loading
close
SON DAKİKALAR

TTB: 'Vakalar hafifledi' açıklamalarını hayretle izliyoruz

TTB: 'Vakalar hafifledi' açıklamalarını hayretle izliyoruz
Tarih: 12.06.2020 - 13:04
Kategori: Sağlık, Yaşam

TTB,, "Pandeminin üçüncü ayı biterken, bilimsel gerekçelere dayandırılamayan erken açılma kararları, özellikle 1 Haziran sonrasında hem olgu sayılarında hem de yoğun bakımda tedavi gören ve solunum desteğine gereksinim duyan hasta sayılarında artışa yol açtı" açıklamasında bulundu....

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi ve TTB COVID-19 İzleme Kurulu Yürütme Kurulu, “Türkiye’de İlk Hasta Duyurusundan Bugüne… Salgında Neredeyiz?” başlığıyla, COVID-19 pandemisinin 3 ayının değerlendirildiği bir basın toplantısı gerçekleştirdi.
Basın toplantısına TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, TTB COVID-19 İzleme Kurulu üyeleri Prof. Dr. Özlem Azap, Prof. Dr. Kayıhan Pala ve Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz katıldı.

Prof. Dr. Sinan Adıyaman, pandeminin 3. ayı itibarıyla Türkiye’de 5 bine yakın kişinin yaşamını yitirdiğini, yüzlerce kişinin yoğun bakımda olduğunu, her gün bine yakın pozitif vaka tespit edildiğini ve 43 sağlık çalışanının yaşamını yitirdiğini belirtti. Bu salgının etkisini hafifleten, yayılımını önleyen, sağlamları koruyan, hastaları iyileştiren her bir hekime, her bir sağlık çalışanına tek tek teşekkür eden Adıyaman, Sağlık Bakanlığı’nın sağlık çalışanlarının sağlık durumuna ilişkin sessizliğini koruduğuna dikkat çekerek, “Salgın sırlarla yönetiliyor” diye konuştu. Adıyaman, çalıştıkları ortam nedeniyle sağlık çalışanlarının toplumdan daha fazla risk taşımalarına rağmen COVID-19’un hâlâ işe bağlı hastalık olarak kabul edilmediğini, 3 aydır ertelenmiş sağlık hizmet gereksiniminin karşılanması için hâlâ planlama yapılmadığını söyledi.

Basın açıklamasını okuyan Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz da, pandeminin halen sürdüğüne ve uzun bir süre daha sürecek gibi göründüğüne dikkat çekerek, başta işçiler, çalışanlar olmak üzere salgının toplumun çeşitli kesimleri üzerindeki uzun dönemli sosyal etkilerinin de henüz başında olduğumuzu vurguladı. 

Doç Dr. Cavit Işık Yavuz şunları kaydetti:

"'Vakalar hafifledi' açıklamalarını hayretle izliyoruz. Kanıt nerede? Yok.  Üstelik mevcut akademik çalışmalar tam aksini söylüyor. Örneğin, virüsün tüm genom analizini içeren bazı çalışmalar “virüsün yapısında, daha olumlu veya daha olumsuz sonuçlara yol açabilecek bir değişiklik olmadığını” söylüyor ve ekliyor: 'Dolayısıyla bulaşmaya yönelik tedbirlerin hassasiyetle uygulanmaya devam edilmesi gerekir.'
Salgını kontrol altına alabildik mi? Kanıt yok. Salgın eğrisinin tepe noktasına ulaştıktan sonra çıktığı hızla iniş göstermemesi ve özellikle 11 Mayıs’taki erken açılmanın ardından doğrulanmış olgu sayılarındaki kümelenmeler ve yurt çapında çok sayıda ilan edilen karantina uygulamaları salgının kontrol altında olduğunu söyleyebilmek için henüz erken olduğunu gösteriyor.

Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz’un Türkiye’de ilk hasta duyurusundan bugüne geçen 3 ayda pandemiye ilişkin olarak aktardığı bilgi ve değerlendirmeler şöyle:

"-1 Haziran 2020 tarihi itibarıyla Türkiye’de doğrulanmış olgu sayısı 174 bin 23, doğrulanmış ölüm sayısı 3 bin 763, aktif hasta sayısı 21 bin 400.
-Türkiye nüfusa göre dünyanın en kalabalık 17. ülkesi. Pandeminin üçüncü ayı bittiğinde bütün dünyada COVID-19 doğrulanmış olgu sayısında 12. sırada, COVID-19 doğrulanmış ölüm sayısında ise 17.sırada.
-Türkiye, milyon kişi başına toplam doğrulanmış olgu sayısı bakımından komşu ülkelerle karşılaştırıldığında İran ile benzerlik gösteriyor, Bulgaristan ve Yunanistan’da ise toplam doğrulanmış olgu sayısının Türkiye’den daha az olduğu gözleniyor.
-4 bin 763 insanımızı kaybettik. Yüzlerce insanımız yoğun bakımda.
-Vaka sayısında dalgalanma sürüyor. Her gün testi pozitif çıkan bine yakın hastamız oluyor. PCR testi negatif olan ancak COVID-19 tedavisi alan kaç hasta var? Bilmiyoruz, çünkü açıklanmıyor.
-Bu süreçte 23’ü hekim 43 sağlık çalışanını kaybettik.
-İlk dalgayı tam olarak bastırabilmiş değiliz.
-Türkiye’de salgın süreci yönetimi, katılımcılıktan ve veri paylaşımından uzak, epidemiyoloji biliminin salgın yönetiminde gereksinim duyduğu hiçbir veriyi ve analizi paylaşmayan, ne ölçüde kanıta dayalı yürütüldüğü belli olmayan bir biçimde ilerliyor.
Salgını kontrol altına alınabildiğine dönük bir kanıt yok. Salgın eğrisinin tepe noktasına ulaştıktan sonra çıktığı hızla iniş göstermemesi ve özellikle 11 Mayıs’taki erken açılmanın ardından doğrulanmış olgu sayılarındaki kümelenmeler ve yurt çapında çok sayıda ilan edilen karantina uygulamaları salgının kontrol altında olduğunu söyleyebilmek için henüz erken olduğunu gösteriyor.
-Adına “normalleşme” denilen bu ‘yeniden açılma’ sürecinde sağlık hizmetlerinin yeniden planlanması gerekiyor.

Dünyada en yüksek toplam vaka sayısının ortaya çıktığı, salgının küresel ölçekte kötüye gittiği ve bulaşıcılığın sürdüğü bir dönemde Türkiye olarak hızla “normalleşiyoruz”. Serbestleşen hemen her kısıtlamada bilimsel dayanak arıyor ancak bulamıyoruz, kararların onların önerileri doğrultusunda alındığı söylense de bu konudaki Bilim Kurulu önerilerini bilmiyoruz. 
Adına “normalleşme” denilen bu ‘yeniden açılma’ sürecinde sağlık hizmetlerinin yeniden planlanması gerekiyor. Toplumun ve COVID-19 hastalarının gereksinimi olan koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin sunumunu sürdürürken, salgın sürecinde ertelenmiş, birikmiş sağlık sorunlarına sahip hastaların başvurularına yanıt verilmesi sürecini nasıl planlıyoruz?
Sağlık Bakanlığı sağlık hizmetleri sunumu sırasında alınacak önlemleri sıralarken ‘Normalleşme Döneminde Sağlık Kurumlarında Çalışma Rehberi’ dokümanının COVID-19 Pandemisinin Hafifleme Sürecinde Hastanelerde Normale Dönüş Planı bölümünde sağlık hizmeti sırasında alınacak önlemlere karar verilirken önemli iki parametreye dikkat çekiyor:
1. İl düzeyinde en az 14 gün boyunca COVID-19 insidansında istikrarlı olarak azalma gözlenmesi,
2. Cerrahi işlemler öncesinde hastalara tarama amaçlı PCR testlerinin yapılıp yapılmayacağına karar verilmesi (bölgedeki test pozitifliği %2 ve altında ise tarama testi önerilmiyor, %2’nin üzerinde ise öneriliyor).
İl ve ülke düzeyinde hiçbir verinin paylaşılmadığı ve hastanelerin, kliniklerin ve hekimlerin bu verilere nereden nasıl ulaşılacağının bilinmediği bir ortamda Normale Dönüş Planı’nın nasıl uygulanabileceği de belirsizliğini koruyor.
Birinci basamak sağlık kurumlarının pandemi dönemindeki ihtiyaçları giderilebildi mi, pandemiye özel bir yapılanma ve yönetim anlayışı belirlenebildi mi? Aile hekimlerinin sesini duyuyor mu Sağlık Bakanlığı?
Sorularımıza yanıt alabiliyor muyuz, hayır!

1 Haziran tarihi ile birlikte kısıtlamaların hızla kaldırıldığını gördük. Ancak risk gruplarının korunması amacıyla sürdürülen kısıtlamalarla özellikle 65 yaş ve üstü insanlarımızın sağlıkla ilgili ihtiyaçlarının gözetilmediğine de tanık olduk. 21 Mart’tan bu yana aylardır evde tutulan bu yaş grubu, bu önlemin etkin olup olmadığına dair herhangi bir verinin paylaşılmadığı ve toplam ölümlerin %93’ünün bu yaş grubunda olduğunun açıklanmasıyla önlemlerin işe yarayıp yaramadığının da tartışılır olduğu bir ortamda kronik hastalıklarından beslenme ve egzersiz ihtiyaçlarının karşılanmamasına, psikososyal sorunlarından onların damgalanmalarına yol açabilecek söylemlerin önüne geçilememesine kadar birçok sorunla yüz yüze kalarak kendini dışlanmış hissetti ve daha da içine kapandı. Öte yandan her şey “normalleştirilirken” onların  normalleşmeleri saat 10.-20 ile sınırlandırıldı ve bir kez daha örselendiler. “Normalleşme” sürecinde sağlık hizmetlerinin yeniden planlanması süreçlerinde öncelik verilmesi gereken 65 yaş üstü nüfus, pandeminin mortalite ve morbiditeye etkisini doğrudan ya da dolaylı olarak yaşıyor ve yaşayacak. 

Pandeminin üçüncü ayı biterken, bilimsel gerekçelere dayandırılamayan erken açılma kararları, özellikle 1 Haziran sonrasında hem olgu sayılarında hem de yoğun bakımda tedavi gören ve solunum desteğine gereksinim duyan hasta sayılarında artışa yol açtı. Sağlık Bakanlığı bu artışın sürmemesi ve salgının kontrol altına alınabilmesi için yurttaşlara kişisel önlemlere dikkat etmeleri konusunda ısrarla çağrıda bulunuyor, bu çağrıyı önemsiyoruz; ancak bulaşıcı hastalık salgınları tek başına kişisel önlemlerle kontrol altına alınamaz. Kişisel önlemlere uyulmasının yanı sıra özellikle işyerleri, kamuya açık alanlar ve toplu ulaşım açısından kurumsal önlemlerin alınması, izlenmesi ve denetlenmesi gerekir.
Başta Merkezi Yönetim, Yerel Yönetimler ve Sağlık Bakanlığı olmak üzere tüm kurum ve kuruluşları kurumsal önlemleri almaya davet ediyoruz."

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları