loading
close
SON DAKİKALAR

Zafer Aydın 'Singer Eylemleri'ni anlattı

Zafer Aydın 'Singer Eylemleri'ni anlattı
Tarih: 02.01.2016 - 15:47
Kategori: Kültür & Sanat

Zafer Aydın, yeni kitabı ‘Grevden İşgale Singer Eylemleri' ile ilgili Sahaf Standı’nın sorularını yanıtladı.

Geleceğe Yazılmış Mektup 1968 Derby İşgali, “Kanunsuz” banner_singerBir Grevin Öyküsü Kavel 1963, Forum mu Yapsak Yoksa Devrim mi?, Sollamalar adlı kitaplarının yanı sıra Aziz Çelik ile birlikte yazdıkları Paşabahçe 1966, Gelenek Yaratan Grev, Küreselleşme ve Sendikal Hareket, Temel Sendikal Bilgiler adlı eserlere imza atan Zafer Aydın, Tüstav Sosyal Tarih Yayınları tarafından yayınlanan yeni kitabı ‘Grevden İşgale Singer Eylemleri (1964-1967-1969)’ ile işçi sınıfının tarihine ışık tutmaya devam ediyor.

Singer eylemlerinin, gençlik hareketinin “ordu gençlik el ele” çizgisinden, “işçi gençlik el ele” çizgisine dönüşümünde önemli uğraklardan birisi olduğunu da vurgulayarak, bu eylemlerin toplumsal mücadeleye katkısına dikkat çeken Zafer Aydın, yeni kitabıyla ilgili Sahaf Standı’nın sorularını yanıtladı.

 'na ulaşmak için tıklayınız!

– Emek hareketinin gerileme yaşadığı bir dönemde emek hareketinin tarihine ilişkin yayınların artmasının nedeni nedir? Bu gelişmeyi neye bağlamak gerek?

– Biraz tuhaf, çelişkili bir durum olarak görülse de emek hareketinin gerileme süreci içinde olduğu, kan ve prestij kaybettiği bir dönemde emek hareketinin tarihine ilgide hatırı sayılır bir artış var. Son dönemde hem akademide hem de bağımsız araştırmacılar tarafından emek tarihine ilişkin oldukça değerli çalışmalar yapılıyor. Tarihin en az ilgi duyulan hatta ihmal edilen alanı olan emek tarihine ilgi yoğunluğunun yaşanması heyecan verici bir gelişme. Ancak bu durumu aynı zamanda bir ihtiyacın dayatması olarak da görmek gerekir.

Emek hareketinde son 20-30 yıldır “kriz”kavramıyla tarif edilen sıkışma, gerileme süreci bir türlü aşılamıyor. Aşılamadıkça sorunlar, yaşanan açmazlar daha fazla büyüyor ve her geçen gün sendikaların varlığı daha fazla sorgulanır hale geliyor. Meydana çıkan tablo, “ne yapabiliriz” sorusunu yakıcı bir biçimde getirip gündemin orta yerine bırakıyor. Hal böyle olunca geçmişe bakmak, geçmişin bilgisine başvurmak zorunluluk halini alıyor. Çünkü kişiler değişse, iktisadi, sosyal koşullar farklılaşsa bile emeğim hak mücadelesinde yaşanan süreçler dünden bugüne birbirinin kopyası gibi. İşte tam da bu noktada geçmişte yaşanan deneyimler anahtar işlevi kazanıyor. Orada yaşananlara bakarak bugün ne yapılabilir sorusuna daha kolay yanıt bulmak mümkün hale geliyor. Zaten bugün ya da gelecek dediğimiz zaman, nihayetinde geçmişin içinde şekillenmiyor mu?

– Aziz Çelik ile birlikte kaleme aldığınız 1966 Paşabahçe, sonra 1963 Kavel, ardından 1968 Derby, şimdi de Singer, bu tip çalışmalar “ne yapabiliriz” sorusuna daha mı kolay yanıt oluşturur ?

– Bana göre öyle. Çünkü monografilerde, bir örnek olayı anlatırken hikayenin içine daha fazla girme şansınız oluyor. Bir vakayı bütün yönleriyle, detaylarıyla, doğruları, yanlışlarıyla, kahramanları ve hainleriyle inceleme, araştırma imkanına sahipsiniz. Bu tip çalışmalarda öncesi ve sonrasıyla, hazırlık aşamasından bitişine kadar bütün evreler deyim yerindeyse kare kare anlatılıyor. Böylece neye itiraz edilmiş, itiraz nasıl örgütlenmiş, nasıl harekete geçilmiş, direnme noktaları nasıl oluşturulmuş, zayıflıklar nelermiş, ne yapılmış da kazanılmış ya da kaybedilmiş gibi kafalardaki sorulara uygun yanıtlar vermek mümkün hale geliyor.Dolaysıyla somut bir örnek olayın bütün detaylarıyla nakledilmesi ikna kabiliyeti yüksek bir anlatı ortaya çıkarıyor.

– Peki neden Singer?

– Bunun birkaç gerekçesi var: Öncelikle, 1969 Singer eylemi, Türkiye işçi sınıfı tarihinde singer2ulusötesi bir şirkette gerçekleşen ilk işgal eylemi olarak ilgi çekicidir. Burada ilk vurgusunu, elbette belli bir ihtiyat içinde kullanıyorum. Yine de yabancı özellikle ABD kökenli bir şirkette meydana gelen ilk işgal eylemi, Singer çalışma tercihinde önemli bir etmendi. Öte yandan, Singer, pek az ticari markaya ve ürüne nasip olmuş bir biçimde toplumun kolektif hafızasında yer tutmayı başarabilmiş bir şirkettir. Hepimiz dikiş makineleri olan evlerde büyüdük. Odağında dikiş makinelerinin olduğu yoksullukla mücadele öykülerini duyup dinleyerek veya yaşayarak bugünlere geldik. Tekstil sanayinde yaşanan gelişmeler, bu öyküleri azaltsa bile, özellikle fasona çalışan kadınların evlerdeki üretim aracı olarak hala varlığını koruyor. Dolaysıyla böylesine sosyal motifler kazanmış bir şirkette işçi eylemleri üzerine çalışmanın belli bir cazibesi olduğu da inkar edilemez. Yine bilindiği üzere Singer’in Osmanlı’dan günümüze kadar uzanan bir geçmişi var. Singer’in dünden bugüne, Abdülhamit suikastından, Osmanlı’da boykot eylemlerine, 1908 İlan-ı Hürriyet Grevlerine kadar pek çok vakada adına rastlanan bir şirket olması çalışma tercihinde küçük de olsa bir etkiye sahipti.



– Singer’de neler yaşandı?

– Singer Osmanlı’ya bir pazarlama şirketi olarak girmişti. 1959 yılında ise Kartal’da fabrika açarak üretime başladı. Bu andan itibaren de iki ayrı şirket olarak faaliyetini sürdürdü. Kitapta anlatılan iki eylem fabrikada, diğeri ise pazarlama şirketinde yaşandı. Singer’de ilk eylem 1964’de Kartal Fabrikası’nda uygulanan grevdi. Singer işvereni, greve kadar geçen sürede işveren çeşitli ayak oyunlarıyla Maden-İş’i devre dışı bırakıp, kendi himayesi altındaki Çelik-İş’i işyerinde örgütlemeye çalıştı. Maden-İş’le masaya oturmadı. Grev işverenin bu tutumunun sonucunda ortaya çıktı. Grev işçilerin tamamının greve katılmaması ve işverenin grev kırıcı yöntemlerinin sonuç vermesi üzerine çözüldü. Grevin çözülmesi üzerine işveren kendi istediği sendika olan Çelik-İş’le sözleşme imzaladı. Böylece ilk raundu işveren kazanmıştı. İşveren, üstünlüğü ele geçirmenin rahatlığı içinde işyerini tam anlamıyla çalışma kampına çevirdi. Sadece, işçilerin marka ile tuvalete gittiğini söylemek bile işyerinde kurulan düzenin niteliğini anlatmaya sanırım yeterli olacaktır.



İkinci raunt ise 1969 yılında başladı. İşyerindeki koşulları değiştirmek üzere harekete geçen işçilerin ilk hedefi sendika değiştirmekti. İşçilerin bu faaliyeti işverenin kulağına çalındığında, işveren öncü işçileri işten atarak eylemi bastırmak istedi. İşverenin bu hamlesine işçilerin cevabı fabrikayı işgal etmek oldu. Bir buçuk gün süren eylemde polisle sert çatışmalar yaşandı. İşçiler, yaralandı, gözaltına alınıp, tutuklandı. Toz bulutları dağılıp, eylem bittiğinde kazanan işçiler oldu. İşveren Maden-İş’i kabul etmek zorunda kaldı. İkinci raundun işçiler tarafından kazanılması Singer’de çalışma koşullarında ve işçi haklarında önemli değişiklere yol açtı. işçilerin ekonomik haklarında son derece ileri kazanımlar sağlandı.

1967 yılında ise Singer’in satış mağazalarında beyaz yakalı emekçilerin ilginç özelliklere sahip sendikal örgütlenme ve grev deneyimi yaşandı. Singer çalışanlarının en temel sorunu iş güvencesi ve işyerindeki despotik yönetim tarzıydı. Çoğu şef, müdür gibi yönetici pozisyona sahip çalışanların ücret talebinin ötesinde taleplerle örgütlenip, greve çıktılar. Beş buçuk ay süren bu grevde tam anlamıyla kazanım elde edilerek sonuçlanmadı. Buna rağmen 1967’de Singer Satış Mağazalarında greve çıkan, beyaz yakalı emekçiler, ücret talebinin ötesinde bir mücadele örgütleyerek işçi sınıfı tarihine önemli bir deneyim armağan ettiler.

Ama “Singer’de neler yaşandı?” sorusuna, bir röportajın sınırlılıkları içinde yanıt vermek çok zor. Çünkü Singer’de yaşananlar renkli insan hikayeleri eşliğinde bir filmi aratmayacak kadar zengin ve çeşitli sahnelerle dolu.

– Singer eylemlerinin özellikleri nelerdir?

Hem fabrikada, hem de satış mağazalarındaki eylemleri sadece ekonomik talepler etrafında şekillenmiş mücadeleler olarak singer4görmek eksik olur. Cumhuriyetle birlikte fabrikalarda “patron baba” imajı altında paternalist bir emek rejimi inşa edilirken Singer’de tercih edilen despotik yönetim tarzıydı. Çalışanların insan yerine konmadığı, en doğal haklarına bile sınırlama getirilen otoriter bir yönetim hüküm sürmekteydi.Her iki eylem de Amerikalı genel müdürler şahsında simgelenen baskıcı otoriter yönetim tarzına aşağıda biriken kişisel ve sınıfsal öfkenin dışa vurulduğu isyan hareketleriydi. Mağazalarda orta kademe yöneticilerin, fabrikada kalifiye işgücünün başını çektiği çalışanın onurunu koruma eylemleriydi. Dolayısıyla hem mağazalarda hem de fabrikada eylemlerin haysiyet eylemi niteliği kazanmış olması Singer eylemlerinin en önemli özelliklerinden biridir.



Yine 1967 grevi bir anlamda “sendikasız” bir grev olma özelliği taşımaktadır. Kendi kurdukları sendika işveren tarafından mahkemeye taşınınca işkolu sözleşme yetkisi olan Yeni Tez Büro-İş Sendikası’nın hukuki şemsiyesi altında çalışanların kendi örgütlülüğüne dayanılarak gerçekleşmiştir. Bu da grevin bir başka özelliğidir.Kartal’da kurulu fabrikada 1964 yılında gerçekleşen grev, 1963 yılında sendikal yasaların kabul edilmesinde büyük etkisi olan Kavel grevini uygulayan Maden-İş Sendikası’nın ilk yasal grevi olma özelliğini taşımaktadır.1969 işgali ise metal işkolunda patronun sendikasıyla işçinin sendikası arasındaki kavgada önemli bir kilometre taşıdır. 1968 Kavel işgalinin ardından gerçekleşen Singer işgali, güdümlü/sarı sendikaların metal işkolundan süpürülmesi sürecinde ön açıcı bir işlev görmüş olması, yeni eylemlere esin kaynağı oluşturması gibi özelliklere sahiptir.

Ayrıca, Singer eylemleri gençlik hareketinin, “ordu gençlik el ele” çizgisinden “işçi gençlik el ele” çizgisine dönüşümünde önemli uğraklardan biridir. Gençliğin sınıfa bakışında, işçi sınıfının toplumsal mücadelede özne olarak kabul edilmesinde bu eylemlerin payı yadsınamaz. Bunun yanı sıra Singer eylemleri gençlik ile işçi sınıfının buluşmasında bir zemin özelliği de kazanmıştır. Üniversitelerdeki gençlik örgütlerinin ortak imzalarıyla yayınlanan “Singer Damgalı Malların Ardındaki Oyun ve Grev” başlıklı broşür, bu zeminin somut ürünü olarak anlamlıdır. Yine dönemin yükselen anti emperyalist mücadelesinde Singer eylemlerinin birer simge özelliği kazanmış olmasının da altını çizmek gerekiyor.



– Son dönemde ortaya çıkan metal isyanı ve Singer eylemi arasında benzerliklerden ya da farklılıklardan söz edilebilir mi?

– Biraz önce de belirttiğim gibi, Singer işgali, 1968 Kavel işgaliyle birlikte metal iş kolunda sarı güdümlü sendikaların temizlenmesinde önemli bir basamaktır. Singer’den sonra metal işçileri kendi iradeleri dışında kurulu sendikal düzende düğümü, işyeri işgalleri ile çözdüler. Demir Döküm, Sungurlar Kazan Fabrikası, Netaş gibi pek çok işyerinde patronun kendi istediği değil, işçinin istediği sendikayla masaya oturmasını sınıfın gücünü devreye sokarak sağladılar. Aşama aşama, işyeri, işyeri sarı/güdümlü sendikacılığı metal işkolunda etkisizleştirdiler.

Güdümlü-sarı sendikacılığın bu işkolunda yeniden etkinlik sağlaması 12 Eylül askeri darbesi sayesinde oldu. 12 Eylül’ün oluşturduğu sendikal statüko “başka türlü bir sendikacılığın” gelişme imkanına kapıları kapatarak “tek tip” sendikacılığı dayatıyordu. Hem sendikal gelenek, hem işkolunun iktisadi hayatta üstlendiği rol nedeniyle metal işkolunda sendikal statükonun tesis edilmesine özel önem verildi. MESS’in de özel çabasıyla Türk Metal bu sektörde patronun elindeki “işçi sendikası olarak” beslenip büyütüldü. Türk Metal, önce Mustafa Özbek, sonra da Pevrül Kavlak eliyle sendikacılıkla, emekle alakası olmayan kesimlerin dukalığına dönüştü. Kontrolsüz, denetimsiz her türlü yoz ve çürüme emarelerinin etrafa saçıldığı yapı olarak bugünlere geldi. Metal işçileri, gerçek anlamda sendika kimliği taşımayan, yoz/çürümüş yapıya bayrak, açtılar isyan ettiler. Metal işçileri fiili mücadele yöntemlerini kullanarak gerçekleştirdikleri bu sendikal isyanlarıyla, güdümlü/sarı/yoz sendikacılığın işkolundan temizlenmesi yolunda önemli bir adım attılar. Bu yanıyla metal işçilerinin isyanı, 1969 Singer işgaline ve metal işkolundaki 60’lı, 70’li yıllarda gerçekleşen eylemlerle benzerlikler taşıyor. Ancak 60’lı yıllarda sarı sendikalardan kopuş eylemi Maden-İş seçeneğiyle birlikte gündeme geliyordu. Sarı sendikalardan kurtulan metal işçileri, Maden-İş ile buluşarak daha çabuk sonuç alıyor. Hak ve özgürlük mücadelesine daha kolay mesafe katledebiliyordu. Bugün, metal isyanı içinde seçeneğini barındırmadığı için bir isyan eyleminin ötesine henüz güçlü bir biçimde geçemedi. Sarı, güdümlü, yoz sendikacılığa isyan elbette önemli, ancak metal işçilerinin Türk Metal’den kurtulma, sarı sendikacılıkla hesaplaşma çabası seçeneğiyle birlikte gündeme gelmemiş olmanın zayıflıklarını taşıyor.

-Teşekkür ediyor ve Sahaf Standı olarak emek tarihi çalışmalarınızın devamını bekliyoruz.

Yayınlanmış kitapları:

Geleceğe Yazılmış Mektup 1968 Derby İşgali( Sosyal tarih yayınları, 2012)
“Kanunsuz” Bir Grevin Öyküsü Kavel 1963(Sosyal Tarih Yayınları, 2010)
Forum mu Yapsak Yoksa Devrim mi (Versus, 2008)
Sollamalar (Aykırı Yayınları, 2006)

Ayrıca Aziz Çelik ile birlikte, Paşabahçe 1966, Gelenek Yaratan Grev (TÜSTAV, 2006),
Küreselleşme ve Sendikal Hareket (Kristal-İş, 1997)
Temel Sendikal Bilgiler (Kristal-İş, 2006)

Sahaf Standı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları