiklikten bu yana meslek örgütlerinin kamu yararını korumasının önüne geçmeye çalışılmıştır. Bu ideolojik-hukuki kamusallık karşıtı kampanyanın en önemli adımlarından birisinin 2010 tarihli Anayasa referandumu olduğunu, yargının kritik tüm noktalarının tamamıyla Fethullahçılara teslimidir. 2010'da ceza yargılamasında Fethullahçı çetenin önündeki son engel kaldırıldıktan sonra gözümüzün önünde idari yargı çöküyor. Nükleere karşı çıkmak bir suç olarak nitelendirilebilir mi Hakim Bey?
Sağlık hakkımızın gaspına, su kaynaklarının ticarileştirilmesine, tarım hakkımızın elimizden alınmasına kulp takma çabası beyhudedir. Biz bunların hepsini yaptık.  Bunların hiçbirinde suç yoktur, burada da suç olarak nitelendirilemez!
Eğer bugün Haydarpaşa Garı rantçılara peşkeş çekilemediyse ve orası hala trenlerini bekleyen bir gar ise bu Haydarpaşa Dayanışması'nın mücadelesiyledir.
Suç mudur? Türkiye kamunun yararını korumak suç mudur? Özcesi, Mimarlar Odası Ve Şehir Plancıları Odası kamu yararını korumak için tüm yurttaşlara ve yurttaşların meşru örgütlerine çağrıda bulunmuştur: "Gelin İstanbul’un kent merkezindeki son müşterek kamusal yeşil alana, son afet sonrası toplanma alanına sahip çıkalım" demiştir Savcılığın esas motivasyonu gezi direnişinin karalanmasıdır.
Milyonlarca insanın ortak kararının, bu ülkenin geleceğine ilişkin sözünü karalamak istiyor savcı.  Bakanlıklar, çeşitli fonlar kullanmasına rağmen fon kullamını suçlaştırıyor. Fon kullanımı suç değil. Ama diyor ki: Gezi fonlarla finanse edilmiştir. Yalan! Tek bir kör kuruşun benim ya da Tayfun Kahraman'ın ya da Mücella Yapıcı'nın cebine girdiğinin delili yok. Mimarlar odası TMMOB'a bağlıdır. Tek kuruş fon kullanılmaz. Tekrar ediyorum, fon kullanımı suç değildir. Ama Gezi direnişinde sokağa çıkanları, fon kullanan garibanlar olarak resmetmek hiç kimsenin haddi değildir.

Biz bilmiyor muyduk, geziden sonra bize yönelineleceğini? Fısıldamıyorlar mıydı kulağımıza? Taksim Dayanışması bir ilk miydi? Örneğin Tekel Dayanışması: Tekel arazisinin hükümete yakın sermaye grubuna verilmesi karşısında Mimarlar Odası ayağa kalktı. Olmaz bu, dedi.

Tekel Dayanışması böyle kuruldu. Haydarpaşa Dayanışması ha keza. Kuzey Ormanları'na sahip çıkmamız suç olabilir mi? İstanbul'un Anayasası olarak adlandıran İstanbul Çevre Düzeni Planı kuzeye doğru genişleyen her şeyi ihanet olarak tanımlar.  Bu 2009 tarihli bir plan.
Kuzey Ormanları'na, AKM'ye sahip çıkışımız suç olabilir mi? Türkiye'nin kamu kaynaklarının, bir insanın hırsları nedeniyle kaderine terk edilip yıkılmasına karşı çıkmak suç mu? Biz, AKM'nin nasıl yıkıma terk edildiğini izledik.  Vapurlara sahip çıkmak suç olabilir mi?
Demokrasi dediğimiz şey sadece sandık olabilir mi? Kaldı ki bazen o bile olmayabilir. Demokrasi sandığa sıkıştırılabilir mi?
Devlet yönetimine katılmanın tek yolu sandık olabilir mi? Dava açarak, imza toplayarak, dilekçe yazıp, telefonla, görüşmeyle, sokakta itiraz ederek devlet yönetimine katılmaya çalışıyoruz. Geçtiğimiz yıl kapitalist metropollerin tümünde, Avrupanın neredeyse tüm başkentlerinde, küresel iklim krizine dikkat çekmek isteyen lise öğrencileri eğitimi durdurdular, boykot yaptılar. Haftalarca sürdü. Anayasal düzeni cebir ve şiddetle değiştirmek istedikleri iddiası kimsenin aklına gelir mi? Demokrasi tüm kurum kuruluş ve kurallarıyla bir bütündür. Sadece sandığa indirgenemez. Demokrasi bir bütündür bölünemez. Sayın heyet, Gezi direnişi esas olarak iki ana kavramla özetlenebilir. Gezi direnişi kurucu bir iradedir. Demokrasinin yeniden kurulmasının, nasıl olması gerektiğinin bir iradesidir.

Gezi direnişi bir itiraz hareketidir. Anayasal hakkı kullanarak itiraz hareketidir. Taksim neden önemlidir? Taksim, İstanbul'un daha doğrusu Türkiye'nin meydanıdır. Emek ve Cumhuriyet Meydanı'dır. Resmi adı önemlidir. İnsanlar sevinçlerini, üzüntülerini Türkiye'nin meydanında yapmak isterler. Yasaklanana kadar Polis Günü de futbol şampiyonluğu da burada kutlanırdı. Artık polis gününde serbest, diğer herkese şiddet serbest. Bazı meydanlar meydan olmaktan çıkarılmıştır. Sultanahmet Meydanı mesela. Tüm toplumsal olaylarda Taksim meydanı önemli bir bahisti. 1969'da Türkiye'nin emperyalizmle olan bağlarının koparılması istemiyle yapılan mitinge, önce 6. Filo'ya doğru namaz kılanların saldırmasıyla öldürülen iki işçi Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan orada can verdi.  1 Mayıs katliamı sonrasında katliamın 30 yılında, 1 Mayıs'larda Taksim'de toplama kararı açıklandı ve milyonlarca insan yıllar boyunca Taksim'e aktı. Dünyanın her yerinde mekan önemlidir.
Muhalefetin itiraz seslerini kent merkezinden sürme çabasında AKP yalnız değil. Olmuş ve olan tüm neoliberal liderler muhalefeti kent merkezinden sürmek istiyor.  Taksim Gezi'si, kent merkezindeki son yeşil kamusal alan, afet sonrası toplanma alanı, tek boş alan, kent merkezinde farklı sınıfların karşılaşmasını mümkün kılan, evsizlere ev alan, canınız sıkıldığında para harcamaksızın vakit geçirebileceğiniz bir alan. Bu meta dışındaki alanın betonlaşmasına, sermaye düzenine tabi kırılmasına bir reddiyedir Gezi. Gezi direnişi, bu ağacı kesmek isteyenlere NO PASARAN çizgisi çekmiştir. Savcılığa teşekkür ederim bizi bu kadar mahir gördüğü için.
İştirakçısı olmaktan mutluyum. 28'inde taşeron işçi ve kollukla üzerimize saldıran, 30'undaki şafak baskınında, 31 Mayıs -31 Mayıs'tan ölü çıkmaması şanstır. 31 Mayıs akşamı itibariyle her bir kent yurttaşı kent meydanına itiraza geldi. Türkiye tarihinde bu kadar farklı toplumsal kesimin yan yana gelip kardeşleştiği başka bir örnek yoktur. O kadar ilgi çekicidir ki Türkiye'de son 10 yılda sendika hakkı ortadan kaldırıldığı için o kadar çok işçi direnişi gerçekleşti. Kadın kurtuluş hareketini bu kadar güçlendiren şey bu son 10 yıllık durumdur Kadınların, Benim bedenim benim kararım sözü. Benim bedenimle ilgili konuşmak hiçbir kimsenin haddi değildir. Onur Yürüyüşü,  LGBTİ bireylerin artarak gerçekleştirdikleri onur yürüyüşü, hayvan hakları eylemi, internet yasağına karşı eylemler... O kadar büyük bir tepki vardı ki... AKP iktidarı neoliberal iktidarların biricik örneği değil.

Hepsi kendi yurttaşlarına ve insanların ortak kazanımlarına zarar veriyorlar. AKP bunun özel bir örneği çünkü dinbaz. Kapitalizmin ğersizliğini dinbazlığın içinden geçirmeye çalışan neoliberal bir otoriteryenlik. Peki Gezi'nin kurucu yönü? Gezi kurucudur. Demokrasinin nasıl bir şey olması gerektiğine ilişkin somut bir işarettir. Gezi bugün parayı esas alan sermayenin biricik değer olarak saptandığı dünyaya karşı başka bir dünyanın olduğunu gösteren bir kurucudur Geziye Komün denmesi boşuna değildir. Sandviç göndermişler, öyle diyor iddianame.
Ben hayatımda yediğim en güzel börekleri, en güzel dolmaları gezide yedim. O el yapımı börekleri Osman Kavala fonlamadı. Geziyi finanse etmek Kavala'nın, Mücella Yapıcı'nın ya da Can Atalay'ın haddi değildir! Gezinin 1. gününde kafa travması ne kadar biliyor musunuz?
Kimse bilmiyor. TTB'nin erken tarihli açıklamasına göre 1500'ün üstünde. Ense köklerine, kafaya atılan atışların sonucu.
İnsanlar bunu göze alarak geldiler.

Göz kayıplarının çoğu ilk iki günde oldu İnsanlar bunu göze alarak geldi. Adalet ve Kalkınma Partisi diliyle konuşuyorum ama: Böyle bir şey olabilir mi? Gezi'nin altına bostan kurdular, fide ekiyorlardı insanlar. Gezi'den sonra kaç tane kent bostanı kuruldu biliyor musunuz? Savcılık bakmamış bile. Emperyalizmin göbeğinde itirazını yükselten Occupy hakkında kimsenin aklına anayasal düzeni cebirle değiştirme suçlaması gelmedi. Vietnam Savaşı sırasında asker olmayacağız diyen gençler, İsrail'in Filistin'i işgalini protesto edenler... Suç mu bunlar? Arap Baharı'ndan bahsediliyor. AKP iktidarı Arap Baharı'nın en büyük destekleyicisi değil miydi? Tunus'ta, Mısır'da ilk desteği AKP yapmadı mı? Libya'da "Fransa'ya ne oluyor? Biz ordumuzu göndereceğiz" diyen Erdoğan değil miydi? Gezi direnişi sırasında biz buradaydık. Erdoğan ise o tarihte Tunus'taydı. Aklımızla dalga mı geçiyorlar Biz kamu yararı için gücümüz yettiğini yapmaya devam ettik. Abdülhamit tarafından tüm İstanbullulara tahsis edilmiş olan bir yeşil alana Gökkafes’in dikilmesine itiraz suç olabilir mi? Köprüler... 1/25 ölçekli 2. köprü planında Birinci Köprü'nün İstanbul için hayırlı olmadığı söylenmiştir. Üçünü Köprü'de "Şehircilik bilimi çok ilerledi, 3. köprüde aynı olmayacaktır." dediler. Ben ne olursa olsun Zap'a Köprü diyenlerin haklı olduğunu düşünüyorum. Akkuyu. Nükleer enerji Türkiye'ye yapılan en büyük kötülüklerden biri. Bergama. Bergama'da köylülerin direnişi suçlanabilir mi? Alman ajanlığından yargılanıp beraat ettiler. Sonra ne oldu? Fethullahçı çeteye teslim edilen en verimli alanlardan biri oldu. Fethullahçıları köşe etmek için oradaki insanların itirazlarını yerle yeksan ettiler. Geziden sonraki Cerattepe direnişi... Çok isim not aldım. Türkiye'de avukatlık böyle bir şey. Türkiye'deki avukatlık geleneğimiz, Türkiye'nin yüz aklarından biridir. Tahir Elçi, 4 ayaklı minareye zarar vermeyin derken bir kurşunla öldürülmüştür. Türkiye'de tüm toplumsal mücadelelerde avukatlığın özel bir konumu olmuştur. Benim kendime ait gördüğüm avukatlık geleneği budur. Biz para kazanmak için değil doğru bildiğimizi yapmak, toplumsal mücadelelere katkıda bulunmak için avukatlık yapıyoruz. 1908’in o sloganı gibi, istibdatın karşısına dikilen milyonlar gibi: eşitlik, özgürlük, kardeşlik ve adalet... Mimarlar Odası avukatı olarak yaptığım işlerin bir bölümünü almış savcı. Ben sayayım: 2004'te "NATO hukuka karşıdır, biz de NATO'ya karşı avukatlarız." dedik. Duruşma kapısında linç edilen aydınlarımızın, üstlerine gaz boşaltılan halkın yanında olmaya çalıştık. 2009'da IMF'nin toplantısının İstanbul'da yapılmasını istemedik. Emperyalizm suçlaması var ya, ondan diyorum. O dönemde tüm hakları ihlal edilen vatandaşların avukatlığını yaptık. Meselenin muhatabı olmamasına rağmen, kendisini muhatap haline getirmiş bir hükümete, seçilmiş olması hukuka aykırı, anayasaya aykırı davranma, hukuku bir araç haline getirme, insanlığın yüzyıllar içinde elde ettiği kazanımları çiğneme hakkı vermez. Hukuk konserve açacağı değildir! "Hükümet istifa" sloganı taleplerde yazmıyordu. Ama 2013'ün o yazında "Hükümet istifa" sloganı herkese anasının ak sütü gibi helaldir. "Hükümet istifa" sloganı Türkiye'deki her siyasi görüşün, her dili konuşan insanların kardeşleşmesi oldu. Bu slogan "anayasal düzeni cebirle değiştirmek" değildir. Dediğim gibi demokrasi bir bütündür bölünemez. İddianamede "Anayasal düzene şirk koşmak" diyor. Şirk koşmak, ticaret hukukunun, ceza ya da anayasal hukukun bir kavramı değildir. Şirk koşmak dini bir kavramdır.  

17 Ağustos depreminde Geziciler, çapulcular olarak oraya koştuk. Çok büyük dayanışma gösterdik. Taş kaldırdık, koli taşıdık, arama kurtarma yaptık ve kimse bize anayasal düzene şirk koşuyorsun demedi. Biz yurttaş olarak görevimizi yerine getirdik. Gezi direnişi bu ülkenin en önemli toplumsal deneyimidir. Gezi, Türkiye'de biriken gerilimin fayının kırılmasıdır. Biz kırmadık o fayı. Gerilime karşı her şeyi yaptık. Doğan fay kırılınca deprem bölgesine dayanışmaya koşanlar, toplumsal fay kırılınca anayasal şirk koşuyor mu diyeceksiniz? Doğal afet döneminde gösterilen dayanışmaya nasıl anayasal düzene şirk koşmak denemezse, toplumsal fay kırılmasında da böyledir. Gezi direnişini Taksim Dayanışması'na sıkıştırmak mümkün mü?

Değil!
Taksim Dayanışması hiçbir şiddet çağrısı yapmadan tercümanlık vazifesi yaptı. Fakat milyonlarca insanın sokağa çıktığı hali Taksim Dayanışması'na sıkıştıramayız, Taksim Dayanışması'nın gerçekliği bu değil. 29 Mayıs'ta yürütmenin durdurulması için dilekçe verdim. "Bakın bu iş başka iş oluyor" dedik ama hakim karar vermedi. Uzun süre karar vermedi. 15'inde parktan çıkartıldık. 18'inde salı günü Ulusal Yargı Ağı'na giriyorum ve orada bir görüşme tutanağı görüyorum.  Başkan ve üyeler, iptal yazıyor. Bütün arkadaşlarıma diyorum ki "görüşme tutanağını gördüm iptal yazıyor. Ama benim önemin gerekçeyi görmeden açıklama yapmayalım. Birincisi hakime ayıp olur. İki gerekçesini görmedik, o nedenle iptalin niteliğini bilemeyiz" İdari yargıda gerekçesiz karar hiçbir şey ifade etmez. Üçüncüsü biz gerekçe yazılmadan bunu açıkladığımız için heyete baskı kurabilirler ve gerekçe değişebilir.Sonra uzun bir ara geçti. 3 Temmuz'da Zaman ,Gazetesi muhabiri aradı
Başka bir kararda bu davanın bilgisini gördü. Bence o kararı kendisi de gördü.
Tabi ki Fethulahçı, tabii ki suç ortağı, o dönemki iktidarla kader birliği içinde. Ben de asker arkadaşımla konuşuyormuş gibi olabildiğince açıklamaya çalışıyorum.
4 Temmuz'dan sonra Zaman Gazetesi'ne bakın, şahsım kaç defa hedef gösterilmiş.
Ama savcılık bir suç ortaklığı var gibi anlatmaya çalışıyor ama mümkün değil. 3 Temmuz'daki bu konuşmanın ardından,
yalvardım vermediler kararı, 3'ü akşamı meydana gidip kararı açıkladık.
Ferahladı mı? Biraz ferahladı. Ama iddianame o kadar Akp-Fethullahçı suç ortaklığının bugünkü ifadesidir ki, 15 temmuzda kamuflajıyla tanktan çıkan Mithat'ın hakkını savunuyor.
Savcı, Fethullahçılara inanarak karara kağıt parçası diyor.
Tankçı Mithat'a inanıyor, hakim kararına kağıt parçası diyor. 6 Temmuz'da o kadar panikliyorlar ki 8 Temmuz'da Taksim Dayanışması üyeleri panikle gözaltına alınıyor.
Ben Ocak 2014'ten beri bizim hakkımızda gözaltı kararı çıkarma planları olduğunu biliyorum.
16 Temmuz'da İBB'nin kararın durdurulduğuna dair bize tebliğ yok dediği yazısı var  Kadir Topbaş neden görevden alınmadı bilmem ama
Fethullahçılarla da emperyalistlerle de iş tutanlar bellidir ve bizimle bunun bir alakası yoktur. Gezi direnişi, emperyalizmin parçası olamayacağı gibi, Fethullahçıların temsil ettiği karanlığın da tam karşısındadır. Akif Beki isimli gazeteci kılığındaki iş takipçisinin, utanmazın ismini neden iddianameden çıkartıyorsunuz? Her gün CNNTürk'de şahsıma ve Taksim Dayanışması'na hakaret etti. KCK'dan, Ergenekon'dan biliriz. Fethullahçı alçaklar TV ve basından hönkürür ardından operasyon başlar.

Neden Akif Beki'nin ismini mahlaslıyor, çıkartıyorsunuz da onunla ilgili yazılan sözlere yer veriyorsunuz? Garaj İstanbul toplantısıyla ilgili kim neyin toplantısını yaptığını bilmiyoruz. O dönem herkes Geziyle ilgili bir şeyler yapıyordu. Yiğit Aksakoğlu'nun fotoğrafını görmeden kim olduğunu hatırlamadık mesela. Ben Kavala'yı tanırım. Herkes gibi basından tanırım. Konuşmamızda bir tek para pul meselesi yok ki mahkeme kararıyla dinlenmiş bir sürü telefon görüşmesi var. Alman Konsolosluğu ile konuşma meselesi... Bu iki metreden çekilen fotoğrafı hatırlıyorum. Bokunu çıkardınız, dedim.
Mahkeme kararını veriyorum orada. Neden Türkiye'nin en önemli toplumsal meselesiyle ilgili bilgi alma ihtiyacı olarak görmüyoruz? Alman Konsolosluğu Gümüşsuyu'nda. Fransız Konsolosluğu duvarından dolmuş kalkan bir ülkede yaşıyoruz. Ha ama size diyeyim, o gün Mücella Yapıcı gözaltında, Taksim Hill'de TMMOB, TTB basın toplantısı yapacak. Ben başıma gelenleri biliyorum çünkü peşimizde kuyrukla geziyoruz Randevuyu Taksim Hill'e verdim. Neden? Tüm görüşmeler Gezi Cafesi'nde ya da Taksim Hill'de bu kadar polisin olduğu yerde? Murat Pabuç meselesi... Murat Pabuç'un nasıl ifadesi alınmış bunu soruyor mu savcı? Murat Pabuç'un dilinin çamurunu bize sıçratmaya hakkı yoktur! Murat Pabuç ya da mensubu olduğu parti kendi rezilliğini kendi kapatsın ama savcılık bunu alıyorsa bu ifadenin hukukiliğini tartışsın. Hanzade Germiyanoğlu ile ilgili de dediğim gibi fon kullanmak fon kullanmak suç değil. Fakat biz fon kullanarak çalışmıyoruz. Taksim Dayanışması'nın bir tek kuruş yabancı para kullandığına ilişkin tek ima yok.

Kişisel olarak kursağımızdan tek kör kuruş geçmedi. ki mimarlar odasının da genel kurul ilanı var. Ama şu itirazı da söylemek istiyorum:
Bu şahıs, Gezi sürerken, Ethem, Berkin, Ali daha hastanedeyken Ahmet daha sağken Gezi vesilesiyle para kazanmaya niyetlenmiştir, bizimle de ahlaken  de uzak yakın ilgisi yoktur. Bizimle alakası olamayacak meselelerle ilgili bu kadar açık kuvvetli konuşması ceza yargılaması açısından bana biraz manidar geliyor... Ben 2013 haziranı itibariyle Mısır'da şeriatçı Mursi ile darbeci Sisi arasında tercih yapmak zorunda mıyım? Mısır'da da Tunus'ta da ne şeriatçılardan ne darbecilerden yana değiliz. Biz üçüncü tarafız:
demokrasiden, eşitlikten tarafız. Gezi direnişi anti faşisttir, polis şiddetine geçit yok, no pasaran demektir. Gezi emperyalizme karşıdır. Hiçbir yabancı oyunu ile “komplo” ile izah edilemez. Bu başından beri geziyi anlamama-anlayamama-anlamazlıktan gelme halinin devamıdır. Bu memleketin ağacına, ormanlarına sahip çıkmak, tarım topraklarının tarumar edilmesine itiraz etmek, akan suyunun bütün ekosistemi bozar şekilde talan edilmesini kabul etmemek, işçisinin ölüm koşulunda çalıştırılmasına karşı direnmek çocuğunun eğitim hakkından mahrum edilmesi sonucunda kaçak cemaat yurtlarında öldürülmesinin peşini bırakmamak esas yurtseverlik budur.  Emperyalizm dahi diyemeyip kırk dereden su getirenler geziyi karalayamaz. 1960’da 6. filoyu kıble alıp namaz kılanlar bize antiemperyalizmi anlatamaz. İddianamede Kadıköy'de akla ziyan gaz kullanımı ile öldürülen Elif Çermikli ablamızdan söz edilmiyor. Parktaki pankartta yazdığı gibi, mahalleme, meydanıma, ağacıma, suyuma, toprağıma, evime, tohumuma, ormanıma, köyüme, kentime, bedenime dokunma. Ben sıradan bir vatandaş olarak, emeği ile geçinen bir yurttaş olarak kendi kaderime karar vermek istiyorum. Haklardan bahsetmeden kurallardan bahseden hukuk düzenine itiraz ediyorum. Türkiye'de hangi dili konuşuyor konuşsunlar, hangi inancı yaşıyor olsalar da, hangi görüşten olasalar da bu kadar kardeşleştiği başka bir pratik yaşamadık. Gezi'nin bu kadar güzel anımsanmasının sebebi budur. Gezi, insanın kendi kaderini eline alma iradesi, kararlılığıdır. Gezi, bu ülkenin Ortadoğu'nun karanlıktan çıkacağını ihtimalidir. Gezi, bu memleketin eşitlik, özgürlük ve adalet umududur."

Tayfun Kahraman'ın savunması:

"Ben 2000'li yıllarda şehir plancısı olarak göreve başladım. İlk yaptığım iş meslek odasına kayıt olmaktı. Meslek etiğini korumak adına iş yapacaksam meslek odasına üye olmalıydım. 2010 yılında Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı seçildim. Göreve devam ediyorum.

Murat Başol çizimiyle Tayfun Kahraman #GeziyiSavunuyoruz

İddianamede yer alan Kültür ve Tabiat Kanunu'nu en iyi bilenlerdenim
Gezi eylemlerinden önce Kültür Bakanlığı'nda çalışıyordum. Eylemlerden sonra aramıza kara kedi girdi. Şimdi Mimar Sinan Üniversitesi'ndeyim. Bugün iddianamede yer alan Kültür ve Tabiat Varlıkları kanuna muhalefet suçunu en iyi bilenlerden biriyim. Çünkü Kültür ve Turizm Uzmanı olarak 5 yıl boyunca Kültür Bakanlığı'nda çalıştım.  Gezi nedeniyle Kültür Bakanlığı ile aramıza kara kedi girince ayrılmak zorunda kaldım Mimar Sinan'da öğretim görevlisi olarak göreve başladım. Kent yönetimi ve şehir planlama tekniği üzerine öğrenci arkadaşlara birikimimi aktarmaya çalışıyorum.
Öğrenci arkadaşlarımın bir kısmı burada ama hocaları meslek nedeniyle bu kürsü olduğundan onların nasıl bir cesaretle mesleğe atılacağını soruyorum.
İddianamede konu Gezi parkı projesinin hukuki talebiyle başlayan ve bir araya gelen kurumların oluşturduğu, Taksim dayanışmasındaki TMMOB ve Şehir Plancıları Şubesi'ndeki görevlerimde bu süreçte yer aldım. Bir meslek insanı olarak Gezi Parkı ve Taksim Dayanışması nedir?
Meslek odası yöneticisi olarak kent merkezinin son yeşil alanlarından birindeki ortaya çıkması muhtemel tahribata karşı süreç başlattık. Son yeşil alanlardan birinn yapılaşmaya karşı çabamız İBB tarafından gözardı edildi. Bu projeden vazgeçmeyip imar planları askıya çıkarıldı Bu projeden vazgeçmeyip imar planları askıya çıkarıldı. Yöneticisi olduğum meslek odası tarafından yılda ortalama 20 dava açıyoruz.
Gezi de öngöremediğimiz bir şey oldu. Gezi toplumun vicanı haline geldi. Toplumun vicdanı bazı yerlerde kabarıyordu, 1 Mayıs, Tekel, Emek Sineması, kürtaj gibi...
Fakat bizlerin orada gördüğü şiddet ve Taksim'in özellikle siyasal simge olma özelliğini de eklerseniz polis şiddetiyle birleşince gezi ortaya çıktı. İdarenin nasıl katılımcı yöntem izlemediğini, bu nedenle bizlerin sadece hukuk yollarını ve davayı kullanarak katılım mekanizmasını çalıştırabildiğimiz alanda bizi görmezden gelmeye devam ettiği için de Gezi oldu. Bu süreçte pek çok dava açıldı. Semt sakinlerinden meslek uzamanları sivil toplumla beraber Taksim ve Gezi Parkı'na sahip çıkılmaya çalışıldı.
Taksim Dayanışmasıyla birlikte Haydarpaşa gibi dayanışmalarla bu projelere karşı tutumumuz devam etti. Kuzey Ormanları gibi bizler dışında semt sakinlerinin de katılımıyla pek çok dayanışma kuruldu. Taksim Dayanışması 29.02.2012 de deklerasyonla kuruldu. Taksim Dayanışması'nın o dönemki bileşenleriyle birlikte bir dayanışma ve halkı bilgilendirme faaliyeti başlatılıyor. İddianamenin komikliği 50 kişi sadece çadırlarda kalıyordu ve 50 kişi üzerinden hükümeti devirmeye varacak kadar büyük bir organizasyon halinde olduğumuzu söylüyor. Gezi aslında toplumun vicdanının hareketidir! Gezi, orada parkını yeşilini korumak isteyen, kent mücadelesi vermek isteyenlerin gördüğü ve FETÖ'cülerin yaptığı kesin olan polis şiddetine karşı bir direniştir Gezi. Toplum vicdanını birden bire harekete geçirmek kolay değil ama böylesi 5 benzemezi bir araya getirip organize edebilecek bir yapı da dünyada yok. 5-6 kişiyle yapılan itirazlar 10 milyon insanı sokağa dökebilecek duruma 1 ayda mı gelmiştir? Savcılığın bizi bu kadar mahir görmesini anlamak mümkün değil.
Bizler, anayasayla tanımlanan TMMOB meslek örgütü olan şehir plancısı odası ve diğer meslek odalarıyla kamu adına takip ettiğimiz hukuki süreçlerden bir tanesini o gün gerçekleştirdik. O da 1/5000 koruma amaçlı uygulama alanının tadilatına karşı olmaktı. İtiraz konusu planlara karşı kamu adına hukuki mücadele sürdürüp kamu yararına kentleşmenin mümkün olduğunun altı çizilmeye çalışıldı. Taksim Dayanışması da bu amaçla oluşmuş yapılardan biridir. Taksim Dayanışma, tüm dayanışma ve savunmalardan farksızdır ama kamuoyundaki karşılık bulma nedeni Taksim erişim imkanı, Toplumsal hafızadaki yeri, STK, meslek örgütleri ve tüm bileşenleriyle muhatap alınacak tek çatı yapı olması, tüm Türkiyenin haberdar olduğu polis şiddeti. 

Bu nedenle diğer dayanışma ve savunmalardan daha geniş bir etkiye sahip olmuştur. Taksim Dayanışması, Yöneticisiz, lidersizdir. Bir çok kurumun Taksim Meydanı ve Gezi Parkı'nı korumak üzere altında bir araya geldiği bir çatıdır. Ortak karar alıp uygulanır.  Taksim Dayanışması'n oluşturan 2 meslek odası olan Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası ile TTB'yi de içine alan bu yapı bir koordinasyon değil, bir tercümandır tercümanlık görevini yerine getirmiştir. Bileşenlerinin düşüncelerini tek bir duyuru altında birleştirerek kamuoyu ile paylaşmıştır. Taksim Dayanışması temsilcileri olarak bizler de bu görevi yerine getirdik. Taksim Dayanışması'nın üyesi yoktur, bileşenleri vardır. Bireysel katılım olsa da bireysel değil kurumsal temsiliyetle işler. Yatay ve hiyerarşisiz bir yapı. Anayasa'da tanımlanan ifade ve örgütlenme özgürlüğünü kullanır. Bu anlamda Taksim Dayanışması'nin bu kadar mahir ve muktedir gözükmesi de anlamlıdır. Taksim Dayanışması'nın bir araya gelmesi sonrasında Taksim'in işgali ile ilgili halkı bilinçlendirmek, insan zincirleri gibi ifade özgürlüğü kapsamındaki faaliyetlere başlandı. Taksim'de projede yer almayan yaya yolunun açılması ile ilgili Asker Ocağı caddesinde ağaçların kesilmesi engellenmiştir.

Yer almayan bir yaya yolunun engellediğimiz için polis müdahalesi ile karşılaştık. Şantiye şefiyle görüşmek isteyen topluluğa polis biber gazı sıkmış ve fiziksel şiddet uygulamıştır. Hiçbir arbede yokken gelişen şiddetle kalabalık çoğalmış ve İBB tarafından ağaçların başka yere taşındığı açıklanmıştır. O gün orada olanlar bilir ki o ağaçlar köklerinde kopartıldı başka bir yere gömülme şansı kalmamıştı. Taksim Dayanışması'nın açıklama yaptığı sırada da polisin tazyikli su ve biber gazıyla müdahale etmiş, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak sonradan FETÖ üyesi olduğunu öğrendiğimiz polisler vatandaşlara eziyet edilmiştir. Kamuoyu bizlere sahip çıkmış ve milyonlarca insan polis şiddetini protesto etmek için sokağa çıkmış ve Taksim Meydanı yayalaştırma projesine itiraz kitleselleşmiştir. Bunu hiçbir organizasyonunu yaptıramayacağı açıktır. Bu süreç sonrasında insanlar bize destek olmak için gerek sokağa çıkmış gerekse tencere tava çalmışlardır. Din, dil, ırk ve ideolojiden insanın bir araya geldiği eylem karşısında iddianame, sol yumruğun havaya kaldırılması işaretini bizim ortak sembolümüz olduğunu söylemiştir. Bugün kime sorarsanız sorun alanlarda yapılan işaret farklı değildir.
Bunların hepsi tek bir anlama geliyor. O da aslında başkaldırıdır. Hoşnutsuzluklara hayır demektir Gezi'yi büyüten unsur destek çağrıları değil, dönemin hükümetin gerilimi yatıştırmaktan uzak açıklamaları olmuştur. Gezi Parkı yaşanan olaylarla birlikte kendiliğinden oluşmuştur.
Bilinçli bir kurgu değildir. 10 milyon insana ne para yeter ne de organizasyon, iddianame başarısız bir senaryodur.
Kusura bakmayın ama hiçbir senarist böyle bir protesto yazamaz. Taksim Dayanışması aracılığıyla hükümete yönelik altı talep vardır.
Bu talepler son derece barışçı, makul ve olayları sonlandırıcı niteliktedir. Ancak kabul edilmemiştir" O dönem siyasilerin açıklamasının ardından sonradan FETÖ üyesi olduğunu öğreneceğimiz polisin olayları tırmandırması hükümet tarafından soruşturulmak yerine kahramanlık destanı olarak adlandırılmıştır. Taksim Dayanışması tarafından yapılan açıklamalar demokratik hak talepleri, toplumsal sağ duyuya sahip açıklamalardır. Bu taleplerle ilgili darbeye teşebbüs suçlaması geliştirmek akıl dışıdır. 

Taksim Dayanışması'nın yaptığı açıklamalar gözleri kapalı medya kuruluşları tarafından yayımlanmıyordu. İddianamede de açıklamalar yok. Bunlar kabul edilemez. Onlarca yaralı, şiddet dilinin kullanılması kamuoyunu harekete geçirmiştir Dayanışma'nın açıklamalarında darbeye teşebbüs teşvik edilmemiştir. Demokratik taleplere ses verilmesi istenmiştir, Bu anayasal bir haktır. Bu sırada Türkiye Cumhuriyeti hükümeti hedef alınmamış, aksine yetkililerle görüşme yapmıştır. Taksim dayanışması tarafından gezi parkında yönetimin dışına çıkılacak hiçbir şey yapılmamıştır. Polis müdahalesiyle de park tamamen boşaltılmıştır. Bu süreçte Taksim Dayanışması bileşenleri olarak kamu malına zarar verilmesinde bir dahlimiz olmamıştır. Kimlerin gerçekleştirdiği de bulunmamıştır.
Türkiye barolar Birliği'nin o dönemde hazırladığı raporda bu provokasyon anlatılmıştır. Türkiye Barolar Birliği'nin o dönemde hazırladığı raporda bu provokasyon anlatılmıştır.
Gezi Parkı'na sahip çıkanlar olarak belki de tek hatamız kamu gücünü kullananlara güvenmek olmuştur. Bu yöneticilerin çoğu görevden alınmış ya da FETÖ üyeliğinden mahkûm edilmiştir. Gösterilerde kamu malının zarar görmesinde cebir unsuru aramak kabul edilemez.
Şiddeti öven, savunan faaliyetin olmamasına rağmen, cebir kullanarak kalkışmaya teşebbüs etmek akıl dışıdır. Gezi sırasında yaşanan her olaydan bizim sorumlu tutulmamızın akılla izah edilecek bir yanı yoktur. Gezi eylemlerini darbe teşebbüsü olarak değerlendirmek temsil grupları üzerinde hakimiyet kurmak gerektirir ki bu fiilen mümkün değildir. Bu süreçte hükümet, olaylar tırmanırken şiddetin sorumlularına yönelik soruşturma yürütseydi, polise sızmış FETÖ üyeleri tespit edilebilirdi. Hükümetin bizi meşru olarak tanıdığı gerçeği bile hükümeti devirmeye teşebbüsün olmadığının doğrudan kanıtıdır. Kültür Bakanlığı'nda çalışırken Antep'te görevlendirildim ve oraya gittim. Memuriyeti kaybetmeme isteği bile hükümeti devirmeye teşebbüs suçunun boş olduğunu gösterir. Fail olarak gösterildiğim cam kırılma olayında kim talimatı benden aldığını söylemiştir? 11 sayfalık analiz raporunda ne Taksim Dayanışma'nın ne de benim bahsim geçiyor.
Hiçbir somut delile dayanmayan suçlamaları reddediyorum. İddianamede öne sürüldüğü gibi FETÖ mensuplarının orantısız güç kullanarak olayları büyüttüğü söylüyor ancak emri ben verdim diyen siyasilerden bahsetmiyor. Sadece kendi kendini dövdürerek hükümet devirmeye çalışanların dünyadaki tek örneği sanırım biziz. 5 ve 13 Haziran 2013'te hükümetin daveti ile gerçekleşen davetlere de katıldım.
İddianamede Erdoğan'ın görüştüğü kişiler sayılıyor ancak bizim ismimiz geçmiyor. Katıldığım görüşmeler sonrasında yaptığım açıklamalar göstermektedir ki ne şahsımın ne de Taksim Dayanışması'nın hükümeti devirmeye teşebbüs suçu olmadığı gibi toplumun talepleri ile ilgili tercümanlık görevi vardır. İddianameyi hazırlayanlar Gezi'nin Sui generis olduğunu anlamamışlardır Sui generis'in hukuki bir karşılığı yoktur. Demokratik hak kullanımını yargılamak isterseniz anlamsız nitelemeler yaparsınız. Örgüt suçlamasından hakkımızda takipsizlik ve beraat kararı olduğu için savcılık iddianameyi doldurmaya çalışmıştır. ODTÜ öğrencilerinin Gezi'ye destek olması, Roger Waters'ın konseri bile suç sayılmıştır. Bu süreçte meslek odası yöneticisi kimliğimde yer aldım.

Ne Gezi'de yapılacak projeye itiraz etmek, ne de dava açmak, kamuyu bilgilendirmek de suç değildir. Bunların hükümeti devirmeye teşebbüs olarak suçlanmasının akılla izah edilir yanı yoktur. Kontrol etme imkanımızın bulunmadığı sokak olaylarından sorumlu tutulmak mümkün değildir. İddianame bir komplo teorisi üzerine kuruludur. Benim gibi birçok kişiyi, olayı üst üste yığarak gayri hukuki bir yaklaşım sergilemektedir. İddianamede belirtildiği gibi Can Atalay ve Mücella Yapıcı ile irtibat halinde olduğum doğrudur. Bu mesleğim gereği normaldir. Çiğdem Mater ile de irtibatlıyım çünkü kendisiyle sosyal hayatımda da görüşürüm, arkadaşım olur. Memet Ali Alabora ile de Gezi Parkı eylemleri nedeniyle irtibat kurduk. Kendisini sinema ve dizilerden tanırım. Başka bir tanışıklığım yoktur.

Osman Kavala'yı da medyadan iş insanı olarak tanırım. Kendisiyle bir kez irtibat kurmuşum. Tek bir görüşmeyle irtibatlı olduğumuzu iddia etmek mantık dışıdır. İddianamede sıklıkla yer alan diğer etkinliğe gelmek gerekirse, sağ olsun Emniyet görevlileri bizi İzmir'e kadar takip etmiş. Karaburun Bilim Kongresi'ne katılmamız da iddianameye girmiştir. Kamuya açık bu kongrenin içeriği iddianameye yansıtılmış ve olayları Türkiye'ye yayma isteği olarak yazılmıştır. Fransız bir gazeteciyle yaptığımız röportaj da iddianameye girmiştir. Bu röportaj Gezi eylemleri sırasındaydı. Oda başkanı olmam nedeniyle sıklıkla yaptığım röportajlardan biridir. Dayanışma bileşenleri içinde yer alan forumların Taksim Dayanışma tarafından yönlendirmeyle oluştuğu söylenemez. Forumlar kendiliğinden parklarda oluşan gruplardır. Bunların bir araya gelmesi talimatla olmamıştır. Gezi'de tanışan insanlar park boşaltıldıktan sonra kendi semtlerindeki parklarda bir araya gelmişlerdir.  İnsanların forumlarda güncel konuları görüşmeleri suç olmadığı gibi suçu öven veya teşvik eden yanları da yoktur.
İddianamede bahsettiği gibi forumların koordinasyonu ile Osman Kavala ile ne yüz yüze ne de telefonla görüştüm. Bir ilişki ağı gösterilmeye çalışılsa da somut bir delil yoktur bununla ilgili. Bu bir suçlama olmasa da katılmak mümkün değildir. Sosyal medya paylaşımlarıma geldiğimizde ise bu paylaşımlar suç niteliği taşımamaktadır. Atmış olduğum tweet'ler ifade özgürlüğü kapsamındadır. İddianamede Foto-Film Şube Müdürlüğü tarafından Hatay'daki bir eylemde çekilen görüntülerde Ahmet İnsel ve benim olduğum söylenmiştir. Görüntülerde havai fişekler de vardır. Bizi tanıyanlar böyle bir eylem içerisine girmeyeceğimizi bilir. İddianamenin ne kadar özensiz ve ciddiyestsiz olduğunu, Gezi parkını korumuya çalıştığımızı anlatmaya çalıştım. Bu iddianame geziyi anlatmamaktadır. Gezi antiemperyalisttir. Gezi, temsil eksikliği hissedenlerin tepkisidir. Gezi barışma, kucaklaşmadır. Geziden korkulacak bir şey yoktur. 

Mine Özerden'in savunması:

"Davanın sevindirici yanı cinsiyet eşitliğini yakalamış olmasıdır. Davadan sekiz kişiyi tanıyorum. Diğer sekiz kişiyi tanımıyorum. Osman kavala ile tanışıklığım 2001 yılına dayanıyor. Anadolu Kültür’de Mali danışman olarak çalıştım.2007'de buradan ayrıldım ve Bilgi Üniversitesi'nde çalıştım ancak Anadolu Kültür'de 2017'ye kadar yönetim kurulu üyeliği görevim sürdü. Elbette 7 yı beraber çalıştığım insanla birlikte çalışabilmek için onu da anlamaya öğrenmeye çalıştım. İnsanları birbiriyle ilişkilendirmeden çok başarılıdr, bağımsız bir duruşu vardır (KAVALADAN BAHSEDİYOR Bunca süredir tutsak olmasının ülke ve sivil toplum için büyük bir kayıp olduğunu düşünüyorum. Paydaşı olduğumuz TD'den arkadaşlar pek çok konuya değindi. Biz de TD'nin 128 paydaşından biriydik. Arkadaşlar yola çıkmışlardı (TD) ben de bir süre sonra onalara katıldım. Daha sonra zenginleşti, pazartesi toplantılarıyla genişledi. O kadar haklıydık ki fısıldasak bile haykırdığımız zannediliyordu.
Tamamen gönüllü bir hal savunucusu olarak yapabileceğim her işin ucundan tutmaya çalıştım. Taksim platformunda basın metinlerine, ileişim koordinasyonundan, toplantı ayarlanmasına akadar gereken ne varsa paylaşarak yaptık.Elbette taksim'in geçmişten koparılmadan yapılması gereken var. Ama battı çıktılara, yeşil alanın yok edilmesine gerek var mıydı? Hayır bu proje mütaahhit projesine indirgenemezdi. Daha iyi bir taksim daha iyi bi proje daha iyi bir gelecek istyioruz diye yola çıktık. Müzakere işlesin, katılım olsun, uzmanların uyarıları kual ardı edilmesin, tepeden proje istemiyoruz dedik. Yüzlerce ağacı rant uğruna yok edecek, tek deprem sonrası toplanma alanını yok edecek, şehir merkezzini yayalaştırma adı altında insansızlaştıran bir proje istemiyoruz dedik semt derneklerine de danıştık. taksimin herkesinden ifade alanı olarak kalmasını istedik. elbet taksimin düzenlemeye ihtiyacı vardı, bunu mahkemeye sunduk. taksimin farklı kesimleri için simgesel yanları da var. ama taksim o dönem yüzde 40 küsür oy oranı olan iktidarın yeri olamayacağı gibi yzde 10-15 olan muhalefetin de olamaz. 1977'i düşündükçe en çok emekçinin meydanı demek istiyorum ama iftardan sonra sevgilisyle parkta oturanın, taraftarların, kedi köpeğin kuşun halkın meydanı, taksim bir kadıköy şişli değil, insanların birbirine değmese de yaşayabildiği bir alan. Taksimi bir otoyol kavşağına çevirecek olan ve her yağışta su basma riski olan battı çıktıları ve işlevi ne olacağı hala netleşmeyen gezi parkını yok ederek yapılacak topçu kışlasını istemiyorduk  park ve meydan düzenlemesi ayrı ayrı değil bütün olarak alınsın, şehri ilgilendiren projeyi müzakereci bir şekilde uzmanlar ve kamu olarak biçimlendirelim, başarılı bir örnek becerilm istiyorduk aslında taleplerimizin bazılarında başarılı olduk, yeni battı çıktılar yapılmad, topçu kışlası yapılmadı ama kendimizi başarılı göremedik. çünkü bunlar 81 ilde kimsenin kılına zarar gelmeden yapılmalıydı ama bu kolluk kuvvetlerinin orantısız gücüyle 9 gencimizin ölümüyle oldu, Çantasında gaviskon taşıyan insanlar bile gözaltına alındı. Gezi milyonların hayırıdır. Sadece 16 kişinin değil. Bu milyınlara haksızlık olur Tapelere gelince, benim hesap açmam ya da açtırmam söz konusu değildir. İddianamdeki görüşelere bakınca aralarında felsefe grubu toplantısı ya da gezi ile uzaktan yakından alakası olmayan konuşmalardır Yiğit ile konuşmalarımızdan biri Gezi ile alakalı olmasa da bana "kaos yönetiyorsun" dedi diye iddianameye girdi. Oysa ben o dönem bir okulun yatakhanesini yönetiyordum. İddianamede yer alan tüm görüşmeler hukuka aykırı elde edilmiş olmalarını bir kenara bırakırsak toplantı ve gösteri hakkının demokratik bir şekilde kullanılmasıdır Sonuç olarak somut dayanaktan yoksun asılsız suçlamaları kabul etmiyorum. Hak mücadelesi vermiş biri olarak hiçbir suç işlemedim. Beraatimi talep ediyorum."

Yiğit Ali Ekmekçi'nin savunması:

"35 yıllık iş insanıyım ve sivil toplumda çalışıyorum. Bugüne kadar insan haklarına saygılı, huzurlu ve mutlu bir ülke için çalıştım. Bilgi Üniversitesi'ne 80 darbesiyle ihraç edilen akademisyenleri davet ettim. üniversitesi yönetimi olarak çok sayıda tehdide maruz kaldık. Katsayı uygulaması ya da maddi imkansızlıklar nedeniyle eşitlisizlikleri burslarla gidermeye çalıştık. 2011'de bilgiden ayrıldıktan sonra fethiyede iki ortağıla dil okulu kurdum. Bilgi deki görevim devam ederken Anadolu Kültür'ün kuruluşunda yer aldım. Anadolu Kültür'ün bu iddianamede öne sürüldüğü gibi "Gezi olaylaını finanmasın ve oganizasyonunda" hiçbir etkisi olmamıştı. Mezapotamya Vakfı'nın kuruluşunda yer almamda Osman Kavala'nın hiçbir etkisi olmamıştır. Kurulma sürecinde Nabi Avcı, Bülent Arınç gibi kişilerle görüştüm. Bunları, hükümeti yıkmak gibi bir amacımın asla olmadığını aksine hayatım boyunca eğitim ve öğretime önem veren kuruluşlarda çalıştığımız göstermek için anlatıyorum. Gümüşsuyunda yaşıyorum. Gezi hayatımın bir parçası, Gezideki ağaçların kesilmesini engelleyen gençlere polis şiddetinin büyük haksızlık olduğunu düşünyorum. Gezi karmaşık bir toplumsal harekettir. Geziyi finanse etmedim. Hiçbri toplantısına katılmadım. Toplantılara katılmak da ayrıca suç değildir, ben sadece bu toplantılarda yer alamdığımı belirtmek istiyorum. Davaya yargılanan 16 kişiden 11'iyle daha önce hiç tanışmadım. Altı ay süren teknik takip boyunca hakkımda iddianameye konan tek kayıt YK'si olduğum Anadolu Kültür'Ün girişinde çekilen fotoğraftır. İddianamedeki görüşmelerimden biri kızımla beraber katıldığım 19 Ocak anmasına nasıl gideceğimin bilgisi, bir diğer yılbaşında gideceğim adresi için hangi adresi seçeceim, üçü arkadaşlarımla yaptığım görüşmelerdi.  4'ü Kavala ile yaptığım Mezapotamya Vakfı ile ilgili yaptığım görüşmelerdi. Biber gazının TR'ye gelmesini engellemek için yaptığım konuşmaya açıklık getirmek istiyorum O sırada İnsan Hakları Komiseri TR'ye ziyaret edecekti. Ben de arkadaşım Kavala ile görüşmesinin iyi olacağını düşünerek Osman'a bunu yapmak isteyip istemediğini sordum. Kaldı ki bu görüşme hiç gerçekleşmedi. Mezapotamya Vakfı Genel Sekreteri Ramazan Tunç'un ismi verilmeyen birine gönderdiği mesajın iddianamede neden benimle ilgili yer aldığını anlamadım. Bunun apırlaştırılmış müebbet istenen bir iddianamenin benimle ilgili yere konması gayri ciddidir. Haberleşme özgürlüğüm dahilinde, dostlarımla yaptığım, hiçbir suç içermeyen telefon görüşmelerime dayanarak yapılan suçlamaları reddediyorum. Beraatimi talep ediyorum."

Osman Kavala'nın avukatı Dr. Köksal Bayraktar:

"Biz burada iddianame ve TCK'daki hükümeti karşı suçlarlar ilgili yargılanıyoruz. TCK'nın 312. maddesinde düzenlenen bu suçta önemli bir unsur vardır. Bu unsur Gezi eylemlerinde yoktur. Bu unsur cebir ve şiddet unsurudur. Önemli olan maddi cebirdir. Maddi cebirle ilgili Bakanlar Kurulu'nun üyelerinden birini rehin almak, Bakanlar Kurulu toplantısını cebir ve şiddetle engellemek gibi eylemleri sıralayabiliriz. Yani hükümetin görevini ifa edemeyeceğini belirten somut örneklerdir bunlar. iddianameyi düzenleyen savcı 198 adet geziolaylarında meydana gelen olayları şiddetsiz eylem olarak niteliyor. Yani savcılık, gezi olaylarında meydana gelen olayları şiddetsiz olay olarak nitelemektedir. Madem böyle nasıl oluyor da 198 eylemde cebir ve şiddeti nasıl çıkarıyor İddianame, "şiddet yok" diyor. O zaman TCK'nin 312. maddesinin içine nasıl gireceğiz?  İstifa çağrısı, hükümeti eleştirme, hükümet aleyhine yayın ve gösteri yapmak TCK'nin 312. maddesine girmez. İddia makamı "bu eylemlerin bir aşamaya kadar başarılı olduğu, eylemlerin amacının AKP hükümetini ve Erdoğan'ı yıpratmak olduğu anlaşılıyor" diyor. Bu tamamen yanlıştır. Hiçbir zaman iddianamede 312. maddeyi ihlal edici bir fiil yoktur. Eğer 21. yüzyıldaki bir ceza yargılamasından bahsediyorsak sebebi ortaya koymak zorundayız, delilleri ortaya koymak zorundayız. Bu iddianamede bir plan yok, şiddeti meydana getirecek bir belge yok. Olmayan bir şeyi nasıl suç  olarak ortaya koyarız? Herhangi bir hareketin bir icra hareketi olarak -lütfen derslerden hatırlayın- kronolojik bir sıralama olmalı. Kronolojik yakınlık nerede? Olmayan şeyden nasıl suça gideriz? Bu iddianameyi başından sonuna kadar okuyun. Silah, dinamit, silahlı topluluk, manevra gibi tabirler var mı yok mu bakın, olmadığını göreceksiniz. O zaman nasıl 312. maddeden suçlama yaparsınız? Biri Silivri meydanında bu hükümeti devireceğim derse yargılanmaz, akıl hastanesine yollanır. Gezi olaylarıyla mı Türkiye'de hükümet yıkılacak. Düşünürseniz bu fobi olur. İnsanlar rahat konuşamazsa, parklarda diledikleri gibi gezemez, gösteri yapamazsa hakları gece gündüz ihlal ediliyor demektir.  Eğer Gezi olayları hükümeti düşürmeye elverişli olsaydı, dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bizzat parka gelip, parktakilerle konuşup "mesaj alınmıştır" der miydi

Cebir olan ortamda bu olur muydu? Eğer öyle olsaydı dönemin başbakanı Kuzey Afrika'da seyahate çıkar mıydı?  İddia makamı diyor ki "suç işleme iradeleri ortaya çıkmıştır". Lütfen suç işleme iradesini Gezide dolaşmak, poğaça götürmek ya da alkış tutmak olarak anlamayın. Buradaki irade Ankara'daki bakanlar kurulunu zorla devirme iradesidir  İddia makamı diyor ki "suç işleme iradeleri ortaya çıkmıştır". Lütfen suç işleme iradesini Gezide dolaşmak, poğaça götürmek ya da alkış tutmak olarak anlamayın. Buradaki irade Ankara'daki bakanlar kurulunu zorla devirme iradesidir.  Düşünce özgürlüğü sıırsızsa, TR'de dernek kurmak özgürlüğü de sınırsızdır. Toplanma özgürlüğü de sınırsızdır. Toplanma özgürlüğü düşünce özgürlüğünün devamıdır. Düşünce özgürlüğü sınırsız olup toplanma sınırlı olmaz maddeyle ilgili cebir ve şiddetin olmadığı, harrekerlerin elverişlilik ilkesine dahil olmadığına beyan ettik İddia makamı diyor ki, 312/2 de "bu suça bağlı olarak işlenen suçlardan dolayı bu iddianameye dahil olan sanıklar...". kedinin köpeğin öldürülmesi, otomobilin camının kırılması... Okurken mizah yazısı mı okuyorum dedim. Tüm bunlar 312/1 i işlemek için meydana getirilen suçlar mı? Ama iddia makamı diyor ki: "TCK 312/2 tanımlanan şekilde 312/1 deki suçu işleyen şüğhelilerin atılı suçların işlenmesi sırasında işlenen diğer suçlardan da sorumlu olacağını, şüphelilerin gezi kalkışmasını organize eden grubu...." "...dolaylı fail olarak bu maddeler hükümeri çerçevesinde sorumlu oldukları anlaşıldı."TCK der ki özgün suçlarda memurların suçlarında arkadaki suçları azmettiren olarak yargılanır. Burada memur yok ki. Objektif sorumluşuğu Ceza hukukundan kaldırıldığındaOrta Çağ'a dönersiniz. Taksim'de bir takım hareketler yaparken Kars'ta işlenen suç nasıl benim sorumluluğum olur? Gezi olayları Mayısın ikinci yarısnda başlamış Haziran sonunda sona ermiştir. Haziren 2013'de Bugün Haziran 2019. 6 yıldır TR bakanlar kurulunun yönetimi altında bulunuyor Hükümet ortadan kalkmadı. Görevini yapamaz hale gelmedi. O halde biz tarihe karışan bir olayı 7 yıl sonra yargılıyoruz. 7 yıl sonra 7 yıl önce işlenmiş bir fiilden yargılanmaya kalkmak teknikhukukçaısından farzedilen suçu yargılamak demektir Müvekkilim Kavala 18 Ekim 2017'de gözaltına alındı. İddianamede var. Ama iddianamede olmayan şey 16 iddianamenin yazılmasını bekledi. 16 ay boyunca "benim suçum nedir" diye parmaklıklar ardında bekledi. Bu kişilerin adil yargılanma, belgelere ulaşma, masumiyet hakkını ihlal eden bir durumdur. 1 yıl 4 ay boyunca müdafiileri olarak 20 defa müracaat ettik ama taleplerimiz reddedildi. Sonra nihayet 4 ay sonra huzurunuz çıkabildik. Yani Kavala gözatına alındıktan 20 ay sonra AİHM'in son kararı çıktı. TR'deki örgütlerden biriyle ilgli olarak bize çok benzeyenbir olay var  İlgili olayla ilgili şahıs 15 ay iddianamenin yazılmasını beklemiş. Biz 16 ay bekledik. İlgili kararda AİHM'de ilgili kişiler 18 ay sonra mahkemeye çıkabilmişler, biz 20 ay sonra çıkabildik. Bu AİHM ve AİHS'i ihlaldir. Bu durumdaki kişinin artık özgürlüğüne kavuşmasını istiyoruz. Bu nedenle müvekkilimin tahliyesini arz ve talep ediyorum."

20 dakikalık aradan sonra söz hakkı Yiğit Aksakoğlu'nun avukatı Turgut Kazan'da.

T.K: Müvekkilim şiddetsiz eylem çalışması yapmakla suçlanıyor. (Kazan, bunun anlaşılması için sivil itaatsizlikle ilgili kitapları sunuyor heyete). Dinleme kararları ve tapelerin çok azı dava açıldığında dosyadaydı. Yasak delil olması bir yana dosyada olmayan şeyleri nasıl kıymetlendiriyorsunuz? Savcılıkta da yok çünkü Emniyet'ten geliyor. FETÖ mensubu emniyet görevlileri de böyle yapıyordu. 1963'ten beri avukatlık yapıyorum.  Hem 12 Mart ve 12 Eylül iddianamelerini okudum, Bana göre tamamı hukuka aykırıydı ancak hiçbiri bu iddianame kadar uçuk değildi. Hükümeti devirmek için bir delil gösterilemiyor. Bu eylem nasıl engellenmiş? Bu da anlatılmıyor.
"Hükümeti yıpratmak" nasıl bir suçlama? Ben hükümeti yıpratmak istiyorum. Açıkça söylüyorum İddianamenin sonuç bölümünde "en iyi ihtimalle istifa ya da erken seçime zorlanma istendiği" belirtiliyor. 3 kişi, 500 kişi, 5 milyon kişi hükümetin istifasını ister, slogan atar, miting yapar Bunlar 312 (darbe) olabilir mi? Bunlara 312 demek ayıp. En son soruşturmayı başlatanların nasıl insanlar olduğu açıklanmış, delillerin kıymetlendirildiği belirtiyor, bu delillerin nasıl elde edildiğini söylemiyor, kararlar dosyada yokken nasıl kıymetlendirme yapıldığı bilinmiyor. Bu haliyle iddianameyi ciddiye almak mümkün değil. Ama müdafaa avukatıyım. İzleyenlerin çektiği iki fotoğraf var. Dava açıldığında gizlilik kararı olduğundan biz bunlara ulaşamadık ama bize gizlilik kararı uygulanırken servis de yapılıyor. Bu servisi en çok FETÖ döneminde gördük ama bunda da gazetede gördüm. Servis edilen biz izleme fotosu gazetede çıkmış. Demişler ki üstüne de Yiğit Aksakoğlu ile Yaşar Kemal. Yaşar Kemal dostum ama onu tanımamak ayıp zaten ama fotoğraftaki Yaşar Kemal değil Ara Güler. Müvekkilimin bir fotoğrafı elinde kocaman bir paket var. O pakette tuvalet kağıdı var. Tuvalet kağıdı ile çalıştığı ofise geliyor. Bu örgütsel faaliyet olarak değerlendiriliyor. Polis bu görüntüyü örgütsel faaliyet saydı, servis yapan savcı da bunu değerlendirdi. "2011'den başlayan bir organizasyonla" deniyor ve "Gezi tepkisinin" bu amaçla başladığı iddia ediliyor. Benim konut Gümüşsuyu'nda. Ondan her akşam Geziye uğrardım. Ben başbakan olsam ve bu hatayı yapsam "Bu çocuklar ne müthiş, ne kadar barışçıl bir gösteri" derdim. Ama rant. Gezi'nin başında bir gün inanılmaz bir gaz ile uyandım. Ta Gümüşsuyu boyuncaydı. Taksim projesi rant aşkıyla doğayı yok etme projesiydi. Bunu neden 312 olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Korumak için ne yapacaksınız? İdare mahkemesine dava açacaksınız. Ama durdurmuş. Gezi yoluyla hükümeti devirmeyi planlayan bir hareket projenin iptal edilmesini ister mi? İptal edilirse darbeyi nasıl yapacak?
Bu dayatmaya bi tepkidir. Olağanüstü bir coşku yarattı. Yüzakı bir tepkiydi. Ne yazık ki ölenler, yaralananlar oldu. Danıştay ve idare mahkemesi karar almış. Aam yargı kararını tanımıyoruz dye bir durum var. İstanbul seçiminin ardından YSK kararına tepki 13 bin farkı 800 bin yaptıysa, o şekilde dayatmaya tepkiydi. Şöyle bir tweet atmışız: "Mezapotamya Vakdı Genel Sekreteri Ramazan Tunç'un ismi verilmeyen birine gönderdiği mesajın iddianamede neden benimle ilgili yer aldığını anlamadım" Biz burada konuşmaları yakalamak için hızla not alıyoruz ve bazen hatalar olabiliyor. Tweet atanlar acaba bu hataları giderip öyle paylaşabilir mi? Toplantı ve gösteri hakkı ifade özgürlüğünü en etkin kullanma biçimidir. Barışçıl gösteri hakkı asla suçlanamaz. Ama "ileri demokrasi"de ne yazık ki hep suçlandı. AİHM bu konuda 50ye yakın karar verdi TR hakkında, 40 üzerinde ihlal kararı verilmiş. AİHM konuyu Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'ne bildirdi. 24-26 Eylül 2013 toplantılrında Türkiye standart incelemeden kapsamlı denetime alınıyor. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ihlalleri nedeniyle' dedi.

Murat Başol çizimiyle Avukat Turgut Kazan #GeziyiSavunuyoruz

Turgut Kazan, Taksim Dayanışması'na 2015'te açılan ve beraatla sonuçlanan kararın gerekçesini okudu ve savcılığın bu kararı temyiz etmediğini söyledi. Ardından Çarşı grubuna açılan ve yine beraatla sonuçlanan Gezi davasının gerekçesini okudu.

T.K: Söz konusu olan eylemdir. Mahkeme de eylemle bağlıdır. Bir eylem için önce dava açıp sonra "A bu böyleymiş" diyemezsiniz. FETÖ telefonları dinlemek isterdi ve dinlerdi. Böyle bir örgüttü. Bu davanın ilk savcısı Muammer Akkaş istemiş Nazmi Ardıç dinlemiş. Planladıkları darbe girişimi gerçekleştikten sonra herkesi susturacak şeyler toplamışlar. Dosyada koşulları olmadan örgüt kurma suçlaması yapılarak dinleme kararı verilmiş. O tarihler itibariyle bu suç dinleme için gerekli katalog suçlar arasında değil. O tarihlerde soruşturma kapsamında karar verebilecek hâkimlerin nöbet çizelgesi vardı. Nöbet başkasında olmasına karşın bu dosyada Süleyman Karaçöl dinleme kararı vermiş. Karaçöl, 17 Aralık soruşturmasında karar veren hâkimlerden biriydi.

Turgut Kazan, Selam Tevhid soruşturmasıyla ilgili işlem yapan hâkim ve savcılar hakkındaki iddianameyi okuyor. İddianamenin sanıkları arasında Süleyman Karaçöl ve Gezi soruşturmanın ilk savcısı Muammer Akkaş da yer alıyor.
Bunlar herhangi bir suçlamanın delili olamaz. Benim müvekkilim Aksakoğlu’nun telefon görüşmesi savcı olarak keyfi olarak kuvvetli suç şüphesi olarak sayamazsınız.Bunu temellendirmeniz gerek. Kazan 17 Aralık operasyonu kararında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararlarını okuyor.Takipsizlik kararında dinleme kararlarının hukuki olmadığına yönelik değerlendirildiğini hatırlatıyor.
Kazan şimdi de 25 Aralık yolsuzluk operasyonu ardından verilen takipsizlik kararını okuyor. Tapelerin hukuka aykırı delil olduğu nedeniyle asla kullanılmayacağının kararda vurgulandığını belirtti.C. Başsavcımız 25 Aralık operasyonu sırasında incelediği bu tapeleri yasak delil sayıyorsa bu sadece o operasyon değil herkes için geçerlidir. Kimse için kullanılamaz bu tapeler. Dolayısıyla iddianameyi yazan arkadaşın "kıymetlendirdim" demesinin hiçbir anlamı yok. Çünkü kıymetsizdir bu deliller. Çarşı grubu kararında da beraat kararında dayanılan şey yasak delildi. Bu karar verilirken bizim dosya, Muammer Akkaş'ın hazırladığı dosya rafta duruyordu. Bizim dosyamız 4 yıl 10 ay rafta bekledi. Yargı etiği ışığında baktığımızda: müvekkim sorgusunda da söyledi AKP belediyesiyle çalışma yapmış. Basılmış yayınlanmış. Bu belediyeler AB fonunda kaynak almış.
Müvekkilime yapılan suçlama ve tutuklama medyanın her kanadında YA adı verilerek yapılanın nasıl bir haksızlık olduğu vurgulandı. 312 o kadar uyduruk ki, 312 ile suçlanması çok ağır bir haksızlık. Bugün öğlen haberlerinde hem Gezi davası hem de Yiğit Aksakoğlu'na yönelik haksızlıklar vurgulandı. Müvekkilim Yiğit Aksakoğlu'na dair suçlamaların hepsi Gezi olaylarının sona erdiği tarihten sonrasına aittir. Bu mağduriyetin tarafınızdan kaldırılmasını diliyoruz.

Savcı taleplere ilişkin görüşünü açıklıyor:

Savcı: Bir kısım sanıkların yasak delil olarak dinleme kayıtlarının dosyadan çıkarılması talebinin reddine, hakkında yakalama kararı bulunan sanıkların hakknıdaki yakalama kararlarının infazının beklenmesine Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu'nun hakkındaki mevcut delil durumu gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar verilmesi talep olunur.

Duruşmaya ara karar için ara verildi. Aradan sonra taleplere ilişkin karar açıklanacak.

Mahkeme heyeti salona 19.35'de geldi ve ara kararı açıkladı.

Mahkeme Osman Kavala'nın tutukluluğunun devamına hükmetti

Mahkeme, hakkında yakalama kararı bulunan sanıklar için çıkarılan yakalama kararının infazının beklenmesine hükmetti.
İnanç Ekmekçi'nin bir sonraki celseye hazır olması halde savunması alınacak. Ama istinabe talebini kabul etmedi
Çiğdem Mater ve Mine Özerden'in adli kontrollerinin devamına; Çiğdem Mater ve Mine Özerden'in adli kontrol tedbiri olarak yurtdışı yasaklarının kaldırılması talebini reddetti.
Yiğit Aksakoğlu'na tahliye edilmesine ve hakkında adli kontrol tedbiri olarak yurtdışı yasağının uygulanmasına karar verdi.

Duruşmaya 18-19 Temmuz'da devam edilecek #GeziyiSavunuyoruz

İlgili Haber:
Gezi davası'nın ilk duruşması
Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Ali Altınay'ın ifadeleri

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları