loading
close
SON DAKİKALAR

''Muhteşem Yüzyıl'' tartışmaları üzerine

Turgut Ünlü
Tarih: 19.03.2013

Turgut Ünlü, ''Ya tarihimiz çok abartılmakta ya da bilinçsizce aşağılanmakta, kötülenmektedir''...

Tarih bilgimiz ne yazık ki kıt. Tarih eğitimimiz ezberciliğe dayanıyor. Ortalıkta hurafeler uçuşuyor. Bir filmi bile insanlarımız gerçek sanıyor. Ne üzücüdür ki bu bilimsellikten uzak, magazinimsi tartışmalara ülkenin en yetkili kişisi, kişileri de katılıyor… ortalık toz duman.

Peki … ya tarihçilerimiz? Halil İnalcık, İlber Ortaylı dışında kimleri biliyoruz? Bir TV kanalında tarih üzerine ahkam kesen, oraya buraya saldıran kişinin tarih bilimi alanındaki akademik çalışmasının sıfır olduğunu biliyor muyuz?
Irak’ı ABD işgal ediyor. Suriye dışarıdan her türlü nifakla bölünmek isteniyor. İran ‘’nükleer silah bulundurma’’ iddiasıyla emperyalist tehdit altında. Filistin’in durumu malum. Ortadoğu yıllardır kaynayan kazan.
Herkes birşeyler söylüyor. Peki 500 yıl OSMANLI egemenliğinde kalmış bu topraklarla ilgili ve de önemlisi ‘’kürt sorunu;’’ ve ‘’Kürtlerle’’ ilgili bu coğrafyanın tarihçileri bilimsel anlamda ne diyor?

HİÇ BİR ŞEY….

O zaman kimler konuşuyor? Bilgisizler…

Bu topraklarda enine boyuna, en zor koşullarda araştırmalar yapıp bizlere sunan, bizlerin ufkunu açan Dr. Hikmet Kıvılcım’lı oldu.

Kıvılcım’lı; Tarih Tezi, Osmanlı Tarihinin Maddesi, Tarih Yazıları, İhtiyat Kuvvet, Milliyet: Şark, Fetih ve Medeniyet… gibi eserlerinde ve de 40’ı aşkın eserlerinde coğrafyamızın, insanımızın, tarihimizin kendine özgü özelliklerini iğne ile kuyu kazarcasına büyük bir emekle ortaya çıkardı.

Anlayanlar iki türlü oldu. Ya O’nun takipçileri oldular (tamda anlayamamalarına rağmen) ya da O’nu 22 yıl zindanlara tıktılar.

Kıvılcımlı; Osmanlı’nın MİRİ TOPRAKLARI için şöyle diyordu:

‘’ Osmanlı, kılıca sarılıp yıktığı her tekfur’un (Bizans Derebeyi) yerine geçmeyi, toprak beyi olmayı, tekfurlaşmak, gavurlaşmaktan daha iğrenç bir alçaklık ve şerefsizlik sayıyordu. Yanıbaşlarında eksik olmayan İslam Havarileri: ‘’anveten’’ (zorla) ele geçmiş topraklar üstüne, ilk İslam Işığı ‘’Hülefa’i Raşidiyn’’ (dört Halife) Çağında kurulmuş MİRİ TOPRAK düzeni prensiplerini yayma aşkıyla dopdoluydular. .. tıpkı ilk kentin mübarek toprakları gibi Tanrıya adanmış ‘’Beytül’mali Müslimiyn’’in (Müslümanlar Malevi’nin) bütün Müslümanların ORTAK MALI idi… bu toprakta adamı kayırmak, ahpapları çift çubuk sahibi etmek , dalkavukları beslemek küfrün en büyüğü olurdu.”

“400 arslan (yiğit ilb)’le işe başlanmıştı. Onlarınsa ‘’bir lokma, bir hırka’’ geçimleri dışında dünya malına baktıkları yoktu. Onun için hemen bütün ele geçen topraklar MİRİ TOPRAK oldu. Osmanlılık fiilen miri topraklar üzerine temelleri atılmış bir RÖNESANS oldu. Miri topraklar üstünde Osmanlılık daha ilk günden DİRLİK DÜZENİ ile doğdu. DİRLİK DÜZENİ, Osmanlı’dan 9 yüzyıl önce, ta ilk Mekke-Medine kentlerinde gelişmiş ve İslamlılıktan 50 yüzyıl önceden beri her kentte Tanrı’ya adanmış kutsal topraklar düzenidir.”

“Osmanlılar, toprak üzerinde kişisel ‘’özel mülkiyet’’i; bilmeyen , hoş karşılamayan göçebe gelenekleri ile , Tarihte Rönesans görevlerini yerine getirmekle yetiniyorlardı.”

“Dirlik düzeninin RUHU gerçekten demokratik sosyal adalettir. Fatih’in son çağına kadar Osmanlı padişahı, halkın emrinde sorumluluk yaşadı.”

“Dirlik düzeninin MADDESİ , toprak meselesini çalışan halk yararına çözmeyle özetlenir. Dirlik düzeni toprak düzeninde sınıfları kaldırmıştır . Çünkü miri toprağın mülkiyetine kimse sahip değildir. Toprak üretiminde iki bölük insan vardır. 1- ÇİFTÇİ: işlediği yer kendisinin MALI , MÜLKÜ değildir, sadece tasarrufundadır. Dirlik düzeni, sosyal bir görev karşılığı olmaksızın, tarımın gelişimi zararına irat yiyenleri kaldırmış, yeni bir kalkınma çağı açmıştır. Osmanlı dirlik düzeni ilk ülkücü ilbler derebeyleşmedikçe , müreffeh çiftçi yetiştiren insancıl bir sistem olmuştur. O sayede dini ayrı Hristiyan halk , Osmanlıyı kurtarıcı olarak karşılamıştır. Çiftçi Müslümansa öşür , Hristiyansa HARAÇ öder. 2-DİRLİKÇİ: Toprak düzeninin devlet adına güdücüsüdür. “sahibül arz” (toprağın sahibi ) diyede anılır. Gerçekte toprağın mülkiyetine , tasarrufuna el sürmez. Tasarruf köylünün , mülkiyet bütün Müslümanların hakkıdır. Dirlik düzenindeki “sahibül arz”ların başlıca görevleri , Toprağı , toprak üzerinde adaleti ve toprakta çalışanları her türlü haksızlıktan korumaktır. Dirlikçinin aldığı maaş bütün imparatorluk ölçüsünde eşittir ve yanında yetiştireceği her cebelü kaç akça yıllık alırsa, dirlikçi de ondan bir akça fazla almaz. “ 

ÖZETLERSEK ; Osmanlı’nın kuruluşundan itibaren yaklaşık 300 yıl süren dönemde; toprağın mülkiyeti kamunundu , toprağı çiftçi işler, elde ettiği ürünün onda birini Dirlikçiye öşür/haraç olarak öder , Dirlikçi de bununla hem geçmini sağlar , hem atlı asker beslerdi. Bu düzende sömürü olmaz ,hazır asker beslenir , güvenlik sağlanır, üretim kontrol altında tutulur ve artırılırdı. Göçebe ve yarı göçebe Türkmen boyları, kan kardeşliklerine dayalı kardeşlik, eşitlik ve özgürlük gelenek-göreneklerini koruyarak, geldikleri Anadolu ve Rumeli’deki yerleşik unsurların yaşam biçimiyle kaynaştırmış ve ortaya TOPRAKTA GENEL OLARAK KAMUSAL MÜLKİYETE DAYALI BİR TOPLUMSAL YAPI çıkarmışlardı. 

Bu yapı nasıl bozuldu ? 

“ İlk ülkücü sapına kadar Müslüman gaziler aşındıkça , dirlik düzeni de yıprandı. Yıldırım Bayezıt , Dirlik düzeninin derebeyleşmesi yüzünden Timur’a yenildi. Fatih Mehmet , Dirlik düzeninde Rönesans yapabildiği için İstanbul’u fethedebildi. Ancak Kanuni Sultan Süleyman zamanında, dirlik düzeni yeniden derebeyleşti. Miri toprak geliri devleti yaşatamaz oldu. Bu itilme , devleti tefeci-bezirgan sermayenin kucağına düşürdü. Engizisyondan Osmanlı adaletine sığınmış Yahudi Nasi’ler, Madam Roksalanalar , Frenk Beyleri, saray içinde dişi entirikalar sokup DOLAP adlı bankalar kurarak , Devleti borca soktular büyük toprak beylikleri kopardılar.”
“Kanuni Dirlik düzenini KESİM DÜZENİ’ne çevirdi. Devlet öşrünü alıyordu ama toprak gelirlerini faiz olarak kesimciye bırakıyrlardı.”

“Dirlik düzeni toprağında iki zümre (çiftçi-dirlikçi )yaşıyordu.”

“Devlet aracısız, kendi dirlikçsiyle çiftçiye bağlıydı.” 

“Kesim düzeninde ise o bağ koptu, üretmenle arasına ; 1- KESİMCİ(mukataacı) 2- TEFECİ-BEZİRGAN (mültezim, sarraf ve avaneleri ) girdi. Kesimciler zamanla devleti iflas ettirdi. Böylece kesimci bedavaya MALİKANE sahibi oluverdi.” 

“Kesimcinin hiçbir sosyal görevi yoktur. Toprağın asayişi, sınırların emniyeti ile ilgilenmez . Dirlikçi’den farkı budur.”
“Topraktan fuzuli İRAD adlı haracını alır, yer.” 

“Dirlik düzenindeki ÜRÜN İRADI yerini Kesim düzeninde PARA İRADI alır” 
 
ÖZETLERSEK; Kanuni Süleyman döneminden itibaren topraktaki Dirlik düzeni, yerini Kesim düzenine bırakmış , bir yaşam biçimi olarak kan kardeşliğe dayalı yaşam biçimi ana hatlarıyla silinmeye başlamış, en koyu derebeyliğe ,yani Kesim Düzeni’ne , İltizam kargaşasına geçilmiş, toprakta kamusal mülkiyet özel mülkiyete dönüşmeye , kandaşlığa dayalı değer , inanç, zihniyet, davranış, gelenek ve görenekler büyük ölçüde ortadan kalkmaya başlamıştır.
Bu yalın gerçekler, ne tam anlamıyla okul eğitimlerinde bizlere verilmiş , ne üniversitelerimizde , akademisyenlerimiz , “aydınlarımız” bu açıklıkla tarihimizi bize anlatmış, aktarabilmiştir. 

Hal böyle olunca TV dizilerinden sanki gerçekmiş gibi tarih öğrenmeye kalkıyoruz , fikir yürütüyoruz. 

Osmanlı’nın yalnızca HAREM’den ibaretmiş yada HAREM sanki çok özel ve önemli bir okul, eğitim yeri değil de hep “o malum” işlerin yapıldığı yermiş gibi bir izlenim yaratılmaktadır. 

Ya tarihimiz çok abartılmakta ya da bilinçsizce aşağılanmakta, kötülenmektedir.

“ Kanuni Süleyman’a” MUHTEŞEM lakabı Avrupalılarca verilmiştir. Bu gerçek neden atlanmaktadır ?

Bunlar uzatılabilir…

Önerimiz , üniversitelerin, tarihçilerin halka gerçekleri tüm çıplaklığıyla anlatarak gerçek bilim adamlığı görevlerini yerine getirmeleridir. 

İnsanımız doğru-yanlış bilgileri hep dizilerden mi öğrenecektir?

Turgut Ünlü

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları