loading
close
SON DAKİKALAR

Büşra Sanay, ensestin kitabını yazdı: Kardeşini doğuran kızlar tanıdım

Büşra Sanay, ensestin kitabını yazdı: Kardeşini doğuran kızlar tanıdım
Tarih: 07.03.2018 - 11:24
Kategori: Söyleşi

Gazeteci Büşra Sanay, Türkiye'nin ensest gerçeğini ortaya koyduğu 'Kardeşini Doğurmak' kitabını anlattı: Bu kitap çarpsın okuyanını. Sarsılsın ve kendilerine uzun zaman gelemesinler. Uykuları kaçsın, rahatsız olsun, yaşantılarından keyif alamasınlar bir süre...

CNN TÜRK haber spikeri Büşra Sanay, yıllarca süren titiz bir çalışmayla ensest mağdurlarından ailelere, sosyologlardan ilahiyatçılara, hukukçulardan eğitimcilere, psikologlardan adli tıpçılara kadar her kesimden insanla konuşarak Türkiye'nin ensest gerçeğini ortaya serdi: Kardeşini Doğurmak.

Sanay, Doğan Kitap tarafından yayımlanan kitabını Hürriyet'ten Ayşe Arman'a anlattı.

Arman'ın Sanay ile yaptığı röportaj şöyle:

- “Kardeşini Doğurmak” çok çok çarpıcı bir kitap. Seni tebrik ediyorum. Büyük tebrik...

Teşekkür ediyorum.

- Aile içi cinsel istismar, Türk insanının yüzleşmek istemediği bir konu. Sen bu konunun üzerine gitme cesaretini nasıl buldun?

Çocuğunu istismar edenlerden daha cesaretliyim de ondan! Bırak bu kitap çarpsın okuyanını. Sarsılsın ve kendilerine uzun zaman gelemesinler. Okuyanlar, “Dayanamıyorum okumaya, şüpheci biri oldum çıktım, bu nasıl iş anlamadım!” diyor. Her yerlerine şüphe bulaşsın bırak! Uykuları kaçsın, rahatsız olsun, yaşantılarından keyif alamasınlar bir süre...

- Bize bu kitap gibi bir şey lazımdı...

Aynen öyle. Her gün ensest, istismar haberleri izliyoruz ama maalesef o gün haberdar oluyor ve sonrasında unutuyoruz. Şimdi gözümüz bu kitaba değdikçe, daha duyarlı bir duruş ve daha farkında bir bilinç kendini silkeleyecek. Çünkü okuduklarını hatırlayacaklar. İstediğim de bu. İnsanlar bununla yüzleşmek zorunda, zorundayız! Çünkü neredeyse herkesin etrafında bir şekilde duyduğu yaşanmışlıklar bunlar. Çok var ve kitaba yazmadığım o kadar çok olay biliyorum ki. Ama yaşanırsa değil, konuşulursa ayıp olacak gibi geliyor insanlara. Çünkü çocuk dışındaki her şey bizim için daha önemli. Çocuklar, çocukluklarını kaybediyorken benim bulduğum şey cesaret değil, vicdanımın hepten vücut bulmasıydı...

- Ne kadar emek verdin?

Aslında her şey TKDF Başkanı Canan Güllü’yle CNN Türk internet sitesi için ‘ensest’ konuştuğumuz röportajla başladı. Röportaj o kadar çok okundu ki, yılın en çok okunan 11. haberi oldu. Devamında da mağdurlarla röportajlar yaptım. Sonra da Zülfü Livaneli, “Tüm bunlar bir kitap olmalı” deyince farklı bir aydınlanma yaşadım o an ve kitabın adını koydum. Sonra izinler almaya çalıştım gerekli kurumlardan, konuşmak istediğim kişilerin güvenini sağlamaya çalıştım. Neyi, ne için yapmak istediğimi anlattım hepsine, teker teker ve saatlerce. Beni hiç tanımadan, yaptığım çalışmayı duyup beni arayan ve “Ben de yardımcı olmak istiyorum” diyen pek çok insan da oldu.

"BU KİTAPTAN SONRA ERKEKLERİN KALKTIĞI KOLTUKLARA OTURAMADIM"

- Sen ne kadar sarsıldın yazarken?

Kitaptan önceki Büşra ve şimdiki Büşra bambaşka kişiler. O eski Büşra artık yok. 29 yaşımda kaldı... Zaten bu kitabı okuyan da, hiçbir zaman kitaptan önceki kişi olmayacak. Bu kadar sarsılacağımı düşünmüyordum. Artık gülüşüm, yüzüme oturmuyor mesela. Mesela saçımdaki her beyazın hikâyesi var... Kolay olmadı dinlemek... Yaşıtım mağdurlarla konuştuğumda, “Çocukluğumdaki gülüşlerim olmasaydı” dedim hep içimden. Çünkü başka yerdeki çocuklar, ben gülerken, ben seksek oynarken büyüyormuş meğer! Uzun süre otobüse bindiğimde düşmemek için demirlerden tutamadım avuçların teri elime geçmesin diye, erkeklerin kalktığı koltuklara oturamadım sıcaklıkları bana değmesin diye. Kâbuslarımda siyah bir beden arkamdan koştu aylarca. Bunları iyileştirmeye çalışıyorum kendimde. Ki geçer de... Üstelik ben sadece soran ve dinleyen tarafım. Bunu yaşayanı düşünün bir de...

- Seni en çok kahreden hikâye hangisi?

Çok fazla hikâye var kahrolduğum. Gecelerce sıçradığım. Amcasının çikolatayla kandırdığı çocuk da beni sarstı, babasının üç kız kardeşin hepsini tehdit ederek istismar edişi de. Babasından doğum yapan kız ve ölen bebekler...

"YEMEDEN İÇMEDEN KESİLDİM"

- Mağdurlara nasıl ulaştın?

Bulmak gerçekten zordu. Ama konuşmaya ikna etmek zor olmadı. Kendileri zaten başka çocuklar da mağdur olmasın diye konuşmak istedi. Hiç çekinmediler ve çatır çatır anlattılar. Ama anlatırken hep uzaklara baktılar... Çocuklukları vardı gözlerinde. Ve bence daha pek çok şey de...

- Onlar sana anlatırken, yani yeniden yaşarken ne kadar kötü hissettiler?

Çok kötü hissettiler elbette. Ağladılar, gözleri çocukluklarını aradı. Suskunlukları içlerini kanatmıştı. Konuşurken o kanı kustular hep. Kimi kendini annesine bile inandıramamış düşünsene. Röportajlardan sonra da o kötü psikolojiden uzun süre çıkamadılar. Ama bu anlatışlarında bir fark vardı, başkalarını kurtarabilme umudu...

- Sen dinlerken neler hissettin?

Perişan oldum. Yemeden içmeden kesildim. Kendimden geçtim. Ama duygularımı yazarken karıştırmamaya çalıştım. Çünkü kitapta, olayı dramatize etmiyor ve duygu sömürüsü yapmıyorum. Hissettiklerimin bana yaptırdığı şey, elimi taşın altına korkmadan sokmam ve ne kadar pislik buluyorsam, çekip çıkarmam oldu. Hissettiklerimin acısını şimdi yaşıyorum.

"ANNELER SUSMASIN!"

- Kitapta, annelerin ensest vakasını göz göre göre gizlediğine dair epeyce örnek var. Neye bağlıyorsun kadınların suskunluğunu?

“Bir anne nasıl susar!” diyoruz, değil mi? Bence annelik çocuğunun karnını doyurmak değil. Bence annelik, yeryüzünde çocuğunu tüm kötülüklerden koruyacak ilk kişi olmak. Ama bir annenin, yuvası dağılmasın ve kocası başka kadınlara gitmesin diye kızını kocasının istismar etmesi için yol açması anlaşılabilecek bir şey değildir! Kadın, çeşitli sebeplerden susuyor. “Çocuklarını öldürürüm sus!” diye tehdit ediliyor mesela. Ama genel olarak koca; eve bakan, eve ekmek ve para getiren kişi olduğu için, eğer o olmazsa çocuklara kim bakar, faturaları kim öder diye düşünüp susuyor kadınlar. Çünkü bu ülkede kız çocukları daha az okutuluyor. Ekonomik özgürlükleri, meslekleri yok. Çünkü bu ülkede, çoğu kesim için kadın, çocuk doğurup evini temizleyen yemek yapan bir hizmetkâr, bir emir kulu. Ama bunun yanında çocuklarını gözünden sakınan ve ona bir zarar geldiğini duyunca gereğini yerine getiren ve doğurmanın annelik olmadığını gösteren kadınlar da çok var. Ve bu dünya insan kalabilenlerin yüzü suyu hürmetine dönüyor...

"2023 ÖĞRENCİYE SORDUM"

- Kitabında her meslek grubundan görüşler var. Bütün bu insanların enseste dair mutabık oldukları bir nokta var mı?

Adli tıpçıdan yönetmene, ilahiyatçıdan ceza infaz memuruna kadar pek çok insanın görüş ve gözlemleri var kitapta. Sosyologlar ve avukatlar da var. Ortak çıkarım ise ensestin eğitimle alakalı olmadığı ve bunun bir hastalık olmadığı, suç olduğu...

- Araştırma sürecinde devlet kurumlarının tepkisi nasıldı?

Şöyle ki, kitap için araştırmamın bir ayağı da cezaevleriydi. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım onay verdi. Ve listelediğim bütün cezaevlerine girebildim. Bu, kitap için çok iyi oldu. Fakat anket çalışmam için etik kurul onayı vermek istemeyen üniversite oldu. Ama mesela Akdeniz Üniversitesi bu çalışmayı çok kıymetli buldu, etik kurul onayı verdi ve anket çalışmasını yapabildim. Kitabın en önemli ayaklarından biri de bu anket. 2023 öğrenci üzerinde yaptığım bir çalışma oldu. Sonuçlar çok çarpıcı. Mesela, bir istismar durumunda, üniversiteye giden genç, nereye başvuracağını bile bilmiyor...

- Ensest vakasını ilk olarak duyanlar genelde kim? Ebeveynler mi, eğitimciler mi, arkadaşlar mı?

Herkes olabiliyor. Bir babaanne de, çocuğun sınıf arkadaşı da. Çocuk, arkadaşına, “Baban seni de böyle seviyor mu?” da diyebiliyor. Yahut babaanneye “Babam bana böyle yapıyor” dediğinde, “Sen yanlış anlamışsındır baban yapmaz öyle” cevabıyla da karşılaşabiliyor çocuk. Bunu ancak öğrencileriyle iletişimi güçlü ve öğrencilerini tanıyan öğretmenler anlayabilir. Tanıması önemli çünkü çocuktaki değişiklikleri başka türlü anlayamaz. Elbette ebeveynler de olabiliyor. Ama açıkçası önemli olan kimin ilk duyduğu değil, çocuğun kurtulması için ne yapıp yapmadığı...

"TÜRKİYE’DE KADINLAR EVLİ OLMAKTAN ÇOK ESİR GİBİ"

- Bu kadar kutsanan ve namus meselesi haline getirilen ailenin bu kadar karanlık ve sırlarla dolu olması düşündürücü değil mi?

Benim de çok takıldığım noktalardan bir tanesi bu. İktidar ve güç ilişkisi işte... Dolayısıyla öyle girift ilişkiler var ki, kitapta da bunu açıklamaya çalıştım uzmanlarla konuşup...

- Kitapta yalnız enseste değil, kadınlara dair de çok çarpıcı sonuçlar çıkıyor. Röportaj yaptığın sosyolog İnan Keser’in de dediği gibi, “Türkiye’de kadınlar, evli olmaktan çok esir gibi.”

Evet. Ve yaşanan aile içi istismarlar tam da yüzden, kadınların ezilmiş ve sindirilmiş olmasından dolayı ortaya çıkmıyor ya da çıkışı zorlaşıyor.

- Peki senin çıkardığın sonuç ne?

Uzmanların söylediklerinden farklı değil. Bu kişiler içimizde. Her yerde. Ummadığımız kişiler cinsel istismarda bulunuyor, hiç ihtimal veremeyeceğimiz insanlar da bu felaketi yaşamış oluyor. Sebebi de eğitimsizlik değil elbette. Çünkü bir holdingde üst düzey yönetici olan bir babanın, uzun yıllardır kızına tecavüz ettiğini de biliyorum. Öğretmen olup da çocuk istismar edeni de. Bu her yerde, her kıtada, şehirde ve yapıda yaşanabilen bir şey. “Kayıt cihazını aç Büşra, ben de anlatmak istiyorum” diyen arkadaşım da oldu. Kendine güvensizlik, iktidar olabilmek hayali, gücünü güçsüze gösterme yaşatma durumu bu...

 

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları