loading
close
SON DAKİKALAR

Sadece modanın değil sanatın kalbi de Milano'da atıyor

Sadece modanın değil sanatın kalbi de Milano'da atıyor
Tarih: 11.02.2012 - 21:49
Kategori: Kültür & Sanat

Evet, dünya modasının beşiği gerçekten de Milano: Moda haftaları, ünlü markaları, birbirinden şık kadınları ve erkekleri... Ama sanat konusunda da Milano'yu hafife almayın...

Mimarlık sanatının en ünlü ve güzel örneklerinden olan Duomo Katedrali, Milano’da. Dünyanın en çok tanınan opera binası La Scala, Milano’da. Duvarları değerli resimlerle süslenmiş alışveriş merkezi de Milano’da... İşte bu yüzden bu kent, sanatın da kalbi... 

Geçtiğimiz haftasonu İtalya’nın ünlü kenti Milano’daydım. 3 saatlik uçuşla vardığımız Malpensa Havaalanı’ndan kent merkezine ulaşmak için de bir saatlik otobüs yolculuğu yaptık. Hızlı trenle bu yol yarım saat sürüyormuş. Milano’yu her zaman romantik bir şehir olarak düşünmüşümdür. Atıştıran yağmur, ne kadar haklı olduğumu gösterdi.

Ama yağmurla değil, kent merkezine giden otobüsün camından bakarken başladı Milano ile aramdaki aşk. Muhteşem mimarisi resmen başımı döndürdü. Şehri gezmeye, Via Vittor Pisani adlı bulvardan başladım. Piazza Della Repubblica (Cumhuriyet Meydanı)’dan Alexandra Manzoni Sokağı’nı takip ederek Piazza Della Scala adlı meydana çıktım. Meydana adını veren mekan, şu bildiğimiz dünyaca ünlü La Scala Opera Binası. Binanın olduğu meydanda, ünlü İtalyan ressam Leonardo da Vinci’nin heykeli de bulunuyor. II. Dünya Savaşı’ndaki bombardımandan ciddi zarar gördüğü için restore edilen bina, ihtişamıyla büyüledi beni. 

2 bin kişilik opera binası, 1778’de, Pier Marini tarafından yapılmış. Hollywood yapımı o eski siyah-beyaz filmler vardır ya: Hani loca denilen balkonlardaki koltuklara oturmuş tualetli kadınlar ve smokinli beyler ellerinde dürbünle bakarlar sahneye... Ben de aşağıda durmuş, yukardaki localara bakarken kendimi o şık kadınlar gibi hissettim. Binada resim çekmek yasak. Ama benim gibi yasakları sevmeyen birinin, birkaç kare bile olsa cep telefonuyla görüntü almaması mümkün değildi. Güvenliğe çaktırmadan elbette. 

Kentte kaybolmak imkansız 

Milano için ‘alışveriş cenneti’ derlerdi de abarttıklarını düşünürdüm. Yanılmışım. Hakikaten de öyleymiş. O kadar çok mağaza var ki kentte... Hepsi de birbirinden renkli. Ama o görkemli vitrinlerdeki fiyatlar “fe-la-ket” yüksek (özellikle tırnak içinde yazdım, ciddiyetine vurgu olsun diye). Gerçi benim kadar alışveriş hastasıysanız dünyanın en pahalı şehrinde bile sokak aralarındaki küçük dükkanları bulur, ucuz bir şeyler alır, sonuçta eli boş dönmezsiniz. ‘Netekim’ Milano’da da öyle oldu. 

Her keseye uygun mağaza bulmak mümkün. Yeter ki gezin, keşfedin. Kaybolma riskiniz yok, emin olabilirsiniz. 8 kişilik gruptan tek kaybolmayı başaran ben olduğum halde, kaldığımız otele kolayca ulaştığıma göre siz hadi hadi yolunuzu bulursunuz. Tek sorun, taksi. Yoldan geçenler, boş olsa da almaz, boşuna yormayın kendinizi. Ya durağı bulup oraya yürüyeceksiniz ya telefon açarak taksi çağıracaksınız. 

Duomo Katedrali’nin heybeti 

Milano’nun en işlek yeri Duomo Meydanı. Muazzam bir yer olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Her milletten insan var... Meydana adını veren Duomo, bu zamana kadar gördüğüm en büyük katedral. Öyle heybetli ki neresine bakacağını şaşırıyor insan. Yanımdaki arkadaşıma, önünde ben dururken katedralin tamamını görüntülemesini rica ettim. Poz bile verdim. Ama katedral öyle büyük ki önünde nokta gibi kalmışım. Abartmıyorum; Duomo, Roma’daki San Petro ve İspanya-Sevilla’daki Sevilla Katedrali’nden sonra dünyanın üçüncü büyük katedraliymiş.

1386’da yapımına başlanan katedral, 1805’te Napolyon tarafından tamamlanabilmiş. Katedralin içinin görkemini ise hiç anlatmayayım. Buna yeltensem bile yerimiz yetmez. Şu kadarını söyleyeyim: Büyüleyici. İçerde mum yaktım, dua ettim. Kendimi o kadar kaptırmışım ki bir ara günah çıkartmakta olduğumu fark ettim. Katedrale girerken ücret ödemiyorsunuz ama mezar ve hazine odalarını göstermenin bedeli olarak kişi başı 2 euro alıyorlar. Katedralden çıkıp tam yanındaki alışveriş merkezine daldığınızda bilin ki Galleria Victorio Emanuele II’desiniz. Burası, bizim Kapalıçarşı’yı andırıyor. Dünyanın ilk alışveriş merkezlerinden biri... 

Tavanı cam. Duvarları da tuval yerine kullanılmış; başınızı nereye çevirseniz ayrı mükemmellikte bir duvar resmi görüyorsunuz. İçinde sayısız mağaza, kitabevi, kafe, restoran bulunan alışveriş merkezinde asıl ilgimi çeken boğa mozaiği oldu. Zemine yapılmış bir eser bu. Bir karenin ortasında boğa figürü... Torino’yu temsil ediyormuş. Bilenler anlattı; İtalyanca’da ‘toro’ boğa demekmiş. “Torino” da boğacık-küçük boğa anlamına geliyormuş. Boşuna oraya konmamış o mozaik. Tek ayağınızın topuğu üzerinde kendi etrafınızda dönüyor, bu arada dilek tutuyorsunuz... Dileğiniz kabul oluyor. Yani İtalyanlar buna inanıyor. Tek dilekle yetinecek göz var mı bende?.. 1, 3, 5, 6... O boğanın etrafında kaç kez döndüm, bilmiyorum. Sırada bekleyenlerin küfür olduğunu tahmin ettiğim sözleri kulağıma gelmese daha da dönerdim hani. Milano’ya gidecekseniz seyahat programına Sforzesco Kalesi’ni mutlaka koymalısınız. 15. Yüzyıl’dan kalma, Visconti Ailesi’nin yaptırdığı tuğla kale, gerçekten enteresan. Geniş avlusunda, Antik Roma’ya ait kalıntılar var. Avluya ücretsiz girebiliyor ama içerdeki sergileri gezmek için para veriyorsunuz.

Aklınızda Kalsın

-Gerçekten de Milano’da hem kadınlar hem erkekler çok şık. Moda haftalarıyla ünlü kentte restoranlar ve oteller bile klas. Enfes mimariye sahip oteller arasında her bütçeye uygun olanını bulmak mümkün: 50 Euro’dan bin Euro’ya kadar. 
-İki gün boyunca bol pizza yedim ama deneysel yemekleri tatmak için restoranlara gitmekten de geri kalmadım. Son akşam, dünyanın en iyi üçüncü aşçısının hazırladığı yemekler geldi masamıza. Bizim damak zevkimize hitap etmek isteyen aşçı, bütün gece uğraştı, yemin ediyorum. Beşinci yemek ile birlikte, herkesin yüzü güldü.

-Milano’yu iki günde filan gezerek bitiremezsiniz. İki-üç günde, hele yanınızda hatunlar varsa, alışveriş merkezlerinden çıkamazsınız. 

-Acayip düzenli bir şehir. Ulaşıma çok yatırım yapmışlar, belli. Metro, otobüs, trenler mükemmel. Ve inanabiliyor musunuz? Orada tren, uçaktan pahalı. 

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları