loading
close
SON DAKİKALAR

Muhtar babanın suskun dostu

Yaşar Seyman
Tarih: 25.02.2020
Kaynak: www.istanbulgercegi.com

Yaşar Seyman; Muhtar olduğunu söyleyen Binali, yazar olduğunu söyleyen Muzaffer’le tanışır. Muhtar için yazar demek gazeteci demektir. O güne değin çevresinde elinde kalem tutan gazeteci, saz tutan aşıktır.

Muzaffer Erdost’u yazmıştım…

Künyemize İlhan Erdost diye kazılmış gün 7 Kasım!

Anılar savuruyor, yaz diyor genç kuşaklara yaz! İlhan Abini yaz!

Mamak Cezaevi anıları canlanıyor.

İki orta yaşlı insan Mamak Cezaevi’nin havalandırmasında buluşur.

Muhtar olduğunu söyleyen Binali, yazar olduğunu söyleyen Muzaffer’le tanışır. Muhtar için yazar demek gazeteci demektir. O güne değin çevresinde elinde kalem tutan gazeteci, saz tutan aşıktır.

Ona göre ikisi de yiğittir.

Gazeteci dediği Muzaffer Bey pek konuşkan değildir. Hep dinler. Muhtar ona kızarak, “sen, niye susuyorsun? Bak bizler haksız yere buralara getirildik. Ben, iki oğlum, torunum, akrabalarım, mahallenin gençleri suçsuz burada tutuluyoruz. Bunları görüşüne gelenlere söyle ya da yaz gazetelere yolla. Gözümün önünde oğluma işkence ettiler.” Muzaffer Bey hep dinler.

Muhtar sen niye buradasın diye sorar hiçbir şey söylemez. Sadece dinler. Havalandırmaya çıkarılan bu iki insan ilk gün böyle tanışırlar. Binali dertlerini bir bir anlatır: Yaz gazeteci yaz misali sonra koğuşa döner öfkeyle anlatmaya başlar: Benim yaşımda ya da iki üç yaş küçük bir gazeteci ile buluştuk. Hep dinledi hiç konuşmadı. Size yapılanları anlattım cevap bile vermedi. Gençler gazetecinin adını sorar. Muzaffer Bey der demez, gençler hep bir ağızdan “Binali Baba ne yaptın? O korkak biri olur mu? Onun 36 yaşındaki kardeşini gözlerinin önünde vura vura öldürdüler. O Muzaffer Erdost. Biz onların kitaplarından solu öğrendik, devrimci olduk.”

“Baba ne yaptın sen!”

Muhtar bu sözlerle bir kez daha yıkılır. Ben ne yaptım? Niye adamın üstüne bu kadar gittim. Bizim çocuklarımıza işkence yaptılar ama yaşıyorlar. Hay Allah dilim kopaydı. Kardeş acısı çok zor derler diye söylenir. Muhtarın koğuşta tadı kaçar akşamı edemez. Sabah havalandırmada bakar Muzaffer Bey bir köşeye çökmüştür. Hızla yanına gider. Başın sağolsun der; ben, seni ve yaşadığın olayı bilmiyordum. Koğuşta gençler anlattı. Unut benim anlattıklarımı. Bizim yaşadıklarımız senin acının yanında ne ki? Benim cahilliğime ver. Bilmeden sana yüklendim. O günden sonra Muhtar’da susar. Artık havalandırmada omuzlarına çifter acı çökmüş, iki suskun insan acılarını havalandırırlar.

“Yüzüne yüzünü yargıladığım/ Gülüşüne gülüşümü yargıladığım/ Sesine sevincimi yargıladığım/ Ey oğul/ Kardeşim olan yüzünü yitirince/ Arkadaşım olan sesini

yitirince/ Çırağım olan elini yitirince/ Ustam olan dilini yitirince/ Bildim ki yalnızlık senin yokluğundur...” Muzaffer İlhan Erdost

Altı yıl sonra ilk kitabım Hüznün Coşkusu Altındağ’ı İlhan İlhan Kitabevi’nde almaya gittim. Orta yaşlı kitapçıdan üç kitap istedim. Bir bana bir de kitaplara baktı. Altındağla ne ilgin var dercesine; sonra acı sinmiş bir sesle; “Altındağ’ın yiğit bir muhtarı ile Mamak’ta yattım. Bu kitabı onun kızı yazmış, tanıyor musun, diye sordu. Benim diyemedim, dilim tutuldu.

Aylar sonra Muzaffer Erdost’un imza gününe gidip sıraya girdim. Sıra bana gelince Muhtar Binali’nin kızına imzalar mısınız, dedim. O günden sonra dost olduk. Erdostların dostları, 7 Kasım 1980’de Mamak Askeri Cezaevi’nde dövülerek öldürülen yayıncı “İlhan Erdost” bilir. Bizler, 36 yaşında bir insanı döve döve öldürenleri biliriz! Mamak’tan, Ulucanlar’dan, Metin Göktepe’den, Ali İsmail Korkmaz’dan biliriz!

İlhan Erdost’un kızı Alaz; 36 yıl sonra isyan türküsünü şöyle haykırır!

“Öldürdüler onu döverek, bağırmadı bir kez olsun... Ben utanmalara doymadım, utanması gerekenler utanmadı!”

Eyy dostlar çok uğraştık; Türkiye’de neyi değiştirebildik!..

Muzaffer Erdost hakka yürüdü…

Muzaffer Bey, Babama ve İlhan Abi’ye selam söyle…

Yaşar Seyman

yasarseyman@gmail.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları