loading
close
SON DAKİKALAR

'Ben yazayım Robert De Niro oynasın'

'Ben yazayım Robert De Niro oynasın'
Tarih: 12.02.2012 - 04:05
Kategori: Medya

Ses tonu, yorumu, mimikleri, duruşu, bakışıyla milyonları etkileyen kıdemli oyuncu Selçuk Yöntem, yeni filmiyle yine ilgi odağı...

Yeni filminizde nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz?

‘Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi’nde Celal rolündeyim. İlginç bir adam. Anayasa profesörü. Kızı, oğlu, annesi var. Bu film pek çok şeyi sorguluyor: Aile yapısını, yasaları, insan ilişkilerini, ‘kol kırılır yen içinde kalır’ lafının ne kadar doğru olduğunu... Fazla anlatmak istemiyorum, seyirciyi pek çok sürpriz bekliyor. Yapı ve üslup açısından, Türk sinemasında kendine has tarzı, farklı rengi ve kokusu olan bir film. 

Bu kaçıncı sinema filminiz?

Saymadım. Sanırım yeterince tatmin olduğumda sayma ihtiyacını duyacağım. Tiyatro ve dizilere göre, sinemada bir boşluğumun olduğuna inanıyorum. Artık enerjimi bu boşluğu doldurmak üzere kullanacağım. Daha çok film çevirmek istiyorum. 

Filmde sizi etkileyen şey neydi de oynadınız?

İnsanların yapmak isteyip de yapamadığı şeyler vardır. Onların yapamadığını fütursuzca yapan bir adam, Celal Tan. Herkes kendini, yaşamdaki sınavlara göre değerlendirir ve sınavlarda başarılı olmak ister. Celal Tan öyle değil. Duygusunu, hissettiğini, doğru-yanlış fark etmez, anında harekete geçiren bir adam. Filmin sorguladığı konular beni çok etkiledi. Aile yapısı, karakterlerin kuvveti ve birbirleriyle olan ilişkileri ilginç. Bu filmde bir vak’a var, her şey onun üzerinde gelişiyor. Bir aldatma var. Ölüm var. Ama neye göre aldatma tabii!.. 

Siz yazılan rolü içine alıp derinden hissederek oynayan bir aktörsünüz. ‘Aşk-ı Memnu’dan ve bu rolden sonra Selçuk Yöntem’in ruhunda, aldatılmayla ilgili bir his ya da bir korku gelişti mi?

Yok, öyle bir şey mümkün değil. Bizler, önümüze sunulan karakterleri değerlendirir, gözlemlerimizle yoğururuz. Kişisel yaşamımızla bağlantılı olamaz, asla. 

Peki rollerden bağımsız olarak aldatılma korkunuz var mı?

Her insanın beyninden böyle bir rüzgar geçer. Bununla başa çıkmak mümkün değil. Siz, yaşamdaki özgüveninizi ve saygınızı ortaya koyacaksınız. Karşınızdaki bunu ya değerlendirir ya değerlendiremez, onun sorunudur. İlk etapta belki siz de etkilenirsiniz ama sonunda küçülen, bu hatayı yapandır.

“İnsanların üzülmesi beni derinden etkiler” 

Bu filmdeki gibi, kıskançlık ve sinirden bir kadını öldürebileceğiniz hissine kapıldınız mı?

Olmuştur. Ama bir rüzgar gibi geçip gitmiştir beynimden. Böyle bir şey asla mümkün değil. İnsanoğluna kötülük yapabilme duygusu bende yok. Çünkü insan denen varlık çok kutsal. Bir insanın üzülmesinden çok etkilenirim ben. İnsanların hasta olması bile beni üzer. 

Platonik aşk yaşadınız mı?

Evet. Çocukken. Öğrenci-öğretmen aşkı gibi, teenage aşkları gibi çok olmuştur. Aşk, sevgi kavramları her insanda var ama onu değerlendirmek, süslemek ve yaşayabilmek çok önemli. Bu potansiyeli herkes kullanamıyor. Kullanabilen de çok mutlu oluyor. Sevgi üzerine kurulu bir dünya, çok mutlu olacaktır. 

Kıskanç mısınız?

Her insan kadar. Bazı insanlar kıskançlığını yaşamında belirleyici unsur olarak kullanır, onu hiç sevmem. Kıskançlığı olumlu şeylerle yüklemek isterim. Bir arkadaşımın ya da gazetede gördüğüm birinin başarısını kıskanırım pozitif olarak. Diğer türlüsü, insanı hiçbir yere vardırmayan, kötü bir duygu. Paylaşımcı bir dünya daha güzel.

Sevdiğiniz kadını kıskanır mısınız peki?

Hayır. Bu tip kıskançlık tamamen kendine güvensizlikten kaynaklanır. 

Diyelim ki aldatıldığınızı kesinlikle biliyorsunuz. Ne yaparsınız?

Hiçbir şey. “Bye” der, çekip giderim. Bir şey yapmak çok ucuz bir davranıştır. Devam etmem. Aşkım biter. Tek taraflı bir şey yaşıyorsanız psikolojik bir sorununuz var demektir. Bittiğini görünce siz de bitireceksiniz tabii ki.

“Berlin’i seviyorum”

Tatilde nereye gidersiniz?

27 yıldır her yaz Bodrum-Ortakent’e, Faik Muslu’nun moteline gideriz. Dostlukların olduğu mekan, benim için zengindir, güzeldir. Yurt dışında Berlin’e gidiyorum çok sık. Berlin’in yapısını, kültürel dokusunun zenginliğini seviyorum. İstediğim zaman hareketli, istediğim zaman sakin bir yer. Her türlü sosyal yaşam ve çok sayıda sevdiğim dostum var orada. Berlin’i çok severim. 

En son ‘Muhteşem Yolculuk’ adlı belgesel için Yunanistan’a gittiniz. Nasıl buldunuz?

Evet, Selanik’e gittim çok yeni. Çok sevdim, etkilendim. İlk gidişimdi ve sanki bozulmamış bir İzmir, bozulmamış bir Kordon gördüm karşımda. Kültürlerimizin ne kadar eş olduğunu gördüm. ‘Aşk-ı Memnu’ dizisi şu anda orada oynadığı için halkın sevgisi beni çok mutlu etti. Bundan sonra gidebileceğim ikinci yerlerden biri de Selanik olacak. 

Yunanistan’da sizin için çığlıklar atmış hayranlarınız. Başka yabancı ülkelerde halkın arkanızdan “Adnan Bey, Adnan Bey” diye bağırarak koşması size ne hissettiriyor? 

Çok mutluluk verici, çünkü bir sanatçı olarak başka şekilde o sevgiyi alamayız. O, elinizi tutmaları, gözlerinize bakmaları, sımsıkı sarılmaları... Yaşamda bundan daha büyük bir zenginlik yok. Bu, sanatın insanları birleştiriciliğidir bence. İnşallah hep böyle devam eder. 

Oktay Kaynarca ile çok yakın dostsunuz. Birlikte neler yaşıyorsunuzdur kimbilir. 

Oktay en küçük haylaz kardeşim gibi artık. Aramızda bir doku oluştu. Ona gittiğimde ilk olarak gardırobuna bakarım, bana göre bir şey var mı diye. Veya zengin, çeşitli kokularından, içkilerinden neler var diye bakarım. Tabii bir de şanssızlık; ayakkabı numaramız da bedenimiz de uyuyor. O gelince benden alır, ben gidince ondan alırım. Eşya alanın olur, geri dönüşü yoktur ya da ciddi pazarlığa tabidir. Ben gideceğim zaman eşyalarını saklıyor olabilir bu yüzden.

Caz ve klasik müzik seviyor, ‘doğaçlama’ demenize rağmen çok güzel piyano çalıyorsunuz. Gece çıktığınızda nerelere gidersiniz?

Dostlarla olmayı seviyorum. Akşam yemekleri benim için ritüeldir. Ece Aksoy’un Asmalı Mescit’teki yeri beni çok mutlu eder, hep giderim. Cihangir’deki yerlere giderim. Onun dışında yaşam neyi gerektiriyorsa oradan yürürüm. Zamanım olsa sinema ve tiyatroya gitmeyi seviyorum ama artık pek mümkün olmuyor. 

Cihangir’de dışardaki masalar tarihe karışmıştı. Son durum ne?

Hüzün verdi bana. Kendi ülkende, kendi semtinde bir kafenin önünde kahve içemiyorsun. Selanik’te belediye başkanı beni karşıladı, birlikte sokaktaki bir masada sohbet ettik, yemek yedik, kahve içtik. E kendi belediye başkanımla bunu yapamıyorum. Bu da bana hüzün veriyor, üzüyor. Masayı bir adım dışarı çıkarmayı yasaklayan bir başkanla aynı masada oturmak, çelişkili bir durum. Bu çelişki, maalesef onlara ait. Burada düşünmesi gereken kişi ben değilim, kendileri.

“Hayata nasıl bakarsan o da sana öyle bakar” 

Gece yatınca neler düşünür, nasıl dua edersiniz? 

Sevdiklerimin, ailemin ve iyi insanların mutlu olmasını gönülden diliyorum. Kötü enerjilerin onlara gelmemesini diliyorum hep. Gözümü kapar ve hep iyi şeyler düşünürüm. Gözümün önüne bir kaza veya kötü bir olay geldiğinde o zinciri hemen kırar, hep gülümseyen ve olayı yukarıdan izleyen bir kuşu hissederim, o görüntüyü yok etmeye çalışırım. Olumlu bakar, farkındalığınızı yükseltirseniz her şey hep güzel olur. 

Hayalleriniz nedir? 

Japonya, İspanya, Arjantin, Küba, Las Vegas gibi görmediğim yerlere gitmek istiyorum. İşimde çok iyi projelerde olmak için enerji veriyorum. Hayata nasıl bakarsan o da sana öyle bakar. Güzel film yapayım, paylaşayım... İhtiyacı olan birileriyle paylaşmak istiyorum. Bir vakıf kurmak istiyorum mesela. 

Son dönemde etkilendiğiniz bir film var mı?

Woody Allen’ın ‘Paris’te Bir Gece’si... İnsanların bulunduğu dönemlerden mutlu olmayıp hep geçmişe geri dönme isteklerini anlatıyor film. 

Gerçekten insanlar niye hep eskinin daha güzel olduğunu düşünür?.. 

Çünkü geçmişin insani değerleri, geleceğinkinden daha değerli. Gelecekte her şey teknolojik olarak gelişiyor ama duygular yıpranıyor. 1940’larda yaşamış olan, 1915-1920’lerden özlemle bahsediyor. 1920’dekiler de “Keşke Rönesans devrinde yaşasaydık” diyor. Woody Allen, o dehasıyla bunu harika anlatmış, çok etkilendim.

Bir zaman makinasına girseniz hangi döneme gitmek isterdiniz? 

2. Dünya Savaşı dönemi çocukluğumdan beri beni çok etkilemiştir. Bilmiyorum neden, geçmiş yaşamımdan kalmış bir şeydir belki. Berlin de bu yüzden sevdiğim bir yer olabilir. Ama olumlu anlarında orada olmak isterdim. Harp çok korkunç bir şey.

“Alışverişe bayılırım”

 Senaryo yazsanız nasıl bir şey olurdu ve filminizde yerli ya da yabancı, kimleri oynatırdınız?

İnsanlığın yararına icad edilecek bir şeyin hikayesini yazmak isterdim. Hani Edison’un ampülü icadı gibi... Gene Hackman, Robert De Niro ve Türkiye’den pek çok kişi oynasın isterdim. 

Korkularınız var mı?

6. hissim güçlüdür. Sezgilerim vardır, fobim yoktur. Biriyle ilgili negatif düşünmek istemem, çünkü onu yönlendirebiliyorum, yok edebiliyorum, gönderebiliyorum hayatımdan. 

Sabah kalkınca ilk ne yaparsınız?

Kapıdan gazeteleri alıp okumayı severim. Her gün 4-5 gazete okurum mutlaka. 

Alışverişle aranız nasıldır? 

Bayılırım. Hiçbir şey düşünmeyip rahatladığım bir zaman dilimidir alışveriş. Ufacık bir çöp bile alsam. 

Çok bunaldığınızda ne yaparak rahatlarsınız?

Arabada klasik caz dinleyerek turlarım. Bu, beni çok rahatlatır.

“Che Guevara Atatürk’ten etkilenmiş”

Evinizde Küba’nın efsanevi gerilla lideri Che Guevara’nın büyük bir resmi var. Niye Che? 

Onun her şeyinden etkileniyorum. Dünyayı değiştirmek isteyen ve insanların iyi şeylere layık olduğunu düşünenlerin mücadelesinde bir cesaret vardır ama bu cesareti herkes gösteremez. Che, bunu başarmış bir insan. Sadece kendi ülkesinde değil, başka yerlerde de uygulamaya çalışmış bunu. Saygı duymamak mümkün mü? Üstelik yakışıklı ve karizmatik bir adam. Sadece kendini düşünen değil, ilkelerini yaymaya çabalayan bir adam. Che, Atatürk’ten etkilenmiştir bence. Atatürk, gerçek bir bağımsızlık savaşını düşünce ve fikirleriyle, doktrinleriyle bütünüyle ortaya koyan, yılmayan, ulu önder, karizmatik lider. Onun cumhuriyetinde yaşıyoruz. Atatürk, tüm dünyanın etkilendiği bir liderdir. Bunun aksini kimse söyleyemez ve bu gerçeği yok edemez. Çok mutluyum onun kurduğu cumhuriyette yaşamaktan. 

Selanik’te Atatürk’ün evini ziyaret ettiniz mi? Neler hissettiniz?

Tarifi imkansız bir his; tüylerim diken diken oldu, gözlerim doldu. O zekanın o evde doğup büyümüş olması, o banyoda yıkanmış, o bahçede koşmuş, o odada oturup ders çalışmış ve yemek yemiş olması... Gerçekten çok etkileyici. Daha eve girerken bu enerjiyle büyülendim. Anıtkabir’e gittiğimde de böyle oluyor. Atatürk’ün evindeki anı defterine çok güzel, duygu dolu şeyler yazdım.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları