loading
close
SON DAKİKALAR

Müsavat Dervişoğlu: Yalanla ve talanla yarattığınız TEK ADAM rejiminiz ile; Devleti şirkete, vatanı pazara, milleti ırgata çevirdiniz!

Müsavat Dervişoğlu: Yalanla ve talanla yarattığınız TEK ADAM rejiminiz ile; Devleti şirkete, vatanı pazara, milleti ırgata çevirdiniz!
Tarih: 25.06.2025 - 12:10
Kategori: Siyaset

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin TBMM grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu; Bilinsin ki Türk milleti destansı tarihinin her döneminde olduğu gibi yıkım, çözülme ve parçalanma rüyası görenlere geçit vermeyecektir!

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, İsrail'in İran'a yönelik saldırılarına ilişkin "Karşımızda bir savaş suçlusu ve insanlığa karşı suç işlemiş bulunan Netanyahu ile sonsuz savaşları bitirme vaadiyle seçim kazanıp, iş başına gelince hepsinden çark eden bir Trump bulunmaktadır. İkisi de birbirinden pervasızdır ve güvenilmezlerdir." dedi.

Türkiye’yi soykırımcılıkla suçlayan DEM Partili bir milletvekilinin Talat Paşa’ya yönelik sözleri ardından başlayan tartışmalara değinen Dervişoğlu, "Çok değil 8 yıl önce aynı kürsüden yapılan benzer bir açıklama karşısında Talat Paşa’yı ve Türkiye’yi savunmak için sıraya giren cumhur koalisyonu üyeleri bugün hiçbir şey olmamış gibi susuyorsa, Türkiye’yi soykırımcılıkla itham eden o zatı ve onun ithal kirli sözlerini umursamıyorsa, orada bir hassasiyet değil üstü kapalı bir onay hatta memnuniyet görülmekteyse, mesele ancak umursamaz, ilkesiz ve teslimiyetçi bir iktidar zafiyetiyle tanımlanabilir. Bu kürsüden Türkiye Cumhuriyeti Devleti yazılı makamların masalarında oturanlara sesleniyorum. Üç günlük siyasetinizle, 3000 yıllık devletin kirletilmesine seyirci kalamazsınız! Aklınızı başınıza alın. O makamlar için iradelerinize koydurduğunuz ipotekleri kaldırın. Türk milletine, Türk devletine rağmen onların hilafı ısrarında kalırsanız tarih sahnesinde sorumluluktan kurtulamazsınız" dedi.

Büyük Türk milleti,

Değerli milletvekillerimiz,

Saygıdeğer konuklar,

Aziz dava arkadaşlarım,

Sevgili gençler,

Ve kıymetli basın mensupları.

Grup toplantımıza hoş geldiniz, şeref verdiniz.

Hepinizi en içten duygularımla,

Sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Biliyorum ki; memleketin konuşulması gereken çok meselesi vardır.

Türk milletinin gür sesle duyurulması icap eden,

Çözüm bekleyen çok yakıcı dertleri vardır.

Ve yine bilinsin isterim ki;

Bu dertlerin hiyerarşisini yapmak doğru olmadığı gibi, mümkün de değildir.

Ancak; öyle mevzular var ki;

O kadar özümüze ilişkin,

O kadar varoluşsal ki,

Asırlardır bitmeyen yıkıcı ajandaların, her daim yegane gündemidir.

İşte bu sebeple, bazı dertlere evleviyetle değinmek bizler için kaçınılmazdır.

Biz bir meseleyi öncelikli olarak ele alırken;

Belirli bir takım medya veya sosyal medya figüranlarının,

Feryat ve figanlarına da kulak tıkadığımızı belirtmeliyim.

Çünkü konu;

Türk milletinin tarihi ve coğrafi varlığı olduğunda,

Onur, şeref ve haysiyeti olduğunda,

Kimsenin menfi tepkisi umurumuzda olmaz, olamaz.

Ben bunları, “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünde bahsi geçen

Her Türk gibi, “vazife” addediyorum.

Ben Türk milletinin milli karakterine ve seciyesine kir, pislik veya çamur atmakla görevli,

Resmi ya da gayrı resmi memurlara karşı,

Söz, eylem ve kimlik müdafaasına bir ömür adadım…

Bin ömrüm olsa da yine hepsini adarım. Feda olsun!!!!

İşte Talat Paşa hassasiyetimiz de tam olarak bununla ilgilidir.

Bilinçli ve bilinçsiz tarafların tamamı da bunu böyle anlamalıdırlar.

Değerli dava arkadaşlarım,

Aziz milletim;

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nun 18 Haziran 2025 tarihli 98’inci birleşiminin ikinci oturumunda söz alan DEM Partili bir milletvekili, milletimizi ve şanlı tarihimizi hedef alan bir konuşma yapmış, Türkiye’yi soykırımcılıkla, Talat Paşa’yı da katillikle itham etmiştir.

Bilinmesini isterim ki; Türk milletine “soykırım” iftirasında bulunmak, tarihimize yöneltilmiş düşmanca bir saldırıdır.

Bu düşmanca saldırıya geçit vermemek adına Meclis’te direnç gösteren tüm milletvekillerimizi alınlarından öpüyor, tebrik ediyorum.

Çok değil 8 yıl önce;

Aynı kürsüden yapılan, benzer bir açıklama karşısında

Talat Paşa’yı ve Türkiye’yi savunmak için sıraya giren cumhur koalisyonu üyeleri,

Bugün hiçbir şey olmamış gibi susuyorsa,

Türkiye’yi soykırımcılıkla itham eden o zatı ve onun ithal kirli sözlerini umursamıyorsa,

Orada bir hassasiyet değil, üstü kapalı bir onay hatta memnuniyet görülmekteyse,

Mesele, ancak umursamaz, ilkesiz ve teslimiyetçi bir iktidar zafiyetiyle tanımlanabilir.

Bu kürsüden;

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti” yazılı makamların, masalarında oturanlara sesleniyorum.

Üç günlük siyasetinizle, 3000 yıllık devletin kirletilmesine seyirci kalamazsınız!

Aklınızı başınıza alın,

O makamlar için iradelerinize koydurduğunuz ipotekleri kaldırın,

Türk milletine,

Türk devletine rağmen, onların hilafı ısrarında kalırsanız,

Tarih sahnesinde sorumluluktan kurtulamazsınız.

 

İYİ Parti olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına yaptığımız müracaatla, söz konusu konuşmanın Meclis tutanaklarından çıkartılmasını, iftira nitelikli beyanların sahibinin Meclis İçtüzüğüne göre cezalandırılmasını talep ettik.

Ayrıca Meclis Başkanı ile birlikte Meclis’te grubu bulunan siyasi partilere de ziyaretlerde bulunarak, konu ile ilgili hassasiyetlerimizi kendilerine ilettik.

Şimdi kendimiz için değil, milletimizin geleceği için adaletin tecellisini bekliyoruz.

Ne tesadüftür ki, saray iktidarı, yeni adalet sarayları inşa etmeye başladığından beri,

Adalet, saray sultasından kurtulamadı.

Bırakın kurtulmayı, her gün o karanlığın bataklığına daha çok gömülmektedir.

Evet, sadece adalet değildir karanlığa sürüklenen.

Aynı zamanda hürriyettir.

Fikirde, düşüncede, bilimde,

Medyada, okullarda, sokaklarda, hürriyet her yerde zincirlidir.

Nasıl ki adalet herkes için lazımsa,

Kadını, erkeği, zengini fakiri bundan yoksun olduğunda,

Hiçbir sıfat, onu yerine koymaya yetmiyorsa,

Hürriyet de öyledir.

Cumhur koalisyonuna imtiyaz olarak tanımlanırken,

Milletten esirgeniyorsa,

Orada ancak ve ancak esaret vardır, zorbalık vardır, istibdat vardır.

Evet, adalet sarayları…

En büyüğü ise Çağlayan’dadır.

Ve bu en büyük adalet sarayının gölgesinde

Abide-i Hürriyet anıtı vardır.

O anıtta ölülerimiz değil,

Mücadelemiz yatmaktadır.

Sadece Talat ve Enver Paşalar değil,

Mithat Paşalar, Mahmur Şevket Paşalar yatmaktadır.

Her daim kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet diyerek

Yaşasın vatan, yaşasın Türk milleti diyerek

Ömrünü bu yolda feda edenler yatmaktadır.

Bu sıradan tarih değil “Bizim tarihimizdir”.

Türk’ün makus talihini yenenlerin tarihidir.

Namık Kemallerden, Mustafa Kemallere kadar

Çağın Türk’e uymasını bekleyerek uyuyanların değil,

Türklüğün çağı geçmesi için, onu uyandıranlar,

Ona şevk ve şan verenlerin tarihidir.

Allah hepsinden razı olsun.

Ve and olsun ki;

250 senedir süren bu mücadele

Cumhuriyet’le taçlanan bu kutlu yol ve büyük ülkü

Her daim yoldaşlarını ve gönüldaşlarını bulacaktır.

İYİ Parti işte bu tarihin bir çıktısı,

Bu mücadelenin sönmeyen ve asla sönmeyecek meşalesidir.

Aziz milletim,

Kıymetli yol ve dava arkadaşlarım;

“HUKUK DEVLETİ” kavramının Türkiye’de İKİ ÖNEMLİ EKSİĞİ vardır.

Bunlardan birincisi, hukuktur.

İkincisi ise ne yazık ki devlettir.

Bu ikisi olmayınca, geriye meşruluğunu yeniden üretemeyen,

Haliyle de geriye, iktidardan ziyade, alelade bir organizasyon kalmaktadır.

Sarayın makam saplantısıyla ürettiği tehdit ve tehlike budur.

Ve bu haliyle de devletimizin ve milletimizin bekası,

Bizzat “beka beka” diye bağıranlarca tehdit edilmektedir.

Asıl tehdit;

Devletimizi bir oydaşma/meşveret zemini olarak değil,

Bir şahıs malı zannedenlerin ta kendileridir.

Hayatlarımızın her alanında her gün bunun sayısız örneklerini yaşıyoruz

Geçtiğimiz hafta yaşadıklarımız ise aylardır uyardığımız bu tehditlere ilişkin;

Çok net bir örnek teşkil etmiştir.

Artık devlet kalmamıştır.

Gazi ünvanlı meclisimizin kürsüsü

Büyük Türk milletine ve binlerce yıllık devletimize

“soykırımcı” iftirası atılacak hale getirilmiştir.

Ne yazık ki Meclisi yöneten başkanvekili

Bu sözleri değil,

Bu sözlere tepki gösteren

Türk’ü ve Türk devletinin değerlerini savunan İYİ Parti’nin sesini kısmaya çalıştı.

Elbette ki bunun karşılığı olan haklı tepkiyi de gördü.

Talat, Enver, Cemal Paşalar….

Derdimiz, sadece bu önemli şahsiyetlerin aziz hatırları ile sınırlı değildir,

Derdimiz, Türk modernleşmesine, uyanışına, inkişafına karşı girişilen

Sağlı sollu, bölücü yıkıcı saldırılara karşı

Türk milletini ve onun devletinin değerlerini savunmaktır.

Derdimiz,

200 yıllık ilerleme ve muasır medeniyetler seviyesini aşma yolculuğumuza taş koyanlarladır.

Konulan taşları da o taşları koyanları da yolumuzdan kaldırmak boynumuzun borcudur.

Bu borcu tarih yüklemiştir!

Bu borcu ecdad yüklemiştir!

Bu borcu Rabbim nasip etmiştir!

1071’de Malazgirt ovasında, Alparslan

1453’te surların önünde, Fatih Sultan Mehmet Han

1900’lerin başında, İttihat ve Terakki

1920’lerde, Kuvva-i Milliye

Bugün ise İYİ PARTİYİZ

Bu sesi susturamazsınız.

Bu yürüyüşü durduramazsınız

Bu ülküyü unutturamazsınız. 

Evet ne dedik?

Türkiye’de hukuk devletinin iki eksiği var

Biri hukuk diğeri devlet.

Son günlerde yaşadığımız bu durumun ikinci örneği.

Hukuksuz tutuklamalardır.

Onun da son temsilcisi gazeteci Fatih Altaylı olmuştur.

Demokrasi ve Türk milletinin kendini yönetme azmine ilişkin

Basın ve ifade hürriyetinin sınırları içinde olduğu su götürmez bir örnekten

Bu kez tehdit çıkarıp, bunu da,

Cumhurbaşkanı’na karşı diğer fiili hareket kavramının içine koyup,

Bir gazetecinin önce gözaltına alınmasına ardından da tutuklanmasına şahit olduk.

Teknik hukuki ayrıntılara girmeyeceğim.

Ama bu durum işte bu ülkede ne hukukun ne de devletin olmadığının en güzel ikinci örneğidir.

Geldim üçüncü örneğe

Torbacı iktidarımız dur durak bilmiyor.

Geçtiğimiz hafta komisyondan, cumhur koalisyonu kadrolu ve geçici ortaklarının geçirdikleri yeni bir torba kanun teklifi ile;

AK Parti iktidarının semirttiği üç holdingin menfaatlerine yasa yapılmaya çalışılıyor.

Kamunun değil, rant kadrosunun yararı için çalışan cumhur koalisyonu,

Bu kez de tabii ve kültürel mirasımızı talan etmenin yeni yol ve yöntemlerini hazırlamış.

Ola ki; bakanlıklar izin vermez.

İçlerinde hala vatanına sadık milletine bağlı bürokratlar kalmıştır düşüncesiyle,

Yürütmenin tekelinde, tek adamın egemenliğinde bir kurul kurup,

İşlerini tıkırına koymanın sözüm ona yasal zeminini hazırlıyorlar.

Çevresel etkinin değerlendirilmesi gibi hususları da işlevsizleştirip

Bir oldu-bitti süreci getirip, ön kontrolü ortadan kaldırıyorlar.

Şimdi aynı bu beyler ve bu beylerin kirli zihniyeti,

sözde sivil anayasa sevdasına düştüler.

Kendileri TBMM dururken 11 kişilik komisyon kurup çalışma yapıyorlar ya,

Bakın uymadıkları Anayasa’mızın 169. Maddesi ne diyor;

Ormanlar, “DEVLET ELİYLE” korunur, bu alanların mülkiyeti devredilmez diyor.

Pek bu beyler ne yapıyor?

Bu torba teklifle, Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın başkanlığında kurdukları bir kurula

-Maden alanlarına denk gelen ormanların ücretsiz devrinde,

-Altın gibi değerli madenlere yönelik izinlerde yetki veriyorlar.

Ya hu siz Anayasa’yı çiğnemeden iş yapamıyor musunuz?

Anayasa’ya uygun kanun çıkaramıyor musunuz?

23 yıldır yönettiğiniz Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle, tarihiyle, anayasasıyla, kurumlarıyla, kanunlarıyla kavganız ne zaman bitecek?

Stratejik ve kritik madenlerin neler olduğunu Cumhurbaşkanı belirlesin.

Yetmez!!!

Bu maden faaliyetleriyle alakalı acele kamulaştırma kararını da Cumhurbaşkanı alsın.

Yetmez!!!!

Kurulun üyelerini de Cumhurbaşkanı atasın.

Hatta Cumhurbaşkanı bu stratejik kritik madenleri,

Kendi belirleyeceği oranda şirketlerin stok yapmasına da izin versin.

Yemeğin tüm etlerini kendi tabağına koyan bu akla,

Suyundan da koyalım mı diye sorası geliyor insanın?

Nerede hukuki öngörülebilirlik?

Nerede devlet aklı?

Nerede kamu yararı?

Nerede temel hakların korunması?

Yalanla ve talanla yarattığınız TEK ADAM rejiminiz ile;

Devleti şirkete, vatanı pazara, milleti ırgata çevirdiniz.

Doymuyor, durmuyor, İFLAH da olmuyorsunuz.

Aziz milletim,

Temel hakların korunmadığı yerde,

Vatanın hak ve hukukunun da korunamayacağı açıktır.

Topraklarımızdan bahsediyorum.

Ağacımızdan, yeşilimizden bahsediyorum.

Çıkarılmak istenen yeni yasa ile birlikte,

Vatanı yağma etmekte,

Yeni bir aşamaya geçmek isteyen iktidardan bahsediyorum.

Türk milletine de çağrıda bulunuyorum.

Tarlanıza çökecekler, iki dudaktan çıkan bir olurla,

Birkaç damla mavi mürekkeple atacakları imzayla çökecekler.

Müsterih olun, yabancıya gitmiyor diyecekler,

Karşınıza, elinde uydu fotoğraflarıyla

Rant çeteleri ve onların taşeron şirketleri gelecek.

Hayvan otlattığınız meralarınıza giremeyeceksiniz.

Nesiller boyu büyütüp, rızık paylaştığınız ağaçlarınıza çökecekler.

Sizleri de elinize tutuşturdukları yol harçlığı ile,

Büyükşehirlerde inşa ettikleri tabuttan hallice beton binalara hapsedecekler.

Kıymetli dava ve yol arkadaşlarım,

Türkiye, tarihi boyunca, üreterek yaşamak ve kalkınmak zorunda olan bir memleket oldu.

İnsanını doyurmak için bu toprakların üzerindeki zenginliklere muhtaçtır.

İnsanını donatmak için de o zenginliklerden katma değer üretmek zorundadır.

Bu topraklar, bereketlidir,

Ancak bunların yağmasına değil Anadolu; hiçbir toprak parçası yetmez.

Biliyorsunuz,

En büyük yalanları, en vahşi madrabazlıkları

En çok tekrarladıkları sloganlar ele veriyor.

2053, 2071, ikinci yüzyıl…

Gelecekten kasıtları, hep bir sonraki seçimdir.

Bunun içindir ki, her iki seçim arası Türkiye perişanlığa teslimdir.

Seçim bittiğinde zamlar yağmaktadır.

Maaşlara yapılacak zam ise, her nedense rafa kalkmakta,

Kredi ve destekler unutulmaktadır.

Çünkü kendi yağında kavrulan bir Türkiye,

Bu sömürge iktidarı için en büyük kabustur.

Birbirine güvenen, aynı vatan için çalışan

Bununla da övünen Türk milleti,

Bu Çin malı TEMU işi sultanlığın panzehiridir.

Adalete ve hürriyete düşmanlıkları bundandır.

Ekonomide hürriyet, paylaşımda adalet olursa,

Bu Büyük Ortadoğu Projesi’nin piyonlarına,

Türk vatanında ve Türk devletinde işgal edecekleri bir tek makam bile düşmez.

Devletin aklından ve fikrinden adaleti çıkarmaları bundandır.

İşte o durumda da geriye bir grup yağmacı kalmaktadır.

Devlet değil, çeteye dönüşmüş bir grup başıbozuk kalmaktadır!

Yağma, yüzyıllardır bu topraklardan,

Anadolu’dan, Ortadoğu’dan Afrika’dan elini çekmedi.

Emperyalistlerin kendileri gitse bile,

Yerlerine bıraktıkları diktatörler hüküm sürmeye devam ediyor.

Tam da bu tablonun parçası olarak,

Türkiye’yi yanı başımızdaki köhne krallıklar ve diktatörlükler gibi,

Yeraltından çıkardıklarıyla yönetmeye heves eden iktidarın,

Anadolu’yu ve onun binlerce yıllık zenginliklerini gözden çıkarması bundandır.

Zeytin sadece kendi sofralarına girmesi gereken bir nimet,

Zeytinyağı, sadece kendilerinin ekmek banması uygun olan bir şifaya dönüşüyor.

Zeytin ağaçlarını taşıyacaklarmış.

Nereye taşıyacaksınız, sarayın bahçesine mi?

İmara açtığınız ormanların, koruların ağaçlarını taşıdığınız gibi mi taşıyacaksınız?

Anadolu toprağı sizin offshore hesabınızdaki para mıdır da mı taşıyacaksınız!

Ne Anadolu’muz ne de Cumhuriyet tarihimiz, böylesini hiç görmemiştir.

Adaletin köküne kibrit suyu dökülmüşken,

Adalet mekanizması saray danışmanları tarafından yönlendiriliyor iken,

Mahkeme heyetleri adil yargılama yolunda adımlar attığı anda

bir kararname ile darmaduman edilirken

Adalet Bakanlığı koltuğunda oturan adalet sekreteri,

Hiç yüzü kızarmadan; “Türkiye Hukuk Devletidir” diyebilmektedir.

Ülkemizin etrafı ateş çemberi haline dönüşmüşken;

Turistik bölgelerimizde büyük krizler ve problemler varken;

Sektör temsilcileri iptal edilen rezervasyonlar,

Azalan turist sayısı gibi krizlerle ilgilenirken

saçını tarayanlardan bir diğeri,

Erdoğan’ın kültür ve turizm sekreteri,

50 metrelik lüks yatını Atina’daki marinaya demirleyip,

Türkiye’den yanına gelen gazeteci ile

“Türkiye’nin turizm politikasını” konuşuyor.

Bu rezil ve utanç verici tabloya karşılık artık söylenecek söz bile kalmamıştır.

Bir acı verici örnekte Erdoğan’ın sağlık sekreterinden gelmiştir.

Anadolu’nun hemen her yerinde her gün yeni bir sağlık skandalı yaşanırken,

Sağlık politikaları iflasın eşiğine gelmişken,

Milletimiz MR sırası için 1 yıl sonraya gün alabiliyorken,

Devlet hastanelerinde ameliyat olmak için aylarca beklemek gerekirken,

Özel hastaneler uyguladıkları fiyatlar ile vatandaş için erişimi imkansız hale gelmişken,

Bolu ilini ziyaret ettiği sırada;

Ne hikmetse aklına Düzce, Karabük, Zonguldak, Sakarya değil

“Şam” gelmiştir.

Şam’da “300 yataklı kalp damar hastanesi” açacaklarını söylemiştir.

El insaf, gerçekten el insaf!

Bu milletine düşman-gaddar, dışardakine dost ve merhametli olmak değil de nedir?

AK Parti’nin 2018 yılından itibaren hayatımıza kattığı,

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı verilen ucube rejim,

Bunlar gibi onlarca örnekle doludur.

Milletin parasını, millet için değil gösterişe harcamak,

Milletimizi ise en temel hizmetlerden mahrum bırakmak

Bu iktidarın artık yerleşmiş politikalarıdır.

Buradan AK Parti’nin teşkilat ve yönetim kademelerine sesleniyorum;

Tek adamın bakanı ve kurmayı olmanın reçetesi bellidir;

Milletin dertlerinden, milletin sıkıntılarından ne kadar uzak olursanız;

Türk milletine düşman, diğer herkese dost olursanız

Bu iktidarın vazgeçilmezi olmak hedefinize ulaşırsınız.

Ancak büyük Türk milleti müsterih olsun!

Bu utanç dolu devran elbet böyle devam etmeyecektir.

Bu milletin dur diyeceği takvim yaklaşmaktadır.

Sandık ufuktadır.

Bu kara bulutlar memleketimizin üzerinde bir daha toplanmamak üzere dağıtılacaktır.

Ve milletimize tüm bu yaşatılanların hesabı,

Milletimiz adına İYİ kadrolarla sorulacaktır!!!!!

Kardeşlerim;

İsrail’in Gazze’de estirdiği terör yetmezmiş gibi,

Bir süredir İran’a da taşıdığı pervasız saldırganlığına,

Gazze’deki suçlarına ortak olan ABD de ortaklık etmiştir.

İsrail’in 13 Haziran’da İran’a karşı başlattığı saldırılar,

Uluslararası hukuk açısından olduğu kadar,

Bölgesel dengeler açısından da kabul edilemez bir riske kapı aralamıştır.

Rejimler ve ülkeler,

Ülke halkları ve idareciler,

Diktatörlükler ve savaş politikaları.

Bu karşılıklı çatışma oyununda

Hepimizi yakından ilgilendiren

Ve ayrı ayrı düşünüp, değerlendirmemiz gereken hususlardır.

Katliamcı ve insanlık düşmanı Netanyahu hükümetinin

Suç ortağı ve cüretinin kaynağı ABD ile birlikte düzenlediği her saldırı, attığı her bombanın,

Aynı zamanda bu katil hükumetin ömrünü uzatmak üzere atılan birer iç şantaj malzemesi olduğu unutulmamalıdır.

Aynı şekilde, distopik molla rejimi de İran’ın meşru müdafaa hakkının arkasına gizlenmektedir.

Tarihin her aşamasında, özellikle de büyük çatışma ve savaş zamanlarında

Diktatörlükler, tiranlıklar, tek adam rejimleri,

Ülkelerinin bekaları yerine kendi bekasını koymak konusunda mahirdirler.

Savaşa ve barışa o ülkelerin asıl sahibi olan milletler karar vermediği sürece,

Gayrimeşru rejimler savaştan beslenir ve kan akmaya devam eder.

Bugün kalıcı ateşkes ilan edilmiş olsun ya da olmasın,

Netanyahu’nun bir süredir üstlendiği

ABD’nin vekil gücü ya da uç beyi rolüyle beraber,

İran için dile getirdiği “rejim değişikliği” çağrıları,

Bölgede yeni bir pandora kutusunun açılmasına neden olmuştur.

Bölgemizin ve bilhassa ülkemizin,

Suriye krizinde olduğundan daha fazla olumsuz etkilenmesi kaçınılmazdır.

Ülkemizde bulunan İncirlik Üssü’nün

Ve Kürecik’teki NATO’ya istihbarat aktaran radarın,

Komşumuz İran’a karşı olası faaliyetleri engellemek adına

Bu çatışmalarda ne amaçla ve nasıl kullanıldığını bilmek

Türk milletinin tartışılmaz hakkıdır.

Bu tür durumlarda,

NATO üyesiyiz denilerek işin kolayına kaçılamaz.

Son bir ayda cereyan eden hadiseler göstermiştir ki;

Türkiye’yi yakın coğrafyasında meydana gelebilecek bir göç dalgasından

Koruyabilecek bir hükumet mevcut değildir.

Ayrıca, sözde “Terörsüz Türkiye” söylemi içine gizlenen

PKK’nın silah bırakacağına dair maksatlı, başka ajandalı ama özünde ahmak iyimserlik,

PJAK gibi, ikiz terör örgütlerinin, emperyalizm tarafından kullanılma olasılığına karşı sessizdir.

Bu gibi örgütlerin İran’ın parçalanması olasılığı karşısında ellerini ovuşturması,

Rejime karşı isyan çağrıları yapması,

Hatta son açıklamalarında İran Azerbaycan’ındaki Türk kardeşlerimize bile

İş birliği çağrıları yapacak kadar hadsizleşmektedirler ve özgüven kazanmaktadırlar.

Görüldüğü gibi, terör yalnızca Türkiye’de değil,

Suriye’de de İran’da da dış güçlerin maşası olarak her daim hazır ve nazır pusuda beklemektedir.

Türkiye’nin hem İran Azerbaycan’ındaki kardeşlerinin esenliğini korumak ve sürdürmek,

Hem de bölücü teröre fırsat vermemek için kendisine düşen tüm tedbirleri alması gerekmektedir.

İran Azerbaycan’ındaki kardeşlerimizin

Ayaklarına taş değecek olursa soluğu orada alacak milyonlarca Türk vardır.

Türkiye’nin de Azerbaycan’ın da kalbi oradaki kardeşlerimizle çarpmaktadır.

Sadece PJAK ya da PKK değil,

İsrail ve ABD başta olmak üzere, herkesin aklını başına alması gerekir.

Onların oyun kurup, oynadıklarını zannettikleri bu toprakları;

Bizler vatan, sınırlarımız ötesini de komşularımız biliriz.

Özellikle ABD’nin

Müttefiklik hukuku çerçevesinde İran’a saldırırken,

Türkiye’ye danışıp danışmadığı meraka konu bir husustur.

Bu yönde bir işaret yoktur.

Türkiye,

Komşularının aleyhine faaliyet yürüten alçaklıklardan uzak bir ülke olmak durumundadır.

Türkiye’nin

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün

“Yurtta sulh, cihanda sulh!” düsturuna sıkı sıkıya sarılması,

En çok bu tür kriz ve çatışma zamanlarında hatırlanması ve ders alınması gereken,

Bir özlü sözden öte, bir felsefe olduğu anlaşılmak mecburiyetindedir.

Cumhur koalisyonunun kadrolu ve geçici ortaklarının iç kamuoyuna ve oy tabanına yönelik;

“İsrail’in bir sonraki hedefi Türkiye’dir.”

“Her türlü cenge hazır olmalıyız,” türünden,

Sorumsuzca söylemlerine ülkemizin ihtiyacı yoktur.

Türkiye’nin klavye delikanlılarının hezeyanlarına değil,

Türklüğüyle gurur duyan devlet adamlarına ihtiyacı vardır.

Burası, karikatür Kuzey Kore değildir, mollaların kum havuzu değildir,

Tanrı diye şeytana tapan birtakım canilerin hükmü altındaki İsrail de değildir.

Türkiye’nin hem içeride hem dışarıda;

Boş ve hamasi konuşmalar yerine,

Güven veren adımlar atılmasına,

İçeride hukuk devleti, Cumhuriyet ve demokrasiyi,

Dışarıda ise millî güvenliği güçlendirici değişim ve dönüşümlere ihtiyacı vardır.

İsrail lobisi, İran’ı on yıllarca ABD’de tartıştırmıştır.

İsrail lobisi, ABD’nin bu son saldırısıyla amacına ulaşmıştır.

Şimdi aynı İsrail lobisinin kimi unsurları son yıllarda özellikle Suriye üzerinden dillerine Türkiye’yi dolamaya başlamışlardır.

“İsrail’in bir sonraki hedefinin Türkiye” olduğu biçimindeki söylemler,

Bu tehlikeli kampanyaya odun taşımaktan başka bir şeye hizmet etmemektedir.

Böyle bir tehdit değerlendirmesi varsa,

İktidardaki cumhur koalisyonun açık, gizli liderleri bunu kamuoyu önünde

Seçmen tabanını konsolide etme kurnazlığına alet etmek yerine,

İlgili kurumlarla gerekli tedbirleri almalı,

Buna uygun savunmanın güçlendirilmesi adımlarını,

Başta tam teşekküllü, entegre ve tam operasyonel bir hava savunma sistemi

ve yeni nesil muharip savaş uçakları edinilmesi olmak üzere, derhal atmalıdır.

Bu işlerde gayri ciddiliğe, şakaya yer olmadığının artık yeterince görülmüş olması gerekmektedir.

Karşımızda bir savaş suçlusu ve insanlığa karşı suç işlemiş bulunan Netanyahu ile

“sonsuz savaşları bitirme” vaadiyle seçim kazanıp iş başına gelince

hepsinden çark eden bir Trump bulunmaktadır.

İkisi de birbirinden pervasızdır ve güvenilmezlerdir.

Bunlardan Trump, Erdoğan’a istediğini yaptırabilmiş olmakla övünmektedir.

Bugün cumhur koalisyonu,

Türkiye’nin stratejik yüküne ve stratejik en zayıf halkasına dönüşmüş durumdadır.

Cumhur koalisyonunun “iç cepheyi sağlamlaştırmaktan” anladığı,

Terör örgütleriyle müzakere ederek ömür boyu başkanlık garantisi almaya çalışmaktır.

Türk vatandaşlığı ve Türk milleti tanımlarının üzerinde oynanarak,

Bölücülere jest yapmak gayretinden ibarettir.

Ömür boyu başkanlık ve kendi elleriyle zayıflattıkları ekonominin çökmemesi uğruna,

Erdoğan’a istediğini yaptırabilmiş olmakla övünen Trump’a sesini çıkaramayan,

Bu son ABD saldırısını bile sadece;

 “İran’ın egemenliğine yönelik saldırılar kimden gelirse gelsin tasvip etmiyoruz” diyerek, geçiştiren bir yönetim anlayışı vardır.

En büyük millî güvenlik sorunumuz aslına bakarsanız tam olarak budur.

Bilinmelidir ki,

Biz, Rusya değiliz…

Biz ne beşeri ne de gönül coğrafyamızın sınırlarını,

Milletlere hapishane olsun diye çizmedik!

 Biz İran değiliz…

Dünya ve ahiret arasında haraç kesen bir molla devleti kurmadık!

Biz ABD değiliz…

Bizim tarihimiz, keşfedilmiş topraklar üzerinde çoğalan kölelerin değil,

Fethedilen topraklar üzerinde uzlaşmasını bilen bir akılla vatan inşa etmiştir!

Biz Fransa da değiliz…

Biz, meşvereti kurduğumuz her otağa binlerce yıl taşıdık.

Biz cumhuriyeti başka milletlerin rızkına ve toprağına tebelleş olmak, sömürgeler oluşturmak için kullanmadık!

Biz Almanya değiliz…

Kendi tarihine travma nesnesi olarak bakıp da travmatik toplum olmadık.

Biz vatanı için gerekeni yapanların,

Yaparken de insanlık vicdanına ihanet etmeden

Şan ve şerefini kaybetmeyenlerin torunlarıyız!

Biz İngiltere değiliz…

Biz dünyanın yedi kıtasının kanını emip, tahtını tahkim edenlerin ahvadı değiliz.

Haram ve günahla bezenmiş taçlara boyun eğenlerden de değiliz!

Biz hamdolsun, İsrail hiç değiliz.

Milli şuurumuzu ve milli kimliğimizi Tanrıyı da aşan bir kibirle ve aymazlıkla inşa etmedik.

Tarihsel acılarımızı ve mağduriyetlerimizi

Masum insanların, çocukların bedenine bomba olarak yağdırmadık.

Ezcümle,

Biz Türk’üz…

Cumhuriyetle, meşveretle

Adaletle ve hürriyetle var olduk.

Egemen olduk, tarihe mal olduk!

Dün böyleydi, yarın da böyle olacaktır.

Zalimler ve zorbalar ise tarihin parantezinde yok olup gideceklerdir.

Unutulmasın ki, ihanet dün kazanamadı,

Bugün de gelecekte de başaramayacaktır.

Bilinsin ki Türk milleti destansı tarihinin her döneminde olduğu gibi

Yıkım, çözülme ve parçalanma rüyası görenlere geçit vermeyecektir!

Bunu idrak edemeyenleri ve korkuya esir düşüp sessiz kalanları da

Bu bataklıktan kurtaracaktır.

İhanetin işbirlikçilerine ise tarih boyunca ne yaptıysa onu yapacaktır,

Nasıl davrandıysa öyle davranacaktır.

And olsun ki öyle olacaktır

Bu da bizim büyük Türk milletine ahdimiz ve yeminimizdir.

“Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;

Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;

Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz,

Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!”

HEP İLERİ, DAHA İLERİ, EN İLERİ YÜRÜYECEĞİZ

BAŞARACAĞIZ

BAŞARACAĞIZ

BAŞARACAĞIZ

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

Kaynak : istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları