loading
close
SON DAKİKALAR

"KHK'lılar için 'işe almayın, sosyal yardım yapmayın' gibi gizli emirler veriliyor"

"KHK'lılar için 'işe almayın, sosyal yardım yapmayın' gibi gizli emirler veriliyor"
Tarih: 09.06.2020 - 12:22
Kategori: Siyaset

HDP Kocaeli Milletvekili, insan hakları aktivisti Ömer Faruk Gergerlioğlu, KARAR TV'de çarpıcı açıklamalarda bulundu.

KARAR TV'de Ahmet Taşgetiren, Elif Çakır ve Yıldıray Oğur'un sorularını yanıtlayan Gergerlioğlu "İslami hassasiyetleri olan bir insan olarak söylüyorum. İçi tamamen boşaltılmış değerlere sahip, bilimden ve akıldan uzak bir gençlik yetiştiriyorlar. Bu yüzden İslami iktidarlardan kaygı duyuyorum" ifadelerini kullandı.a

Gergerlioğlu'nun yaptığı açıklamalar şöyle:

İslamcıların 1990’larda ki 28 Şubat öncesindeki bugünkü idealist durumlarıyla karşılaştırdığınız zaman nasıl bir mukayese edilir? Ne görüyorsunuz?

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Şimdi tabi ben İslam bir gelenekten geliyorum. Babam rahmetli büyük doğu geleneğinden gelen Necip Fazıl Kısakürek’in yanında yetişmiş bir insandı. İşte DSP ve Millî Görüş geleneğinden gelerek, yetişmiş bir insandı. Kendim imam hatip lisesi mezunuyum ve İslami bir camiada büyüdüm. İslami camianın sorunlarını yakından hissederek, kendimde işte babam da kardeşlerim de kız kardeşlerim de hepsi kendilerine ait tüm sorunları yaşayarak bugünlere geldik. Türkiye’de neler olup bittiğini yıllardır işte tek parti dönemi ve sonrası nasıl dindarlara yönelik baskılar yapıldığını iyi bilen insanlarız ve hani bu hamurlarda yoğrulduk ve sürekli bir belki özlem duygusuyla büyüdük. Ne zaman bu haksızlaklar,bu baskılar bitecek? Dindar insanlara bu baskılar bitecek duygularıyla büyüdük ve bu düşünceler içindeyken hem islami camianın sorunları hem de toplumun sorunlarına da duyarlı olmaya başladık ve islami camia tabi 80’ler öncesinde çok belki siyaset sahnesinde belirgin bir artı değildi ya sağ vardı ya sol vardı. Necmettin Erbakan Hoca 3. Bir ihtimal olarak,3. Bir alternatif olarak çıkmıştı ve gençlik hareketini bu şekilde çıkmıştı. 68’lerin yükselen sol dalgasından sonra 78-80’lerin yükselen islami dalgası başladı ve Türkiye’de bundan etkilendi. İşte İran devrimi,Afganistan,Cezayir ve diğer yerlerde yükselen hareketler,selefi hareketler Türkiye’de gençliğe yönelişi ve iktidarın,iktidarların,devletin bunlara karşı baskıcı yaklaşımları karşınıza kocaman din ve vicdan özgürlüğü sorunu çıkardı ve dindarlar biz ne zaman bu baskılardan kurtuluruz? Ne zaman iktidar oluruz? Sorularını sordu ve belki bunları kendileri bile bir hayal olarak gördü,o günler gelmez herhalde diye düşündüler. Ben 1980-90’lar da bu ortamları çok teneffüs ettim ve 2003 yılında Mazlum-Der şube başkanı olduğumda baş örtüsü sorunu yıllardır devam eden bir sorun olarak önümüzdeydi ve  o zaman dindarlar bile yarın öbür gün bir iktidara gelebilecek bir islamcıların bir iktidar yürüyüşü yapacağını çok fazla ihtimal vermiyordu. Baş örtüsü sorununun çok fazla çözülebileceğine ihtimal vermiyordu ve bizim eylemlerimize destek bu yüzden çok fazla olmazdı. Yani umutsuz bir şey olarak görülürdü,bu noktada devlet çok bir adım atmaz,bak görmüyor musun? İşte Anayasa Mahkemesi şunlar bunlar hep siyasi davranıyorlardı ama bütün bunlar da aşıldı ve yükselen islami dalga,laik zihniyetteki insanların toplumu ve dindarları tanımaması ve baskıcı yöntemlerini devam ettirmesi sonucunda,işte Refah Partisi gelebildi ve ardından değişim,dönüşüm yaşasa da Milli Görüş’ten gelen AK Parti iktidarını görmüş olduk. Bu belki hani yıllardır rüyası bile tahmin edilemeyen bir şeydi ve sonrasında önemli tabi ki hayal kırıklıkları yaşanmaya başlandı. İktidarın ilk yıllarında belki özgürlükçü açıklamalar yapan AB’ye üyelik süreci,demokratikleşme adımları atan,Türkiye’nin sorunlarını tanıdığını söyleyen,işte sadece sorunun din ve vicdan özgürlüğü sorunu olmadığını bir demokratikleşme sorunu olduğunu söyleyip,AB süreçlerini başlatan Kürt meselesini ağzına alma cesareti gösteren,statükoya karşı söylemler geliştiren bir iktidar vardı ama sonrasında bu değişim göstermeye başladı,aslında bu değişim.

Peki neden değişim gösterdi? Özellikle Adalet alanında şuan duruma baktığımız zaman ne görüyorsunuz? Nerede kırılma ya da ne oldu da hani bu Türkiye’de durum oluştu? Aslında her şey gayet güzel gidiyordu. Özgürlük alanları açılmıştı,AB ile giden bir süreç vardı,yargı ile ilgili reformlar vardı.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Bence ben bunu çok daha önceleri görüyordum. Bu içselleştirilen bir süreç değildi ve ben şahsen Mazlum-Der Şube Başkanı iken bunları görüyordum. Biz baş örtüsüne özgürlük eylemi yaparken,diyelim ki Kürt meselesini gündeme getirdiğimiz zaman ve diğer sorunları gündeme getirdiğimiz zaman,muhafazakar milliyetçi camianın buna tepki gösterdiğini ve bunları sorun gibi algılamadığını çok görmüşümdür ve üzülmüşümdür bu bir süreç içinde halledilebileceğini düşünmüşümdür. Hani iktidarın ilk yıllarında da böyle bir demokratikleşme adımları atılmasıyla hem toplumun hem de iktidarı elinde bulunduranların bu noktada gelişim kaydedeceğini düşünmüşüm ama demek ki; 40 fırın ekmek yemek gerekiyormuş. O zamanlardan olmayan sonrasında da olmamış. Hani baş örtüsüne özgürlük evet,çok büyük bir sorundu,dev bir sorundu Türkiye’de ama bu sorun az çok halledildi şuanda herkes baş örtüsünü takabiliyor fakat başka sorunlar var:Dün mağdur olanlar bugün o günde bugünde olan diğer sorunları görmüyorlardı. Sadece bugün değil,dün de görmüyordu,şimdi bir yüzleşme yapmak lazım. Sadece bugüne ait,sadece iktidarın şımarıklığı,ben merkezciliğinden kaynaklanan bir şey değil benim gördüğüm. Yani ben açıkçası bunun sadece iktidar meselesi olduğunu düşünüyorum. Bunun islam düşünce tarihindeki önemli bir sorun olduğunu,taa islam tarihinin ilk yılları ile ilgili bir sorun olduğunu o günlerden başlayan bir özgürlük sorunu olduğunu düşünüyorum. Yani müslümanlar islamla tanıştıktan sonra,Arap toplumunda ve daha sonrasında,Emeviler,Abbasiler,Selçuklular,Osmanlılar derken kısa sürede dini,meshebi ve etnik iktidarların hakimiyeti altına girdiği için,özgür düşüncesini çok içselleştiremedi benim gördüğüm ve adalet,hak,hukuk,özgürlük diyen islam alimleri de bundan nasibini aldı.  İmam-ı Azam,Ebu  Hanife kırbaçlandı ve diğer bir çok alim iktidar şiddeti gördü ve bu bir gelenek oluşturdu,islam dünyası hani bu rönesans hareketlerini kendi içinde açıkçası oluşturup da özgürlüğün sadece kendisi için değil tüm farklı kesimler için olması gerektiği silkelişine,pandemisine ulaşamadı açıkçası hani biraz bence iş çok derinlerde sadece bu iktidar ile ilgili bir sorun değil. İş derinlerde olduğu için bu iktidar da bunu başaramadı çünkü bu iktidar da çok hani bir nitelikli,çok derin düşünsel bir altyapıdan gelmiyor. Hani biraz daha taşra siyasetinden gelen bir anlayış vardı ve işte böyle taşra siyaseti ögeleri efendim,iktidara gelmek için şunu kullanalım bunu kullanalım,şununla kol kola girelim,efendim şuraya kadar tabir-i caizse ayıya dayı diyelim bir mantıkla gidiyordu ve bir takım önemli temel değer kavramları içselleştiremediği için bir kişinin iktidar hırsına yenik düştü yani liderin iktidar hırsına yenik düştü,arkadaşları da onu uyardı dinlemedi ve ekarte edildi onlar da ve sonrasında artık geri dönüşülmez bir yere gelindi. Artık şuanda mümkün de değil bu noktada.

Siz islami kimliğiniz var,böyle bir insan hakları duyarlılığı ortaya koyuyorsunuz,iktidar da sizin aynı iklimleri paylaştığınız insanlar var,şimdi insan haklarını savunmak her zaman zor olmuştur,bütün dünyada bunun zorlukları vardır,Türkiye’de bunun daha fazla zorlukları var bir de sizin bu davayı kendi yol arkadaşlarınıza anlatamama gibi bir derdiniz var ne tür zorluklarla karşılaşıyorsunuz? Hem muhafazakar camia dediğimiz alan ile bu insan hakları ilişkisinde,hem de daha geniş anlamda her zaman zaten dikenli bir yol insan hakları savunuculuğu ne tür zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Açıkçası Ulü’l Emr’in karşısında boyun eğmek gerektiğini ve itiraz etmemek gerektiğini öğenmişiz. Bende imam hatip yıllarımda hep böyle kültürlerle yani maslahatın celbi daha önemlidir gibi. Mantıklarla. Şimdi islami camia benim gördüğümü yıllardır göremedi,anlayamadı. Bireyin kim olursa olsun iktidara karşı hakları olduğunu ve onları talep etmesi gerektiğini anlayamadı ve küçük oyunlarla meşgul oldu ve büyük fotoğrafı göremedi hani bu Cumhuriyet tarihinde de oldu. Hani bir dönem islamcıların tek derdi işte İnönü,Atatürk’ün şahsiyle uğraşmaktı. Bu ortamları teneffüs ettiğim için iyi bilirim,meseleyi çok daha etraflı bir şekilde göremiyorlardı,şimdi bireyin hangi dinden olursa olsun hangi mezhepten olursa olsun,hangi ırktan olursa olsun,iktidarı elinde bulunduranlara karşı haklarının bulunması gerektiğini bunları da meşru yollarla talep etmesi gerektiğini çoğunlukla akıl edemediler veyahut da akıl etseler de çok fiiliyata geçirmediler. Büyük islami camialar oldu bunlar da biliyorsunuz iktidarlarla iyi geçinerek işlerini yürütmeyi düşünüyorlardı. Selçuklular,Osmanlılar,Cumhuriyet’de hep islami camialar da oldu ve devlet ile iktidarla iyi geçinelim metotlarıyla hareket ettiler ama sorunlar büyüyordu yani Cumhuriyet tarihinde son 100 yılda etnik sorunlar var en başında Kürt meselesi var ve bu halledilemiyor bu mesele. Bu nedir? Yani devletin etnik anlamda vatandaşlarını bir kotaya sokarak değerlendirmesi ona göre kabul etmesi karşısında etnik camiaların rahatsız olması anlamına gelir bunlar da en çok da rahatsızlık Kürtler açısından oldu ve islami camia bunu yeterince anlayamadı yani sadece bir dini hassasiyetle bu işlerin çözülebileceğini düşündü. İslam kardeşliği ile bu işler çözülür dedikçe buz gibi erimeye başladı. Biz hatırlarız 80 öncesinde Erbakan Hoca’nın en fazla oy aldığı yerler işte Kürt kentleriydi ve Necmettin Erbakan Hoca’da güzel tatlı bir dil kullanırdı ben hiç unutmam 1990’ların başında liderler televizyon oturumlarında yakılmış,yıkılmış Kürt kentlerinin fotoğraflarını bile gösterme cesareti gösterirdi yani tabanından farklı olarak buralara bile gelebilmiş ama taban çok derin bir şekilde bu birey ve iktidar ilişkisini sorgulamadığı için kendisini geliştiremedi bunlar hep künce olarak kaldı hani devletin vatandaşını ezme gücü olduğunu ve bundan hesap sorulamayacağını düşünürseniz bu devlet istedini yapar,Kürt’e de yapar,Alevi’ye de yapar baş örtülü Sunni dindara da yapar,KHK’lıya da yapar,yapar da yapar. Yani güçsüz gördüğü her kesime çok rahat bir şekilde yapar ve bundan biz de hepimiz de çok mağdur olmuşuzdur. Bence bu bilincin oluşması lazım müslüman biliç ile.

İslami camia ile bir iletişiminiz var mı? Bu konuda mesela kapıları çaldız mı hiç? Herhangi bir şeyiniz var mı?

Ömer Faruk Gergerlioğlu : Şöyle ben islami camiayı bilirim. İslami camiaların içinden gelmiş, konuşuyoruz ama ben açıkçası onların kendilerini geliştiremediğini görüyorum. Hani bizim 20-30 yıl önceki yerlerimizde kaldıklarını oralarda donup, kaldıklarını görüyorum. Toplum her gün değişiyor, gelişiyor, yenileniyor ama hala daha ne bileyim işte, Ayasofya’nın açılmasıyla mutlu olacak bir islami camia var karşımızda. Ne bileyim başkasının sorununu anlamayan bir islami camia var, konuşuyoruz ediyoruz ama ben şahsen islami camiaların genel olarak hemen hepsi için bunu diyorum eskilerde kaldıklarını görüyorum, kendilerini geliştiremediklerini, yenileyemediklerini, modern kavramlara islami açıdan nasıl bakılması gerektiğini sorgulayamadıklarını görüyorum. Dünya değişiyor, dünyada değişmeyen tek şey değişim, islami camialar bunu görmüyor, büyük bir muhafazakâr taban var evet oradan besleniyorlar ama bir taraftan da o taban eriyor, sekülerleşiyor, toplumun yapısı yavaş yavaş değişiyor, çok rahat bir şekilde cepten kullanıyorlar, çok rahat bir şekilde birtakım tasarruflar söylemlerde bulunuyorlar ama yarın öbür gün bu ceptekini de bulamayacaklarının farkında değiller. Artık yeni bir dünya var, bundan 30 yıl önceki dünya yok. Artık tüm gençlerin elinde cep telefonları var, internetler, şu bu yani ilgi alanları farklı sizin ona göre bir islami anlayış inşa etmeniz lazım ve dünyaya, topluma, sosyolojiye bu şekilde bakmanız gerekiyor. Bunu anlamıyorlar. Sonuçta bunu anlayamadıkları için bir statüko açısından bir ısrarın içindeler,bu ısrarla hani hakimiyetlerini devam ettireceklerini düşünüyorlar ama bu nereye kadar olur? Bunu sorgulamak lazım. Bu nereye kadar olur? Bu dünyaya,bu topluma hitap etmeleri lazım. Bakın islami camiaların şunu açıkça düşünmesi,değerlendirmesi lazım. Dün Kürtlerin %90’ı dindardı,değil mi Ahmet Bey? Siz de bilirsiniz. Refah Partisi Kürt illerinden çok yüksek oy alırdı,ezer geçerdi ama şuanda o tablo değişti niye değişti? Bunu dindar siyasi akımları,dindar camiaların hepsinin sorgulaması lazım. Ne oldu da bu toplumsa yapı değişti? Hani dini bir kimlikle biz ne veremedik Kürtlere? Bunun hasbihalini yapamıyorlar,bunu değerlendiremiyorlar,bunu düşünemiyorlar bu yüzden toplumun gerisinde kalıyorlar. 100 yıl sonra bu islami camialar toplumun gerisinde kalacaklar,görüntü bu çok net bir şekilde ben islami camianın içinden gelen birisi olarak bunu görüyorum,hala sonuna kadar islami hassasiyetlerimi koruyan birisi olarak da bunu söylüyorum hani bu islami camiaların yaptıklarının islama,dine zarar verdiğini bu müslüman görünen iktidarların yaptıklarını dine zarar verdiğini düşünen birisi olarak söylüyorum. Kaygı duyuyorum çünkü bakın bu iktidarlar yüzünden,bu camialar yüzünden gençler şuanda dinden uzaklaşıyor,anketler bunu gösteriyor,dinden soğuyor,dinden uzaklaşıyor,islami amellerinden uzaklaşıyor. Hani islami camialar güya toplumu daha dindar bir toplum yapmak istiyorlardı ne oldu? Ne yapmak istiyorlardı? Nereye gelindi. Ben daha da kötü bir yere gidileceğini düşünüyorum. Hani şuanda güya müslüman gençlik yetiştiriyorlar,içi boş. Bir takım sloganlarla hareket eden bir camia oluşturuyorlar,içi tamamen boşalmış,derinlikten,ilimden,fikirden,ufuktan,okumaktan,akletmekten,ahlaktan uzak bir gençlik yetiştiriyorlar veyahut da bunlar toplum oluyor,yetişkin bir toplum oluyor. Bunun hasbihalini de hiç yapmıyorlar,neden böyle oluyor? Şuanda bir iktidar var dört elle bu iktidara sarılmışlar,işte yıllardır bulamadığımız hayalini bile kuramadığımız bir iktidar gelmiş,ne olursa olsun bu iktidara sarılalım eleştirmeyelim,o giderse şu gelir,bu gelir,bunları derken dine zarar veriyorlar farkında değiller. Alttan kayıp devam ediyor,üstten bir şeyler eklediklerini sanıyorlar ama alttan daha fazla kayıp gidiyor havuzun suyu.

İnsan hakları alanı Türkiye’de devlet ile insanın sınırlarında dolaşan bir şey. Yani bir anlamda devletin alanında insanı korumaya çalışıyorsunuz,insanın ezilmesini önlemeye çalışıyorsunuz,şimdi bu alanda Türkiye’de sıklıkla güvenlikle bağlantılı olarak gündeme geliyor,yani diyelim bir terör örgütü var,onunla irtibat,iltisak gibi ilişkiler kurarak devlet insanların alanına giriyor,müdahale ediyor,siz de diyorsunuz ki:”Şurada problem var,insan eziliyor,hukuksuzluk yapılıyor diyorsunuz.” O alanda karşılaştığınız zorluklar ne onu sormak isterim. Tam sizin alanınız devreye giriyor,herhalde zorluklar olmalı bir yandan teröre karşı çıkmak bir yandan insanın ezilmesini önlemek. Nasıl bir şey yapıyorsunuz? Ne tür zorluklarla karşılaşıyorsunuz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:  İşin doğrusu Türkiye’de insan hakları zorlukları olduğu için bir takım örgütler çıkıyor, çatışmalar çıkıyor halledilemeyen meseleler çıkıyor. Hani bir takım örgütler var, birtakım sorunlar var. Bu bir gerçek hani; ortada bir Kürt meselesi var ve PKK var, işte ortada islam düşüncesi ile ilgili bir takım sorunlar var, ne bileyim harici akımların yeni modern versiyonları var ve ortada bir İŞİD var veyahut da mufazakar camianın yıllarca iktidar ile olan ilişkilerinden dolayı ortaya çıkmış cemaatlar var, bütün bunlar kendilerine göre bir takım faaliyetler gösteriyorlar. Şimdi ve bu arada sorunlardan dolayı bireylerin hak talepleri var ve devlet hak taleplerine karşı çıkıyor, bu hak taleplerini yerine getirmek istemiyor. Öbür tarafta diyelim ki silahlı örgütler var ve bu örgütlerde bir şekilde kendilerine göre bir şeyler ikame etmeye çalışıyorlar. Tabi iş karışıyor tabi sonuçta barış diyen anında ne bileyim işte PKK’cı olarak ilan edilebiliyor veyahut da zamanında bir cemaate Gülen Cemaati’ne yakın olan darbeci olarak anında ilan edilebiliyor. veyahut da Selefi Meşrep olan birisi anında İşid’ci olarak ilan edilebiliyor, bunlar birbirinden ayırt edilmesi gereken hususlar,ve burada tabi çok ağır bir şekilde devletin bunu istismar ettiğini, iktidarın bunu istismar ettiğini görüyoruz çok net bir şekilde bunu görüyoruz. Yani irtibat-iltisak diyerek hani damgaladığı bir örgüte karşı onu ezmeye yönelik bir takım fiiller içinde bulunduğu için bu örgütün kullandığı belki dile yakın diller kullanan,veyahut da o sorunları gündeme getiren insanları çok rahat bir şekilde terörist olarak niteleyebiliyor,hani işte Türkiye’de Kürt meselesinde yaşanan şey bu. Aslında bu tür tavırdan dolayı Türkiye’de sorun çözülmüyor yani insanların belki dağa çıkmasını istemeyen bir devlet var ama yaptığı fiillerle insanları dağa gönderiyor. Veyahut da hani Diyanet İşleri Başkanı olan bir devlet var ama islam düşüncesi konusunda sahici bir anlayış içinde olmadığı için ne kendi islami dini fiilleri samimi bulunuyor,ne de başka bir şey. Veyahut da muhafazakarların devlet ile olan ilişkileri açısından da bunu görmek lazım,yani içe atılan bir takım hınçlar,öfkeler,üzüntüler yanlış bir şekilde topluma sosyolojiye yansıyabiliyor. Bunu biz bir çok camiada gördük yani Kürtler açısından gördük,islami camia açısından gördük,Aleviler açısından gördük,sonuçta devlet bir takım hak taleplerini baskıladığı zaman karşınıza bir takım örgütler çıkabiliyor. Zamanında hep üzülüyoruz,baş örtüsü adeta bir terörist örtüsü olarak nitelenirdi,baş örtüsünü savunmak teröristlikti,vatan hainliğiydi ve benzeri aynı şuanda Kürtlere söylenen cümlelerin bir benzeri dün işte baş örtülülere,imam hatiplilere söylenirdi ama şuanda tam tersi oldu,baş örtülüler iktidara geldiler ve muhalif gibi yani bir takım rahatsızlıkları olan insan hakları sorunları olan kişileri terörist olarak nitelemeye başladılar. Aslında çok hani bunu görmemiş de değillerdi,çok net bir şekilde görmüşlerdi zamanında kendilerine terörist denmişti,28 Şubat’ları yaşamışlardı,imam hatiplerde uğradıkları muameleler,baş örtülülerin uğradığı muameleler,binlerce olay vardı,inanılmaz olaylar vardı ama şuanda bir benzerini başka ötekileştirebilenlere çok rahat bir şekilde yapıyorlar ve hemen terörist diye de nitelenebiliyorlar. Burada biz de çok zorlanıyoruz. Mağdur bireylerin hakkını,hukukunu korurken biz de çok zorlanıyoruz,bir mağdurun hakkını,hukukunu korumaya çalışırken hemen bize de etiketçi bir yaklaşımla yaklaşıyorlar. “Yok PKK’cı mısın? Fetöcü müsün?Bilmem ne ci misin?” yani olmadığımız örgüt kalmadı. Herkes önüne gelen bir mağdurun hakkını savunduğu zaman,bir konudan muzdarip bir insanın hakkını savunduğunuz zaman anında bir etiketi yiyorsunuz. Bu toplum böyle. Ben zamanında mülteci olarak anıldım,bir zaman PKK’cı dendi,şuan KHK zulmüyle çok uğraştığım için FETÖ’cü dendi,bir zaman Hrant Dink’in cinayeti ile uğraştık Ermeni’ci dendi o zaman,AKİT Gazetesi bana Ermeni’ci diyordu o zamanlar. Yani olmadığımız şey olmadı,her türlü “-Ci,-Cü” oldum ama derdimizi bir insan olduğumuz,insan hakları anlayışı,insan hakları savunuculuğu olduğunu anlatamadık,bunu anlatmak da çok zor bu toplumda ama gayret edeceğiz,hepimiz gayret edeceğiz. Bence her farklı kesimden gelse de insaniyet ortak paydasında,bu zor problemleri aşabiliriz. Burada zor problemler var evet gerçekten hani çok netameli bir zamanda bir şey söylediğimiz zaman hemen bir etiket vurulabiliyor ama hani ölçü;haktır,hukuktur,adalettir ise o zaman bence mesele pek kalmıyor o zaman konu aşılabiliyor diye düşünüyorum.

HDP’li 2 milletvekili 1 CHP’li milletvekilinin milletvekillik haklarında kesinleşen yargı kararından sonra mecliste okunarak düşürüldü,hapishaneye girdiler,Enis Berberoğlu CHP’li milletvekili hem yaş hem de açık cezaevine gittiği için tahliye edildi,Korona Virüs nedeniyle,HDP’liler ile ilgili böyle bir başvuru sizin bir girişiminiz var mı? Bir de HDP’nin bir yürüyüş yapacağı söyleniyor farklı şehirlerden Ankara’ya siz bu yürüyüşe katılacak mısınız? Nasıl olacak?

2-) HDP milletvekilisiniz HDP işte PKK üzerinden suçlamalara maruz kalıyor,milletvekiliyken aynı zamanda KHK’lısınız,KHK sorunlarını dile getiriyorsunuz sonra FETÖ ile suçlanıyor Türkiye’nin 2 tane şuanda en tehlikeli diyelim ki grubun kesişmesindesiniz şuanda tehlikeli bir yerde duruyorsunuz. Burada nasıl devletin size yaklaşımı? Bazı sorunları çözdüğünüzü görüyoruz. Bazı konularda çağrılar yapıyorsunuz,çok aktif bir şekilde kullanıyorsunuz sosyal medyayı da,devletin size yaklaşımı nasıl? Adalet Bakanlığı mı sizin sesinizi daha çok duyuyor? Emniyet mi sizin sesinizi daha çok duyuyor?

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Şimdi vekiller konusundan başlayayım. Sayın Berberoğlu’Nun tahliyesinde yasal olmayan durum yok,yeni yasa onu gerektiriyordu,8 ayı kalmıştı,açık cezaevine çıkması için 1 yılı kala onların açık cezaevine çıkması gerekiyordu açık cezaevine çıkan da Korona izninden faydalanıp çıkabiliyordu yasal evet. Diğer 2 HDP’li vekilin tahliye olmamasında da yasal açıdan bir şey yok. Çıkamıyorlar. Yasal açıdan bir engel yok cezaevinde kalmasına ama vicdani açıdan ve hukuki açıdan engel var. Şunu görmek lazım: Şuanda adil yargılamalar yapılmıyor ve en son çıkan infaz yasası da terör ile ilgili suçlarda tamamen dışta tutan bir anlayışta oldu yani özürlü kişiler de olsa,riskli kişiler de olsa onlar hep dışarda tutuldu,şimdi böyle bir anlayıştan geliyoruz ve bir de milletin iradesini temsil eden kişiler bunlar. Hani sonuçta bir de Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yolu vardı ve Anayasa Mahkemesi’nin kararını beklemek gerekiyordu. Aslında baştaki tahammül Anayasa Mahkemesi’Nin sonucunu bekleyene kadar vekillikleri düşürmeme yönünde bir tahammül vardı ama ne olduysa 2 yıl sonra bu tahammül aniden bitirildi.

Bu karar değişikliği ile ilgili bir fikriniz var mı?

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Ne oldu? Mutlak suretle yukardan Saray’dan,yürütmeden bir emir geldi çünkü biz mecliste bulunan vekiller olarak çok iyi biliyoruz ki böyle bir tahammül vardı,Anayasa Mahkemesi’nin sonucu beklenmek isteniyordu,şuna en çok da dikkat etmek lazım,evet bir şekilde yargılanıyor ama bu kişiler sonuçta milletvekili olarak meclise gelmişler,onlara bir dokunulmazlık hakkı vermiş ve bu dokunulmazlığı sonuna kadar kullanmak lazım dokunulmazlık sadece o kişinin nefsinin kazandığı bir husus değil ki; yani demokraside ki bir yasamada ki bir bireyin millet adına kazandığı bir dokunulmazlık,millet adına söz sardedebilme dokunulmazlığı aslında. Bunu böyle çok hoyrat bir şekilde “Efendim yargı kararı var işte,Anayasa’ya uygun işte.” Evet Anayasa’nın lafzına uygun ama ruhuna uygun olmayan bir iş yapıldı. Hani bir de adil yargılanmama süreçleri açısından baktığımız zaman,insanların en ufak bir düşünce beyanının teröristlik olarak nitelendirildiği bir dönemde siz basmışsınız cezayı insanlara terörist demişsiniz ve insanlar meclise girdikten sonra da hani sonuna kadar da sabretmemişsiniz,ya Anayasa Mahkemesi’nin kararına kadar veyahut da Yasama Dönemi’nin sonuna kadar sabredebilirdiniz ama onu da sabretmemişsiniz. Şimdi burada yasal olarak belki Berberoğlu,Güven,Farisoğulları arasında yasal olarak bir ayrımcılık yok ama vicdani olarak tüm kamu vicdanı incinmiş,zedelenmiş durumda şuanda. Hani o yasa niye Berberoğlu’nu kapsadı da,Güven ve Farisoğulları’nı kapsamadı diye soruyor kamuoyu. Bakın bu soru var. Herkeste var. Kürt olmasanız da var çünkü bu büyük bir yara konusu,bu büyük bir ayrımcılık konusu,kendisini Kürt olduğu için 3. Sınıf vatandaş hisseden insanlara yaşanan bir ortak mağduriyette bile bir başka mağduriyet daha yaşatmış oldunuz. Bu kabul edilecek bir şey değil. İktidar çok hoyrat bir devlet kullanarak bunu yaptı ve yapmaya da devam ederse kaybedecek. Hani belki milletvekillerini eleyecek orada 3-5,10-15 tane gönderecek ama çok hoyrat bir devlet dili olacak ve demokrasi yargı,yasama,yürütme saç ayağı üzerine kurulmuşsa burada milletin iradesi olan yasama by-pass edilmiş olacak. “Ben boyunduruğum altında tuttuğum yargı ile senin hesabını görürüm.” Demek istiyor. Hani nerede kaldı irade? Milli irade diye bir laf vardı,o nerede? Yargı Jüristokrasi derdik değil mi? Hani daha dün dindarlar mağdurken,28 Şubat günlerinde “Efendim Jüristokrasi var derdik.” Yargı işte böyle bir kendi hakimiyetini kurmuş,milletin iradesi üzerinde Jandarmalık yapıyor derdik,şuanda da böyle oluyor,milletin bir iradesine bir takım yargı kararları ile veyahut da yürütmenin yasaya müdahalesi ile böyle çok hoyrat bir şekilde müdahale ediyorsan,halledebileceğin tek bir sorun yok. Maalesef sorunları arttırırsın yani kendin buz gibi eriyorsun zayıflıyorsun ve bunun hırçınlığı ile insan hakları ihlali oluşturan durumlara karşı hoyratça bir yaklaşım içindesin. Kürt meselesini ezerek,Bull-Dozer gibi geçerek halletmeye çalışıyorsun. Karşındaki parti erimiyor ve sosyolojik olarak güçleniyor ne kadar zor durumda kalsa da,ne kadar dışlansa da bu duygu halen güçleniyor. Hani bakın yalan bile olsa Kürtçe müzik yaptı diye bir şaiyanın çıkmasına vesile olabiliyor Kürtçe konusu. Yani çünkü bir yara konusu. Bir sinir ucu konusu. Bu ülkede baş örtüsü,bayrak,Kürtçe,Kürt’lük ve benzeri konular bir sinir ucudur. Gerçekten bir yaradır. Halledilmemiştir. Çünkü çokluğun önemli sinir uçlarıdır bunlar ve zıplatır insanı gerçekten bununla ilgili hususlar ama iktidar bunu hiç umursamıyor öyle bir dille savruluyor. Ben bunu kesinlikle yanlış buluyorum. Hiçbir sonucu olmaz. İstediğiniz kadar yok etmeye çalışın,mesele HDP meselesi de değil sadece,mesele;iktidarın insan hakları sorunlarına bakışı ile ilgili eğrilik meselesi. Çünkü farklı bir çok insan hakları sorununa eğri bir şekilde bakıyor,doğru bir şekilde bakmıyor. Biz parti olarak bunlara boyun eğmeyeceğiz.

HDP’de nasıl yaklaşımlar görüyorsunuz? Bu KHK sorunlarını bir HDP’li milletvekili olarak dillendirdiğinizde Adalet Bakanlığı’ndan, Cezaevleri Müdürlüğü’nden, Emniyetten nasıl size yaklaşılıyor? Orada da sert bir kayaya mı çarpıyorsunuz yoksa sizi anlayan hak veren bir şey de oluyor mu?

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Ben bakanlarla bile görüştüm çünkü çok soru önergesi veren bir milletvekiliyim. Çok uğraşıyoruz ve bana sadece bir HDP vekili olarak sadece Kürt illerinden başvuru gelmiyor. Erzurum’dan,İzmir’den,Rize’den,Edirne’den,Antalya’dan Türkiye’nin 4 bir tarafından Konya,Yozgat her taraftan başvuru geliyor ve mağdur insanlar başvuruyor. Sırf mağdur oldukları için onlara kulağımı kabartıyorum ve onlar için Bakanlıklara gidiyorum ama oralarda da maalesef sert kayalara çarpıyoruz. Oralarda da vicdani ile hareket etmeyen,hukuk ile hareket etmeyen yöneticiler var bakanlar var. Adalet Bakanlığı,Aile,Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı bizim en çok soru önergesi verdiğimiz bakanlıklar ve oralarad gerçekten hukuksuz ve vicdansız çok işler yapılıyor. Aynı tavırlar bakın hangi kesimden mağdur olursa olsun ister Kürt olsun,ister Sunni bir muhalif islamcı olsun,ister Alevi olsun,ister muhafazakar bir KHK’lı olsun hepsinin sorunlarını bu bakanlıklara götürdüğümüz zaman inanılmaz bir duyarsızlık ve vicdansızlıkla karşılaşıyoruz çünkü biz bunları görünce çok üzülüyoruz,çok büyük vicdansızca tavırlar gösteriliyor. Bakıyorsunuz işte KHK’lı olduğu için insanlara yeşil kart verilmiyor,bankada hesap açılmıyor,iş yeri açmasına müsade edilmiyor,yurt dışından gelen para kendisine verilmiyor ve benzeri inanılmaz,bir tapu dairesinde şahit bile olamıyor inanılmaz 3. Sınıf vatandaş muameleleri yapılıyor. Biz bunları götürdüğümüz zaman çok anlayışsız bir yönetim ile karşılaşıyoruz. Ben bireysel olarak bu konuda çok kazanımlar elde ettim. Zaten ona da milletvekilliğinde en çok sevindiğim hususlar bunlar oldu çünkü yasama şuanda çok fazla milletvekilliği görevi yaptırmıyor insana ama birebir binlerce mağdurların hakkı hukuku için uğraştığımız zaman ve bunlar için başarı sağladığımız zaman bize milletvekilliği hazzını,tadını tattıran şeyler bunlar oldu açıkçası. Çok sorun hallettik. Allah’a şükür hallettiğimiz çok sorun oldu,halledemediğimiz de oldu,aldığımız çok dua oldu,ben şuana kadar 55 yaşındayım 55 yaşına kadar almadığım duayı aldım mağdur,mazlum insanlardan Allah şahittir çok da bundan dolayı memnunum,mutluyum milletvekilliği yaptığım için çünkü bu etki ve yetkiye sahip oldum ve bunu sonuna kadar da kullanmaya çalışıyorum evet oralarda durum böyle meselea bakın Aile,Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Ekim 2019 yılında öyle bir icraate imza attı ki;31 Ekim’e kadar olan bütün fiillerinin yasal zırha kavuşturulmasını istedi ve mecliste bununla ilgili bir yasa çıktı biliyor musunuz? Kamuoyunun çoğu bunu bilmiyor yani düşünün OHAL Döneminde binlerce insanlara mağduriyet yaratmışsınız,binlerce hukuksuzluk yapmışsınız ve bunun hesabının sorulacağını düşünüyorsunuz,SGK yetkililerine yasal zırh getirildi,SGK yetkilisi mahkemeye verilemiyor artık. 31 Ekim 2019’a kadar yaptığı fiillerden dolayı. Şimdi olacak bir iş değil bu ama maalesef bunları yapıyorlar ve bunları yapınca da insanları her şeyden soğutuyorlar. Tüm değerlerden soğutuyorlar.

KHK mağduriyetlerini biraz anlatır mısınız? Bu yara nasıl kapanacak? Önümüzde bir seçim olsa siyasi partilerin en büyük seçime gitme vaatlerinden bir tanesi KHK mağduriyetlerini çözmek olur diye düşünüyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Şu anda siyasi baskılar olmasa bu toplumdaki en büyük insan hakları sorunu olarak mecliste en çok tartışılan konu KHK meselesi olurdu açıkçası. Çünkü hani 20. Y.Y.’da ki Nazi soykırım pratiklerinin bir benzeri 21.Y.Y.’da Türkiye’de yaşandı,yaşanıyor halen. İnanılmaz bir şekilde insanlar düşmanlaştırıldı ve işinden,aşından,eşinden uzaklaştırıcı tavırlar gösterildi devlet tarafından. Aileler parçalandı insanlar annesi,babası,kardeşleri tarafından bile dışlandı. Özel sektörde iş bulması engellendi. Özel bir iş kurması engellendi. Bankada hesap açması ve benzeri bir çok hususta çok büyük engellemeler yaşandı ve şuana kadar 84 civarı sanırım son sayılarımız böyle intihar vakası yaşandı KHK’lılar tarafından ve yakınları da buna dahil oldu. İnsanların anneler,eşleri,babaları,çocukları çok büyük sıkıntılar yaşadı. Bizim rapor çalışmalarımızda %95 oranında depresyon yaşadıkları,%86 oranında sosyal dışlama yaşadıkları ve ekonomik sorunlar yaşadıklarını gördük tamamen ezilmiş,imha edilmiş bir topluluk ve yurt dışına çıkışları da yasaklandı. Bunların çoğu muhazafakar camiadan ama Kürt,Alevi,Sol camiadan da insanlar var ve bu mağduriyetleri şuanda çok yoğun bir şekilde konuşmak lazım aslında biz bununla ilgili bir çok rapor çalışması yaptık. 2 yıldır 1. Yıl da 2173 kişilik bir rapor. 2. Yılda 3776 kişilik bir rapor hazırladık şuanda da önümüzdeki günlerde 3. Yıl raporu çıkacak. Çok önemli bulgular var. Gerçekten devletin bireyleri nasıl ezdiğine,nasıl böyle sinek gibi,böcek gibi gördüğüne dair vahim örnekler var gerçekten ve bundan dolayı insanlar çok büyük sorunlar yaşadı,dediğim gibi ekonomik sorunlar psikolojik sorunlar,eşinden boşanma sorunları,akrabaları ile komşularıyla,eski arkadaşlarıyla yaşadıkları sıkıntılar engelli kişi,engelli KHK’lıların yaşadıkları sorunlar ve bu insanların sosyal yardım almak için gittikleri sosyal yardım bakanlığındaki dışlanmaları ötekileştirilmeleri çok vahim sonuçlar doğurdu ve bir kısmı cezaevlerine atıldı bir de anne baba cezaevlerine girmek zorunda kaldılar,çoluk çocuk ortada kaldı böyle binlerce aile tanıyorum şuanda işsiz,eskiden karı koca çalışan ama şuanda karı koca cezaevinde olan,3 4 tane çocuğu olan,hayatı tepetaklak dönmüş 180 derece değişmiş,zekata sadakaya muhtaç hale gelmiş binlerce aile var ve dün devletin insan hakları ihlallerinden haberleri yokken şuanda tüm bu ihlaller konusunda çok rahat empati yapabilen bir topluluk oldu KHK’lılar,KHK’lılar kadar şuanda mesela Kürt meselesini,Alevi meselesini anlayan,Ermenilerin yaşadıklarını anlayan bir başka camia yoktur. Kendi yaşadıkları pratiklerle diğer ötekileştirenlerin neler yaşadığını çok iyi anlamış durumdalar. Şuan biz her gün neredeyse işte “Efendim bana yeşil kart verilmiyor,Hocam bir mücadele etseniz Bakanlığa başvursanız,sonuç alabilir miyiz?” diyen başvurularla uğraşıyorum ve onlarla uğraşıyoruz,işte Valiler,Kaymakamlarla bazen bire bir görüşüyorum,çoğunu hallediyoruz çünkü bunların çoğu keyfi muameleler. Yani birileri bir şeyler demiş ve o bölgedeki mülki amirler bunu iyice abartmış veyahut da gizli emirler gelmiş bir yerlerden,Bakanlıklardan OHAL Döneminde yazılı olmayan gizli emirler gelmiş,işte bu “KHK mağdurlarına sosyal yardım vermeyin,onları çalıştırmayın,çalışmalarına engel olun.” Gibi şifai bir takım bildirimler olduğunu çok iyi biliyoruz. Bunlar yazılı olarak kazara veriliyor,biz bunları çok değerli evrak olarak görüyoruz,gazetelere veriyoruz,gazeteciler de gözlerine inanamıyor,”Bu nasıl olabilir?”gibi. KHK’lı kasko şirketi tarafından parası ödenmeyen bir kişi olarak ortaya çıktı. Kasko şirketi sen ihraç edilmişsin ödeme yapamayız,banka sana hesap açamayız diyor,bunun benzeri bir çok olayla karşılaşıyoruz,bunlar tamamen bir sosyal kırım politik kırım hadiseleri,hani soykırımın belki çeşitli vesilelerle değişik evrelerle anlatımı oluyor. Bir şekilde bitmesi lazım yani bu zaten Anayasal bir durum da değildi,OHAL KHK’ları Anayasayı’da aşarak,taşarak gayri insani,gayri hukuki tarzda oluşturuldu hani tamam birileri cezalandırılsın,bir darbe girişimi varsa darbecileri cezalandırırsın ama toptan böyle bir 500 bin tane soruşturma bunlar tamamen bir pire için ormanı yakma gibi bir tavırdı ve şuanda Anadolu’nun dört bir tarafından feryatlar yükseliyor.

Bütün hikayeler yürek yakıyor. Her birisi yürek yakan türden. Küçük Ahmet vardı. 8 yaşında hayatını kaybetti babasını bile göremedi. Sizi en çok etkileyen hikaye ne oldu,KHK mağduriyetleri arasında OHAL hikayeleri arasında sizi en çok derinden etkileyen hikaye nedir?

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Çok hikaye var,inanın ki ben bunlara spontan bir şekilde giriş yaptım. Bakın bende bir KHK mağduruyum ama KHK mağduru olmasam da bu konularda çok duyarlılık gösterirdim,çünkü ortada bir facia vardı,bakın daha ilk günlerden başlamıştı bu. Daha OHAL’in ilk günlerinde Gökhan Açıkkollu diye bir vaka biliyoruz. Gözaltında kötü muamele ve işkence sonucu kalp krizi ile ölen bir insan ve hainler mezarlığına gömülmek istendi bu insan zor bela köyündeki bir mezara sonunda konulabildi. İnsanların elinden kurtuldu,toprağa inebildi. Ben o ilk olayları gördükten sonra işin doğrusu o günlerde daha bir insan hakları savunucusu olarak şöyle düşünmüştüm. Eyvah dedim kasırga geliyor,bunun sonrası hiç iyi değil diye düşünüyordum ve bu kasırga beni de içine alarak dev bir toplumsal faciaya döndü işin doğrusu. Acımasız bir faciaydı. Hani vatandaşı düşman ilan eden bir faciaydı. İlk uğraştığım vakalardan birisinde %98 engelli 2 tane engelli yatalak çocuğu olan bir aileyle uğraşmıştım. Kocaeli’nde kadının 2 engelli çocuğu vardı ve %98 engelli yatalak,yani yatakta yatan 2 et parçası düşünün,bu kadar ağır bir durum ve savcıydı eşi. Eşi cezaevindeydi 18 aydır iddianamesi bile hazırlanmamıştı,kadın çaresiz maddi manevi perişan bir durumda yaşıyordu ve gittiği sosyal yardımlaşma kurumu kendisine işte bakım aylığı,engelli aylığı konusunda ayrımcılık yapıyordu,baştan savıyordu,ben ilk bu vakayla uğraşmıştım ve sonunda bu kişinin aylığını almasını sağlamıştım ve demek ki uğraşınca oluyor ama uğraştığımız şey de çok vahim insan hakları ihlali demek ki ve bunun benzeri hadiselerle yoğun bir şekilde uğraşmamız gerekir diye düşünmüştüm ve sonrasında binlerce böyle vakayla uğraştım bir büyük toplumsal felakat gördüm açıkçası hani insanlar özelde bile çalışamıyor aç susuz kalmış maddi manevi perişanlıklar yaşıyor,hele ki Ahmet Burhan Ataç vakası çok çarpıcıydı. Tüm bu binlerce vakanın,bir prototipi olan bir vakaydı çünkü Ahmet Burhan Ataç işte annesi ve babası gözaltına alındığında çok büyük bir korku,tedirginlik sonucunda kanser hastalığı başlamış olan ve dramını yaşayan,babası cezaevinden çıkmayan,hastalığı gittikçe ilerleyen bir kanser hastası çocuktu. Acılar içinde yaşıyordu. O çocuk ameliyatlar,kemoterapiler böyle Almanya’ya gidememe,bunun büyük problemleri,topluma yansıması derken aslında bütün bir toplumdaki OHAL Mağdurlarının yaşadığının bir minyatür özetini oluşturuyordu. Hani binlerce vakadan birisiydi aslında Ahmet Burhan Ataç. Onu ilk ben gündeme getirmiştim. Hani meclisteki basın toplantılarımda,bir çok vaka anlatırım herhafta basın toplantısı yapıp,insan hakları ihlalleri anlatırım çünkü meclisteki iktidarın denetimindeki İnsan Hakları Komisyonu’nun İnsan Hakları ihlalini çözmek,halletmek gibi bir derdi olmadığı için ben mecliste en çok basın toplantısı düzenleyen ve bu ihlalleri söyleyen bir kişi olarak bunları standart bir hale getirmiştim ama onların içinde gerçekten bu çocuğun durumu çok çarpıcıydı,daha sonra çocuğu meclise,makam odama da çağırdım,onunla bir canlı yayın programı yaptım. O çocuk ile annesiyle,kız kardeşiyle konuştuğum zaman olayın tahminimden daha büyük olduğunu,çok büyük bir dram yaşandığını,bu çocuğun başında babasının olması gerektiğini hep söyledik. Annesi de bu arada tekrar soruşturmalara maruz kaldı, niye? Bu mağduriyetleri gündeme getirdiği için hakkında terör soruşturması başlatılmıştı. Bunun gibi gerçekten trajikomik bir çok sıkıntıyla uğraşıyorsunuz ve sonunda bakıyorsunuz ki bir kişinin dramı aslında yüzbinlerce kişinin dramını anlatıyor.

Ailelerle birlikte KHK olayının etkilediği kaç bin kişiden söz edilebilir?

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Şöyle,şimdi resmi olarak OHAL döneminde KHK ile ihraç edilen 134600 kişi var ama bir de kapatılan özel okullar,iş yerleri,şunlar  bunlar gibi hususları dahil ettiğimizde 250000’e yakın ihraç edilen insan var. Çarpın onları da karı,koca,çoluk,çocuk 5 ile çarpın 1,1.5 milyon arasında etkilenen insan var ve bunların yansıması her yerde var. Hani 1,1.5 milyon ama toplumun her yerinde sızısı hissediliyor bunların ve her biri dev sorunlar yaşıyorlar her birinin hayatı bir kitap kadar dram içeriyor. Bakın bu çok önemli yani oturun bir KHK’lıyı dinleyin Ahmet Hocam sabaha kadar hikayesini anlatmakla bitiremez çünkü o kadar vahim,o kadar çarpıcı olaylar,o kadar dışlama yaşamıştır ki yani bir Nazi dönemindeki anları hatırlarsınız.

Defa Nazi diyorsunuz. Nazi tanımlaması yapıyorsunuz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Evet gerçekten biz bunu 3. Yıl raporumuzda daha ayrıntılı bir şekilde açıklayacağız. Yani vatandaşını bir böcek gibi gören ve imha etmek isteyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Ben bunu her yerde söylüyorum,söyledim,söyleyeceğim çünkü yaşadığımız pratikler bunlar. Vatandaşına hayat hakkı tanımayan bir devlet olabilir mi? Maalesef var işte. Vatandaşına hayat hakkı tanımadığı için hem sosyal ölüme uğratıyor ardından da fiili ölüme uğratıyor bakıyorsunuz. Anne baba mahpusluklara bir çözüm bulalım dedik. Bakın bu Ahmet ve benzeri bir çocuk var şuanda benim elimde halen daha ölmemiş kanser hastası olan babası cezaevinde olan,annesi cezaevinde olan çocuklar var hepsini takip ediyorum ve çok büyük sıkıntılar yaşıyorlar. Bütün bunları ben biraz evvel Yıldıray bey sormuştu bunları siz bakanlıklara götürüyorsunuz nasıl karşılanıyor? Belki binlerce vaka götürmüşümdür,anne baba mahpusluklar ve yaşanan aile dramları aile parçalanmaları,aile  birlik bütünlük bozulmaları ile ilgili en sonunda bana şunu demişlerdi,”Ya bu çocuklu anneler,hamile anneler konusunu çok gündeme getiriyorsun,o konuda bazı adımlar olacak demişlerdi.” Ama mesela mahpus yakınlarının hasta olması ile ilgili durumları da çok gündeme getirmeme rağmen son yasa da öylesine bir ayrımcılık yapıldı ki mesela Ahmet Burhan Ataç ve babası,cemaat soruşturmaları kapsamında babası cezaevinde olan bir insan Ahmet Burhan Ataç,yasa çıktı mahpusların eşleri ve çocukları eğer ki ağır hasta ise mahpusa 1 yıllık infaz erteleme verilir dendi ama bu adli mahpuslara verildi,işte cinsel suçlar,uyuşturucu suçlar ve terör suçlarına verilmedi. Yani burada yine Ahmet Burhan’ın babası gibiler bundan faydalanamadı,faydalanamayacak çünkü düşman gibi görünüyorlar açıkçası. Bakın en yüz kızartıcı suçlarla aynı kefeye koyuluyorlar.

Hangi argümanlarla insanlar kendilerini savunuyor? Bu insanları neden savunmamak gerektiği neden haklarının verilmediğini nasıl meşrulaştırılıyor kafalarında onu konuşalım isterseniz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Meşrulaştırılan şey klasik devlet ağzı kullanılıyor sürekli. “Ülkemiz çok zor dönemlerden geçiyor. Bir darbe sonrası dönemi yaşıyoruz,bunun için bir takım şeyler feda edilebilir,devlet için bir takım şeyler feda edilebilir,insanlar feda edilebilir.” Bunun benzeri şeyler söylüyorlar. “Devleti korumak gerekir,devlet için her şey feda edilir.” Böyle bir anlayış var ama feda edilir dediğin şey insanların oluşturduğu devlet. Bakın yani devlet için sen insanları feda ediyorsun ama o devlet insanlara hizmet için oluşur ve yüzbinlerce,milyonlarca kişinin üstünden geçmişsin,ezik geçmişsin,insanların hayalleri vardı belki onları mahvetmişsin,bir çok kişi “Ben artık hayal etme kabiliyetimi kaybettim.” Diyor biliyor musunuz? Yıldıray bey. Bu denli insanlara bir gelecek projeksiyonunu bile kaybettiren buldozer gibi bir güç ile insanların üzerinden ezip geçen bir anlayışı meşru gören bir devlet dili var şuanda. Biz evet konuşuyuruz bakanlıklar,yetkililerle bunlar zulüm değil mi? Ne yapıyorsunuz siz? Bir yapının içinde bulunmuş yüzbinlerce insanın hepsi terörist nasıl olur? Bu kadar büyük bir terör örgütü nasıl olur? Yüzbinlerce kişilik bir terör örgütü nasıl olur? Bu sosyolojiye aykırı bir durum bir kere. Bir yere sempatizan olmuş bir insanların hepsini nasıl terörist ilan ediyorsunuz? İrtibat ya da iltisak gibi hukuki olmayan kavramlarla yüzbinlere kişiyi nasıl terörist olarak,yani bunun ayrımını nasıl yapamıyorsunuz? Nasıl bir anlayıştasınız? Dediğimiz zaman;”Devleti ebedi müddet,devlet için her şey feda edilir.”gibi tanımlar kullanılıyor. Gördüğümüz bu maalesef.

Darbe girişimi oldu ve darbenin arkasında FETÖ denen yapının olduğu görülüyor. Bu yapının liderleri,yönetici kadroları yurt dışındalar,burada daha alt düzeyde hani buna iltisak etmiş insanlar burada kaldılar. Onların yaptığı,bildiği bir şeyi bu darbe örgütlenmesini herkes de bilmiyor. Özel bir grubun bildiği bir şey. Onların şuanki muhattabı olduğunuz KHK’lılar bu örgüte nasıl bakıyorlar. Onların bakışında bir değişim var mı? Onlar eleştiriyorlar mı bu cemaat olarak girdikleri,bir terör örgütüne dönmüş örgütle ilgili ne düşünüyorlar?

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Herkeste bir özeleştiri eksikliği görüyorum. Hani genel olarak herkes bu öz eleştirileri pek yapmıyor,yani şimdi bunların eleştirisini yapmak lazım ama herkes kendi mağduriyetine teksip olmuş ve kendisini mağdur edene yönelmiş durumda. Bunların hepsinin bir özeleştirisi yapılması lazım. Niye bu kadar güce endeksli olundu? Niye bu kadar bir güç yapısına girildi ve bizler arada ezildik,bunun muhasebesini ben çok fazla yapıldığını görmüyorum,açıkçası aslında çok önemli bir kavganın ortasında kalmış,yani fillerin tepiştiği,çimenlerin ezildiği bir ortamın olduğunu hepimiz görüyoruz bu ortam yaşandı maalesef ve genel olarak sadece işte Gülen Cemaati üyelerinin sempatizanlarının bu muhasebeyi çok yaptığını görmediğim gibi farklı grupların da kendileri için bu özeleştirileri yapmadığını görüyorum. Yani işte her farklı siyasi kimlik içinde bunu söyleyebiliriz. İnsanlar liderlerinin sempati duyduğu yapıların hataları ile çok fazla yüzleşmiyor işin doğrusu,özeleştiri yapmıyorlar bu da bir gerçek bütün bunların yapılması lazım ben şahsen hep şunu söylüyorum KHK’lılara;hani siz şuanda büyük zulümler görüyorsunuz,haksızlıklar görüyorsunuz,bu KHK grubunun içinde kim var,işte Gülen Grubuna sempati duyan insanlar,sempati duymasa da FETÖ torbasına atılan insanlar,Kürtler,Aleviler hepsi bir büyük mağduriyet yaşıyor. Bütün bunlara diyorum ki:”Siz bu mağduriyetleri yaşarken,eğer ki bir özeleştiri yapmazsanız,bu mağduriyetleri sadece sizin yaşadığınızı veyahut da sadece düşman gördüğünüzün size yaşattığını,sizin de yerine göre zalim olabildiğinizi görmezseniz,bir insan hakları perspektifi siz de oluşmaz,mesele sadece KHK’nın bitmesi meselesi veyahut da işte Erdoğan iktidarının bitmesi meselesi değil,mesele;insan hakları perspektifi edinip edinmeme meselesi,bunu edinebildiniz mi edinemediniz mi? Eğer edinemediyseniz istediğiniz kadar KHK’lar bitsin,istediğiniz kadar eski bağlı bulunduğunuz yapılar yeniden başarılı olsun,hiçbir anlamı yok. Bir insan hakları perspektifi oluşup,bu toplum bir yüzleşme bir hesaplaşma yaşamadıkça bu işler zor. Kimseyi imha edemezsiniz,ne Kürtleri imha edebilirsiniz,ne KHK’lıları. Şuan üzerinden buldozer gibi ezip geçersiniz ama yok edemezsiniz. Ama herkesin bundan sonra akletmesi gereken şeyin,hani kendisi veya karşısındakinin hataları olsa da bir ortak demokrasi zeminini oluşturabilmektir yoksa biz habire de bir kin nefret ve intikam ortamı da oluşsun istemiyoruz hani ben hep onu söylüyorum bir çok KHK’lı ile konuştuğum zaman bir çok farklı eski böyle cemaate sempati duyan insanla konuştuğum zaman kimisinin içinde büyük bir öfke ve kin var. Affetmeyeceğim şöyle böyle bilmem ne. Bu duygularla bir yere varılmaz. Bakın herkese de bunu söylüyorum. Bu ihlallerle en çok uğraşan insanlardan birisi olarak hep şunu söylüyorum.”Arkadaşlar bu ihlaller gayri insani ihlaller ama bu ihlalleri bitirmenin yolu aynı gayri insani kin,nefret,intikam duygularıyla hareket ederek öç almakta değildir,bütün bunlardan yola çıkarak sadece sizin de değil tüm toplumun bir insan hakları perspektifi yakalaması,bir ortak paydası yakalayabilmesidir mesele.” Mesele budur. Bunu da oluşturabilmek için uğraşıyorum o yüzden benim siyasetimde,yaklaşımımda açıkçası bir nefret dili yoktur,kullanmak istemiyorum kesinlilkle hani çok belki kızgın olsam da partilere karşı da böyle bir dil kullanmıyorum,sürekli vicdanlarına hitap etmeye çalışıyorum. Biliyorum ki; onların vicdanları çok kurumuş durumda ama bir nebze olsun,bir zerre olsun yeşerme ihtimali var mı diye oraya hitap ediyorum. Oradan bir şeyler çıkarmaya çalışıyorum.

Cezaevlerinden bahsetsek,cezaevleri de bir insanlık dramının yaşandığı alan mesele 300 bin kişi vardı üst üste yatılıyordu,90 bini bir şekilde tahliye edildi,geride 120 bin kapasiteli cezaevlerinde halen 200 bini aşkın insan var size ulaşan şeyler nedir? Cezaevlerinden mesela ne kadar kadın var ne kadar çocuklu anne var,yatalak hasta olduğunu,yaşı çok ilerlemiş insanlar olduğunu uzun zamandan beri biliyoruz,hastalıkların olduğunu biliyoruz,Covid diye bir olay var o nasıl yansıyor size neler ulaşıyor o konuda

Ömer Faruk Gergerlioğlu: şimdi Ahmet bey Cezaevlerinin bilimsel standartlarına göre olması gereken sayısı 120 bin. Dünya standartlarına göre ama öylesine gayri adil bir zaman dilimi yaşadı ki Türkiye üst üste insanlar cezaevlerine dolduruldu ağzına kadar doldu,doldu taştı 300 bine ulaştı. Arttırılmış kapasite ile 220 bine çıkarmışlardı,o da yetmedi 300 bine ulaştı ve büyük sorunlar yaşanmaya başladı. Ben hem sivil toplum zamanımdan hemde milletvekili zamanında açıkçası en ağır ihlalleri cezaevlerinde görüyorum şuanda çünkü küçük bir alana istiflenmiş yüzbinlerce insan,o sıkışıklık,o sağlık sevki ihlalleri,o yemek sorunları,o idarecilerin OHAL Döneminden kaynaklanan keyfi uygulamaları,kendisinden hesap sorulmayacağı bilincinde olan kötü muamele ve işkence uygulamaları nedeniyle çok büyük sorunlar yaşadı. Şuanda 210 bine indi sayı ama kesinlikle halledilen bir şey yok. Çünkü 100 bine inmesi gerekiyordu,adalet kıstasıyla hareket edilmedi,sadece 90 bine yakın kişi çıkaralım dendi burada bir adalet kastı yoktu,sadece 2 kelamından dolayı cezaevine giren insanlar hele en en dışta tutuldu. Riskli grupta bile olsa onlara kesinlikle bir pozitif muamele yapılmamamaya çalışıldı bunu da AK Partili vekilller bize net bir şekilde söyledi;”Terör suçlarında kesinlikle bizim herhangi bir pazarlığımız olamaz.” Dendi. Şuanda cezaevleri kısa bir zamanda 300 bini bulabilir. Çünkü o adli suçluların bir kısmı suç işledi ve geri dönüyorlar,adli açıdan zaten çok felaket bir ortam var,uyuşturucu,hırsızlık,kadın cinayeti derken zaten cezaevleri doluyor,bir de siyasi açıdan Türkiye’nin iklimi siyasi mahpuslarla doluyor kısa sürede 300 bini yine bulur diye düşünüyorum ve sıkıntılar devam eder en azından tutuklu yargılamanın ortadan kaldırılması gerekiyor. Düşünün 7 aydır iddianamesi hazırlanmadan tutuklu yargılanan insanlar var bizim Kocaeli teşkilatında,Gaziantep teşkilatında böyle onlarca kadın var,engelli çocukları var,normal 3 4 tane çocukları var ve 6 7 aydır iddianamesi bile hazırlanmamış,kadın cezaevinde bekleşiyor. Yurt dışı yasağı koy,adli kontrol koy,dışarda yargıla,hayır intikam alacak. 11 bine yakın kadın var,780 civarında Kasım 2019 verilerine göre 0-6 yaş arası bebek ve çocuk var ve bunların her birisi bir büyük dram oluşturuyor,hele ki bu OHAL Döneminde KHK ile ihraç edilenler daha çok aile boyu cezaevine girdiği için aniden bir pik yaptı,çocuklu anneler ve büyük dramlar oluşmaya başladı,bu çocuklar psikolojik sorunlar yaşadı,fizyolojik gelişme geriliği yaşadılar,silme yaşamayan yok,bunları çok iyi biliyoruz. Yine engelli bir çok kişi var cezaevlerinde 2 bine yakın engelli kişi olduğunu tahmin ediyorum ve Cezatevkif İşleri Genel Müdürlüğü bu sayıları çok seyrek açıklıyor,hani kendisinin mahçup olacağı sayılar olduğu için bu sayıları açıklamaktan hep imtina ediyor,çok nazlı bir şekilde açıklıyor,yılda bir kez açıklıyor gibi ama cezaevindeki dramlarda büyüyor. 11 bin kadın var,780 0-6 yaş arası bebek ve çocuk var,Kasım 2019 sayıları bunlar artmış olabilir,yine 3 bin civarında 18 yaş altı çocuk mahpus var. Biz insan hakları inceleme komisyonu olarak buraları çok yakından takip ediyorum,ben belki cezaevlerini en yakından takip eden milletvekiliyim,hemen her kesimden mahpustan mektup gelir,A’dan Z’ye her mahpustan mektup alırım ve mahpus yakınları ile görüşürüm ve cezaevlerinde de koğuşlarda binlerce kişi ile görüşmüşüzdür,bu 2 yıl boyunca bir çok cezaevi ziyaret ettik ve o yüzden oralardaki dramları sıkıntıları yakinen gördük gerçekten yani 8-10 kişilik yerde 25-30 kişinin yaşadığı yerleri çok gördük. Bir de bunlar kadın cezaevleri olunca daha da zor oluyor bakıyorsunuz erkeklere nazaran kadınlar çocukları ile kalıyor,Şakran’da 8-10 kişilik yerde 13 kadın 12 çocuğun kaldığı koğuşlar var mesela yani düşünün ufacık bir mekan gerçekten ufacık bir mekan akşamleyin havalandırması da kapatılıyor ve gerçekten zindan gibi bir alan oluyor orada normal bir insan bile gerçekten psikolojisi bozulur,hastalıklar yaşamaya başlar gittiğimiz kimi koğuşlarda duvarından rutubet su sızan yerler gördük,kötü muamele gördüğünü söyleyen kadınlar oldu,oyuncağı olmayan çocuklar gördük,bunun gibi her kesimden çocuk maalesef var ve o çocuklar hele ki büyük dramlar yaşıyor en son işte bayram sabahı giren Dilgeş isimli 3.5 yaşındaki çocuğu bilirsiniz,HDP Bağlar Belediye Meclis Üyesi Roza Kadın Derneği Üyesi Gönül Aslan’ın çocuğu ile beraber girdiği Diyarbakır Cezaevi’nde yaşadıkları yani o son örnek bile önceki 780 bebek ve çocuğun neler yaşadığını herkes anlatır,bu bir siyasi mesele de değildir,falanca siyasi kimliğin çektiği bir sıkıntıda değildir her kesimden insanın anlaması gereken insani bir sorundur, o çocuklar çok büyük sıkıntılar yaşıyor ve o çocuklar yarın için bu toplum için bir serseri mayın adeta,hani neslimizi korumalıyız deniliyor ya aslında cezaevinde olan çocuklar ve anne baba mahpus olduğu için cezaevi dışında teyze,dede,nine,dayı yanında kalan binlerce çocuk yarın öbür gün bu toplum için çok büyük serseri mayınlar çünkü o çocuklar çok büyük üzüntülerle sıkıntılarla ve intikam duygularıyla adeta büyüyorlar çünkü bize bunlar niye çektiriliyor diye düşünüyorlar anlamıyorlar ve böyle olumsuz duygulara sahip oluyorlar açıkçası bu apaçık bir gerçek bu tür politikalarla bu toplum ıslah olmaz,bu tür politikalarla bu topluma demokrasi,hukuk gelmez işte biz perde arkasındaki vahim durumları görüyoruz hani bir gruba yönelik cezalandırma,davranışı büyük toplumsal kesimlere yönelik cezalandırmaya dönmüş durumda ve toplumda büyük felaketler oluşmuş durumda,kadınıyla erkeğiyle çok sıkıntılar yaşayan çocukları ile büyük dramlar yaşayan binlerce ailenin olduğu bir toplum ve bu sadece bir kesimi ile değil farklı her kesimiyle yaşanıyor. Yarın öbür gün mesela Diyarbakır zindanlarından çıkan bir Kürt sorunu vardı,bugün de Silivri cezaevlerinden çıkan sorunları yarın öbür gün yaşarsınız. Siz bir yasa çıkarıyorsunuz,ayrımcı bir yasa çıkarıyorsunuz siyasi mahpusları dışarı çıkarmıyorsunuz,bir de içeride Korona Virüsü enfeksiyonu var ve tüm insanların çok korktuğu bir enfeksiyon var ve bu enfeksiyon dinmiyor,yüzlerce binlerce vaka olmuş cezaevinde ölümler var bunları gizlemeye çalışıyorsunuz,çıkamıyorsunuz,açık kapalı görüşleri yasaklıyorsunuz,yasadan dolayı insanlar çıktığı için açık cezaevleri boşalıyor ve orada yemek yapılması da sıkıntılar oldu ve cezaevlerinde yemek sorunları yaşandı,uzun bir süre mesela bütün bunları dışlananlar,ötekileştirenler yaşıyor,bir kısım içerden cezaevinden adam seçip çıkarıyorsunuz bir kısım sizin düşman gibi gördükleriniz içerde kalıyor ve onlar ölüme mahkum ediliyor,Korona Virüs enfeksiyonu var,mahpuslar mahpus yakınları hepsi diken üstünde beni arıyorlar,yakınımız her an ölebilir başına bir şey gelebilir,hasta mahpuslar var bakın İHD’nin verilerine göre 1500 civarında deniyor ama ben onun çok daha fazla olduğunu biliyorum,ulaşılamayan yerler oluyor,istatistiklere giremeyen yerler oluyor ve her geçen gün insanları bu olumsuz ortamlarda hastalık sahibi oluyorlar maddi manevi bir sürü hastalık oluyor,kısa sürede kanser hastalığına yakalanma oranları çok yüksek mesela,OHAL döneminde biz raporlarımızda bunu gördük insanlar,mağdurlar normal popülasyonlara göre çok yüksek bir ivme ile hastalıklara yakalanmış,eski hastalıkları nüksetmiş kanser hastalığı başlamış ve benzeri hani mağdur edilmiş gruplar OHAl mağdurları her açıdan hayati sıkıntıları maalesef yaşamaya devam ediyorlar,bunlar cezaevinde de oluyor cezaevinden çıksa bile ötekileştirilmiş insan durumunda. KHK ile iade edilmiş olsa bile geçen bunu yayınladık da soru önergesi de verdik,adam damgalanmış durumda,KHK ile ihraç edilmiş,hafta sonu olan sınavlara girmesi gerekiyor,ama bakıyorsunuz ÖSYM izin vermiyor buna bir cevap yollamış 9999 senesine kadar senin sınavlara girmen yasaktır yazısı yollamış hani görüyorsunuz biliyorsunuz bu nasıl bir şeydir,kıyametten sonraki zamanlar bilemiyoruz ama 9999 senesine kadar hafta sonu sınavlarına girmen yasaklanmıştır diyor,neden? Çünkü sen bir zamanlar KHK ile ihraç edildin sen damgalandın,sen işine iade edilsen bile sen artık mimlenmiş adamsın,veyahut da polisler şuanda bana çok başvuruyor bakın,polisler iade ediliyor 10 aydır bekleyen polisler var,İçişleri Bakanlığı diyor ki:”Olmaz,seni ben bir daha tetkik edeceğim.” 10 aydır OHAL Komisyonu’ndan iade edildiği halde bekliyor,veyahut şu mağduriyetlerle çok uğraşıyoruz,cezaevlerine atmışsınız adamı 6 yıl 3 ay ceza yemiş,yatmış bunu 44 ay yatarını yatmış,denetimli serbetsliğe çıkması lazım ama Yargıtay cezaları onamamış,işlemleri yapmamış büyük ihtimal bilerek bekletiyor ve işlem yapmadığı için onama ya da onamama yönünde kişi cezaevine çıkamıyor denetimli serbestliğe,boş yere 4 aydır 5 aydır yatan yüzlerce mahpus var şuanda,veyahut da cezaevleri şunu söylüyor,diyor ki:” Senin örgütten ayrıldığına dair kanaat getirmiyorum,seni denetimli serbetsliğe çıkarmıyorum.”Yönetmeliğe bakıyorsunuz,cezaevinin bunu keyfi bir şekilde kullandığını anlıyorsunuz ama diyorsunuz:”Etme,eyleme adam cezasını yattı zaten.” Orada diretiyor.

İnsanların kaçırıldığına dair 90’lı yılların Türkiyesi geri mi geldi dedirten haberler sosyal medyada var. Yetkililerden de bunlar doğru değildir diye teksip eden bir açıklama da gelmedi. Bu haberler doğru mu? Kimler kaçırılıyor?

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Türkiye’de 90’lı yıllara dönüş var çok net. 90’lı yıllarda tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bilir beyaz toroslar vardı ve sivil görevliler insanları kaçırırdı,çoğunlukla Kürt muhalifleri kaçırırdı,o insanlar sonradan ortaya çıkamazdı,kimisinin sonradan kemikleri bulundu,kimisinin kemiği bile bulunmazdı,gözaltına resmi bir şekilde alındıktan sonra kaybolan binlerce insan oldu bunun gibi bir çok vaka oldu hepimizi bu hikayeleri çok iyi biliyoruz ve bu hani sonrasında da kabullenildi,beyaz toros dendiğinde herkes ne denmek istediğini çok iyi bilirdi. Şuanda da bu tür kaçırmalar siyah Transporter eliyle oluyor,OHAL Döneminde hukuk dışı bir şekilde insanları sorgulamak amaçlı sanırım 28’e yakın bizim tespit ettiğimiz kişi kaçırıldı,tespit edemediklerimiz de var,çoğu eski gülen grubuna ait onlara ait kişiler,veyahut Kürt,soldan olan kişiler de var aralarında ve bu kişiler esrarengiz bir şekilde aylarca ortadan kaybedildi,yakınları emniyete,savcılığa başvurdu,hiçbir açıklama yapılmadı,haklarında MOBESE Kamerası incelemeleri yapılmadı,Ulusal mekanizmalar harekete geçmeyince,Uluslararası mekanizmalara başvurdular,bunları hep takip ettim,hem sivil toplum hem milletvekilliği dönemlerinde çok çarpıcı vakalardı,çünkü bir anda ortadan kaybolan insanlar vardı rastgele bazı kamera görüntülerinde bir kişinin güpegündüz bir siyah transportera zorla atıldığı görülüyordu bu kişiler sonradan polis yelekli kişiler tarafından kaçırıldıklarını söylüyorlardı veyahut bir kısmı konuşmamayı tercih ediyordu,bir kısmı ortadan kayboluyordu,bir kısmı da cezaevine girmiş oluyordu ama aylar sonra 7-8 ay o kişiler esrarengiz bir şekilde ortadan kayboluyordu yok oluyordu sonra bakıyordunuz çoğu Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde ortaya çıktı,pat diye orada ortaya çıkıveriyorlar,şimdi bu vakalar hakkında mağdurların çoğu konuşmadı ama bazıları konuştu,şuana kadar bunları anlatan 3-4 kişi oldu ve kendilerinin devlet görevlileri tarafından kaçırıldığını uzun süre çok kötü bir yerde,2 3 metre karelik bir yerde elleri,ayakları,gözleri bağlı bir şekilde bekletildiklerini anlattılar. Bize yapılan bir başvuruda Zabit Kişi isimli eski özel okul öğretmeni bir kişi 108 gün boyunca böyle çok kötü bir yerde bekletildiğini,işkence edildiğini,108 günde 30 kilo zayıfladığını kan revan içinde kaldıktan sonra Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün önüne atıldığını ve oradakilerin kendisini gözaltına alarak mahkemeye çıkarıldığını ve mahkemede de hakim beye ne olur beni tutuklayın ben böyle insanların eline düşmek istemiyorum dediğini anlatmıştı mektubunda. Bunları biz bakanlığa sorduk araştırın,meclis başkanlığına sorduk içinde kaba ve yaralayıcı işkence anlatımları vardı biz bunu araştıramayız diye meclis başkanlığı bize cevap verdi. Bakın vatandaş kendisine yapılanı anlatıyor ve biz de buna tek bir kelime yorum yapmadan bir araştırma önergesi veriyoruz,bir vatandaşın bir milletin ferdinin böyle şikayetleri var bunları araştıralım diyoruz meclis başkanlığı :”Hayır efendim,kaba ve yaralayıcı ifadeler var içinde diyerek reddediyor.” Hiçbir şekilde ulusal mekanizmalar bunları araştırmalar,AİHM ve BM Adalet Bakanlığı’na bu konuda sorular sordu nedir bu vakalar diye,hepsi içinde sorular sordu ama hiçbir için tek bir cevap verilmiyor bakın bunların hepsini yakinen biliyorum. Şuanda kaçırılan kişilerin çoğu Sincan Cezaevi’nde son 2019 yılında kaçırılanlar,Sincan Cezaevi’Ne kondu,Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde ortaya çıktıktan sonra onların çoğu sessizliğe gömüldü,eşlerine çoluk çocuğumuz var bu durumu böyle geçiştirelim gibi cevaplar verdiler ama içlerinden birisi Gökhan Türkmen o da konuştu,kendisinin 9 ay öncesinde polis yelekli kişiler tarafından kaçırıldığını ve 9 ay boyunca korkunç işkencelere uğradığını ve sonunda işte bir kurgu ile tekrar ortaya çıkarıldığını anlattı ve kendisine tutulan mahkemede avukatı diye gösterilen kişiye de: “Sen benim avukatım olamazsın,bana avukatmış gibi tutulan birisiymiş gibi gösterildin,seni de azlediyorum.” Dediğini izledik ve bütün bunların sonrasında da bir kişi halen yok 10 ay oldu. 307 gün oldu bakın belki toplumu şuan çok ilgilendiren bir olay değil ama,benim gibi bir insanın birinci gündem maddesi bu kaçırılanlar neden çünkü biz insan hakları savunucusuyuz toplum bunları işitmek,duymak istemese de en ağır insan hakları ihlali olarak görüyoruz. Yusuf Bilge Tunç isimli kişi 307 gündür kaçırılmış durumda ortada yok ve öncekilerin akıbetine uğradığını düşünüyoruz ortaya halen çıkmadı,inanılmaz bir şey ve hiçbir araştırma yapılmıyor hakkında ne MOBESE kamerası ne bir şey adam sanki buharlaşmış,öldüyse cesedi ortaya çıkmıyor,ailesi annesi babası perişan durumda ama hiç kimse de bir açıklama yapmıyor,buraya da hukuk devleti deniyor. Bunları araştırın diye soru önergeleri veriyorum,araştırma önergeleri veriyorum hiçbirine cevap bile verilmek istenmiyor sonra da bu ülkede demokrasi var deniliyor. Olayları duymuyor ama maalesef vehamet bizim açımızdan çok zirvede.

2 tane yeni parti kuruldu. Onların şuana kadar ki insan hakları performansını bütün bu sorunlarla ilgili performansını nasıl buluyorsunuz? Bu iki partinin ortaya çıkmasında bu sorunlara yaklaşımda bir fark yaratabilir mi? Nasıl görüyorsunuz?

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Şimdi bununla ilgili ben bir eleştiride bulunmuştum ve bana da Gelecek Partisi’nden cevap gelmişti onu anlatayım. Ben yine eleştirimde ısrar ediyorum. Sayın Ahmet Davutoğlu’nu zamanında Başbakan iken Van’da yaptığı bir açıklaması ile eleştirmiştim,Sayın Davutoğlu Van’da Kürt seçmene yaptığı bir açıklamada zamanında işte zamanında 2014 mü bilemiyorum,eğer bize oy vermezseniz AK Parti’ye oy vermezseniz eski beyaz toroslar döner buralara,o beyaz torosları yok eden bir partiyiz demişti ama bunu çok net bir şekilde söylemesine rağmen şuanda benim birinci gündemimde olan siyah Transporterlar konusunda iki kelime sarfettiğini görmedim ne bileyim Kürt meselesinde çok net Kürtlerin kalbini kazanacak cümleler göremedim,Aleviler ile ilgili,azınlıklar ile ilgili çok net cümleler sarfetmiyorlar ve ben bizim gibi çok netameli de olsa kaçırılmalar konusu ile ilgili hiçbir cümle sarfetmiyorlar sonra da yaptığımız açıklamaları eleştiriyorlar,ya biz o konuda açıklama yapmıştık deniliyor,o açıklamalarına geri dönüp bakıyoruz hiç değişik bir durum yok. Ali Babacan için de hani belki daha Liberal özgürlükçü açıklamalar yapılıyor ama bunlar biraz genel açıklamalar oluyor aslında tam böyle o sinir uçlarına olumlu bir şekilde ve radikal çözümler getiren yaklaşımlar içeren tavırlar göstermiyorlar. Hani belki AK Parti’yi eleştirerek yeni partiler bunlar ama Türkiye’Nin insan hakları sorunlarına radikal çözümler getirme tavırları içinde değiller,keşke bu tavırları gösterse de hani alternatif olabilseler,toplumun farklı sağ kesimleri tercih etse de iktidar partisinin bu alternatifsizliği bitse ama bunu ben yapabildiklerini görmüyorum şahsen.

 

 

Kaynak : istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları