loading
close
Dolar: TL
Euro: TL
Sterlin: TL
SON DAKİKALAR

Müsavat Dervişoğlu; 'Yıkılsın düzen, yaşasın millet bizim sloganımızdır'

Müsavat Dervişoğlu; 'Yıkılsın düzen, yaşasın millet bizim sloganımızdır'
Tarih: 22.05.2024 - 10:19
Kategori: Siyaset

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin yeni dönemdeki parolasını ilan etti. "Yıkılsın düzen, yaşasın millet bizim sloganımızdır."

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, "Biz bu milletin birleştirici gücü olacağız. Vatanını seven ve uğruna fedakarlık yapmaya hazır olan herkese bağrımızı açacağız. Ayrıştırmayacağız, buluşturacağız! Kovmayacağız, kavuşturacağız! Kutuplaştırmayacak, kucaklaştıracağız! Bu milletin her bir ferdi, çalışarak üretecek ve adaletle bölüşecek Türkiye hayalini gerçeğe dönüştürmek üzere yollara düşecektir. Biz hazırız! Yeni bir Türkiye için herkesi gönül seferberliğine davet ediyorum." dedi. Dervişoğlu’nun sözleri dakikalarca ayakta alkışlandı.

Aziz Türk milleti, saygıdeğer milletvekilleri, değerli dava arkadaşlarım, kıymetli basın mensupları, hepinizi en içten duygularımla, sevgi, saygı ve muhabbetlerimle selamlıyorum.

Grup toplantımıza, hoşgeldiniz, sefalar getirdiniz.

Öncelikle, bilinen haliyle, talihsiz bir helikopter kazasında hayatlarını kaybeden, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’ye ve refakatindeki devlet ricaline, yüce Allah’tan rahmet, İran halkına da sabır ve başsağlığı dilerim.

Bu olay, herhangi bir Avrupa ülkesinde yaşansaydı, hiç şüphe yok ki, olduğu gibi kabullenilir, spekülasyonların konusu olmazdı.

Ama takdir edersiniz ki; yaşadığımız coğrafyanın jeopolitiğinden kaynaklı riskler ve emperyalist güçlerin, bölgemizde sahneye koymak istediği oyunların çeşitliliği münasebetiyle, rivayetler pek tabiidir ki muhtelif olacaktır.

Türlü türlü senaryolar anlatılacak, suikast veya saldırı ihtimalinden bahsedilecek, bölge devletlerinin stratejileriyle ilişkilendirilecek, İran’ın iç dengeleri bahse konu edilecek, emperyal güçlerin plan ve hesapları tartışılacak, tamamı kabul ya da reddedilemeyen komplo teorileri üretilecektir.

İşin ilginç yanı, ortaya atılan bu iddialar, geliştirilen teoriler, bölgemize yakışacak ve yabancı düşmeyecektir.

Çünkü bu bereketli coğrafya, asırlardır büyük oyunların oynandığı ve üzerinde yaşayan milletlerin bir türlü huzur bulamadığı, bir satranç tahtasına dönüştürülmüştür.

Emperyalist devletlerin kıymetli taş, vatanlarını kader belleyenlerin ise, piyon sayılacağı bir büyük oyun planlanmıştır.

Ancak, yaşanan her olay göstermiştir ki; Bölgenin yegane sigortası, Büyük Türk milleti ve onun kurduğu Büyük Türkiye Cumhuriyeti’dir.

Türkiye, kendi güvenliği ve bekası münasebetiyle, ilgi alanına giren coğrafya üzerindeki, tüm gelişmelere özenle yaklaşmalı, sorunları toptancı bir tarih şuuruyla kavramalı, kendisine yakışan bir devlet aklıyla hareket etmelidir.

Üzerimizde gözü olanların, bu topraklarda güçlü bir Türkiye’ye tahammül gösteremeyeceklerini biliyoruz.

Ancak, onlar ne yaparlarsa yapsınlar ve hangi melun planları devreye sokarlarsa soksunlar, Türk milleti tarihin kendisine yüklediği misyona sırtını dönmeyecek, Şah olması icap eden coğrafyada, Piyon olmaya asla rıza göstermeyecektir.

Aksi hayaller kuranlara tavsiyem, tarihimizin altın sayfalarını gözden geçirmeleridir.

Değerli dava arkadaşlarım; Hangi zorlukları aşarak bugünlere geldik, hatırlamanızı isterim.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutku, “1919 senesi Mayıs'ının On dokuzuncu günü Samsun'a çıktım. Vaziyet ve genel manzara…” Diye başlar ve devam eder.

Sonraki satırlarda, Memleketin içine düştüğü hazin durumu Bir analiz yapmak ve bir çare bulmak üzere, tüm açıklığıyla sıralar:

Ordu yenilmiş, İşgaller başlamış, İmparatorluk tasfiye halinde. Devleti yönetenler, makamlarını korumak ve kurtarmak derdinde. İçerideki bir takım zararlı cemiyetler, yabancılar, işbirlikçiler ise kendi lehlerine bu taksimattan pay koparmak derdinde.

Millet ise; Harap, bitap, fakir, moralsiz, yorgundur. dahası; memleketi idare edenlerin halinden, milletin manevi duygularını kullanarak gafletlerini saklamaya çalışanların biçareliklerinden de bihaberdir.

Sonra vardığı kararı, Bulduğu çözümü, Vatanı ve milleti kurtarmanın Asıl yanıtını bulmak üzere Kendisine en başta sorduğu soruyu tekrarlar: “O halde ciddi ve hakiki karar ne olabilirdi?”

Ve der ki: “Efendiler, Bu vaziyet karşısında Bir tek karar vardı. O da, Milli hakimiyete dayanan, Kayıtsız şartsız, müstakil Yeni bir Türk devleti tesis etmek!

İşte, daha İstanbul'dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun'da, Anadolu topraklarına ayak basar basmaz Tatbikatına başladığımız karar, Bu karar olmuştur.”

105 yıl sonra, İçinde bulunduğumuz şartların 1919’un şartlarına Ne kadar benzer olduğunu; Nasıl bir çaresizlik içerisinde olduğumuzu, Burada, Bir kere daha sıralamayacağım. Bunun hamasetine deyaslanmayacağım.

Buradan milletimizin kırık kalbine, İncinen gururuna, Çiğnenen onuruna, Zedelenen ruhuna, Bir vesvese daha vermeyeceğim.

Bizler İyi ve cesur insanlar, Çarşıdan, pazardan, Hastaneden, mahkemeden Okuldan, karakoldan habersiz, Şuursuz ve duyarsızlardan, Yani milleti maraba sayanlardan değiliz!

Çocukluğunda, Bağdaş kurup oturduğu O yer sofralarını, Yere düşen ekmeği Öpüp alnına koymayı, Yatarken dua ettiği yaradana, Sadece kendisi için değil, Vatanı ve milleti için de Kalpten dua edenleriz.
Bizler, Bu toprakların değerlerine yabancılaşmış,Aymaz atanmışlardan hiç değiliz!

Bugün burada, 105 yıl sonra, Tekrarlanması ve hatırlanması gereken şey; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Tüm sorunları çözmek için Ortaya koyduğu; “Milli hakimiyete dayanan, Kayıtsız şartsız, müstakil bir Türk devleti tesis etmek” ülküsüdür.

Aslına bakarsanız, Parlamenter sistemdeki ısrarımız, Mustafa Kemal Atatürk’ün ısrarıdır. Milli devletteki inadımız da, Mustafa Kemal Atatürk’ün inadıdır.

İşte biz o yüzden, Milli hakimiyet diyoruz! Milli meclis diyoruz! Milli devlet diyoruz!

Mustafa Kemal Atatürk, Devletin vatandaşa karşı Mecburi vazifelerini sıralarken,

“Memleket içinde asayişi ve adaleti tesis ve idame ederek…
…Vatandaşların her nevi hürriyetini korumuş bulundurmak” demiştir.

Biz de bugün Devlet, Adaletle kaimdir diyoruz.

Çünkü 105 yıl sonra, Geldiğimiz noktada, Vatan da, beka da artık adalettir!

Şimdi dönüp bir bakalım: Adalet sistemini, adalet duygumuzla, Hak ve hürriyetlerimizi, hakkaniyet duygusuyla, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığımızı, O kimliğe sahip olmanın verdiği Gurur ve mutlulukla birlikte, Adım adım Erozyona uğrattıktan sonra, Bu tek adam sistemini getirdiler.

İşte bu sistemdir, Adaleti, mülkün, temeli olmaktan çıkartan…

İşte bu sistemdir, Devleti milletten koparıp, Mülk sahiplerinin malı yapan…

Ve biz, o günden beridir Her işte adaletten yoksunuz. Her işte hakkaniyetten yoksunuz. Her işte hukuktan yoksunuz. Can, mal, namus güvenliğinden yoksunuz.

Tanzimattan bugüne, 150 yıllık Medeniyet kavgamızdan geriye düşmek, Bu iktidara nasip olmuştur.

Dilde, fikirde ve işte birlik diyen bizler için, Hukukta birlik olmak da amaçtı!

Bugün, Hiçbir yargı kararı yok ki, Bir haksızlığı giderebilsin, Birinin yüreğine su serpebilsin.

Hiçbir mahkeme salonu yok ki, Gerçek suçlular, Gerçek suçlarından cezalandırılsın.

Hiçbir hukuk yok ki, Kanuna karşı gelene Kanunla karşı konulsun…

Artık iş öyle bir yere vardı ki Bu kara düzenden Kendileri bile şikayet ediyorlar.

Evet, İktidardan bahsediyorum. Olanlara darbe diyor, Operasyon diyorlar…

İktidar, Adeta kendini yemeye çalışan Bir yılan misali kuyruğuyla savaşıyor.

Kendi geçmişini unutan bir meczup gibi, Aynada gördüğü suretine terörist diyor.

Albümde gördüğü fotoğrafına Darbeci diyor, FETÖ’cü diyor.

Vesayet vesvesine sığınarak Millete operasyon çekiyor.

Unutmadık elbet! Her darbe bir vesayet kattı hayatımıza. 60’ta, 70’de 80’de ve 28 Şubat’ta… Sonra ne oldu?

2005 yılında vesayetten doğanlar, FETÖ vesayetini armağan ettiler Türkiye’ye.

Çıkarları çatışınca, 17/25 Aralık’tan sonra; FETÖ ile sözde mücadele edenlerin Vesayeti başladı.

15 Temmuz’da, Hain darbe girişimi sonrası ise; Olağanüstü hal vesayetiyle tanıştık.

Son olarak, 24 Haziran 2018’de, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yarattığı TEK ADAM vesayeti çöktü Tüm kasvetiyle üzerimize...

Daha kötüsü ise, Her vesayet döneminin Muktedirlerine göre karar veren, TÜRK YARGISI’nın durumu idi.

Oysa ki; Milletimizin, Vesayetçilere karşı Sığınabileceği tek liman, Kararlarını “Yüce Türk Milleti Adına” veren Türk yargısı olmalıydı…

1960’ta, Oy sandığını idam sehpasına çeviren aynı yargıydı. Bir başbakan ve iki bakan asmanın tarihi kara lekesini hiç umursamadı…

1980’de, Her renkten kalemi, eşitlik ilkesi gereğince umarsızca kıran, yine yargıydı. ve duymadı, hücrelerde ve zindanlarda yapılan işkencelerin çığlıklarını…

28 Şubat zulmünde, muktedirleri memnun, milleti mağdur eden ve o haklı mağduriyetten, insafsızca nemalananları abat eden, yine o yargıydı…

Şerefli TÜRK ORDUSUNA kurulan şerefsiz kumpaslarda, yalanları, doğruların üzerine boca ettiren yine aynı yargı idi…

Ve Türk devletinin harem-i ismetine giren düşman askerinden bile düşmanca devlet sırlarını yağmalayan da yine o idi…

FETÖ ile sözde mücadele edenlerin, SENİN FETÖCÜN, BENİM FETÖCÜM BORSASINDA yatırımı muktedirlere yapan, yine yargı idi…

OHAL’de ise önce yaşları kurutup, sonra hepsini ateşe verdi.

Tek adam sisteminde;
Sinan Ateş’in kanıyla
İddianame yerine
Hatır senedi yazan da
O senedi cirolayan da
Yine yargı idi…

TÜRK MİLLETİ adına diye başlayan kararlar,
Çok uzun zamandır,
Muktedirlerin takdirlerine,
Cemaat ve tarikatların dualarına hasredilir oldu.

Kolluk kuvvetini saran,
Şimdilik isimlendirilmemiş örgütler, 
Ve hukuk sistemini kuşatan,
Sevr misali bölüşmüş ideolojik gruplar derken;

Mahkemelere,
Yargıya,
Adalete,
Artık kim güvenebiliyor ki?

Kendisine yapılan haksızlığa karşı,
Güvenle ve İnançla,
“Ankara’da hakimleri var diyerek”
Kim kendini teskin edebiliyor?

Hangimiz karakoldan aranınca,
Adliyeden tebligat gelince,
Gönül rahatlığıyla,
Yaptığından ve yapmadığından emin olarak
Oralara gidebiliyor ki?

Çok yakın zamandan bir örnek olarak,
Ankara Organize Suçlar Müdürü,
Savcılığa gidip ifade vermek istiyor,
Savcı, ifade vermeye gelene gözaltı kararı çıkartıyor,
Emniyete güvenmeyip
Jandarmaya aldırıyor,
Jandarma alıp
İstihbarat Teşkilatına götürüyor.
İl Emniyet Müdür Yardımcısı
Ve beraberindekiler tutuklanıyor,
Hiçbir şey olmasa bile
Belli ki bir şeyler oluyor.

6-7-8 Ekim’de;
2 polisimizin şehit olduğu
35 vatandaşımız hayatını kaybettiği,
326’sı güvenlik güçlerimiz olmak üzere
761 kişinin yaralandığı,
197 okul, 269 kamu binasının tahrip edildiği,
1731 ev ve işyerinin yağmalandığı,
1230 aracın zarar gördüğü olaylar,
2014’te yaşandı ama iddianamesi 6 yıl sonra yazıldı.
Davası ise 7 yıl sonra açıldı.
Gecikmenin sebebi ayrıntıda gizlidir!

Zira; açılım sürecinin tarafları
Hatırlatılmasını sevmezler ama ben unutturmayacağım,
O ağalar Dolmabahçe’de,
6-7-8 Ekim’den 4 ay sonra
28 Şubat 2015’te buluşup sonrasında da
“Barış bildirisi” okudular…

Yani sanıklar,
Ve iktidarın siyasi temsilcileri,
Önce uzlaşmaya oturdular, sonra bozuştular…

Mahkemenin gerekçeli kararını
Merakla bekliyoruz.
Ülkemizi ateşe çevirmek isteyenlere
Verilen cezaları ayrıca değerlendireceğiz.
Ama onlarla Dolmabahçe’de pazarlık edenleri de,
Asla unutmayacağız…

Bir yandan mafya operasyonları derken,
Bir yandan 6-7-8 Ekim davası sonuçlandı.
Bir yandan gezi davaları derken.
Bir yandan 28 Şubat afları gerçekleşti.

Yasamanın fonksiyonlarını,
Yürütmenin hafızasını,
Yargının geleneklerini,
Adaletin akıl ve ahlakını,
Hunharca ve taammüden yok eden bu sistem ve sahipleri,
Aynı haber bültenlerinde,
Aynı haber manşetlerinde poz verdiler.

Birileri takke alırken,
Birilerinin külah verdiği bu simsar sahnesinde,
Hikaye,
Hep üstünlerin hukukunu anlatır.
Yönetmense,
Hep muktedirlerin koltuğundadır…

Bu hikayede,
Laiklik elden gidiyor diye
Laiklik tarumar edilir.
Sorunları çözeceğiz diye
Milletin birliği çözülebilir.

“Yeter artık” diyenlerin sözü,
“Yetmez ama evet” manşetiyle görülebilir.

Ama hakkı istiklal olan bu millete,
Hiçbir zaman o hak reva görülmez.

Başka bir sorumlu aramaya hiç gerek yok.
Yeni bir şey lazımsa Türkiye’ye,
Eğer değişecek bir şey varsa,
O da bu hilkat garibesi sistemdir.

Bu yüzden önerimizi ortaya koyduk…
Yani yıllardır,
Yalnızca hastalığı teşhis etmiyor,
Gereken reçeteyi söylüyoruz.
Tedaviyi de söylüyoruz.

Karşı karşıya kaldığımız
Tüm sorunlarla ilgili olarak,
İlgilileri zamanında uyardık.
Yapmayın etmeyin dedik.

Attıkları yanlış adımların,
Nelere sebep olacağını da,
Ayrıntılarıyla birlikte milletimizle paylaştık.
Ve her zaman haklı çıktık!

Bu yönüyle bakıldığında,
İYİ Parti bu ülkenin, erken uyarı sistemidir.

Gelin,
Yeni maceralar peşinde koşacağınıza,
Ülkenin gerçeklerini konuşalım.

Gelin,
Erkleri birbirine karıştıran,
Ülkeyi tek adamın hırslarına ve hevesleri terk eden,
Bu ucube sistemden kurtulmanın
Yollarını arayalım.

Kuvvetler ayrılığı tam olarak sağlandığı,
Hukuk devletinin gereklerinin tamamlandığı,
Demokratik devlet olma şartlarının taşındığı,
Sosyal devletin vatandaşına gerçekten göz kulak olduğu,
İnsan hak ve hürriyetlerine dayanan bir devleti
Ortaya çıkartmak için el ele verelim.

Kimseye kapattığımız bir kapı yoktur.
Bizim sevdamız Türkiye,
Kaygımız Türk milletinin geleceğidir.
Ülkemiz ve milletimiz için her türlü fedakarlığa hazırız.
Dün böyleydik, bugün böyleyiz,
Yarın da böyle olacağız…

Değerli dava arkadaşlarım,
Aziz milletim;

Önce yumuşama ve normalleşme,
Sonra, içeriği belli olmayan “Yeni Anayasa”,
Daha sonra da etki ajanı tartışmaları,
Ve ekonomik felaketleri konuşulmaz kılma tiyatroları…

Adalet terazisini,
Hurda demir fiyatıyla görenler,
Türk milletine,
Pul kadar bile değer biçmiyor…
Nereden mi biliyoruz?
Emeklilerin feryatlarını duymayıp,
“KYK yurtlarında 1 ay tatil” teklif edenlerden…

Toplumun her kesimi gibi,
Emekliler iktidarın zulüm sopasından
Payına düşeni fazlasıyla alıyor.

Herkesi emekli ederken,
Ekmeğe muhtaç etmekten hicap duymuyorlar ama,
Kendileri ne emekliliği,
Ne de emeklinin yaşadıklarını
Elbette düşünmüyorlar.

Ülkemizde şu anda yaklaşık 16 milyon emekli vatandaşımız vardır.
Çaresizliğinizden milyonlarca emeklinin en düşük emekli maaşını ancak 10 bin lira yapabildiniz.
Bakan Işıkhan ise düşünmüş, taşınmış,
Bu konuya bir çare bulmuş:
“Emekli Kart”…

Ne sağlıyormuş bu kart?
Kamuya ait misafirhane, öğretmenevi,
Sosyal tesis ve konuk evlerinde
%15 indirim.
PTT’de özel emekli paketi ve indirimler.
Çok güzel. Sorun yok.

Ama bir şey daha varmış,
Gençlik ve Spor Bakanlığı tesislerinden
Yani KYK yurtlarından
Uygun zamanlarda,
Yaz aylarında
1 ay ücretsiz yararlanma hakkı!
Evet, aynen böyle söyledi sayın bakan.

O yurtları depremzedelere açmak için
40 takla attıkları zaman hatırlamışlardı.
Ki o zaman bile nazlanmışlardı!

Bu arada, depremzedeler konusunu da tamamen unuttular.
Halen binlerce insanın per perişan yaşadığı koşulları unuttular.
Verdikleri ev ve iş sözlerini de elbette unuttular.

O yurtları da düşen asansörlerle hatırlamışlardı.
Daha hayatının baharında gençlerimiz can verdiğinde,
Hatırlar gibi yaptıkları ise hemen anlaşıldı.
Peki ne oldu sonra? Bilen yok.
Sorumlular cezalandırıldı mı?
Asansörlere ve yurt binalarına bakım yapıldı mı?
Hatırlayan yok!

O yurtları bugün ise
Emeklilere bedava tatil planı ile hatırladılar.

Sağ olsunlar,
Yine büyük bir lütuf.
Yine büyük bir vizyon (!)

Önce şunu belirtmek isterim ki
Garabet daha bir görünür olsun:
Yaz tatillerinde, 1 aylığına
Emeklilerimize açacaklarını söyledikleri yurtlardan
Antalya’da 7, Aydın’da 8 ve Muğla’da 4 tane var.

Yaklaşık 3800 kişilik de kapasitesi var.
16 milyon emekli olduğuna göre,
1403 emekliden 1 tanesi
O yurtlarda 1 gün kalabilir.
Belki bu talih kuşu yüzüne gülebilir.
Elbette ne biz, ne emeklimiz,
Bu ağlanacak hale gülmüyor, gülemiyoruz.

Bugün,
Milyonlarca emekli vatandaşımızın
Asgari ücretin altında
Emekli maaşı almasının tek sebebi,
AKParti iktidarının 2008 yılında yapmış olduğu düzenlemelerdir.
Güncelleme katsayısını %100’den %30’a düşürdüler.
Aylık bağlama oranını %75’lerden %50’ye düşürdüler.
Sonuç ise,
2003 Ocağında en düşük emekli maaşı
Asgari ücretten yarı yarıya fazla iken,
Bugün en düşük emekli maaşı 
Asgari ücretin altındadır.

Emekli vatandaşlarımızın dertlerini
Bir nebze olsun çözecekseniz
Saçma sapan vaatler yerine,
En düşük emekli maaşını,
21 sene önceki haline getirin
Ve asgari ücretin üstüne çıkarın.

Tüm milletini yoksullukta eşitleyen iktidarın,
Diplomalı yoksullarımızla,
Bastonlu yoksullarımızı
Bir araya getirdiği nokta
KYK yurtları!

O yurtlardan es kaza mezun olup da çıkarlarsa,
Karşı karşıya kaldıkları şey,
İşsizlikle, ekmek parası
Hayatla, ölüm arasındaki ince çizgidir.

Neden mi bahsediyorum?
Balıkesir’de kuryelik yaparak
Emeğinin peşinden koşan üniversite öğrencisi gencimiz,
6 suçtan sabıkalı bir katil tarafından katledildi!
Evet! 6 tane sabıka.
Ve dışarıda gezebiliyor!

Üsküdar’da gündüz vakti
Bir vatandaşımızı kaçırıp
İşkence ederek
Soygun yaptılar.

Bağcılar’da bir taksi şoförü,
Bir meslektaşını,
Borç için öldürdü.


Kadın cinayetleri
Artık manşet bile olmuyor!
Görevinin başında katledilen öğretmenimizin daha 40’ı çıkmadı.
Ülkemizin 81 ilinden gelen haberler:
Gasp, yaralama, vahşet, cinayet.

Sanılmasın ki sadece organize suç var.
Sanılmasın ki sadece mafya-devlet ilişkisi var.

Dillerine pelesenk ettikleri “Türkiye Yüzyılı”nda;
Market kuyrukları Sovyetler Birliği,
Sokaklar Ortadoğu,
Yollar Latin Amerika!

İşte Tayyip Erdoğan Türkiye’si,
Gazetelerde koskoca bir,
Üçüncü sayfa haberi!

Sınır güvenliği ile ilgisi olmayan iktidarın
Sokak güvenliğiyle de ilgisi yok.

Artık büyükşehirlerin bazı yerlerinde
Suç gettoları oluşmuş haldedir.
Can, mal, ırz namus güvenliği kalmamış haldedir.

Örneğin bir zamanlar,
7/24 sokak güvenliği için
İçişleri Bakanlığı bünyesine alınan
“BEKÇİLER” nerededir?

Alınan bekçiler görev sahalarında
Görevli oldukları saatlerde
Gerçekten dolaşmakta mıdır?
Emniyetimizin diğer birimleriyle
İşbirliği sağlamakta mıdır?

Yargıda reform nidaları atanlar!
Güvenlik birimlerimize yardımcı olmanızın bir yolu da
İnfaz düzenlemelerini gözden geçirmektir!
Katili, caniyi
Gözü dönmüş, ıslah olmamışları
Sokaklara salmamaktır!
Sokakları ölünebilir değil,
Yürünebilir yapmaktır.

Bu memleket,
Siyasileşmiş cemaatlerin, mafyalaşmış siyasetçilerin,
Ve siyasallaşmış mafyaların,
Devlet içindeki güç mücadelesinden bıkmıştır.

Bu millet artık,
İktidarın zaaflarından beslenen karanlık güç odaklarından yorulmuştur.

Bugün Türkiye’de,
Bürokrasi ve yargı,
Şayet devlet içinde yapılanmış ve siyasallaşmış cemaatlerin
Oyun sahası haline gelmişse,
Ve suç örgütlerinin hakimiyet ve hesaplaşma alanına dönüştüyse,
Bunun bir tek sorumlusu vardır,
O da iş bilmez Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıdır.

Milletimiz emin ve müsterih olsun.
Bu düzen böyle gitmeyecek, bu devran böyle sürmeyecektir.
İktidarın bütün yanlışlarını,
Bir bir yüzlerine çarpacak iyiler ordusu var.
Milletimizin yanında durmaya
Ve onun hakkını sonuna kadar savunmaya kararlıyız.

Değerli dava arkadaşlarım,
Aziz milletim;

Sokaklarında güven olmayan ülkemizin,
Maalesef
Gıdalarında da güvenlik yok.
Karın tokluğuna çalışan vatandaşımız,
Kazandığını bir tas çorba için harcarken
Yediğini, içtiğini
Denetleyen yok!
Ve biz bunları ancak,
Gümrük kapılarından dönen ürünlerden biliyoruz.
Gümrük kapılarından dönen zehirli gıdaları
Bize yedirdiklerini ise
Tesadüfen öğreniyoruz.

Yani,
Gıda enflasyonu ile gıda terörü
El ele gidiyor…

Hani, doğum istatistiklerine bakıp,
“Varoluşsal tehdittir, felakettir” diyor ya Sayın Erdoğan…
Böyle bir Türkiye’de,
“Dünyaya üç çocuk getirin” diyecekseniz,
Önce siz üç işi yapacaksınız!

Birincisi: Gıda enflasyonunu düşüreceksiniz.
İkincisi: Sokaklarda asayişi sağlayacaksınız.
Üçüncüsü: Türk gençliğinin refahını artıracaksınız.

Gelecekten umudu kestiği için,
Gençler vize kuyruklarında…
Çeteler elini kolunu salladığı için,
Sokaklar güvensiz, canlar değersiz.
Tarım katlettiği için de gıda pahalı…

Sen tarımda ithalat lobilerine boyun eğme,
Bak bakalım gıda ucuzluyor mu, ucuzlamıyor mu?

Geçen hafta
Dünya Çiftçiler Günü’nü kutladığımız
Köylümüzü, çiftçimizi
Korumak istiyorsak,
Depolama faaliyetlerini desteklemeli,

Soğuk depo ve soğuk zincirden,
Çiftçimizin
Daha fazla faydalanmalarını sağlamalıyız.

Yakın bir zamanda,
Yıllardır soğan ve patatesi
Mağaralarda depolayan çiftçiler,
Adeta terörist ilan edilmiş,
Enflasyonun baş sorumlusu gösterilmişlerdi.
Ne oldu peki?
Patates soğan ucuzladı mı?
Enflasyon düştü mü?
Yiğidin muhtaçlığı bitti mi?


Millet,
Koyunu çitlerden atlarken,
Artık gece rüyasında bile göremezken,
Sayın Erdoğan,
Tarım ve hayvancılıkta
Çağ atlamaktan bahsediyor.

İYİ Parti olarak 3 yıldır
Tarım ürünlerinin depolanmasında,
Bu işle ilgisi olmayan kişiler yüzünden,
Hem fiyatların kontrolsüzce dalgalandığını,
Hem de depolamanın sağlıksız yapıldığını söylüyoruz.

Yani hem pahalı gıda,
Hem zehirli gıda yiyoruz.

Tarım ürünlerini
Bir borsa yatırım aracı gibi görenler yüzünden
Memleketteki buğdaydan habersiz,
Buğday ithal eden bir TMO olduğunu söylüyoruz.

Enflasyonun sebebini esnafta,
Üreticide ya da halk arasında aramayın.

Hayat pahalılığının, yoksulluğun tek sebebi,
İzlediğiniz yanlış ve akıl dışı politikalardır.

Eğer bugün birileri haksız kazanç elde ediyorsa,
Sebebi izlediğiniz yanlış politikalardır.

Bugün Türkiye,
Dolara en yüksek faizi veren ülke ise,
Sebebi izlediğiniz yanlış politikalardır.

Merkez Bankası,
İftiharla sunduğunuz tasarruf tedbirlerinin
8 katı kadar,
Yani 818 milyar zarar ediyorsa,
Ve bunu da,
Sadece 2023 yılında yapmışsa
Sebebi izlediğiniz yanlış politikalardır.

Eğer başarılı bir istikrar programı izleyeceksiniz,
En başta tarımda reform yapacaksınız.
Ürün zincirlerinde oluşan,
Simsar yapılanmayı kıracaksınız.

Barınma ve gıda krizini çözmek için,
Yeni bir kentleşme modeli ile
Köy ve kent dengesini yeniden sağlayacaksınız!

Yeni ve nitelikli istihdam,
Yerli istihdam sağlayacaksınız!

Kayıtdışını azaltacaksınız.
Asgari ücret döngüsünü kıracaksınız!

Aksi halde,
Ne diplomalı yoksullarımız,
Ne de bastonlu yoksullarımızın
Kaderi değişmez…


Aksi halde
Kimsenin karnı doymaz,
Gençlerimiz aile kuramaz!

Sayın Erdoğan nüfus diyor,
Nüfus artış hızımızdan yakınıyor.
Aileden ve ailenin kutsallığından bahsediyor.
Elhak doğrudur.

Ben size söyleyeyim Sn. Erdoğan,
Sınır güvenliği olmayan bir ülkede,
Can ve mal güvenliği kalmamış,
Sokak güvenliği kalmamış,
İş güvenliği kalmamış,
Sosyal güvenliği kalmamış,
Milli Eğitimi kalmamış,
Barınacak ev kalmamış bir memlekette,
Aile de olmaz, nüfus da olmaz
Onun güvenliği de olmaz!

Türkiye’yi
Ülke güvenliği diye,
Güvenlik koridorlarına soktunuz.
O koridorlardan geçen milyonlarca kaçağı da,
Ensar masallarıyla, güvenlik masallarıyla uyutup,
Şehirlerimize doldurdunuz.
Ve hepimizi,
Cumhuriyet’in 100. yılında
Bütün güvenlik krizlerini aynı anda yaşadığımız
Bir cendereye mahkum ettiniz.


Bu arada,
Her şeyi satılabilir,
Her şeyi İhale edilebilir gördünüz.

Vatan toprağına,
Kupon arazi muamelesi yaptınız.

E haliyle Türk vatandaşlığını da,
Eşantiyon malzemesi yaptınız.

Kamyon kasalarına
Tır dorselerine doluşan herkes,
Bu sınırlardan girerken,
Mafyalara, çetelere
Pasaport verdiniz.

Alkole ve sigaraya savaş açtınız da,
Uyuşturucu tacirlerine,
Resmi korumalar verdiniz

Bu ülkenin çocuklarını,
Elinde diplomasıyla mesleğiyle,
Vize alamaz hale getirdiniz.

Siz bu ülkenin çocuklarını değil,
Başka ülkelerdeki çocukları
Daha çok sevdiniz Sn. Erdoğan…

Kendi çocuğunu sevmeyen taş kalpli bir baba gibi,
Sevgiyi ve şefkati,
Bu devletin lügatindan çıkarttınız.

Aynı ihtilalcilerin yaptığı gibi,
Kendi nesillerinizi yetiştirmek isterken,
Tüm yetişmiş fidanları kırdınız,
Tüm ağaçları kestiniz,
Bu ülkeyi duygusuz çöle çevirdiniz Sn. Erdoğan…

İşte o yüzden kimse evlenip aile kurmuyor
İşte o yüzden kimse çocuk yapmıyor
İşte o yüzden nüfus artışı hızı düşüyor.

Bu sistemin çarkları ve dişlileri arasında, ezilen ve eriyen bu asil millettir.

Üç yanı deniz, dört bir yanı ova, bu zengin coğrafyanın varsıl vatanında fakir çocuklarız biz…

Yoksul bir hayata zincirlenmişiz gibi, sanki bize “yaşamak” bahşedenler, bu düzene başını eğ vee şükret diyorlar…

Unutulmasın; Biz, makus talihini yenen bir milletiz. Bize biçilen role ve dayatılan kadere, Boyun eğmeyenleriz…

İstediğimizde, tarihi de, talihi de değiştireceğimizi biliyoruz.

Bir tercih yapacaksak da, bunu en başından söylemişiz: "Yıkılsın düzen, yaşasın millet" bizim sloganımızdır.

Biz bu milletin birleştirici gücü olacağız.
Vatanını seven ve uğruna fedakarlık yapmaya hazır olan herkese bağrımızı açacağız

Ayrıştırmayacağız, buluşturacağız! Kovmayacağız, kavuşturacağız! Kutuplaştırmayacak, kucaklaştıracağız!

Bu milletin her bir ferdi, Çalışarak üretecek ve adaletle bölüşecek, Türkiye hayalini gerçeğe dönüştürmek üzere yollara düşecektir.

Biz hazırız!

Yeni bir Türkiye için herkesi gönül seferberliğine davet ediyorum. İYİ Parti’nin çatısının altında bütün vatanseverlere yer var.

Yunus’un dediği gibi;
Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz.

Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Yüce Allah’a emanet olunuz.

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları