loading
close
SON DAKİKALAR

Şimdi Belediyeciler Var

Şimdi Belediyeciler Var
Tarih: 13.02.2012 - 10:07
Kategori: Özel Haberler

CHP’li Birgül Ayman Güler, artık yönetimde mülkiyelilerin olmadığını söyledi.

CHP İzmir Milletvekili, "parti sözcüsü" Birgül Ayman Güler, partisinin medya önündeki yeni yüzü. Güler öğrenciliğinde "sosyalist", bugün "Kemalist"... 12 Eylül’de gözaltına alınmış bir darbe mağduru... Tandoğan mitinginde "Darbeci değil, devrimciyiz" diyen akademisyen... "Mülkiye" mezunu değil ama "Mülkiye geleneğinin temsilcisi"... Uşak’ta bir yemekte gençlerle birlikte halay çeken, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile sınır karakolunda kendisine "anneleri gelmiş gibi davranan" askerlerle sohbet eden bir siyasetçi.

Yugoslavya’dan göçen bir ailenin 7 çocuğundan biri olan Güler, 25 yıllık evli. Son seçimlerde İzmir milletvekili olarak parlamentoya giren ve “CHP genel başkan yardımcısı, parti sözcüsü” sıfatıyla kamuoyu önüne çıkmaya başlayan Güler, Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı:

“Parti sözcüsü” olmak konuşurken sizi çok kısıtlıyor mu?

Hayır, çok kısıtlamıyor. “Yerine göre ama hep olduğun gibi ol” kuralına uyuyorum. Böylece duruş sorun olmuyor. Sözlere gelince; kendi aklının sözünü söyleyen akademisyen ile partinin sözünü söyleyen sözcü arasındaki fark açık. Akademik ve bireysel siyasal sözlerimin çerçevesi kendi aklım. Sözcülük sözlerim ise genel başkanın çizdiği çerçeveye göre belirleniyor.

- Sizi politikayla yakından ilgili bir akademisyen olarak tanıyoruz. Öğrenciliğiniz sırasında da “politik” miydiniz?

Elbette.. Siyasal yaşamı Orta 2. sınıftan bu yana biliyorum, demek ki 14 yaşımdan beri... Üniversite yıllarında sosyalist gençlik hareketleri içindeydim.

- 12 Eylül’ü nasıl yaşadınız? Darbecilerden hesap sorulacağına inanıyor musunuz?

15 gün gözaltında kalarak. 5 Ağustos 1981’de Bergama’da gözaltına alındım. Bu kadrodan içeri giren, mağdur olan var mı? AKP 12 Eylül’ün bugünkü uygulayıcısıdır.

- Tandoğan’da cumhuriyet mitingi konuşmacılarındandınız. “Darbeci değil, devrimciyiz” dediniz. Kılıçdaroğlu, “27 Mayıs’ı yapanlar bugün utanıyor” dedi ve “darbe” nitelemesini kullandı. Siz, 27 Mayıs’ı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Terimler ve tanımlar konusu zor konulardandır. Magazin ve sıcak propaganda dışında düşünülmeleri gerekir... 27 Mayıs ve 1961 Anayasası ile ilgili olarak aklımda en önemli sorun noktası, 1924 Anayasası’nda Cumhuriyetin ilkeleri maddesini değiştirmiş olması. 1924 Anayasası 1937’de son biçimi verilen değişiklikle, Cumhuriyetin niteliklerini altı okla özetlemişti. Daha sonra gelen “devletçilik” ve “halkçılık” ilkeleri yerine “sosyal devlet” gelmiş, “devrimcilik” ilkesi dışarıda bırakılmıştı. Bu tercihin “ilericilik” olarak nitelenmesi konusunda kuşkuluyum.

- Kendinizi siyasal olarak nasıl tanımlarsınız? Sosyal demokrat, ulusalcı, Kemalist...

Bana “ulusalcı” denir zaten. Evrensel anlamda öncelikle solcuyum. Türkiye’nin tarihsel özgünlüğü içinde Kemalistim.

- Mülkiye mezunu değilsiniz. Ama “Mülkiyeli” sayılıyorsunuz...

4 yıl lisans okumadım ama kendimi Mülkiye geleneğinin temsilcisi sayıyorum. 1984’te Mülkiye’de mastera başladım, 8 yıllık master ve doktoranın sonunda 2002-2010 yılları arasında hocalık yaptım.

- Geçmişte devlet yönetiminde “Mülkiyeli” damgası baskın olurdu. Artık “Mülkiyelilerin” yerini “belediyeciler” mi aldı? Aldı da ne oldu?

Turgut Özal ile birlikte mühendisler ve teknokratlar almıştı ön sıraları. Şimdi iktidar partisi bakanlarının İstanbul belediyesi başta olmak üzere belediyelerden geldikleri düşünülürse evet böyle denebilir. Aldı da ne oldu? Belediyecilik perspektifinin ulusal ve uluslararası yönetim sorumluluğu için yetersiz bir birikim olduğu, kanıtlanmasına hiç de gerek yok ama kanıtlanmış oldu. Şimdi “Mülkiyeli” damgası yok ne yazık ki. Ama doğru işlerde ve “doğru iş yapın” uyarılarında bu damga tüm gücünü sürdürüyor.

Türkiye sanayisizleştirildi

- Kamu yönetimi dersleri verdiniz. Özal dönemi ile AKP dönemini nasıl kıyaslarsınız?

AKP, ANAP politikalarının, daha açık deyişle 12 Eylül darbe politikalarının kesintisiz devamından ibarettir. Aralarında nitelik farkı yok, uygulama aşaması farkı var. Kenan Evren-Turgut Özal-Tayyip Erdoğan çizgisi adeta kesintisiz bir çizgidir. İhracata dönük sanayileşme adı altında Türkiye’yi sanayisizleştirme 12 Ocak 1980 kararlarıyla başlamıştı; AKP iktidarlarında bu çizgi sonuna erişti ve Türkiye sanayisizleştirildi. Dünyayla bütünleşme adı altında devlet ekonomiden çekilecek denerek özelleştirmeler başladı; son tarımsal-sınai iktisadi kuruluşlar AKP tarafından elden çıkarılmakta. Devlet sağlık-eğitim hizmetlerinden sorumlu değildir denmişti; özel okullaşma ve özel hastaneleşme bugünkü sözde reformlarla sürüyor.

Pavey ders verdi

- Şafak Pavey’in milletvekili seçilmesiyle kadınların TBMM’de pantolon giyememesi birden “memleket meselesi” oldu. Bu, biraz da toplumun “engelli” insanları görmeye hazır olmamasından mı kaynaklanıyor? Bugüne dek CHP’de “Pantolon serbest olursa, arkasından türban gelir” kaygısı vardı...

Şafak Pavey, AKP’lilere büyük ders verdi. Engeli saklama gereği duymayan yüksek özgüveniyle hepimizi kendisine hayran bıraktı. Ve bir de AKP fırsatçılığının ne menem bir şey olduğunu bir kez daha görmemizi sağladı. Söylediğiniz şey bir “CHP kaygısı” değil, AKP fırsatçılığına karşı CHP’nin uyanık ve atak duruşu. AKP, her durumu kendi gizlenmiş gündemi için kullanmaya odaklanmış bir zihniyetle çalışıyor. Biz bu zihniyeti görüyoruz ve buna direniyoruz.

- Akademisyenlerin siyasette biraz “tepeden” bir tavrı vardır. Siz Uşak’ta gençlerle göbek atmışsınız...

ADD’nin Uğur Mumcu etkinlikleri vardı, çok güzel bir toplantı yaptık. Sonra yemeğe gittik. Gençler halay çekiyordu. Ben öğretmen olarak gençlere uzak duramam. Onlarla halaya girdim...

Marx haklı çıktı

- Son dönemde “Kapitalizm çöküyor, Marx haklı çıktı” değerlendirmeleri yapılmaya başladı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Doğru değerlendirme... Dünya sisteminin bunalımını aşabilmek için gerekli olan aklı yitirdiğini, dünyayı adeta üçüncü dünya savaşına sürükleme çılgınlığına kapıldığını düşünüyorum.

Kadınlar artık söyleyen olmamalı

- Siyasette kadın, gençlik kolları “ayak işleri yapan, afiş asan, kermes düzenleyen” organlar olmaktan nasıl çıkacak?

CHP ana MYK, Kadın MYK ve Gençlik MYK ortak toplantılarıyla... Bu ortak çalışma sistemini il, ilçe ve belde düzeyinde inşa ederek... İl ve ilçe örgütlerinde kadın yöneticiler artmalı. Kota iyi bir destek ama tek başına çözüm olmuyor. Kadınlar hep “Bize söyleyin, ne isterseniz yapalım” diyorlar. Oysa kadınlar artık “söylenen” değil, “söyleyen” olmalı.


    

       - Kemal Bey’le birlikte sınır karakoluna gittiniz. İzlenimleriniz neler? 
   - Askerlerin gençliği, samimiyeti ve inançlılığı beni etkiledi. Anneleri
     gelmiş gibi bir hal gördüm onlarda. Kartal yuvası gibi bir karakolda
   olmak çok etkileyiciydi. Çocukların ikisine, tezkereye ne kadar kaldı, diye
    sordum, 60 gün, dediler. Biri İstanbulluydu, buradan sonra o gürültüye,
 kalabalığa alışabilecek misin, diye sordum. Ben de onu düşünüyorum,
dedi. Sonra ikimiz de aynı anda, 24 saat sürer, dedik...

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları