loading
close
SON DAKİKALAR

Tevhid-i Tedrisat'ın anlamı neydi?

Tevhid-i Tedrisat'ın anlamı neydi?
Tarih: 04.03.2013 - 07:54
Kategori: Özel Haberler

89 yıl önce bugün, 3 Mart 1924'te, TBMM’de kabul edilen birbirine bağlı yasalarla, Halifelik kaldırıldı...

89 yıl önce bugün, 3 Mart 1924'te, TBMM’de kabul edilen birbirine bağlı yasalarla, Halifelik kaldırıldı, Osmanlı hanedanı mensuplarının yurtdışına çıkartılması kararlaştırıldı, Şeriye ve Evkaf Vekâletleri kaldırıldı ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkartıldı.

Saruhan Mebusu Vasıf (Çınar) Bey ve 57 arkadaşının önerdiği Tevhid-i Tedrisat Kanunu gerekçesinde şunlar söyleniyordu:
“Bir devletin genel eğitim siyasetinde, milletin düşünce ve duygu bakımından birliğini sağlamak gereklidir ve bu da öğretim birliği ile olur. Tanzimat’ın ilan edildiği sıralarda öğretim birliğine geçilmek istenmişse de başarılı olunamamış, tam tersine bir ikilik ortaya çıkmıştır. Bu ikilik, eğitim ve öğretim birliği bakımından birçok kötü ve sakıncalı sonuçlar doğurmuş, iki türlü eğitimle memlekette iki tip insan yetişmeye başlamıştır. Önerimiz kabul edildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti dahilindeki bütün eğitim kurumlarının biricik mercii Maarif Vekâleti olacaktır. Böylece bütün eğitim yuvalarında, Cumhuriyetin irfan siyaseti, ortak bir eğitim yolu izlenecektir.”

* Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun anlamı

Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun çıkartılmasını nasıl değerlendirmeliyiz?
Bu kanun ile medreseler önce Maarif Vekâleti’ne bağlanıp sonra da kapatılarak, mektep ve medrese ayrılığına son verilmiş oldu. Bu kanun, yeni Cumhuriyetin ulusal eğitim politikasının doğrudan bir ifadesidir. Bu kanunun çıkartılmasının koşullarını ve nedenlerini anlayabilmek için medreselerin niteliği üzerinde biraz durmamız gerekir.
İlk Osmanlı medresesi 1330’da o sırada beyliğin merkezi olan İznik’te kuruldu ve daha sonraki yıllarda da temel eğitim kurumu olarak tüm Osmanlı ülkesine yayıldı. Medreseler bir genel eğitim kurumu gibi görülmekle birlikte, gerçekte esas olarak İslam hukuku (fıkıh) öğretmek ve din kurallarına dayalı adaleti sağlayacak kadıları (hâkimleri) yetiştirmek amacıyla kurulmuşlardı. Medreselerden kadı (hâkim), müftü, imam, vaiz, müderris-muallim ve devlet hizmetine giren diğer memurlar yetişmekle birlikte bu kurumlarda her zaman fıkıh öğretimi temel olmuştur. Matematik ve doğa bilimleri, fıkıh için ve ona gerektiği ölçüde yer alıyordu. Aynı şekilde kelam, hadis ve tefsir vb. derslerinin de fıkıha göre ikincil durumda olduğunu söyleyebiliriz. Kâtip Çelebi, Kanuni döneminden sonra doğa bilimleri öğretiminin medreselerde artık pek görülmediğinden yakınmıştı. Fakat gerçekte daha önceki dönemlerde de doğa bilimleri ve matematik medreselerde hep ikincil durumda olmuştu. Yani bu durum dini bir öğretim kurumu olan medreselerin yapısı ve varoluşu gereği böyleydi. Dolayısıyla İkinci Meşrutiyet dönemindeki reform girişimlerine kadar medreselerdeki doğa bilimleri öğretiminde ne bir yenilenme oldu, ne de bu alanlarda herhangi bir bilimsel araştırma yapıldı. Örneğin medreselerde doğa bilimleri öğretimi için kullanılan Hidayet ül Hikme adlı eser Aristoteles’in görüşlerini temel alıyordu. 1901 yılında bile baskısı yapılmış olan bu ders kitabı, dünyadaki Aristotelesçi en son ders kitabı olabilir.
Medreselerde dersler genellikle Türkçe veriliyordu. Fakat öğretimde kullanılan yazma ve basma eserlerin çok büyük bir bölümü Arapçaydı. Çok az miktarda da Farsça ve Türkçe eser bulunuyordu. (Bu nedenle öğrencilere Arapça öğretiliyordu.) Dolayısıyla iyi bir medrese öğrencisi olabilmek, iyi derecede Arapça bilmeye bağlıydı. (Medreselerdeki öğretimin Arapça ağırlıklı olması ve bu yüzden Türk dilinin gelişimini engellediği düşüncesi de, gerek Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun çıkışını, gerekse 1928’deki harf devrimini etkilemiş olan faktörlerden biridir.)

* Osmanlılarda öğretimde sekülerleşme

Osmanlı modernleşmesinin ve sekülerleşmesinin ilk önemli kurumlarından biri mühendishanelerdir. Bu nedenle denizci mühendishanesinin 1773’teki kuruluşunun tarihsel önemi pratik öneminden daha fazladır. Modernleşmemizin önemli dönüm noktalarından biri olan Tanzimat ilan edildiğinde (1839), karacı mühendishanesi (1795), tıbbiye (1827) ve harbiye (1834) mektepleri de kurulmuş bulunuyordu.
Yine Tanzimat’tan önce, 1824 yılında II. Mahmut, sadece İstanbul için sınırlı olmakla birlikte ilköğretimi bütün çocuklar için zorunlu kılmıştı. (Modernleşmenin en önemli adımlarından biri olan zorunlu genel eğitimin ülkemizdeki başlangıç tarihi olması bakımından II. Mahmut’un bu girişiminin de büyük bir tarihi önemi vardır.)
Tanzimat’tan sonra modern mekteplerin kurulması hız kazandı. Rüşdiyeler (orta mektepler) ve idadiler (liseler) kuruldu. (1877’de ülkedeki 423 rüşdiyede 20 bin öğrenci öğrenim görüyordu). Tanzimat’tan hemen sonra Mekteb-i Maarif-i Adliye, 1878’de de Mekteb-i Hukuk-i Şahane kuruldu. İki kez açılıp kapandıktan sonra 1900’de de Darülfünun (üniversite) öğretime başladı.
19. yüzyılın ikinci yarısında mektep-medrese ikiliği giderek gelişen bir gerçeklik olarak kendisini ortaya koymuştur. Vasıf Bey, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun gerekçesinde “Tanzimat’ın ilan edildiği sıralarda öğretim birliğine geçilmek istenmişse de başarılı olunamamıştı” derken başarısızlığın nedenini söylemiyor, ama açık olan şu ki, o sıralarda öğretim birliğini mektepler esas alınarak gerçekleştirmek için henüz çok erkendi. Çünkü modern öğretim birliği için gereken koşullar ve imkânlar yeterince oluşmamıştı. Mekteplerin sayısı yetersizdi ve daha önemlisi medreselerin toplumsal işlevi henüz devam ediyordu.

* Mahkemelerde ikilik

Osmanlı Devleti’nde 1858 yılından başlayarak çok önemli bir başka süreç gelişti. Şeriye mahkemelerinin yanı sıra, dini kurallara dayanmayan nizamiye mahkemeleri kurulmaya başladı. Hızlı bir gelişme gösteren nizamiye mahkemeleri, 19. yüzyılın sonlarında önemli bir hukuki ve toplumsal kurum niteliğini kazanmıştı. Birçok durumda davaya hangi mahkemenin bakacağı konusunda anlaşmazlık çıkıyor ve böyle durumlarda hangisinin yetkili olduğuna Adliye Vekâleti karar veriyordu. Her iki mahkemenin yetki alanlarını kanunla belirleme girişimlerine rağmen, şeriye-nizamiye mahkemeleri ikiliği, mektep-medrese ikiliğinin yanı sıra Cumhuriyete kadar hüküm sürmüştür. (Bu ikilik, mektep-medrese ikiliğinin kalkmasından 36 gün sonra, 8 Nisan 1924 tarihinde TBMM tarafından Yeni Mahkemeler Teşkilatı Kanunu’nun kabul edilerek şeriye mahkemelerinin lağv edilmesiyle ortadan kaldırılmıştır.)

* Laiklikte büyük adım

Osmanlı Devleti’nde özellikle 19. yüzyıl boyunca görülen düşünsel, bilimsel, siyasal, askeri ve hukuki gelişmeler ve bütün bu asrı kapsayan sekülerleşme süreci, modern okulların ve mahkemelerin sayısını ve niteliğini yükseltmiş ve asıl olarak kadı ve müftü yetiştiren medreselerin işlevlerini de sona yaklaştırmıştır. Dolayısıyla mektep-medrese ikiliği, şeriye-nizamiye mahkemeleri ikiliğinden ayrılamaz. Bu nedenle öğretim birliğinin sağlanması da, hukuk birliğinin sağlanmasından ayrı düşünülemez. Fakat ülkemizde asıl hukuki devrim, iki yıl kadar sonra 17 Şubat 1926 tarihinde Medeni Kanun’un kabul edilmesiyle gerçekleşmiş ve tamamlanmıştır.

Osmanlılardaki sekülerleşme süreçleri görülmeden, Cumhuriyet yönetiminin Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu çıkarma adımının anlamı, imkânı ve önemi anlaşılamaz.
1924 yılında kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu, modern ve laik Türkiye’nin doğuşundaki en büyük ve önemli başlangıç adımlarından biridir.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları